Tekil Mesaj gösterimi
  #1  
Alt 14 November 2008, 12:16
ceyLin ceyLin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Senior Member
 
Kayıt Tarihi: 21 September 2008
Mesajlar: 15,180
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Post Osmanlı Çeşmeleri

Osmanlı Öncesi İstanbul'da Su Tesisleri

İstanbul'un Bilinen En Eski Su Tesisleri:Roma İmparatorluğu dönemine tarihlenmektedir.Sahip oldukları kentlerde su tesislerine büyük önem veren Romalılar, Antik Byzantion / Konstantinopolis / İstanbul'da da geniş bir su şebekesi kurmuşlar; kendilerinden önceki uygarlıklarda olduğu gibi şehre anıtsallık ve hareket kazandıran çok katlı, sütunlu ve heykellerle süslü nympheumlara, hamamlara, evlere, saraylara su getiren yapıları inşa etmişlerdir.

Vitruvius, roma dönemi mimarlığı yapı tipleri ve inşa tekniklerini anlattığı on kitaptan oluşan De Architecture adlı eserinin VIII. Kitabında Roma'daki su yapılarını (sukemerleri, kuyular, sarnıçlar, suterazileri), IX. ve X. Kitaplarda da su aletlerini (su saati, su orgu, su basma makinaları, su çarkı, su değirmeni, Ctesibius pompası) anlatırken Roma dönemi maksemlerinin, suyollarının, kanalların, büyük su toplama havuzlarının tanımlarını vermektedir.

Roma dönemi ile ilgili bilgi veren yayınlardan, şehre uzak kaynaklardan kanallarla taşınıp getirilen suların, yüksek yerlerdeki su toplama havuzlarında ve taksimlerde toplanarak ve kanallarla sarnıçlara, evlere ve çeşmelere dağıtıldığı anlaşılmaktadır.

Strzygowski ve Forchheimer, İstanbul'un Bizans dönemi su yapılarını anlattıkları Die Byzantinischen Wasserbehalter von Konstantinopel (1893) adlı kitapta, Belgrad Ormanları'ndaki bendlerde toplanan suların bir boru hattı ile buradan alınıp Haliç'e akan iki derenin oluşturduğu vadiler üzerinden sukemerleri yoluyla taşınarak şehir sularında Eğrikapı'ya kadar geldiğini, buradan kente dağıtılmak üzere üç ayrı semtteki (Atpazarı, Yenibahçe, Ayasofya) taksimlere ulaştığını belirtmektedirler.

ROMA DÖNEMİ SU YAPITLARI

Sukemerleri / Aquaduct
Üstü kapalı su yollarından akan suyun seviyesini sabit tutarak vadiler üzerinden geçiren ve aynı yükseklikte bir noktaya akıtan, köprü şeklinde ayaklı kemerler üzerine yapılan su yapısıdır.İstanbul'da Roma döneminde yapılmış ve günümüze kalıntıları ulaşabilmiş IV. yy'a ait sukemerleri; Valens / Bozdoğan Kemeri (368), Ma'zulkemer, Karakemer, Turunçluk Kemeri'dir.

Suterazileri
Osmanlı döneminde su basıncını ayarlamaya ve suyu ölçerek dağıtmaya yarayan kule biçiminde yapılar olarak su dağıtım şebekesinde yerini alan suterazilerinin Roma dönemindeki biçim ve iç düzeneğine ait kesin bir bilgi yoktur.

Romalı Vitruvius De Architectura'da, Roma'daki su yapıları ile ilgili bilgi verdiği VIII. Kitap "Terazileme ve Terazileme Araçları" adlı V. bölümde, suyu konutlara ve kentlere taşıma yöntemlerini anlatırken, önce terazileme yönteminin geldiğini, terazilemenin suterazileri ve dioptrae, chorobates adlı araçlarla yapılabileceğini belirttikten sonra, bunların içinde en sağlıklı yöntemin chorobates adı verilen bir çeşit düz cetvel ile yapılan terazileme olduğundan söz etmekte ancak suterazileri hakkında ayrıntılı bilgi vermemektedir.

Maksemler
Şehre gelen suların ölçülerek dağıtımının yapıldığını yapılardır. Vitrivius, De Architectura VIII. Kitapta şehrin surlarına kadar getirilen suyolunun bir su hazinesine sularını boşalttığını, bu hazinenin yanına üç bölmeli bir havuz inşa edildiğini, su hazinesine gelen suların ayrı ayrı üç borudan üç bölmeli havuzun her teknesine aktığını, üç tekneden ortadakinin sularının borularla bütün şehrin havuzları ve çeşmelerine, yanlarındaki teknelerden birinin borularla hamamlara, diğer teknenin sularının ise evlere gittiğinden sözetmekle böylelikle, Roma dönemi maksemlerinin tanımlarını vermektedir.

