çocuk psikolojisi
Çocukluk Çağı Şizofrenisi (Erken Başlangıçlı Şizofreni)
Şizofreni, hakkında yanlış bilgilerin çok olduğu, bu nedenle korkulan, düşünme, duygu ve davranışlarda bozukluklarla giden, insanın içe kapanarak, kendine özgü bir dünyada yaşadığı, gerçeklerden ve insanlar arası ilişkilerden uzaklaştığı bir beyin hastalığıdır. Çocukluk çağı şizofrenisi, erişkinlerdeki gibi halüsinasyon (varsanı) ve sanrıları (yanlış inanış, hezeyan) içeren düşünce bozukluğu, duygudurum anormallikleri ve ilişki kurmadaki zorluklarla karakterize bir bozukluktur. Varsanı, diğer insanların hissedemediği şeyler işitmeye, görmeye ve hissetmeye verilen addır. Sanrı ise, birinin hastayı sürekli olarak izlediği şeklinde bir inanç gibi başkaları için uygunsuz ya da olanaksız görünen, doğru olmayan tuhaf fikirlerin bulunması halidir. Şizofreni hastalarında ek olarak bellek, problem çözümü ve planlama gibi düşünce süreçleriyle ilgili bozukluklar da ortaya çıkabilir.
Çocuklarda nadir rastlanan bir bozukluk olup, erkek çocuklarda daha sıktır. 5 yaşından önce nadiren görülmekte, özellikle ergenlik çağında görülme riski artmaktadır. Çocuklarda hastalık başlangıcından önce birtakım gelişme gerilikleri görülebilmektedir. Ani başlangıçlı olabileceği gibi özellikle çocuk ve ergenlerde yavaş yavaş, sinsi şekilde başlangıç olabilmektedir. Tedavi edilebilir bir hastalık olmakla beraber, hastaların önemli bir kısmında hastalık tamamen ortadan kalkmayabilir.
Nedenleri:
Kesin neden bilinmemekte olup ailede şizofren olması hastalığa yakalanma riskini artırır. Biyolojik, genetik yatkınlığı olan kişilerde, toplumsal ve çevresel olayların etkisiyle ortaya çıkar. Başlamasına ilişkin yanlış inanışlar vardır. Yaşanan stresler tek başına hastalığa neden olmaz, sadece biyolojik yatkınlığı olan kişilerde hastalığın ortaya çıkmasına neden olurlar. Ailenin davranışlarının şizofren yapmadığı ama bozukluğun ortaya çıkmasında veya kötüleşmesinde rol oynadığı düşünülmektedir. Yüksek duygu ifadeli aileler hasta çocuğu negatif yönde etkiler.
Son yıllarda şizofreninin ortaya çıkışında dopamin ve serotonin sistemi gibi beyinde yer alan taşıyıcı (nörotransmitter) sistemlerin rol oynadığı araştırmalarla gösterilmektedir. Ayrıca doğum ve hamilelikteki komplikasyonların, erken başlangıçlı şizofrenide sık olduğu bildirilmiştir, doğum mevsimi ve virus enfeksiyonunun da etkili olabileceği düşünülmüştür. Dil ve konuşma gecikmesi, IQ düşüklüğü, dikkat kapasitesinde ve bilgi işleme fonksiyonunda eksiklikler gibi beynin frontal lob fonksiyonlarında bozukluklar erken çocukluk yaş başlangıçlı şizofrenide sık görülmektedir.
Belirtileri:
Şizofreninin ortaya çıkışı değişik şekillerde olabilir. Bazı hastalarda aniden ortaya çıkabileceği gibi çoğu hastada sinsice yavaş yavaş gelişir. Yavaş seyir gösteren şizofrenide başlangıçta dikkat toplama güçlüğü, toplumsal ilgiyi kaybetme, içine kapanma, kendine bakımda azalma, dini uğraşılarda artma gibi belirgin olmayan belirtiler görülebilir. Bu başlangıç belirtilerinin ardından birkaç ay veya yıl içinde de tüm belirtileri ile hastalık ortaya çıkar. Hastalar sıklıkla garip davranışlar ve konuşmalar sergilerler. Gerçekte olmayan sesler işitmeye ve hayaller görmeye başlarlar. Bazı hastalarda garip pozisyonlarda veya hiç hareket etmeksizin uzun süre sessiz kalma görülebilir.
