Kayseri
Tarihçe
Dört bin yıllık uzun geçmişinde, bölgenin en büyük şehri olan Kayseri, aynı zamanda siyasi merkez rolü oynadı. Hitit ve Frig çağında bölgenin en güçlü şehri olan Kayseri, M.Ö. 4. yüzyılda Kapadokya Krallığı' nın başkentiydi. Roma döneminde Kapadokya Eyaleti' nin merkezi, Selçuklu döneminde Konya ve Sivas ile beraber üç önemli başkentten biriydi.
Osmanlı hakimiyetine geçince Kayseri'ye, Karaman Eyaletine bağlı " sancak merkezi " statüsü verildi. Karaman Eyaleti'nin merkezi Konya Sancağı idi.Ama Kayseri Sancağı , ekonomik olarak Konya'dan daha zengindi. Nüfus bakımından ise 19. yüzyıla kadar Anadolu'da Bursa'dan sonraki en büyük şehir olma özelliğini korudu.
19. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı İdare Sistemi' nde sık aralıklarla yapılan değişiklikler, Kayseri'nin mülki statüsünü etkiledi. 1839' da Karaman Eyaleti'nden ayrılarak yine sancak merkezi olarak Bozok Eyaleti' ne bağlandı. 1867' de Bozok Eyaleti' nden ayrıldı ve Ankara Vilayeti' ne bağlı sancak merkezi yapıldı. 1869'da Sultan Azizi'nin fermanıyla belediye teşkilatı kuruldu. 1914' te Bağımsız Liva (sancak) olan Kayseri, 1942' te anayasa hükmüyle vilayet statüsü kazandı.
Şehrin mülki statüsünde yapılan değişiklikler, sınırlarının sürekli olarak değişmesine sebep oldu. 1914'e kadar Kayseri'nin Develi ve İncesu'dan başka ilçesi yoktu. Bu tarihte Bünyan kaza oldu. 1927'de Pınarbaşı (Aziziye) dördüncü ilçe olarak Kayseri'ye katıldı. Pınarbaşı'nın nahiyesi olan Sarız 1946'da, İncesu'nun nahiyesi olan Yeşilhisar 1948'de, Develi'nin nahiyesi olan Tomarza 1953'te, Yahyalı 1954'te ilçe statüsü kazandı. Felahiye 1957'de, Sarıoğlan 1960'ta, Akkışla ve Talas 1987'de Özvatan ve Hacılar 1990'da ilçe yapıldı.
1988'de çıkarılan 3508 Sayılı Kanunla Kayseri Büyükşehir statüsü kazandı. Aynı kararla merkezde Kocasinan ve Melikgazi olmak üzere iki ilçe kuruldu. Böylece Kayseri'nin merkez ilçelerle birlikte toplam 16 ilçesi oldu. Vilayet sınırları içerisinde, 45 belde ve 441 köy bulunmaktadır. Kayseri, yarım milyonu merkezde, yarım milyonu da kasaba ve köylerinde yaşayan, bir milyon nüfuslu ortalama büyüklükte bir sanayi şehridir.
Kayseri Selçukluların Anadolu'daki önemli siyasi başkentlerinden biriydi. Sultanlar Kayseri'ye sık gelirler, devlet işlerini yazlık ve kışlık iki sarayın bulunduğu bu şehirden yürütürlerdi. Selçuklu egemenliğinin sona erdiği ve Moğol istilalarıyla toplumsal istikrarın bozulduğu dönemde, Eratna Devleti kuruldu. Devletin başkenti önce Sivas'tı, daha sonra Kayseri'ye taşındı. Kayseri ve çevresinde 40 yıl hükmeden Eretna sülalesinin egemenliğine Kayseri Kadısı Burhaneddin son verdi. Kadı Burhaneddin'in egemenliği ise 18 yıl sürdü.
