TÜRKİYE’ NİN 21. YÜZYIL HEDEFİ NE OLMALI?
Batı dünyası 21.yüzyıl için “bilgi toplumunu” hedeflemiştir. Önümüzdeki çağ şimdiden “bilgi çağı” olarak nitelendiriliyor. ABD ve JAPONYA bu çağı daha 1990’larda yakalamak üzere... Avrupa topluluğu ABD ve Japonya’dan geride kalmamak için yeni projeler ve araştırmalar yapıyor. Bu genel durum içinde Türkiye ne yapıyor, ne yapmalı ve neyi hedeflemeli?
Türkiye’nin bugünkü görünümünü “sanayileşme çabası içinde tarım toplumu” şeklinde nitelendirmek mümkündür. 1990’lı yılların başında nüfusun hâlâ % 50’ den fazlası (% 53) tarımda çalışıyorsa tarım toplumu karakteri ağır basıyor demektir.
Bilgi çağına girerken batı dünyası ağır sanayi ve sanayi üretimini yavaş yavaş daha geride gelen ülkelere terk ederek, teknoloji üretim,ne ağırlık vermeye başlamıştır. Üretim bu istikamette yeniden şekillenmekte, hizmet sektörü ilk plana çıkmaktadır.
Sanayileşmenin henüz tamamlanmamış olan Türkiye’nin, Bilgi Çağına girmeğe hazırlanan, Batı Dünyasının terk etmeğe hazırlandığı sanayi yapısını ithal etmek yerine bilgi çağının gereklerini şimdiden yerine getirmesinde kanımızca çoğunluk vardır. bunun için ileri teknoloji üretimi ve hizmet sektörünün genişletilmesinin hedef alınmalıdır.
Bunun için, her şeyden önce insan faktörüne yatırım birinci planda ele alınmalıdır.
İktisadi Kalkınma Vakfının (İKV) Türkiye’nin 21. yüzyıla uyum konusundaki önerileri şöyledir.
• Türkiye batılaşma politikasını temel ilke olarak devam ettirmelidir.
• Hızlı nüfus artışının yavaşlatılması milli politika haline getirilmelidir.
• Enflasyon tek haneli hale getirilmelidir. Bunun için, Kamu harcamaları kaynaklarla dengeli hale getirilmelidir.
• Yeni, çağdaş, yaygın ve etkili bir vergi politikası uygulanmalıdır.
• Kamu yönetimi uygun bir hukuk düzeni içinde çağın gereklerine göre yeniden düzenlenmelidir.
• Dünya kamuoyundaki Türkiye görüntüsü düzeltilmeli ve ülke ürünlerinin dünya pazarlarında tanınması sağlanmalıdır.
• Ülkenin kültür seviyesini bir bilgi toplumu olabilmesi için gerekli seviyeye yükseltilmeli ve toplama sanayi kültürü verilmelidir.
• 21. yüzyılın yeni teknoloji ve bilgi ortamında çalışabilecek teknik eleman yetiştirilmek üzere teknik eğime önem verilmelidir.
• Türkiye Araştırma ve Geliştirme kapasitesini artırmalıdır.
• Ülke şartlarının en uygun teknolojiyi satın alıp, bunları kullanırken geliştirmelidir.
Yeni teknolojileri ülkeye getirmek, finanse etmek ve uygulamayı izleyip, yeni gelişmeler sağlaması için TÜBİTAK‘ a bağlı bir Teknoloji Bilgi Bankası kurulmalıdır.
• Türk sanayisinin dünya sanayi yapısı içinde rekabet gücüne göre katma değeri yüksek sanayi kollarını seçip, yol gösterici ve özendirirci önlemler alınmalıdır.
“Bu ve benzeri önlemlerle Türkiye gelecek çağın koşullarına göre şekillendirilir ve gerekli çalışma ortamı hazırlanırsa, Türklerin yaratıcılık, problem çözüm ve uyum kabiliyetleri ile 21. yüzyılın koşullarına uymaları için hiçbir neden görülmemektedir.”
İKV’ nın bu görüşmelerine genel hatlarıyla katılmak mümkündür. Bu görüşler, statik durumu koruma yerine 21. yüzyılda yaşamaya yönelik yeni şartları öngörmektedir. Türkiye 21. yüzyılda ilk sıralara kendini hazırlayacak politikaları üretmek mecburiyetindedir. Bunun temelinde eğitim ve insan faktörüne yatırım vardır.
TÜRKİYE İÇİN HEDEFLER
Türkiye bu hedeflere ulaşacak potansiyele sahiptir. Bu iddiamızın nedenleri, şu gerçeklere dayanmaktadır:
• Türkiye ileri teknoloji üreten ve satan bir ülke haline gelmiştir. Bunun örnekleri ASELSAN ve TUSA üretimleri ile sergilenmektedir.
• Türkiye’ de Uzay Sanayiinde önemli bir aşama kaydedilmiştir.
• Türkiye, yaratıcı beyinler yetiştirmek ve yeni teknoloji üretmek üzere üniversiteler kurmuştur. “Bilgi Toplumu” olma yolunda önemli mesafeler alınmaktadır.
