Cevap: Türkiye Cumhuriyeti Tarihinde Cumhuriyetin İlanı ve Tarihi Önemi
Cumhuriyetin ilânı ile sistemin ifade edilmesinin yanı sıra geniş manada Batı dünyasına yöneliş vardır. Ayrıca yeni Türk Devleti için cumhuriyeti ilânı, Tanzimat'tan bu yana devam eden kültür ve medeniyet mücadelesinde Batıcılık düşüncesinin ön plâna geçtiğini göstermektedir.176
Cumhuriyet sisteminde Batılılaşma yolu ile modernleşme temel hedef haline gelmiştir. Cumhuriyet düşüncesi millî hâkimiyet gibi sağlam bir siyasî temele dayanmış olduğundan varlığını devam ettirebilmiştir. Zamanla cumhuriyet kavramının ileriki hedefinin demokrasiye ulaşılması olduğu ortaya konmuştur. Batı demokrasilerine benzer bir sistem amaçlandığı da ifade edilmiştir.177
Cumhuriyetin ilân tarihi olan 29 Ekim 1923 tarihi, yarı bağımsız Osmanlı Devletinden tam bağımsız Türkiye Cumhuriyetine geçişi ifade eden bir tarihtir. Atatürk inkılâplarının en büyüğü olarak Türkiye Cumhuriyetinin kurulması kabul edilmektedir.178
Cumhuriyet millî hareketimizin ulaştığı sonuçtu. Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu ortaya koyan bu sonuç için belirli bir süreç gerekecekti ve bu süreç yaşanmıştı. Bu sürecin sonunda cumhuriyet ilân edilmişti. Bu yönden cumhuriyetin önemi büyüktür. Cumhuriyetle beraber fert egemenliği yerine millet egemenliği gelmiş, siyasî sistem ve zihniyet değişmiştir.
Cumhuriyet aynı zamanda diğer başka gelişmeleri de beraberinde getirecektir. Cumhuriyetin ilânı Türk inkılâbında son derece büyük öneme sahiptir. Yapılan bütün değişiklikler ve devletin izleyeceği siyasetin çizgilerine cumhuriyetin ilânı sebebiyet vermiştir. Cumhuriyetle Türkiye dünya devletleri arasında saygın bir konum almıştır.
Aynı zamanda Cumhuriyet, bir bakıma kurulan yeni devletin, "doğan çocuğun adıydı."179 Halk idaresi anlamındaki cumhuriyet aslında 23 Nisan 1920'de Ankara'da doğmuştu. Ancak doğan çocuğun ismi uzun süre konamamıştı. Bunun çeşitli nedenleri vardı. Bunun karşısında ki güçler varlığını koruyordu ve ortada vatan yoktu. Önce vatanın kurtarılması gerekliydi. Sonra devletin şeklinin ilânı gelecekti. Ancak ta ilk başlardan itibaren millî egemenliğin tesisi yönünde çalışmalar vardı.
Atatürk'ün Samsun'dan hükümete yazmış olduğu raporda başlıca üç esas vardı: Bunlar tam bağımsızlık, millî egemenlik ve millî birlik idi. Dolayısıyla millî egemenlik meselesi Millî Mücadele'nin başından beri gündemdeydi. Atatürk bunu "millî sır" olarak yüreğinde saklamıştır. Sırası ve yeri geldiğinde ise "Kurduğumuz devletin şekli cumhuriyettir" demiştir.180
Prof. Dr. Enver Ziya Karal cumhuriyetin sağlam temellere dayandığından bahisle "Atatürk'ün ayrılışından kısa bir süre sonra İkinci Dünya Harbi patladı. Atatürk'ün bıraktığı cumhuriyet bünyesinde ve anlayışında o kadar sağlam işledi ki yıllarca süren dünya harbi bir çok devleti uçuruma götürdüğü halde Türkiye bu hengâmeden selâmetle çıktı" demektedir.181 Şükrü Kaya ise "Bizde zafer millî hâkimiyetin eseri, Cumhuriyet de zaferin nimeti ve ganimeti oldu" demektedir.182
Prof. Dr. Bahaeddin Ögel'in Türkiye Cumhuriyeti ile ilgili tespitlerini de buraya alalım. Prof. Ögel'e göre "Bizim devletimizin Türkiye Cumhuriyeti'nin bir felsefesi vardır... Bizim devletimiz yüce bir düşünce ve yüce bir felsefe üzerine kurulmuştur... Cumhuriyetimizin temeli sağlamdır... Türk milletinin devlet kurma tecrübesi vardır. Nice devletler kurmuşuzdur. Bu sebeple bizim hâkimiyet-i milliyemiz doğrudan doğruya milletimizin bağrından, isteğinden ve iradesinden doğmuştur. Böylece Erzurum Kongresi'nden, Sivas Kongresi'nden, Amasya Tamimi'nden bilhassa Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşundan oradan Türkiye Cumhuriyeti'ne gelmiştir."183
Cumhuriyet kuşkusuz bazı yeni gelişme ve değişmeleri de beraberinde getirmiştir. Cumhuriyetin ilânından sonra geçen yıllar içerisinde pek çok hatırı sayılır kazanımlar söz konusudur. Meselâ Cumhuriyet devrinde kültür hacminin, sosyal iş bölümünün, yine Türk nüfusunun arttığı bilinmektedir. Cumhuriyet devri bir sağlık, sağlamlık ve güç kaynağı olmuştur.184
Cumhuriyet sistemi ile egemenliğin millete ait olduğu gerçeği devlet hayatımıza ve siyasî hayatımıza kazandırılmıştır. Cumhuriyet bütün vatandaşları kanun önünde eşit saymış, onların temel hak ve hürriyetlerini devlet güvencesi altına almıştır. Cumhuriyet insan unsuruna verdiği değer ile çağdaşlaşma açısından da en uygun ortamı hazırlamıştır.185
Cumhuriyet Türk bağımsızlık mücadelesinin bir sonucu olarak doğmuştur. Her tarihî hadise gibi Türkiye Cumhuriyeti de birdenbire tek başına ortaya çıkmış değildir. Elbette ki Türkiye Cumhuriyetinin meydana gelmesi yirminci yüzyılın en çok dikkate değer hadiselerinden birisidir.186
Prof. Dr. Bekir Sıtkı Baykal 'a göre Cumhuriyetimiz her şeyiyle batıdan aynen alınmış değildir. Kurumlar büyük bir çoğunlukla batıdan alınmış, ancak kendi millî bünyemize uydurulmuştur. "Biz bize benzeriz" sözü, o devirlerin bir ifadesi olarak hatırlanmaktadır. Prof. Baykal, Türkiye Cumhuriyetini öz, yapı ve biçim bakımlarından tarihî evrimin sonucu saymakta ve Türkiye Cumhuriyetini bir devrimin eseri olarak görmektedir.
Cumhuriyetin tarihî anlam ve önemi ile ilgili olarak ayrıca şu tespitler sıralanabilir: Türkiye Cumhuriyeti o devirlerde dünyaya hükmeden devletlerin iradelerine ve onlara karşı olarak meydana getirildi. Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı Devletinde iki asır kadar süren ıslahat hareketlerinden sonra gelmesi mecburî olan ve kökeni batıda olan devlet şeklidir. Türkiye Cumhuriyeti batıdan alınmış bir taklit değildir. Bu cumhuriyet aynı zamanda mazlum milletler için bir örnek teşkil etmiştir.
Cumhuriyet adı Kurtuluş Savaşının başından itibaren var olmasına rağmen ancak bazı gelişmelerden sonra ağza alınabilmiştir. Kendi tarihimiz açısından ise millî vatan üzerinde millî bir devletin oluşturulması cumhuriyet sayesinde mümkün kılınmıştır. Cumhuriyetin ilânı ile sosyal yapımızda ortaya çıkan değişikliklerle, dünya tarihi bakımından da Türkiye Cumhuriyetinin batı dünyasına eşit hak ve aynı özelliklerde katıldığı kabul edilmiştir.187
Prof. Dr. Bekir Sıtkı Baykal, Türkiye Cumhuriyetini, cumhuriyeti bir devlet şekli olarak Eski Türk veya İslâm geleneklerine bağlamamaktadır. Prof. Baykal'a göre cumhuriyet; kurultay, saltanat şuraları ve benzeri bir takım organların evrimi de olamaz.188
Prof. Dr. Hamza Eroğlu ise Cumhuriyetin düşünce ve kurum olarak Eski Türk Devletlerinde, İslâm Dünyasında ve Osmanlı Devletinde bugünkü manasında varlığına rastlanamayısısacağını189, ancak batılı manada Eski Türklerde Cumhuriyete rastlanmamakla beraber Cumhuriyete destek olabilecek, cumhuriyetin kurumlaşmasını sağlayabilecek geleneklerden bahisle meselâ Hakanın seçimle göreve gelmesi, Hanın seçiminde belli başlı yetenek ve özelliklerin aranması, seçimlerin kurultay vasıtasıyla yapılması gibi örf ve âdetleri, cumhuriyetin asırlar sonra Anadolu Türklerince benimsenmesinin asıl sebebi olarak göstermektedir.190
Atatürk diyor ki "Türk milleti en eski tarihlerinde meşhur kurultaylarıyla, bu kurultaylarda devlet reislerini intihap etmeleriyle demokrasi fikrine ne kadar merbut olduklarını göstermişlerdir."
