Tekil Mesaj gösterimi
  #3  
Alt 14 November 2008, 10:41
ceyLin ceyLin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Senior Member
 
Kayıt Tarihi: 21 September 2008
Mesajlar: 15,180
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Arrow Cevap: Türkiye Cumhuriyeti Tarihinde Cumhuriyetin İlanı ve Tarihi Önemi

Saygıdeğer arkadaşlar! Dünya çapında önemli ve olağanüstü olaylar karşısında saygıdeğer milletimizin gerçek uyanıklığına ve şuurluluğuna değerli bir belge olan Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun bazı maddelerini açıklığa kavuşturmak için kurulmuş olan özel komisyon tarafından yüksek heyetinize teklif edilen kanun tasarısının kabulü dolayısıyla Türkiye Devletinin zaten bütün dünyaca bilinen bilinmesi gereken mahiyeti milletlerarası adıyla adlandırıldı. Bunun tabiî bir gereği olmak üzere bugüne kadar doğrudan doğruya Meclis Başkanlığınızda bulundurduğunuz arkadaşınıza yaptırdığınız bu görevi Cumhurbaşkanı unvanıyla yine aynı arkadaşınız bu âciz arkadaşınıza tevcih ediyorsunuz. Bu münasebetle şimdiye kadar hakkımda gösterdiğiniz sevgi, samimiyet ve güveni bir defa daha göstermekle yüksek değerbilirliğinizi ispat etmiş oluyorsunuz. Bundan dolayı yüce heyetinize gönlümün bütün samimiyeti ile teşekkürlerimi arz ederim.

Efendiler! Asırlardan beri doğuda haksızlığa ve zulme uğramış olan milletimiz Türk Milleti gerçekte soydan sahip bulunduğu yüksek kabiliyetlerden yoksun zannediliyordu. Son yıllarda milletimizin fiilî olarak gösterdiği kabiliyet istidat ve kavrayış kendi hakkında kötü düşünenlerin ne kadar gafil ve ne kadar gerçeği görmekten uzak, görünüşe aldanan insanlar olduğunu pek güzel ispat etti. Milletimiz kendisinde var olan vasıfları ve değeri hükümetin yeni adıyla medeniyet dünyasına çok daha kolaylıkla gösterebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti dünya devletleri arasında tuttuğu yere lâyık olduğunu eserleriyle ispat edecektir.

Arkadaşlar! Bu yüksek rejimi yaratan Türk Milletinin son dört yıl içinde kazandığı zafer bundan sonra da birkaç misli olmak üzere kendini gösterecektir. Bendeniz kazandığım bu güven ve itimada lâyık olmak için pek önemli gördüğüm bir noktadaki ihtiyacı arz etmek mecburiyetindeyim. O ihtiyaç yüce heyetinizin şahsıma karşı gösterdiği sevgi, güven ve desteğin devamıdır. Ancak bu sayede ve Tanrının yardımıyla bana verdiğiniz ve vereceğiniz görevleri en iyi şekilde yapabileceğimi ümit ediyorum.

Daima sayın arkadaşlarımın ellerine çok samimi ve sıkı bir şekilde yapışarak kendimi onların şahıslarından bir an bile uzak görmeyerek çalışacağım. Daima milletin sevgi ve güvenine dayanarak hep birlikte ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır."95 Bu tarihî konuşmanın ardından Avni Beyin (Bozok) "Bir dua yapılsın" teklifiyle Afyon (Karahisar) Milletvekili Kâmil Efendi tarafından kürsüde dua okunmuş ve bu şekilde tarihî oturum sona ermiştir.96

Mustafa Kemal konuşmasının özellikle son kısmında, milletine duyduğu güvenden bahisle "Milletin teveccühünü daima nokta-i istinat telâkki ederek hep beraber ileriye gideceğiz" demektedir. Şüphesiz ki gelişen hadiseler, tamamlanan fikir ve projeler, Onun sözlerinde ki haklılığı ve bu kutsal güveni ortaya koyacaktır.

Cumhurbaşkanı seçilen Mustafa Kemal Paşaya pek çok kişi ve kurumdan kutlama telgrafları gönderilmiştir. Gönderilen bu telgraflarda Mustafa Kemal'in hizmetlerine duyulan memnuniyet, minnet ve şükran duygulan ifade edilmekteydi.

Bazı misaller vermek gerekirse bunlar arasında Mazhar Müfid Kansu, Gaziantep Milletvekili Kılıç Ali, Malatya Milletvekili Galip Bey, İstanbul Darülfünun Hukuk Fakültesi (Medresesi) Müdürü Mehmed Cemil Bey, Edirne Vali Vekili Naci Bey, Elaziz Valisi Hilmi Bey, Uşakizade Halit Ziya Bey, Şark Cephesi Komutanı Miralay Hasan Bey, Bozok (Yozgat) Valisi Hakkı Bey, Beyoğlu Müdafaa-i Hukuk Başkanı Refik İsmail Bey ve başka pek çok isim vardı. Mustafa Kemal gönderilen bu telgraflara cevap vermiş ve teşekkürlerini bildirmiştir.97 Öte yandan Cumhuriyetin ilânı dolayısıyla kendisini kutlayan Halife Abdülmecit Efendiye cevap telgrafında Atatürk, "Türkiye Cumhuriyeti hakkında hayırlı temennilerinize teşekkür ederim" demektedir.98

Cumhuriyetin ilânı millî egemenlik ilkesinin tabiî sonucu sayılmaktaydı. "Atatürk hâkimiyet tabirini kullanırken onu hudutsuz ve en üstün bir kuvvet ve kudret olarak kabul etmiş ve TBMM'ni milletin yegâne temsilcisi olarak bu üstün kuvvet ve kudretle mücehhez kalmayı da saltanat ve hilâfeti yok etmek ve yerine cumhuriyet rejimini ikame edebilmek maksadıyla tek çare olarak görmüştür... Filhakika hâkimiyeti milliye esasının tabiî ve tam bir şekilde tahakkuku ancak cumhurî idare ile mümkündür. Zira cumhuriyette bütün hâkimiyet daha doğrusu hâkimiyeti meydana getiren bütün kuvvetler (teşriî, icraî, adlî) milletin elindedir ve millet bu kuvvetleri istimal edecek organları intihap eder."99

Cumhuriyetin ilânında ayrıca şu faktörler göze çarpmaktaydı: "Birinci ve en önemli neden halifelik ve saltanattan yana olanların boş gibi sandıkları devlet başkanlığı makamı için bunalımlar yaratmalarını önlemek, ikinci neden Türkiye'nin dış ilişkilerinde yabancı devletlerin Türkiye'de siyasal rejimin istikrara kavuşmamış olduğu yolundaki kuşkularını önlemek, üçüncüsü de yeni Türkiye Devleti'nin modernleşmesi yolunda yapılacak devrimlere karşı dinsel bir örgüt olarak yaşamakta olan halifelikten gelebilecek direnmeleri kırmaktı."100

Cumhuriyetin ilân edildiği sıralarda halkın büyük bir çoğunluğu bunun farkında değildi. Yurdun her yöresinde yapılan kutlama şenlikleri ile halkın heyecanı artmış ve yeni devlet sistemini halk bu şekilde öğrenmiş ve kutlamıştır. Bir görüş ise cumhuriyetin ilânının Türkiye'de hiç kimsenin beklemediği bir anda gerçekleşmiş olmasıdır. Cumhuriyetin ilânı ile sistemin adı açıkça konmuştu.

