Dokunamasamda sana...
Kimsesiz sandığım bir mevsim gidiyordu gözlerimin önünden. Ellerimde sahipsiz her gecenin yorgunluğu. Taş duvarların üzerinden gölgeler büyüyor yalnızlığıma. Aklımı başımdan alan bir rüzgar gibi dokundun tenime. Yüreğime yüreğini koydun. Yüreğim oldun.
Daha ilk günden ısınmıştım sana,sanki gökyüzüm sen,yağmurlarım sendin,düşmeden içimdeki yalnızlığın kumsallarına.Denizleri senin için renklendirdim ben,bulutları senin için yakaladım. Sanki en ufak bir rüzgarda savrulacak gibi değildim uykusuzluklarına.
Sen gitmedin ki,gerçek ötesiydin bendeki her zamana. Tuttum ellerinden,saçlarının kokusunda büyülendim dudaklarına. Islatmalıydın beni yağmurlar gibi. Öpmeliydin içinden geldiğince.
Ben o zaman sen olurdum karışmadan nefes alıp verdiğim bir şehrin monotonluğuna.
Çalışma masamda yanan mumun alevinde şekillendi hayalin. Uzun uzun seyrettim. Dokunmak istedim ama beceremedim. Akşama koşan ayakların altında kızgın asfalt gibiydim günden arta kalan. Güneş haber vermezdi çekip giderken. Bir sessizliği kalırdı eve kapanan yüreklerin birde seni bana özleten hayalin. Kendi yüreğimi senin ellerine bırakırken.
Zamanı hep peşime taktım.Bir başka yere gitmenin olanaksızlığını tartışıyorum kendimle. Gitmeyeceğimi biliyorum. Belki de ellerinin sıcaklığından olsa gerek. Ben her sahipsiz mevsimin kimsesiz gecesinde seninle bütünleşiyorum. Basit gelecek belki tüm anlatamadıklarım. Bir şeyi çok iyi biliyorum sen anlayacaksın günü gelecek. Bu saadet hiç ölmeyecek.
Fotoğrafın karşımda duruyor. Öyle masum öyle güzel ki seni yaşamak bu kendini tanımayan cümlelerin ardında senin gözlerinde aşk gibi çoğalmak. Anlatmak çok zor. Ben anlatamıyorum yaşıyorum. Herşeye katlanmak dedikleri bu olsa gerek. Günün bütün tükenen saatlerinin peşisıra bir ekranın karşısında seni bana gülümsüyormuş gibi hissedebilmek. Öyle güzel ki saatlerce seninle hayatı paylaşabilmek.
Oysa şimdi yalnızlığım yanımda,sensizliğin şarkısını dinliyorum.
Seni sevmek yazılmış bana,dokunamasamda sana, seni çok seviyorum...
Senden önce ne yapardım ben, bunu hatırlamaya çalışıyorum. Hatırlamaya çalıştıkça da kocaman bir boşluğun içine yuvarlanmış gibi oluyorum. Senden önce ne yapardım ben?
