Pudental Anestezi
Bu yöntem ikinci aşamadaki ağrıları gidermek için kullanılır ve genellikle normal yolla doğumda tercih edilir. Perine ve vajina çevresindeki bölgeye sokulan bir iğne yoluyla uygulanır, o bölgedeki ağrıları azaltır ancak rahimdeki ağrılara pek etki etmez. En çok forseps kullanıldığında yararlıdır ve etkisi epizotomi yapılana dek sürebilir.
Gaz ve hava
Oksijen ve azot oksit karışımı kendinizi iyi hissetmenizi sağlayarak ağrıları durdurur. Doğumun birinci evresinin sonlarına doğru etkilidir. El maskesi ile uygulanan gazı solumanız istenir. Etkisi bir iki dakika içerisinde görüldüğünden sancının başlayacağını hissettiğinizde gazdan bir kaç derin soluk almanız yeterli olur. Gaz ağrıyı ancak kısmen giderdiği için bazen yeterli olmayabilir. Gazı solurken başınız dönebilir,bulantı gelebilir. Bu gazın bebeğe zararlı bir etkisi yoktur ancak yinede günümüzde kullanımı nadirdir.
Diğer ağrı kesiciler
Güçlü bir ağrı kesici olan meperidin hidroklorid kadın doğumda en çok kullanılan ağrı kesicidir. En etkili uygulama şekli damar içine veya kas içine enjekte edilmesidir. İki ile dört saatte bir tekrarlanabilir. Genellikle kasılmaları etkilemez. Doğumdan yaklaşık 2-3 saat önce verilir. Annenin ilaca yanıtı ve ağrının azalma derecesi çok değişkendir. Bazı kadınlar ilacın kendilerini gevşettiğini ve kasılmalara daha iyi dayandıklarını ileri sürerler, bazıları ise uyuşukluk duygusundan hiç hoşlanmazlar ve kasılmalarla başa çıkmakta zorlandıklarını söylerler. Kadının duyarlılığına göre değişen yan etkiler arasında bulantı, kusma, solunumun zayıflaması ve kan basıncında düşme sayılabilir. Meperidin ayrıca doğum sonrası epizyotomi ve sezaryen acısını dindirmek içinde verilebilir. Eğer doğuma çok yakın verilmişse bebek uykulu olabilir ve emmekte zorlanabilir ama bu etkileri kısa sürelidir.
Genel anestezi
Bir zamanlar ağrısız doğum için en gözde yöntemlerden biri olan genel anestezi, artık yalnızca ameliyatlı doğumlarda (sezaryen) kullanılır. Hızlı etkisinden dolayı daha çok bölgesel anestezi yapılmasına zaman bulunamadığı acil sezaryen durumlarında uygulanmaktadır. Bazı ön ilaçların enjekte edilmesinden sonra genel anestezik madde hastaya solunum yolu ile verilir. Bunu bir uzman anestezist yapar. Anne doğumun bütün aşamalarında bilinçsiz olacaktır. Kendine geldiğinde de bir süre sersem, çevresini ve zamanı tanımaz ve huzursuz olabilir. Boğazına koyulmuş bir tüpten dolayı öksürebilir, boğazı sızlayabilir, bulantı ve kusması olabilir. Geçici bir kan basıncı düşmeside başka bir olası yan etkidir. Genel anestezinin büyük sorunu anneyle birlikte bebeğin de sakinleşmiş olmasıdır. Bununla birlikte tam doğum anında anestezik madde kesilerek bebeğin uyuşukluğu en aza indirilebilir. Bu yolla bebek henüz kendine fazla miktarda ilaç ulaşmadan doğabilir. Anne yan yatırılarak (genelde sola) ve oksijen verilerek, bebeğe giden oksijen arttırılmaya çalışılır.
Genel aestezinin başka bir yan etkisi de annenin kusması ve kusmuklarının, öksürük refleksleri baskılanmış olduğundan,ciğerlerine kaçarak zatüreye yol açma olasılığıdır.Doğum öncesinde sizden hiçbir şey yiyip içmemenizin istenmesinin nedeni de budur
Anne sütü
Her bebek için en ideal besin kendi annesinin sütüdür.Yaşamın ilk 4 ayı başka ek bir gıdaya gerek yoktur. Anne sütü alan bebeğe D vitamininden başka bir şey verilmez.