Genel olarak çevreye ilgisizlik vardır. Konuşmada dağınıklık, kendine özgü anlamı olan kelimelerle, içerik olarak garip gelen konuşmalar, anlamsızlıklar, mantıksızlıklar olabilir. Duygularda azalma, tepkisizlik, dışa vurumda sorunlar olur. Hareketlerde de bazı değişiklikler gözlenebilir, durgunluktan aşırı hareketliliğe giden bozukluklar olabilir. Bazen sadece garip yüz hareketleri, tekrarlayan bazı hareketler, bazen de saldırgan davranışlar gözlenebilir. Dikkat toplama güçlüğü vardır, hastalar bir konuya odaklanamazlar.
Varsanılar (Halüsinasyonlar) ve yanılsamalar (illüzyonlar) gibi algı bozuklukları görülür. Yanılsama dışardan gelen uyaranın yanlış algılanmasıdır. Varsanılara gelince işitme, görme, dokunma gibi çeşitli algılara ilişkin olabilir. En sık işitsel, daha sonra da görsel halüsinasyonlar olur. İşitsel halüsinasyonlar çoğunlukla olumsuz şeyler söyleyen, bazen hakaret eden sözlerdir. Şizofreni hastaları dünyayı değişik algılar. Normalde çevrede varolan uyaranlar dışında olmayan sesler, hayaller, garip kokularla dış dünya karışık ve anlaşılmazdır. Bu ortamda hastalarda bunaltı artışı, heyecan ve korku sıktır.
Şizofreni hastalarında saldırganlık sık görülen belirti değildir. Ancak şizofreni belirtileri ortaya çıkmadan önce saldırgan kişiliği olanlarda hastalık ortaya çıktıktan sonra saldırganlık görülebilmektedir. Bunun dışındaki hastalar genelde içine kapanıktır. Şüpheciliği olan hastalar ilaç kullanmıyorlarsa saldırgan olabilirler. Genelde aile içinde veya arkadaş ortamında saldırgan davranışlar gösterirler. Şizofrenide intihar riski normal topluma göre fazladır, hangi hastanın intihar edeceğini önceden kestirmek ise genelde güçtür.
Bazı hastalarda belirtiler hafif seyrederken bazılarında şiddetli semptomlar olabilir ve bu durumda hastaları kontrol etmek güçleşebilir. Hastalar okul, arkadaş ilişkileri, toplumsal olaylara ilgi ve isteklerini kaybederler. Toplumsal çekilme, okul devam edememe, arkadaşlardan uzaklaşma, yalnız kalmayı tercih etme sık görülür.
Hastalık şu özellikleri olan çocuklarda daha iyi seyreder:
—Ailenin sosyo-ekonomik düzeyinin yüksek olması
—Hastalık öncesi toplumsal ilişkiler ve işlevselliğin iyi olması
—Başlangıç yaşının geç oluşu
—İlk hastalanma sonrası düzelmenin iyi derecede olması
—Aile ve çevre desteğinin iyi olması
—Ailede genetik yatkınlık olmaması
—Zekânın normal sınırlarda olması
—Başlangıcın bir olayı izleyerek olması
—Hastalığın yavaş yavaş değil, aniden başlaması
—Tedaviye başlama için geçen sürenin kısa olması
Tedavi:
Tedavide amaç; hastaların başkalarıyla normal ilişkiler kurmasına yardımcı olmak, hastayı toplum içinde yaşayabilecek hale getirmek ve hastalığı küçük dozlardaki ilaçlar kullanarak kontrol altında tutabilmektir. Akut vakalar hastaneye yatırılarak tedavi edilir, aşırı taşkınlık gösterenlerde ve katatonik vakalarda elektroşok tedavisi uygulanabilir. Şizofreni tedavisinin temelini antipsikotik grubu ilaç tedavisi oluşturur. Bir çocuk ve ergen psikiyatri uzmanının kontrolünde uzun süreli ilaç tedavileriyle hastalar günlük yaşantılarına dönebilirler. Tedavide, ilaçlara ek olarak destekleyici ve bilgilendirici bireysel, grup ve aile tedavilerinin uygulanması da önemli yararlar sağlar. Genel olarak bakıldığında, çocukluk çağı şizofrenisi ergenlik çağındakine ve erişkinlerdekine göre daha az ilaç cevabı vermekte ve daha kötü seyretmektedir.
