Tekil Mesaj gösterimi
  #2  
Alt 14 November 2008, 10:40
ceyLin ceyLin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Senior Member
 
Kayıt Tarihi: 21 September 2008
Mesajlar: 15,180
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Arrow Cevap: Türkiye Cumhuriyeti Tarihinde Cumhuriyetin İlanı ve Tarihi Önemi

Bu şekilde seçilen milletvekilleri işgal altındaki İstanbul'da son Osmanlı Mebusan Meclisi'ni oluşturmuşlardır. 12 Ocak 1920'de toplanan Osmanlı Mebusan Meclisi, Misak-ı millî'yi hazırlayarak 28 Ocak 1920'de kabul etmiş, 16 Mart 1920'de ise İstanbul'un işgali üzerine dağılmıştır.

Misak-ı Millî kararları demokrasi açısından milletin kararı ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temel siyasasının en önemli unsurlarından birisi idi. Ancak İstanbul'un işgali neticesinde, irade-i milliyenin artık bu şartlarda tecelli edemeyeceği görülecekti.38 Bütün bunlara rağmen Anadolu'da başlayan Millî Mücadele hareketi, özellikle ilerleyen günlerde millet egemenliği ve bağımsızlığı yönünde yeni gelişmelere sahne olacaktır.

27 Aralık 1919'daAtatürk ve Heyet-i Temsiliye üyeleri Ankara'ya gelmişler, büyük coşku ile karşılanmışlar, millî kongreler sonrasında âdeta yeni bir millî bağımsızlık ve egemenlik hareketi ortaya koymuşlardır.

Atatürk, Ankara'ya geldikten sonra yaptığı bir konuşmada "Teşkilâtımızda Kuvay-ı Milliyenin âmil ve irade-i milliyenin hâkim olması esası kabul edilmiştir. Bugün bütün cihanın milletleri yalnız bir hâkimiyet tanırlar: Millet hâkimiyeti" diyerek Erzurum ve Sivas Kongreleri kararlarında temel dayanak olan millet egemenliğini açıkça ifade etmiştir. Yeni meclisin açılmasından ve yeni Türk devletinin kurulmasından önce Atatürk'ün sahip olduğu düşünceler görüleceği üzere bu şekilde tamamen millî egemenlik dairesindeydi.

Atatürk işgal altındaki topraklarda değil, Ankara'da millî bir meclisin kurulması, millî irade ve millî egemenliğin bu mecliste gerçekleştirilmesine karar vermişti. Böyle bir meclis millet iradesine dayanabilir ve millî egemenliği sağlayabilirdi.39

Mustafa Kemal Paşa İstanbul'un işgalinden üç gün sonra 19 Mart 1920'de Temsil Heyeti adına bütün mülkî ve askerî yetkililere gönderdiği genelgede "Olağanüstü yetkilere sahip" bir meclisin toplanmasını40, seçimlerin yapılarak on beş gün içinde mille okülerinin Ankara'da bulunmalarını istemiştir.41

Vilâyetlere, Bağımsız Sancaklara ve Kolordu Komutanlarına gönderilen bu genelge ile padişaha ait bir yetki ilk defa resmen ve fiilen kullanılmaktaydı. İlerleyen tarihlerde TBMM, Osmanlı Anayasasına ve seçim kanununa aykırı şekilde toplanacak ve çalışmalarını sürdürecekti.42

19 Mart Genelgesi'nde milletin sahipsiz olmadığı, bir gün kendi haklarına tekrar kavuşabileceği ve kendisini yönetecek kurumları tekrar kurabileceği inancı vardı. Millî egemenliğin tesisi yönünde atılan en önemli adımlardan birisi de bu genelgeydi. Milletin sesine kulak verileceği ve millet iradesi ile seçimlerin yapılacağı, milletin seçtiği kişilerden oluşan meclisin toplanma gereği üzerinde durulmaktaydı.

Ankara'da olağanüstü yetkiler taşıyan (Salâhiyet-i Fevkalâde-i Hâiz) bir meclisin toplanmak istenmesinde, yeni bir devletin kurulması ve Cumhuriyetin ilânı ile ilgili olarak büyük bir kararlılık ve cesaret ortaya konmuştur. Ancak burada temel dayanağın bizzat Türk milleti olduğu unutulmamalıdır.

Öte yandan yeni seçimlerin yapılması ve yeni meclis üyelerinin belirlenmesi kararında, vatan bağımsızlığının sağlanması ve aynı zamanda millî iradenin tecellisi yönünde ki düşünceler de gözler önüne serilmekteydi.

21 Nisan 1920'de Mustafa Kemal Paşa tarafından Heyet-i Temsiliye adına yayınlanan genelge, 23 Nisan 1920'de Ankara'da açılacak olan meclisin tören programını bildirmekte43, 22 Nisan 1920 tarihli genelgede ise "Tanrı'nın lütfuyla Nisan'ın 23'ncü Cuma günü Büyük Millet Meclisi açılarak çalışmaya başlayacağından, o günden itibaren askerî ve sivil bütün makamlarla bütün milletin tek merciinin Büyük Millet Meclisi olacağı bilgilerinize sunul ^"denmekteydi.44

Bu genelgelerde, Mustafa Kemal Paşa tarafından millî iradenin çok kısa sürede bir an önce tesis edilmesi yönünde atılan ilk adımlar açık bir şekilde görülebilmektedir. 19 Mart 1920 Genelgesi'nin hemen ardından gündeme gelen 21 ve 22 Nisan Genelgeleri, Mustafa Kemal Paşanın millî egemenliğin tesisi ve ileride kuracağı yeni devletin sistemi yani Cumhuriyetin ilânı konusundaki akılcılığını ve zamanlama açısından neticeye varma yönündeki stratejilerinin doğruluğunu ortaya koymaktadır.

22 Nisan Genelgesi'nde meclisin açılıp çalışmalara başlamasından sonra bütün askerî ve sivil makamların ve bütün milletin başvuru yerinin meclis olacağı bildirilirken45, bu genelge TBMM'ni başvurulacak tek yetkili makam kılmakta46, millet adına egemenliği kullanacak olan makamı açıkça belirtmekteydi.47

23 Nisan 1920 tarihi millî iradenin gerçekleştiği ve uygulamaya konulduğu ilk önemli tarihtir. Bu tarihte Birinci TBMM açılacak ve kurulacak olan yeni devletin ve yeni sistemin ilk siyasî organı olacaktır. Birinci Meclis seçimle göreve gelen milletvekillerinden oluştuğu için doğrudan doğruya millet iradesini gerçekleştirecek ve milletin tek ve gerçek sesi olarak üzerine düşeni yerine getirecekti.

Meclisin açılışından itibaren vatanın ve milletin bağımsızlığına giden yolda, aynı zamanda devletleşmeye ve yeni bir devlet sistemine doğru yol alınmaktaydı. Adı ilk başlarda söylenmese dahi bu yol Cumhuriyete giden yoldu.

Atatürk 24 Nisan 1920'de TBMM Başkanı seçildikten sonra mecliste yaptığı teşekkür konuşmasında, askerî ve siyasî hayatının bütün dönemlerinde hareket noktasının millet iradesine dayandığını belirterek "İşte bu lüzum ve zaruret dolayısıyla millî egemenliğin her şeyden önce tecellisi maksadıyla yüce meclisiniz olağanüstü yetkilerle toplanmıştır"48 demektedir.

Meclis 23 Nisan 1920'de I sayılı kararında adını TBMM olarak kabul edecek ve kendi kuruluşunu düzenleyecektir.49 24 Nisan 1920'de ise Mustafa Kemal Paşa meclise verdiği bir önergede, hükümetin kurulmasının gerekli olduğunu belirtecek ve ileride daha da kök salacak olan millî egemenliğin ve cumhuriyetin işaretleri açısından şu görüşlere yer verecektir:

"1. Hükümetin kurulması zarurîdir.

