Tekil Mesaj gösterimi
  #1  
Alt 1 December 2008, 16:18
ceyLin ceyLin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Senior Member
 
Kayıt Tarihi: 21 September 2008
Mesajlar: 15,180
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Post Devlet ve Büyüme

BÜYÜME ve DEVLET


Devletin yaşamış olduğu evrim günümüzde de devam etmektedir. Toplumların yaşadığı ekonomik ve sosyolojik değişim, nasıl devletlerin şehir devletleri şeklinden ulus devletleri şekline dönüşmesine neden olmuşsa, bu gün yaşanan küresel değişim ve dönüşüm süreci de ulus devletlerinin yeni bir şekil almasına neden olacaktır. Bu gün ve gelecek için bir öngörüde bulunacak olursak, ulusal devletlerin yerine bölgesel devletlerin alması ve daha ileri aşamada ise tek bir dünya devletine yönelişin beklenmesi kaçınılmaz görünmektedir. Son yıllarda dünya ölçeğinde büyük şirketler arasında yaşanan birleşmeler, yıllardır birbirine düşman olmuş ülkeler arasında ki yakınlaşmalar, bölgesel entegrasyonların sayısal olarak artması ve genişlemesi, dinler arasında yaşanan diyalog arayışları, bu gelişimin en önemi işaretleridir. Bu gelişim çerçevesinde hangi alanda bir yakınlaşma olursa olsun ulaşılması gereken nokta, rekabet edebilen, doğru ve insanlığın genel olarak iyiliğine olacak fikirlerin ayakta kalacağı, rekabet edemeyen akımların ise yok olacağıdır. Bunun en güzel örnekleri Afrika' da yaşanmaktadır. Gerek ülke kaynaklarının kullanılamaması gerek doğal kaynak, beşeri ve fiziki sermaye yetersizlikleri gerekse de sorumsuz, israfçı ve yozlaşmış devlet yönetimleri nedeniyle açlıkla ve iç savaşlarla mücadele etmek zorunda olan ülkelerdeki insanlar, kendi devletleri yardımcı olamamaktadır. Bu o ülkelerdeki devlet yönetimlerinin rekabet edemediği ve yol olacağı anlamındadır. Dolayısıyla kurulmakta olan dünya düzeni içerisinde her alanda, dünya ölçeğinde rekabet edebilecek ekonomik ve sosyal kurumların oluşturulması zorunludur. Ülkelerin dünyanın ortak geleceğinde söz sahibi olabilmeleri için; özgürlük, insan hakları, çevre bilinci gibi ortak insani değerlere saygılı, sanal bilgi dünyası, iletişim teknolojisi ve genetik mühendisliğine dayalı bilgi çağını yakalamış ekonomik, bilimsel, politik, sanatsal ve sportif faaliyetlerde rekabet edebilecek bir nüfus potansiyeline sahip ülkeler grubu içinde yer alması gerekmektedir. Bu noktada devletin üstleneceği rol büyük önem kazanmaktadır.
Adam Smith' den bu güne liberal iktisatçılar devletin ekonomideki rolüyle ilgili olarak minimal bir alan tanımlamıştır. Liberal iktisatçılara göre devlet, temel kamu hizmetleri, ulusal savunma, yasama ve yargı işleriyle sınırlandırılmalıdır. Devlet, ekonomik hayata müdahale etmemeli ve sadece bireylerin mülkiyet haklarını ve sözleşmeleri garanti altına almaları, bireylerin ekonomik ve politik özgürlüklerini korumalıdır. 19. yy' da devletin ekonomideki rolü çok sınırlı tutulmuş ve genellikle tahsis karakteri taşıyan fonksiyonlar üstlenilmiştir. 20. yy' da yaşanan politik nedenler krizler gibi ekonomik nedenler ve Marksist ve sosyalist tezlerin yarattığı ideolojik nedenler ile devletin ekonomideki rolü gittikçe genişlemiştir. Devlet harcamalarının GSMH içindeki payı büyüyerek, ortalama 1913' de %12' den 1995' te %45' e yükselmiştir. Bu genişlemenin altında, devletin istikrar, bölüşüm ve büyüme kaygılarına dayalı olarak ekonomide daha büyük bir kaynağa hükmetme kaygısı yatmaktadır.
Devletin ekonomideki rolünün genişlemesine neden olan etkenler:
 Marksist ve sosyalist düşüncenin bölüşümcü adalet çerçevesinde yaratmış olduğu baskı
 Keynesyen iktisat düşüncesinin tam çalışma ve fiyat istikrarı sağlamaya yönelik baskı
 Devletin ekonomiye müdahalesini haklılaştıracak kamu malları, dışsallıklar ve asimetrik bilgi gibi iktisat literatüründeki gelişmeler
 Kalkınma iktisadı alanındaki, özel sektörün oluşmadığı ekonomilerde devletin rol üstlenebileceği ve büyük sermayenin gerektiği üretim alanlarına özel sektörün yatırım yapamayacağı tezlerine dayanan gelişmeler
 Hangi malların üretilmesi gerektiği, vatandaşların daha çok neyi istediği ve piyasaların nasıl çalıştığı konularındaki devlet yargısının en iyi sonucu vereceği varsayımının yaygınlık kazanması ve bu sektörlerin vergiler ve sübvansiyonlar aracılığıyla devletin yönlendirmesine bırakılması
 Savaşların ve krizlerin yol açmış olduğu her ülkenin kendi kendine yeterliliğinin sağlanması gerektiği ve devletin krizleri engellemesi gerektiği fikirlerinin yaygınlık kazanması
Devletin genişleyen rolü, kapasitesinden daha fazla bir alanda faaliyet göstermesine ve etkinsizliklerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Devletin çok daha fazla işle uğraşması etkin şekilde yapabileceği işleri dahi yerine getirememesine ve devletin yürütmekte olduğu tüm faaliyetlere ilişkin şüphelerin doğmasına neden olmuştur. Devlet, organlarının yürütmüş olduğu faaliyetlerle ilgili olarak hukuksuzluk, yolsuzluk, etkinsizlik, israf ve kayırmacılık her zaman her toplum için dile getirilen özelliklerdir.



