Cvp: SevgiLiye Sözler ;)
Nasıl usulca,habersiz girdim hayatına..Öylece giderim..Ben bile bulamam izlerimi..
Kış gününde yanmaya,kahkahalarla ağlamaya,kendimi anlamamaya başlayınca anlayacağım sensizlik geldi..Ama dönemem,gelemem..Bu kısa bir bahardı..Bu dalda zaten kurumuş bir tek yaprak vardı..Şimdi onu da bırakıyorum rüzgarlara..
Ya bir hayal kursam,yada bir hayalin arkasına saklansam..Yazmak bile zor gelirken,kalemimi ağlatsam..Bilirsi sudan korkarım..Bir havuza mı atlasam?..
Bu kadar düşünürken seni ve düşmüşken bu anlamsızlığa,ne yapsam?
Bir kelebek kanadıyla yüzümü okşarken bahar,herşey yeniden dirilmeye durmuşken,ben bu mahzunluğu nere gizlerim?Ne uzansam dokunabilirim..Nede gidecek takatim kalır..
Bu gidiş doğru zamanda..Doru yöne olmakta..Yanlış olan ,bahar diriltirken canları,benım canım solmakta..
Söz vermistin kisa ayrilik var diye
Bak yil oldu sen yine yoksun
Senden ayri kalmak kahir derdin
Sensiz her saniye kahir
Senden ayri yasamaktansa
Hosgeldin ölüm derim derdin
Gec olsa anliyorum
Tüm gercekler sadece lafda gercekmis
Simdi soruyorum real olmayan lafda kalan
Seviyor görünüp biranlik heves icin
Seveni aldatmak Hangi ask,in kanununda var
Simdilik sen kazandin bu ask oyununu
Sakin ola sen düsme benim halime
Bak söz vermistin kisa ayrilik diye
Yil oldu sen yoksun yine
Karanlıkta, sessizce yatağımın üzerine oturup,
Seni düşünüyorum.
Beni ne kadar incittiğini
Ya da başka türlü
Nasıl daha kötüsünü yaşatabileceğini bana.
Yaşatamazsın herhalde…
Bana sensizliği yaşatıyorsun.
Bunun daha kötüsünü düşünüyorum.
Ne olabilir diye.
Bu kadar düşüncelerin arasında
tuhaf olan ne biliyor musun?
Garip olan…
Her şeye rağmen…
Seni o kadar çok sevmeme rağmen
Şu an seni özlemiyorum!!!
İçimdeki her şeyi yıktın.
Yıktın da gittin hayatımdan.
Sadece yaşanmamışlıkların ya da
yarım kalanların özlemini yaşıyorum.
Şu an tek başıma.
Seninle her zaman beraber olamamanın;
Yüzüne karşı seni seviyorum diyememenin;
Saatlerce baş başa yürüyememenin ve her şeyin…
Dedim ya; Yaşanmamışlıkların özlemini yaşıyorum
Ve asla yaşanmayacak olanın…
_Ağladığımda Mendilim Ol_
Dün yine gökyüzünün masmavi görkemi ve hayalini çizdiğim bembeyaz bulutlarının altında seni bekledim. Uzaklarda gülümseyen gökkuşağının renkleri içinde aradım seni, yoktun. Yokluğun, bir canavarın dişlerinde yüreğimi kemirip duruyor. Yokluğun cehennemim, yokluğun zifiri karanlığım, zindanım oldu. Belki, bir köşeden çıkıp gelirsin diye bütün gün seni düşleyip, gözlerim ufukta, kucağım dolu sevgi, yüreğimde binbir umut yeşertip ve ölesiye bir özlemle bekledim seni, gelmedin... Seni ne kadar özlediğimi bilmiyorsun. Bir bilsen seni ne kadar çok özlediğimi; dağları, tepeleri aşar, denizleri, ovaları devirip gelirdin bana...
İçim özleminle nasıl dolup taşıyor, özleminle nasıl tutuşuyor bir bilsen. Yüreğimin bütün bentleri paramparça sensiz. Şimdi yüreğimin her kıyısından özlem sızıyor. Yüreğime de söz geçiremiyorum artık. Biz bu dünyada seninle çıkarsız, yalansız, hilesiz hesapsız sevdik birbirimizi.. Yüreğimizin bembeyaz tuvaline maviyi fonlayarak ve aşkın da kıpkızıl resmini de çizerek; insanları, kuşları, dağları, çiçekleri, suları da öyle hilesiz sevmiştik.
Biz seninle bütün engellere rağmen, bitmez tükenmez bir azimle sevginin doruğuna erişmek için tırmandık hayat yokuşunu. Ve bitip tükenmeyen bir aşkla sevdik birbirimizi. Biz seninle uzak dağ başlarına yazdık umutlarımızı. Denizlere, dalgalara, fırtınalara, acılara, korkulara, uçurumlara yazdık sevdamızı. Biz seninle kanatları sevdalı iki güvercindik mavi göklerde. Kanat çırptıkça yükseldik sevdalara, yükseldikçe sevdalara avcılar düştü peşimize.
