Cevap: Edebiyat Sözlüğü
			 
			 
			
		
		
		
			
			M-N 
 
 
 
 
MAKLUB  
Harfleri tersten sıralandığında yine aynı sözcük çıkan sözcükler. Örneğin mum, bab, aba gibi. 
 
MAZMUN  
Bir dizenin bir ifadenin taşıdığı ve onlardan herkesin anladığı gerçek ya da mecaz anlama, asıl anlamı yanında taşıyan bir isme, bir atasözüne, âyete, hâdise, olaya, bir şeyi onun özelliklerini çağrıştıracak sözcük ya da sözcük gruplarının veya dizelerin içine yerleştirmeye mazmun denir. Örnek:  
 
Çıhma yârim giceler ağyar te’nından sakın  
Sen meh-i evc-i melâhatsin bu noksândır sana  
 
Fuzulî  
(Sevgilim, gece yarıları dışarı çıkma, yabancıların ayıplarından sakın. Sen güzellik göğünün en yüksek yerindeki dolunaysın, gece çıkmak sana yakışmaz, kusur sayılır.)  
Fuzuli’nin bu beytinde sevgili, güzelliğin doruğundaki aya benzetiliyor. Ayın en güzel hali dolunaydır. Dolunay güneşin batmasından önce doğar. Dolunayın gece yarısı çıkması ay tutulmasıyla olabilir. Ay tutulduğunda noksandır, kusurludur, güzelliğini kaybeder. Fuzulî, bu beytinde "noksan" ve "ta’n" sözcükleriyle bir ay tutulması mazmunu yapıyor.  
 
MEKTUP  
Birbirinden uzakta bulunanların haberleşmesini sağlayan bir yazı türü. En eski haberleşme araçlarından biri. Sözcük anlamı Arapça "yazılmış şey." Farsçası name, eski Türk dillerindeki karşılığı bitig, betik ya da bittidir. Tarihte rol oynamış ünlü kişilerin, yazar, bilimadamı ve sanatçıların mektuplarıyla birlikte bir edebi eserler türü olarak kimi zaman ele alınmıştır. Sadece mektuplardan oluşan kitaplar da vardır.  
 
MELHAME  
Divan edebiyatında gelecek olayları anlatan nazım ya da nesir eserlerin ortak adı.  
 
MENKUT  
Divan edebiyatında sözcüklerinin tümü noktalı harflerden oluşan şiirler.  
 
MENSURE (Mensur şiir)  
Duygu, düşünce, yaşam ya da hayalleri şiir inceliğinde anlatan düzyazı türü. İç uyuma önem verildiği için dilbilgisi kurallarına uygunluk aranmaz. 19. Yüzyılda Fransız edebiyatında ilk örnekleri görüldü. Şinasi’nin Fransız edebiyatından yaptığı şiir tercümeleri edebiyatımızdaki ilk örneğidir.  
 
MESEL  
Atasözleri, öğretici, ahlaki özellikleri bulunan küçük hikayelerdir.  
 
MEŞTÜR  
Divan edebiyatında dört cüzlü (yani 4 mefâ’ilün 4 müstef’ilün) ile yazılmış vezinleri ikişer cüze indirerek yazılmış şiirlerdir.  
 
MONOGRAFİ  
Bir kişi ya da bir konu ile ilgili özel bir görüşle yazılmış incelemeler. Ele alınan konu ya da kişiyi her yönüyle açıklamaya çalışır.  
 
MONOLOG  
Tek kişinin konuşması, tiyatro oyunlarında kahramanlardan birinin sahnede kendi kendine yaptığı uzun konuşmaların tamamı. Tek kişinin oynaması için yazılmış komedilere de monolog adı verilir.  
 
