Cvp: Devlet ve Büyüme
Devlet, piyasalar için uygun kurumsal temellerin düzenlenmesi açısından büyük önem taşır. Ayrıca bu kural ve politikaların içeriği kadar devletlerin güvenilirliği, kuralların ve politikaların tahmin edilebilirliği ve bunların uygulanmasındaki tutarlılık özel yatırımın teşvik edilmesi açısından aynı derecede önemli olabilir. Ancak yapılan araştırmalarda ortaya çıkmıştır ki bir çok ülke piyasaların gelişmesi için temel kurumsal yapıdan yoksundur. Zayıf ve keyfi devlet kurumları genellikle önceden kestirilemeyen ve tutarsız uygulamalarla sorunu daha da karmaşık bir hale sokmaktadır. Bu tür uygulamalar, piyasaların gelişmesine yardımcı olmak bir yana devletin güvenilirliğini zedelemekte ve piyasaların gelişmesine zarar vermektedir.
Kalkınmanın istikrarlı ve sürdürülebilir olması için devlet, toplumsal, temel unsurları yakından izlemelidir. Kanunsuzluk genelde bir marjinalleşme duygusu ile bağlantılıdır. Gerçekte marjinalleşenler için kanunsuzluk tek uygun yol gibi görülebilir. "Devletler toplumsal temel unsurlara öncelik verdikleri zaman, kamu politikaları büyümenin paylaşılmasına ve yoksulluk ve eşitsizliğin azalmasına katkıda bulunabilir. "
Kaynaklar ihtiyacı olan grupların eline geçmelidir. Bir çok bölgede, yoksulluk ve eşitsizlik genellikle etnik azınlıkları, kadınları, veya coğrafik bölgeleri olumsuz yönde etkilemektedir. Kamu oyundaki tartışmaların dışında kalan ve ekonomi ve toplumun dışına itilen bu gruplar, dünyanın giderek daha fazla bölgesinde yaşandığı gibi şiddet ve istikrarsızlık için elverişli bir ortam oluşturmaktadır.
Kamu politikaları ve programları, sadece büyümeyi sağlamakla kalmayıp piyasa öncülüğündeki büyümenin yararlarının, özellikle temel eğitim ve sağlığa yapılan yatırımlar yoluyla paylaşılmasını sağlamalıdır. Ayrıca bireyleri maddi ve kişisel güvensizliğe karşı korumaları gerekir.
Devletin herşeyi sağlayan varlık olması gerekmez;
Bir çok ülkede alt yapı, sosyal hizmetler ve öteki mal ve hizmetleri sağlayan tekel konumundaki kamu kuruluşlarının iyi hizmet verme olasılıklarının düşük olduğu giderek daha fazla kabul görmektedir. Aynı zamanda, teknolojik, örgütsel yenilikler, bugüne kadar kamu sektörü ile sınırlanmış faaliyetlerde rekabetçi özel sektör kuruluşları için yeni fırsatlar yaratmıştır. Devletler bu yeni olan fırsatlardan yararlanmak ve kıt olan kamu kapasitesini daha iyi tahsis etmek için alt yapı ve hizmetlerin finansmanını, bu hizmetlerin verilmesinden ayırmaya ve kamu hizmetlerinin rekabete dayalı bölümlerini tekele dayalı kısımlardan ayrı değerlendirmeye başlamışlardır. Reformcular ayrıca toplumun geneli için sağlık ve istihdam sorunlarını çözmeye yönelik sosyal sigorta programlarını toplumda sadece en yoksul kesime yardımı amaçlayan sosyal yardım programlarından ayırmaya yönelmektedirler.