UYUM VE DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Çocuklar her yeni gelişim dönemine geçtiklerinde yeni beceriler kazanırlar. Çocuğun edindiği her yeni beceri beraberinde çözülmesi gereken bir sorunu da getirir. Gelişim dönemlerinde karşılaşılan sorunlar olağan ve geçicidir, ancak çocuk bu dönemlerde çevresindeki yetişkinlerin yanlış tutumlarına maruz kalırsa veya sorunlarını çözerken engellemelerle karşılaşırsa, dönemsel (olağan) diye nitelenen bu sorunların çözümü yeni gelişim dönemlerine ve çocuğun ileriki yaşlarına ertelenir. Bu durumlarda ortaya çıkan sorunlar uyum ve davranış bozuklukları olarak adlandırılır. Örneğin, çocuk, sosyal-duygusal gelişimi gereği yaşıtlarıyla oyun oynaması gereken bir yaşta, sürekli yalnız kaldıysa, ileride içine kapanık bir çocuk ve yetişkin olabilir; veya çocuk gelişimsel olarak kendi kendine üstünü giyinme ve yemek yeme davranışlarını yapabilecek becerilere sahipken, aile tarafından sürekli bu becerilerini sergilemesi engellendiyse, bu alandaki gelişimini farketmesi ileriki yaşlara kalacağı için yeni gelişim dönemlerinde ortaya çıkacak sorunlarla baş etmesi güçleşecektir. Baskıcı, aşırı disiplinli, aşırı koruyucu ve alaycı, aşağılayıcı aile tutumları da uyum ve davranış bozukluklarına yol açar. Uyum ve davranış bozuklukları yalnızca ailenin yanlış tutumlarına bağlı olarak gelişmez, çevresel faktörlere bağlı olarak da gelişebilir. Yangın, deprem, tüp patlaması gibi travmatik olaylar; evdeki kavga ve huzursuzluklar, aile içi şiddet gibi aile içi sorunlar; ölüm veya boşanma nedeniyle anne-babadan uzak kalma gibi kayıp ve ayrılıklar da uyum ve davranış bozukluklarına yol açan çevresel faktörlere örnek olarak verilebilir.
Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma ve dışkı kaçırma
- Psikolojik kökenli kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Fobiler ve korkular
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Mastürbasyon (kendi kendini tatmin etme)
- İçe kapanıklık
- Çalma
- Yalan söyleme
- Aşırı hareketlilik
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık
ALT ISLATMA (ENÜREZİS)
Genellikle çocuklar, 2-3 yaşlarında gündüz mesane kontrolünü kazanırlar. Gece kontrolü ise 3,5-4,5 yaşları arasında tamamlanmaktadır. Çocuğun normal gelişim içinde idrarını gece ve gündüz kontrol edeceği biyolojik olgunluğa erişmesi gereken 5 yaşından sonra tekrarlayıcı olarak istem dışı alt ıslatması enürezis adını alır.
Enürezis tanısı konması için; 4 yaşını dolduran çocuğun, yatağına ya da giysilerine tekrarlayıcı nitelikte idrar kaçırması ve bu davranışın en az üç ay süre ile en az haftada iki kez ortaya çıkması ya da klinik açıdan belirgin bir sıkıntı doğurması ya da önemli işlevsellik alanlarında (okulda, toplumsal, v.b) bozulmaya neden olması gerekir. Ayrıca bu davranışın tıbbi bir duruma bağlı olmaması gerekir.
İdrar kaçırma sadece gece uyku sırasında oluyorsa bu durum Nokturnal enürezi, eğer idrar kaçırma çocuğun uyanık olduğu saatlerde gerçekleşiyorsa Diürnal enürezis adını alır. Nokturnal enürezis erkek çocuklarda, diurnal enürezis ise kız çocuklarda daha sık görülür. Yaklaşık %75-80 oranında bulunan bebekliklerinden beri enürektik olma durumuna birincil enürezis denir. Bu durum sinir-kas kontrolündeki gecikmeden veya anne babanın yetersiz tuvalet eğitiminden kaynaklanabilir. Alt ıslatma probleminin %20-25lik bölümünü oluşturan ikincil enürezis ise en az 1 yıl boyunca idrarını kontrol edebildikten sonra bir gerilemenin olduğu durumdur. İkincil enürezis bir kardeşin doğumuna tepki olarak regresyon belirtisi olabilir.