Roma dönemi İstanbul maksemleri ile ilgili en ayrıntılı bilgi veren kaynak, Özkan Ertuğrul "Bizans Dönemi İstanbul Su mimarisi" adlı doktora tezinde (1989), Roma'nın ardılı Bizans / doğu Roma İmparatorluğu döneminde şehre gelen suların Nympheum Maximum, Tezgahçılar Kubbesi Maksemi, Balık Maksemi, Sultanahmet Maksemi, Valens Maksemi ile şehre dağıtıldığını belirtmektedir.

Kanallar

Suyun bir yerden başka bir yere taşınmasını sağlayan açık / kapalı kanallar açık ya da kapalı sarnıçlar arasındaki bağlantıyı kurmakta, çeşmeler ve evlere su taşımaktaydılar. Aynı zamanda sarnıçların fazla sularını aktarmalarını da sağlayan kanallardan günümüzde tespit edilebilenlerinin sayısı 23'tür. Su kanalları taş, kurşun veya pişmiş toprak malzemeden yapılmaktaydı.

Vitrivius bunların içinde en sağlıklısının toprak borular olduğunu, kanal yatağına her yüz oyuk için bir inçin dörtte birinden az olmayan eğim verilmesi gerektiğini belirtmektedir.

Büyük Su Toplama Havuzları, Kuyular ve Sarnıçlar

Vitrivius, sukemerleri kurulabilecek kaynaklar yoksa kuyular kazmak gerektiğini belirtmekte, ayrıca suların toplandığı iki veya üç bölmeli, suyun birinden diğerine süzdürme yoluyla temizliğinin yapıldığı büyük haznelerden (sarnıçlar) bahsetmektedir.

Sözü edilen haznelerle ilgili verilen bilgiler, bu haznelerin Osmanlı döneminde kullanılan suyun dinlendirildiği çökertme havuzlara benzediğini düşündürmektedir.Sarnıçlarla ilgili bilgilerin bulunduğu kısımda anlatılan, işlev açısından sarnıçlarla da kesişen bu büyük haznelerin bir örneği, Topkapı Sarayı Birinci Avlusu'nda bulunan, girişi ise İkinci Avlu'dan olan dolab Ocağı'dır.

Sarayın tüm suyunun tolandığı ve dağıtıldığı bir merkez olan bu büyük haznenin / kuyunun yapım tekniği Roma dönemi özellikleri göstermektedir. Yanına Osmanlı döneminde bir sarnıç eklenmiştir.

İstanbul'da Bizans öncesi dönemden beş adet (Topkapı Sarayı - Birinci Avlu Dolab Ocağı, Topkapı Sarayı - İkinci Avlu Sarnıcın yanında, Topkapı Sarayı - Beşinci Avlu Fil Kapısı yanında, Manganlar Bölgesi'nde Hagia Maria Hodigitria Vaftizhanesi'nin yarım daire avlusunun merkezinde, Darphane Avlusu içinde):Bizans döneminden de iki adet (Topkapı Sarayı - İkinci Avlu Bab-üs Selam'dan mutfaklara giren ilk kapı önünde revak altında, topkapı Sarayı mutfak revakları önünde) kuyu tespit edilebilmiştir.

Kuyularla bağlantılı bir diğer Roma dönemi su yapı türü sarnıçlardır.Günümüze ulaşabilmiş bilinen sarnıçların en eskileri Roma'nın ardılı Bizans / Doğu roma İmparatorluğu dönemine tarihlenmektedir.

Vitrivius, VIII. Kitabının VI. Bölümü'nde "Su Kemerleri, Kuyular ve Sarnıçlar" başlığı altında sarnıçlarla ilgili "Zemin sert veya damarlar fazla derindeyse; su çatılardan veya yüksek yerlerden toplanarak signinum yapılmış sarnıçlarda biriktirilerek sağlanmalıdır" bilgisini vermektedir.

Signinum'un nasıl yapılması konusunda verdiği bilgilerden bu işlemle suyun biriktirileceği haznenin iç yüzeyinde bir tür yalıtım oluşturmanın hedeflendiği anlaşılmaktadır.Bu yalıtımın amacının da suyun tadını ve berraklığını arttırmak olduğu Vitrivius'un şu satırlarından anlaşılmaktadır. "Bu tür yapılar, suyu birinden diğerine süzdürme yoluyla temizliğinin sağlanması için iki veya üç bölmeli olmalıdırlar:Bu şekilde su çok daha sağlıklı ve tatlı olacaktır.