Aydınlar ve asker devrimciler vasıtasıyla Türkiye'de cumhuriyet sistemine geçilmişti. "Eğitimsiz kitlelerin ve geleneksel tutucu güçlerin direnmelerine karşın ne yaptığını bilen kadro hedefine ulaşabilmiştir. Toplum düzeyinin üzerinde olan böylesine bir girişimi incelerken toplumsal boyutlardan daha çok, yönetici kadronun siyasal yönlerine ağırlık vermek gerekir. Önder kadro bu durumun bilincinde olduğu için yaptıklarını, cumhuriyeti ve onu izleyen devrimleri halka mal etmek istemiş kitle eğitimine ve bilinçlenmesine önem vermiştir. Kemalist kadro değişim sürecini evrime bırakmamış, devrimlerle tamamlamaya çalışmıştır. Kurtuluş Savaşını, devrimlerle sürdürülen çağdaşlaşma savaşı izlemiştir."101

Cumhuriyetin ilânı büyük bir bayram havası içinde karşılanmıştı. Tarihçi Arnold Toynbee'ye göre Gazi Mustafa Kemal "Yaşasın Cumhuriyet" sesleri arasında Cumhurbaşkanı seçilmişti. Aslında TBMM çok daha önceden kendisini, Türkiye'nin tek egemeni ilân etmişti. "Türkiye'de demokrasi olgunlaşmamışsa bile ilerlemişti. Cumhuriyet, demokrat fikirli bir ulusun kesin ifade yoluydu. Cumhuriyet fikrinin tümü bir tek ulusun, halkının büyük çoğunluğu tarafından onaylanan ve paylaşılan fikriydi...

Türkiye Cumhuriyeti denen devletin Doğuda aynı hükümet biçimleri gibi değişik bir yapıda olması normaldir. Çünkü bu bir halk hareketi ve demokratik gelişmenin tabiî bir ürünü değildir. Bunun nedeni de halkın politik alanda eğitilmemiş olmasıdır...Türkiye'de cumhuriyet karşımıza bir küçük askerî devrimciler grubunun ürünü olarak çıkıyor. Bu grup mevcut rejimi başarıyla ortadan kaldırmış, ülkenin yabancı düşmanlarını yenmiş ve başarıyı kazanacakları iddiası ile cumhuriyetçi bir hükümet şekli kurmuştur... Bu cumhuriyetin büyümesini ve gelişmesini kitlelerin psikoloji açısından değil, önderlerinin politikası açısından izlemeliyiz."102

Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya ise "Cumhuriyet bir rejim olarak daha saltanat kaldırılırken şekillenmiştir" diyor ve devam ediyor: "Türkiye Büyük Millet Meclisinde muhafazakârlarla devrimciler ilk meydan savaşını Saltanatın ilgası konusunda vermişlerdir. Devrimcilere göre Sultanlığın kaldırılması için özel bir kanuna asla gerek yoktu. 1921 Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun 1. maddesi 'Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir' dediğine göre zaten saltanat kalkmış sayılırdı. Sorun bunu bir meclis kararı ile güçlendirmekti. Halifelik -şimdilik- yerinde kalabilirdi... Saltanat kaldırılmıştı. Millet taç giymişti... Cumhuriyet rejiminin kabulü artık bir zorunluluktu... Cumhuriyet birbirlerine ateş püsküren İstanbul ve Ankara gazetelerinin savaşçı iklimi içinde ilân edilmiştir. İstanbul basını çoğunlukla Cumhuriyetin karşısında yer almıştır."103

Atatürk hâkimiyeti milliye esasını yeni Türk devletinin temel taşı yapmıştır. Böylece yeni devletin devlet ve hükümet şeklini tayin ve tespit etmiş, cumhuriyet sisteminin tohumunu atmıştır. Aslında millî egemenlik ilkesinin tam manasıyla gerçekleşmesi ancak cumhuriyetle mümkündü. Cumhuriyet sisteminde egemenliklerin tümü, egemenliğin temelindeki bütün güçler millete aitti ve millet bu kuvvetleri kullanma yetkisine hâiz organları bizzat seçmekteydi. Bir bakıma cumhuriyetin ilânı ile halk idaresine geçilmiştir denilebilir. Halk reaya değil, kendisini idare edecek mercileri seçen kitle olmuştur. Atatürk "İdare-i devleti Cumhuriyetten bahsetmeksizin hâkimiyeti milliye esasatı dairesinde her an cumhuriyete doğru yürüyen şekilde temerküz ettirmeğe çalışıyorduk" demektedir.

Prof. Dr. Recai Okandan, 29 Ekim 1923 tarihli Cumhuriyetin ilânını sağlayan "Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun Bazı Mevadının Tavzihan Tadiline Dair Kanunu"nun parlamenter rejime doğru bir adım atılmasına imkân verdiğini, sonuç olarak meclis hükümeti ve kuvvetler birliği sistemlerinin kaynaşmasından ortaya çıkan melez bir yönetim şeklinin doğmasına neden olduğunu belirtmektedir.

Bu şekilde melez bir yönetim şeklinin doğmasında 2. Dönem TBMM'de var olan inkılâpçı ruh ve Millî Mücadele'nin etkisini devam ettiren zihniyeti temel faktör olarak karşımıza çıkıyor. 2. Meclisin normal yönetim şekline dönme isteğine rağmen bu dönüşümü sağlayacak yeni esasların kabulü mümkün olmamış, meclis hükümeti ve kuvvetler birliği ilkeleri, cumhuriyetin ilânına rağmen devam etmiştir.104

İsmet Paşa (İNÖNÜ) cumhuriyetin ilânı konusunda verdiği bir beyanatta "Fesada yer verilmemek için bundan bahsedilmedi. Esasen ihtiyaç ta yoktu. Millet Meclisi bütün kuvvetlere sahip olarak işbaşındaydı. Kumandanlar aynı zamanda Millet Meclisi azası idiler. Atatürk Millet Meclisinin başında bütün kuvvetlere sahipti... Mevcut hayat tarzı esasen cumhuriyet olduğuna göre mesele işin adını koymaktan ibaretti. Yani olmuş bitmiş bir şeyi ilân etmek gibi bir şey" demektedir. Ahmet Ağaoğlu ise cumhuriyetin ilânını Türk inkılâbının halkalarından biri olarak değerlendirmektedir.105

Mustafa Kemal'in cumhuriyet düşüncesi çok daha önceki tarihlerden itibaren devam etmekteydi. Bu konuda yukarıda bilgiler vermiştik. Atatürk'ün Yaveri Mazhar Müfit Kansu hatıralarında, Neue Freie Presse isimli Avusturya gazetesi'nin Ankara'ya gelen Muhabirinin cumhuriyetin ilânı konusunda Atatürk'ün kendisine söylediği sözleri naklettiğini bildiriyor.106

Lozan Antlaşması'nın ilânından (24Temmuz 1923) sonra Mustafa Kemal Paşa Özel Kaleminde Memur olan Hasan Rıza (SOYAK) Beyi yanına çağırarak Cumhuriyetin ilânı konusunda daha yaz aylarından itibaren yaptığı hazırlıkları ortaya koymuştu. Hasan Rıza Bey hatıralarında Atatürk'ün bu konudaki düşünce ve plânlarından, hazırlamış olduğu Anayasa değişikliklerinden söz etmektedir.107

Cumhuriyetin ilânından önce bu konuda gelişen hadiselere ışık tutan Falih Rıfkı Atay ise hatıralarında Atatürk'ün kendisine Cumhuriyetin manasını sorduğunu, sözlüğe bakarak 'chose publique' kelimeleriyle tercüme edildiğini gördüğünü ve bizdeki manasını sorduğunu yazıyor. Sabri Bey 'mesele bugünkü vaziyetin ifade edilmesinden ibarettir' demiştir. Bu konudaki çalışmaların en kuvvetli zamanlarında yapılması gerektiği şeklinde Yunus Nadi'nin fikrine Atatürk'ün cevabı net ve kesindir: "En kuvvetli zamanımız bugündür."108

Atatürk'ün Avusturya gazetesi Neue Freie Presse muhabiri Lazar'a verdiği beyanatta (22 Eylül 1923) yine cumhuriyetin ilânı öncesinde taşıdığı fikirleri ve plânları görebiliyoruz. Atatürk burada cumhuriyet kelimesini ilk defa açıkça kullanmıştır:

"Yeni Türkiye Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun ilk maddelerini size tekrar edeceğim: 'Hâkimiyet bilâ-kaydü şart milletindir. İcra kudreti teşriî salâhiyeti milletin yegâne hakikî mümessili olan mecliste tecelli ve temerküz etmiştir.' bu iki kelimeyi bir kelimede hulâsa etmek kabildir: 'Cumhuriyet'.