Zamanın acımazsızlığına, aramızdaki mesafelere, etrafımızdaki çirkinliklere, günübirlik aşklara, saldırılara, satılık sevgilere rağmen, biz yine de yüreğimizde hiç sönmeyen bir yangınla özledik birbirimizi, en kutsal aşkla sevdik, kirletmeden umutlarımızı bekledik...
Senden ayrılalı günlerin, ayların, yılların nasıl geçtiğini bilemez, hesabını tutamaz oldum. Her seher uyanınca dağların esen rüzgarlarına açıyorum penceremi, o ölümüne özlediğim kokunu getirir diye. Bir nebze de olsa dindirir yada söndürür diye yüreğimdeki özlemin ateşini...
Her gece menekşe rengi gözlerini demledim hayalimde. İpek saçlarını, sevdalı gülüşlerini, inci dişlerini demledim. Ne çok severdin yayla yollarında türküler söylemeyi, ellerimi avucunun içine alıp, başını göğsüme dayamayı. Şimdi her gece, insana hayat veren ve yüreğime nakış nakış işleyen sevda sözlerin dolaşıyor kulaklarımda , paylaştığımız ümit dolu tatlı hayalleímiz.
Yılmak yoktu bizim için bu yolda. Ağlamak, sızlanmak yoktu, geriye dönmek hiç yoktu. Zordu, çetindi bizim sevdamız ama her şeye ve çekilen tüm acılara değerdi. Sabır diyordun. Sabrı, ümit etmeyi, sevmeyi, zorluklara karşı direnmeyi de senden öğrenmiştim. Konuşurken insanın yüzüne dosdoğru bakmayı, dürüst ve namuslu bakmayı, merhameti, acımayı, insan gibi düşünmeyi senden öğrenmiştim. Senden öğrenmiştim sevdalara türkü yakmayı...
Şimdi Ren nehrinin kıyısında dalgın bakışlarla dalıp dalıp gidiyorum uzaklara. Gökyüzü masmavi ve saatler yorgun bir su gibi akıp gidiyor gözlerimde.. Ufka, gökmavisinin kızılla birleştiği o ince sıcak ve yumuşak çizgiye bakıyorum. Bir kuş gelip konuyor saçlarıma, yüreğimi ipekten kanatlarına sarıp sana gönderiyorum...
Seni düşünüyorum. Seni düşünmek gökyüzü olmak gibi bir şey bazen, ya da rotası belli olmayan bir gemiye binip, yeni iklimlere yelken açmak gibi. İnsan olmayan bir adada inip, Robinson gibi insansız bir yaşam kurmak istiyorum. Ve o adada bir ömür yalnız seni beklemek istiyorum...
Saatler su gibi akıp gidiyor. Bir gemi yanaşıyor kıyıya, inen yolcuları izliyorum, sen yoksun. “ Kahretsin !”. diyorum.” Ne olur çıkıp gelse, sarılsa boynuma.” Bir gemi uzaklaşıyor limandan. Suların devinimleri akıyor gözlerimde, karışıp gidiyor uzaklara... Seninle suyu pırıl pırıl bir pınarın başında buluşmak, ellerini tutmak, yüreğinin sımsıcak yerinden, menekşe gözlerinden, narçiçeği dudaklarından öpmek, serin nefesini doyasıya içmek ve doyasıya içime çekmek geçiyor içimden... Sonra sarılıp, sımsıkı kucaklamak ve sevinçten havalara uçmak geçiyor ...
Ağladığımda mendil, güldüğümde kahkaha, susadığımda su olmanı, uyuduğumda rüyalarıma girmeni, her sabah alnımdan öperek uyandırmanı istiyorum...
Her gece kuş olup sana doğru uçmak, ardında serin rüzgarlar bırakarak, dağlar, denizler, ormanlar aşıp, bir pınarın başında menekşe gözlerine konmak geçiyor içimden. Dalgın bakışlarından, sevdalı yüreğinden öpmek geçiyor. O an bütün ağaçlar diz çökmeli diyorum, özleminle kanayan yüreğime. Bütün yıldızlar göz kırpmalı mutluluklara. “Allahım bu kadar mutluluk çok.” deyip, ellerimi gökyüzüne kaldırıp ağlamalıyım. Gökler de ağlamalı benimle, bulutlar, ırmaklar, yıldızlar da ağlamalı...
Şunu bilmelisin ki, nerede olursam olayım, hangi iklimde kalırsam kalayım, vakti geldiğinde bir gün mutlaka, yüreğim alıp beni sana getirecektir. Ben buna bütün kalbimle inanıyorum, sen de bütün kalbinle inan. Hiç bir yol bilmesem de, gelmeye kalmasa da mecalim geleceğim inan... Bekle...