Çünkü, çamurun çökebileceği bir yer olduğunda su berraklaşacak, kokusuz olacak ve tadını koruyacaktır.Aksi durumda ise, tuz katılarak temizlenmesi gerekecektir." Vitrivius'un bu satırlarından Roma dönemi sarnıçlarının suyun dinlendirildiği çökertme havuzları olarak da kullanıldığı sonucu çıkmaktadır.

Çeşmeler
Romalılar'ın ve Bizanslılar'ın günlük yaşantısında büyük önemi olan su ve su yapılarından günümüze çok fazla kalıntı ulaşmamış olsa da kaynaklardan, özellikle Romalılar döneminde zengin örneklerine rastlanan çoğunlukla sütunlu caddeler, forumlar gibi kentin siluetine katkıda bulunan noktalarda konumlandırılan nympheum / anıtsal çeşmelerin, Byzantion / İstanbul'da var olduğu anlaşılmaktadır.

Genellikle İmparator Valens (364-378) tarafından 368'de yaptırıldığı kabul edilen kemerden gelen suyun ulaştığı Taurus Meydanı'nda (günümüzde İ.Ü. Merkez Binası yerinde) bulunan Nympheum Maximum bunlardan biridir.İlk uygulamaları Antik Yunan'a kadar inen ve kentin mamuya açık alanlarını hareketlendiren su anıtları olarak karşımıza çıkan, nympheumların (Anadoll 1997: 1357-58) yanısıra kaynaklardan zengin Roma ve Bizans evlerinin bahçelerinde anıtsal görünüşlü, kolonlu, heykellerle süslü, genellikle mermerden, kimi zaman bronz ve porfir örneklerine de rastlanan çeşmelerden söz edilmektedir.

Bu çeşmelerin büyük çoğunluğu yıkılmış, tahrib olmuş, bir kısmı Osmanlı döneminde dönemin mimari beğenisi ve biçimine göre yenilenirken özgün karakterini kaybetmiş, bir kısmının da yerine zaman içinde yenileri yapılmıştır.

Roma dönemindeki su tesisleri ile ilgili günümüze kadar yapılan çalışmalar ve araştırmalar İstanbul'un bilinen ilk suyollarının 4 grupta toplandığını göstermektedir.İmparator Hadrian (117-138) döneminde inşa edilen, şehrin batısından Sultanahmet Meydanı çevresine ulaşan suyolu, İstanbul'un bilinen ilk suyoludur.II. Theodosius (408-50) döneminde bu suyoluna ek yapılmıştır.

Şehrin ikinci büyük suyolu İmparator Konstantin (324-337) döneminde inşaa edilen ve Istranca Dağları'ndan kente ulaşan suyoludur. Kaynaklarda Romalılar tarafından inşa edilen en uzun suyolu olarak anılan 242 km. uzunluğundaki bu suyolu, Vize'nin 6 km. kadar batısından gelerek Edirnekapı'nın güneyinden şehre girmektedir.İstanbul'un üçüncü önemli suyolu İmparator Valens döneminde yapılmıştır.Bu suyolu, günümüzde Şehzadebaşı'nda büyük kısmı ayakta olan kemerin üzerinden geçirilerek 373 yılında şehrin su gereksinimini karşılamıştır.

İmparator Justinianus (527-65) ve V. Konstantinus dönemlerinde yenilenen, genişletilen Valens Suyolu: sarayları, Ahilleus Hamamı'nı ve Yerebatan Sarnıcı'nı besliyordu.Belgrad Ormanı'ndan şehrin kuzeybatısına uzanan, Theodosius I tarafından inşa edildiği sanılan suyolu, İstanbul'un dördüncü büyük suyoludur.

Kuruluşu İ.Ö. 800'lere kadar uzanan Roma İmparatorluğu, İ.S. 395'te Batı ve Doğu Roma olarak ikiye ayrılırken İmparatorluğun doğu kanadı XIX. yy tarihçilerinin Bizans olarak adlandırdıkları yeni bir mimari ve sanat anlayışına bürünmüş, kendilerine merkez olarak da yeni bir kenti Bizans / Konstantinopolis / İstanbul'u seçmiş, bu yeni başkent İ.S. VI. yy'dan sonra Antik Roma gelenekleri üzerine temellenen yeni ve farklı mimari biçimler sunmaya başlamıştır.Bu farklılıklar içerisinden kentin değişmeyen temel özelliklerinden birisi su ve su yapılarıdır.