Yeni Türkiye'nin emr-i teceddüdü daha nihayet bulmamıştır. Harpten sonra Türk Teşkilâtı Esasiyesinin inkişafı henüz kati bir şekil almış addedilemez. Tadilât ve tahsisat yapmak ve daha mükemmel bir hale getirmek elzemdir. İkmaline başlanan bu iş henüz bitmemiştir. Kısa bir zaman zarfında Türkiye'nin bugün filen almış bulunduğu şekil kanunen de tespit edilecektir. Yakın bir atide bu mesele ait hükümet teklifatı meclise arz edilecektir. Bu teklifatın bütün mevaddı Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun inkişaf ve ikmaline ait bulunacaktır. Bütün Avrupa ve Amerika'daki cumhuriyetler nasıl esas itibariyle yekdiğerinden ayrı değilse aralarındaki fark nasıl yalnız şekle ait bulunuyorsa Türkiye'nin de bu cumhuriyetlerden farkı sırf bir şekil meselesidir.

Diğer cumhuriyet usulüyle idare edilen memleketlerde olduğu gibi bizim de hâkimiyete malik bir parlâmentomuz vardır. Yalnız bizde Büyük Millet Meclisi hem teşriî hem de icraî salâhiyete maliktir. Başka yerde olduğu gibi bizde de vekiller kendi vekâletlerine ait işlerden mesuldürler. Başka yerlerde yeni Türkiye Devleti icra vekillerinin millet meclisi elinde bir oyuncak olduğu zannediliyor. Bu hatadır. Vekillerin mesuliyetine ve vazifesine ait meselede Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nda yapılacak tadilât ile tespit edilmiş olacaktır. Netice itibariyle Reis-i cumhurdan, Reis-i hükümetten ve mesul vekillerden müteşekkil bir hükümet teşkil edeceğiz.

Yeni Türkiye'nin payitahtı meselesine gelince bunun cevabı kendiliğinden zahir olur. Ankara Türkiye Cumhuriyetinin payitahtıdır."109

Mustafa Kemal bu açıklamalarında yeni Türkiye'nin yenileşmesinin henüz devam ettiğini, Anayasanın gelişme içerisinde olduğunu. Anayasada günün şartlarına göre değişiklikler yapılması gereğini, yeni devlet şeklinin cumhuriyet ve devlet başkentininse Ankara olacağını belirtiyordu. Yabancı muhabirle beraber Mustafa Kemal'in yanında bulunan İkdam gazetesi başyazarı bu beyanatı ertesi gün kendi gazetesinde yayınlamış, bu şekilde iç ve dış basında ve kamuoyunda gürültüler kopmuştu.110

Cumhuriyetin ilânı konusu yukarıda da görüleceği üzere bir anda ortaya çıkmış ani ve beklenmedik bir olay değildi. "Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışından itibaren bütün gelişmeler bu hedefe endekslenmişti. Bununla beraber toplumdaki mevcut meşruiyet anlayışının müsait hale gelişine kadar Cumhuriyetin ilânı hakkındaki düşünceler ertelenmişti. Bu, Atatürk'ün her şeyi yeri ve zamanı geldiğinde uygulamaya koyma tarzındaki inkılâpçılık anlayışının da bir gereği idi."111 Bu konu basına 23 Eylül'de duyurulmuştu. Cumhuriyetin ilân edildiği 29 Ekim tarihine kadar ki sürede İstanbul ve Taşra basınında sürekli ele alınmış üzerinde durulmuştu.112
Falih Rıfkı Atay hatıralarında "Nihayet yakında cumhuriyetin ilân olunacağını Mecliste Mustafa Kemal Paşanın ağzından işitiyorduk. Haber ağızdan ağza yayılarak Mecliste herkesi şüpheden kurtardı" diyerek bu hadiselerin ve duyumların 10 Eylül tarihli olduğunu, 29 Ekim'e kadar arada kırk dokuz gün olduğunu, Cumhuriyetin ilânı konusunun son güne kadar bir sır gibi saklanamadığını ve bir gece top sesleriyle ortaya çıkmadığını ifade etmektedir.113

Cumhuriyetin ilânına halktan doğrudan doğruya olumsuz bir tepki gelmediği bilinmektedir. Birkaç milletvekilinin cumhuriyetin ilânının aceleye getirildiği hususundaki beyanatlarına halk pek itibar etmemiştir. Tabiî ki yeni sistemin yerleşmesi için zamana ihtiyaç vardı. İlk günlerde cumhuriyetin aleyhinde yazılan yazılar, cumhuriyetin kutlanması ve kabullenilmesinde pek etkin olamamıştır. Bu aleyhte yazıların çoğunda cumhuriyetin ilânında acele edildiği ve cumhuriyete geçmekle her şeyin düzeltilemeyeceği, bu arada eski Anayasanın yeterli olduğu şeklindeydi. Aslında yeni bir sistem değişikliğinden çok yapılan, Millet Meclisinin açılış tarihi olan 23 Nisan'dan bu yana zaten var olan sistemin adının konulmasıydı.114

Atatürk'ün Nutuk'ta ki değerlendirmeleri de cumhuriyetin ilânı konusunda yaşananları açıklar mahiyettedir: "Cumhuriyetin elbette taraftarları ve aleyhtarları vardı... Bittabi taraftarlar muktedir iseler mefkurelerini her hangi bir suretle ihtilâlle, inkılâpla veya eşkal-i mutebereden geçirerek tatbik ederler. Bu mefkure inkılâpçılarının vazifesidir. Buna karşı itirazlar, yaygaralar ve irticakârane teşebbüsler de aleyhtarların yapmaktan geri durmayacakları hareketlerdir."115

Cumhuriyetin ilânında emrivaki hareket edildiği şeklindeki fikirlere karşılık, yapılan işin tamamıyla köklü bir değişimden ibaret olduğu demokratik usullere başvurarak herkesin ikna edilebilmesinin o zaman ve zeminde mümkün olmadığı da belirtilmektedir.116

Atatürk gerçekleştirdiği bütün işlerde zaman ve zemin kollamaktadır. Bu onun şahsî özelliği olduğu kadar, meselelerin çözümü ve sonuçlara derhal varılması hususunda ki titizliliğini ve kararlılığını da göstermekteydi. "Uygulamayı bir takım safhalara ayırmak, olaylardan ve olayların akışından yararlanarak milletin duygu ve düşüncelerini hazırlamak ve basamak basamak ilerleyerek hedefe ulaşmaya çalışmak gerekiyordu" şeklinde geçen düşünceleri göstermektedir ki, Atatürk gençliğinden beri savunduğu cumhuriyetin ilânı konusunda da, şartlar oluşuncaya kadar uzun süre beklemiştir.117

Mustafa Kemal millî iradenin üstünlüğüne inanmaktaydı. TBMM hükümetine halk hükümeti demekteydi. Bu aslında tamamen cumhuriyetti. Mustafa Kemal "büyük bir zamanlama ustası"'l8 olduğundan dolayı atacağı adımlarda şartların iyice oluşması gereğine inanmıştı. İlk devirlerde bu yüzden cumhuriyeti ilân etmemiş ve beklemiştir.