Osmanlı'ya gelene kadar çok sık el değiştiren Kayseri'de, uzun süreli siyasi kargaşa ve huzursuzluklar yaşandı. Moğol istilasında yıkılan, yağmalanan şehirde siyasi denge bozuldu. Moğolların görevlendirdiği yeril ve İlhanlı yöneticilerin tümünün görev süresi çok kısa sürdü. Hanedanların iktidar mücadelesinden halk ezildi, şehrin ekonomisi geriledi, eskisi kadar yabancı tüccar ve kervan uğramaz oldu.
Kayseri, Osmanlı yönetimi boyunca sancak merkezi olarak kaldı. Osmanlı'da siyasi birlik çok önemliydi. Bu nedenle hangi nitelikte olursa olsun devletin merkezi otoritesine alternatif bir gücün doğmasına izin verilmedi. Osmanlı sistemi içerisinde bir şehrin siyasi başarı sağlaması, ya Bursa, Edirne ve İstanbul gibi başkent olması ya da Halep, Budapeşte ve Saraybosna gibi eyalet merkezi şansı yakalamasına bağlıydı.
Kayseri, Osmanlı döneminde başkent ya da eyalet merkezi olmadı. Ama devlete üç sadrazam, bir zumeli Beylerbeyi ve bir Reisülküttab yetiştirdi. Sadrazamlar, Halil Paşa, Nişancı Mehmet Paşa ve Hamza Paşa'dır.
Tavlusunlu olan Halil Paşa, 1. Sultan Ahmet zamanında Kaptan-ı Derya oldu. İki yıl bu görevde kaldıktan sonra I. Ahmed, I. Mustafa, II. Osman ve IV. Murad zamanında sadrazamlık yaptı.
Erkiletli olan Nişancı Mehmed Paşa, III. Ahmed zamanında sadrazam oldu. Memleketi olan Erkilet'te adıyla anılan cami ve külliyeyi yaptırdı.
Yeşilhisarlı olan Hamza Paşa ise, Mısır ve Halep eyalet valiliklerinden sonra III. Mustafa zamanında sadrazamlığa getirildi. Halil Paşa doğduğu yer olan Yeşilhisar'da cami ve okul yaptırdı.
Lale Mahallesi'nde doğan Küçük Hasan Paşa, değişik vilayetlerde valilik yaptıktan sonra 1683'te Rumeli Beylerbeyi oldu. Çocuğu olmadığı için malları devlet hazinesine kalan Küçük Hasan Paşa'nın Lale Mahallesi'ndeki konağının yerine Kayseri Lisesi yapıldı.
Aslen Isbıdın'lı olan Mehmed Raşid Efendi, III. Selim zamanında Reisülküttab (Dışişleri Bakanı) oldu. Raşid Efendi, Camii Kebir'in bitişiğindeki kendi adını taşıyan kütüphanenin kurucusudur.
Osmanlı döneminde sağlanan siyasi istikrar, imparatorluğun gerileme döneminde, merkezi otoritenin taşrada hakimiyeti elden kaçırmasıyla yeniden bozuldu. Uzun süren savaşlarda güçsüz düşen, maliyesi beslediği memur ve askerin giderini karşılayamaz olan devlet, ayan ve eşrafın taşrada kendi egemenliklerini kurmalarına engel olamadı. Hatta devlet, asayişin korunması, vergilerin toplanması konusunda ayan ve eşraftan yardım istedi. Miri topraklar, ayanlara malikane olarak verildi. Sonradan bu malları mülkiyetine geçiren, ayan ve eşraf güçlendi, halka eziyete başladı. Kayseri'de mîri mallara el koyarak güçlenen, Zennecizadeler, Kalaycıoğulları, Emirağazadeler, Mehteroğulları ve Devecioğulları gibi nüfuzlu aileler, şehrin ekonomik ve sosyal hayatını denetimlerine geçirdiler.
Devletin mültezimleri de vatandaştan yükümlü olduğundan fazla vergi topladı. Topladığı bu vergilerden aldığı yüksek paylarla zenginleyen mültezimler, vergi toplarken fakir halka zulüm yaptılar. II. Mahmud döneminde eşrafın ve âyanların devlete ve kanunlara bağlılığının sağlanması için önde gelen âyanlar İstanbul'a davet edildi. Ama elde ettikleri imtiyazlardan vazgeçmeleri sağlanamadı.