Atatürk Türkiye Cumhuriyeti ile Türk milleti arasında bağ kurarken "Türk milletinin tabiat ve şiarına en mutabık olan idare Cumhuriyet idaresidir" şeklinde ifade ettiği sözlerini kuvvetlendirmek üzere Eski Türk Kurultayları ve Danışma Meclislerine atıfta bulunmuştur.191 Bu hususta Prof. Dr. Reşat Genç, Atatürk'ün yukarıdaki sözünde işaret ettiği gibi "Kurultayları bize bir ölçüde toplumun ileri gelenlerinden de oluşsa toplumun sesi olarak değerlendirip o şekilde algılıyoruz" demektedir.192
Prof. Dr. Reşat Genç'e göre "Gerek cumhuriyet kavramı gerekse demokrasi kavramı bizim batıdan öğrenip aldığımız, batıda tanıdığımız kavramlardır... Ama öze baktığımız vakit Türk insanının tarihî değerleri bakımından, kültürü açısından bu gibi kavramları benimsemeye yani cumhuriyeti, demokrasiyi öğrenmeye, almayısısa, algılamayısısa yatkın, uygun bir kültüre ve yaratılışa sahip olduğunu göstermesi açısından dikkat çekici olmalıdır."193
Bu arada şu hususu belirtelim ki, Eski Türklerde "Toy" adı ile de anılan kurultaylar, aslında devlet ile milletin buluşma noktalarıydı. "Halk İdaresi" veya "Halk İradesi" manalarında Cumhuriyet kavramı ve geleneğini ele aldığımızda, burada yapılan konuşma ve görüşmelerde devletin karar ve kanunlarının olduğu kadar aynı zamanda milletin meselelerinin de ortaya konulduğunu, bu şekilde devlet ile millet arasında yakınlık, istişare, hür irade ve karşılıklı sorumlulukların gündeme geldiğini görmekteyiz.194
Bu bakımdan cumhuriyet kavramı, cumhuriyetin ilânı, cumhuriyet sisteminin temelleri ve Türkiye Cumhuriyeti gibi ana konuların bütün ayrıntılarıyla tam ve doğru araştırılması ve gerçekçi tespitlerin yapılması yerinde olacaktır.195
Cumhuriyetin genel manada özellikleri ve nitelikleri konusunda da şu bilgileri verebiliriz: Cumhuriyetin ilânı ile Anadolu'daki millî egemenlik ve bağımsızlık mücadelesinin askerî ve siyasî alanlarda başarılı olması ve demokratik ilkeler temel alınarak kurulan yeni devletin bu yönde gelişmesi sağlanmıştır.196
Cumhuriyet, devletin siyasî sistemi olarak 23 Nisan 1920'de kurulmuştur. 29 Ekim 1923'te ise sadece devlet şekli olarak ilân edilen cumhuriyet, "Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun Bazı Maddelerinin Tavzihen Tadiline Dair Kanun"la ilân edilmiştir.
Burada da görüleceği üzere devletin siyasî sistemine açıklık getirilmiştir. Cumhuriyetin ilânı tarihî bir gelişmenin doğal sonucu olarak kabul edilmektedir. Cumhuriyet demokratik sisteme yöneliktir.
Cumhuriyet daha geniş manada devlet şekli olarak 20 Nisan 1924 tarihli Anayasada 1. madde olarak geçmekteydi. Türkiye'de Cumhuriyet batılı manada cumhuriyettir. Cumhuriyetin ilânı doğulu olduğu kadar batılı devletlere de öncülük etmiştir. Aynı zamanda Cumhuriyet istikrarlı bir siyasî sistemin Türkiye'de yerleşmesini sağlamıştır. Cumhuriyet en ileri ve gelişmiş devlet biçimi olarak Türk inkılâbının ürünü ve başarısıdır.197
Prof. Dr. Hamza Eroğlu'na göre "Fransız İnkılâbının fikrî mirasının ürünü olan Cumhuriyet her batılı siyasî düzene örnek ve model olmuştur."198 Cumhuriyet bir devlet şekli ve siyasî sistemin ismidir. Cumhuriyet yeni ve modern bir kurumdur. Türk düşünce hayatında da cumhuriyeti ilk defa devlet biçimi olarak ifade eden ve her fırsatta savunan kişi Atatürk olmuştur.
Türkiye'de cumhuriyetin kurulmasında tarihî, sosyal ve kültürel sebepler vardır. Cumhuriyet millî sınırlar içerisinde ebedî hüviyete sahiptir. Cumhuriyet millî devlet anlayışını, millet ve devlet birliğini ifade etmektedir. Türkiye'de Cumhuriyet batılı manada modern cumhuriyet niteliklerini taşır biçimde gelişme kaydetmiştir.199
Sonuç
Cumhuriyetin ilânı Türkiye Cumhuriyeti Tarihinin en önemli ve en kayda değer olaylarından birisidir. Cumhuriyetin ilânı devletin kuruluş aşamalarında bir dönüm noktasıdır.
Cumhuriyet, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti için yeni bir kavramdır. Ancak bu kavram ve geleneğin tarihî bir geçmişi bulunmaktadır. Dolayısıyla cumhuriyetin Türk tarihindeki gelişimine kısaca değinmekte fayda görmekteyiz.
Cumhuriyet Eski Türklerden itibaren tarihî ve kültürel hayatımızda yer etmiş bir kavramdır. Eski Çin ve Hint kaynaklarında, Avrupa Hunları hakkında bilgi veren Lâtince ve Yunanca kaynaklarda, Hun Türklerinin gerçek bir demokrasi veyahut bir başka ifadeyle halk idaresi ortaya koydukları belirtilmektedir.
Eski Türklerde "Toy" adı ile anılan kurultaylar, cumhuriyet kavramı açısından olduğu kadar kültür-kurumlar tarihi yönü ile de incelenmesi gereken hususlardır. Kurultaylarda devlete ait kararlar ve kanunlar görüşüldüğü gibi aynı zamanda milletin meseleleri de masaya yatırılmaktaydı. Burada bir şekilde devlet ile millet buluşması gerçekleşmekteydi.
Dolayısıyla "Halk İdaresi" ve "Halk İradesi" manalarında ele aldığımız Cumhuriyet kavramı açısından düşünüldüğünde, Eski Türklerin bu kültürel ve kurumsal geleneğinde devlet ile halkı arasında belirli bir yakınlaşma doğmakta, devlet ile millet arasında istişare veyahut müşavere/meşveret dediğimiz hadise burada gerçekleşmekte, karşılıklı sorumluluk ve itimat gündeme gelmekteydi.
Bir başka husus ta şudur ki. Eski Türklerde savaş ve barış kararlarının alınması, yağmaların taksimi meselesi, iskân meselesi, oymakların kışlak ve yaylak bölüşme hakları gibi değişik ve halkı ilgilendiren konular "Yığınak" veya "Dernek" denilen Halk Meclisleri'nde görüşülmekte ve karar altına alınmaktaydı.
Kurultaylar ilk zamanlarda bayram, şölen, dinî tören, yeme içme toyları, yarışmalar ve diğer gelenekleri de kapsayan, devlet ve milletin bir araya gelerek kendilerine ait meseleleri konuştuğu, görüştüğü ve tartıştığı bir devlet toplantısı mahiyetindeydi.
"Kengeş Meclisi" de denilen bu çeşit meclisler aslında bir "Danışma Meclisi" hüviyetinde kabul edilmekteydi. Göktürkler'den beri Türklerde varlığından bahsedilen "Keneşmek" denilen Danışma Kurumu vardı. Keneş veya Kengeş, Keneş Meclisi veya toyu veyahut kurultayı olarak kabul edilmektedir. Bu usulün boylara kadar indiği, boylarda ise aileleri temsil eden şahısların toplanarak meclisler meydana getirdiği, tartışıp karara vardıkları bilinmektedir.
Türk toplumlarında bu çeşit kurultay ve kengeş türünde toplantılar için "Toy" deyimi kullanılmaktaydı. Boy, budun ve gerekse devlet ile ilgili bütün meseleler bu toylarda görüşülmekte ve karara bağlanmaktaydı. Meselâ Kazaklarda Hanlar ve Boy Beylerinin her sene bir defa toplandıkları ve bu şekilde toy düzenledikleri, bu toylarda kendileri ile ilgili meseleleri görüştükleri, Orda veyahut Cüz Hanlarının bu toylarda seçildiği bilinmektedir. Kırgızlarda da "Urug Şurası" denilen Boy Danışma Meclisleri bulunmaktaydı.
İslâmlıktan önceki Türk devletlerinde halkın oyuna başvurulması işi, kurultaylar vasıtasıyla yapılmaktaydı. Türklerde başa geçecek olan Kağan/Hakan/Han, kurultay tarafından seçilmekteydi. Hakanların seçiminde alplık, bilgelik ve soyluluk aranmaktaydı. Hunlarda seçim kurultaylarına boy beyleri, toyuna ise halkın katılımı sağlanmaktaydı. Kurultaylar bir çeşit devlet toplantısı olarak kabul edilmektedir ve bir danışma meclisidir. Bozkır Kültürü olarak ta bildiğimiz T ürk kültüründe, bugünkü modern manada halkın kendi kendisini yönelmesi ilkesine bağlı olarak cumhuriyet kavramı Eski Türklerde bu yönüyle tanımlanmasa bile, aynı kavrama ait bazı tespitlere bu şekilde tesadüf etmekteyiz.