GÜVENİLİRLİK, YATIRIM VE BÜYÜME
69 ülkede yerel girişimciler arasında yapılan bir araştırma, bir çok devletin temel görevlerini yetersiz yaptığını göstermektedir. Hukuk ve düzeni sağlamakta, mülkiyeti korumakta ve kuralları ve politikaları önceden tahmin edilebilir bir şekilde uygulamakta başarısız olmaktadır. Yatırımcılar bu tür develeri güvenilir kabul etmemekte,sonuçta büyüme ve yatırımlar zarar görmektedir. Firmalardan birkaç göstergeden her birini 1'den (aşırı sorunlu) 6'ya (sorunsuz) kadar olan bir cetvel üzerinde derecelendirmeleri istenmiştir. Üstteki grafik dünyadaki her bölge için yatırımların ortalaması alınarak özel girişimciler tarafından algılanan ve bizim kurumsal çerçevenin güvenilirliği konusunda genel bir gösterge teşkil etmektedir. Öteki iki grafik ise gelir ve eğitimdeki farklılıklar ve politikadaki çarpıklıklar denetim altına alındığında;ülkelerin güvenilirlik derecelendirmeleri ile büyüme ve yatırım düzeyleri arasında güçlü bir ilişki bulunduğunu göstermektedir. Güvenilirlik dereceleri yatırımcıların algılamalarına dayalıdır. Bu algılamalar aynı zamanda yatırım kararlarını da belirlemektedir.
Özet olarak etkin bir devletin olabilmesi için şu özelliklere sahip olması gerekir:
• Etkin düzenleme
• Sanayi politikası
• Özelleştirmenin idaresi (Bu konudaki temel unsur , devletin mali kapasitesi ve faaliyetleri arasında iyi bir denge kurulmasıdır. Gelişmiş ülkelerde idari kapasite normal olarak güçlüdür ve görevlerini yerine getirmede esneklik sağlansa bile kurumsallaşmış kontrol mekanizmaları ve dengeler, hükümet kuruluşlarının keyfi davranışlarını kısıtlamaktadır. Az gelişmiş ülkelerde devletler keyfi davranabilmektedir. Bunu önleyebilmek için bir takım yollar vardır. Bu iki şekilde yapılabilir: a) Politikaların içeriğini kesin olarak ortaya koyan ve bunları, geriye dönüşü yüksek maliyetli mekanizmalarla ilişkilendiren, kendi kendini kısıtlayıcı kurallar yoluyla b) Firmalar ve vatandaşlarla özel olarak çalışarak.
• Devlet kurumlarının yeniden canlandırılması:
1) Etkin kurallar ve kısıtlamalar
2) Daha fazla rekabetçi baskı
3) Vatandaşın sesinin daha fazla duyulması ve katılımın artırılması
• Kamu hizmetlerinde rekabetin artırılması
• Kamu malları ve hizmetlerinin sağlanmasında daha fazla rekabet
• Devlatin halka yakınlaştırılması
• İnsanlara seslerini duyurma fırsatı verme
• Katılımın genişletilmesi (Başarılı ülkelerde politika oluşturma süreci sivil toplum örgütlerine, işçi sendikalarına ve özel firmalara aktif rol vermektedir.
• Yetkilerin dikkatli bir biçimde devredilmesi. Ancak dikkat edilmesi gereken üç büyük sorun bulunmaktadır. a) Artan eşitsizlik: Bölgeler arasındaki uçurum genişleyebilir. b) Makroekonomik istikrarsızlık: Brezilya' da olduğu gibi yerel ve mali disiplinsizliğin merkezden sık sık yardım yapılmasına yol açması halinde, hükümetler makroekonomik politikanın denetimini ellerinden kaçırabilirler. c) Yerel düzeyde zapt edilme tehlikesi: Ciddi bir tehlike de yerel yönetimin özel çıkar gruplarının etkisi altına girmesi ve bunun sonucunda devletin kaynaklarının ve yetkilerinin kötüye kullanılmasıdır.
Bu tehlikeler bir kez daha devletin, kalkınmanın sürdürülmesinde her zaman nasıl yaşamsal bir rol oynayacağını göstermektedir. Sorun, devlet yönetiminin katmanları arasındaki doğru iş bölümünü bulmaktır.
• Ulusal Sınırların Ötesinde: Küresel Ortaklıkların Sağlanması.
Küreselleşme zayıf veya keyfi bir şekilde yönetilen devletler için bir tehdittir. Ancak, aynı zamanda etkin, disiplinli devletler için kalkınmanın ve ekonomik refahın arttırılması, yolunu açmakta ve küresel ortak çabaların gerçekleştirilmesi için etkin bir uluslararası işbirliğine duyulan ihtiyacı arttırmaktadır.