Annenin ilk sütü (ağız:kolostrum) bebeğin ilk aşısıdır..Süregelen adetlerin aksine İLK SÜT HER BEBEĞE MUTLAKA VERİLMELİDİR... Anne sütü bebeği, ishal, grip, idrar yolları iltihabı ve barsak parazitlerinden korur...
Normal doğum yapan her annede, doğumdan hemen sonra bebeğin çıplak olarak annenin memeleri üzerine yatırılması, anne-bebek ilişkisinin hemen başlamasına, bebeğin huzurlu olmasına, emme başlayınca sütün daha erken ve bol gelmesine neden olur...
Sezaryenle doğumla, anestezinin etkisinin devamı ve annenin ağrılı olması gibi nedenler, sütün gelmesini bir süre geciktirirse de bebeği en kısa zaman içinde annesine verip emzirmeye başlatılmalıdır...
Doğumdan sonra bebeğin anne ile aynı odada kalması emmesini kolaylaştırır...
Bebeğin, meme ucunu emmeye başlaması ile hipofiz bezinden süt yapımını sağlayan prolaktin adlı hormon salgılanır. Bebek ne kadar fazla emerse, bu hormonun etkisi ile bir sonraki emzirmede o kadar fazla süt yapılmış olur.. Annenin yemesi, içmesi, dinlenmesi dahil HİÇBİR ŞEY SÜT YAPIMINI BEBEĞİN MEMEYİ EMMESİ KADAR ARTTIRAMAZ.
Annenin bebeğini görmesi, onunla birlikte olması, dokunması, sesini duyması sütün salınmasını sağlarken, bebeğinden ayrı kalmak, ağrı, endişe, sütün yetmediğini düşünmek gibi olumsuzluklar sütün akmasını engeller..
Anne sütünün bebeğe yetip yetmediğini anlamanın tek yolu, bebeğin kilo takibidir. Duygusal yaklaşımlarla bebeğin doymadığına kanaat getirerek ek besinlere erken geçmek, beraberinde birçok sorunu da birlikte getirecektir....
Emzirme bebek her istedikçe, gece ve gündüz sık aralıklarla yapılmalıdır...Özellikle gece emzirmeleri bebeğin beslenmesi ve bununla birlikte gelişmesi için önemlidir..Yaşamın özellikle ilk iki ayında gece emzirmelerine önem verilmelidir...
Emzirmeden önce ve sonra meme temizliği çok önemlidir.. Kaynamış soğutulmuş su ile ıslatılan gazlı bezle memeler her seferinde iyice temizlenmelidir.. Gözlemlerimizin çoğunda annelerin, gece emzirmelerinde temizlik konusunda erindikleri saptanmıştır.. Sonuçta anne memelerinde çatlama ve yaralar oluşmakta, anne çektiği acıdan dolayı emzirememekte, göğüsler sütle dolup gerilmekte ve çatlak ve yaraların acısına gerilme ağrıları da eklenmektedir...Anne sütüne kavuşamayan bebek ise aç kalmaktadır..
Temizliğe dikkat edilmemesi sonucu bebeklerin ağzında başlayan pamukçuklarda (moniliasis) bebeğin emerken acı duymasına neden olmakta ve huzursuzluğu artmaktadır... Her emzirmede, memeden sona doğru gelen sütte yağ miktarı artar ve bu, bebekte doygunluk hissi yaratır ve bebek memeyi bırakır..Bu nedenle her emzirmede yalnızca bir meme verilmeli ve o meme tamamen boşalmadan diğerine geçmemelidir...
Bebek emme sırasında memenin başı ile birlikte koyu kahverengi kısmını ağzına almalıdır... Emmeye hazırlanan bebek, meme ucunu tutarken saldırır gibidir.. Memeyi kavradığı an, hızla emmeye başlar ve doygunluk hissi ile memeden ayrılır...
Yeni doğan döneminde hemen her bebekte gördüğümüz sarılıkların bir kısmı anne sütüne bağlıdır.. Anne sütünün 1-2 gün kadar kesilmesinin sarılığı azalttığı görülmüşse de, anne sütünün kesildiği dönemlerde bebeğin başka besinlerle beslenmesi, anne sütünün koruyucu etkilerinin olması ve anne sütü sarılığının hemen hiçbir zaman tehlikeli düzeylere çıkmaması göz önüne alınarak SARILIK DURUMLARINDA ANNE SÜTÜNÜN KESİLMESİ ÖNERİLMEMEKTEDİR... İNEK SÜTÜ ANNE SÜTÜNÜN SEÇENEĞİ DEĞİLDİR !