Şehrin zamanla gelişmesi, nüfusunun artması su gereksiniminin artmasını da beraberinde getirmiş; önceleri kuyular, sarnıçlar ve şehir dışındaki su kaynaklarından sağlanan su, gereksinimi karşılayamaz hale gelince mevcut şebekelere ekler yapılarak suyolları, dağıtım şebekesi büyütülmüş, kimi zaman da yeni kaynaklardan şehre su getirilmiştir.

İstanbul'un Romalılar tarafından inşa edilen suyollarına Bizans döneminde fazla ilave yapılmamış, V. Konstantinus Kopronymus (741-775), III. Romanos Argyros (1028-1034), I. Manuel Komnenos (1143-1180) tarafından yapılan onarımlarla yetinilmiştir.

X. yy'a kadar düzgün bir su şebekesine sahip olan İstanbul'un Osmanlılar tarafından fethine kadar kuşatmalar, depremler ile su şebekesi kullanılamaz hale gelmiştir.Şehre su getiren suyolları, kuşatmalar ve depremler sonucu tahrip olmaya başlayınca Bizanslılar, daha ucuz ve güvenli bir sistem olan sarnıçlardan şehrin su gereksinimini sağlamayı tercih etmiş, Roma suyollarının büyük maliyet gerektiren onarımı yerine şehrin su gereksinimini surların dışından bağımsız hale getirmek için Roma döneminden beri var olan sarnıçları çoğaltmışlardır.

Tarihi yarımadanın değişik bölgelerinde ve sur dışında değişik boyutlarda örnekleri bulunan bu büyük su toplama ve dağıtım merkezlerinden kapalı olanlar şehrin ve büyük binaların su ihtiyacını karşılarken aynı zamanda engebeli bir arazi yapısı olan İstanbul'da üstlerinde yükselen binalara da yüksek ve düzgün bir platform oluşturuyorlardı.

Tamara Talbot Rice V. yy'dan önceki İstanbul / Konstantinopolis Evleri'ni tanımlarken, Roma Ostia yakınlarındaki zengin evlerine benzeyen avlulu Konstantinopolis Evleri'nin avlusunda ev halkının su gereksinimini karşıladığı bir kuyu ya da sarnıç olduğunu belirtmektedir.

Roma döneminden beri var olduğu anlaşılan sarnıçlar, büyük bir olasılıkla ,Roma dönemi suyollarının daha önce de söz edildiği gibi çeşitli nedenlerle tahrip olmasından sonra kuşatmalar sırasında daha güvenli bir su sağlama sistemi olduğu için Bizanslılar tarafından yaygın biçimde kullanılmıştır. Özellikle IX. yy'dan sonra şehrin su gereksinimi eski suyollarına eklenen küçük isale / su şebekeleri ile su toplama hazneleri / sarnıçlardan sağlanmıştır.

VI. yy'da İmparator Justinianus, kente büyük sarnıçlar yaptırırken İmparator Hadrianus tarafından yaptırılan ve kentteki nympheumlar ile Büyük Saray'a su sağlayan Hadrianus Suyolu'na da tamir ettirmiştir.

İstanbul'un Roma ve Bizans dönemlerinde inşa edilen su tesislerinden biri de ayazmalardır. Halkın su ihtiyacını karşılamak amacına hizmet etmeyen, yalnızca kutsal kabul edilen şifalı su kaynakları üzerine inşa edilen bina anlamına gelen ayazmalar, halkın su gereksinimini karşılayan şehir suyu şebekesi içinde yer almazlardı.

Theodosius ve Justinianus Kanunları'nda yer alan su ile ilgili maddelerden İstanbul'un bu dönemlerde dışarıdan gelen su ile beslendiği anlaşılmakta, Justinianus Kanunları'nın 870-878 yıllarına ait redaksiyonunda (Prokhiron) bulunan suyollarının kullanılması konusundaki sert düzenlemeler açık ve kapalı kanalların temizliği ve bakımı ile ilgili özel hükümler ise şehrin su şebekesine verilen önemi göstermektedir.

Daha önce de söz edildiği gibi İstanbul'un Roma döneminde yapılan suyolları zaman, doğa şartları ve kuşatmalara bağlı olarak oldukça tahrip olmuş, özellikle 1204'teki Latin İstilası'ndan sonra neredeyse kullanılamayacak duruma gelen suyollarına, İstanbul Osmanlıların eline geçtiğinde önemli onarım ve ilaveler yapılmıştır.
Alıntı ile Cevapla