Osmanlı Devleti döneminde ise daha önceden Tanzimat, Islahat, 1. ve II. Meşrutiyet idareleri ile bir ölçüde Osmanlı Padişahlarının yetkilerinin demokrasi lehinde kısıtlandığını görmekteyiz. Bu gelişmeler, cumhuriyetin geçmişe yönelik tekâmül aşamaları olarak kabul edilebilir.
Aslında Türk siyasî inkılâbının Osmanlı Devleti zamanında ki bu çeşit reform hareketlerinin devamı olup olmadığı veyahut bu hareketlerin neticesinde gelişme kaydettiği hususları ayrı bir tartışma ve araştırma konusunu teşkil etmektedir. Meselâ bu konuda Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya, II. Meşrutiyet Döneminin Türkiye'nin demokratik gelişmelerinde ileri ve yürekli atılımlarla dolu olduğunu belirtmektedir.
Osmanlı Devletinin bir anlamda Coğrafi Keşifler, Rönesans, Reform Hareketleri ve Sanayi İnkılâbının etkilerine uzak kalırken, bu defa devrin şartları gereği Aydınlanma Felsefesi ve Fransız İnkılâbının etki sahası içine girdiğini görmekteyiz. Osmanlı Devletinde 1839 tarihli Tanzimat Fermanı bir yerde batı dünyasına yönelişi getirmekteydi. Fransız İnkılâbının eşitlik, millî hâkimiyet, bağımsızlık anlayışlarının Tanzimat'la beraber ortaya çıktığı görülmektedir. Ancak bu devirde cumhuriyet düşünce olarak henüz öne sürülmemişti. Yapılan ıslahatlar, yenilikler ve gelişmelerde Osmanlı Hanedanına ve Hilâfete bağlılık sergilenmekte, konuşmalarda ve faaliyetlerde cumhuriyet sözü geçmemekteydi.
Cumhuriyet sözü daha çok ve ilk kez edebiyatımız vasıtasıyla özellikle Namık Kemal, Şinasi gibi yazarlar tarafından kullanılmıştır. Batılı düşüncelere sahip olan Mustafa Reşit Paşaya, Şinasi "Ey ahali-i fazlın reisicumhuru" demiş ve böylece cumhuriyet sözü edebiyatımızda ilk defa bu şekilde geçmişti. Namık Kemal ise cumhuriyet konusunda "Cumhuriyet içinde bulunduğumuz yüzyılda en çok beğenilen bir hükümet şekli haline gelmiştir... Meşrutiyet yoluyla Avrupa parlâmentolarını taklit etmek gerekir" demekteydi. Ziya Paşanın bazı yazılarında da aynı mahiyetle fikirler vardı. Ziya Paşa cumhuriyet sistemini halkın idaresi olarak görmekteydi. Cumhuriyet düşüncesini Osmanlı Devleti zamanında ilk defa fikir olarak ortaya atan kişinin Ali Suavi olduğu ve Ali Suavi'nin meşrutiyet idarelerinin de ötesinde cumhuriyet sistemini savunduğu bilinmektedir. Bir başka husus ta şu idi ki, Osmanlı Devletinde mutlak monarşi sistemi olduğundan dolayı bu devirde cumhuriyet sistemi ile ilgili unsurlara rastlanamamıştır.
Cumhuriyetin geçmişimizdeki gelişiminden bu şekilde bahsettikten sonra şimdi de cumhuriyeti kavram olarak kısaca açıklayalım. Cumhuriyetin genel ve en çok bilinen manası milletin egemenliğini elinde tutması olarak söylenebilir. Cumhuriyet sınıfsız ve imtiyazsız bir toplumu hedefler. Bir devlet şekli olarak cumhuriyetin tanımı şu şekilde yapılabilir: Egemenliğin bir kişi veya zümreye değil, toplumun tümüne ait olduğu devlet şeklidir. Hükümet şekli olarak ise cumhuriyet başta devlet başkanı olmak üzere devletin başlıca temel organlarının seçim ilkesine göre kurulduğu, veraset sisteminin olmadığı bir hükümet sistemidir. Cumhuriyet kısaca "halk idaresi" ve "halk iradesi" olarak değerlendirilebilir.
Cumhuriyet kavramının geniş manada ele alınması demokrasi kavramını ortaya çıkarmaktadır. Bir bakıma devlet idaresi biçimi olan cumhuriyet ile siyasî sistemi ortaya koyan demokrasi aslında bir bütün teşkil etmektedir. Kuşkusuz Cumhuriyet ve demokrasinin bir arada olması ise ideal yönetimleri oluşturur.
Cumhuriyet demokratik ve sosyal hukuk devleti olarak tanımlanan bir sistemdir. Cumhuriyet hukuk devletini temsil ettiği gibi aynı zamanda demokratik siyasî sistemi de ifade eder. Bu yönleriyle cumhuriyet demokratik, sosyal, siyasî, hukuk devleti düzeni olarak değerlendirilebilir.
Cumhuriyet sistemi insan hak ve hürriyetleri, hür irade, çoğulcu düşünce, hukukî kaideler, kanunların saygınlığı ve korunması, kamu yararı, seçim usulü, halkın menfaati, yasama-yürütme-yargı güçlerinin birbirini denetlemesi ve egemenliğin millete ait olması gibi temel değerlere dayanmaktadır.
Atatürk'ün cumhuriyet anlayışında ise gençliğinden itibaren okuduğu kitaplar, yetiştiği ortam ve bizzat kendi yaratılışında var olan kişisel özelliklerinin etkisi vardır. Atatürk bütün konuşmalarında millet egemenliğini dile getirmektedir. Atatürk'ün bahsettiği bu düşüncenin temeli elbette ki cumhuriyete dayanmaktadır. Ancak bu tabir başlangıçta adı telâffuz edilmeden bazı hassas cümlelerle ifade edilmekteydi.
Bu itibarla diyebiliriz ki Cumhuriyetin ilânı olayında elde edilen başarıda, şüphesiz Atatürk'ün gençlik ve tahsil yıllarından itibaren kendisinde var olan cumhuriyet fikri yönündeki duygu ve düşüncelerinin birinci derecede rolü olmuştur. Mustafa Kemal'in kendi düşüncelerini uygulaması ve sonuçta başarılı olmasında büyük bir dayanağının olması gerekmekteydi. Mustafa Kemal bunu bilmekteydi. Bu dayanak kuşkusuz Türk milleti idi.
Türk milleti ise içinde bulunduğu ağır şartları kabul etmemekte, direnmekte ve kendi hür iradesini ortaya koymaktadır. Bunun basit ve sıradan bir halk hareketi ve düşüncesi olmadığı gerçeğini bütün dünya görecek ve tarih yazacaktı.
Millî Mücadele tamamıyla adım adım cumhuriyete doğru yol alınan safhalarla doludur. 22 Haziran 1919 tarihli Amasya Genelgesi'nde yer alan "Milleti yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır" ifadesinde adı belirtilmeyen "cumhuriyet" düşüncesi ortaya konmuştu. "Millî irade" tabiri millete verilen değeri göstermekteydi. "Anadolu İhtilâli Bildirisi" olarak ta tanımlanan bu genelge doğrudan doğruya millet egemenliğine ve millî bağımsızlığa yer vermekteydi. Millî iradenin esas alındığı Amasya Genelgesi'nde millî egemenliğe dayanan hükümet düşüncesi ilk defa ortaya atılmıştı.
Amasya Genelgesi'nde yer alan millî egemenlik esası, daha sonraki tarihlerde yapılacak olan Erzurum ve Sivas Kongreleri'nde alınacak olan kararlara da etki edecektir. Amasya Genelgesi Türk milletinin kendi egemenlik haklarını kendi eline alması yolunda bir davet niteliğinde kabul edilmektedir. Dolayısıyla Türk milletinin kendi kaderine yön vermesi doğrultusunda artık denilebilir ki yeni bir sayfa, yeni bir yönetim ve sonuçta cumhuriyetin ilk işaretleri verilmeye başlanmıştır.
23 Temmuz- 7 Ağustos 1919 tarihli Erzurum Kongresi sırasında Atatürk'ün sarf ettiği "Zaferden sonra şekl-i hükümet Cumhuriyet olacaktır" sözleri ile aynı kongrede "Kuvay-ı Milliyeyi âmil ve millî iradeyi hâkim kılmak esastır" ifadesi Erzurum Kongresi'nde adım adım cumhuriyete doğru yol alındığını göstermekteydi. Erzurum Kongresi toplanışı, genel amaçları ile aldığı kararlar açısından yöresel bir kongre olarak kabul görmesine rağmen vatanın bütününü ilgilendiren program niteliğindeydi. Bu kongrede millî egemenlik olduğu kadar tam bağımsızlık ta gündeme getirilmiştir. İleride kurulacak olan devletin biçimi ve sistemi açısından bu kongre önem taşımaktadır. Erzurum Kongresi'nde millet egemenliğinin değeri ortaya konularak millî birlik ve beraberlik sağlanırken, bir yandan da Misakımillî'nin ilk tohumları burada atılmıştır denilebilir.