Padişah ile âyanlar arasında imzalanan Sened-i İttifak"ı, padişah otoritesini sınırlayan ve Batı'da olduğu gibi haklar getiren bir siyasi belge olarak değerlendirenler de vardır. Gerçekte ise bu belge, taşrada devlete karşı güçlenen kendi çıkarlarına hizmet eden ve halkı soyan derebeylerini meşrulaştırdı. Âyan ve eşraf kendi şahısları için hak istediler, şehirleri için hak ve özerklik talepleri olmadı. Aslında şehirler, Batı'da olduğu gibi özerkleşemedi. Gerçek anlamda yerel yönetimler kurulamadı. Şehirler merkezi otoritenin uzantısı olarak kaldı.
1876 tarihli I. Meşrutiyet Anayasası iki meclisli bir parlamento öngörüyordu. Âyan Meclisi padişahın seçtiği üyelerden oluşacak, Mebusan Meclisi üyelerini ise halk seçecekti. Bu ilk parlamentoya Kayserili Ahmed Paşa padişah tarafından âyan seçildi. İlk mecliste Kayseri Ankara vilayeti bünyesinde bulunduğu için, Ankara'dan seçilen altı milletvekilinden hangilerinin Kayseri'yi temsil ettiği bilinmemektedir.
1908 seçimlerinde Kayseri iki mebus gönderdi; Hoca Kasım Efendi ve İmamzâde Ömer Mümtaz Bey. Bu tarihten 1918'e kadar değişik zamanlarda yapılan seçimlerde Ali Galip Bey, Rıfat Çalıka Bey, Karabet Tomayan ve Mustafa Şeref Özkan, Osmanlı Meclisi'nde mebus olarak Kayseri'yi temsil ettiler.
İtilaf Devletleri (İngiltere, Fransa. Rusya, İtalya)'nin Türkiye topraklarının paylaşılması konusunda aralarında yaptıkları antlaşmaya göre Kayseri, Fransızlara kalacak bölgede yer alıyordu. Fransızlar bu emellerini gerçekleştirmek için Adana, Antep ve Maraş gibi güney vilayetlerini işgal ederek Kayseri'ye doğru ilerlediler.
Kayseri civarında, özellikle Develi'de yoğun olan Ermeniler, Fransız işgaline yardımcı olmak için silahlandılar ve müslüman halka karşı saldırıya geçtiler. Bu gelişmeler olurken, Amasya Tamimi gereğince her vilayetten çağrılan üç delegenin katılımı ile Sivas Kongresi toplandı.
Kongre öncesinde Kayserililer'in, İstanbul Hükümeti ile Anadolu Hareketi arasında bir karara varması kolay olmadı. Sivas Kongresi'ne katılma konusunda tereddütler oluştu. Tereddütleri gidererek bir karara varabilmek için, Taşcızâde Mehmet Bey'in evinde, şehrin önde gelenlerinden Belediye Başkanı Rıfat Çalıka ve Müftü Remzi Efendi'nin içinde bulunduğu elli kişinin katıldığı bir toplantı yapıldı. Toplantıda tüm alternatifler tartışıldıktan sonra Sivas Kongresi'ne katılmaya karar verildi. İmamzade Ömer, Katipzâde Nuh Naci ve Halaçzâde Ahmet Hilmi kongre delegesi seçilerek Sivas'a gönderildi.
Kayseri'yi düşman işgal etmedi. Fakat Kayseri, Milli Mücadele'de vatani vazifesini hakkıyla yaptı. Sivas Kongresi'ne katılan delegeler şehre dönünce, alınan kararları halka anlattılar. Kayseri'de Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kuruldu. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanlığı'na Müftü Ahmet Remzi Efendi getirildi. Saat Kulesi'nin muvakkithanesinde çalışmasına başlayan cemiyetin öncülüğünde, Kayseri Milli Mücadeledeki yerini aldı. Kayseri'de gönüllülerden oluşan bir müfreze Adana'nın kurtuluşuna katıldı. Ayrıca Kayseri'de gönüllülerden oluşan bir "Milli İntikam Tugayı" kuruldu.