Yeni devletin yapılanmasında cumhuriyet modern manada bütün ayrıntılarıyla tartışılmadığından dolayı bu kelimenin muhalefet olur düşüncesiyle devamlı gizlendiği belirtiliyor. Atatürk'e göre cumhuriyet "Cesur bir kararın ve dâhiyane bir diplomatlığın eseriydi.""9

Bu hususta Bernard Lewis, Mustafa Kemal'in baştan itibaren köklü bir değişikliğe hazırlandığını bildiriyor. Ona göre saltanatın kaldırılması ve hilâfetin alıkonulması devlet başkanlığında tehlikeli bir belirsizlik ortaya çıkarmıştı. Ekim ayı başlarında Mustafa Kemal'in cumhuriyeti ilân edeceğine dair haberler yayılmaktaydı. "Ekim sonlarında dikkatle plânlanmış bir dizi siyasal manevralardan sonra Mustafa Kemal Meclise geldi ve siyasal sistemlerindeki belirsizlikleri ve karışıklıkları ortadan kaldıracağını söylediği bazı Anayasa değişiklikleri teklif etti."120

Esasen saltanatın kaldırılmasından sonra Mustafa Kemal'in düşüncesi, siyasî hareketliliğin devamı yönündeydi. Bu sahada bazı çalışmaların yapılmasını istemekteydi. Bu amaçla 6 Aralık 1922'de Halk Fırkası adlı bir siyasî partinin kurulması hakkında basına bilgi veren Atatürk, aydınlara kendi görüşlerini bildirmeleri çağrısında bulunurken bir yandan da yurt gezileri yaparak görüşlerini ifade etmekteydi. Aynı zamanda yapılacak reformlar hakkında da bilgiler vermekteydi. Cumhuriyetin ilânına giden yolda Atatürk'ün bu yöndeki fikir ve icraatları son derece önemliydi.

Nitekim bu gelişmelerden sonra 16 Nisan 1923'de meclisin kendisini feshetmesiyle 11 Ağustos 1923'te 286 üyeden oluşan ve cumhuriyeti ilân eden 2. Dönem Meclis görev alacaktı.121

Cumhuriyet İkinci Meclis tarafından ilân edilmiştir. İlk meclis ile ikinci meclis arasındaki en önemli fark işlevleri yönündendir. İlk meclis Millî Mücadele Meclisi ve millî egemenliği ilk kez kuran gündeme getiren meclis olmuştur. Bu dönemde henüz cumhuriyet kelimesi ağza alınmamaktadır. Ankara'da görevi başına olan yeni devletin adı TBMM Hükümetidir. Ancak İkinci Meclis ise Cumhuriyeti ilân eden, Lozan Antlaşması'nı onaylayan, İlk cumhuriyet Anayasasını hazırlayıp 1924'te kabul eden, 3 Mart 1924'te Halifeliğe son veren ve diğer inkılâplara öncülük eden meclistir.122

Diğer taraftan 8 Nisan 1923'te dokuz maddeden oluşan bir program ortaya koyan Atatürk, Halk Fırkası'nın görüşlerini açıklamaktaydı. Birinci Mecliste yer alan ve Birinci Grup olarak bilinen Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu'nıın123 siyasî bir partiye. Halk Fırkası'na dönüştürülmesi gerekiyordu. Bu konuda Atatürk Nutuk'ta şöyle diyordu: "Gerek bazı kimselerden aldığım yazılı düşüncelerden ve gerek halk ile yaptığım görüşmelerden çok yararlandım. Sonunda 8 Nisan tarihinde görüşlerimi dokuz ilke halinde tespit ettim. İkinci Büyük Millet Meclisinin seçimi sırasında yayınlayarak ilân ettiğim bu program partimizin kuruluşunun temeli olmuştur."

Daha sonra 1923 seçimleri yapılmıştır. Seçilen Müdafaa-i Hukuk Milletvekilleri Atatürk'ün başkanlığında bir araya gelerek görüş alışverişlerinde bulundular. Seçimlerden daha önce hazırlanmış olan dokuz umde esas kabul edilerek oluşturulan tüzük (Halk Fırkası Nizamnamesi) 9 Eylül 1923'te kabul edilmiş ve aynı gün Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin Halk Fırkası'na dönüştürüldüğü ilân edilmiştir.

11 Eylül'de de Halk Fırkası Başkanlığına TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa, Genel Sekreterliğe ise Recep Bey getirildi. Partinin kuruluşu ile ilgili resmi başvuru ise Ekim 1923'te İçişleri Bakanlığı'na yapılmıştır.124 Halk Fırkasının kurulmasından sonra Atatürk, Cumhuriyetin ilânı zamanının geldiği düşüncesiyle Eylül ayından itibaren kamuoyunu hazırlayacak bir takım çalışmaları başlatacaktır.125 Bu arada Yeni Gün, Halk Fırkasına tam destek vermiş, toplantılarını duyurduğu gibi bu konuda haberler de yayınlamıştı.126

Atatürk, ileride ilân edilecek olan cumhuriyet kavramı ile yakinen ilgili olarak bu kavramla aynı mahiyette şu görüşlere yer vermişti: "Ben Halk Fırkası namı altında bir fırka teşkil edeceğim dediğim zaman zannolunmasın ki milletin muhtelif sınıflarından bir veya iki sınıfın menfaatini yahut refahını temine matuf bir gaye takip edeceğim. Fırkanın programı bütün milletin refah ve saadetini temine matuf olacaktır. Ortaya koyacağımız şey müspet millet programı olmalıdır."127

Atatürk'ün savunduğu Halkçılık programı meclis içerisindeki diğer aşırı akımlardan ayrı idi. Bu görüşlerin kabul görmesi için de Müdafaa-i Hukuk Grubu'nun parti haline getirilmesi gerekliydi. Ona göre: "Bütün sunufu yekdiğerine lâzım, gayri müfarik olan çünkü menfaatleri de yekdiğerinden tehalüf eylemeyen, halkımızın müşterek ve umumî olan menafii ve saadetini temin için Halk Fırkası namı altında bir fırka tasavvur edilmektedir... Bu ifade ile beyan edilmek istenen şudur ki, ismi fırka olan bu halk teşekkülünden maksat evlad-ı milletten bir kısmının sunufu ahaliden bazılarının diğer evlad ve sunufun zararına menafiini temin etmek değildir. Belki birbirinden ayrı ve hariç olmayıp halk namı altında bulunan umum milleti müşterek ve müttehit bir surette müşterek ve umumî olan refahı hakikiye isal için faaliyete getirmektir."128

Öte yandan Cumhuriyetin ilânına karşı ortaya çıkan tepkilerden de şu şekilde bahsedelim. Eski Başbakan Rauf Orbay, Millî Mücadele'de Mustafa Kemal ile aynı yolda idi. Ancak devletin kuruluş aşamalarında yolları ayrılmaktaydı. Mustafa Kemal ve çevresi cumhuriyete yönelirken Rauf Bey, Ali Fuat ve Refet Paşalar "meşrutiyetçi saltanatçı" yola girmişlerdi.

Rauf Bey bir İstanbul gazetesine verdiği demeçte, cumhuriyetin ilânı gibi tepeden inme kararlarla milletin olup bittiye getirildiğini ve cumhuriyetin ilânında acele edildiğini açıkladı. Halk Fırkası Grubu'nda yapılan görüşmelerde Rauf Bey ve arkadaşları kendilerini savundular. Parti Başkan Vekili sıfatıyla İsmet Paşa ise bu görüşmelerde cumhuriyete karşı çıkanlara sert ifadelerde bulundu.