4-11 Eylül 1919 tarihli Sivas Kongresi'nde ise Erzurum Kongresi kararları genişletilmiş ve Misakımillî'nin esasları kabul edilmiştir. Burada millî güçlerin etkinliği ve millî egemenliğin üstün kılınması esasına sadık kalınmıştır. Sivas Kongresi halkın söz sahibi olduğu bir dönemi başlatması açısından önemlidir. Bu şekilde millî irade, millî meclis, millî hâkimiyet gibi kavramlar, yeni devletin kurulması aşamalarında son derece önemli kavramlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Erzurum ve Sivas Kongreleri'nin ilk teşkilâtlı halk hareketleri olduğu bilinmektedir. Burada alınan kararlarda millî irade ve millî egemenliğin tesisi yönünde önemli adımlar atılacaktı. Böylece artık bu tarihten sonra Millî Mücadele hareketi hız kazanacak ve yaşanılan her olayda, ortaya konacak her meselede cumhuriyetin belirtileri açıkça görülebilecektir.
23 Nisan 1920'de açılan Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Millî Mücadele'nin cumhuriyet yolculuğunda önemli gelişmeler kaydedilecektir. TBMM açılmadan Mustafa Kemal Paşa tarafından yayınlanan 17-18-19 Mart 1920 Genelgeleri Türk milletinin kurtuluş kaderinde yeni bir sahife açmaktaydı. 19 Mart Genelgesi, olağanüstü yetkilere sahip bir meclisin Ankara'da toplanması ve en geç on beş gün içerisinde yeni seçimlerin yapılmasını öngörmekteydi.
Burada büyük bir kararlılık ve cesaret örneği görülmektedir. Ancak temel dayanağın bizzat Türk milleti olduğu bilinen tarihî bir gerçektir. Ayrıca bu genelgede padişaha ait bir yetki ilk defa resmen ve fiilen kullanılmaktaydı. Bu genelgede milletin sahipsiz olmadığı, hal çaresinin bulunduğu belirtilmekte ve yeni bir devlet sistemine doğru hızla yol alınmaktaydı.
Bu arada tam ve millî bağımsızlık plânları yapılırken bir yandan da millî irade ve millî egemenliğin kısa sürede inşa edilmesi ve işgal altında bulunan vatanın kurtarılması yönünde mesafeler alınmak istenmiştir. Dolayısıyla Millî Mücadele'nin her adımında son derece dikkatli ve bilinçli davranılmayısısa özen gösterilmiştir.
Mustafa Kemal Paşa tarafından yayınlanan 21 Nisan 1920 Genelgesi'nde TBMM'nin açılış programı vardı. 22 Nisan 1920 Genelgesi'nde ise gerek askerî ve gerekse sivil bütün makamların ve bütün milletin tek başvuru kaynağı olarak TBMM gösteriliyor, millet adına egemenliği kullanacak olan tek makam belirtiliyordu. Millî iradenin temel alındığı bu genelgelerden anlaşılacağı üzere, cumhuriyete doğru hızla yol alınıyordu. Diğer taraftan yeni devletin sistemi yani cumhuriyetin ilânı konusunda son derece akılcı ve plânlı hareket edilmekteydi.
TBMM'nin 23 Nisan 1920'de açılışından itibaren cumhuriyetin ilânı hedefine adım adım yaklaşılmaktadır. Bu tarih, millî iradenin gerçekleştiği ve uygulamayısısa konulduğu ilk önemli tarihtir. Bu tarihte açılan TBMM yeni devletin ilk siyasî organı olacaktır. Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisini oluşturan milletvekilleri, seçimle bu göreve gelmişlerdi. Dolayısıyla TBMM millet iradesini temsil etmekte ve milletin sesi olmaktaydı.
TBMM'nin açılış tarihinde yani 1920'lerde vatanın ve milletin bağımsızlığı gözetilmektedir. Bu arada yeni bir devlet sistemi ve yeni bir kavram da gündeme gelecektir. Adı ilk başlarda telâffuz edilmeyen bu kelime kuşkusuz cumhuriyet kelimesi ve sistem olarak ta cumhuriyet idaresidir. Bu yol cumhuriyete giden yoldur.
24 Nisan 1920 tarihinde Atatürk'ün meclise verdiği önergede bir hükümet kurulması gereği belirtilmekteydi. Atatürk ileride daha da kök salacak olan cumhuriyetin işaretleri açısından bu önergede belirgin düşüncelere yer vermişti. Yine bu önergede TBMM’nin üzerinde bir kuvvet olmadığı, meclisin yasama ve yürütme yetkilerini kendisinde topladığı, bu esaslara dayalı bir hükümetin millî egemenlik ilkesine dayanan bir "halk hükümeti" yani "Cumhuriyet" olduğu ifade edilmiştir.
TBMM bu önergeyi aynen kabul etmiş ve yeni devletin geçici ilk Anayasası da bu şekilde tespit edilmiştir. “TBMM Hükümeti” kurulmuş ve "Meclis Hükümeti" sistemine geçilmiştir. Vekiller Heyeti/Bakanlar seçimle göreve getirilmişlerdir.
Burada asıl önemli olan cumhuriyetin açıkça ifade edilmesidir. Cumhuriyetin ilânı tarihinden tam üç yıl önce ifade edilen bu tabir, ileriye dönük olarak idealist, plânlı, programlı, akılcı ve gerçekçi düşünüldüğünü göstermesi açısından ve Atatürk cephesinden bakıldığındaysa liderlik özellikleri yönü ile son derece anlamlıdır.
Birinci TBMM olağanüstü yetkilere sahip olarak "Meclis Hükümeti" sisteminde çalışmış ve yasama-yürütme-yargıdan oluşan "Kuvvetler Birliği" ilkesini benimsemiştir. "Meclis Üstünlüğü" ilkesine de sadık kalınmıştır. Millî egemenlik ve millî iradenin esas alındığı yegâne ve temel kurum olan 1. TBMM demokratik bir yapıya sahipti ve büyük bir inkılâp kuruluşu idi.
Millî iradenin güçlü sesi ve bizzat güç kaynağı olan 1. TBMM, müdafaa-i hukuk, Millî Mücadele, kuvay-ı milliye ruhu ve düşüncesiyle millî bağımsızlık- millî egemenlik yolunda büyük adımlar atacaktır. Kuşkusuz bu adımlarla cumhuriyet yolunda büyük mesafeler alınacaktır.
Cumhuriyetin esaslarından olan seçim usulü yolu ile halkın oyuna ve iradesine başvurulması, bu iradenin meclise yansıması, cumhuriyetin ilânı açısından ve millî iradenin tecellisi yönü ile son derece önemlidir. Cumhuriyet daha ilân edilmeden önce bu uygulamalara yer verilmesi ise ayrıca üzerinde durulması gereken önemli hususlardır.
Bu tarihlerde yani 23-24-25 Nisan 1920 tarihlerinde meclisi, başkanı, hükümeti olan, millî egemenliğe dayanan ve adı söylenmeyen ancak şekil itibariyle cumhuriyet niteliği taşıyan yeni bir devletin kurulduğu bilinmektedir.
TBMM tarafından 20 Ocak 1921 'de kabul edilen Teşkilât-ı Esasiye Kanunu ile de egemenliğin bizzat millete ait olduğu kabul edilmiştir. Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun 1. maddesi devletin ilende kurulacak olan siyasî sistemi ile ilgilidir. 1. madde şu şekildedir: "Hâkimiyet bilâkaydüşart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir." Anayasanın 1. maddesinde yer alan bu ifadeler yeni kurulmakta olan devletin siyasî sisteminin, cumhuriyetin temel dayanağı olacaktır.
İlk Anayasa millî egemenliği esas almıştır. Bütün kuvvet ve yetkilerin kaynağı millet iradesidir. Millî iradeyi millet adına temsil yetkisi ise TBMM'ne aittir. İlk Anayasanın 1. maddesinde millî egemenlik hakkı millete verilmiştir. 2. maddede ise "Kuvvetler Birliği" ilkesi esas kabul edilmiş, 3. madde ile de "Meclis Hükümeti" sisteminden açıkça bahsedilmiştir. Bütün bu gelişmelerin yeni devletin ismini koymayısısa yönelik olduğu bilinen bir gerçektir. Bu isim ise "Cumhuriyet" tir. Cumhuriyetten başka bir şey değildir. Aslında 1921 Anayasasının ortaya koyduğu sistem geniş manada cumhuriyeti ifade etmektedir.
Cumhuriyetin ilânı konusunda atılan adımlarda 1. TBMM tarafından alınan pek çok kararın etkisi olduğu rahatlıkla belirtilebilir. Birinci Meclisin açılış konuşmasında Sinop Milletvekili Şerif Beyin sözleri, şekil itibariyle millî egemenliğin temel olduğu ve cumhuriyet nitelikleri taşıyan yeni devletin ilk işaretlerini vermesi açısından önemliydi. Meclisin aldığı diğer kanun ve kararlarda da Cumhuriyet yönünde adımlar atıldığı açıkça görülebilmekteydi.
TBMM artık yeni bir devlet kurmuştu ve bu devletin ismi ilerleyen günlerde, zihinlerde çağrıştırdığı şekilde ve mahiyette açıkça ifade edilecekti. Ancak beklenen zaman vardı ve şartların tam manasıyla oluşması veyahut oluşturulması gerekliydi.
Bu tarihlerde kurulan hükümet "TBMM Hükümeti" adını almıştı. Meclis Başkanı aynı zamanda hem hükümet hem de devlet başkanı idi. Hükümet üyeleri 'Vekil' adı ile anılmakta ve meclis tarafından ve kendi üyeleri arasından seçilmekteydi. Bu tarif ettiğimiz meclis hükümeti sistemi ileride yerini Cumhuriyet sistemine bırakacaktır. Görüleceği üzere yeni devletin adı henüz cumhuriyet değildir. Ancak genel anlamda bakıldığında her yönden bu devletin "Cumhuriyet" olduğu bellidir.