• TÜRKSAT uydusunun uzaya fırlatmak suretiyle, kendi haberleşme uydusuna sahip on altı ülkeden biri Türkiye olmuştur.
• GAP projesi gibi dev bir proje uygulanmaya konulabilmektedir. Bu sayede, bölgedeki gelir seviyesi beş kat arttırabilecek ve 3.5 milyon kişi için iş olanağı yaratabilecektir.
• Su, petrolden kıymetli hale gelmektedir. Türkiye’nin ise zengin su kaynakları vardır.
• Türkiye, Avrasya ve Karadeniz Bölgesindeki işbirliği sayesinde bir cazibe merkezi haline gelmiştir. 350 milyonluk bir pazarın tam ortasındadır. Türkiye’nin konumumdan kaynaklanan sayısız üstünlükleri vardır.
• Avrasya bölgesini dünyaya bağlayacak doğal gaz ve petrol boru hatlarının yolu Türkiye’ den geçmektedir.
• Sadece yaş sebze ve meyve ihracatından birkaç yıl içinde on milyar dolar sağlayacak kapasite mevcuttur.
• 21. yüzyılın en gözde sektörlerine namzet olan Turizm sektöründe çok önemli rol oynamaya hazırlanmaktadır. 10 milyar dolarlık turizm geliri kısa vadeli hedefler arasındadır.
• Avrupa Bankalarında Türk vatandaşlarının 300 milyar DM’ ye varan tasarrufları olduğu hesaplanmaktadır.
• Kayıt dışı ekonominin vergilendirilmesi halinde % 30 - % 50’lik bir kaynak artışı sağlanması mümkündür.
• Türkiye altın zengini sayılabilecek, bir duruma gelmiştir.
• Özelleştirme ile ilk aşama 30 milyar dolar kaynak sağlanırken, işletmelerin verimlerinde de büyük artışlar beklenmektedir.
• Yüzde 70’ ten fazlası 35 yaşın altında olan genç ve dinamik bir iş gücü ordusu vardır.
• Dış ülkelerde çalışan “Türk beyin gücünün” Türkiye’ ye çekilmesi ve ilk aşamada 5 bin kişilik bir gruba ileri ülkelerde üniversite üstü eğitim sağlanması halinde Türkiye’ deki insan faktörü batı ülkeleri seviyesine ulaşacaktır.
• Türkiye, Japonya gibi bir süper güçle işbirliği yaparak sermaye ve teknoloji alanındaki ek***lerini de tamamlayacak bir konumdadır.
• Türk girişimcileri dünyanın her yerinde rakipleriyle boy ölçüşebilmekte ve iş yapabilmektedir.
• Bir çok kalkınmış ülkeye kıyasla “kullanılabilir kaynaklar” bakımından Türkiye’nin üstünlükleri vardır.
Büyük Atatürk’ ün 1923 yılında l. İktisat Kongresinde ifade ettiği “Türkiye çalışkanlar diyarı, zenginler diyarı olacaktır.” Hedefine 2000’li yıllarda ulaşacağımıza inanmalıyız ve buna göre hazırlanmalıyız.
Anadolu’ da; Denizli, Tokat, Kayseri, Gaziantep gibi illeri gezenler büyük bir potansiyelin fışkırdığını göreceklerdir. Anadolu müteşebbisi yoktan var etmesini bilmiş, inanılmaz bir girişimcilik ruhuyla büyük bir gelişme sağlamıştır.
DPT Müsteşarı Profesör Güvenen yeni bir strateji hazırlığı içersindedir. Bu stratejiye göre Türkiye 2007 yılında dünyadaki 185 ülke içinde sisteme en fazla etki yapan 15 ülkeden biri haline gelecektir. Böyle bir strateji düşünüldüğüne göre bizim önerdiğimiz hedef hiç de hayalci değildir. bir çok bilim dallarında uluslararası birincilik kazanan öğrencilerimiz ve kendi dallarında şampiyon olan sporcularımız, dünyaca ünlü sanatçılarımız dikkate alındığında sisteme yeterince etki yapabileceğimizi iddia edebiliriz.
Türkiye’nin dış ülkelerden görünümü daha güçlü ve heybetlidir. İçeride bunun bilincine henüz varılamamıştır.
Büyük ve güçlü Türkiye imajından çekinen ülkeler vardır. zorluklara ve engellere rağmen, Türkiye etkili ve istikrarlı bir yönetimle daha büyük hedeflere ulaşacaktır.
2000’ Lİ YILLAR VE İNSAN FAKTÖRÜ
Ülkelerin kalkınmasında sermaye birikimin rolünün % 30, sermayenin etkinliği artıran eğitim, bilgi ve teknolojinin rolünün % 70 olduğu hesap edilmektedir. Türkiye’nin 2000’li yıllara hazırlanırken, ihtiyaç duyduğu yetişmiş insan gücünü sağlayabilmesi için iki önerimiz vardır.
• Türkiye’nin dış ülkelerde çalışan bilim adamlarını yurda çekmek...