Sıklık
Türkiye’de çocukların yaklaşık %20si ve yetişkinlerin %1i bu sorunu yaşamaktadır. Ankara'daki Çocuk Ruh Sağlığı bölümlerine getirilen çocuklardaki enürezis oranı %18-21 civarındadır. Sosyoekonomik düzeyin ve eğitim düzeyinin düşük olduğu ailelerde, psikososyal açıdan olumsuz durumdaki çocuklarda ve erkek çocuklarda kız çocuklardan
daha sık görülmektedir.
Nedenleri
Enürezisin nedenlerinden biri olarak ailesel bir yatkınlığın bulunduğundan söz edilir.Enüretik çocukların işlevsel mesane kapasitesinin düşük olduğundan, internal sfinkterin tam olarak işlev görmesinin geciktiği de bildirilmiştir. Ayrıca tuvalet eğitimine gelişimsel açıdan hazır olmadığı bir dönemde başlama, katı tuvalet eğitimi ve anne-babanın uygunsuz tutumları enürezise neden olabilir. Bu durumda enürezis, genellikle titiz bir annenin katı tuvalet eğitimine karşı pasif agresif bir tepki niteliği taşıyabilmektedir. Tuvalet eğitimine çocuğun sfinkterleri üzerindeki denetimini kazanmaya başladığı 1.5 yaşlarında başlanması daha uygundur. Aile düzenindeki önemli değişiklikler, ailede ölümler, ayrılıklar, boşanma, geçimsizlikler, hastalıklar ya da okulda başarısızlıklar gibi psikososyal etkenler özellikle ikincil enirezisin nedenleri arasında sayılabilir. Ailenin aşırı koruyucu ve hoşgörülü tutumları da çocuğun bebeksi kalmasına neden olarak enürezis belirtisi ortaya çıkabilir.
Olumsuz Etkileri
Enüretik çocukların benlik saygılarının kontrol grubuna göre daha düşük olduğunu, sorun düzelince benlik saygısının normale döndüğünü gösteren birçok çalışma vardır. Çünkü enürezis, özellikle çocukların kişilik gelişiminde etkili olan sosyal faaliyetlere katılımını güçleştirir ve yaşamını önemli ölçüde etkileyebilir. Ve bu şekilde çocukta özgüven eksikliğine, benlik saygısının azalmasına ve sosyal kimlikle ilgili sorunlara yol açabilir..
Ayırıcı Tanı
Enürezisin ayırıcı tanısında, organik veya metabolik bir nedene bağlı olan enürezi durumlarına dikkat etmek gerekir. Ürogenital sistem anormalileri, ürogenital sistem enfeksiyonları, poliüri yapan metabolik hastalıklar, şeker hastalığı, epilepsi v.s. olup olmadığı incelenmelidir.
Tedavi
Enürezisin biyolojik bir nedeni olmadığı ve durumun psikolojik olduğu anlaşıldıktan sonra tedavisi başlar. Tedavide uygulanan yöntemler; aileye danışmanlık, davranış tedavisi, psikoterapi ve ilaçlardır. Aileye danışmanlık yaparken, ailenin çocuğun enürezisine karşı duygu, düşünce ve davranışları incelenir. Aileler bu duruma öfke, utanç ve bıkkınlık hissederek cezalandırma, kıyaslama, utandırma gibi tutumlarla olumsuz davranabiliyorlar veya çocuğu bezlerken öpüp severek enürezisi destekleyen tutumlarda bulunabiliyorlar. Her iki tutumun da zararlı olduğu aileye açıklanır. Davranış tedavisinde uygulanabilecek birkaç yöntem vardır. Bunlardan birinde, çocuğun az miktarda idrar yapmasıyla idrar alarmı denilen bir zil çalar ve çocuk uyanarak tuvalete gider. Takvim tutma ve ödüllendirme teknikleri ise çocuğun motivasyonunu artırır ve ona sorumluluk verir. Bu yöntemde çocuk ıslak veya kuru olduğu geceleri bir takvim üzerinde işaretler. Eğer takvimde işaretlenmiş olan kuru günler çoksa çocuğa ödül verilir. Duygusal içeriği olan ödüller (kucaklamak, başardığını hissettirmek, aferin demek) daha etkili olur. Bir başka davranışçı yöntemde de çocuğa idrarı geldiğinde bir süre tutması öğretilir ve bu süre giderek arttırılarak idrar tonusu ve kapasitesinin arttırılması hedeflenir. Bunlardan yanıt alınamazsa ilaç tedavisi denenebilir. İlaç tedavisi etkilidir, ama tedaviye devam edilmezse enürezis yineleyebilir. Çocuğun tedaviye dirençli olması, birlikte davranış ve duygulanım sorunlarının görülmesi, zorlu yaşam olaylarından sonra başlayan ikincil enürezis olması söz konusu ise bir uzmana başvurarak psikoterapi görmesi gerekir.