2. Geçici olarak bir hükümet başkanı seçmek veya Padişaha bir vekil tanımak mümkün değildir.

3. Mecliste yoğunlaşan millî iradenin doğrudan doğruya vatanın mukadderatına el koymuş olduğunu kabul etmek temel ilkedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinde bir kuvvet yoktur.

4. Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama ve yürütme yetkilerini kendisinde toplar.

Meclisten seçilecek ve vekil olarak görevlendirilecek bir heyet hükümet işlerine bakar. Meclis başkanı bu heyetin de başkanıdır.

Not: Padişah ve Halife baskı ve zorlamadan kurtulduğu zaman meclisin düzenleyeceği kanunî esaslar çerçevesinde durumunu alır.

Efendiler! Bu ilkelere dayanan bir hükümetin niteliği kolaylıkla anlaşılabilir. Böyle bir hükümet millî hâkimiyet temeline dayanan halk hükümetidir. Cumhuriyettir."50

Mustafa Kemal Paşa bu önergede bir hükümet kurulması gereği üzerinde dururken, TBMM'nin üzerinde bir kuvvet olmadığını, Meclisin yasama ve yürütme yetkilerini kendisinde topladığını ve bu ilkelere dayanan bir hükümetin millî egemenlik ilkesine dayanan bir halk hükümeti yani “Cumhuriyet” olduğunu açıkça ifade etmektedir.

TBMM bu önergeyi aynen kabul etmiş ve yeni kurulan devletin geçici ilk Anayasasını da böylece tespit etmiştir. Asıl önemli olan ve burada ifade edilmek istenen, en son cümlede de görüleceği üzere cumhuriyetin dile getirilmesidir. Cumhuriyetin ilân ediliş tarihi olan 1923 yılından tam üç yıl önce sarf edilen bu sözler, elbette ki ileriye dönük olan idealist ve köklü düşüncelerdi.

Mecliste aynı gün, TBMM Başkanlığına Mustafa Kemal Paşa seçilmiş, 25 Nisan 1920'de Mustafa Kemal Paşanın başkanlığında olmak üzere 7 kişilik "Geçici İcra Heyeti" yine meclis tarafından seçilerek göreve getirilmiştir. 3 Mayıs 1920'de ise TBMM, 11 kişilik ilk "İcra Vekilleri He-yeti"ni seçmiştir.

Ankara'da artık yeni bir meclis ve yeni bir hükümetin varlığı dikkat çekmektedir. Ankara Milletvekili Mustafa Kemal Paşa hem Meclis Başkanı hem de Hükümet Başkanıdır. Bu tarihten itibaren "TBMM Hükümeti" kurulmuş ve "Meclis Hükümeti" sistemine geçilmiştir. Vekiller Heyeti/Bakanlar seçimle göreve getirilmişlerdir.

İcra Vekilleri Heyeti meclise bağlı bir Heyet-i Temsiliye olarak düşünülmekte ve meclis ise büyük bir Sivas Kongresi olarak değerlendirilmektedir.51 Öte yandan "Vekil" deyimi ile ayrı, özel ve hukukî bir durum ortaya konulmaktaydı. Yürütme gücünü kullanacak olanlar meclis adına onun birer vekili durumundaydılar.52

4 Mayıs 1920'de hükümet üyelerinin seçimi tamamlanmış, 9 Mayıs 1920'de ise hükümet programı meclise sunularak , meclis tarafından kabul edilmiş, Türk tarihinde yeni bir dönem başlamıştır.

Cumhuriyetin temel kaidelerinden olan seçim usulü ve halkın iradesine başvurulması, bu iradenin meclise yansıması, cumhuriyetin ilânı ve millî iradenin tecellisi açısından son derece önemliydi. Üstelik daha cumhuriyet ilân edilmeden önce bu uygulamalara yer verilmesi, cumhuriyet yolunda ne kadar bilinçli ve akıllı hareket edildiğinin işaretleriydi.

Hâkim olan gücün millet iradesiyle oluşan meclis olduğunu ifade eden Mustafa Kemal Paşa, TBMM Hükümeti ile ilgili olarak yaptığı bir konuşmada "Bu yeni hükümet millet tarafından görevlendirilmiş ve aynı zamanda hem yasama kuvvetine hem de yürütme kuvvetine sahip milletvekillerinden oluşur... Hakikatte hâkim olan ve her şeyi idare eden merci Millet Meclisidir."53 "Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti bir halk hükümetidir. Memleket menfaatlerine ait hususlarda millet fertleriyle hükümet arasında vazife itibariyle iştirak vardır"54 demektedir.

Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu'na göre Mustafa Kemal Paşanın 24 Nisan 1920 tarihli önergesinin mecliste kabul edilmesiyle TBMM, millet işlerine doğrudan doğruya el koymuş ve hukukî yönden millî egemenlik kurulmuştur. Prof. Velidedeoğlu'nun tespitleri şu şekilde devam etmektedir: "İşte bu olay Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun ilk tarihsel ve yasal aşamasıdır. O gün adı söylenmeyen ve biçimi bakımından ulusal egemenliğe dayanan Cumhuriyet niteliği taşıyan yeni bir devlet kurulmuş oluyordu... Böylece parlâmentosu, başkanı ve geçici hükümeti ile ulusal egemenliğe dayanan ve Cumhuriyet niteliği taşıyan yeni bir devletin temeli 23, 24, 25 Nisan günleri atılmış bulunuyordu."55

TBMM 20 Ocak 1921'de Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nu kabul etti. Bu ilk Anayasada kuvvetler birliği ilkesi ve meclis hükümeti sistemi benimsenmiş, egemenliğin hanedana değil, millete ait olduğu kabul edilmiştir. İlk Anayasa, millî egemenliği esas alan ve vatanın kaderine millî egemenliğin tek temsilcisi olan millet meclisinin el koymasını mümkün kılan bir siyasî ve hukukî belge olarak tarihimize geçmiştir.

Anayasaya göre bütün kuvvet ve yetkilerin kaynağı millet iradesi olup, millî iradeyi millet adına temsil yetkisi ise TBMM'ne aittir. Meclis yasama ve yürütme yetkilerine sahiptir. İlk Anayasa ile başkansız bir cumhuriyet kurulmuş, millî irade tek bir merkezde toplanmıştır. Ayrıca bir devlet başkanı olmadığı için meclis başkanı, devlet başkanı görevini de üstlenmiştir.

Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'ndaki ilk üç maddeyi, devletin ileride kurulacak olan siyasî sistemi ile ilgili olduğu için aynen buraya alıyoruz:

1. Hâkimiyet bilâkaydüşart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir.

2. İcra kudreti ve teşriî salâhiyeti milletin yegâne ve hakikî mümessili olan Büyük Millet Meclisi'nde tecelli ve temerküz eder.

3. Türkiye Devleti,. Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur ve hükümeti "Büyük Millet Meclisi Hükümeti" unvanını taşır.

Anayasanın birinci maddesinde yer alan "egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu hükmü yeni kurulan devletin siyasî rejiminin temel dayanağı olmaktadır. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil'e göre "Hâkimiyet bilâ kayıt ve şart milletindir umdesinin vaz’ eden 1921 Kanunu, bu umde ile Kanun-i Esasi'nin Halife-Sultan ile temsil ettiği kuvveti inkâr etmiş, Reissiz bir Cumhuriyet kurmuş, meclis tarafından kullanılmak üzere efkâr ve ifadelerden ibaret tek bir kuvvet ve salâhiyet tanınmıştır." Anayasanın üçüncü maddesinde geçen "Türkiye Devleti" ifadesi ile de, İstanbul'dan ayrı bir devletin kuruluşu resmen bir kamu hukuku metni olarak ilân edilmekteydik. 56

Anayasanın birinci maddesinde "Millî Egemenlik" hakkı millete verilirken, ikinci maddesinde "Kuvvetler Birliği" ilkesi kabul edilmiş, üçüncü madde ile de "Meclis Hükümeti" sistemi açıkça ifade edilmiştir. Bütün bu gelişmeler devlet sisteminin adını koymaya yönelikti. Bu ad ise kuşkusuz "Cumhuriyet”ten başka bir şey değildi.