TBMM'de ilk açılış tarihinden itibaren millî irade sergilenmekteydi. TBMM aynı zamanda cumhuriyetin ilânını sağlayacak olan idarî yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada yapılan uygulamalarda devletin şeklinin cumhuriyet olduğu fark edilmekteydi. Ancak bu kelimenin açıkça söylenmesi ilk başlarda büyük sorunlar yaratabilirdi.
Diğer taraftan Cumhuriyetin ilânı öncesinde saltanatın kaldırılması, bu yolda atılan en önemli adımlardan birisi oldu. Bu şekilde millî egemenlik açısından yeni bir sahife açıldı ve bu yolda ki önemli bir engel ortadan kaldırılmış oldu.
1923-1927 tarihleri arasında görev yapan 2. Dönem Meclis, Cumhuriyeti ilân eden meclis olacaktır. Bu arada 23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılması, 1 Kasım 1922'de Saltanatın kaldırılması, 24 Temmuz 1923'te Lozan Antlaşması'nın imzalanması ve 13 Ekim 1923'te Ankara'nın yeni devletin başkenti olması gibi Cumhuriyetin ilânı öncesinde yaşanan tarihî hadiseler, aynı zamanda cumhuriyetin ilânını kolaylaştıran hadiselerdi. Bu tarihî gelişmeler cumhuriyet sistemine geçişi de gerekli kılmaktaydı.
Cumhuriyetin ilânı öncesinde yaşanan hükümet bunalımı ise cumhuriyetin ilânı kararını daha da hızlandırmıştır. 27 Ekim 1923'te Bakanlar Kurulu'nun istifa etmesi üzerine, hem hükümet bunalımının aşılabilmesi hem de sistemin değiştirilmesi yönünde adımlar atıldı. 27-28 Ekim 1923'te hükümetsiz kalınmıştı. Bu durumun acilen düzeltilmesi gerekiyordu. Yeni sistemin adı konulmalıydı.
Mustafa Kemal Paşanın 28 Ekim 1923'te Çankaya'da arkadaşları ile yaptığı toplantıda cumhuriyeti ilân edeceğini açıklaması, yaşanan hükümet bunalımına çözüm getirilmesi ve cumhuriyetin ilânı açısından son derece önemlidir. Bu toplantıda Mustafa Kemal Paşanın İsmet Paşa ile beraber hazırladığı kanun tasarısı müsveddesinde yeni kararlar görüşülmüştür. Bu tasarıda Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun bazı maddelerinde millî egemenliğin sağlanması hususunda bazı değişikliklere gidilmekteydi.
Meclise getirilen tasarı teklifinde Anayasanın 1.2.4.10.11. ve 12. maddelerinin değiştirilmesi, hükümet biçiminin cumhuriyet olması ve bu kararla ilgili olarak yapılması istenilen değişiklikler bulunmaktadır. Atatürk'ün öne sürdüğü bu teklif üzerinde görüşmeler yapılmıştır. Tasarının lehinde ve aleyhinde yapılan pek çok konuşmalardan sonra bu kanun tasarısı TBMM' de kabul edilmiştir.
29 Ekim 1923 tarih ve 364 sayılı "Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun Bazı Mevadının Tavzihan Tadiline Dair Kanun"la Anayasanın 1.2.4.10.11.12. maddeleri değiştirildi. Eski 1. madde sonuna bir fıkra eklendi ve "Türkiye devletinin şekli hükümeti Cumhuriyettir" hükmü getirilerek Cumhuriyet ilân edildi. 1. Madde aynen şu şekildedir: "Hâkimiyet bilâkaydüşart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. Türkiye Devletinin şekli hükümeti cumhuriyettir."
Cumhuriyetin ilânından kısa bir süre sonra, devletin ilk Cumhurbaşkanlığına Mustafa Kemal Paşa seçildi. Bu şekilde devletin adı konulduğu gibi devlet başkanlığı meselesi de halledilmiş oldu. Hükümet sistemi değişti. TBMM Hükümetleri sistemi ortadan kalktı. Yerine Cumhuriyet Hükümetleri sistemi getirildi. Yapılan Anayasa değişikliği ile de sistemde ki tıkanıklık ve pürüzler aşıldı.
İlerleyen günlerde mevcut siyasal sistemin yerini artık parlamenter sistem alacaktır. Aslında yapılan yeni bir sistem değişikliğinden çok, Birinci TBMM'nin açılış tarihi olan 23 Nisan'dan itibaren zaten mevcut olan sistemin isminin konulması meselesiydi.
Cumhuriyetin ilânı ile millî egemenliğin tam olarak tesis edilmesi sağlandı. Yeni devletin devlet ve hükümet şekli tayin ve tespit edildi.
Cumhuriyette egemenliklerin tümü millete aittir. Cumhuriyetle bir bakıma halk idaresine geçilmiştir. Bu sistemde halk kendisini seçecek olan mercileri bizzat seçmektedir.
Cumhuriyetin ilânında Atatürk'ün bu konudaki düşünceleri temel teşkil etmiştir. "Türk milletinin tabiat ve âdetlerine en uygun olan idare cumhuriyet idaresidir" sözleri ile Atatürk, aslında bu düşüncenin tarihî ve kültürel temellerini ortaya koymaktadır. Bu konuda fikren hazırlıklıdır. Türk milletinin tarihî geçmişini çok iyi bilmekte ve değerlendirmektedir. Atatürk millî egemenlik düşüncesi doğrultusunda yeni devletin, cumhuriyetin kuruluşunu hazırlamıştır. Millî egemenlik kavramı uygulamasının en doğal sonucu da demokratik cumhuriyet olmuştur.
Cumhuriyetin en önemli özelliklerinden birisi de millet egemenliğine dayanması ve sistem olarak demokrasiyi benimsemesidir. Her demokratik sistem cumhuriyet olmamakta, ancak demokrasinin en gelişmiş şekli cumhuriyetle sağlanmaktadır. Cumhuriyet bir bakıma en ileri seviyede devlet ve hükümet şeklidir.
Atatürk bu hususta ise "Cumhuriyet rejimi demek demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir... Demokrasi prensibinin en asrı ve mantıkî tatbikini temin eden hükümet şekli cumhuriyettir" şeklinde düşüncelerini ifade etmektedir. Atatürk'ün "Halk hükümeti hâkimiyeti tamamen halka veren ve halk için çalışan bir hükümettir" sözlerinde kastedilen kavram demokrasidir. Bu hükümet şeklinin ileride cumhuriyete yöneleceği bilinmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Tarihinde cumhuriyetin ilânını en önemli tarihî dönüm noktalarından birisi olarak kabul ediyoruz. İstiklâl Savaşı zaferle sonuçlanmış ve yeni Türk Devleti kurulmuştur. Kurulan yeni devlet için bundan sonra devlet sisteminin adının konulması ve arkasından yenilikler-gelişmeler adına bir dizi inkılâplar gündeme gelecektir.
Sistemin adı olan "Cumhuriyet", daha sonra "Türkiye Cumhuriyeti Devleti" şeklinde yeni devletin adı olmuştur. "Türkiye" kelimesinin yanına, devlet sisteminin adı yani "Cumhuriyet" kelimesi eklenmiştir. Sözün kısası cumhuriyet, devletin ve devlet sisteminin adı olarak kabul görmüştür. Tarihimizde büyük devletlerimizin isimlerine dikkat edilirse "Hun -Göktürk - Uygur - Karahanlı - Gazneli - Selçuklu - Osmanlı İmparatorlukları veyahut Devleti" olarak tarih kayıtlarımıza geçtikleri görülecektir. Dolayısıyla Cumhuriyet kelimesinin tarihteki devletlerimiz içerisinde dünden bugüne sadece günümüzdeki devletimiz için kullanıldığını görmekteyiz.
Millî Mücadele'nin başarıyla sonuçlanmasından sonra cumhuriyetin ilân edilmesi bu yönde atılan en önemli adımdır. Böylece Türkiye yeniden yapılanma ve çağdaşlaşma sürecine girmiştir.
Cumhuriyetin ilânı Türk inkılâplarının en büyüğü ve en önemlisidir. Çünkü yeni bir devletin kurulması ve adının konması bu şekilde gerçekleşmiştir. Ancak belirli bir süreç yaşanması gerekmiştir. Bu tarihî sürecin sonunda cumhuriyet ilân edilmiştir.
Cumhuriyetin ilânı devlet ve millet hayatımızda millî egemenliğin ne kadar önemli olduğu gerçeğini göz önüne getirmiş ve bu gerçeği kabul ettirmiştir.
Altı asır hâkimiyet süren Osmanlı Devletinin 1. Dünya Savaşı sonunda işgale uğraması ve varlığını kaybetmesiyle yerine inşa edilen ve yeniden hayatiyet bulan yeni Türk Devleti Anadolu topraklarında millî bağımsızlığın ve millî egemenliğin olduğu kadar çağdaş, modern ve uygar bir devletin de temellerini atmıştır. Bu temelin yegâne harcı ise kuşkusuz cumhuriyetin ilânı olmuştur.