İsmet Paşa, Rauf Beye cumhuriyetçi olup olmadığını parti içinde kalıp kalmayacağını sormuştur. Rauf Bey "Milli hâkimiyetten yana olduğunu, milletvekilinin görüşlerini her türlü etkinin dışında ifade etmesi gerektiğini belirterek mutlak muhalif parti yapmam isteniyor. Yapmayacağım. Karar sizindir" diyerek toplantıyı terk etmiştir.129

Mustafa Kemal bu eski arkadaşlarıyla çatışmak yerine biraz daha beklemek yanlısı idi. "Sorun kapanmasa bile kesin çözüme bağlayabilmek için koşulların oluşumunu ve güçlenmeyi beklemek gerekiyordu... Güçler dengesini iyi hesap etmek yeni atılımlarda bu dengeye göre destek sağlamak gerekiyordu."130

22 Ekim 1923 tarihli Halk Fırkası Grup Toplantısı'nda Rauf Bey şunları söylüyordu: "Efendiler! Ve ben tekrar ediyorum. Aziz duygularımın bu millet efradından bulunmakla mübahi olduğum kutsî duygularım meşrutiyeti idare ve mutlakıyet altında imha edildiğini gören bir arkadaşınız olmak itibariyle Cumhuriyet-i idareden başka hiçbir idarenin taraftarı olmadığım merkezindedir."131

Atatürk Nutuk'ta cumhuriyetin ilânı ile ilgili olarak ortaya çıkan tepkilerden de bahsediyor: "Efendiler! Cumhuriyetin ilânı bütün milletçe sevinçle karşılandı. Her tarafta parlak sevinç gösterileri yapıldı. Yalnız İstanbul'da iki üç gazete ve yalnız İstanbul'da toplanan bazı kimseler milletin genel ve samimi olan bu sevincine katılmaktan çekindiler. Endişeye düştüler. Cumhuriyetin ilânına ön ayak olanları eleştirmeye başladılar."132

Saltanat devrinden cumhuriyet devrine geçebilmek için herkesin bildiği gibi bir geçiş dönemi yaşandığını ifade eden Atatürk, bu devirde iki ayrı düşüncenin birbirleriyle çatıştığını, bu düşüncenin birisinin saltanat döneminin devam ettirilmesi, diğerinin ise saltanat sistemine son vererek cumhuriyet sistemini kurmak olduğunu belirtiyor.

Atatürk'e göre "Devlet idaresini Cumhuriyetten söz etmeksizin millî hâkimiyet ilkeleri çerçevesinde her an cumhuriyete doğru yürüyen rejim etrafında yoğunlaştırmaya çalışıyorduk. Büyük Millet Meclisinden daha büyük bir makam olmadığını telkinde ısrar ederek saltanat ve hilâfet makamları olmadan da devleti idare etmenin mümkün olacağını ispat etmek lâzımdı. Devlet Başkanlığından bahsetmeksizin onun görevini fiilen Meclis Başkanına yaptırıyorduk. Fiiliyatta Meclis Başkanı İkinci Başkandı. Hükümet vardı. Fakat Büyük Millet Meclisi Hükümeti adını taşırdı. Kabine sistemine geçmekten çekiniyorduk. Çünkü saltanatçılar hemen Padişahın yetkisini kullanması gerektiğini ortaya atacaklardı."133

Atatürk'ün en yakın arkadaşlarından bazılarının cumhuriyete olan muhalefetleri özellikle Rauf Beyin (ORBAY) Nutuk'ta çok ağır biçimde eleştirilmesi kırgınlığın bir sonucu olarak değerlendirilmekteydi.134 İstanbul basınında Rauf Beyin sözleri yer alıyordu. Rauf Bey kendisi ile yapılan röportajda "Bilâhare bir günde şekli cumhuriyetin takarrür ettirilerek ilânı halkça gayr-ı mesul zevat tarafından tertip edilen bir şeklin emrivaki halinde ihdas edildiği fikri ve endişesini hasıl etti. Halkımızın endişe göstermesi mucib-i memnuniyettir" demiştir.135

Lozan Antlaşması'nın imzalanmasından sonra Rauf Bey Vekiller Heyeti Reisliğinden çekilmiş ve bu arada Atatürk'e devlet başkanlığı görevini takviye etmesi ricasında bulunmuştu. Bu konuda Atatürk şunları ifade ediyor: "Rauf Bey Devlet Reisliği makamı olarak ve makama kuvvet salâhiyet teminini benden rica ediyordu... İlk fırsatta resmen cumhuriyet ilân etmek ve Devlet reisliğini Cumhur reisliği makamında temsil ederek kuvvetli vaziyet vücuda getirmek elzem idi. Rauf Beye bunu yapacağıma katiyen söz vermiştim. Eğer maksadıma intikal edememiş ise zannederim noksan bende değildir."136

Cumhuriyetin ilânı basında nasıl değerlendirilmekteydi? Cumhuriyetin ilânından önce ve gerekse daha sonra yapılan yayınlarda cumhuriyet taraftarı yazılar olduğu gibi bunun karşısında yer alan aleyhte yazılar da yer almaktaydı. Bu konuda Mustafa Kemal'in Ankara'da Neue Freie Presse Muhabirine 23 Eylül 1923'de verdiği beyanat vardı.137

İstanbul basını 24 Eylül'den itibaren, Trabzon'da yayın yapan İstikbal gazetesi ise 27 Eylül'den itibaren cumhuriyet kurulacağını halka haber vermekteydi.138 Vatan, Tevhid-i Efkâr, İkdam, Tanin, Vazife gibi İstanbul gazeteleri Cumhuriyet konusunu işlemekteydiler. Bu gazetelerden Tanin ve Tevhid-i Efkâr'da genelde cumhuriyete karşı yazılar vardı. Tanin’de yer alan bir yazıda cumhuriyetin ilânında meclis üyelerinden 286 üyeden 190 üyenin mecliste bulunması (üyelerin üçte ikisi) gerektiği, oysaki 158 üyenin mecliste bulunduğunu yazmaktaydı. Halbuki bu mahiyette bir kanun maddesi yoktu. İstanbul basını (Tanin, Tevhid-i Efkâr) şimdiki meclis idaresinin yeterli olduğunu, konunun aceleye getirildiğini cumhuriyetin her derde çere olamayacağını ifade etmekteydiler.139

Bu aleyhte yazılara karşın İkdam, Vatan, Vazife gibi gazeteler ve Ankara ile Taşra basını daha iyimser yazılara veriyordu. 14° Seriye Vekili Mustafa Fevzi Bey 9 Kasım 1923'te kendisine sorulan bir soru üzerine, cumhuriyetin kendileri için bir amaç, İslâm'ın ilk hükümetinin de aslında Cumhuriyet sistemi olduğunu beyan etmiştir.141

İlk çatışmalar İstanbul ve Ankara basını arasında başlamıştı. İstanbul basınındaki muhalefeti sadece Tanin gazetesi Başyazarı Hüseyin Cahit (YALÇIN) temsil etmiyordu. Meselâ eski milletvekillerinden Lütfi Fikri Bey de Ankara'da kurulan yeni sistemi eleştirmekteydi.142 Hüseyin Cahit gibi bazı düşünürlere göre Türkiye bir halk cumhuriyeti olamazdı, bu şekilde olursa Bolşevik baskısı ile bağımsızlığını kaybedebilirdi. Bu nedenle "cumhuriyet" kelimesinde "halk" kavramı olmamalı, batı anlamında bir cumhuriyet olmalıydı.143

30 Ekim 1923 tarihli Yeni Gün gazetesi TBMM'nin Teşkilâtı Esasiye'yi düzenleyerek Türkiye Cumhuriyetini ilân ettiğini duyurmaktaydı. Cumhuriyetin ilânından bir ay kadar sonra Mustafa Kemal, Tercüman-ı Hakikat gazetesi başyazarına verdiği beyanatta Cumhuriyetin kolay kazanılmadığını ifade ediyordu. "Cumhuriyetimiz öyle zannolunduğu gibi zayıf değildir. Bunu istihsal için mebzulen kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık. İcabında müessesatımızı müdafaa için lâzım olanı yapmaya amadeyiz" demektedir.144

31 Ekim 1923 tarihli Tanin'de yer alan "Yaşasın Cumhuriyet" başlıklı yazıda "Cumhuriyet alkış ile dua ile şenlik ve şehrayin ile yaşamaz. Onu yaşatmak ister. Cumhuriyet ancak hüsnü idare ile cumhuriyete lâyık olmakla yaşar... Bir cumhuriyetin kıymeti onu idare edecek ellerdedir... Anadolu'da Büyük Millet Meclisi mukadderatı vatana bilfiil hâkim olmaya başladığı dakikadan beri Türkiye'de cumhuriyet teessüs etmişti. Millet bir taraftan bir istiklâl harbi yaptı. Bir taraftan kendi kendisini idare tecrübe sini iktisab etti" denilmekteydi.145