Cumhuriyete doğru giden yolda TBMM tarafından pek çok kararlar alınmıştı. Bu yönde atılan adımları şu şekilde sıralayabiliriz:

1. TBMM'de 23 Nisan 1920'de Sinop Milletvekili Şerif Bey tarafından okunan ve Atatürk tarafından kaleme alınan açılış konuşmasında "Milletimizin içte ve dışta bağımsız olarak kendi kaderinin sorumluluğunu doğrudan doğruya üzerine alıp kendisini yönetmeye başladığını bütün dünyaya duyurarak Büyük Millet Meclisi’ni açıyorum" sözlerinde saklı olan Cumhuriyet fikriydi. Bu açış konuşması cumhuriyetin ilk müjdecisi olarak değerlendirilebilir. Böylece adı henüz belirtilmeyen ancak şekil itibariyle millî egemenliğe dayalı cumhuriyet özellikleri taşıyan yeni bir devletin ilk işaretleri ortaya çıkmıştır.

2. Cumhuriyet sistemine doğru giden yolda ikinci aşama 29 Nisan 1920 tarihli "Hıyaneti Vataniye Kanunu"dur. Bu kanunla yeni devletin egemenlik hakkı yasama, yürütme ve yargı gücü ortaya konmakta ve koruma altına alınmaktaydı.

3. 2 Mayıs 1920 tarihli "İcra Vekilleri Seçimi Kanunu" ile meclis yürütme yetkisinin kullanılmasını Bakanlar Kuruluna vermekle beraber bu yetki temelde kendi elindedir.

4. 7 Haziran 1920 tarihli" 16 Mart 1920'den itibaren İstanbul Hükümetince Akdedilen Bilcümle Mukavelat, Ukudat, Vesairenin Keenlemyekün Addi Hakkında Kanun"la Başkent İstanbul'da bir hükümetin varlığı ret edilmekteydi.

5. 5 Eylül 1920 tarihli "Nisabı Müzakere Kanunu" millî egemenliği ve meclisin statüsünü ortaya koymaktaydı.

6. 4 Kasım 1920 tarihli "İcra Vekilleri Kanunun İkinci Maddesini Muaddil Kanun"da normal cumhuriyet sistemlerindeki hükümetleri hatırlatan hususlar vardı.

7. 20 Ocak 1921 tarihli "Teşkilât-ı Esasiye Kanunu" yeni devletin ilk Anayasası olmuş ve Cumhuriyete doğru bir adım daha atılmıştır.

8. Meclisin açılışının ilk yıldönümünde kabul edilen "23 Nisanın Millî Bayram Addine Dair Kanun" aslında adı belirtilmeyen Cumhuriyet düşüncesini ve bayramını akla getirmekteydi.

9. 1 Kasım 1922 tarihli "Saltanatın Kaldırılması ile İlgili Kanunla" artık her bakımdan Cumhuriyetin ilânına doğru gidildiği açıkça görülmekteydi.57

Yukarıda da görüleceği üzere TBMM'nin almış olduğu kararlar ve uygulamaya koyduğu kanunlar, millî egemenlik ve ilk başlarda adı henüz söylenmese de Cumhuriyeti çağrıştırmaktaydı. Millî egemenlik artık yeni Türk devleti için vazgeçilmez ilkeler arasına girmişti. TBMM yeni bir devlet kurmuştu ve bu devletin adı ilerleyen günlerde, zihinlerde çağrıştırdığı şekliyle ifade edilecekti.

Yasama ve yürütme yetkilerine sahip TBMM, olağanüstü yetkiler taşımakta ve kurucu meclis hüviyetinde çalışmaktadır. TBMM'nin hükümet sistemi ilk bakışta meclis hükümeti niteliklerini taşırken, uygulamada ise parlamenter sistem ilkelerine uygun olarak işlemiştir.58

Hükümetin "Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti" ismini taşıdığı, Meclis Başkanının aynı zamanda hükümet ve devlet başkanı olduğu, hükümet üyelerinin "Vekil" olarak tanımlandığı ve meclis tarafından ve bizzat kendi üyeleri arasından seçildiği Meclis hükümeti sistemi, ileride yerini cumhuriyet yönetimi sistemine bırakacaktır. Yeni devletin ismi henüz "Cumhuriyet" değildir. Ancak genel özellikleri ve idare tarzı ile bu devletin aslında cumhuriyet olduğu açıkça görülebilmektedir.

23 Nisan 1920 tarihinden itibaren millî iradenin sergilendiği ve açıkça ortaya konduğu yer olan TBMM, aynı zamanda cumhuriyetin ilânını sağlayacak olan idarî yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Devletin şekli genel olarak aslında cumhuriyetti. Ancak bu kelimenin söylenmesi ilk zamanlarda sakınca yaratabilirdi.59

Öte yandan 1921 Anayasasına rağmen saltanat ve hilâfet meselesi henüz çözümlenmemişti. Millî egemenlik fikrini daha da kökleştiren bu kanunla Saltanat kaldırılmış ve Cumhuriyete doğru giden yolda önemli mesafeler alınmıştır. Saltanatın kaldırılması, millî egemenlik yolunda yeni bir sayfa açmaktaydı. Bu arada Lozan'da barış görüşmeleri sürmekteydi.

Saltanatın kaldırılması ile saltanat yerine halk hükümeti öne sürülüyor, millet adına sadece Millet Meclisinin söz sahibi olduğu ortaya konuluyordu. Prof Dr. Tarık Zafer Tunaya'ya göre, "Saltanatın kaldırılmasından sonra Cumhuriyetin ilân edileceği de kolay görünmüyordu. Ben Cumhuriyetçiyim diyenlere çatılıyordu. Ankara'nın İstanbul temsilcisi Refet Paşa yaptığı bir konuşmada Meclis Hükümeti Sistemini savunmakta ve şöyle demekteydi: "Meşrutî bir hükümdarlıkla cumhuriyet arasındaki fark, filânın sulbünden gelip gelmemekten ibarettir. Bu milletin başına bu kadar belâdan sonra bir de cumhur reisi intihabı(seçimi) beliğyesini (derdini) sarmaya ne lüzum var?"60

Lozan'da Türk Milletinin tam ve doğru temsil edilebilmesi de dikkate alınarak meclis tarafından 1 Kasım 1922'de saltanat kaldırılmıştır. Atatürk bu tarihte mecliste yaptığı konuşmada şunları ifade etmektedir: "Millet mukadderatını doğrudan doğruya eline aldı ve millî saltanat ve hâkimiyetini bir şahısta değil bütün efradı tarafından müntehap vekillerinden terekküp eden bir Meclis-i Âli'de temsil etti. İşte o meclis Meclis-i Âli'nizdir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Milletin saltanat ve hâkimiyet makamı yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Ve bu makam-ı hâkimiyetin hükümetine Türkiye Büyük Millet Meclisi derler. Bundan başka bir makam-ı saltanat bundan başka bir heyet-i hükümet yoktur ve olamaz."

Prof. Tunaya bir değerlendirmesinde "Cumhuriyet bir rejim olarak daha saltanat kaldırılırken şekillenmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde muhafazakârlarla devrimciler ilk meydan savaşını saltanatın ilgası konusunda vermişlerdir" demektedir. Prof. Kurt Steinhaus ise saltanatın kaldırılmasından bahsederken "Cumhuriyet idaresi fiilen uygulanmaya başlanmış olmasına rağmen kimse bu sözcüğü ağzına alamıyordu. Çünkü kamu bilinci geçmişle olan bağların mümkün olduğunca sessiz sedasız koparılmasını zorunlu kılmaktaydı" demektedir.61 Saltanatın kaldırılması ile cumhuriyetin ilân edilmesine giden yolda önemli bir engel teşkil eden bu mesele ortadan kaldırılmış oluyordu.