Süt çocukluğunda en önemli alerjik besin inek sütüdür ve yakınmalar genellikle ilk 2-3 ayda görülür... Çoğunda kusma, ishal ve karın ağrısı vardır.. Genellikle inek sütü ile beslenenlerin barsaklarında mikro kanamalar oluşur ve bu da demir eksikliğine neden olur... Ani bebek ölümleri, diş çürümeleri, orta kulak iltihabı, büyüme ve gelişme problemleri inek sütü ile beslenenlerde sık karşılaşılan hastalıklardır.
Anomalili kusurlu bebekler
ltrasonografi incelemesinde uygun bir gebelik haftasında, çözünürlüğü iyi bir ultrasonografi cihazıyla, dikkatlice ve sistematik bir şekilde tarama yapıldığında bariz yapısal kusurlar nispeten kolay bir şekilde görülebilir.
Ancak başta Down sendromu olmak üzere kromozomları ilgilendiren kusurların bazıları direkt olarak yapısal bir kusura yol açmayabilirler. Bunun yerine bu bebeklerde, kendi başlarına bir "kusur" olmayan, ancak bebeklerin yalnızca az bir kısmında görülebilen bazı işaretler saptanabilir.
Bu işaretlerin genel özellikleri şunlardır:
Bu işaretlerin önemli bir kısmı bunlar konusunda bilgisi ve deneyimi olan doktorlar tarafından çok dikkatli bir şekilde özellikle "bulmak amacıyla" ve çözünürlüğü yüksek ultrasonografi cihazlarıyla bakıldığında görülebilir.
İşaretlerin önemli bir kısmı tümüyle normal olan bebeklerde de görülebilir ve bu nedenle başka bulgular ve risk faktörleri olmadığında genellikle kendi başlarına bir anlam taşımazlar.
Bu işaretlerin bir kısmı gebeliğin ilk yarısında kendilerini gösterip, sonradan "yok olabilirler". Bu nedenle bu işaretler özellikle 11.-24. gebelik haftalarında araştırılırlar.
Birinci trimesterde görülebilen işaretler şu şekilde özetlenebilir:
Kistik higroma
Bebekte şişme (hidrops) hali
Ense pilisi kalınlığının artması
Erken gelişme geriliği
Kalp atım sayısı ve ritim özellikleri
İkinci trimesterde görülebilen işaretler şu şekilde özetlenebilir:
Kistik higroma
Bebekte şişme (hidrops) hali
Ense pilisi kalınlığının artması
Ekojenik barsak
Uyluk kemiği ve / veya üst kol kemiği kısalıkları
Piyelektazi
Kalp boşluğunda ekojen odak
Ventrikül genişlemesi
Koryoid pleksus kisti
Pelvik açı genişlemesi
Kordonda tek atardamar bulunması
İşaretler hakkında ayrıntılar
Kistik higroma
"Kistik higroma", gebeliğin erken dönemlerinde bebeğin boyun bölgesinde saptanabilen birden fazla odacıklı kistik yapılara verilen isimdir. Bu normal dışı yapının ortaya çıkma nedeninin bölgede lenf kanallarının tıkanmasıyla lenf sıvısının birikmesi olduğu düşünülmektedir.
Bazı durumlarda boyun bölgesinde yer alan başka kitleler de kistik higroma sanılabileceğinden tanının tecrübeli bir uzman tarafından doğrulanması önemlidir.
Kistik higromanın önemi başta Turner sendromu olmak üzere bebekte bir kromozom kusuruna işaret edebilmesidir.
Kistik higroma genellikle erken gebelik haftalarında gözlenir ve gebeliğin ikinci yarısından itibaren kaybolur.
Kistik higroma gözlendiğinde muhtemel bir kromozom bozukluğunu araştırmak için koryon villus biyopsisi veya amniyosentez ile karyotipleme (kromozom tayini) yapılması önemlidir.
Bebekte şişme (hidrops) hali
Bebekte erken gebelik haftalarında şişme hali çok ender görülen bir bulgu olmakla beraber ciddi bir soruna işaret etmesi açısından önemlidir.