• Dış rekabetin benimsenmesi
• Ortak küresel faaliyetlerin teşvik edilmesi: Küresel bütünleşme, küresel ısının artması gibi uluslar arası tehditlere karşı devletlerin işbirliği yapmaları yolundaki talepleri de artırmaktadır. Ülkeler arasındaki ekonomik, kültürel ve öteki farklılıklar bu işbirliğini güçleştirebilir ve hatta bazen imkansız kılabilir. Ancak ulusal sınırları aşan en az beş önemli alanda daha güçlü işbirliği açıkça gereklidir:
a) Bölgesel krizlerin yönetimi
b) Küresel ekonomik istikrarların teşvik edilmesi: Sağduyulu ve koşullara zamanında cevap veren ulusal ekonomik politikalar, ülkelerin en iyi koruma yöntemi olacaktır.
c) Çevrenin korunması
d) Temel araştırma ve bilgi üretiminin artırılması
e) Uluslar arası kalkınma yardımının daha etkin hale getirilmesi
• Devletin reformu önündeki engellerin kaldırılması:Genel olarak kur oranları,mali politika ve ticaret politikasından oluşan makroekonomik politikadaki değişiklikler ötekilere göre daha hızlı gerçekleşmiştir. Bu reformlar siyasi etkiler yaratmakla birlikte kurumların yenilenmesini gerektirmemektedirler. Bunlar , genellikle kararnameler yoluyla bir grup yetenekli teknokrat tarafından hızla gerçekleştirilebilirler. Gerekli olan tek şey değişikliğin yapılması için verilecek siyasi karardır. Ancak mevzuat, sosyal hizmetler, maliye, alt yapı ve bayındırlıkla ilgili öteki devlet reformları, oyunun kurallarına uyma için farklı amaçlarla oluşturulmuş kurumsal yapıların değiştirilmesini gerektirdikleri için bu kadar hızlı bir şekilde gerçekleştirilemezler. Bu tür kurumsal reformlar, devletin kapasitesinin arttırılması için mutlaka gereklidir. İyi politikalar ve bunları uygulayacak kapasiteye sahip devlet kurumları, çok daha hızlı ekonomik kalkınmayı gerçekleştirebilirler.
• Reformlar ne zaman uygulanabilir? Ülkelerin reformlar konusunda başarısız olması, kamu kurumlarındaki kısıtlamalar ve organizasyona ilişkin anlaşmazlıklarla açıklanabilir. Fakat bunlar değişebilir. Sonuçta eski politikaların ve kurumsal düzenlemelerin terk edilmesi yolundaki teşvikler, bunların muhafaza edilmesi yönündeki teşviklerden daha ağır bastığında değişim meydana gelir. İyi ekonomik politikalara ve daha güçlü kurumsal kapasiteye sahip olan ülkeler daha hızlı büyümektedir. Genellikle kazananların ve kaybedenlerin analizi reformların ne zaman gerçekleştirileceği konusunda bir tahmin vermektedir. Eğer kazananlar kaybedenlerin zararlarını tazmin edemezlerse, reformlar çok fazla çekici olmayacaktır. Potansiyel kazancın zararları tazmin etmek için yeterli olması durumunda bile, kazanımlar çok fazla kişiye yayılırken kaybedenler sayıca az olmalarına karşın güçlü oldukları ve seslerini duyurabildikleri için reformun başarılabilmesi zor olabilir.
İyi Hükümet Lüks Değildir- Kalkınma İçin Yaşamsal Bir İhtiyaçtır:
Piyasalarda, sivil toplumlarda ve küresel güçlerde önemli gelişmelerin yaşandığı bir dünyada, devlet daha etkin olması için baskılarla karşılaşmakta ancak bu değişikliklere ayak uydurmak için yeterince hızlı davranmamaktadır. Değişim için tek bir model yoktur ve reformlar, kurumların rollerinin ve vatandaşlarla hükümet arasındaki karşılıklı etkileşimin büyük ölçüde yeniden biçimlendirilmesini gerektirdikleri için genellikle yavaş gerçekleşecektir.