Cumhuriyetin ilânını sağlayacak olan ve belirgin bir hazırlık devresini alt yapı olarak ortaya koyan Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi, 23 Nisan 1920'de göreve başlamış, 1 Nisan 1923'te yeni seçim kararı alarak 16 Nisan 1923'te son toplantısını yapmış ve bu tarihten sonra fiilen görevine son vermiştir.

İkinci Dönem Meclis ise 1923-1927 tarihleri arasında görev yapmıştır. 2. Dönem Meclis, 11 Ağustos 1923 tarihinde 206 üye ile göreve başlamıştır. Meclis, Mustafa Kemal Paşayı Meclis Başkanlığına seçmiştir. Başbakan olarak ta Fethi Okyar görev almıştır. İşte Cumhuriyeti ilân edecek olan meclis, bu İkinci Dönem Meclis olacaktır.

23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılması, 1 Kasım 1922'de Saltanatın kaldırılması, 24 Temmuz 1923'te bağımsızlığımızı sağlayan Lozan Antlaşması'nın imzalanması, 1 Ekim 1923'te Türk askerlerinin İstanbul'a girmesi, 13 Ekim 1923'te Ankara'nın yeni devletin başkenti ilân edilmesi, Cumhuriyetin ilânına giden yolu açan ve kolaylaştıran hadiselerdi. Bu hadiseler aynı zamanda Cumhuriyetin ilânı öncesinde yaşanan tarihî gelişmelerdi.

24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması da yeni meclis tarafından onaylanmıştır. Lozan Antlaşması II. Meclis döneminde 23 Ağustos 1923'te onaylanmış ve yürürlüğe girmiştir. Artık bu tarihten sonra çağdaş ve modern bir Türk devletinin kurulmasına yönelik adımlar atılacak ve yeni yönetimin adının belirlenmesi ve askerî sahada kazanılan başarılara bu defa siyasî ve sosyal başarıların eklenmesi, bu yönde çalışmalara hız verilmesi gerekecektir. İşte 29 Ekim 1923 tarihli Cumhuriyetin ilânı hadisesi, bu çabaların ilk adımı olarak tarihe geçecektir.

Öte yandan 20 Nisan 1924 tarihinde altı bölüm ve yüz beş maddeden oluşan, devletin yeni durumu ve ihtiyaçları da göz önüne alınarak hazırlanan yeni Anayasa, II. Mecliste kabul edilmiştir. Bu Anayasanın üçüncü maddesinde geçen "Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir" ilkesi yeni devletin temel ve vazgeçilmez özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır.62

Lozan Barış Anlaşması ile Türk inkılâbında yeni bir dönem başlamıştır. Uygulanan siyasî sistemin gerekli kıldığı devlet şeklini ortaya koymak artık zarurî bir hal almıştır. Meclis hükümeti sistemi artık gereği gibi görevini yapamaz hale düşmekte ve ortaya çıkan hükümet bunalımlarını çözememekteydi. Dolayısıyla cumhuriyetin ilân edilmesi artık tarihî bir zorunluluk ve görevdi.63

TBMM daha önceden saltanatın kaldırılmasını kabul etmekle aslında, Osmanlı Devletinin İtilâf güçleri tarafından işgal ediliş tarihi olan 16 Mart 1920'den itibaren egemenliğinin kalmadığını, bu işgal tarihinden itibaren İstanbul Hükümeti tarafından akdedilen bütün anlaşma ve sözleşmeleri kabul etmediğini ilân etmişti.

Bu kararın çok açık bir ifadesi olarak belirlenen 1921 Anayasasının ortaya koyduğu siyasî sistemin, geniş anlamda Cumhuriyetten başka bir şey olmadığı belliydi. Ancak cumhuriyet açıkça resmen henüz ilân edilmemişti. Yukarıda saydığımız tarihî gelişmeler Cumhuriyet idaresine geçişin gerekliliğini ortaya koymaktaydı.64

Bütün bu gelişmeler esnasında yaşanan bir hükümet bunalımı, cumhuriyetin ilânını daha da hızlandıracaktı. 24 Ekim'de Başbakan ve İçişleri Bakanlığı'na vekâlet eden Ali Fethi (OKYAR) ile Meclis İkinci Başkanı Ali Fuad (CEBESOY) görevlerinden istifa ettiler. Fethi Okyar'ın başkanı olduğu İcra Vekilleri Heyeti üç buçuk aydır görevdeydi. Vekiller Heyeti'nin kuruluş şekli ve mecliste bazı grupların hükümet işlerine muhalefet etmeleri dolayısıyla ortaya çıkan huzursuzluklar vardı.

25 Ekim 1923'te Mustafa Kemal Paşa Vekiller Heyeti'ni Çankaya'da toplamış, istifalarını istemiştir. Yeni kurulacak olan hükümette de yeni görev almamalarını rica etmiştir.65 Bu şekilde Mecliste ki muhalif gruba yeni bir hükümet kurma imkânı verilmiştir. Bunun bir iktidar mücadelesi olduğu açıkça belliydi. Muhalefet yeni bir yönetim kurma gibi bir güce kavuşmaktaydı. Ancak Mustafa Kemal Paşanın düşüncesi ise bu grubun hükümet kuramayacakları ve kursalar bile bunda başarılı olamayacakları şeklindeydi.66

27 Ekim 1923'te Bakanlar Kurulu'nun istifası Mecliste okunarak kabul edildi ve yeni bir kabine kurulması çalışmalarına başlandı. Ortaya çıkan hükümet bunalımının aşılabilmesi için hükümet kurulmasındaki sistemin değiştirilmesi gerekiyordu. Bunun üzerine Meclisin kendi bünyesinde çeşitli hükümet listeleri oluşturuldu. Ancak tek bir liste üzerinde anlaşılamadı.

Ali Fethi Okyar Hükümeti'nin istifası ile muhalefete kendi hükümetlerini kurma fırsatı verilmişti. Bununla beraber meclis hükümeti sisteminde bakan seçtiren, Meclis Başkan Vekili seçecek gücü bulunan muhalefet hareketi yeni bir hükümet kuramamıştır. Sonuçta yeni kurulan devlet, 27-28 Ekim 1923 tarihlerinde hükümetsiz kalmıştır. Hükümet buhranına sebep olan Meclisin Bakanlar Kurulunu seçme hakkının kaldırılması ve yeni sistemin adının konulması durumu açıkça ortaya çıkmıştı. Ortada bir devlet başkanı olmadığı için hükümet bunalımı aşılamıyor ve her hangi bir müdahalede bulunulamıyordu. Meclisteki muhalefet grubunun başarısızlığı da açıkça görülmekteydi. Hiçbir grup seçilebilecek adayları ortaya koyamıyordu. Yapılacak fazla bir şey kalmamıştı.67

Bu durumda Mustafa Kemal Paşa en güçlü zamanlarında dahi yeni bir hükümet oluşturamayan muhalefete karşı yeni bir strateji belirleyecek ve son adımını 29 Ekim tarihinde atacaktır. Meclis Hükümeti yerine kabine sistemini ve cumhuriyet yönetim biçimini yine meclis oylarıyla Anayasaya dahil edecek, millî egemenliğin tamamen yerleşmesini sağlayacaktır.68

28 Ekim 1923'te Mustafa Kemal Paşanın Çankaya'da arkadaşları ile yaptığı toplantı, yaşanan hükümet bunalımına çözüm getirmesi ve Cumhuriyetin ilânı açısından yaşanan en önemli gelişmelerden birisidir.