MUAMMA  
Başta Esmâ’yı Hüsnâ (Allah’ın doksan dokuz güzel ismi) olmak üzere konusu insan ismi olan manzum bilmeceler. Kelime "gizli, örtülü, anlaşılması güç veya işaret remiz yoluyla söylenmiş söz" anlamlarına gelir. Muammalar lügazlardan farklıdır. Muammalar Allah’ın isimlerinden biri veya insan ismi için düzenlenirken lügazlar her şey hakkında düzenlenirler. Yalnız muammaların bazen lügaz, hatta âşık edebiyatında bir çeşit bilmece (âşkı -muamma) karşılığı olarak da kullanıldığı görülür. Muamma alanında en çok eser veren şairimiz Emri (Edirneli Emrullah Çelebi) olmuştur. Muammanın düzenlenmesinde ebced hesabı kullanılır. Örnek:  
 
Bende yok sab-ü sükun sende vefadan zerre  
İki yoktan ne çıkar fikr edelim bir kerre  
Nâbi  
 
MUAŞŞER  
Onar mısralık bendlerle kurulan musammatlar. Divan edebiyatı nazım şeklidir. 
 
MUCEM  
Arap alfabesindeki noktalı harfler. Alfabetik olarak düzenlenmiş sözlük, hâl tercümesi, ansiklopediler böyle adlandırılır. Mucem tarih, ebced hesabı ile sadece noktalı harflerin hesap edilmesine dayanılarak düşülen tarihlerdir.  
 
MUHAMMES  
Beş mısralık bendlerden oluşan divan edebiyatı nazım şekli. Kelime "beşlik" anlamındadır. En az 4, en çok 8 bend arasında yazılmıştır.  
 
MUKABELE  
Aralarında tezat ve karşıtlık bulunan kelime, tamlama ve sözleri birarada kullanmak.  
 
Örnek:  
Safa-yı aşkın dide gamınla pürnem  
Bir evde ayş u şâdî bir evde ye’s ü mâtem  
 
(Safa ile gam, ayş u şâdi ile ye’s u mâtem arasında karşıtlık bulunmasına rağmen birarada kullanılmıştır.)  
 
MUKATTA  
Arap alfabesinde kendisinden sonra gelen harfle bitişmeyen harfler (elif, dal, zel, rı, ze, vav) kullanılarak söylenen söz.  
 
MUKTEZA-YI HÂL  
Uslûpta zamana, yere, duruma ve hitâp edilen kişilere göre dili ayarlama, sözün söylendiği yerin, zamanın gerçek ve gereklerine uygun olması. Mukteza-yı makam, itibar-ı münasib sözleri de aynı anlamda kullanılır.  
 
MURAFAKAT  
Üslûbun, ele alınan konuya göre düzenlenmesi, dile getirilen düşünce, duygu ve hayallare uygun düşmesine, üslûp ile içerik arasında bir ilişki kurulması. Anlatılan konuya uygun kelime, kelime grubu ve isimler seçilir.  
 
MURASSA  
Nesirde iki ibarenin, nazımda ise iki mısranın kelimelerinin sayıca denk, karşılıklarıyla vezin ve kafiye bakımından birlik olması. Örnek:  
 
Şâh melekût arş-pâye  
Mâh-ı ceberût perş-sâye  
Şeyh Gâlib  
 
MUSARRA  
Mısraları birbiri ile kafiyeli olan beyitler. Beyt-i musarra, gazellerin ilk beyitleri (matla’) musarra’dır. Her mısrası aynı kafiyede olan şiirlere de musarra denir. (Musarra tuyuğ gibi) Bu şekilde düzenlenen şiirlerin bir başka adı müselseldir.  
 
MUTABAKAT  
Anlatım içinde kullanılan kelime ve deyimlerin içeriğe uygun seçilmesi. Karşıtı mübayenet’tir (aykırılık, zıtlık).  
 
MUVAFAKAT  
Kelimenin anlamla, kelimenin vezinle, kelimenin kelimeyle, anlamın vezinle, anlamın anlamla uygunluğu.  
 