Cumhuriyetin ilânı haberine yer veren 30 Ekim 1923 tarihli İkdam gazetesinin başlığı şu şekildeydi: "Yeni Türkiye Devletinin şekli hükümeti Cumhuriyettir. Meclis dün müttefiken şekli hükümetimizi cumhuriyet olarak kabul etmiş ve alkışlar arasında Gazi Mustafa Kemal Paşayı Birinci Reisi Cumhur intihap eylemiştir."146

Yine 31 Ekim 1923 tarihli İkdam gazetesi ise cumhuriyetin ilânı ile ilgili olarak yapılan kutlamaları aktarmıştır. "Dün gece de şehrimizde muazzam fener alayları ve nümayişler icra edilmiştir... Halk semt semt toplanmış yaşasın cumhuriyet avazeleri ayyuka çıkmış, herkes elinden geldiği kadar bu mesut hadiseyi tesid etmiştir."147

31 Ekim 1923 tarihli Vatan gazetesi ise cumhuriyetin ilânını şu başlıkta veriyordu: "Dün gece Ankara'da yüz bir pare top endahatı suretiyle cumhuriyet tesid edilmiştir... Gazi Paşa diyor ki: Milletin teveccühünü daima nokta-i istinad telâkki ederek hep beraber ileriye gideceğiz." Bu başlıklar verildikten sonra gazetenin aynı sahifesinde "Cumhuriyetin Kabulü Hakkındaki Maddeler" verilmektedir.148

Cumhuriyetin ilânı günlerinde İzmir basınının tutumu nasıldı? İzmir'de Türk Sesi, Anadolu, Ahenk, Hizmet ve Sada-yı Hak gazeteleri çıkmaktaydı. 19 Ekim 1923 tarihli Türk Sesi, Anayasanın değiştirileceğine dair söylentilerin "faraziyattan" oluştuğunu yazmaktaydı. Burada Cumhuriyetten söz edilmemekteydi. Ancak gazetenin aynı sayısında Tanin'cilere (cumhuriyetin ilânına karşı olan) yazarlara ithaf edilen bir yazı Nalbandoğlu Mahmut Hıfzı imzasıyla ve "Cumhuriyet mi Neüzübillah" başlığı ile yayınlanmıştı. Cumhuriyetin ilânı ile ilgili habere ise 31 Ekim 1923 tarihli Ahenk gazetesinde yer verilmişti.

İstanbul basını genelde cumhuriyetin karşısında yer alırken, İzmir basını bu haberi sevinçle karşılamıştı. Ancak ilk günlerde muhalif İstanbul basınından alıntılar yapmıştı. 1 Kasım 1923 tarihli Ahenk'te "Türkiye Cumhuriyeti" başlığı" altında başyazar Mehmet Şevki'nin yazısı vardı. Burada yazar Türkiye devletinin şeklinin cumhuriyet hükümeti olmasından dolayı duyduğu sevinci ifade etmekteydi. Ahenk, sistem tartışmalarının bırakılması ve bütün aydınların insanımızı mutlu kılacak çareler araştırması gerektiği düşüncesindeydi.149

Türk Sesi gazetesinin Ankara muhabiri Ali Yaver imzalı "Cumhuriyet Topları Atılırken" başlıklı yazıda cumhuriyetin ilân edildiği gün Ankara'nın havası nakledilirken, yazar burada kendi izlenimlerini yazıyordu:

"Büyük Millet Meclisi önünde binlerce halk ayakta duruyor, beş altı otomobil binanın önünde bulunuyordu. Biz de halka karıştık. Meclis odalarında gaz lambaları yanıyor, pencereden ayakta birkaç kişi masa başında görünüyordu. İçerde bir faaliyet vardı...

Bu akşam meclis binasının manzarası kutsiyeti bambaşka idi. Oradaki insanlar başka bir haleti ruhiye ile gelip geçiyor...

Bu sırada havai fişekler atıldı. Meşaleler göründü. Tabanca sesleri yükseliyor, havai fişekler zafer nurları gibi münhai aşağı doğru akıyor, istasyon beyaz, sarı, mavi, kırmızı nurlar içinde yüzüyordu... saat dokuz buçukta idi ki kendimi Büyük Millet Meclisinin önünde gördüm. Kalabalık çoğalmış, istasyon yolu feyezan etmiş bir insan nehri halini almıştı... Muzika zafer şarkısını terennüm ediyor. Cumhuriyet gecesi tesit ediliyordu...

Saat onu yirmi geçe ufukta şimşekler çakar gibi toplar şerareler saçtı, tarakalar yükseldi. Toplar seri endaht ediyor, Cumhuriyet ilân ediyordu...

Ay Ankara'nın yüksek eski burçları üstünde iki buçuk mızrak yüksekte duruyor, gümüş handeler saçıyordu. Sanki büyük Türkün ilk cumhuriyet akşamını kucaklamıştı."150

30 Ekim 1923 tarihli (30 Teşrinievvel 1923/1339-Salı) Hâkimiyeti Milliye gazetesindeki başlık şu şekildeydi. "Büyük Millet Meclisi dün gece sekiz buçukta Türkiye Devletinin şeklini müttefiken cumhuriyet olarak tespit ve dokuza çeyrek kala Gazi Mustafa Kemal Paşa hazretlerini müttefiken Reis-i cumhur intihap eyledi." Gazetenin baş kısmında Atatürk'ün resmi de yer almaktaydı. Gazetede başyazı "Akl-ı Selimin Galebesi" başlığı altındaydı. Aynı nüshada "Reisicumhurumuzun Hitabesi" ve "Cumhuriyetimizi Tesis Eden Kanun" yazılarına yer verilmişti.151

Times gazetesi ise "Türkiye'de ki bu değişiklik ani olduğu kadar da mükemmel olmuştur" diyerek "Geçmişe ve geleneklere göre bu yenileşme pek büyüktür.. Fatih'in ve Kanuni'nin mutlak hükümetinin düşüp yerine cumhuriyetin geleceğini kimse hatırından bile geçirmemişti" demektedir. 152

Yabancı basında yine 31 Ekim 1923 tarihli "La Nation Belge" isimli Belçika gazetesinde Cumhuriyetin ilânı haberi verilmişti.153

Atatürk cumhuriyet hakkında neler düşünmektedir? Bu konuda da şu bilgileri verebiliriz. Atatürk'ü cumhuriyet anlayışına yönlendiren nedenler yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Onun gençlik yılları ve Millî Mücadele'ye atıldığı günlerden itibaren başlamıştı. Atatürk millî egemenlik düşüncesinin kurulacak yeni devlette hâkim olması ve halk idaresi ismi ile bilinen cumhuriyete geçiş için her türlü çalışma ve plânlar içerisindedir.