Ören Yerleri
Selçuklular devrinde önemli bir merkez olan Kayseri’de o dönemden kalma çok sayıda camii, medrese, kümbet, çeşme vardır. Bu yapıların günümüzdeki durumu, devrim sanat gücü hakkında fikir vermeye yeterlidir. Cami-i Kebir, Hunat Camii, Hacı Kılıç Camii, Han Camii, Lale Camii abidevi Selçuklu Eserlerinden bazılarıdır. Ortak özellikleri geniş mekanlı ,kitlesel,
Loş ışıklı olmalarıdır. Portal (kapı) minber ve mihrapları özellikle belirtilmiştir. Portal ve mihraplar taş işçiliğinin, minberler ağaç işçiliğinin şaheserleridir.
Medrese yapılarından en önemlisi 1206 yılında Selçuklu Hanım Sultanlarından Gevher Nesibe Adına yaptırılan şifahane isimli dünyanın ilk tıp medresesi(üniversitesi) ve hastanesidir. Kare bir avlu etrafında sıralanmış odalardan meydana gelen,bitişiğindeki hastanede akıl hastalarının bile tedavi edildiği,devrini aşan bir eserdir. Hunat Medresesi,Hacı Kılıç Medresesi,Sahabiye Medresesi, Seraceddin Medresesi, Köşk Medresesi de aynı şekilde kare planlı yapılan ve abidevi portalleri ile devrin güzide örnekleridir.
Kümbet yapılarının çokluğu ve güzelliği yönünden Kayseri Ahlat’tan sonra ikinci sırayı alır. Döner Kümbet Dünyaca tanınan nadir örneklerindendir. Hunat Kümbeti, Gevher Nesibe Kümbeti,Ali Cafer Kümbeti,Köşk Kümbeti vs. aynı devrin güzel mimari örnekleridir. Kümbetler, Orta Asya Türk çadırları biçiminde,Piramit külahlı çokgen gövdeli Abidevi mezar yapılarıdır. Mezar kaide kısmının içinde toprak kısımda bulunur.
Osmanlı döneminden kalabilenler,kale içinde Fatih Camii,Mimar Sinan’ın tek esiri Kurşunlu Camii,Kapalı Çarşı birkaç çeşme ve bedestendir.
Bu yapılar eski Kayseri’de güzelim Selçuklu Türk evleri arasında muhteşem yerlerini alıyorlardı. Günümüzde Bütünlük bozuldu. Bu yapılar şimdi çok katlı bina yığınları arasında ayakta kalabilenlerle geleceğe uzanmaya çalışıyor yeni yapılarda Türk geleneğini biraz da olsa yansıtabilir veya doğrudan yeni teknik imkanlarla Türk şehir karakteri belli ölçüler de korunabilirdi.
Ulu Camii
CAMİ-İ KEBİR (ULU CAMİİ)
Cami-i Kebir ,1134-1143 yılları arasında Kayseri’yi devletine başkent yapan Danişmendlilerin üçüncü hükümdarı Melik Mehmet Gazi tarafından yaptırılmıştır. Caminin kuzey duvarının üzerindeki mermere çok kalın sülüsle yazılı dört satırlık bir kitabe konulmuştur. Camii dikdörtgen planlı 42 kemer ayağına dayandırılan çatılı, taş kaplamalı,iki kubbeli bir eserdir. Tuğla minaresi yüksek ve kalın inşa edilmiştir. Kıymetli,sanat değerine haiz ahşap minberi yeniden tamir görmüştür. Camii kuzey kapısı üzerindeki Osmanlı Dönemi Kitabesinden anlaşıldığına göre 1722’deki depremden harap olmuş ve imar edilmiştir.
Böylece dört adet olan kapılarda son tamirle bugünkü şekillerini almışlardır.
