Tekil Mesaj gösterimi
  #5  
Alt 1 December 2008, 16:42
ceyLin ceyLin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Senior Member
 
Kayıt Tarihi: 21 September 2008
Mesajlar: 15,180
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Thumbs up Cvp: hukuka giriş

2) Hukuk Kuralları ile Ahlâk Kuralları Arasındaki Farklar:

(1)- Kapsam Açısından
(2)-Yükümlülük yüklemesi ve yetki vermesi açısından
(3)-Yaptırım açısından
(4)-Yazılı olup olmamaları açısından
(1)- Kapsam Açısından
Ahlâk kuralları sübjektif ve objektif ahlâkı içine aldığı için, hukuk kurallarının kapsamından daha geniş bir kapsama sahiptir.
Çünkü, hukuk kuralları kişinin kendi vicdanına karşı olan kuralları içermez; sadece, kişilerin birbirleriyle olan ilişkilerini düzenler.
Bu itibarla kapsamı, ahlâk kurallarına göre daha dardır.
Bununla beraber hukuk kuralları ahlâk kurallarının kapsamına girmeyen hususları da içerir.
Meselâ, ticaret sicilinin, tapu sicilinin tutulmasının ahlâk kuralı ile bir bağlantısı yoktur.

(2)Yükümlülük yüklemesi ve yetki vermesi açısından
Ahlâk kuralları kişiye sadece yükümlülük yükler, yetki vermez.
Halbuki hukuk kurallarının bir kısmı yükümlülük yüklerken, diğer bir kısmı yetki verir.

(3) Yaptırım Açısından
Ahlâk kurallarının yaptırımı insanın vicdanın sesidir veya toplumun kişiyi ayıplaması, onunla ilişkileri kesmesi, onu kınamasıdır.
Kısaca ahlâk kurallarına aykırı davranışın yaptırımı manevidir. Halbuki hukuk kurallarının yaptırımı devlet gücüdür.

(4)-Yazılı olup olmamaları açısından
Ahlâk kuralları yazılı olmayan kurallardır. Hukuk kuralları ise çoğunlukla yazılı kurallardır.
Türk kanun koyucusu bazen pozitif hukuk kuralları içinde ahlâk kurallarına yollama yapmıştır. Bu durumda ahlâk kuralları o konuda, hukuk düzenin bir parçasıdır; bir hukuk kuralıdır.
Örnek:
Kanunda bir sözleşmenin muhtevasının ahlâka aykırı olmaması zorunluluğu öngörülmüştür (BK. 20). Aynı şekilde ahlâka aykırı bir fiille başkasına zarar veren kimse, zararı tazminle yükümlü tutulmuştur (BK. 41/II).
Yine Borçlar Kanununda ahlâka aykırı bir amacın sağlanması için verilen şeyin geri istenemeyeceği öngörülmüştür (BK. 65).

B.Din Kuralları ile Hukuk Kuralları Arasındaki İlişki
1) Genel Olarak:

Toplumda kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen, kişi davranışlarını yönlendiren kuralların bir kısmı da din kurallarıdır. Din , evreni yaratan ve yöneten insan üstü ilâhi bir varlığa inanmayı ve ona ibadet etmeyi emreder. İnsanların Tanrı ile olan ilişkilerini düzenler.

Bununla beraber, bütün dinler insanların sadece Tanrı ile olan ilişkilerini değil, insanlar arasındaki ilişkileri de düzenleyen hükümleri (emir ve yasaklar) içerir.
Bir diğer deyişle, dinler hem uhrevî (öteki âlem) hem de dünyevî ilişkileri düzenler. Din kuralları kişiler arasındaki ilişkilerde bazı kurallara uyulmasını istemesi bakımından, hukuk kurallarına benzerlik gösterirler.



İslâm Hukukunu, İslâm dininin kaynaklarında arayıp, islamiyet esaslarına göre kuran bilime, İlm-i Fıkıh denir.
Fıkıh ilminin belirlediği hukuk kurallarının bütünü de şeriatı oluşturur.
Örnek:
Hırsızlık, adam öldürme, zina, din kurallarınca yasaklanmıştır.
Aynı şekilde hukuk kuralları da bu tip davranışları hukuka aykırı davranışlar olarak kabul etmiş ve bu davranışları tasvip etmediğini hukuk kuralları ile açıkça belirtmiştir.