DIŞKI KAÇIRMA (ENKOPEZİS)
Çocuğun barsak kontrolünün sağlandığı ve kakasını tutma ve bırakma işlevini kontrol edebileceği yaşa gelmesine rağmen kakasını uygunsuz yerlerde bırakması enkroprezis adını alır.
Enkroprezis tanısı konması için 4 yaşından büyük olan çocuğun, uygunsuz yerlere tekrarlayıcı nitelikte dışkı kaçırması ve bu davranışın en az 3 ay süre ile en az ayda bir kez ortaya çıkması gerekir. Ayrıca bu davranışın tıbbi bir duruma bağlı olmaması gerekir.
Kabızlık ve sonrasında aşırı miktarda dışkının boşalmasıyla giden ve bu durumla gitmeyen dışkı kaçırma olmak üzere iki şekilde enkoprezis görülür. Kabızlıkla giden enkoprezis gündüz veya gece olabilir. Bu durum kabızlığın tedavisi ile önemli ölçüde düzeme gösterir. Eğer çocuk hiç kontrol geliştirmemişse birincil enkoprezisten söz edilir. Kakasını kaçırma davranışı en az bir yıl boyunca kontrol edebildikten sonra başlamışsa bu durum ikincil enkoprezisdir. Düşük sosyo ekonomik düzeyde, kronik kabızlık durumunda ve erkek çocuklarda daha sık görülür.
Nedenleri
Oluş nedenleri arasında biyolojik olanlar, barsağın son bölümündeki anüs çıkışını denetleyen kas dokusu halkasının yeterince kontrol edilememesi, anal anormaliler, psikojenik megakolon veya nörolojik, bilişsel ve fiziksel gelişme gerilikleri ile bağlantılı olduğundan söz edilir. Psikolojik açıdan balkıdığında; nevrotik yapıya sahip anne ve uzak duran baba veya tuvalet eğitiminin aşırı zorlamalarla cezalandırıcı bir şekilde çok erken yaşta gerçekleşmesi, DEHB nedeniyle tuvalet alışkanlığının gelişmemiş olması ve depresyon sayılabilir. Anksiyete veya kabızlıkla birlikte barsak içeriğinin aşırı birikimine bağlı olarak istemsiz olarak dışkı kaçırma görülebilir. Bu durum ağrılı dışkılama yüzünden dışkının tutulmasından da kaynaklanabilir.Yetersiz tuvalet eğitimi veya eğitime yeterli yanıt alınmaması nedeniyle barsak kontrolü kazanılmayabilir. Ya da kontrolü kazanmış olmasına rağmen, tuvalet ve tuvalete gitme ile ilgili korkular veya çocuğun genel olarak inatçı bir tutumu olması nedeniyle tuvalete dışkılamaya karşı isteksizlik ve buna direnç olabilir. Aile içi ilişkilerdeki bozukluklar, çocuğa bakım veren kişinin hastalanması, çocuk ve aileyi etkileyen önemli değişiklikler gibi stresörler de neden olarak sayılabilir.
Olumsuz etkileri
Tedavi edilmezse aile içi ilişkilerinde problemler yaşanır. Çocuk bu durumu yüzünden, sosyal aktivitelerden kaçar ve sosyal çevresinde uyum problemleri yaşar. Çocukta utangaçlık, utanma ve suçluluk duygusu gelişebilir ve kendine saygının kaybı, özgüveninde azalma olabilir. Enkoprezis ikincil olarak bazi bedensel problemlerin gelişebilir. Ve çocuğun yaşına uygun psikososyal gelişiminin bozulmasına yol açar.
Ayırıcı Tanı
Anal fissür, megakolon ve kronik kabızlık olan çocuklarda görülebilir. Anal fissür, tuvaletini yaparken çok ağrıya neden olduğundan çocuk korkarak kakasını yapmamak için kendini sıkar. DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu), karşı gelme bozukluğu, davranım bozukluğu, enürezis ve masturbasyon enkoprezise eşlik edebilir.
