İnsan Hakları
İnsan hakları haftası
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin kabul tarihi olan aralık ayının ilk haftası, tüm dünyada "İnsan Hakları Haftası" olarak kutlanmaktadır.
İlk çağlarda insanlar birbirlerinin yaşam haklarını ellerinden almışlardır. Hakları elinden alınan, ezilen, sömürülen insanlar, haklarını elde edebilmek için çok uğraştılar.
İnsanlara tek tek veya toplum olarak hakların verilmesi fikri ilk defa, 1215 yılında İngiltere’de doğmuştur.
İnsanlık haklarını koruma ve genişletme akımları İngiltere’de olduğu gibi 18. yüzyıl başlarında dünyanın diğer ülkelerinde de görülmeye başlamıştır.
İnsan hak ve hürriyetleri 19. yüzyılda milletlerin „Anayasaları“na girmiştir.
10 Aralık 1948 yılında da bütün „Birleşmiş Milletler“ üyeleri tarafından „İnsan Hakları Evrensel Beyannemesi“ aynen kabul edilmiştir. Türkiye’de de 7 Kasım 1982 Anayasası’nda, İnsan Hak ve Hürriyetlerine geniş yer verilmiştir.
İlk çağlardan beri insanların büyük bir kısmı
kendisini üstün gören azınlık tarafından idare edilmiştir.
Kendilerini üstün gören asiller ve yöneticiler
diğer insanların temel hak ve hürriyetlerini ellerinden almış,
onları esir ve köle etmiştir.
İlk çağdan beri insanlar ırk, din ve dil ayrımı yüzünden
birbirleri ile savaşmışlar, zenciler asırlar boyu
Avrupa ve Amerika pazarlarında esir olarak alınıp satılmıştır.
Batılılar sanayi devrimi ve çıkarları için asırlarca insanları ezmiş
ve sömürmüştür. Milyonlarca insanın emeği bir ömür boyunca
yalnızca boğaz tokluğuna yaşamak için harcanmıştır.
Batıda insan haklarının ilk belgesi 15 Haziran 1215’de,
İngiltere kralına kabul ettirilen “Magna Charta Libertatum”,
Hürriyetlerin Büyük Beratı’dır.
1689’da elde edilen yeni haklarla güçlenen Magna Charta,
İngiliz Anayasasının temelini oluşturur.
Amerika’da 1776’da İngiltere’ye karşı yayınlanan
“Bağımsızlık Bildirgesi” insan hakları ile ilgili
ilk önemli belgedir.
Bunu 1789’da Fransız Devrimi’nde yayınlanan
“İnsan Hakları Bildirgesi” takip etmiştir.
Bütün bu bildiriler esasen birer belge olmaktan ileri gidememişlerdir.
Batının eski Yunan ve Roma’dan miras aldığı
sınıflı toplum yapısı gelişen sanayi ile daha da güçlenmiştir.
18. ve 19. yüzyıllar güç ve otoritenin insanlığı zorladığı,
Avrupa’nın Afrika ve Asya toplumlarını köle ve esir edip sömürdükleri,
mazlum insanlar için kötü dönemler olmuştur.
I. ve II: Dünya Savaşları ezen ve sömüren devletlerin
çıkar çatışmaları yüzünden çıkmıştır.
Birleşmiş Milletler tarafından 10 Aralık 1948 tarihinde
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ilan edilmiştir.
Bu beyanname 30 madde ve bir önsözden oluşmaktadır.
Beyanname, hiçbir ayrım gözetmeden tüm insanların hür ve eşit doğduğu,
kanunlar karşısında eşit olduğu temeli üzerine kurulmuştur.
İNSAN HAKLARI HAFTASI
(10 Aralık gününü içine alan hafta)
İNSAN HAKLARI KAVRAMI
İnsan hakları, bireylerin salt insan olmakla kazandıkları haklardır. İnsanların, insan olarak taşıdıkları değerin sömürü, baskı, kıyım ve her türlü doğal güç karşısında korunması ilkesine dayanır. Tanımı ve sınırları konusunda tam bir anlaşmaya varılamasa da temel bazı varsayımlar üzerinde anlaşılır.