DEĞİŞEN DÜNYADA DEVLET

Bütün dünyada dikkatler devlet üzerinde yoğunlaşmış durumdadır. Küresel ekonomideki kapsamlı değişiklikler, hükümetler hakkındaki temel soruları tekrar gündeme getirmektedir. Bunlar;
- Hükümetlerin rolü ne olmalıdır?
- Neyi yapabilirler ve yapamazlar?
- Yapabileceklerini en iyi nasıl yapabilirler sorularıdır.
Son elli yıl, özellikle kalkınmanın teşvik edilmesi konusunda devlet müdahalesinin yaralarını ve sınırlarını açıkça göstermiştir. Hükümetler, eğitim ve sağlıkta ilerlemelerin kaydedilmesine, toplumsal eşitsizliğin azaltılmasına önemli ölçüde yardımcı olmuşlardır. Ancak devlet müdahaleleri aynı zamanda kötü bir takım sonuçlara da yol açmıştır. Hükümetlerin geçmişte iyi işler yaptığı alanlarda bile küreselleşen bir dünya ekonomisinin gereklerine uyum sağlayamayacaklarından kaygı duyulmaktadır.
Devletin rolü konusundaki yeni kaygılar ve sorular çok çeşitlidir. Ancak yakın bir tarihte meydana gelen dört gelişme bu kaygıları arttırmıştır.
1. Eski Sovyetler Birliği ile Orta ve Doğu Avrupa' daki emir ve denetlemeye dayalı ekonomilerin çökmesi
2. Önde gelen sanayileşmiş ülkelerin bir çoğunda refah devletinin içine girdiği mali kriz.
3. Doğu Asya' daki "mucize" ekonomilerde devletin önemli rolü.
4. Dünyanın çeşitli bölgelerinde devletlerin çöküşü ve insani acil durumlardaki artış.
Bu zıt gelişmelerin arkasındaki belirleyici faktörün devletin etkinliği olduğunu göstermektedir. Etkin devlet, piyasaların gelişmesine ve insanların daha sağlıklı, mutlu bir yaşam sürmelerine imkan veren mal ve hizmetleri, kural ve kurumların sağlanmasında büyük önem taşımaktadır. Etkin bir devlet olmadan gerek ekonomik, gerekse toplumsal sürdürülebilir kalkınma mümkün değildir. Bir çok kişi, elli yıl önce bunların hemen hemen aynısını söylemiştir. Ancak o zaman kalkınmanın devlet tarafından sağlanması gerektiğini kastetmişlerdir. Bu süre içinde kazanılan deneyimin ortaya çıkardığı mesaj oldukça farklıdır. Devlet, büyümeyi doğrudan sağlayan bir varlık olarak değil, bir ortak, katalizör ve kolaylaştırıcı olarak ekonomik ve toplumsal kalkınma için çok önemlidir. Toplumların ilerleyebilmesi için etkin bir devlet yapısına sahip olmaları gerekmektedir. Ancak buradaki "etkin devlet" kavramı 1930' lardaki etkin devlet kavramından farklıdır.
Etkin devlet için gerekli unsurlar, kalkınmanın farklı aşamalarında bulunan ülkeler arasında çok büyük farklılıklar göstermektedir. Örneğin, Hollanda ve Yeni Zelanda için geçerli olan bir şey , Nepal için olmayabilir. Aynı gelir düzeyindeki ülkelerde bile büyüklük, etnik yapı, kültür ve politik sistemdeki farklılıklar her devleti benzersi kılmaktadır. Bu çeşitlilik kalkınmanın sürdürülmesi, yoksulluğun ortadan kaldırılması ve değişime tepki göstermede bazı devletlerin öteki devletlere göre neden ve nasıl daha başarılı olduğu konusunda fikir vermektedir. Özetle her devlet farklı yapılardadır. Bunun içindir ki nicelik ve de nitelik açısından farklı devlet yapılarına ihtiyaç duyarlar.