Hidrops durumundaki bir bebeğin karın boşluğu ve diğer vücut boşluklarında normal dışı bir sıvı birikimi vardır.
Erken gebelik haftalarında bir kromozom kusuruna işaret edebilen hidrops, gebeliğin ileri haftalarında saptandığında bebekte ciddi bir kalp kusuru sonucunda veya anne ve baba adayı arasında var olan ve önceki gebeliklerde gerekli önlemler alınmamış bir kan uyuşmazlığının (Rh uygunsuzluğu) bebeğin kan hücrelerini parçalamasıyla oluşmuş bir kalp yetmezliğinin belirtisi olabilir.
Ense pilisi kalınlığının artması
Ense pilisi kalınlığı başta kromozom kusurları olmak üzere kalp hastalıklarında veya çeşitli doğumsal kusurlarda artmış bulunabilir.
Ense pilisi kalınlığı 11-14 tarama testinin bir parçası olarak bu gebelik haftaları arasında ölçülmektedir.
Bunun yanında ayrıntılı ultrasonografide de ense pilisi kalınlığı ölçümü yapılmaktadır.
Ense pilisi kalınlığı artışı genellikle geçici bir bulgudur ve ilerleyen gebelik haftalarında kaybolma eğilimi gösterir.
Erken dönem gelişme geriliği
İlk trimesterde ultrasonografide hesaplanan gebelik haftasının son adet tarihine göre hesaplanan gebelik haftasına göre daha ufak bulunması durumunda en muhtemel nedenler yumurtlamanın geç olması ve son adet tarihinin yanlış hatırlanmasıdır. Ancak başta Trizomi 18 olmak üzere çeşitli kromozom kusurlarında bebekte gelişme geriliğinin çok erken gebelik haftalarında başlayabilmesi nedeniyle özellikle aradaki fark çok yüksek olduğunda bebek daha yakın takibe alınır.
Kalp atım sayısı ve ritim özellikleri
Bebeğin kalp atışları ultrasonografide genellikle 7. Haftadan itibaren izlenebilir hale gelir. Kromozom kusurlarının bazılarında kalp atım sayısı çok düşük veya çok yüksek olabileceğinden kalp atım sayısı da mutlaka dikkate alınır.
Kalp atım sayısının özellikleri yanında kalp ritminin düzensizliği de bebekte özellikle bazı kalp kusurlarına işaret edebilmesi açısından önemlidir.
Dikkat:
Özellikle ikinci trimesterde yapılan ultrasonografide bebeğin kalbinin incelenmesi esnasında ultrasonografi probunun bebeğin kalbi üzerine basınç uygulanması bebeğin kalp atışlarında geçici bir azalmaya ve hatta ""üzensizleşmeye" neden olabilmektedir. "Prob bradikardisi" adı verilen bu durum bir kalp hastalığına işaret etmemekle beraber kalbin ileri incelemesi için ikinci düzey detaylı ultrasonografi gerektirebilir.
Ekojenik barsak
Ultrasonografide barsakların içinin ekojenik, yani "parlak (beyaz)" görünmesi veya karın içinde kireçlenmeyi andıran parlaklıklar bulunmasıdır.
Ekojenik barsak tüm gebeliklerde yaklaşık %1 oranında gözlenebilen bir bulgudur ve mutlaka bebekte bir kusur olduğunu göstermez.
Bazı durumlarda ultrasonografi ayarlarının değiştirilmesiyle parlaklığın aslında gerçek olmadığı gözlenebilmektedir.
Ekojenik barsak gebeliğin ikinci trimesterinde gözlendiğinde bebekte bir kromozom kusuruna işaret edebilmesi açısından önemli olmakla beraber tek başına bir anlam taşımayabilir
Gebeliğin ileri haftalarında görülen ekojenik barsak ise bebekte çeşitli metabolizma hastalıklarına, rahim içi enfeksiyonlara, barsakların bebeğin ilk dışkısı olan mekonyum tarafından tıkanmasına ve bebeğin ciddi bir şekilde sıkıntıda olmasına işaret edebilen bir bulgu olması nedeniyle önemlidir.