Atatürk'ün cumhuriyet anlayışında Fransız Devriminin etkileri vardı. Bu devrimin temel düşüncesi ise egemenliğin halka ait olduğu düşüncesiydi. İşte bu nedenle Atatürk meşrutiyet düşüncesi ile yetinmeyerek daha demokratik düşünceyi temel alan evrensel nitelikli idare tarzını düşünmüştür.54

Prof. Dr. Enver Ziya Karal, Atatürk'ün daha Harp Akademisi yıllarında askerliğin uzmanlık bilim dallarının yanı sıra hitabet, yabancı dil, sosyolojinin yanında inkılâpçı edebiyat ve bu arada Fransız İhtilâli bildirilerini okuduğunu belirtiyor.155 Orgeneral Asım Gündüz ise bu hususta "Gerek Harbiye'de gerekse Harp Akademisi'nde bir şey dikkatimi çekti... Manastır İdadisi'nden Harbiye'ye gelen arkadaşlarımız daha çok uyanık, daha çok batıya dönüktüler. Onlar derslerinin dışında memleket meselelerini de tartışıyorlar, bu konuda fikir ileri sürüyorlardı. Mustafa Kemal de bunlardandı." Yine Yakup Kadri Karaosmanoğlu Atatürk'ün cumhuriyet fikirlerine sahip olmasında Fransız İnkılâbının fikirlerinin etkisi olduğunu belirtmekteydi.156

Atatürk diyor ki "Türk milletinin tabiat ve şiarına en mutabık olan idare Cumhuriyet idaresidir. Bir senelik hayat bu hakikati bütün vuzuhiyle ispat etmiştir... Cumhuriyetin ilk senesi beklediğimiz feyzi tamamen vermiş midir? Memleket o kadar harap, millet o kadar yıpranmış bir hale getirilmiştir ki uzun bir mazinin açtığı bu rahneleri bir sene kadar kısa bir zamanda Cumhuriyet idaresinin dahi tamamen kapatabilmesine elbette imkân olamazdı. Fakat cumhuriyetin feyizleri bütün memleketin ufuklarında herhalde kuvvetli ümitler verebilecek kadar nurludur."157

Atatürk'ü cumhuriyete yönelten nedenler vardır. Bunlar şu şekilde sıralanmaktadır:

1. Atatürk tarafından cumhuriyetin devlet şekli olarak belirlenmesinin birinci nedeni olarak, Onun cumhuriyet özlemini uzun süreden beri duymuş olması gösterilmektedir. Atatürk'ün gençlik yıllarından itibaren bu düşünce içerisinde olduğu bilinmektedir.

2. Cumhuriyet sistemi ve düşüncesi Atatürk'ün ve Türk Milletinin karakterine uygundur. Atatürk'e göre "Türk Milletinin tabiat ve âdetlerine en uygun idare cumhuriyet idaresidir." Atatürk'ün sözlerinde sık sık geçen özgürlük ve bağımsızlık düşüncesi Cumhuriyete uygun düşüncelerdir. Atatürk "Hürriyet ve istiklâl benim karakterimdir. Ben milletimin ve büyük ecdadımın bu kıymetli mirasından olan istiklâl ile yaratılmış bir insanım" demektedir.

3. Cumhuriyet en ileri seviyede devlet ve hükümet şeklidir. Atatürk'e göre "Cumhuriyet rejimi demek demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir." Cumhuriyetin en önemli özelliği millet egemenliğine dayanması ve sistem olarak demokrasiyi benimsemesidir. Her demokratik sistem cumhuriyet değildir. Ancak demokrasinin en gelişmiş şekli cumhuriyetle sağlanmaktadır. Yine Atatürk'e göre "Demokrasi prensibinin en asrî ve mantıkî tatbikini temin eden hükümet şekli cumhuriyettir."

4. Atatürk egemenliğin millete ait olduğunu ve bu görüşün yeni Türk devletinin temel düşüncesi, millî devletin devlet ve hükümet şekli olarak kabul etmekteydi. Bu şekil ise cumhuriyetti. Atatürk yeni kurulan hükümetin bir halk hükümeti olduğunu da ifade etmiştir. Atatürk'e göre "Halk hükümeti hâkimiyeti tamamen halka veren ve halk için çalışan bir hükümettir." Bu ise demokrasi demektir. Bu hükümet şekli daha sonra cumhuriyete yönelecektir.

5. Atatürk'e göre "Cumhuriyet milletin yüksek siyasî ve iktisadî müessesesidir. Asrî bir cumhuriyet kurmak demek milletin insanca yaşamasını bilmesi, yaşamanın neye bağlı olduğunu öğrenmesi demektir." İnsanca yaşama ideali Atatürk'ü cumhuriyete yöneltmiştir.158

"Cumhuriyet rejimi demek demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir" şeklinde sistemi tarif eden Atatürk "Çağdaş bir cumhuriyetin milletin insanca yaşamasını bilmesine bağlı olduğunu" ifade ediyor. Yine "Demokrasi prensibinin en çağdaş ve mantıkî tatbikini temin eden hükümet şekli cumhuriyettir" diyerek demokrasi-cumhuriyet bağlantısını ortaya koymaktadır.

Atatürk'e göre "Cumhuriyet düşünce serbestliği taraftarıdır" ve "Cumhuriyet imkân demektir. Cumhuriyet yalnızca adıyla bile fert hürriyetini aşılayan sihirli bir aşıdır... Cumhuriyet her alanda ilerlemenin de en belirgin teminatıdır."159

Atatürk cumhuriyeti nasıl değerlendirmektedir? Bu konuda da şu hususları açıklayalım: Cumhuriyet aynı zamanda Türk inkılâbını ifade etmektedir. Cumhuriyet en ileri ve en gelişmiş devlet şekli olarak ortaya konulmaktadır. Atatürk'ün cumhuriyetin onuncu yıl kutlamalarında söylediği "Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir" sözleri ile cumhuriyet asıl manasını bulmaktadır. Türkiye'de Cumhuriyet fazilet ve adalet ile aynı anlamlarda kullanılmıştır. Atatürk'e göre "Cumhuriyet fazilet-i ahlâkiyeye müstenit bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir. Cumhuriyet idaresi faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir."

Atatürk 1925'de yaptığı bir konuşmada cumhuriyetin kurulması ile millet ve hükümet arasında ayrılık kalmadığını belirtmiş ve "Bugünkü hükümetimiz teşkilâtı devletimiz doğrudan milletin kendi kendiliğinden yaptığı bir teşkilâtı devlet ve hükümettir ki onun ismi cumhuriyettir" demiştir. Cumhuriyet devleti, devlet iktidarını ortaya koymaktadır.

Atatürk 1929'da ki bir konuşmasında cumhuriyeti devlet gücü olarak ifade eder ve "Cumhuriyetin dahilî siyaseti vatandaşın yaşayışını hiçbir nüfus ve tasallutun tesirinde bırakmaksızın temin etmektedir" der. Yine Atatürk'ün konuşmalarında cumhuriyet devlet şekli, devlet düzeni ve bizzat devlet olarak ele alınmıştır.

Öte yandan Atatürk'ün konuşmalarında Cumhuriyet, uygulanan siyasî sistemin adı olarak ta geçmektedir. Atatürk için cumhuriyetin bir hedef olduğu bilinmektedir. "Benim için bir tek hedef vardır: Cumhuriyet hedefi", "Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır" sözleri ise Onun inancını ve hedeflerini ortaya koymaktadır.160

"Hâkimiyet bilâ kaydü şart milletindir. îcra kudreti, teşriî salâhiyeti milletin yegâne hakikî mümessili olan mecliste tecelli ve temerküz etmiştir. Bu iki kelimeyi bir kelimede hülâsa etmek kabildir: Cumhuriyet."161 Atatürk bu sözlerinde cumhuriyet kavramına açıklık getirmiş, yasama ve yürütme yetkilerinin mecliste toplandığını ifade ile cumhuriyeti açıklamıştır. "Cumhuriyet serbesti-i efkâr taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre hürmet ederiz. Her kanaat bizce muhteremdir. Yalnız muarızlarımızın insaflı olması lâzımdır."162 sözlerinde ise cumhuriyetle beraber öne sürülen hür düşünceyi açıklamakta, bütün düşüncelere saygılı olduklarını ifade etmektedir.