Değişen Dünyada Devletin Rolünün Yeniden Gözden Geçirilmesi
Dünya değişirken onunla birlikte devletin ekonomik ve toplumsal kalkınmadaki rolü konusundaki görüşlerimiz de değişmektedir. 2. Dünya Savaşı' nın yıkıntıları arasından ortaya çıkan ve gelişen ülkelerin çoğunun bağımsızlıklarını kazanmakta olduğu dönemde kalkınma, daha kolayca üstesinden gelinebilir ve büyük ölçüde teknik bir iş olarak görülmekteydi. İyi danışmanlar ve teknik uzmanlar, iyi politikaları oluşturacaklar, iyi hükümetler de daha sonra bunları toplumun yararı için uygulayacaklardı. Devlet önderliğindeki müdahale, piyasa yetersizliklerini vurgulamış ve bunların düzeltilmesinde devlete merkezi bir rol vermiştir. Teknokratlar tarafından geliştirilen politikaların uygulanmasında esnekliğe birincil öncelik verilmiştir. Denetim mekanizmaları yoluyla getirilen hesap verme sorumluluğu bir yüktür.
Birkaç ülkede işler gerçekten hemen hemen teknokratların beklediği şekilde gerçekleşmiştir. Ancak bir çok ülkede sonuçlar beklenenden çok farklı olmuştur. Hükümetler, hayalperest programları gerçekleştirmeye çalışırken kamu politikalarına veya liderlerin kararlılığına güvenmeyen özel yatırımcılar çekimser davranmışlardır. Güçlü yöneticiler keyfi davranmıştır. Yolsuzluklar yaygınlaşırken, kalkınma yavaşlamış, yoksulluk devam etmiştir.
Son yüzyıl içinde özellikle sanayileşmiş ülkelerde hükümetin büyüklüğü ve kapsamı çok fazla genişlemiştir. ( Şekil 1 ) 2. Dünya Savaşı öncesindeki genişleme, diğer unsurların yanı sıra Büyük Ekonomik Durgunluğun ekonomik ve toplumsal sistemlerde yol açtığı ağır tahribata çözüm bulma gereksiniminden kaynaklanmıştır. Savaş sonrasında devlete duyulan güven, daha fazlasını yapması yönündeki talepleri arttırmıştır. Sanayileşmiş ülkeler refah devletini genişletirken, gelişmekte olan ülkelerin bir çoğu, devlet denetimindeki kalkınma stratejilerini benimsemişlerdir. Bunun sonucunda bütün dünyada devletlerin büyüklüğü artmış, kapsamları genişlemiştir. Devlet harcamaları önde gelen sanayileşmiş ülkelerde toplam gelirin yaklaşık yarısını, gelişmekte olan ülkelerde ise dörtte birini oluşturmaktadır. Ancak devletin nüfuzundaki artış, devletin sadece büyüklüğünden ve müdahalelerinin kapsamından, insanların gereksinimini karşılamasındaki etkinliğine kaydırmıştır.