Etkin olmayan devletlerin vatandaşları, bunun sıkıntılarını uzun süredir büyümede ve sosyal kalkınmada yaşanan gecikme şeklinde yaşamaktadırlar. Bunlardan daha fazla maliyet, şu anda reformları erteleyen devletleri tehdit edebilir. Devletin tamamen çöktüğü durumlar hem uç hem de benzer olmayan durumlardır. Devletin yeniden inşası kolay değildir. Her durum, ülkeler komşuları ve uluslar arası sistem için kendi sorunlarını yaratmaktadır.
Önde gelen sanayileşmiş ülkelerde bile daha etkin bir devlet arayışı, minimal iyileştirmelerden elde edilecek yararların bile oldukça yüksek olduğunu göstermektedir. reformlar, kendi olumlu döngülerini yaratma eğiliminde oldukları için zaman içinde devletin kapasitesindeki en küçük artışların bile insanların yaşamlarının kalitesinde büyük bir değişikliğe yol açtığı görülmüştür. Devletin etkinliğindeki küçük iyileşmeler, daha yüksek yaşam standartlarına yol açmakta, bu da daha fazla reform ve kalkınma için zemin oluşturmaktadır.
1997 yılında dünya ekonomileri üzerine yapılacak bir gözlem, devam eden bu yararlı döngülerin sayısız örneklerini verecektir. Devletin kronik verimsizliğinden kaynaklanan yoksulluk ve az gelişmişlik kısır döngüsüne yakalanmış ülkeler de görmek mümkün olabilecektir. Bu döngüler, kolaylıkla devletin kalkınmayı destekleme ve hatta görevlerini yapabilme kapasitesine zarar veren toplumsal şiddet, suç, yolsuzluk ve istikrarsızlığa yol açabilir. Devlet kurumlarının reformu uzun, güç ve siyasi bakımdan hassas bir konudur. Ancak eğer reformların sağlayacağı yararları anlıyorsak meseleleri olduğu gibi bırakmanın maliyetlerini de anlıyoruzdur.
DEVLETİN OPTİMAL BÜYÜKLÜĞÜNE İLİŞKİN ARAYIŞLAR
Optimal devlet arayışlarının bir başka boyutu da , devletin GSMH içinden almış olduğu payın optimum düzeyinin tespit edilmesine yöneliktir. Burada yapılmak istenen, devletin ekonomiden aldığı payın ekonominin gelişmesi üzerindeki etkisini, toplam refahı maksimum edecek şekilde belirlemektir. Devletin almış olduğu bu pay, kimi iktisatçılar tarafından vergi gelirleriyle, kimi iktisatçılar tarafından ise toplam kamu harcamalarının büyüklüğüyle ölçülmektedir.
Ancak devlet harcamalarının daha geniş kapsamlı olması ve birçok devletin bütçesinin denklikten uzak sonuçlarla kapanması nedeniyle toplam kamu harcamalarının alınması daha sağlıklı sonuçlar vermektedir. Bütün bunlarla beraber vergi gelirleriyle kamu harcamaları arasındaki korelasyonun da çok yüksek olduğuna dikkat edilmelidir.
Devletin sınırlarının ekonomik büyüme hızı üzerinde yarattığı etkileri ölçmeye yönelik birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmaların bir kısmında devletin büyüklüğü kamu harcamalarıyla , bir kısmında ise vergi gelirleriyle ölçülmüştür. Devletin ekonomi içerisindeki büyüklüğünü vergi gelirlerinin GSMH’ye oranıyla hesaplayan ve bu büyüklüğün yıllık büyüme hızı ile ilişkisini inceleyen bir çalışmada tüm ülkeler için toplam olarak bakıldığında vergi gelirlerinin GSMH’ye oranı ile büyüme hızı arasında negatif bir ilişki tespit edilmiştir.
Ayrıca sözkonusu çalışmada , düşük vergigelirleri ve yüksek büyüme oranı ilişkisini gösteren ülkelerde , bu ilişkinin gelir dağılımını bozucu, delet hizmetlerini aşındırıcı, sosyal refahı azaltıcı yönde etki yaratmadığı da tespit edilmiştir.