Uyluk kemiği ve / veya üst kol kemiği kısalıkları
16.-24. gebelik haftaları arasında yapılan ultrasonografide bebeğin uyluk kemiğinin ve / veya üst kol kemiğinin gelişiminin geri kalması Down sendromunun bir bulgusu olabilmektedir. Bu işaretin hatalı yorumlanmasını engellemek için gebelik haftasının doğru bilinmesi çok önemlidir.
Piyelektazi (böbrek kanallarında genişleme)
Tüm gebeliklerin yaklaşık %2'sinde ultrasonografide bebeğin bir ya da iki böbreğinde idrar kanallarında genişleme saptanabilir. Erken gebelik haftalarında saptandığında ve özellikle de diğer bazı işaretlerle beraber olduğunda bu bulgu Down sendromu ve diğer kromozom bozukluklarına işaret edebilmesi açısından önemlidir.
Piyelektazi doğumsal kusura işaret edebilen bir bulgu olması yanında kendi başına da bir böbrek ve idrar kanalı hastalığına işaret edebilmesi açısından takibe alınması gereken bir bulgudur.
Özellikle büyük piyelektazilerde bebeğin yenidoğan döneminde ayrıntılı incelenmesi ve bu inceleme sonuçlarına göre hareket edilmesi uygundur.
Kalp boşluğunda ekojen odak
Tüm gebeliklerin yaklaşık %3-4'ünde saptanabilen bir bulgudur. Kalp boşluklarından birinde ya da ikisinde parlak bir yapı gözlenir. Bu bulgu bebekte Down sendromu varolma olasılığını artırması açısından önemlidir.
Ekojen odak genellikle 3. trimesterde kaybolur.
Ventrikül genişlemesi
Bebeğin kafa içindeki sıvıyı, yani beyin-omurilik sıvısını barındıran ve ileten yapılarda ("ventriküller") genişleme erken gebelik haftalarında Down sendromu bulgusu olarak ortaya çıkabilmektedir.
Gebeliğin ilerleyen haftalarında ise ventrikül genişlemesi bebekte hidrosefali gelişimine işaret edebilmesi açısından ayrı bir önem kazanır.
Koryoid pleksus kisti
Koryoid pleksuslar beyin omurilik sıvısını barındıran ventriküller içinde sağlı sollu yer alan, erken gebelik haftalarında kelebek tarzı yapılarıyla kafa içinin büyük kısmını kaplayan, daha sonra beyin dokusunun gelişmesiyle boyutları nispeten ufalan yapılardır. Beyin omurilik sıvısının üretiminden sorumlu bu yapıların içinde kistik oluşumların gözlenmesine koryoid pleksus kisti adı verilir.
Koryoid pleksus kistleri tüm gebeliklerde yaklaşık %1'inde gözlenebilir ve tek veya çift taraflı olabilirler.
Bu oluşumlar erken gebelik haftalarında gözlendiğinde başta Trizomi 18 olmak üzere Down sendromu ve diğer kromozom kusurlarının varlığına işaret edebilmeleri nedeniyle önemlidirler.
Koryoid pleksus kisti saptandığında genel yaklaşım, ayrıntılı incelemede bebekte başka bir işaret ve kusur saptanmadığında kistin izlenmesi yönündedir. Beraberinde başka bulgular da saptandığında ve /veya kistin nispeten büyük olduğu saptandığında amniyosentez ile bebeğin kromozomlarının incelenmesi gerekebilir.
Bu oluşumlar gebelik haftası ilerledikçe kaybolma eğilimindedirler.
Koryoid pleksus kistlerinin, bir kromozom kusuruna bağlı olmadıkları sürece bebeğin beyin gelişimini olumsuz etkilemeleri beklenmez.
Pelvik açı genişlemesi
Nispeten yeni keşfedilmiş bir bulgudur. Bebeğin leğen kemiklerinin birbirine yaptığı açının "geniş" bulunması ek bir Down sendromu işareti olarak kabul edilmekle birlikte bu bulgunun tanımının henüz net olarak yapılmış olmaması, Down sendromu taramasındaki önemini diğer işaretlere göre geri planda bırakır.
Kordonda tek atardamar bulunması
Bebeğin göbek kordonunda normalde bir toplardamar ve etrafına heliks şeklinde sarılmış iki adet atardamar bulunur.