Cumhuriyetin ilânı ile Anadolu topraklarında son Türk Devleti kurulmuş ve kabul görmüştür. Aslında bütün dünyaya ilân edilen Türk milletinin bağımsızlığı, hürriyete olan düşkünlüğü, yeni bir devlet ve vatan kurmasıdır. Millî bir vatan ve millî bir devletin kurulması cumhuriyetle sağlanmıştır.
Sadece askerî alanlarda değil, aynı zamanda siyasî, iktisadî, sosyal ve kültürel sahalarda da başarılar kazanılması amaçlanmıştır. Bunlar içerisinde en önemli ve en başta gelmesi gereken ise Cumhuriyetin ilânı olmuştur.
Cumhuriyet 23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılmasından itibaren devletin siyasî sistemidir. 29 Ekim 1920'den itibaren ise artık devlet şeklidir. Bu tarihten itibaren devletin siyasî sistemi üzerinde tartışmalar bitmiş ve bu hususa açıklık getirilmiştir. Cumhuriyet yeni devletin biçimi ve siyasî sistemin ismi olmuştur.
Amasya Genelgesi'nde, Erzurum ve Sivas Kongreleri'nde, Birinci TBMM'de ve İlk Anayasa olan Teşkilâtı Esasiye'de dikkate alman ve gündeme gelen irade-i milliye, hâkimiyeti milliye, milletin azim ve kararı kavramları adım adım cumhuriyete doğru yol alındığını gösteren en bariz işaretlerdi.
Açıkça belirtmek gerekirse cumhuriyetin ilân tarihi olan 1923'ten daha önce cumhuriyet, bu isimde olmasa bile açıkça gündeme gelmişti veyahut zihinlere yerleştirilmeye çalışılıyordu.
Cumhuriyetle yeni bir devlet sistemine yani Saltanattan Cumhuriyet sistemine geçildi. Bir başka husus ta şudur ki, cumhuriyetin ilânından itibaren artık yeni bir devlet kurulduğuna göre yeni devletin rejim ve zihniyet olarak da yeniliklere ihtiyacı vardı. Bu yönden yeni bir zihniyetin yerleştirilmesi gerekliydi.
Dolayısıyla bir önceki devlet ve sistemin siyaset ve zihniyet farklılıkları da ortaya çıkacaktı. Bizim tarihî tespitlerimize göre en doğal sonuç ise, bir önceki devlet olan Osmanlı Devletindeki "İmparatorluk" yapısından, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin "Milli Devlet" yapısı ve sistemine geçilmesidir.
Bir başka nokta ise Cumhuriyetle beraber Osmanlı Devletinin "Cihan siyaseti ve zihniyetinden", Türkiye Cumhuriyeti Devletinin "Milli devlet siyasetine ve zihniyetine" geçilmiştir.
Dikkat edileceği üzere sistemin adı olan Cumhuriyet, aynı zamanda devletin adı olmuştur. Yeni devletin adı, sistemi, idaresi, zihniyeti ve siyaseti değişmiştir. Ancak burada hemen ifade edelim ki millet yine aynı millettir. Türk milletidir.
Öte yandan Eski Türklerde Türk hâkimiyet telâkkisinin gereği olarak "Devlet hanedan üyelerinin ortak sorumluluğundadır" şeklinde tarih kaynaklarımıza geçen hüküm, cumhuriyet idaresi ile beraber "Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir" hükmüne dönüş yapmıştır.
Bunlar çok önemli tarihî gelişmeler ve ayrıntılardır. Bu şekilde bir önceki ve bir sonraki Türk devletlerinin Cumhuriyetin ilânı ile ortaya çıkan yeni, benzer veyahut farklı noktalarının ayrıca derinlemesine araştırılması gerektiği hususunu da burada belirtelim.
Türk devletlerinin en önemli özelliklerinden birisi de "ebedî" hüviyetlerinin olması dır. Bu ilke gerçekleşmese bile bütün Türk devletlerinde uygulanması zarurî bir karar ve devletin temelini teşkil eden hususiyetlerden birisiydi. Bu cümleden olmak üzere konumuz dahilinde "Türk tarihinin bir bütün olduğu" gerçeğinden hareketle sözü dünden bugüne getirelim.
Eski Türklerde "Ebedî/sonsuz devlet" manasında "Bengü-İl" tabiri geçmekteydi. Osmanlı Devleti için tarih kaynaklarımızda geçen "Devlet-i ebedî müddet" tabiri ise "sonsuza dek yaşayacak devlet" manasını karşılamaktaydı. Atatürk'ün şimdiki devletimiz için söylediği "Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır" sözlerini de buraya dahil edebiliriz. Bu söz millî kahraman ve millî önder olarak Atatürk'ün, Cumhuriyetin ve Türkiye Cumhuriyetinin ebedîliğine, sonsuza dek yaşayacağına olan inancını ve Türk milletine duyduğu güveni göstermektedir.
Türkler Türk tarihine olduğu kadar dünya tarihine de damgasını vurmuş büyük bir millettir. Zaman itibariyle incelendiğinde milâttan önceki tarihlerden itibaren hemen her asırda, mekân itibariyle incelendiğinde ise coğrafî olarak başta Asya, Avrupa ve Kuzey Afrika olmak üzere dünyanın pek çok yerinde Türk tarihinin izleri vardır.
Dolayısıyla lider-devlet-millet üçgeninde düşünüldüğü takdirde denilebilir ki, Mete'den Atatürk'e, Orta Asya'dan Anadolu'ya, Büyük Hun Devletinden Türkiye Cumhuriyeti Devletine uzanan tarihî zincir ve bu zincirin asırlara dayalı ve bağlı her halkasında, Türk milletinin omuzlarına yüklenen ağır tarihî sorumluluk ve göz ardı edemeyeceği büyük bir tarihî misyon vardır.
Pek tabiî ki Cumhuriyetin ilânı, tarihî bilgi olarak son derece önemlidir. Ancak bundan daha da önemlisi Cumhuriyetin ve Türkiye Cumhuriyetinin dünden bugüne ne anlam ifade ettiği ve nesilden nesile aktarılması, öğrenilmesi gereken tarihî sorumluluk ve tarihî misyon bilincidir.
Cumhuriyetle Türk milletinin hür iradesinin tecellisi yolunda önemli bir adım atılmıştır. Cumhuriyet sadece imparatorluk bakiyesi topraklara değil, bütün dünyaya ilân edilmiştir. Bu büyük olay cesaret ve kararlılıkla dosta düşmana duyurulmuştur. Cumhuriyetin ilânından sonra yapılacak olan ise cumhuriyetin genç ve yeni nesillere emanet edilmesidir.
Bu yönde yapılacak bütün çalışmalarda azim ve heyecan şarttır. Unutulmamalıdır ki ülkenin millî menfaatleri ve milletin millî meseleleri, heyecan, azim ve kararlılık gerektirir. Bu ilke, milletler için tarihe mal olacak ve tarihin kaydedeceği büyük işlerdeki başarının mucizevî anahtarıdır.
Ufuklarımızı zenginleştiren, yarınlarımıza yeni umutlar katan, yüreklerimizde ve zihinlerimizde yegâne ifade ve ideal olarak yaşattığımız "Cumhuriyet"... "Cumhuriyet Türküsü" ile yola çıkılan "Cumhuriyet Yolculuğu"... “Kutlu Yolculuk”ta ufukları değil, ufukların daha ötesini gören, kendisini milletine ve memleketine adamış, yüreği insan, vatan ve halkının sevgisi ile dopdolu, hangi yaşta olursa olsun bu duyguların gençleştirdiği idealist insanlar!... Cumhuriyetin ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin parlak istikballerini sağlayacak, görecek, emanet edecek ve bir gün huzur içinde öleceklerdir.
Cumhuriyetin ilânında emeği geçen başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün kahramanların ve Türk milletinin aziz hatıralarına âcizane ithaf mahiyetinde kaleme aldığımız bu satırlar, inanıyoruz ki gelecek nesillere bırakacağımız müreffeh, hür ve bağımsız, barış ve sevgi dolu güzel bir Türkiye'nin müjdecisi olacaktır.
Alıntı:
1 Ferit Devellioğlu, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara 1984, s. 177.
2 Türkçe Sözlük, AKDTYK Türk Dil Kurumu Yay., Ankara 1988, s.263.
3 Hamza Eroğlu, Atatürk ve Cumhuriyet, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 1998, s. 2-5.
4 Mustafa Albayrak, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyetinin Tarihsel Gelişimi, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 1999, s. 12.
5 İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Atatürk, Yetişmesi, Kişiliği, Devrimleri, Atatürk Üniversitesi Yay., Erzurum 1973, s. 56. Necat Tüzün, Atatürk İlkelerinde Devletçilik-Cumhuriyetçilik, Gazi Üniversitesi Yay., Ankara 1988, s. 10.
