Önceki YaşamLarın HatırLanması
Geçmiş hayatların hatırlanmasıyla ilgili sorular, reenkarnasyon konusunu öğrenmeye çalışanların akıllarına gelen ilk problemlerden biri olmuştur. Yeniden bedenlenmenin asıl gerekçesi yeterince anlaşıldığında bu soru da açıklık kazanır. İki kere ikinin kaç ettiğini ilk defa nerede, ne zaman ve nasıl öğrendiğinizi artık hatırlamıyorsunuz. Ama, karşınıza böyle bir soru çıktığında, hiç duraksamadan cevabın “dört” olduğunu söylersiniz. Çünkü, asıl öğrenmeniz gereken bu bilgidir. Hangi şartlar altında öğrendiğinizi bilmenize artık gerek kalmamıştır. Yaşanılan olaylar da, beden terk edildiğinde unutulacak ve sadece öğrenilenler kalacaktır.
Elbette ki, yaşanılan olayların unutuluşu, bıçakla keser gibi bir anda olmaz. Beden terk edildiğinde, o yaşama ait kişilik önemli bir değişikliğe uğramaksızın spatyuma intikal eder. Beraberinde de yaşamış olduğu olayların intibalarını götürür. Eğer geçmiş yaşamında varlık idrak etmesi gerekeni yeterince anlayamamışsa, bu intibalar üzerinde imajinasyon yeteneğini kullanarak, spatyum şartlarında ikinci bir deneme daha yapma imkanına kavuşur. Burada özellikle “intiba” deyimini kullanıyorum, zira bunlar hatıra değildir. Spatyum da bile varlık geçmişini hatırlamaz, geçmişinden kalan intibalar orada bir takım imajların ortaya çıkmasına vasıta olur.
Spatyum devresinin sonuna doğru, varlık yeniden bedenleneceği ortamın şartlarına konsantre olmaya başlar. Geçmişinden kalan intibalar, bu durumda imajinasyon sınırları dışına itilir. Yani, bir bakıma pasif hale gelirler. Doğumdan sonra, bunların şuuraltına doğru gittikçe gömüldüğünü düşünebiliriz. Öyle ki, normal şartlarda, bedene bağlı olan varlığın kullandığı beyindeki reseptörleri çevreleyen kimyasal bloklar, bu intibaların zihin irtibatlarını önleyecek bir düzen içindedir. Yani, fizik bedenle ilgili bir hal olan hatırlama faaliyeti alanına giremezler.
Bu kimyasal blokları gerek bedene enjekte edilen droglar, gerekse hipnoz, telkin veya imajinasyon gibi vasıtalarla, beyin içinde üretilmesi sağlanan benzeri maddelerle etkisiz kıldığımızda, reseptörler intibaların etki alanına girer ve süje bir önceki yaşamından kalan bu izlerin farkına varır. Beyin yapısı gereği, bu tesirler birer “hatıra” olarak zihinde ortaya çıkarlar. Burada belirtmek gerekir ki, fizik bedenle ilgili her faaliyette, bedende kimyasal bir değişim söz konusudur. Zihinsel faaliyetlerde bu değişimlerin yoğunlaştığı yer, beyin ve kuyruksokumuna kadar olan uzantısıdır.
Sinir sistemi kimyasına dair yeterli bir bilgimiz olmadığı için, henüz bu prosesi bütün aşamalarıyla açıklamak mümkün değil. Ama, günümüz teknolojisinin laboratuar araştırmaları sonuçlarına bakılırsa, insan bedeni bütün bu şartları en ince ayrıntısına kadar düzenlemeye uygun bir biçimde planlanmıştır. İnsan ise bu bedeni sadece bir vasıta olarak kullanma yetkisine sahip. Biraz kurcalayacak olsa hemen bozuluyor.
Geçmiş yaşamların hatırlanmasıyla ilgili görülen ender durumlarda, beyinde ne gibi kimyasal değişikliklerin olduğu ve asıl önemlisi bunu kimin kontrol ettiği bilinmemektedir. Ancak dolaylı olarak, hatırlama halinde o kişinin ve çevresinin bu olaydan nasıl etkileneceği düşünüldüğünde, varlığın tekamülüne ilişkin bazı sonuçlara varabiliriz. Bu da, bildiğimizin tekrarından başka bir şey değildir.
Reenkarnasyonda bazı özellikler uzun bir süre aynılığını korumaktadır. Bu sebeple, bazı devrelerde milletlerin ortak kaderlerinden ve toplu tekamül çizgilerinden söz etmek bile mümkündür. Şimdi bunları görelim:
|