HUNAT CAMİ-İ
M.Ö.1238 yılında Selçuklu Hükümdarı I.Alaaddin Keykubat’ın karısı Mahberi Hatun tarafından yaptırılan külliyenin bir kısmıdır. Caminin ortasındaki kubbeli ve minaresi sonradan inşa edilmiştir. Doğu ve batıdaki taç kapıları Selçuklu taş işçiliğinin en güzel örneklerindendir. Ahşap minberi orjinaldir. Sağlam kesme taş işçiliği ve kaleyi andıran duvarlarıyla dikkati çeker. “Huand” ismi halk arasında “Hunat” diye telaffuz edilmektedir. Ön kapı kemerinin yukarısına yerleştirilen üç satırlık mermer kitabesinin Türkçe’si şöyledir.
“Bu mübarek camii inşasını Keykubat oğlu , Yüce Sultan din ve dünyanın koruyucusu, fetihler sahibi, Keyhüsrev devrinde (Mayıs 1238)’ da,büyük alim,kanaatkar, dünya ve dinin yüz akı,hayırlar fatihi Melike,oğluna emretti.
-Allah onun yüce varlığını devamlı kılsın,gücünü artırsın.”
GÜLÜK CAMİİ
Şehrin içinde,Düvenönü semtinin güney-batısında Gülük Mahallesinde yer alır. Danişmendliler’ e ait cami ve medreseden meydana gelir. Selçuklu devri çini mihrabı ve orijinal camii medrese planı ile önem taşıyan bu eser “Gülük” ismini H.735,M.1334 yılında, depremden harap olması üzerine Gülük Şemseddin adında bir kişinin imarı neticesi almıştır. Dikdörtgen plan üzerine kurulmuş Cami ve Medreseden caminin orta bölümünü iki kubbe örtmektedir. Kubbenin kaidesinde dört küçük pencere açılmıştır. Avlu ortasında dama açılan bir ışıklık vardır. Batısında iki katlı medrese hücreleri yer alır. Kapının bulunduğu kesik yüzü, çok zarif işlenmiş bir silme çevirmektedir.
HAN CAMİİ
Şehrin merkezinde Talas caddesi üzerindedir şehrin dış surları kapandıktan sonra han görevi de gördüğü için bu isimle anılmıştır. İyi yontulmuş iri kesme taşlarla yapılmıştır. Camiinin güney tarafında aynı isimli bir kümbet vardır.
Lale Camii
LALE CAMİİ
Kayseri Lisesi arkasında Lale Mahallesinde Lala Muhlisiddin Paşa tarafından yaptırılan camii Selçuklu Devrine aittir. Kare planlı, tonozlu camiinin orta bölümü üzerine sonradan muntazam bir kubbe inşa edilmiştir. Mihrap kısmı aslına uygun olarak sonradan yapılmıştır. Selçuklu tarzındaki ahşap minberi ağaç oyma olup üzerinde Ayete’l-Kürsi dolaşır ve orijinaldir.
Minaresi sonradan yapılan caminin, doğu tarafından bir kümbet ile kuzey tarafından bir hamam bulunmaktadır.
DÖNER KÜMBET
Talas yolu üzerinde, yapılan yeni parkın içerisindedir. Etrafındaki eski yapıların temizlenmesiyle bir sanat değeri olarak çıkmıştır. Prenses Şah Cihan Hatun adına yapılmış olan bu türbe,Selçuklu eserlerinin Kayseri’de en güzel örneklerindendir. Kümbet, Sarımtırak kesme taştan yapılmış olup planı itibari ile 12 köşeli bir üst gövdeye sahiptir. Alt kaide de kare planlı olup birde lahit odası yer almaktadır.
Turizm
Orta Anadolu'nun en yüksek doruğu olan Erciyes Dağı (3916 m.) Kayseri ilinin hemen güneyinde yükselir.
Erciyes Dağı, sönmüş bir volkandır. Üzerinde birçok yan volkan konisi bulunur. Dağın yüksek kısımları yılın her mevsiminde kalıcı karlarla örtülüdür. Dağın kuzeyinde ise 1 km. uzunlukta bir dağ buzulu mevcuttur.