6 Neşe Çetinoğlu, "Cumhuriyet Kavramı ve Atatürk'ün Cumhuriyet Anlayışı", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XH/36(Kasım 1996), s. 722; Cumhuriyet bir devlet şekli olarak ilk defa Romalılar tarafından ortaya konmuş ve uygulanmıştır. Romalılar devlet idaresini ağırlıklı olarak hukukî esaslara bağladılar. Batıda Platon'dan itibaren pek çok aydın, devlet şekilleri ve özellikle cumhuriyet idaresi üzerinde durmuştur. Cicero, J.Bodin, Machiavelli, A.de Lapradelle, Volter, Kant, Jellinek, Rousseau bu isimler arasındadır. Semih Yalçın, "Cumhuriyetin İlânında Emeği Geçenler", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XV/44(Temmuz 1999), s. 567; Roma'da devlet karşısında ferde değer verilmiş, kurulan siyasî teşkilat içinde ferdin haklarını koruyan ilkelerin üstünlüğü sağlanmıştır. Devlet Roma'da hukukî ve siyasî bir düzenin ve teşkilâtın ifadesi olmuştur. Öte yandan eski Yunan sitelerinde uygulanan siyasî sistem demokrasi olarak tanımlanamaz ve modern manada bir cumhuriyet olarak tarif edilemez. Çünkü Yunan sitelerinde siyasî güç ve yetkiler sadece sınırlı bir topluluğa veyahut zümreye aitti. Yunan sitelerinde halkın egemenliği ve bireylerin eşitliği yoktur. H.Eroğlu, a.g.e., s.5-6.
8 Cemal Avcı, "Atatürk ve Cumhuriyet". Atatürk Konferansları -1999 Yılı Yurt İçi -, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 2000, s. 180; Platon'a göre "Demokraside fakirler zenginlere galebe çalmışlardır. Burada hürriyet tamdır. Cam istemeyen emirlere uymayısısabilir. Demokraside her şey mubahtır. Devlet hayatı bir anarşiden ibarettir."Platon bu sistemi eleştirirken Aristo ise "Demokrasilerde egemen olan halktır. Egemen iktidar hür insanlar elinde ise demokrasi vardır. Demokrasi ve oligarşi, zira aristokrasi bir oligarşi çeşidi olarak telâkki edilir ve cumhuriyet denilen şey demokrasiden başka bir şey değildir."demektedir. M. Albayrak, a.g.e., s. 13.
9 Anıl Çeçen, Atatürk ve Cumhuriyet, İş Bankası Yay., Ankara 1981, s. 8-9.
10 A. Çeçen, a.g.e., s. 54-55.
11 Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, İstanbul 1967, s. 36.
12 A. F. Cebesoy, a.g.c, s. 108.
13 A.Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Ankara 1968, s.75, Mustafa Kemal daha sonra kendisine yöneltilen "Yapılacak bu işlerin içinde sen ne olacaksın?" sorusuna "Ben de bu sözleri o makamlara koyabilen olacağım." demiştir, ayn.yer; Mustafa Kemal'in Osmanlı Devletinin resmi devlet arşivlerinde ki dosyasında "cumhuriyetçi" kaydı bulunmaktaydı. Hamza Eroğlu, "Atatürk ve Cumhuriyet", Atatürkçü Düşünce El Kitabı, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 1998, s. 20.
14 A.Afet İnan, Mustafa Kemal Atatürk'ün Karlsbad Hatıraları, Ankara 1983, s. 26.
15 M. Albayrak, a.g.e., s.54; ayrıca bkz. Tevfik Bıyıklıoğlu, Atatürk Anadolu'da, Ankara 1959, s. 54.
16 Zeki Arıkan, "Cumhuriyetin İlânı ve İzmir Basını", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, I/3(Temmuz 1985), s. 959; Son Osmanlı Sadrazamlarından Ali Rıza Paşa bir konuşmasında Mustafa Kemal için "Cumhuriyet yapacaklar, cumhuriyet!" sözlerini sarf etmiştir, ayn. yer.
17 Atilla Kollu, "Mustafa Kemal ve Cumhuriyet", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XIV/42(Kasım 1998), s. 1126-1127.
18 Mazhar Müfit Kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber, I, Ankara 1966, s. 30.
19 M.M.Kansu, a.g.e., s. 72-74.
20 M. Albayrak, a.g.e., s. 55.
21 Gotthard Jaschke, Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu Atatürk, Ankara 1967, s. 556.
22 M. Albayrak, a.g.e, s. 51.
23 Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Hayatı, haz. Hüseyin Tosun, Atatürk Araştırma Merkezi, Yay., Ankara 2003, s. 162-163.
24 Sebahattin Selek, Anadolu İhtilâli, I, İstanbul 1987, s. 263.
25 Hamza Eroğlu, Atatürk ve Milli Egemenlik, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., 2. bs., Ankara
1998, s.20.
26 Yücel Özkaya, "Mustafa Kemal Paşa Anadolu'da", Milli Mücadele Tarihi-Makaleler-, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 2002, s. 156-157.
27 Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, I, haz. Durmuş Yalçın vd., Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 2000, s. 173.
28 Sinever Esin Derinsu Dayı, "Sempozyum Açış Konuşması", 23 Temmuz Erzurum Kongresi ve Kurtuluştan Günümüze Erzurum I. Uluslar Arası Sempozyumu (23-25 Temmuz 2002 Erzurum), haz. Y.Aslan-S.Gökçen, Ankara 2003, s. XXX-XXX1.
29 Temuçin F. Ertan, "Erzurum Kongresi Kararlarının Ulus-Devlet Sürecine Etkisi", 23 Temmuz Erzurum Kongresi ve Kurtuluştan Günümüze Erzurum 1. Uluslar Arası Sempozyumu, Ankara 2003, s. 365.
30 T.F. Ertan, a.g.m., s.368; ayrıca bkz. Günay Çağlar, "Atatürk Milli Mücadele, Milli Devlet, Birlik ve Beraberlik, Atatürk ve Erzurum Kongresi", Atatürk Haftası Armağanı, 10 Kasım 2000; Mahmut Goloğlu, Erzurum Kongresi, Ankara 1968.
31 H. Eroğlu, Atatürk ve Milli Egemenlik, s. 21.
32 Y. Özkaya, a.g.m., s. 158; ayrıca bkz. Kemal Arıburnu, Sivas Kongresi Samsundan Ankara'ya Kadar Olaylar ve Anılarla, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 1997; Mahmut Goloğlu, Sivas Kongresi, Ankara 1969.
33 İzzet Öztoprak, Kurtuluş Savaşında Türk Basını, Ankara 1981, s. 98.
34 M. Albayrak, a.g.e., s. 54; ayrıca bkz. Bilal N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde Atatürk (1919-1938), 1, Ankara 1973; Enver Ziya Karal, Atatürk ve Devrim (Konferans ve Makaleler 1935-1978), Ankara 1998.
35 Salim Cöhce, "Milli Hâkimiyetin Tesisinde Sivas Kongresi'nin Önemi", Sivas Kongresi 1. Uluslar Arası Sempozyumu (2-4 Eylül 2002 Sivas), Ankara 2003, s. 268-271.
36 Bülent Nuri Esen, Türk Anayasa Hukuku, Ankara 1968, s. 51.
37 H.Eroğlu, Atatürk ve Cumhuriyet, s.40.
38 S. Cöhce, a.g.m., s. 273.
39 H.Eroğlu, Atatürk ve Milli Egemenlik, s. 22.
40 Hamza Eroğlu, Türk İnkılâp Tarihi, İstanbul 1982, s. 202; Mümtaz Soysal, Anayasaya Giriş, Ankara 1969, s. 155.
41 Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, I, s. 190.
42 Dursun Ali Akbulut, "Türkiye'de Parlamento", Parlamento, Türk Parlamenterler Birliği Yay., S. 188 (Haziran 2000), s. 25.
43 Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Nutuk (1919-1927), Bugünkü Dille Yay. Haz. Zeynep Korkmaz, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 2000, s. 294-295.
44 Nutuk, s. 295.
45 İhsan Güneş, Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisinin Düşünsel Yapısı (1920-1923), Anadolu Üniversitesi Yay., Eskişehir 1985, s. 53.
46 İslâm Ans., I , "Atatürk", s. 744.
47 H. Eroğlu, Atatürk ve Milli Egemenlik, s. 23.
48 Abdurrahman Çaycı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk-Milli Bağımsızlık ve Çağdaşlaşma Önderi Hayatı ve Eseri-, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 2002, s. 172.
49 Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, I, s. 194.
50 Nutuk, s. 300; A.Çaycı, a.g.e., s. 173-174.
51 Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasi Partiler (1859-1952), İstanbul 1952, s. 528.
52 M. Soysal, a.g.e., s. 157.
53 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, 111, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 1997, s. 72.
54 Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 1999, s. 38.
55 H. Eroğlu, Atatürk ve Milli Egemenlik, s. 25.
56 H. Eroğlu, Atatürk ve Milli Egemenlik, s. 29-31; geniş bilgi için ayrıca bkz. Ergun Özbudun, 1921 Anayasası, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 1992; Atatürk Türkiye Cumhuriyetinin Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nun, en asrî hâkimiyet-i milliye esaslarını ve hükümlerini ihtiva ettiğini bildirmiş ve "Daima hatırda tutmak için birkaç maddesini bir arada aynen tekrar edelim" diyerek bu maddeleri bizzat kendi el yazısıyla yazmıştır, bkz. A. Afet İnan, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazıları, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 2000, s. 501-503, bkz. Ek 1a-1b-1c.
57 Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, İlk Meclis, Milli Mücadelede Anadolu, Çağdaş Yay., İstanbul 1990, s. 228-237.
58 Ergun Özbudun, "Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin Hukukî Niteliği", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, I/2(Mart 1985), s. 503.
59 Cumhuriyetin ilânı öncesinde Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bu yöndeki çalışmaları, kararları ve ayrıca daha geniş bilgi için bkz. Mukaddes Arslan, "Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Türkiye Cumhuriyeti Tarihinde Yeri ve Önemi", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XIX / 56 ( Temmuz 2003 ).