İnsan hakları temelde devlet gücünü sınırlar; hem yasal, hem ahlaksal düzenlemelerin kapsamına girer. Hem "olan"ı, hem de "olması gereken"i dile getirir. Özünde genel ve evrensel niteliklidir. Bütün insanların, hatta bazı durumlarda henüz doğmamış olanların her yerde sahip olması gereken haklardır. Böylece belirli bir durumda bireyin ya da grupların benzer haklarının ya da çıkarlarının korunabilmesi anlamına gelir.
Bütün normatif gelenekler gibi insan hakları da zamanın ürünüdür. Özünü ve biçimini veren tarihsel sürekliliği ve değişim süreçlerini yansıtır. Bu yüzden de içeriklerinin, yasal sınırlarının ve aralarındaki öncelik sıralamasının anlaşılması büyük ölçüde temelinde yer alan görüşlerin ve etkinliklerin belirlenmesine bağlıdır.
İNSAN HAKLARININ TARİHÇESİ
Tarihte, yakın zamana kadar, insanlar arasında bu günkü anlamda eşitlik yoktu. Eski zamanlarda halk ırklarına, cinsiyetlerine, renklerine, yerli-yabancı oluşlarına bakılarak sınıflara ayrılırdı.
Hükümdarlar, kendilerini tanrısal ve kutsal kimliklere büründürerek, olağanüstü hak ve yetkiler elde etmişlerdir. Hükümdarlardan başka, yüksek düzeydeki devlet adamları da üstün haklar elde etmişlerdir. Bunlar bolluk, rahatlık ve huzur içinde yaşıyorlardı.
Toplumun büyük ve ezici çoğunluğunu oluşturan halk kesimi ise hemen hemen hiçbir hakka sahip değildi. Yoksulluk, açlık, ölüm korkusu içinde yaşıyorlardı. Ülkenin en ağır hizmetlerim' görürler, savaşlara giderler, vergilerini verirler; ama "insan gibi" yaşayamazlardı.
Eski Yunanistan'da insanlar arasında yerli-yabancı ayrımı yapılmış, Atinalı ana-babadan olmayanlar vatandaş sayılmayıp köle muamelesi görmüşlerdir.İslamiyetten önceki ilkel Arap kabilelerinde insanlar arasında cinsiyet ayrımı gözetilmiştir. Erkek çocuklar üstün görülmüş, kız çocukları diri diri kuma gömülmüştür.
Ortaçağ Avrupa'sının derebeyliklerinde ise halk korkunç bir baskı altına alınmıştır. Bu ayrım ve baskılara karşı ilk hareket İngiltere'de görülür. 13. Yüzyılda ingiliz halkı, fazla vergi toplandığı gerekçesiyle krala karşı ayaklanmıştır.
Bunun sonucunda da ünlü "Magna Carta" (Büyük Şart) kabul edilmiş, kral tarafından halka bazı haklar verilmiştir. Yeni Çağda da halkın, devlet yönetiminin haksızlıklarına karşı hoşnutsuzluğu artmış, çeşitli tepkileri ortaya çıkmıştır.
İspanya, Fransa, Rusya gibi ülkelerde yöneticilere tanınan tanrısal haklara karşı ülkenin aydınları halkı bilinçlendirmek için yazılar yazmış, konuşmalar yapmışlardır. Bilgi ve bilince dayanan bu uyanış, insanların özgür ve eşit olduklarını, kendi kendilerini idare edebilme hakkına sahip bulunduklarını ortaya koymuştur.
İnsan haklarıyla ilgili bilinçlenme ve çalışma süreci 17.Yüzyılın sonlarıyla 18. Yüzyılın başlarında tüm dünyada görülmeye başlandı.