• Bir uzman ordusu yetiştirebilmek için, üniversite öğretimi sonrası eğitim yapmak üzere, beş bin kişinin Avrupa ve Amerika’ ya gönderilmesi.
• Yeterli insan gücünü yetiştirmenin şüphesiz en sağlıklı yolu ülke içinde yüksek öğretime gerekli desteği vermektir.
Bu önemli konunun çözümü için ortaya konan öneriler şöyledir.
• Üniversitelere ayrılan finansman kaynakları ciddi olarak yükseltilmelidir.
• Yüksek öğretimin finansmanına, kaynak sağlamak için teşvik tedbirleri alınmalıdır.
• Döner sermaye gelirleri arttırılarak yatırıma dönüştürülmelidir.
• Özel üniversitelerin sayılarının arttırılması için teşvik tedbirleri alınmalıdır.
• Yeni kurulu üniversite ve ileri teknoloji enstitülerinden her biri için 100 araştırma görevlisi olmak üzere, yılda toplam 2300 araştırma görevlisi, doktora yapmak üzere yurtdışına gönderilmelidir.
Diğer taraftan; Türk eğitim sisteminin temel sorunlarını çözmek ve 2000’li yıllardaki hedeflerini belirlemek amacıyla Milli Eğitim Bakanlığımızca uzun vadeli bir “Eğitim Ana Planı” hazırlanmaktadır. Bu plan, XV. Milli Eğitim Şurası kararları ile VII. Beş yıllık kalkınma planında ön görülen önlemleri esas alarak 15 yıllık bir süreyi kapsamak üzere hazırlanmaktadır.
15 Yıllık Eğitim Ana Planını amaçları özele şu şekilde belirlenmiştir:
• “Bilgi Çağı” nın getirmekte olduğu değişimi doğru yorumlayarak, önümüzdeki dönemde Türk Milletini, insanı, ülkesi, kültürü, modern devlet ve üretimi ile dünya faaliyetinde daha fazla söz ve pay sahibi kılmanın, eğitime düşen hazırlıklarını zamanında tamamlamak,
• Milli Eğitimin politika belgeleri olan Beş Yıllık Kalkınma planlarıyla Milli Eğitim Şura kararlarını bir bütün halinde uygulanmaya aktaracak yöntemleri geliştirmek.
• Türkiye’nin hızla kalkınmakta olduğu, İlke olarak Avrupa Birliği ile bütünleşeceği, rekabetçi ve nitelikli insan gücü ihtiyacının giderek artacağı dikkate alınarak eğitim sistemine girecek öğrenci kitlesinin boyutlarını, artışını ve çeşitli kesimlerin eğitim ihtiyaçlarını belirlemek,
• 2005 yılına kadar lise kademesinde Avrupa Birliği okullaşma ve nitelik ortalamalarına erişmek,
• Eğitim sektörüne hızla aktarılması beklenen mali kaynakların gerçekçi bir tahmini yapmak, kaynakların akılcı ve etkili kullanımını sağlayıcı tedbirleri geliştirmek,
• Bu imkanlar içinde Türk öğrencisine demokratik, katılımcı, çağa uygun ve daha nitelikli eğitimin verilebilmesi için yeterli seçenekleri, fırsat eşitliğini sağlamak için alt yapı hazırlamak,
• Eğitimin birikmiş içsel ve dışsal sorunlarından Milli Eğiştim Bakanlığınca aşılabilecek olanları sistem ve kademe boyutlarında çözümleyerek geleceğin çeşitli eğitim ihtiyaçlarına cevap sunacak sağlıklı bir yapı oluşturmaktır.
Tartışılan konular, ortaya konulan örneklerin pek çoğu yeni harcama isteyen konulardır. Diğer taraftan Milli Eğitim’ e devlet bütçesinin en büyük payı ayrılmıştır. Bunun yanında ayrılan bu ödeneklerin en büyük payı personel harcamalarına gidecektir. Milli Eğitim’ de yatırım için fazla bir kaynak ayrılmamaktadır. Sorun burada düğümlenmektedir.
1997-1998 öğretim yılında Sekiz Yıllık zorunlu temel eğitime geçilmiş ve bunun getirdiği güçlükler aşılmaya çalışılmıştır. Nitekim, 1998 konsolide bütçe yatırımları içerisinde 407.2 Trilyon Lira Eğitim yatırımları için ayrılmıştır. Böylece yatırımlar içinde eğitim sektörünün payı 1997 yılında % 18.3 iken, 1998 yılında % 40.7 ye ulaşmaktadır.
21. yüzyılı büyük iddialarla hazırlanmakta olan Türkiye’nin her şeyden önce Eğitim sorununu kökünden halletmesi gerekiyor. Cumhuriyet’ in ilk yıllarında başlatılan, “Milli Eğitim Seferberliği” aynı heyecanla devam ettirilememiştir.
XV. Milli Eğitim ªşurası ve takip eden uygulamalar 21. yüzyıla doğru yeni bir milli eğitim seferberliğinin ilk işaretleri sayılabilir