MUVAZENE 
Nesirde seci, nazımda kafiye yerindeki sözcüğü yalnız vezin bakımından eşit olması. Örnek:  
 
Münderic nüsha-i zâtında kemâlat-i vücûd  
Mündemic tıynet-i pâkinde havass-i icâd  
Nâdî  
(Münderic ve mündemic kelimeleri arasında muvazene vardır.)  
 
 
 
 
MÜLEMMA  
Bir şiirin bazı mısraları, bölümleri veya bir mısranın bazı sözcüklerin değişik dillerde yazılması. Divan edebiyatında Arapça, Farsça, Yunanca’nın Türkçe ile birlikte kullanıldığı şiirler yazılmıştır. Tanzimat’tdan sonra bu dillere Fransızca da eklenmiştir.  
Örnek:  
Eyyüha’r-rağibûne fi’l-evkat!  
Edrikûhâ fe-mâ madâ kad fât.  
 
Fevt-i fursat me-kün çü vakt-i safâst,  
Ki besî hestder-cihân âfât.  
 
İrdi bir dem ki behcetinden anın  
Sekiz Uçmâğ’a döndü Altı Cihât.  
 
İş ke-mâ âşe âşikun va’lem!  
Tâvet in-nefsü tâbet il-evkat.  
 
MÜNAKKAHİYET  
Gereksiz sözlerden arındırılmış özlü ifade, konuyu gerektiği kadar işleme; anlamlı sözcükler arasında eşitlik bulunması.  
 
MÜNŞEÂT  
Mensur yazı veya mektupların bir araya getirdiği dergiler. Divan edebiyatında edebi değeri olan yazılar bir defterde toplanır ve meraklıları okurdu. Münşeatlardaki nesirlerde konu birliği aranmaz. Bu eserlerde çeşitli tarih belgeleri yanında edebi metinler ve özel mektupların biraraya getirildiği görülür. Münşeât-ı Feridun Bey, Nergisi ve Veysi’nin münşeatları ünlüdür. Son münşeât örnekleri arasında Münşeât-ı Akif Paşa önemlidir.  
 
MÜNŞÎ  
Sanatlı düzyazı yazan kişiler. Münşilerin yazılarını toplayan dergiler münşeat’tır.  
 
MÜNTEHABÂT  
Seçilmiş şeyler. Çokluk aynı türde kaleme alınmış, bir veya daha fazla yazarlara ait yazılar arasından yapılan seçmelerle meydana getirilmiş eser; seçmeler, antoloji.  
 
MÜSTEŞRİK  
Doğulu milletlerin tarih, din, dil, edebiyat ve kültürlerini araştırıp inceleyen Batılı bilginler. Şarkiyatçı, oryantalist, doğubilimci kelimeleri de aynı anlamda kullanılır.  
 
MÜŞAARE  
Karşılıklı şiir söyleme. Edebiyat araştırmacıları müşaareyi üçe ayırır:  
1. Bir divan şairinin manzum eserine diğer bir şairin aynı vezin ve kafiyede nazire yazması.  
2. Âşıklar arasında karşılıklı şiir söyleme. Bir âşığın okuduğu beyit veya kıtaya diğer bir şair aynı vezin ve kafiyede şiir söyleyerek cevap verir.  
3. Edebiyat meraklılarının şiir okumaları, herhangi bir mazmunu ihtiva eden beyitler okunur veya birinin okuduğu beyte karşılık onun son kelimesiyle başlayan bir beyti başkası okur.  
 
MÜŞAKELE  
Birden fazla anlamı olan sözcüklerin art arda gelecek şekilde, iki anlamı ile kullanılması, birinin söylediği bir sözü bir başkasının değişik anlama gelmek üzere tekrarlaması. Karşılıklı konuşan iki kişiden birinin gerçek veya mecazi anlamda söylediği bir sözü, diğeri başka bir düşünceye yanıt olacak şekilde tekrarlar. Birinci anlamı gerçek olursa çoklukla ikinci kullanıştaki anlamı mecazidir. Örnek:  
 