Tüm gebeliklerin yaklaşık %1'inde bebeğin göbek kordonunda tek atardamar bulunur. Bu durum tek başına bir doğumsal kusur olmamasına ve bebekte ileri bir inceleme gerektirmemesine karşın, yapısal başka kusurların varlığına işaret edebilmesi açısından önemlidir
Aile planlaması
Aile planlaması, ailelerin istedikleri sayıda, istedikleri zamanda ve sağlıklı aralıklarla, bakabilecekleri kadar çocuk sahibi olmaları demektir. Aile planlaması çocuk sayısını kısıtlamak demek değildir. Aile planlaması çalışmaların temel amacı ailenin sağlığını korumak ve onların mutlu yaşamalarını sağlamaktır. Aile planlaması çalışmaları ile,çiftlere gebe kalmak ve doğum yapmak için en uygun koşulların neler olduğu öğretilir. Gebelikler arasında belli bir süre bırakılarak anne ve çocuk sağlığının korumaktır. Bu hizmet, ailedeki kişi sayısını sınırlandırma anlamı taşımaz!
Çocuk yapmada aileler, tamamen serbest olup, kendi iradeleri ile istedikleri, bakabilecekleri, yetiştirebilecekleri sayıda çocuk sahibi olabilirler. Önemli olan ailelerin bilinçli olarak, sorumluluk taşıyarak karar vermeleridir. İstediği halde çocuk sahibi olamayan kısır çiftlere yardım edilir,yol gösterilir. Aile Planlaması, eşlere çocuk yapmak istedikleri veya istemediklerinde yol gösterir. Onlara çocuk sayısı ve doğumlar arasındaki süreyi belirlemelerinde yardımcı olur.
Başka bir deyişle Aile Planlaması evli çiftlerin ekonomik olanaklarına ve kişisel isteklerine göre çocuk sayısını tayin etmelerini ve doğumların ana-çocuk sağlığına uygun aralıklarla olmasını sağlayan koruyucu bir hizmettir.
Aile Planlaması, eşlere çocuk yapmak istedikleri veya istemediklerinde yol gösterir. Onlara çocuk sayısı ve doğumlar arasındaki süreyi belirlemelerinde yardımcı olur.
Bununla birlikte iki yıldan sık aralıklarla yapılan doğumlar ile annenin çok genç ya da yaşlı olması anne ve çocuk sağlığını olumsuz etkilemektedir. Her yıl dünyada yarım milyondan fazla kadın gebelik ve doğumla ilgili sorunlar yüzünden ölmekle geride bir milyondan fazla anasız çocuk bırakmaktadır. Aile Planlaması ile bu ölümlerin çoğu önlenebilirdi. Yine istenmeyen gebelikler de ana ölümüne neden olmaktadır.
Yine bu nedenle her yıl ülkemizde 500 binden fazla kadın kürtaj olmakta, daha da tehlikelisi kürtajla ilgili 50 binden fazla kadın yaşamını yitirmektedir. Etkin Aile Planlaması yöntemlerinin kullanılması ile ülkemizde yılda l500 annenin ve 60 bin bebeğin ölümü engellenebilir. Yine çok ve sık doğuma bağlı kadın hastalıkları, kansızlık; zor doğum ve bunlara bağlı olarak ana ölümleri artmaktadır.
Çocuk sağlığı da çok ve sık doğumdan etkilenmektedir. Şöyleki; Doğumlar arasında geçen süre 2 yıldan azsa, bir önceki çocuğun ölüm tehlikesi yaklaşık %50 oranında artmaktadır.
En az iki yıl ara ile doğan çocuklar daha sık aralıklarla doğan çocuklara göre fiziksel ve zihinsel açıdan daha iyi gelişmektedirler.
iki yaşın altındaki bir çocuğun sağlığını ve gelişimini tehdit eden en büyük tehlike, ailede yeni bir bebeğin dünyaya gelmesidir.
Bir anne bedeninin gebelik ve doğum etkilerinden tam olarak kurtulabilmesi için iki yıllık bir sürenin geçmesi gerekir.
Eğer bir anne doğumdan sonra iki yıl geçmeden tekrar gebe kalırsa, yeni bebeğin zamanından önce doğması ve anne karnında iyi beslenemediği için düşük kilolu doğma ihtimali artar. Çok ve sık doğum sonucu çocuklar sık hastalanmakta, kansızlık artmakta, sonuçta fiziksel ve zihinsel açıdan iyi gelişememektedirler.