Devletin sınırlarının ekonomiye etkisini devlet harcamalarının GSMH’ye oranıyla ölçen çalışmalar da vardır. Böyle bir çalışmanın sonuçlarına göre Asya grubu hariç diğer ülkeler grubunda, devletin GSMH’den aldığı payın artış oranıyla ekonomik büyüme arasında önemli ve negatif bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Bu sonuç başka döneme ilişkin olarak yapılan çalışmalarda da aynı olmuştur. Ayrıca bu ilişki düşük gelirli ülkeler grubu için daha yüksek çıkmıştır. Devlet tüketimiyle kişi başına gelirdeki artış arasında ilişki arayan başka çalışmalarda da , ilişki negatif çıkmıştır. Devletin vergi gelirleri ve bütçe açıklarının ekonomik büyüme üzerinde negatif etki yarattığına ilişkin bulgular da mevcuttur. Fakat , devletin büyüklüğü ile GSMH’nin artış hızı arasında pozitif ilişki bulan çalışmalar da mevcuttur. Birbirleriyle farklı sonuçlara ulaşan bu çalışmaların sonuçları örnek alınan ülkeler, dönemler, kullanılan model ya da istatistiksel yöntem ve yapılan çalışmaların varsayımlarının farklılıkları nedeniyle zıt sonuçlar vermiş olabilir.
Bu çalışmalardan, devletin büyüklüğü ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi negatif bulan iktisatçılar devletin ekonomi içerisindeki büyüklüğü arttıkça , ekonomik faaliyetin zayıfladığını düşünmektedirler. Ulaşılan bu sonuç devletin ekonomi içerisinden aldığı payın optimum , başka bir deyişle alternatif maliyetine eşit bir fayda yaratan optimum bir düzeyinin olduğunu ve bu düzeyin aşılmaması gerektiğini anlatmaktadır.
Bu çalışmalar optimal devlet büyüklüğünün tespitine yönelik araştırmaların yapılmasına neden olmuştur. Bunlardan bir tanesi de aşağıda gösterilen Richard Armey tarafından geliştirilen ARMEY EĞRİSİ’dir.
Anarşi düzeninin söz konusu olduğu bir ortamda sermaye başına düşen çıktı düzeyi düşüktür. Bununla beraber , tüm girdi ve çıktı düzeylerinin (kararlarının) devlet tarafından belirlendiği ülkelerde de durum aynıdır. Hem devletin hem de özel mülkiyetin ekonominin kaynaklarının tahsisi hakkında birarada karar verdiği toplumlarda ise elde edilen çıktı düzeyi diğer durumlara göre daha yüksektir. Devletin sınırlarının genişlemesiyle çıktı düzeyinin artışı arasında bir bağ söz konusudur. Armey Eğrisi, devlet harcamalarıyla GSMH arasında bir noktaya kadar pozitif , bir noktadan sonra negatif ilişki olduğu temel mantığını yansıtmaktadır.
Devletin çok küçük olduğu bir ortamda , devletin büyüklüğündeki bir genişleme artan getirilerin de beraberinde ekonomik çıktının da genişlemesiyle birleşmektedir. Devletin büyüklüğünün optimal düzeyin üzerinde olduğu noktalarda azalan getiriler kanunu çalıştığı için devletteki genişleme ekonomik çıktının azalmasıyla sonuçlanmaktadır. Bu nedenle bu noktalarda çıktının arttırılabilmesi ve büyümenin sağlanabilmesi ancak devletin küçülmesiyle mümkün olabilir. Bu durumlarda devletin büyüklüğündeki ilave artışlar , ekonomik durgunluk ve küçülme demektir. Bunun nedenini devletin olmadığı bir dünyayı hayal ederek açıklamak mümkündür. Böyle bir toplumda kanun hakimiyeti olmayacak ve mülkiyet hakları güvence altında bulunmayacaktır. Bunun sonucunda da güçlü olan bireyler toplumdaki güçsüzlerin elindeki varlıkları hiçbir cezalandırma söz konusu olmadan gaspedeceklerdir. Böyle bir ortamda bireyler tasarruf ve yatırım konusunda isteksizleşmeye başlarlar. Dolayısıyla devletin ilk kuruluş aşamasında ve sonraki genişleme sürecinde devletin gelir ve harcamalarıyla ekonomik büyüme hızı arasında pozitif bir ilişkinin olduğunu söylemek mümkündür. Ancak devletin büyüme süreci devam ettikçe azalan getiriler çalışmaya başlayacak ve devletin ilave harcamalarının gelir üzerindeki etkisi azalmaya başlayacaktır. Ayrıca devlet artan harcamalarını finanse etmek için vergileri arttırması ve yeni vergiler almaya başlaması bireylerin iktisadi davranışlarını çarpıtacaktır. Bu nedenle ilave devlet harcamaları iktisadi büyümeyi desteklemeyecek aksine engelleyeci etkiler yaratacaktır.