"Tezer  
Yine mi kanmıyorsunuz sözüme  
Ne için bakmıyorsunuz yüzüme  
Beni bir kere okşasanız ne çıkar?  
Melik  
Sen çıkarsın... Demek ki fitne çıkar!"  
Abdülhak Hâmid Tarhan  
 
MÜTAKARRİN  
Kafiyeleri birbirinin peşinden gelen ve iki kafiyeli olan şiir. Örnek:  
Hangi âkıl der ki ancak râh-i gülşenden geçin  
Bir de gafiller şu nâilgâh-i şîvenden geçin  
Muallim Naci  
 
MÜTEKERRİR  
Murabba, muhammes, müseddes gibi nazım şekillerinde bendlerin sonlarında tekrarlanan mısra veya beyitler.  
 
MÜTELEVVİN  
Divan edebiyatında bir beytin okunuşu sırasında küçük bir değişiklikle veznin bir başka vezne çevrilmesi.  
 
MÜZDEVİC  
Murabba, muhammes, müreddes benzeri nazım şekillerinde bendlerin sonundaki mısraların birinci bend ile kafiyeli olması.  
 
 
 
 
NAKARAT  
Şiirlerde bendlerin sonunda tekrarlanan mısra veya mısralar. Bu bölüm, anlam bakımından her bendi şiirin ana duygusuna bağlar. Şiirin, nakarat bölümlerinde ifade olunan duygu ve düşünce etrafında gelişmesini sağlar. Nakarat, halk şiirinde bağlama veya kavuştak diye bilinir. Sözlü musiki eserlerinde aynı söz ve ezgi ile tekrar edilen bölüm de nakarattır.  
 
NÂME  
Mektup, kitap, risâle, ferman gibi anlamlar taşıyan Farsça bir kelime. Eskiden kitap türü olarak çok kullanılmıştır. Kıyafetnâme, kâbnâme, Hamzanâme gibi. Resmi nitelikteki kağıt ve mektuplar da nâme diye bilinirdi.  
 
NÂT  
Hazreti Muhammed’i övmek için yazılan şiirler.  
 
NAZIM  
Dizelerden oluşan vezinli ve kafiyeli anlatım şekli. Kelime, "dizmek, ipliğe inci dizmek" anlamlarını taşır. Nazımda sadece anlam değil, seslerin musikisi de önemlidir. Akılda kolay kaldığı için ezberlenmesi istenen bilgilerin çoğu bu yolla ifade edilir. En küçük birim dizedir (mısra). Ayrıca beyit, kıta, bend gibi nazım birimleri de vardır. Şiirler de nazım şeklinde yazılır, ancak her nazım, şiir değildir.  
 
NAZİRE  
Bir şairin şiirine başka bir şair tarafından aynı şekil, vezin, kafiye ve redifle yazılan şiir. Divan edebiyatı nazım türüdür. Kelime Arapça "eş, değer" anlamlarındaki nazir’den gelir. Nazire yazma, tanzir, tanzir etme diye anılır. Nazire geleneği Türk edebiyatına İran edebiyatından geçmiştir. İranlı şairler nazireye cevâb adını verirler. Alay ve şaka yollu yazılmış nazirelere tezhil veya hezl denir. Örnek:  
 
Fuzûlî’nin gazeli  
Hayret ey büt sûretin gördükte lâl eyler meni  
Sûret-i hâlim gören sûret hayâl eyler meni  
 
Mihr salmazsın mana rahm eylemezsin munca kim  
Sâye tek sevdâ-yı zülfün pây-mâl eyler meni  
 
Za’fı tâli mân-i tevfik olur her nice kim  
İltifâtın ârzû-mend-i visâl eyler meni  
 
Men gedâ şahâ yâr olmak yok ammâ neyleyem  
Ârzû ser-geşte-i fikr-i muhâl eyler meni  
 
Tir-i gamzen atma kim bağrım deler kanım döker  
Akd-i zülfün açma kim âşüfte-hâl eyler meni  
 
Dehr vakf etmiş meni nev-res civanlar aşkına  
Her yeten meh-veş esîr-i hatt u hâl eyler meni  
 