Amerikalıların 4 Temmuz 1776'da ingilizlere karşı ilan ettikleri "Hürriyet Beyannamesi" ve 1789'daki Fransızların "İnsan Hakları Beyannamesi" bu uyanışın önemli örneklerindendir. 19. Yüzyıldan sonra insan hak ve hürriyetleri oldukça genişlemeye başladı.
2.Dünya Savaşı'ndan sonra bireylere daha geniş hak ve hürriyetler tanındı. Savaşın basında yayınlanan "Atlantik Beyannamesi"nde insan hak ve hürriyetlerine geniş yer verildi.
Birleşmiş Milletler'e dahil olan ülkeler, 10 Aralık 1948 yılında "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi"ni kabul ederek, insan haklarında yeni bir çığır açmışlardır.
İNSAN HAKLARININ GELİŞİMİ
İnsan hakları, bir defa Ortaya atılıp tartışılarak oluşturulan, tek aşamalı bir felsefe değildir, Günümüze kadar çeşitli aşamalardan geçmiştir.
17.ve 18. yüzyıllarda Amerikan, İngiliz ve Fransız devrimlerinin getirdiği kla*** hak ve özgürlükler, ilk aşamada gerçekleşmiştir.
Daha çok bireysel özellik taşıyan bu haklar arasında kanunlar karşısında eşitlik, kişi güvenliği, düşünce, inanç ve vicdan özgürlüğü, mülkiyet hakkı, çeşitli siyasal haklar önemli sayılıyordu.
Bu dönem insan haklarında devletin görevi genel olarak "karışmama" borcuyla sınırlandırılmıştı. Yani, insan haklarının korunması için devletin hiçbir şeye karışmaması, seyirci kalması yeterli bulunuyordu. 19. Yüzyılda insan hakları hareketleri, daha çok "sosyal eşitlik" merkezine yöneldi. Bu düşüncelerle insan hakları kapsamı genişledi; devletin tutumunun değişmesine, "sosyal devlet" "sosyal haklar" gibi kavramların doğmasına sebep oldu.
Bu dönem insan hakları sosyal, kültürel ve ekonomik niteliklidir. Sosyal güvenlik, hakça ücret, çalışma koşulları, sağlık, eğitim... haklarını kapsar.
Daha iyi yaşama özlemiyle ilgili olan bu gelişmeler devletin insan hakları konusundaki tutumunda değişiklik beklentilerine yol açtı. Devletin "pasif" değil "aktif" ve "etkin" bir rol oynaması bekleniyordu. Devletin sosyal eşitsizliklere müdahale etmesi, çalışanları sosyal ve ekonomik yönden desteklemesi isteniyordu.
20. Yüzyılda ise insan hakları daha değişik boyutlara ulaşıyordu. Özellikle 20. Yüzyılın ikinci yarısında Üçüncü Dünya Ülkelerinin taleplerini yansıtır bir görüntüye bürünüyordu.
Bu dönemde insan hakları alanında bütün insanlığı ilgilendiren barış hakkı,sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı, dayanışma hakkı biçimleri de ortaya çıkmıştır,
20. Yüzyılın sonlarında artık insan hakları, tüm dünyada, tüm insanları, düşünce adamlarım ilgilendiren bir konu olarak yeni açılımlara, yeni anlayışlara yönelmektedir.
Bu alanda Avrupa'dan geç de olsa bizde de çalışmalar yapılmıştır. 1839'dailan edilen "Tanzimat Fermanı" insan hakları alanındaki ilk belge sayılabilir. Bu belgeyle halkımıza az da olsa yeni haklar tanınmış, padişahların bazı önemli yetkileri kısıtlanmıştır.
Bu belgeyi 1856'daki "Islahat Fermanı" ve 1876'da "1 .Meşrutiyet'in İlanı" izlemiştir. Bu belgeler çok önemli girişimlerdir, ancak gerçekte hiç birisi tam olarak hayata geçirilememiştir.
Her alanda olduğu gibi insan hakları alanında da önemli ve ciddi çalışmalar Cumhuriyet döneminde yapılmaya başlanmıştır.
|