1940' larda olduğu gibi devletin rolüne duyulan ilgi, devletlerin faaliyet gösterdiği ortamı büyük ölçüde değiştiren küresel ekonomideki çarpıcı olaylardan kaynaklanmıştır. Ekonomilerin küresel bütünleşmesi ve demokrasinin yayılması, keyfi ve kaprisli davranışlar için hareket alanını daraltmıştır. Vergiler, yatırım kuralları ve ekonomik politikalar, küreselleşmiş bir dünya ekonomisinin parametrelerini her zamankinden daha fazla yanıt vermek durumundadır. Teknolojik değişim, hizmetlerin yaygınlaştırılmasına ve piyasaların daha büyük bir rol oynamasına imkan veren yeni fırsatlar yaratmıştır. Bu değişiklikler devlet için yeni ve farklı roller anlamını taşımaktadır. Devletler, artık sadece "temin eden" değil, "kolaylaştıran" ve "düzenleyen" dir. Devletler hükümetlerin geçmişte başarılı oldukları hükümetler de bile baskılara maruz kalmışlardır. Bir çok sanayileşmiş ülke, hantal bir şekilde büyüyen bir refah devletini taşımak ve insanların devletten bekleyeceği hizmetler ve imkanlar arasında güç seçimler yapmak zorunda kalmıştır. Devletin zayıflıklarına tepki duyan yerel ve uluslar arası piyasalar, kitle örgütleri ve diğer kuruluşlar aracılığıyla devletin belirlenmiş amaçlarını gerçekleştirme yeteneğini güçlendirmek için hükümet yönetiminde şeffaflık ve öteki değişiklikler konusunda ısrarcı olmuşlardır.
Hükümetin daha fazla etkin olması yönündeki yoğun çağrılar, devletin mülkiyet hakları, yol, sağlık ve eğitim gibi temel kamu hizmetlerini bile gerçekleştiremediği bir çok gelişmekte olan ülkede kriz boyutlarına ulaşmıştır. Burada kısır bir döngüye girmiştir. Kişiler ve şirketler vergiyi ödemekten kaçınarak bozulan kamu hizmetlerine tepki göstermekte, bu da hizmetler de daha fazla bozulmaya yol açmaktadır. Eski Sovyetler Birliği ve Orta ve Doğu Avrupa' da devletin vaatlerini uzun vadede yerine getirmemesi, çökmesine yol açmıştır. Ancak merkezi planlamanın çökmesi, kendi sorunlarını da beraberinde getirmiştir. Ortaya çıkan boşlukta, vatandaşlar bazen hukuk ve düzen gibi temel kamu hizmetlerinden mahrum kalmışlardır. En aşırı uçtaki örnekler olan Afganistan, Liberya ve Somali' de olduğu gibi devlet tamamen çökerek bireyleri ve uluslararası kuruluşları dağılan parçaları bir araya getirme göreviyle başbaşa bırakmışlardır.