Benzer durum devletin gelir bölüşümüne yönelik vergi ve transfer harcamaları için de geçerlidir. Büyüyen ve genişleyen transfer harcamaları da ve artan oranlı vergiler devlet harcamalarının negatif etkisini artıracak ve bireylerin çalışma ve tasarruf etme gayretlerini olumsuz etkileyecektir.
Armey’in ortaya koyduğu fikirler, devletin tümüyle kötü, etkinsizlik yaratan bir kavram olduğunu ifade etmemektedir. Çoğu iyi şeyin olduğu gibi devletin de fazlasının zarar olduğunu ortaya koymaktadır. Sınırları çok geniş olmayan devletin ekonomi için herhangi bir olumsuz etkisinin olduğuna inanmamaktadır.
Yukarıdaki grafikte gösterilen Armey Eğrisi basit bir kuadratik fonksiyon ile ifade edilebilir. Buna göre GSMH’yi (O) ile ve devletin toplam harcamalarının GSMH’ye oranını (G) ile gösterecek olursak , Armey Eğrisi’ni aşağıdaki gibi gösterebiliriz. Bu fonksiyonda devlet harcamalarının doğrusal ifadesinin pozitif işaretli olması devlet harcamalarının çıktı üzerindeki olumlu etkileri için, devlet harcamalarının karesel ifadesinin negatif olması , artan devlet büyüklüğü ile oluşan olumsuz etkiler için oluşturulmuştur.
O = a + Bg +cG2
Armey Eğrisi’nin zirve noktası, devlet harcamalarının optimal büyüklüğünü vermektedir. Bu devlet harcamalarının optimal büyüklüğünü saptamak için çok sayıda ülke üzerinde birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmaların ortaya koymaya çalıştığı temel mesaj , tıpkı devletin optimal görev ve fonksiyonlarının saptanmasında olduğu gibi, devletin ekonomik yapı içerisinden aldığı payı temsil eden vergi ve harcama büyüklüklerinin de optimal bir düzeyi olduğudur.
Bu düzeyin altındaki ve üzerindeki büyüklükler toplumların iktisadi faaliyetlerini olumsuz etkilemekte, ekonomik büyümeyi yavaşlatmakta ve durgunluğa yol açmaktadır.
Burada üzerinde durulması gereken önemli bir diğer mesele de, devletin ekonomideki payı kadar ekonomik hayata müdahale düzeyinin de ciddi etkilerinin olduğu gerçeğidir. Devletin vergi gelirlerinin ya da harcamalarının toplam kaynaklar içindeki payı, devletin faaliyetlerini gerçekçi bir şekilde hesaplama konusunda yanılgılar oluşturabilmektedir. Yani devlet harcamaları ve vergi gelirleri devletin ekonomi üzerinde yarattığı etkinin sadece bir kısmını temsil etmekte bazı durumlarda devlet uygulamış olduğu yasalar, idari ve bürokratik düzenlemeler ile ekonomi üzerinde çok daha büyük etkiler yaratabilmektedir. Bu nedenle optimal devlet arayışlarının bir diğer boyutu da , devletin müdahale düzenine ilişkindir.
Devletin iktisadi hayata müdahalelerinin etkisini , Yeni Kurumsal İktisat Teorisi ve İçsel Büyüme Teorisi çerçevesinde ele almak mümkündür. Bu iki teori ele aldıkları konular itibariyle birbirleriyle ilişkili ve geçişlerin olduğu bir alanı oluşturmaktadır
|