Bu toplantıda bulunanlar arasında Mustafa Kemal'den başka şu isimler bulunmaktaydı: İsmet Paşa (İNÖNÜ), Fethi Bey (OKYAR), Kazım Paşa (ÖZALP), Kemalettin Sami Paşa, Halit Paşa, Rize Milletvekili Fuat Bey (BULCA), Afyon Karahisar Milletvekili Ruşen Eşref Bey (ÜNAYDIN). Mustafa Kemal Paşa akşam yemeğine davetli olan bu misafirlerine "Yarın Cumhuriyeti ilân edeceğiz" demiştir. Daha sonra İsmet Paşa ile beraber Meclise sunulacak olan kanun tasarısını hazırlamışlardır.69

Hazırlanan bu kanun tasarısı müsveddesinde yürürlükte olan 20 Ocak 1921 tarihli Anayasanın birinci maddesinin son kısmına "Türkiye Devletinin şekl-i hükümeti Cumhuriyettir" cümlesi eklendi. Bahsi geçen Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun bazı maddelerinin değiştirilmesi de öngörülmekteydi. 70

Bu şekilde yapılan değişikliklerle Cumhurbaşkanını Büyük Millet Meclisi seçecek, Başbakanı Cumhurbaşkanı tayin edecek, Bakanları Başbakan meclisteki milletvekilleri arasından seçecek, Meclisten güvenoyu alındıktan sonra hükümet kurulacaktı. Böylece Cumhurbaşkanı Devlet Başkanı, Başbakan da Hükümet Reisi olmaktaydı.71

Atatürk Çankaya'da davetli olan arkadaşlarına yemek esnasında "Yarın Cumhuriyeti ilân edeceğiz" dediğini belirtmekte ve bu kişilerin kendi düşüncesine derhal katıldıklarını, o akşam İsmet Paşa ile beraber bir kanun tasarısı müsveddesi hazırladıklarını ifade ile Nutuk'ta bu konuya şu şekilde değinmektedir:

"Bu müsveddede 20 Ocak 1921 tarihli Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nun devlet şeklini tespit eden maddelerini şu şekilde değiştirmiştim: Birinci maddenin sonuna 'Türkiye Devletinin hükümet şekli Cumhuriyettir' cümlesini ekledim. Üçüncü maddeyi şu yolda değiştirdim: 'Türkiye Devleti Büyük Millet Meclis tarafından idare olunur. Meclis hükümetin ayrıldığı idare kollarını Bakanlar vasıtasıyla yönetir. Bundan başka Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nun temel maddelerinden olan sekizinci ve dokuzuncu maddeler de değiştirilerek ve açıklığa kavuşturularak şu maddeler yazıldı:

Madde- Türkiye Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından ve kendi üyeleri arasından bir seçim dönemi için seçilir. Cumhurbaşkanlığı görevi yeni Cumhurbaşkanının seçilmesine kadar devam eder. Görev süresi biten Cumhurbaşkanı yeniden seçilebilir.

Madde-Türkiye Cumhurbaşkanı devletin başkanıdır. Bu sıfatla lüzum gördükçe Meclise ve Bakanlar Kuruluna başkanlık eder.

Madde- Başbakan Cumhurbaşkanı tarafından ve Meclis üyeleri arasından seçilir. Diğer bakanlar Başbakan tarafından ve yine meclis üyeleri arasından seçildikten sonra Cumhurbaşkanı tarafından hepsi birden Meclisin onayına sunulur. Meclis toplantı halinde değilse onaylama meclisin toplantısına bırakılır."72

Bu hükümlerle batılı anlamda bir cumhuriyet devletinin temelleri atılıyor ve açıkça parlamenter sisteme adım atılıyordu. Hâlen mevcut olan sistemin boşlukları bu şekilde dolduruluyordu.73

29 Ekim 1923 Pazartesi günü saat 10.00'da Halk Fırkası Meclis Grubu toplandı. Burada yukarıdaki konuların görüşülmesi ve hükümet bunalımına çözüm getirilmesi amaçlandı. Ancak yapılan görüşmelerden bir sonuç alınamamaktaydı. Halk Fırkası Genel Başkanı Mustafa Kemal, bizzat grup tarafından bahsi geçen meselelerin halli için görevlendirildi ve kendisine yetki verildi. Daha sonra Mustafa Kemal meselelerin çözümünde izlenecek yolu belirlemek amacıyla gruptan kendisine bir saat süre verilmesini istedi.

Bu süre zarfında Mustafa Kemal, bir gece önce hazırlanan müsveddeyi bazı milletvekillerine gönderdi ve gerekli görüşmelerde bulundu. Grup toplantısında da Anayasanın değiştirilmesi gereği üzerinde durdu.

Tasarının görüşülmesi sırasında yapılan tartışmalarda başlıca üç düşünce öne çıktı. Bunlar 1. Anayasa değişikliğinin parti grubunda konuşulamayacağı, 2. Öncelikle hükümet bunalımına çözüm getirilmesi ve Anayasa değişikliğinin daha sonra ele alınması, 3. Anayasada değişikliğe gidilerek cumhuriyetin ilân edilmesiydi.

Son düşünceyi benimseyen ve savunan Yunus Nadi, İsmet Paşa, Eyüp Sabri ve Abdurrahman Şeref Beyler Anayasayı değiştirmek için parti grubunun yetkili olduğunu, dış dünyanın devlet başkanlığı hususunda uyarıları olduğunu, Mustafa Kemal'in teklifinin desteklenmesi gerektiğini, egemenlik milletin olduğuna göre bunun isminin konulması ve cumhuriyetin ilân edilmesi fikri üzerinde durdular.74

Fethi Beyin Başkanlığında öğleden sonra toplanan Halk Fırkası Meclis Grubunda Mustafa Kemal şu konuşmayı yapmıştır: "Muhterem arkadaşlar, hallinde müşkülâta duçar olduğunuz meselenin sebep ve illeti bütün rüfekaca taayyün etmiş olduğu kanaatindeyim. Noksan kusur, takip etmekte olduğumuz usul ve şekildedir. Filhakika mevcut Teşkilât-ı Esasiye Kanunumuza tevfikan (göre), bir Heyet-i Vekile teşkiline teşebbüs ettiğimiz zaman bütün rüfekanın her biri vekiller ve heyeti vekile intihabı (seçimi) mecburiyetinde bulunuyor. Heyeti Umumiyenizin birden Heyeti Vekile intihabına mecbur olmanızda görülen müşkilâtın halli zamanı gelmiştir. Geçen devrede de aynı suretle müşkilâta tesadüf ediliyordu. Görülüyor ki bu usul bazen birçok teşevvüşlere badi oluyor (karışıklıklara yol açıyor). Heyeti Celileniz bu müşkilin halline beni memur kıldınız. Ben de arz ettiğim kanaatten mülhem olarak düşündüğüm şekli tespit etim. Onu teklif edeceğim. Teklifin mazharı kabul olursa kuvvetli bir mütesanit bir hükümet teşkili kabil olacaktır. Devletimizin şekil ve mahiyetini tespit eden ve hepimiz için gaye olan Teşkilâtı Esasiye Kanunu'muzun bazı noktalarını tavzih (açıklık) lâzımdır. Teklif şudur." Mecliste okunan teklifte Anayasanın 1.2.4.10.11.ve 12. maddelerinin değiştirilmesi, hükümet şeklinin Cumhuriyet olması ve bu kararla ilgili değişiklikler vardı.75

Mustafa Kemal Paşanın öne sürdüğü bu tekliften sonra konu üzerinde tartışma ve görüşmeler başlamıştır. Halk Fırkası Grup toplantısında Cumhuriyetin ilânı lehinde söz alan ve fikirlerini ifade eden milletvekilleri şunlardı: Seyit Bey (Adliye Vekili - İzmir), Yusuf Kemal Tengirşenk (Sinop), Eyüp Sabri (Konya), Hamdullah Suphi Tanrıöver (Antalya), Abdurrahman Şeref (İstanbul), İsmet Paşa (Malatya), Ragıp Bey (Koca Ragıp Paşa -Kütahya).