60 H.Eroğlu, Atatürk ve Cumhuriyet, s. 56.
61 M. Albayrak, a.g.e., s. 79-80.
62 Hüseyin Tosun, "Türkiye’de Demokrasinin Gelişim Sürecine Genel Bir Bakış", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XVIII/52(Mart 2002), s. 206-207.
63 H.Eroğlu, Atatürk ve Milli Egemenlik, s. 36.
64 H Eroğlu. Türk İnkılâp Tarihi, s. 269-270.
65 İslâm Ans., I, "Atatürk", s.772; Vekiller Heyeti'nin istifa mektubu: "Riyaseti Celileye Türk Devletinin karşısında bulunan dahilî ve haricî vazifei mühimme ve müşküleyi suhuletle intaca muvaffak olması için gayet kuvvetli ve meclisin müzahereti tammesine mazhar bir Heyeti Vekileye ihtiyacı kati bulunduğu kanaatindeyiz. Binaenaleyh Meclisi Âlinin her suretle itimat ve müzaheretine müstenit bir Heyeti Vekile'nin teşekkülüne hizmet etmek maksadıyla istifa eylediğimizi kemali hürmetle arz eyleriz efendim." H.Eroğlu, Atatürk ve Cumhuriyet, s.72.
66 Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, 1, s. 426.
67 Falif Rıfkı Atay bu konuda şunları yazmaktadır: " Mecliste birçok listeler meydana geldi. Fakat bu listelerde şahsiyet denebilecek olanlar Mustafa Kemal'den ayrılamazlardı. Ne onlarsız bir hükümet yapmak, ne de Mustafa Kemal kendilerine seçilmeyi reddetmek tavsiyesinde bulunduğu için onlarla bir hükümet kurmak ihtimali vardı. Öyle bir hal ve şart doğdu ki ya Mustafa Kemal'i düşürmek, yahut onunla birlikte yürümek yollarından birini tutmak lâzım geldi. Düşürmek mümkün olsa bu fikir etrafında bir hayli insan toplamak imkânı da yok değildi. Fakat düşürmek mümkün değildi." Falih Rıfkı Atay, Çankaya, İstanbul 1969, s. 377.
68 Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, II, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 2002, s. 31; Ali Fuat Cebesoy hatıralarında, hükümet adaylarının kazanamadığından dolayı Meclis'te istifa etmek mecburiyetinde kaldığını Mustafa Kemal Paşanın ise krizi devam ettirerek İcra Vekillerinin Seçimi hakkındaki kanunda değişiklik istediğini, "Cumhuriyetin ilân edileceği günlerin arifesinde bulunduklarını zannettiğini" belirtiyor, ayn. yer; İstifa eden Ali Fethi Okyar ve Ali Fuat Cebesoy'un yerine hükümet tarafından Dahiliye Vekilliğine Ferit Bey (TEK), Meclis İkinci Başkanlığına da Yusuf Kemal (TENGİRŞENK) aday olarak gösterilmiştir. Ancak İkinci Başkanlığa Rauf (ORBAY), Dahiliye Vekilliğine ise Erzincan Milletvekili Sabit Bey 25 Ekim 1923'te seçildiler. Bu her bakımdan bir tepki ifadesi olarak ortaya konmuştu. Bu sonuç Mustafa Kemal'i rahatsız etti. Genel Kurmayısıs Başkanı Fevzi Paşa (ÇAKMAK) haricinde hükümet üyelerinin istifasını isteyen Mustafa Kemal, yeni hükümette de görev almamalarını istemiştir. Bu şekilde meclisteki muhalif gruplara istedikleri hükümeti kurmaları yönünde yeni bir şans verilmiştir. Aynı zamanda ortaya çıkan bu hükümet krizinin uzaması ve bu vesile ile yönetim biçimi ve uygulamalarına kalıcı ve köklü çözümler getirilmesi gündeme gelecekti. A. Çaycı, a.g.e., s. 297-298; Milletvekillerinin hükümete üye seçmesi yönteminden kabine sistemine (Devlet Başkanı tarafından bir Başbakan atanması, Başbakanın hazırlayacağı Bakanlar Kurulunun Devlet Başkanı tarafından onaylanması ve Meclisin güven oyuna sunulması) geçilmesi gerekecektir. Bunun asıl yolu ise bir an önce Cumhuriyetin ilân edilmesi ve Cumhurbaşkanının seçilmesiydi. Suna Kili, Türk Devrim Tarihi, İş Bankası Yay., İstanbul 2001, s. 280.
69 İslâm Ans. I, "Atatürk", s. 772; Atatürk'ün yakın çevresinde bulunanlardan birisi olan Ruşen Eşref Onaydın şunları kaydediyor: "28 Ekim 1923 Pazar günü akşamı Tayyare Cemiyeti Başkanı Rize Milletvekili Fuat Beyle birlikte Gazi hazretlerini ziyarete gitmiştik. Bizi lütfen yemeğe alıkoydu. Sofrada etrafında İsmet Paşa. Kazım Paşa. Ali Fethi Bey, Kolordusundan mezun olarak gelmiş Kemalettin Sami Paşa vardı. Gazi, Kemalettin Sami Paşanın yanına geçti. Benim yerim de lacivert esvaplı, çetin yüzlü sivil bir zatın yanındaydı. Bu zat Halit Paşa imiş... Büyük hız hamlelerinden önce çok kere o kendine özgü bir susma ve dinlenme devri geçiren Gazi, içi kaynar bir zahiri sükûn ile zırhlı idi. Söz İcra Vekilleri Heyeti bunalımına intikal etti. Görülüyor ki hükümet makinesi bir duvara gelmiş dayanmış daha ilerisine aşamıyor. Bunun halli için herkes bir çare düşünüyordu. O çarenin adını yemekten sonra açıktan açığa ilkin o söyledi: ' - Yarın cumhuriyeti ilân edeceğiz!.' Bu kararı sofrasında bulunanlar memnuniyetle tasvip ve kabul etti... Saat on bire doğru herkese müsaade verdi. Derin bir sessizlik içinde yanından çekildik. Yalnız İsmet Paşa orada kaldı. Oradakilerin hepsi biliyordu ki yarın Türkiye'de bir başlangıç olacaktır. Çünkü onun olgun düşüncelerden ve ergin muhakemelerden sonra verdiği kararda gösterdiği hız ve iradede tabiatın büyük hadiselerinde görülen heybetlilik ve isabet vardır." Kemal Zeki Gençosman, Devleti Kuran Meclis, Hürriyet Yay., İstanbul 1981, s. 180; ayrıca bkz. Feridun Fazıl Tülbentçi, Cumhuriyet Nasıl Kuruldu. İstanbul 1955, s. 50.
70 Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü. Atatürk Araştırma Merkezi Yay.. Ankara 1999, s. 343; Mustafa Kemal'in İsmet Paşa ile beraber hazırlamış olduğu tasarıda şu kısa ve özlü hususlar dikkatimizi çekiyor: "Türkiye Devletinin hükümet biçimi cumhuriyettir, Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından yönetilir, Türkiye Devleti yönetim birimlerini Bakanlar Kurulu aracılığı ile yönetir." Bu tasarı 29 Ekim'de mecliste kabul edilmiş ve TBMM yeni devletin adını koymuştur. Bundan sonra ortada tek bir pürüz kalacaktır. O da İstanbul'daki Halifenin durumudur. S. Kili, a.g.e., s.281.
71 M. Fahrettin Kırzıoğlu. Türk İnkılâp Tarihi, Atatürk Üniversitesi Yay., Erzurum 1977, s.87.
72 Nutuk, s. 543-544.
73 A. Çeçen, a.g.e., s. 239.
74 A. Çeçen, a.g.e., s.240.
75 H.Eroslu. Atatürk ve Cumhuriyet, s. 74-75; İslâm Ans.. I. “Atatürk”, s. 772.
76 Semih Yalçın. "Cumhuriyetin İlânında Emeği Geçenler", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XV/44(Temmuz 1999), s. 575-580.
77 Nutuk, s. 549.
78 A. Çaycı, a.g.e., s. 296.
79 Nutuk, s. 549-550.
80 S.Yalçın, a.g.m., s. 592.
81 Mustafa Kemal daha önceden hazırlamış olduğu Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nda ki değişiklikleri görüşmeye açmıştır. Grupta uzun ve sert eleştirilir de olur. Grupta kabul edilen bu metin, hemen açılan Meclis Genel Kuruluna sunulur ve akşam saat 18.00'de açılan mecliste Mustafa Kemal'in deyimiyle usulen görüşülür ve kabul edilir. Türk Parlamento Tarihi, 2. Dönem (1923-1927). I, TBMM Vakfı Yay., Ankara 1993, s. 196; Bu hususta devletin kuruluş kanunlarının biçimlenmesini kapsayan fırka tutanaklarının elde edilemediği belirtiliyor, ayn. yer. dipnot.3; Halk Fırkası'nın 29 Ekim 1923 tarihli toplantısının tutanaklara geçmediği 22 Kasım 1923 tarihli toplantıda belirtiliyordu. CHP Grup Toplantısı Tutanakları (1923-1924), haz. Yücel Demirel-Osman Zeki Konur. "Yayına Hazırlayanların Açıklaması", İstanbul Bilgi Üniversitesi Yay.. İstanbul 2002.
----------------------
|