Erciyes Dağı'nın 1500 m. yüksekliğe kadar olan kesimleri bağlarla kaplidir. Dağın doğu yüzünde 2100-2900 metreler arasında yer alan Tekir Yaylası aynı zamanda bir kış sporları merkezidir. Kayseri şehir merkezine 25 km. uzaklıktadır. Erciyes Kayak Merkezi, ülke düzeyinde dağ turizmi ve özellikle kış sporları turizmi açısından, geliştirilmesi gereken bir kaynak özelliği taşmaktadır. Kayak alanları % 30 ile % 10 arasında değişiklik gösteren eğime sahiptir. Kayak sezonu, 15 değişiklik gösteren eğime sahiptir. Kayak sezonu, 15 Kayak merkezinde taşıma kapasitesi 240 kişi/saat olan telesiyej, 900 kişi/saat olan teleksi yapıImaktadır.
Kapuzbası Takim Şelaleleri Kayseri'ye 107 km. uzaklıkta, Yahyali ilçesinin 76 km. giineyinde yer alan Kapuzbaşi Takim şelaleleri 7 selaleden olusmaktadir.Aladag zirvelerinde bulunan kar ve buzullann erimesiyle beslenen, yukseklikleri 37-70 m. arasinda degişen selalelerin sulan Aladag-Aksu çayinin suları ile beraber Zamanti Irmagi'na dokulur. Akiş yüksekliği yönünden incelendiğinde, 70 m. yuksekligindeki şelalesiyle Uganda'da bulunan Victoria (100 m.) pelalesi hariç, dunyadaki taninmis ABD'deki Niagara (55 m.), Finlandiya'daki imatra (25 m.), Erzurum'daki Tortum (50 m.), Antalya'daki Duden (25 m.) ve Manavgat (5 m.) selalelerinden yuksek olan bu selaleye ulasim Yahyali'dan sağlanmaktadir.
Derebağ Şelalesi Yahyali ilçesine 10 km. uzakliktaki yayvan akişli kaynak çağlayanimiz Derebağ şelalesi dar bir vadinin içine 15 m. yukseklikten akar. Kaynagini yuksek kayanin ortasindan içerilere giden iki magora oluyturmaktadir.
Yerkoprüler ve Yeşilköy şelalesi Yeşilkoy'un 4 km. kadar batisinda Zamanti ırmagi bulunmaktadir. Birinci Yerkopru'nun girisinde Yesilkoy şelalesi vardir. İkinci Yerköprü daha buyuktur. 100 m. uzunluğundaki bu kalker koprunun altindan Zamanti akmaktadir. Zamanti uzerinde rafting yapilmaktadir. Erciyes ve Yerköprüler civannda trekking (yürüyüş) turizmi çalicmalanna baslanmiytir.
Sultan Sazhğı (Kuş Cenneti) 10.000 hektarlik bir alanı kapsayan Sultan Sazligi, Kayseri'nin güneyinde Develi Yahyali Yeşilhisar ilçelerinin oluşturduğu bir üçgen içinde barindirdigi yuzlerce kuş nedeniyle 1988'de Orman Bakanliği tarafindan Milli Park ilan edilmiştir.
Sultan Sazligi belli basli kuş göç yollari uzerindedir. Tatli ve tuzlu su ekosistemlerine sahip bulunusu ile çok sayida su kuşunun banınma, beslenme, üreme ve göç esnasinda uğrama gibi ihtiyaçlanna cevap vermektedir. Bu dorsal yapisi 250'nin uzerinde kuş turunun yapamasina sebep olmaktadir.
Hacer Ormanlan ve Yedigoller Yedigoller adi ile bilinen bolgede irili ufakli yedi adet göl bulunmaktadir. Yahyali'ya 80 km. uzaklikta bulunan bu gollerin en buyugu Ulu Gol'dur. Toros daglannin 3150 m. yuksekligindedirler.
Sarımsakli Barajı Kayseri-Sivas yolu uzerinde merkeze 30 km.uzaklikta bulunan dolgu baraj gölunun çevresi, özellikle giris yonu alan kuzey bölümü çamlarla ağaçlandinlmiştir.
|