Öte yandan TBMM'nin 2. Dönem 1.Toplantı yılı tutanaklarında Cumhuriyetin ilânı için önerge veren üyeler şunlardı: Yunus Nadi Abalıoğlu (Muğla), Celal Nuri İleri (Gelibolu), Feridun Fikri Düşünsel (Dersim), Refik Koraltan (Konya), İbrahim Süreyya Yiğit (İzmit), Mehmet Emin Yurdakul (Karahisarı Şarki), İlyas Sami (Muş), Rasih Kaplan (Antalya), Ali Rıza Bey (İstanbul), Dr. Mazhar Germen (Aydın), Raif Dinç (Erzurum), Refet Bey (BELE-Bursa), Ebubekir Hazım Tepeyran (Niğde), Ali Rıza Bey (Kırşehir), Cevat Abbas Gürer (Bolu), Mehmet Dinç (Biga).

Aynı toplantıda cumhuriyetin ilânı lehinde şu kişiler söz almıştı: Yunus Nadi Abalıoğlu (Muğla), Vasıf Çınar (Saruhan), Eyüp Sabri (Konya), Yahya Galip Kargı (Kırşehir), Rasih Kaplan (Antalya), Mehmet Emin Yurdakul (K.Şarki), Şeyh Saffet Yetkin (Urfa), Tunalı Hilmi (Zonguldak), Emin Sazak (Eskişehir), Avni Doğan (Bozok), Süleyman Sırrı İçöz (Bozok), Celal Nuri İleri (Gelibolu), Dr. Fikret Onuralp (Ertuğrul), Hakkı Bey (Van).76

Adalet Bakanı Seyit Beyin de aralarında bulunduğu bazı üyeler teklif edilen hükümetin şekil itibariyle Teşkilâtı Esasi'de belirtildiğini, mevcut hükümetin isminin daha açık belirtilmesinin ülke yararına olduğunu ifade ettiler.

Konya Milletvekili Eyüp Sabri Efendi ise bu tasarı ile ilgili olarak son kararın Atatürk tarafından verilmesi gereği üzerinde durdu ve şunları söyledi: "Biz Gazi Paşa Hazretlerini hakem yaptık. Bizim Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nu tadile salâhiyetimiz yoktur demek gayri meşru olduğumuzu kabul etmek demektir. Meclisin Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nu tadile salâhiyeti derkârdır. Hükümetimizin şekli behemehal Cumhuriyet olacaktır."

Bundan sonra İsmet Paşanın şu sözlerine dikkat edelim: "Parti Başkanının teklifini kabule ihtiyaç kesindir. Bütün dünya bizim bir hükümet şekli görüştüğümüzü biliyor. Bu görüşlerimizi bir sonuca bağlayıp açıklamamak güçsüzlüğü ve karışıklığı sürdürmekten başka bir şey değildir. Bu tecrübemden söz edeyim. Avrupa diplomatları bu konuda beni uyardılar. Devletin başkanı yoktur dediler. Şimdiki idare şeklinize göre başkan Meclis Başkanı'dır. Demek ki siz bir başka başkan bekliyorsunuz. Avrupa'nın düşüncesi işte budur. Oysa biz böyle düşünmüyoruz. Millet hâkimiyetini ve mukadderatını fiilî olarak eline almıştır. O halde bunu hukukî olarak dile getirmekten neden çekiniyoruz. Cumhurbaşkanı olandan Başbakan seçilmesini teklif etmek kanunsuz olur. Bunda şüpheye yer yoktur. Başbakanın seçilebilmesi için Gazi Paşa Hazretlerinin teklifinin kanunlaşması gerekir. Genelleşmiş olan bir zaafın sürdürülmesinin anlamı yoktur. Partinin bütün millete karşı yüklendiği sorumluluğun gereklerine uygun olarak hareket etmek zarurîdir."77

İsmet Paşanın görüşleri şu şekilde devam etmekteydi: "Devletin şekli açıktaydı. Gerçi iç ve dış âlem bugünkü hal devam edecekse bunun manasının ne olduğunu pek güzel biliyordu. Fakat cumhuriyetin kurulmasını bir ihtiyaç olarak görenlerin kudretinin, adını söyleyerek onu ilân etmeye kâfi gelmediği zan olunuyordu. Mesele bu. Tabiî böyle bir telâkkinin başlıca hedefi de Atatürk oluyordu. Demek bütün bu işleri idare edip neticeye götürmüş olan insan fiilen idarenin başında bulunduğu halde idareyi cumhuriyet şeklinde ilân etmeye kudretli değildir. Bu görünüş devlete zayıflık veriyordu."78

Daha sonra söz alan Abdurrahman Şeref Bey ise "Hükümet şekillerinin teker teker sayılmasına gerek yoktur. Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir dedikten sonra kime sorarsanız sorunuz bu cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır. Ama bu ad bazılarına hoş gelmezmiş. Varsın gelmesin" demektedir.

Bundan sonra Yusuf Kemal Bey bu teklifin kabul edilmesi gerektiği hususunda bilgiler vermiş ve derhal kanunlaşması hususunda gerekli işlemin tamamlanmasını teklif etmiştir. Abdullah Azmi Efendi ise "Meselenin önemi meydandadır. Müzakere devam etsin demiştir." Buna rağmen bu konuşmalardan sonra görüşmelerin yeterliliği, teklifin bütünü ve arkasından da diğer maddeler tek tek okunarak görüşüldü ve kabul edildi. Daha sonra Parti Grubu toplantısına son verilerek saat 18.00'de Meclis toplantısı açıldı. Kanun teklifi Kanuni Esasi Encümeni (Anayasa Komisyonu) tarafından tutanak olarak hazırlanmaktaydı. Bu arada meclis başka diğer işlerde çalıştı.

Başkan Vekili İsmet Paşa sonunda meclise şu bilgiyi vermiştir: "Kanuni Esasi Encümeni Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nda değişiklikler yapılması ile ilgili tasarının öncelikle ve derhal görüşülmesini teklif ediyor." Kabul sesleri üzerine tutanak okunmuş ve teklif edildiği şekilde öncelikle görüşülmüştür. Nihayet kanun "Yaşasın Cumhuriyet!" sesleriyle alkışlanan konuşmalarla kabul edilmiştir.79

Halk Fırkası Grubu'nda yapılan bu konuşma ve görüşmelerde cumhuriyetin ilânına yönelik ciddi bir muhalefet görülmemektedir. Basında görülen kısmî muhalefetin ise meclis üzerinde tam manasıyla etkili olduğu söylenemez.

Burada ki görüşmelerde "acele edilmemesi" ile ilgili ortaya atılan fikirler yeni sistemin tam olarak anlaşılamadığından kaynaklanan endişeden ileri gelmekteydi. Bu mevcut endişeler yapılan görüşmeler sonucunda giderilmiş ve sonuçta Mecliste yapılan Genel Kurul Görüşmelerinde daha hızlı neticeye varılması sağlanmıştır. Bu durum ise cumhuriyetin ilânını kolaylaştıran faktörlerden birisi olmuştur.80

Kanun teklifi üzerinde lehte ve aleyhte pek çok konuşmalar yapıldı. Parti Grubu'ndan sonra TBMM toplandı. Mecliste hazırlanmış olan kanun tasarısı incelendi ve kabul edildi.81

TBMM Genel Kurul Toplantısı öğleden sonra saat 18.00'de İsmet Paşanın Başkanlığında toplanmıştı. Halk Fırkası Grubu’nda teklifin tümü kabul edilmişti. Kabul edilen bu tasarı Meclisteki Kanuni Esasi Encümeni tarafından incelenmiş ve bu teklife "Devletin dini İslâm ve lisanının Türkçe olduğuna dair" bir madde eklenmiştir. Encümen Başkanı Yunus Nadi Bey ve arkadaşlarınca meclise sunulan bu önerge 1921 Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun 1.2.4.10.11.12. maddelerinin değiştirilmesi yönündeydi.