Tedavi
Özellikle kabızlığın olmadığı durumlarda psikolojik değerlendirme önemlidir. Aile içi problemlerin veya gerginliklerin giderilmesi belirtilerde azalma sağlamaktadır. Bunun için ailenin desteği alınmalı ve aile eleştirinin veya cezaların azaltılması, cesaretinin kırılmaması yönünde yönlendirilmelidir. Aileye çocuğun altına bez bağlamak ve bu durumu karşısında tamamen sessiz kalmak gibi davranışların enkoprezisi pekiştireceği açıklanmalıdır. Anne baba ve çocuk beraber ele alınmalıdır. Enüreziste olduğu gibi takvim tutma yöntemi, ödül sistemi ve ilaç tedavisi uygulanabilir. Kabızlıkla birlikte giden tipinde kabızlığın önlenmesi için oral laksatif ve rektal katartikler ile su ve liftin arttırıldığı, ayrıca süt, peynir ve nişastanın azaltıldığı diyet önerilebilir.
PARMAK EMME
Parmak emme, çocuklarda 3-4 yaşlarına kadar görülen bir durumdur. Genellikle 18. ay dolaylarında sıklaşan parmak emmenin 4 yaşına doğru kaybolması beklenir. Araştırmalar en geç 5-6 yaşlarında sona erdiği taktirde parmak emmenin zararının olmadığını, ancak devam etmesi halinde dişlerde deformasyona neden olabileceğini kanıtlamıştır. Parmak emmedeki sıklık oranı, çocuk okula başladığı sırada hızla azalır. % 2 oranında 6-12 yaşlarında kazanılmış bir alışkanlık olarak devam eder.
Sürekli parmak emme alışkanlığı psikolojik sorun ve gerginliklerin bir sonucu olarak gelişebilir. Örneğin, yeni bir kardeşin doğumu, çocukta bu tür bir alışkanlığın başlamasına neden olabilir. Böyle bir durumda kardeşin doğumundan önce çocuğun hazırlanması, kardeşin varlığına karşı çocuğun statüsünün devam edeceği ve onun yerinin ayrı olduğu konusunda çocuğun ikna edilmesi, kardeşin yardıma muhtaç bir yakını olması nedeniyle elbirliğiyle ona bakma gereğine çocuğun inandırılması ondaki gerginliği azaltır.
Parmak emme alışkanlığı karşısında anne babanın yapacağı en sağlıklı yaklaşım, olayı telaşa kapılmadan sabırla karşılamak ve sürekli ilgilenmekten kaçınarak, çocuğa bu alışkanlığın bebekçe bir davranış olduğunu, başkalarının gözüne hoş görünmeyeceğini basit bir dille anlatmaktır.
TIRNAK YEME ALIŞKANLIĞI
Tırnak yeme alışkanlığını çoğunlukla 3-4 yaşlarından önce başlamaz. (Çok ender olarak 5 aylık gibi erken bir dönemde görülebilir). Çocukların %33'ünde tırnak yeme davranışı görülür. Bu oran erken ergenlik cağına kadar sürer. Ergenlik çağına doğru çocukların hemen hemen yarısı tırnak yeme davranışı gösterir.. Ayıca tırnak yiyen çocukların ailelerinin çoğunda tırnak yiyenlere rastlanmaktadır. Bunun için de tırnak yemenin bir taklit olduğu ve büyükleri taklit etmek suretiyle öğrenildiği ileri sürülmektedir
Tırnak Yeme Alışkanlığının Nedenleri:
Tırnak yeme, çocuğun yaşamında hangi dönemde ortaya çıkmış olursa olsun kesinlikle bir uyum ve davranış bozukluğu olarak kabul edilmeli ve mutlaka altında yatan sebepler tespit edilerek ortadan kaldırılmalıdır. Tırnak yeme davranışı incelendiğinde, daha çok belirli bir grup sebepten kaynaklandığı gözlemlenmektedir. Bu sebepler aşağıdaki maddelerde gruplandırılmıştır.
- Üzüntü ve sıkıntı duyguları
- Gerilim ve kaygı duyguları
- Öfke ve saldırganlık duyguları
- Korku
- Değersizlik ve güvensizlik duyguları
- Aile içi iletişim sorunları
Tırnak yeme bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilir. Aile içinde aşırı baskılı ve otoriter bir eğitimin uygulanması ve bu çocuğun sürekli azarlanarak eleştirilmesi, kıskançlık, yeterli ilgi ve sevgi görememe sıkıntı ve gerginlik başlıca nedenlerdir.
