"Şizofren"
Her şeyi sislerin altına gömüp kaçmak vardı...
Bir Eylül akşamı yanağını dayayıp soğuk bir otobüs camına, sokaklarına daha önce hiç merhaba demediğin bir şehre doğru yol almak...
Mesela, yoldan geçen kamyonları saymak çocukluğundaki gibi...
Otobüsten inip şehri kucaklamak bir seher vakti...
Belki de sabah namazına yetişmek... Semâya kaldırıp başını, son kez tövbe ederken günahlarına;
küfürler savurmak, bir adanmışlığı geride bıraktığın boşluğa...
Bir simitçiye adres sorup, terkedilmiş bir virâneye yerleşmek sonra...
Limonlu çay ve sigara dumanının yârenliğinde açıp ellerini doğan güne,
sarılmak yeni olduğuna kendini bile inandıramadığın bir geleceğe...
Ve kanlanmış gözlerini kapayıp sadece rüzgârı hissetmek...
Bir rüya olduğunu kabullenmek, yaşanmış ve yaşanamamış her şeyin.
"Uyanık olmak kâbusu"na alışmaya çalışmak...
Bir mezara bekçi olduğun halde, hâlâ dayanıklı bir mermer olmakla övünmek...
En sonunda ise bir şizofren çığlığı:
"Hasta değilim ben!"