Niye düşündükçe her şey bomboş ve anlamsız? Şaşırıyorum çünkü bir insanın hayatını bir başka insan birden bire nasıl bu kadar değiştirebilir ki? Sen olmadan önce anlamsız mıydı hayatım? Değildi elbette. Belki de hayatıma seninle birlikte yüklenen anlam öncesinde yaşanan her şeyi silip götürdü ne dersin? Doymak bilmeyen bebeklerin annesini gözlemesi gibi gözlüyorum ben de seni. Sürekli senden gelecek bir haberi bekler durumdayım. Zamanı seninle nasıl geçireceğimi hayal eder durumdayım. Ne yaptın bana bilmiyorum Aşksa aşk, sevdaysa sevda. Daha önce de yaşadım en koyu aşkları. Ama bu başka bir şey. Hani Aşktan da üstün diyeceğim, bir Türk filminin kavuşamayan iki kahramanı gibi olacağız. Bu da değil... Senden önce nasıl mutlu olurdum ben? Neler sevindirirdi beni? Yine aynı kitapları okurdum, yine aynı müzikleri dinlerdim. Ama senden sonra sanki hayatımda ilk kez müzik dinliyormuşum gibi geliyor. İlk kez bir kitabı elimden bırakmadan her satırını beynime kazıyarak okuyorum sanki. Ansızın hayatıma girdin o andan öncesi yok. Daha ne olduğunu anlayamadan birden bire doldun içime. Teslimdim sana artık, yüreğimle, bedenimle, beynimle, ruhumla teslimdim. Teslim olmaya da gönüllüydüm üstelik. Varlığınla hayatımı değiştirmene seviniyorum ama bu beraberinde bir korkuyu da getiriyor. Senden öncesini hatırlamayan ben gidersen ne yapacağım? Ya her şey tıpkı hayatıma girişin gibi ansızın yarım kalırsa? Sanki boğazına takılan bir lokma gibi... Şelalelerin arasında dolaşırken susuz kalmak gibi... Rüyanın en güzel yerinde uyanmak gibi... Gibi değil ta kendisi... Gidersen ve yalnız kalırsam dünyaya ayak uydurmaya çalışan bir uzaylı gibi olacağım, biliyorum. Her şey yabancı gelecek bana. Her şeyi yeniden öğreneceğim. Üstelik bir öğretmenimde olmayacak. Bunu yapabilir miyim, bilmiyorum. Düşüncesi bile ruhumu karartıyor.
Senden önce ne yapardım ben? Nasıl mutlu olurdum? Ya gidersen... Nasıl yaşarım ben senden sonra? Söylesene yar, ne yaptın sen bana?
Hayatın ve zamanın en güzel aynasıydı gözlerin...
Gözlerindeki her ölüşüm hayata yeniden doğuşumdu sanki, zaman ötesine gidebilmek için gözlerini kullanmalıydı bu deli yüreğim...
Ve namluya sürülmüş mermi gibiydi gözlerin...
Bana her bakışın en hızlı bir darbeyle yüreğime otururdu kanatarak, acıtarak ve her defasında beni bi ölüm saatine kurarak...
Aydınlıklardaki karanlıklara sığındım çoğu zaman..Ama her defasında..
Gün ağarıyor ağarmayan saçlarıma
Ölüm saçan gözlerine sevdalanmışım belli
Gün ağarıyor...sulara yamanan aklının aydınlıklarına
Titrek öpüşlerimi sunuyorum.
Haberin yokken hiçbir şeyden, göğsümü yaracak kalp atışlarım...
Ve sana yoksulların düşlerini getireceğim, bekaretini kaybetmişlerin akan düşlerini.
Aldırış etmeden doğurduğum,leşlerin siyahi kötülüklerinden
ve öldürdüğüm bütün yanlışlarımdan
ve seni
ve senden kaçırarak....
Gözyaşları yanaklardan bir kere geçtimi..İzi hiiiç silinmiyor demiştin..
Ben her bir damlada seni dökerken.. nasılda yüzümün her bir zerresine yerleşmiştin..
Şimdi aynaya her bakışım senden bi parça daha kaybedişim oluyor..İzlerin öylece duruyor yüzümde.. beni çığlıklara iten aynalarla dostluğumu gidşimden sonraki farketmişliğimle gömdüm...
İnsanın hayatını kaderi diil seçimleri belirliyor...
Ben hep doğrudaki yanlışları seçmişim meğer..
Aksini iddia etme n'lur...
Seni kaybetmenin tek açıklaması buyken aksini düşünmem ölmüşken dirilmem olur...
Bir kere ölmüşken dirilip aynı acıları yudumlamak ölüm ötesi bi işkence bana yapma n'lur...
Sen en büyük doğruyken seni kaybetmişliğin adını yanlıştan başka bir şey koyma...
Şimdi bir yerlerde Sen terkedilmiş ama umutluları oynuyorsun...
ve şimdi her aydınlıkla ben yeni karanlık ölümlere soyunuyorum...
Terkedişler kalanı diil gideni vuruyor bil..Ben bunu her çığlığımda yeniden duyuyorum...