Lâik hukuk düzenlerinde, hukuk kuralları ile din kuralları arasında yollama biçiminde bir ilişki yoktur.
29 Ekim 1923 günü Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilmiş olan Cumhuriyeti ilân eden 364 no'lu Kanun'un 2'nci maddesinde "Türkiye Devletinin dini, din-i islâmdır." denmektedir.



20 Nisan 1340 (1926) tarihli Teşkilatı Esasiye Kanunu'nun 2'nci maddesinde de aynı kural tekrarlanmıştır. Bu hüküm 10 Nisan 1928 t. ve 1222 no'lu Kanunla Türk Anayasasından çıkarılmıştır. 5 Şubat 1937 t. ve 3115 no. Kanun ile Anayasanın 2'nci maddesiyle "lâiklik ilkesi" benimsenmiştir. Aynı kural, 1961, 1982 tarihli Anayasaların 2'nci maddesinde muhafaza edilmiştir.


1926 tarihinde kabul edilen Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu, Türkiye'de dinsel hukuk düzeninden, lâik hukuk düzenine geçişi sağlayan Kanunlar arasında çok önemli bir yer işgal etmektedir.
Medeni Kanunda din ile ilgili hükümlere yer verilmiştir. Bunun amacı din kurallarının hukuka aktarılması değil, dini inanç özgürlüğünün kuvvetlendirilmesidir.(Dini inanç özgürlüğü, 1982 tarihli Anayasa'nın 24'üncü maddesinde düzenlenmiştir. Aynı kural 20.9.1971 tarihli ve 1488 no.lu Kanunla 1961 tarihli Anayasa'nın 19'uncu maddesinde de yer almıştır.)
Örnek:
"Evlendirme töreni biter bitmez evlendirme memuru eşlere bir aile cüzdanı verir.
Evlenmenin geçerli olması dini törenin yapılmasına bağlı değildir”(MK.143).
Örnek
“Çocuğun dini eğitimini belirleme hakkı ana ve babaya aittir.
Ana ve babanın bu konudaki haklarını sınırlayacak her türlü sözleşme geçersizdir.
Ergin dinin seçmekte özgürdür” (MK. 341)


2) Din Kuralları İle Hukuk Kuralları Arasındaki Farklar:

(1)–Din kuralları Tanrı'nın emri olduğu için statik kurallardır. Zaman içinde değiştirilmesi düşünülemez. Hukuk kurallarıysa insan aklı*nın eseri olduğu için dinamik kurallardır; İhtiyaçlarına uygun olarak değiştirilebilir.
(2)–Din kurallarının yaptırımı uhrevîdir. Allah korkusudur; cehennem azabıdır. Halbuki hukuk kurallarının yaptırımı devlet gücüdür.
(3)–Din kuralları bir taraftan uhrevî ilişkileri, diğer taraftan dünyevî ilişkileri düzenler. Halbuki hukuk kuralları sadece kişiler arasında ki ilişkilerin bir kısmını düzenler.

C. Görgü Kuralları İle Hukuk Kuralları Arasındaki İlişki
1) Genel Olarak:

Görgü kuralları da toplum hayatında kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen, uyulması gereken kurallardır. Görgü kuralları kişilerin nasıl davranması gerektiğini düzenler.
Örnek: Misafir ağırlamayla, resmi davetlerdeki kıyafetlerle, tanıkların birbiriyle karşılaştıklarında selâm vermeleriyle ilgili kurallar

Görgü kuralları toplumun tümünü veya bir bölümünü ilgilendirir.
Görgü kuralları zaman içinde değişebilir. Görgü kurallarının temelinde süresiz olarak geçerli bir değer sistemine dayanması zorunluluğu yoktur. İyi ve kötü görgü kuralları vardır; fakat görgü kuralı doğrudan doğruya davranışın iyi veya kötü olduğunu ifade etmez.
Örnek: Önceleri yemeği büyük bir şapırtı ile yemek görgü kuralı sayılmakta; hatta ev sahibine bir iltifat olarak görülmekte idi. Böylece yemeğin lezzetli olduğu vurgulanırdı.
Görgü kurallarına aykırı bir davranış, sosyal bir baskı ile karşılaşır
Örnek: Bugün yemeği şapırdatarak yemek, sofra âdabına uygun düşmemektedir. Bu şekilde yemek yemesi halinde, kişinin sosyal baskıyla karşılaş ması tabiidir. Meselâ, kendisine ayıplayıcı, horlayıcı şekilde bakılması, masada kendisi ile konuşulmaması gibi. Böyle bir sosyal baskı haklı kabul edilmektedir. Kişinin davranışı da "görgüsüz", "çirkin" gibi sıfatlarla nitelendirilir.
Zaman içinde bazı görgü kurallarının hukuk kuralı haline dönüşmesi çok sınırlı olsa da mümkündür
Örnek: Türkiye Cumhuriyetinin devlet ve dışişleri protokolünü düzenleme ve yürütme görevi, bir kanun ile Dışişleri Bakanlığına verilmiştir. Çoğu zaman devlet protokolü yönetmelikle düzenlenir
Örnek: Askerlerin birbirlerine selâm vermek mecburiyeti kanunla düzenlenmiştir. Hosteslerin de belli bir kıyafet giyme mecburiyetleri vardır.