Anne ise çok ve sık doğum sonucu yıpranmakta ve çocuklarına karşı ilgisi azalmakta, bunlara ek olarak ekonomik zorluklar da eklenince çocuğun yaşamına verilen değer azalmaktadır.
AİLE PLANLAMASININ AMACI
Çok ve sık gebelikleri önlemek,
Çok ve sık doğumların anne ve çocuk sağlığına olan olumsuz etkilerini gidermek,
İstenmeyen gebeliklerde tehlikeli yollarla yapılan düşükleri önlemek,
Çocuğu olmayan ailelerin çocuk sahibi olmaları için yol göstermek,
Ailelere gebelikten korunmanın modern ve tibbi yollarını öğreterek ana sağlığı ve çocuk sağlığı düzeyini yükseltmek -
ANNE SAĞLIĞINA FAYDALARI
Çok ve sık doğuma bağlı gebelikleri önler,
Çok ve sık doğuma bağlı kadın hastalıklarını önler,
Kansızlık ve kansızlığın neden olduğu hastalıkları önler,
Zor doğuma bağlı tehlikeleri önler,
Erken ve geç yaşta olan doğumları önler,
İstenmeyen gebelik ve düşükleri önler,
Anne sağlığı için zararlı, iki yıldan kısa aralıklarla olan doğumları önler,
Annenin ruh sağlığını korur,
Sonuçta; ANNE ÖLÜMLERİNİ AZALTIR, TOPLUMDA SAĞLIKLI VE MUTLU ANNE SAYISI ARTAR
Bebek Cinsiyet Tayini
Antik Çin, Mısır ve Yunan uygarlıklarından beri insanoğlu doğacak bebeğinin cinsiyetini doğmadan önce saptayacak ve istediği cinsiyette bebek sahibi olmasını sağlayacak fomüllerin peşinde koşmuştur. Bu konuda sayısız hurafe, halk öyküsü ve sihirli öneriler ortaya atılmıştır. Günümüzde bile bazı "otoriteler!" ve "konunun uzmanları!" çiftlere istedikleri cinsiyette çocuk sahibi olabilmeleri için yüzdeyüz garantili! öğütler vermeye devam etmektedirler. Maalesef sadece bizim toplumumuzda değil en gelişmiş toplumlarda bile bu tür hokkabazlar rağbet görmektedir. Erkek bebek için Y kromozomu taşıyan, kız bebek için ise X kromozomuna sahip spermin yumurtayı döllemesinin gerektiği bir asırdan beri bilinmesine rağmen1970'lerde Y kromozomu taşıyan spermlerin X'lerden ayrılabileceğinin keşfi ile isteyene istediği çocuğu vermenin bilimsel ve gerçekçi yolu açılmıştır.
Zaman içerisinde yüksek teknolojiler geliştikçe X ve Y spermlerinin özellikleri daha iyi anlaşılmış ve bunları ayırmak için değişik teknikler gelişmiştir. 1998 yılında Virginia'a da yapılan bir çalışmanın sonuçları spermlerin ayrılmasında yeni bir tekniği dünyaya duyurmuştur. Bu teknik X ve Y spermlerin içerdikleri DNA oranlarına göre Y spermlerinin daha küçük ve hafif olmasına ve hareket hızlarına dayanmaktadır. Erkeğin ejekulatı (menisi) filtre edilmekte ve daha sonra basınç altında çok ince ve çokuzun bir tüpe verilmektedir.Bu spermlerin neredeyse tek tek boruda ilerlemelerini sağlamaktadır. Tüpün diğer ucu ikiye ayrılmakta ve birtkım teknikler ile X ve Y içeren spermler ayrılmaktadır. Bu sistemin başarı oranı X yani kız için %85 iken erkek yani Y içinse %65 olarak bulunmuştur.