Ey Fuzûlî kılmazsam terk-i tarîk-i aşk kim  
Bu fazilet dâhil-i ehl-i kemâl eyler meni  
Fuzûlî  
 
Nedim’in Fuzuli’nin bu gazeline yazdığı nazire:  
 
Bûs-ı la’lin şöyle sîr-âb-ı zulâl eyler beni  
Kim gören âb-ı hâyât içmiş hayâl eyler beni  
 
Şâire söz bulmağa minnet yok amma neyleyim  
Âh kim hâyret seni gördükçe lâl eyler beni  
 
Sevdiğim câm-ı meye hâcet nedir la’l-i lebin  
Bir şeker handeyle mest-i bî mecât eyler beni  
 
Bağda zülf ü ruhun andıkça bu kimdür deyü  
Sünbül ü gül birbirinden sûal eyler beni  
 
Nükhet-î zülfünle geldikçe nesîm-i nev-bâhar  
Turra-i sünbül-sıfat âşüfte-hâl eyler beni  
 
Nâ-tüvânım şöyle çeşmin hasetinden kim gehî  
Sâye-i müjgân-ı âhü pây-mâl eyler beni  
 
Gerdişin gördükçe sâkî-mülâyım meşrebin  
Arzû ser-geşte-i fikr-i muhâl eyler beni  
 
Hasret-i çeşminle ben hâk-i siyâh olsam dahi  
Baht âhir sürme-i çeşm-i gazâl eyler beni  
 
Güldürür ya ağlatır ya lütf eder yâhud itâb  
Hâsılı neylerse ol ruhsâr-ı âl eyler beni  
 
Arz-ı hâlim çok efendim hak-i pây devlete  
Lütfun ammâ bî-niyâz-ı arz-ı hâl eyler beni  
 
Ben kulun lâyık değildir aslına ammâ yine  
İltifâtın ârzü mend-i visâl eyler beni  
 
Gûyyâ bilmez efendim bende-i dîrinesin  
Kim Nedîmâ bu mudur deyü suâl eyler beni  
Nedîm  
 
NESİR  
Duygu, düşünce ve hayallerin dilgilgisi kurallarına uygun cümleler içinde anlatılması şeklindeki edebi eser. Edebiyatın iki anlatım yolundan biridir. Diğeri nazımdır. Nesirde aklın kontrolü altında duygu, düşünce ve hayallere yer verilir. Nazımdan daha geç doğmuştur. Düşüncelerin fadesi için nazımdan çok daha zengin imkanlara sahiptir. Hikaye, roman, tiyatro, masal, hatırat, makale, sohbet, deneme, gezi yazısı, biyografi gibi edebiyat türlerinde hep nesir kullanılır. Nesrin en küçük birimi tek başına bir anlam ifade eden cümledir. Nesir, kullanılan üslûba göre sade nesir, orta nesir ve süslü nesir olmak üzere çeşitlere ayrılır.  
 
NİDA  
Divan edebiyatımızda bir sanat türü. Şairin korku, sevinç, şaşkınlık, acı, ızdırap, öfke gibi pekiştirilmiş, duygu ve düşüncelerini okuyucuya hissettirebilecek şekilde işlemesi. Çokluk "ey!, hey!, vay!" gibi ünlemlerle seslenilir. Tekrîr ve teşhis sanatlarıyla birlikte kullanılır. Örnek:  
 
Ey mi’delerin zehr-i tekazası önünde  
Her zilleti bel’eyleyen efvâf kadide;  
Ey fazl-ı tabiatle en âmâde ve mün’im  
Bir fıtrata makrûn iken aç, âtıl ve âkim  
Her ni’meti, her fazlı, hep esbâb-ı rehâyı  
Gökten dilenen züll-ı tevekkül ki...  
 
Mürâyî
		 
		
		
		
		
		
		
		
		
			
			
			
			
				 
			
			
			
			
			
			
			
				
			
			
			
		 
	
	 |