Sevgiler büyüttüm
kır çiçeklerinden, güneşin kanını emen
umutlar yeşerttim bahar renginde al yeşil
dağlarda kar erirken ceylanlar emzirdim
melekler uyandırdım her tan ağardığında
toplamak için bütün düş kırıklarını aynalardan
yıldızlarla selam yolladım sana
ve her gece mavi bir kuş tutup avuçlarıma
dudaklara gül ve rüzgar iliştirdim dağların doruklarına
gelmedin.
upuzun köprüler kurdum içimdeki yolculuklara sana kavuşmak için
beyaz günlere uzandım beyaz atlarla, sana getirsinler diye umutlarımı
seninle öpüşürken
beyaz beyaz güvercinler kanat çırpıyordu mavi göklerin burçlarında
bütün ayrılıkların, savaşların, ihanetlerin üzerine bir çizgi çekiyordum
en güzel barış çiçeklerini versin diye dünya
ak alınlı taylar koşarken alnımın çayırlarında
al türkülerle inledim lekesiz sabahlara her bahar
özlemler kanatıp gecelerin sayfalarında
mavi rüzgarların terkisinde sevgiler yolladım sana
çoğaldıkça çoğaldı çılgınlığım
kanımda milyonlarca yıldız tutuştu
alevler içinde parlayan nehirler aktı yüreğime her defasında
her suyun sesine bir damla gözyaşı bıraktım senin için
gül desenli yaylalara bilmedin
bilki sensiz uzak bir dağbaşı ıssızlığıyım
yoksan ürpertilerde tiril tirildir yapraklarım
seni özlemenin korkunç girdabında
göğünü ve yönünü yitirmiş göçmen bir bulut olup
her gece uçurumlara ağlarım
hasret ateşine bürünürken geceler
uzun ayrılıkların dağladığı sevdalarda
korkunç alevler içirdim seni seven yanıma
iç çekmeyi öğrendi bir yanım, acı çekmeyi bir yanım
ve ardından oturup ağladım küskün ırmaklar gibi
karışıp gitti gözyaşlarım çağlayanlara
silmedin
ey kırçıl saçlarımda yıldız tutuşturan
alıp savuran yangınlara yalnızlıklara
hazan bahçelerinde yaralı bir güldür kalbim şimdi
dört mevsim aşkı kanayan
sen ki, yüreğimde demlenen aysın her gece
gözlerimde çiçeklenen aşk
uzun saçlı hasretimsin
geçen bütün mevsimlerde seni bekledim
gelmedin
özlemlerle yaralı bir yağmur bulutuyum şimdi
firari bir hüznün girdabında yitirdim güldesenli sevinçlerimi
bil ki, çağlayan bütün nehirler benim gözlerimdir
benim yüreğimdir ağlayan bütün denizler
su içtiğim bütün pınarlarda seni susarım
seni sorarım geçtiğim bütün yollarda
düştüğüm her uçuruma bir tutam çiçek bırakır gibi
bir tutam kor ve bir demet gözyaşı bıraktım senin için
gelmedin bilmedin silmedin...
Bir gün gökyüzü gülünce ve geçince üşümesi kalbimin
bütün hasretleri yükleyip rüzgarın kanatlarına
yüreğimde taşıdığım sevda aleviyle
upuzun yollardan çıkıp geleceğim sana... Bekle...
AŞK; Nasıl anlatılır bilmem ki !Tüm dillerdeki kelimeler de toplansa bir araya ,sonsuzluğa kafa tutan çöldeki tek bir kum taneciği kadardır anlatabileceği... Belki de o ,gözün derinliklerinden tüm bakirliğinle ,sıcaklığını tene hissettirdiği göz damlasında ,belki de gökkuşağının renkleri arasında ,kim bilir! Belki de mavi dünyasında bir balığın pulları üzerinde yada bir kum tanesinde... Güneşin göğü yırtıp kendini mavi sulara gömerken geride bıraktığı renkleri arsında açılır kızıl dünyamın kapıları..Tüm ihtiraslarım ,arzularım ,isteklerim...Hepsi de üzerime hücum eder.Onları hapsettiğim yerden kurtulmak için... Bunu yapabilsem ,onlarla dolu dolu yaşayabilsem ,işte Buyum diyebilsem... Bir nefes ,bir ses duyuyorum ve kızıllıklar beni kusarcasına fırlatıyor güneşin kendini teslim ettiği maviliklerin en dipsiz kör karanlıklarına.... Gerçekler dikiliyor karşıma. Örümcek ağıyla kaplı her yanım.Birini yırtsam bir diğerine takılıyorum. Bir yer olmalı! Kızıl dünyamın alevini gerçeklere püskürtebileceği... Kaçıp gitmeliyim bu yerden ,ama nereye ?Belki de masallardaki Kaf Dağının tepesine... Tek canlılık belirtisinin yeşil ve mavide gizlendiği bir yere ;Ama !Ama ben yalnızlıktan da ürkerim çocuklar gibi… Bir vücut ,bir nefes götürmeliyim o yere. Tenim teninde canlanmış ,nefesim nefesinde hayat bulmuş ve bedenim onunkiyle bir bütün olmuş… Belki de balık sırtındaki aşkım ,onun yüreğine savrulmuş...
|