Örneğin, herhangi bir sebepten dolayı anne – babasına kızan, onlara karşı öfke duyan çocuk tırnak yeme davranışını sergileyebilir. Okulda arkadaşlarına kendini doğru biçimde ifade edemeyen çocuk bu sebeple kaygılanabilir ve bu sıkıntısını tırnak yiyerek ifade edebilir. Çok sevdiği köpeğini kaybeden çocuk, üzüntüsü nedeniyle bu davranışa yönelebilir. Bunun dışında, öğretmeninden veya ailesinden korkan ve cezalandırılma kaygısı taşıyan çocuk tırnak yiyebilir. Aile içinde yaşanan huzursuzluklar, boşanma ve ayrılıklarda sorunun ortaya çıkmasına katkıda bulunabilir. Ayrıca, kendine güveni olmayan çocuklarda tırnak yeme davranışı daha çok gözlemlenmektedir
Anne – babanın yaşantısı da önemli bir etkendir. Anne baba geçimsizlikleri, anne babanın sık sık kavga etmesi, ailedeki sorunlar çocuklarda tırnak yeme gibi davranışlara neden olur. Bunun yanı sıra anne babanın aşırı kaygılı olması çocuğu aşırı derecede koruyup kollaması ayrıca anne babanın çocuklar arasında ayrım yapması çocuklar arasında kıskançlığa yol açar. Bu da dolaylı şekilde kendini tırnak yeme olarak gösterir.
Tırnak Yeme Alışkanlığına Karşı Alınacak Önlemeler:
En etkili tedavi yöntemi, 3-4 yaşlarına kadar bu alışkanlığın anne ve baba tarafından görmezlikten gelinmesidir. Çocuğun bu alışkanlığı kazanmasının neden olan etkenler saptanarak konuya çözüm getirilebilir. Ancak çocuğun kendisini güvensiz hissetmesi halinde bu alışkanlığa yeniden başladığı görülür. Çocuğun gururunu okşayarak, tırnak yemenin onu ne denli çirkin yapabileceği telaşsız biçimde anlatılmalıdır. Özellikle kız çocukları için manikür malzemesi alınarak tırnaklarının manikürlü ve yenmiş biçimleri onlara gösterilmelidir. Daha sonra bu alışkanlık devam ederse:
Çocuğun gerginlik ve uyumsuzluk nedenleri iyice araştırılmalı ve bunlar saptanarak çözüm getirilmeli
Çocukları korku, kaygı yaratacak durumlardan uzak tutmak gerekir.
Küçük çocukların kaygı, korku verici televizyon filmlerini izlemeleri, kavgalı olaylarda bulunmaları çocuğu heyecanlandıracağı için sakıncalıdır.
Çocuğun ilgisi başka yöne de çekilebilir. Televizyon izlerken onun ağzını çiğneyecek bir şeyle meşgul etmek tırnak yemenin yerine geçebilir.
Çocuğa zaman verilmeli fazla zorlanmamalı
Çocuğu azarlamak, korkutmak, ceza vermek gibi zorlayıcı yöntemlerin uygulanması yararlı olmamaktadır. Hatta kimi zaman daha ağır duygusal problemlerin çıkmasına neden olabilir
Güven duygusunun gelişmesini sağlamalı
Çocuğa yenmemiş tırnağın güzel olduğu fazla üzerinde durmadan anlatılmalıdır.Tırnak yeme davranışı gerek çocuklukta gerekse ergenlik döneminde çok sık karşılaşılan bir sorun olduğu için hem anne – babalar tarafından hem de tüm toplum tarafından çok kanıksanmış bir davranış olarak görülür. Yalnızca çocukluk ve ergenlik döneminde değil, yetişkinlik döneminde de bu davranışı sergileyen, devam ettiren birçok insan vardır. Ancak bu davranışın çocukluk ve ergenlik döneminde yeterince önemsenmeyerek giderilmesi yetişkinlik dönemi de dahil birçok sıkıntıya yol açabilir. Örneğin, okul veya iş hayatında, tırnağını yediğini gizlemeye çalışan, ancak bu davranışı bırakamadığı için de daha fazla gerginlik yaşayan birçok insan vardır. Sadece bu durum bile kişide gerilim, suçluluk ve öfke (engellenmeye bağlı olarak) duygularına yol açabilir. Bu nedenle davranış iyice kalıplaşmadan, erken dönemde kalıcı bir çözüm bulunmalıdır. Tüm uyum bozukluklarında olduğu gibi, sorunun ortaya çıkmasına sebep olan faktörleri bulup, onları ortadan kaldırmak en kalıcı ve doğru çözümü sağlar.