Teknoloji gerektirmeyen ve kişilerin kendilerinin uygulayabileceği bir yöntem de 1989 yılında tanımlanmıştır. Bu sistemde de Y spermlerinin daha küçük ve hızlı olduğu varsayımından yola çıkılmakta ve ilişki zamanlaması ile istenilen cinsiyette bebek sahibi olmak için öneriler verilmektedir. Buna göre erkek bebek isteyen çiftler öncelikle yumurtlama anını saptamak için piyasada satılan kitleri günde 2 defa kullanmalı, testteki renk değişimine göre ovülasyonun 24 saat içinde olacağı saptandıktan sonra tek bir sefer ilişkde bulunmalı, bu ilişki renk değişiminden sonraki 24 saat içinde olmalı, ve derin penetrasyonu sağlayacak pozisyonlar tercih edilmelidir. Bu sayede hızlı yüzen Y spermleri daha çabuk tüplere varabilecektir. Kadının erkeğin boşalmasından önce orgazm olması da şansı arttıracaktır.Kadının orgazmı vajendeki pH dengesini alkali yönde değiştirerek sperm ile serviks salgılarının temasını güçlendirecektir. Ek olarak ilişkiden 1 saat önce kafein içeren içeceklerin alınması spermlerin hızını arttıracaktır. İlişkiden önce 3-4 gün süre ile erkeğin boşalmaması şarttır. Bu sayede erkeğin sperm sayısı yükselecektir. Kız isteyenler için de bunun tam tersini yapmak gerekmektedir. Ovülasyonkitine gerek yoktur ve adet kanaması sona erdikten sonra sık cinsel ilişkide bulunmak yeterlidir.
Ancak son zamanlarda yapılan çalışmalar bu yöntemin Tabiat Ana'nın verdiği olaslıklardan daha yüksek başarılar vermediğini ortaya koymuştur.
İstenilen cinste bebek sahibi olmanın en garantili yolu embryo seçimidir. Tüp bebek uygulamalarında embryo birkaç hücreli hale geldiğinde hücrelerden biri alınarak Y kormozomu baklır ve eğer istenilen cinsiyette ise rahimne yerleştirilir. Bu yöntemin başarı şansı %100 dür.
Etik Yönü
Cinsiyet tayininin en önemli engelleyicisi işin etik yönüdür. Herhangi bir sebep olmadan çiftlere istedikleri cinsiyette bebek sahbi olmaları konusunda yardımcı olmak doğanın hassas dengelerini bozacaktır.Değişik toplumlarda farklı istekler olmasına rağmen özellikle ülkemizde erkek çocuğa olan merak geri dönüşü mümkün olmayan zararlar doğurabilir. Bu yöntemler sadece belirli hastalıkların varlığında kullanılmalıdır. Örneğin X-e bağlı geçiş gösteren kromozom bozukluğu olan çiftlerden doğacak kız bebekler %100 hasta olacağından bu tür çiftlerde yoğun çocuk isteği var ise değişik yöntemler ile kız bebek sahibi olmaları engellenebilir.
Kaynak:
Bu yazı Dr Alper MUMCU
[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] dan alınmıştır.
Bebeğin Eşinin (Plasentanın ) erken ayrılması
Abrubtio placenta hamileliğin, nadir görülen ancak hem anne hem de bebek hayatını tehlikeye atabilen çok ciddi bir komplikasyonudur. Tanım olarak plasentanın doğumdan önce rahim duvarından ayrılmasıdır. Gebeliğin son dönemlerinde görülen bebek ölümlerinin en önemli ve en sık görülen gelen nedenidir. Dekolman olarak da tanımlanan abrubtio placentaya bağlı anne ölümleri modern takip yaklaşımları sayesinde günümüzde %1'in de altına düşmüştür.
Plasenta gerek yapı gerekse işlev açısından kendine özgü ve başka örneği olmayan bir organdır. Bebeğin rahim içindeki yaşamını sürdürebilmesi plasentanın sağlıklı işlev görmesine bağlıdır.
Plasenta normalde bebeğin doğumunu takiben görevini tamamlayarak yerleşmiş olduğu yerden ayrılır ve vücut dışına atılır. Bu doğumun üçüncü evresi olarak adlandırılır. Plasentanın atılmasını takiben rahim kasları kasılarak açık olan kan damarlarının kapanmasını ve kanamanın durmasını sağlarlar. Hamileliğin 20. haftasından sonra normal yerleşmiş olan bir plasentanın bebeğin doğmasından önce yapışık olduğu yerden kısmen ya da tamamen ayrılması ise dekolman olarak adlandırılır.
NE SIKLIKTA GÖRÜLÜR
Plasental dekolman tüm gebeliklerin yaklaşık %1'inde görülen bir durumdur.