Görüşmelerde söz alan Yunus Nadi Bey şu ifadelerde bulunmuştur: "Türkiye Devletinin şekli hükümeti Cumhuriyettir. Ondan sonra mademki tadilâtımız şimdiki halde Teşkilâtı Esasiye'nin bazı aksamına münhasırdır. Şu halde bu maddeden sonra gelmek üzere zaten kendimizde mevcut olan vaziyetimizi tespit etmiş oluyoruz ve yeni ilâve ettiğimiz ikinci madde ile diyoruz ki Türkiye Devletinin dini İslâm'dır, resmi dili Türkçe'dir. Bu vaziyet zaten mevcuttur. Ve aslîdir. Bununla bu hakikati dahi ifade etmiş bulunuyoruz."

Yunus Nadi Bey Türkiye Devletinin hükümet şeklinin Cumhuriyet olması gereği üzerinde durmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu kanunun 1. maddesiyle egemenliği kayıtsız şartsız millete vermiştir. Bu hükûmet şeklinin adı cumhuriyettir. Kanuna eklenen fıkra ile Cumhuriyet şeklen ifade edilmiştir.82

"Sunduğumuz teklif TBMM Hükümetinin uluslar arasında sahip olduğu adın belirlenmesinden ibarettir. Çünkü uluslar arası alanda belli olan adlardan birinin alınması gereklidir. Egemenliği kayıtsız ve şartsız ulusa veren ulusu kendi kendine yönettiren hükümet şeklinin adı Cumhuriyettir. Bundan ötürü gerçek adımızı almak üzere bunu Anayasamızın birinci maddesine anlamı bu maddenin içinde bulunan bir fıkra ekliyoruz" sözleri ile Yunus Nadi asıl yapılmak isteneni ortaya koymaktaydı.83 Ona göre yaşanmakta olan sistemin adı cumhuriyettir ve bu kanun ile sistemin adı resmen ilân edilmiş olacaktır.

Tasarı üzerinde görüş bildiren diğer milletvekillerinin konuşmalarından bazı misallerle konumuza devam edelim. Eskişehir Milletvekili Emin Sazak "İki devreyi intihabiye olmalıdır" diyerek Cumhurbaşkanının meclis döneminin iki katı süre boyunca seçilmesini, bütün milletin malı olmasını, Başbakanın ise çoğunluk partisinden atanmasını ifade etmiştir.

Antalya Milletvekili Rasih Efendi (Kaplan) Cumhuriyetin ilân edilmesiyle Türk Devletinin bundan sonra başında soydan gelme (Riyasette irsen gelmiş) bir hakla oturmuş kimse görmeyeceğini ifade ile "Bilirsiniz ki Teşkilâtı Esasiye Kanunu Türk Milletinin asırlardan beri istirdat için mücadele ederek elde ettiği bir haktır. Bu gün Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun bazı maddelerini tavzih ile hakkın ebediyen bu milletin kendi eli ile idare edileceğini âleme ilândan başka bir şey değildir" demiştir.

Rasih Efendi sözlerine şöyle devam ediyor: "Teşkilâtı Esasiye Kanunu ile sizin ilân buyurduğunuz esas doğrudan doğruya milletin heyeti umumiyesinin hâkimiyetinin tecellisidir. Kendi hakkının kendisi tarafından idaresi ve idamesidir. İşte bu esas dahilinde kendi devletine riyaset edecek şahsı da yine kendi devletine, kendi milletine, kendi vatanına karşı kendi hizmetiyle tanınmış olan şahsı ancak o mevkie getirecek seçme usulünü de kabul ediyorsunuz ki bu milletin ilelebet kendisini kurtaracak yollar ve günler içerisinde yaşıyorsunuz, Yaşasın Türk Milleti!"

Urfa Milletvekili Şeyh Saffet Efendi ise "Biz bugün Teşkilâtı Esasiyemizde Cumhuriyeti tasrih etmekle tamamiyle Hulefay-ı Raşidin Efendilerimizin devrine rücu etmiş bulunuyoruz" demektedir.

Saruhan Milletvekili Vasıf Bey "Arkadaşlar! Yeni Türkiye Devleti her hangi bir kabile serdarının her hangi bir kabile reisinin taca mazhar olmak için kurduğu bir devlet değildi. İstiklâlini kurtarmak isteyen hür yaşamak isteyen Türk Milletinin doğrudan doğruya ruhundan doğan bir devlettir. Türk milleti asırlardan beri kendi ruhuna kendi seciyesine tevafuk eden bir devlete ilk defa kavuşuyor. Bununla daima müftehir olacaktır... Türk milleti bundan sonra hiçbir ferdin esiri olmaz. Bundan böyle doğrudan doğruya kendisi hâkim kendisi efendidir. Mukadderatına kendisi hâkim vaziyettedir...

Bundan sonra bu devletin şekli doğrudan doğruya Cumhuriyettir. Millet mukadderatına doğrudan doğruya hâkim vazıulyeddir. Bunun hilafında sefil ve fena emeller besleyen şahıslar ve tacidarlar kani olsunlar ki milletin bu ebedî azmi karşısında daima ölmeye daima gebermeye mahkumdurlar" diyerek cumhuriyet idaresini kabul etmenin aslında Millet Meclisinin açıldığı günden itibaren zaten mevcut olan bir durumu kanunî hale getirmekten başka bir şey yapmadığını ifade ediyordu.

Karahisar-ı Şarki Milletvekili Mehmet Emin Bey (Yurdakul) "On dört asır evvel Peygamber Muhammet'in Mekke duvarlarında kurduğu hükûmeti bugün de Türk Milleti Ankara'ya kurmuştur... Ben bu ihtiyar arkadaşınız bu hükümetin hak ve adalet güneşinin büyük ve küçük bütün caniplere zayıf ve kuvvetli bütün alınlara mütesaviyen nurunu saçmasını isterim. Ve bu duamın kanatları altında Cumhuriyetin ruhu önünde tazimen kıyam ederek üç kere 'Yaşasın Cumhuriyet' diye hükümetimiz, taziz etmelerini muhterem arkadaşlardan temenni eylerim" demiştir. Bunun üzerine bütün milletvekilleri ayağa kalkarak üç defa "Yaşasın Cumhuriyet" diye bağırmışlardır.

Konya Milletvekili Eyüp Sabri Efendi "Arkadaşlar! Bizim hükümetimiz bugün cumhuriyet olmuyor. Teşekkül ettiği günden beri cumhuriyet olmuştur. Fakat bazı ihtiras ocaklarını alevlendirmemek için unvanını açıkça verememiştir. Bugün artık gerçek adını alacağı dönem gelmiştir... Demin arz ettim ki hükümet teessüs ettiği zaman Cumhuriyet idi. Biz başka suretle bir hükümet teşkil edemezdik... bu kanun bizim esasen sureti meşrua ve makulede teşekkül eden ve zaten mevcut olan hükümetimize bir ilmi kisve veriyor. Giydiriyor o da cumhuriyet kelimesidir. Efendiler! Aciz arkadaşınız bu kelimeye bugün değil daha mektep sıralarında aşık olmuştur" ifadelerinden sonra bu kanunun acilen kabul edilmesini, Cumhurbaşkanının seçilmesini daha sonra ise yüz bir pare top atılmasını teklif etmiştir.84 Yapılan görüşmeler sonucunda artık karar aşamasına gelinmiş, cumhuriyetin ilânında son adımlar bu şekilde tamamlanmıştır.

29 Ekim (Teşrinievvel) 1923 (1339) tarih ve 364 sayılı "Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun Bazı Mevadının (maddelerinin) Tavzihan (açıklık getirerek) Tadiline (düzeltilmesine) Dair Kanun"la Anayasanın 1.2.4.10.11.ve 12. maddeleri değiştirilmiştir. Eski 1. maddenin sonuna bir fıkra eklenerek "Türkiye Devletinin Şekl-i Hükümeti Cumhuriyettir" hükmü ile Cumhuriyet ilân edilmiştir.