2) Görgü Kurallarıyla Hukuk Kuralları Arasındaki Farklar :

(1)–Görgü kuralları, kişilerin karşılaştıklarında uymaları gerekli belirli davranış biçimlerini düzenler.
Özellikle aynı çevreye mensup kişilerin karşılaştıkları zamanki davranış biçimlerini öngörür. Bu kurallara uyulması daha dar çevrelerde söz*konusu olur. Hukuk kuralları ise ülkenin tümünde geçerli olan davranış kurallarıdır.
(2)–. Görgü kuralları yazılı olmayan kurallardır
Hukuk kurallarının büyük bir çoğunluğuysa yazılı kurallardır. Hukuk kurallarının yazılı olanları da, yazılı olmayanları da (örf ve âdet hukuku) belli, tespit edilmiş kurallardır.

(3)–Görgü kuralları insanlara sadece yükümlülük yükleyen kurallardır.
Halbuki hukuk kuralları kişilere aynı zamanda yetki veren kurallardır.
(4)–Görgü kurallarının yaptırımı toplumdaki bir takım değer hükümleridir.

Kişinin "görgüsüz", "kaba", "nezaketsiz" olarak nitelendirilmesi gibi.
Halbuki hukuk kurallarının yaptırımı devlet gücüdür.


HUKUK KURALLARI

İnsanların oluşturduğu toplum, mutlaka bir düzene dayanmalıdır. Bu düzenin temelini de hukuk kuralları oluşturur. Hukuk düzeni bulunmayan bir toplum düşünmek imkansızdır.
Toplumun olduğu (insan topluluğunun olduğu) her yerde hukuk vardır. (Ubi sociates ibi ius)

Hukuk, ancak bir toplum içersinde ve bir toplum için düşünülebilir. Hukukun varlığı için, hukuk kurallarına aykırı bir davranış olanağının bulunması gerekir.
Tek bir kişinin ihlâl edebileceği bir hak olmadığı için, bu kişinin aykırı davranabileceği bir hukuk kuralı da olamaz.

Hukukun Tanımı
1- Hukuk hak kavramının çoğuludur
2-Hukuk halk arasında iyi ilişkileri ifade eder (onunla hukukumuz eskidir)
3-Hukuk bir davanın türünü belirtmek için kullanılır (hukuk davaları, hukuk mahkemeleri)
4- Teknik anlamda hukuk
Hukukun tanımı
(Amaç ve kaynak)
“Hukuk, toplumun genel yararını ve bireylerin ve toplumun ortak iyiliğini sağlamak amacıyla yetkili makam tarafından konulmuş ve Devlet yaptırımıyla donatılmış sosyal kurallar bütünüdür”
Hukuk
(Biçimsel Tanımlama)
Toplum hayatında kişilerin birbirleriyle ve toplumla olan ilişkilerini düzenleyen ve uyulması kamu gücü ile desteklenmiş bulunan sosyal kurallar bütünüdür

Teknik Anlamda Hukukun Tanımı
“Örgütlenmiş bir toplum içinde yaşayan insanların birbirleriyle veya kişilerin yine kendilerinin meydana getirdikleri topluluklarla ve bu toplulukların birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen,
kişilerin hukuki güvencesini ve insan haklarını sağlamak amacıyla oluşturulan ve
devlet gücü ile desteklenen,
bağlayıcı, genel ve devamlı hukuk kurallarının bütünüdür.”
Hukukun Görevi (Varlık Sebebi)
Toplum içinde yaşayan insanların aralarında kurarak gerçekleştirdikleri ilişkiye toplumsal ilişki veya sosyal ilişki denir.
Hukukun amacı bu ilişkilerin bir kısmını düzene bağlamaktır.
Hukuk bu yolla:

Hukuk
1-Toplumda Barışı Sağlar
2-Toplumda Hukuksal güvenliği sağlar
3-Toplumda adaleti sağlar
4-Toplumda Oluşum ve gelişimlere cevap verme görevini yerine getirir

I- Hukuk toplumda barışı sağlar
Hukuk toplumdaki güçleri sınırlar, bu güçler arasında denge sağlar, çıkar çatışmalarını güven, eşitlik ve özgürlük içinde bir rekabete çevirmeye çalışır.
Böylece kişilerin maddi ve manevi varlıklarının gelişimi ve toplum barışı sağlanmış olur.
II-Hukuk toplumda hukuksal güvenliği sağlar
Herkesin bağlı olacağı kuralı bilmesinde, davranışlarını ona göre ayarlamasında büyük yarar vardır.
Hukukta şekilcilik (formalizm)ve açıklık (aleniyet) ilkeleri toplumda güven duygusunu sağlamak için öngörülmüştür.
III-Hukuk Toplumda Adaleti Sağlar
Hukukun temel görevleri arasında
Adaleti sağlamak gelir
Terazisiz kılıç kaba kuvvet Kılıçsız terazi hukukun aczi anlamına gelir
Adaletin sağlanması hukuku iki yönden ilgilendirir
1- Adil kurallar koyularak objektif adalete uygun düzen sağlanmış olur
2-Hukuk düzeninin uygulanmasında adaletli olunur
Bu nedenle hukuk adalet bilimi olarak tanımlanır
A-Adalete ilişkin düşünceler
Aristoteles’e göre adalet
1- Geniş anlamda adalet= fazilet (bilgi ve ahlak). Fazilet, akıl yolu ile ifrat, ile tefrit arasındaki en doğru yolu bulmaktır.
2- Dar anlamda adalet: İnsanın dünya nimetlerini paylaşırken ne kendine ne de başkalarına zarar verecek şekilde hareket etmesidir.
a- Denkleştirici b- Paylaştırıcı

Denkleştirici adalet-paylaştırıcı adalet
Denkleştirici adalet: kişilerin kendi aralarındaki ilişkilerini düzenler.
Özellikle eşya ve hizmetlerin değiş tokuşunda uygulanır. Bu değiş-tokuşta bir aritmetik eşitlik düşüncesi benimsenir.
Buna göre edim ile karşı edim arasında bir eşitlik varsa denkleştirici adalet gerçekleşmiştir. Denkleştirici adalet , genç ya da yaşlı , zengin ya da fakir olmasına bakılmaksızın herkesin eşit işleme tabi tutulmasını öngörür.
Ancak denkleştirici adalet aynen uygulandığında her zaman adil davranılmış olmaz. Çünkü kişiler ehliyetleri, bilgi ve yetenekleri açısından birbirinden farklıdır.
Paylaştırıcı (dağıtıcı) adalet
Orantılı bir adalet düşüncesine dayanır
Bu düşünce gereğince, gereksinimleri, yetenekleri ve olanakları bakımından eşit durumda olmayanlara eşit davranılmamalıdır. Çünkü farklı durumdaki kişilere eşit davranmak eşitliğin çiğnenmesidir. Herkesin hakları meziyet ve başarısı ile, görevleri de ehliyet ve yeteneği ile orantılı olmalıdır.
Örneğin herkes yeteneği ve katkısı oranında ücret almalı, gelir vergisi geliri daha çok olandan daha fazla alınmalıdır.
B-Adaletin Nasıl Sağlanacağı Sorunu
1- Ortak yarar kıstası ile adalet sağlanabilir
2- İnsan hakları bildirgesinde belirtilen temel haklar iç hukuka aktarılarak adalet sağlanabilir.
Bireysel insan haklarına dayanan adalet kavramı (19.yy)
Sosyal adalet ilkesine dayanan insan hakları
Sosyal adalet
Sosyal adalet, “ortaklaşa iyi”nin gerçekleştirilmesi amacını güder. Toplumdaki hak ve ödevlerin belirlenmesinde kıstas bütünün iyiliği “ortaklaşa iyi” dir.
Buna göre her kişi sırf kendi yetenek ve özelliklerine göre hakettiği değil aynı zamanda bütünün bir parçası olarak kendisine düşen hak ve ödevler belirlenir. Böylece zayıfların korunduğu bir düzen kurulur.
Alıntı ile Cevapla