Aileler bu davranışın kendiliğinden kaybolmasını beklerler, ancak kendiliğinden geçmez. Ancak ve ancak buna neden olan sebepler ortadan kaldırıldığında geçer.
Anne – babalara, uzun süren tırnak yeme davranışıyla karşılaştıklarında, bunun altında yatan psikolojik faktörlerin neler olabileceğini öğrenmek ve gerekli önlemleri alabilmek için bir psikologdan yardım almalarını öneriyoruz.
Uyum ve davranış bozukluğu geliştiren çocukların anne-babalarının hatalı tutumları aşağıdaki gibi özetlenebilir;
1. Anne-babalar çocuklarının bilinçli olarak belirli davranışları yaptıklarını düşünerek sorunu görmezden gelir veya davranışı ve çocuğu baskı altına almaya çalışır. Oysa, çocukların çok büyük bir çoğunluğu, bilinçli olarak bu davranışları sergilemez. Çevrelerine bir mesaj vermek için, yani rahatsız oldukları durumları ifade etmek için bunu yaparlar.
2. Anne-babalar sorunu gidermek için, davranışı yapan çocuğu küçük düşürücü, aşağılayıcı ve suçlayıcı tavırlar sergilerler. Bazı aileler sorunu gidermek için çeşitli ceza yöntemlerine, hatta şiddete bile başvurmaktadırlar. Mastürbasyon yapan çocuğa ceza vermek, parmağını emen çocuğun ağzına biber sürmek ve altını ıslatan çocuğu deşifre etmek bu tip tutumlara örnek olarak verilebilir. Ailelerin, cezadan ve suçlayıcı tavırlardan uzak durmaları gerekir. Bu tip baskıcı tutumlar sorunu artırmaktan başka bir işe yaramaz.
3. Bazı aileler ise, sorunu kendi haline bırakıp, kendiliğinden geçmesini beklerler. Oysa, uyum ve davranış bozuklukları kendiliğinden geçmez, mutlaka bu bozukluğun altında yatan sebepler ortadan kaldırıldıktan sonra geçer. Zaman içinde kendiliğinden geçen inatlaşma, parmak emme, alt ıslatma vb. Sorunlar yukarıda sözünü ettiğimiz normal dönemsel sorunlardır. Uyum bozukluğu olarak ortaya çıkan davranışlar ise ileriki yaşlarda ortadan kalkmış gibi gözükse bile ya yeni bir sorun olarak, ya da tekrarlanarak karşımıza çıkar. Örneğin, parmak emme davranışı okul yıllarında tırnak yeme veya öz-güven eksikliği olarak yeniden belirebilir. Alt ıslatma davranışı olan 3 ve 4 yaşlarında iki çocuğu ele alalım; 3 yaşındaki çocuğun sorunu 6 ay içinde kendiliğinden geçebilir, çünkü bu yaşta görülen bu davranış normaldir; ancak 4 yaşındaki çocuğun davranışı kendiliğinden geçmez, çünkü bu bir uyum bozukluğudur.
Uyum ve Davranış Bozukluklarının Tedavisi
Ailelerin uyum ve davranış bozuklukları konusunda çok bilinçli ve dikkatli olmaları, böyle bir sorundan şüphelendiklerinde bir uzmana başvurmaktan çekinmemeleri gerekir. Psikologlar, anne-baba ve çocukla yapılan ayrı ayrı görüşmelerle sorunun sebeplerini tespit ederler. Çocuğun yaş dönemine, sorunun çeşidine ve şiddetine göre aileye gerekli önerilerde bulunur ve gerek görürlerse çocukla belirli bir süre düzenli olarak görüşerek sorunun ortadan kalkmasını sağlarlar. Ailelerin de amacı uzmanların amacıyla paralel olmalıdır; amaç, davranış bozukluğunu ortadan kaldırmaya çalışmak değil, bu bozukluğu ortaya çıkaran sebepleri ortadan kaldırmaya çalışmak olmalıdır.
|