İki Bölümlü Bir Strateji

Günümüzde dünya ülkelerinin karşı karşıya bulunduğu karmaşık sorunları ve baskıları nasıl aşabiliriz? Burada etkin bir devlet için her duruma uygun bir reçete önerilmemektedir. Devletlerin başlangıç noktaları ve yapısal statüleri büyük farklılıklar göstermektedir. Burada daha çok devletlere yönelik talepler ve devletlerin bu talepleri karşılama yetenekleri arasında açılan uçurumun daraltılması sorununa çözüm bulmak için geniş bir çerçeve sunulmaktadır. Toplumların devletin sorumluluklarını yeniden tanımlanmasını kabul etmeleri çözümün bir bölümünü oluşturacaktır. Bu devletin üstündeki yükü vatandaşlar ve toplulukların temel hizmetlerin sağlanmasına katılmasını destekleyerek kaldırılmasını da amaçlayan vatandaş ve topluluklar ile devlet arasındaki ortak faaliyetlerin stratejik seçimi de kapsayacaktır. Kısaca devlet küçülecek, ortak kamu hizmetleri seçilecek ve de diğerlerini devlet sağlamayacaktır.
Ancak tüm bunlar yani devletin rolünün azaltılması tam bir çözüm değildir. Kamu hizmetlerinin sunumunda, özel sektöre ve vatandaşlara güvenmek, devletin merkezi kurumlarının daha iyi çalışmasını sağlayacaktır. İşte tüm bu sonucu toplumsal refahı arttırmak olan uygulamaların verimli şekilde gerçekleştirilebilmesi için bu konudaki devlet kapasitesinin arttırılması gerekmektedir.
Her devletin ülkesinin kalkınmasında daha etkin rol oynayabilmesi, güvenilir olması için "iki bölümlü strateji" ifadesi bulunmaktadır.
1) En önemlisi devletin rolünün kapasitesine uygun hale getirilmesidir. Devlet nerelerde zayıf, nerelerde güçlü olduğunu ve nasıl müdahale ettiğini bilmek gerekir. Eğer az sayıda kaynak, ve az kapasiteyle bir şeyler yapmaya kalkarsa yarardan çok zarar sağlayacaktır. Yani kapasite analizi yapılmalı ve sonrasında rolü belirlenmelidir.
2) Kapasite, kader değildir. Kamu kurumlarını canlandırarak devletin kapasitesi arttırılabilir. Bu da devletin keyfi uygulamalarına son vermek ve yolsuzlukları bitirmekle mümkündür. Aynı zamanda kurumlar arasında rekabetin arttırılması, verimliliğin de artmasına neden olacaktır. Kurumların performansı artınca ücretler ve teşviklerde artacaktır. Ama en önemlisi devletin insanların gereksinimleriyle daha yakından ilgilenmesi, halka yakınlaşmasıyla olacaktır.

Daha Etkin Bir Devlete Giden Yol

Daha yetenekli bir devlet daha etkin olabilir. Ancak etkinlikle yetenek kavramları farklıdır. Yetenek; devlet için hukuk, düzen, kamu sağlığı, alt yapı gibi toplu hizmetleri gerçekleştirmede maksimumu sağlayabilmesidir. Etkinlik ise işte bu yeteneğin uygulanması sonucudur. Eğer devlet kapasitesini toplumun yararına kullanmıyorsa yeteneklidir ancak etkin değildir.

Rolün Kapasiteye Uygun Hale Getirilmesi

Önemli olan; neyin yapılacağı ve neyin yapılmayacağıdır. Bir de temel hizmetlerin nasıl yapılacağı konusunda etkin karar verebilmek. Buradaki seçenekler çok çeşitlidir ve her ülke kendi şartlarına göre uyarlamalıdır.
Devletin temel görevi;
- Hukuk temelinin oluşturulması
- İstikrarın sağlanması
- Temel toplumsal hizmetlere ve alt yapıya yatırım
- Zayıfların korunması
- Çevrenin korunması
Sürdürülebilir, paylaşılmış, yoksulluğu azaltıcı kalkınma için vazgeçilmez olan beş temel işlev, hükümetin temel işlevini oluşturmaktadır. Bu temel işlevlerin uzun süredir kabul edilmesine karşın bunların gerçekleştirilebilmesi için hükümet faaliyetlerinin ve piyasanın uygun bir karışımının ortaya çıkması gerekmektedir. Piyasalar ve devlet birbirlerini tamamlamaktadır.
Alıntı ile Cevapla