Anayasada yapılan bu değişikliklere göre Cumhurbaşkanı bundan böyle Devlet Başkanı olarak tanımlanacaktı. 12. maddede ki değişiklikle getirilen "Başvekil Reisicumhur tarafından ve Meclis azası arasından intihap olunur" hükmü ile de parlamenter sisteme ilk adımın atıldığı söylenebilir. Ayrıca bu kanunla mevcut Anayasadaki millet egemenliği sisteminin adı konmuştur. 85

364 numaralı "Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun Bazı Mevaddının Tadiline Dair Kanun" aşağıdaki şekildedir:

1. Madde: Hâkimiyet bilâkaydü şart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. Türkiye Devletinin şekli hükümeti Cumhuriyettir.

2. Madde: Türkiye Devletinin dini, Dini İslâm'dır, resmi lisanı Türkçe'dir.

4. Madde: Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur. Meclis Hükümetin inkısam ettiği şuabatı idareyi İcra Vekilleri vasıtasıyla idare eder.

10. Madde: Türkiye Reisicumhuru, Türkiye Büyük Millet Meclisi Heyeti Umumiyesi tarafından ve kendi azası meyanından bir intihap devresi için intihap olunur. Vazifei Riyaset yeni reisicumhurun intihabına kadar devam eder. Tekrara intihap olunmak caizdir.

11. Madde: Türkiye Reisicumhuru Devletin reisidir. Bu sıfatla lüzum gördükçe Meclise ve Heyeti Vekileye riyaset eder.

12. Madde: Başvekil reisicumhur tarafından ve Meclis azası meyanından intihap olunur. Diğer vekiller Başvekil tarafından yine meclis azası arasından intihap olunduktan sonra Heyeti Umumiyesi Reisicumhur tarafından Meclisin tasvibine arz olunur. Meclis hali içtimada değilse keyfiyeti tasvip Meclisin içtimaına talik olunur. 18 Rebiyülevvel 1342 ve 29 Teşrinievvel 1339.86

Kabul edilen Kanuna göre Anayasanın 1. Maddesine "Türkiye Devletinin şekli hükümeti Cumhuriyettir" fıkrası eklenmiştir. 2. madde ise 1921 Anayasasında bulunmayan ek bir maddedir. Bu madde ile muhafazakâr çevrelerin tepkilerinin azaltılması amaçlanmıştır.

4. Madde ile Türkiye Devletinin Büyük Millet Meclisi tarafından idare edildiği, Meclisin icra ve idare yetkilerini koruduğu, Meclisin hükümetin yükümlülüğündeki görevleri Bakanlar Kurulu vasıtasıyla yerine getireceği şeklinde hüküm getirildi.

10. Maddede Türkiye Cumhurbaşkanının TBMM Genel Kurulu tarafından ve kendi üyeleri arasından bir seçim dönemi için seçileceği, görev süresi biten cumhurbaşkanının yeniden seçilebileceği ifade ediliyordu. 11. Madde ile Türkiye Cumhurbaşkanının devletin başı olduğu ve bu sıfatla Meclise ve Bakanlar Kuruluna Başkanlık edebileceği belirtilmişti. 10. ve 11. maddeler cumhurbaşkanının konumunu belirleyen maddelerdi.

12. Madde ile 1921 Anayasasından uzaklaşılarak Meclis hükümeti yerine parlamenter sisteme adım atılmıştır. Mevcut bunalımın halledilmesine yönelik düzenleme bu maddede görülebilmekteydi. Bu maddeye göre başbakan cumhurbaşkanı tarafından ve meclis üyeleri arasından seçilecek, diğer bakanlar başbakan tarafından ve yine meclis üyeleri arasından seçilecek, cumhurbaşkanı tarafından meclisin onayına sunulacaktı. Meclis toplantı halinde değilse onaylama işi meclisin toplanmasına ertelenebilecekti. 87

Konuşmaların sonunda tasarının oylamasına geçilmiş ve Mecliste yapılan oylamada oturumda (43.Birleşim) hazır bulunan 158 milletvekilinin oybirliği ile 29 Ekim 1923 Pazartesi günü saat 20.30'da "Yaşasın Cumhuriyet" sesleri arasında Cumhuriyet ilân edilmiştir.88

Aynı gün içerisinde 29 Ekim 1923'te kabul edilen 30 sayılı kararla Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmış, İlk Cumhurbaşkanlığına yine aynı milletvekillerinin oylarıyla ve oybirliği ile Cumhuriyetin ilânından on beş dakika sonra saat 20.45'de Ankara Milletvekili Gazi Mustafa Kemal Paşa seçilmiştir. Bu karar birkaç çekimser ancak hiç aleyhte oy olmaksızın alınmıştır. "Yaşasın Cumhuriyet avazeleri bu defa daha gür daha devamlı bir heyecan fırtınası içinde Eski Büyük Millet Meclisi'nin küçük mütevazi salonunu çınlattı. Türkiye artık bir Cumhuriyet olmuştu."89

Bu tarihî karar aynı gece bütün yurtta duyulmuş ve gece yarısından sonra Ankara kalesinden 101 pare top atışıyla ve İllere yazılan yıldırım telgraflarla her yerde coşkulu bir şekilde kutlanmıştır.90

Türkiye Cumhuriyetinin en önemli tarihî günlerinden birisi olarak kabul edilen 29 Ekim günü, cumhuriyetin ilânından yaklaşık olarak altı ay kadar sonra 19 Nisan 1925'te çıkarılan 628 sayılı kanunla millî bayram olarak kabul edilmiştir.91

Cumhuriyetin ilânı ile yeni Türk Devletinin adı konulmuş oldu. Devlet Başkanlığı konusunda ortaya çıkan pürüzler giderildi. Hükümetlerin kurulma şekli de değişti. Yukarıdaki maddelerde de açıklandığı üzere artık yeni bir sistem açıkça görülebilmekteydi. Bir diğer husus ta şu idi. Bundan böyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetleri dönemi kapanıyor ve artık Cumhuriyet Hükümetleri Dönemi başlıyordu.

İlk Cumhuriyet Hükümetini Malatya Milletvekili İsmet Paşa (İNÖNÜ) kuracaktır. Kendisine bu görev bizzat Atatürk tarafından verilmiştir. Başbakan ile beraber yeni hükümette 12 üye vardı. TBMM Başkanlığına ise Fethi Bey (OKYAR) seçilmiştir.92

Anayasanın yeni hükmü gereğince Cumhurbaşkanlığı görevine getirilen Mustafa Kemal, kendi yetkisi dahilinde Başbakanlığa İsmet Paşayı atamış ve İsmet Paşanın hazırladığı Bakanlar Kurulu Listesini hemen Meclis Başkanlığına sunmuştur. İlk Cumhuriyet Hükümeti aynı gün görev almıştır. Bu şekilde daha önceden yaşanan hükümet bunalımına son verilmiş, yapılan Anayasa değişiklikleriyle devletin biçimi ve sistem meselesi halledilmiştir. İlerleyen günlerde mevcut siyasal sistem yerini parlamenter sisteme bırakacaktır. Bundan sonra parlamenter demokrasiye doğru hızla yol alınacaktır.93

Diğer taraftan Mustafa Kemal Paşanın Cumhurbaşkanlığına seçilmesi ile ilgili olarak, kürsüde bulunan İsmet Paşa alınan sonucu Meclise şu şekilde açıklamaktaydı: "Türkiye Cumhurbaşkanlığı için yapılan oylamaya yüz elli sekiz kişi katılmış ve Cumhurbaşkanlığına yüz elli sekiz üye oy birliği ile Ankara Milletvekili Mustafa Kemal Paşa Hazretlerini seçmişlerdir."94

Cumhurbaşkanlığına seçilen Mustafa Kemal Paşanın seçimin hemen arkasından Mecliste yaptığı tarihî konuşmayı büyük öneme haiz olması ve taşıdığı anlam itibariyle aynen aşağıya alıyoruz:
Alıntı ile Cevapla