Atatürk TBMM'de 1 Kasım 1936 tarihinde yaptığı bir konuşmada "Cumhuriyet yeni ve sağlam esaslarıyla Türk milletini emin ve metin bir istikbal yoluna doğru koyduğu kadar, asıl fikirlerde ve ruhlarda yarattığı güvenlik itibariyle büsbütün yeni bir hayatın müjdecisi olmuştur" demektedir.163 Atatürk kurulan cumhuriyete açıkça sahip çıkmaktadır. "Cumhuriyetimiz öyle zannolunduğu gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için çok kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık" sözleri ile üzerlerine düşen vazifeyi yerine getirdiklerini, cumhuriyetin hiç de kolay elde edilmediğini, kolay kazanılmadığını ve bunun bedelinin nasıl ödendiğini açıklamaktadır.164

Atatürk "Hakikatte unutulmamalıdır ki gerçek hâkim olan ve her şey idare eden makam TBMM'dir"165 derken 23 Nisan 1920'de açılan TBMM'nin bütün programlarının esasını 1. Tam bağımsızlık, 2. Kayıtsız şartsız millî egemenlik olmak üzere iki temel ilkeye bağlamaktaydı.166 Millî egemenliğin çıkış noktası belliydi. Varılacak sonuç ise elbette ki cumhuriyet sistemi olacaktı. Bu şekilde Cumhuriyet düşüncesinin, ilân tarihinden çok daha önce planlandığı ve bu yönde hareket edildiği söylenebilir.

"Demokrasinin tam anlamıyla ülküsü milletin bütününün aynı zamanda yöneten durumunda bulunabilmesini, hiç olmazsa devletin son iradesini, yalnız milletin ifade ve açığa vurmasını i ster... Demokrasi prensibinin en çağdaş ve mantıkî uygulamasını sağlayan hükümet şekli cumhuriyettir.

Cumhuriyette son söz millet tarafından seçilmiş meclistedir"167 sözleriyle Atatürk cumhuriyet ve millî egemenlik ilkesinin temsili manasında tek yetkili makamın önemine işaret etmektedir.

Cumhuriyetin temel düşüncelerinden olan millî egemenlik, demokrasi ve halkçılık konularında Atatürk'ün düşüncelerine toplu olarak kısaca değinelim. Atatürk'e göre "Demokrasi esasına müstenit hükümetlerde hâkimiyet halka halkın ekseriyetine aittir. Demokrasi prensibi hâkimiyetin millete ait olduğunu, başka yerde olmayacağını iltizam eder." Atatürk bazı konuşmalarında halkçılık ile demokrasi kavramlarını eş anlamlı kullanmıştır. Atatürk'ün halkçılık anlayışını ortaya koyan şu sözlerine bakalım: "İlm-i içtimai noktasından bizim hükümetimizi ifade etmek lâzım gelirse halk hükümeti deriz."

Atatürk 17 Şubat 1923'de İzmir İktisat Kongresi'nde yaptığı konuşmada "Arkadaşlar sizler doğrudan doğruya milletimizi teşkil eden halk sınıflarının içinden geliyorsunuz. Ve onlar tarafından müntehap geliyorsunuz... Halkın sesi hakkın sesidir" demektedir.

Bu mahiyette konuşmalardan anladığımıza göre Atatürk'ün kullandığı halk hükümeti ve halk devleti deyimlerinde demokratik sisteme bağlı devlet ve hükümet biçimi anlaşılmaktadır. Atatürk TBMM Hükümetini de cumhuriyetin ilânından önce bir halk hükümeti olarak değerlendirmiş ve "TBMM Hükümeti bir halk hükümetidir" demiştir.

Atatürk millî egemenlik konusunda da şunları ifade ediyor. " Devletin sahip olduğu kuvveti ifade ederken bu kuvveti kendine özgü diye niteliyoruz. Gerçekten de devleti oluşturan milletin üzerinde etkisini sürdüren kuvvet kişi olarak hiç kimse tarafından verilmiş değildir. O bir siyasî nüfuzdur ki devlet kavramının Özünde vardır. Ve devlet onu halk üzerinde uygulamak ve milleti dışa ve diğer milletlere karşı savunmak yetkisine sahiptir. Bu siyasî nüfuz ve kudrete irade veya egemenlik denir." Atatürk millî egemenlik gücünün devlet kavramı içinde olduğunu belirtmektedir.

Atatürk konuşmalarında devletin ve milletin başında hiçbir makam ve kuvvet olmadığını, sadece bir tek kuvvet, bunun da millî egemenlik olduğunu belirtiyor. Atatürk millî egemenlik düşüncesi doğrultusunda yeni devletin, cumhuriyetin kuruluşunu hazırlamıştır. Millî egemenlik kavramı uygulamasının en doğal sonucu da demokratik cumhuriyet olmuştur.168

Atatürk Cumhuriyetin ilânından on ay kadar önce Hacıbayram Mahallesi'nde Muhtarlık seçimleri dolayısıyla yaptığı bir konuşmada, cumhuriyetin kurulacağına dair ip uçları vermekteydi:

"Bugün bu milletin üç buçuk seneden beri fedakârlıklarla ve milletin fedakâr evlatlarından oluşan ordumuzun dereler oluşturacak kadar döktüğü kanlarla elde ettiği başarılarının önemi Teşkilâtı Esasiye Kanunu'muzun birinci maddesini teşkil eden keyfiyettir. Yani hâkimiyeti milliyenin kayıtsız şartsız milletimizin elinde tahakkuk etmiş olmasıdır."169

Demokrasi ve Cumhuriyet kavramlarını Atatürk sık ve eş anlamda kullanmış ve bir bütün olarak değerlendirmiştir. Atatürk devletin siyasî modelinde demokrasi sistemini vazgeçilmez bir unsur olarak kabul etmiştir. Atatürk cumhuriyeti demokrasi kavramı ile birlikte düşünmüştür. Atatürk cumhuriyet yani demokrasi sistemine özgü insan hak ve görevleri kavramında bütüncül bir anlayış ortaya koymaktadır.170

Atatürk'e göre cumhuriyet demokrasi ile idare edilen devlet şeklidir. Afatürk şekil itibariyle ortaya çıkan cumhuriyet sisteminin yanı sıra ileride demokratik bu sisteme de aşamalı olarak geçilmesi düşüncesindedir.171 Atatürk'e göre Cumhuriyet bir şekilden ibaret olup demokrasi ise bir ruh ve bir anlayış meselesi olarak görülmelidir. 172

Öte yandan "Atatürk idaresi demokratik sistemi hazırlama devri" şeklinde değerlendirilmiş ve Atatürk'ün demokrasi anlayışı "Halkçı ya da sosyal diye nitelendirilen yeni bir demokrasi değil geleneksel siyasî demokrasi" olarak açıklanmıştır.173

Atatürk Türk insanını tebaa'dan vatandaş statüsüne yükselten Cumhuriyetin ilân kararını verirken yapılacak olan büyük değişikliğin genel kabul görmesi fikrindeydi. Atatürk Cumhuriyetin ilânı ve cumhuriyet sistemine geçiş konusunda fikren hazırlıklı ve bu arada Türk toplumunun yaşadığı tarihî gelişmeler ve hadiseleri de yakinen bilmekteydi.174

Görüleceği üzere Cumhuriyetin ilânı konusunda Atatürk'ün görüşleri temel teşkil etmiştir. Atatürk'ün gençlik yılları, Kongreler ve gerekse TBMM'nin açılışından itibaren safha safha ortaya koyduğu ve gündeme getirdiği cumhuriyet ile ilgili fikirleri, yeni devletin kuruluşunda da etkili olmuştur.

Türk devletini çağdaş, siyasal ve sosyal yapıya kavuşturmak için ilk şart olarak Cumhuriyet ilân edilmiştir. Daha sonra birbirini izleyen inkılâplar gündeme gelmiştir. Böylece Kurtuluş Savaşının zaferle biten sonuçlarından sonra yeniden yapılanma için başlayan yeni döneme "Cumhuriyetin İlânı" damgasını vurmuştur. Kurtuluş Savaşından sonra Türkiye çağdaşlaşma sürecine girmiş ve bu sürecin en önemli adımı da "Cumhuriyetin İlânı" olmuştur.175

Cumhuriyetin ilânı ile sistemin ifade edilmesinin yanı sıra geniş manada Batı dünyasına yöneliş vardır. Ayrıca yeni Türk Devleti için cumhuriyeti ilânı, Tanzimat'tan bu yana devam eden kültür ve medeniyet mücadelesinde Batıcılık düşüncesinin ön plâna geçtiğini göstermektedir.176
Alıntı ile Cevapla