Tekil Mesaj gösterimi
  #1  
Alt 11 December 2008, 09:42
eLanuR eLanuR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart BÜyÜme Ve SanayİleŞme Polİtİkalari

BÜYÜME VE SANAYİLEŞME POLİTİKALARI


Giriş


Cumhuriyet döneminde Türkiye**’nin büyüme ve sanayileşme politikalarına
baktığımızda değişik dönemlerde değişik büyüme ve sanayileşme politikalarının
uygulandığını görüyoruz. Bu açıdan değişik dönemlerde uygulanan büyüme ve
sanayileşme politikalarının ayrı ayrı ele alınarak incelenmesi gereklidir. Türki*ye Cumhuriyeti’nde uygulanan büyüme ve sanayileşme politikalarının niteliğine
baktığımızda beş farklı dönemin olduğunu görüyoruz. Bu dönemleri aşağıdaki
şekilde belirtebiliriz.


a.1923-1929 Dönemi
b.1930-1949 Dönemi
c.1950-1960 Dönemi
d.1961-1980 Dönemi
e.1980-2000 Dönemi

Bu dönemlerde uygulanan politikaları incelerken dünya ekonomisindeki
gelişmelere ve bu gelişmelerin Türk ekonomisi üzerine etkilerine de kısaca değinmek Türkiye’de bu dönemlerde uygulanan büyüme ve sanayileşme politikalarını daha iyi bir biçimde anlamamız açısından önemlidir.


1923-1929 Dönemi

29 Ekim 1923 tarihinde ilan edilen Cumhuriyet’den hemen sonra uygulamaya konan büyüme ve sanayileşme polikaları 17 Şubat 1923 yılında İzmir’de toplanan 1.Türkiye İktisat Kongresi’nde belirlenmiştir. Bu kongrede Türkiye Cumhuriyetinde iktisadi kalkınmanın esas olarak piyasa ekonomisi içinde ve Türk müteşebbisler eliyle sağlanması kararlaştırılmıştır.1. Türkiye İktisadi Kongresi’nde alınan kararlar çerçevesinde 1923-1929 tarihleri arasında Türkiye’nin hızla sanayileşmesi esas alınmış ve bu amacın gerçekleşmesi için liberal iktisat politikaları uygulanmıştır. Bu dönemde, Sovyetler Birliğinde sosyalist ekonomi sistemi uygulanmasına karşın, Dünya’da hakim iktisat sistemi liberal piyasa ekonomisidir. Türkiye Cumhuriyeti ve onun kurucusu Mustafa Kemal Atatürk sosyalist ekonomik sisteme itibar etmemiş ve liberal piyasa sistemini esas almıştır.

1.Türkiye İktisat Kongresi’nde alınan kararlar çerçevesinde milli sermeye ye dayanan bir banka kurulması için o dönemde İktisat Bakanı olan Celal Bayar Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk tarafından görevlendirilmiştir. Celal Bayar İktisat Bakanlığından ayrılmış ve gerekli çalışmaları yapmıştır.

Böylece özel sanayi girişimlerine yatırım ve işletme sermayesi sağlamak için 1924 yılında İş Bankası kurulmuştur. İhracat yapan firmaların ithal ettiği yatırım malı ve hammaddeler gümrük vergisinden istisna edilmiştir. Tarım üretimini teşvik etmek ve o dönemde nüfusun % 90’ı teşkil eden köylülerin refah düzeyini arttırmak için 1925 yılında aşar vergisi kaldırılmıştır.

1927 yılında Sanayi Teşvik Kanunu çıkartılarak özel sektöre çok kapsamlı teşvikler getirilmiştir. Bu çerçevede Sanayi sektöründe faaliyet gösteren firmalar emlak ve kazanç vergilerinden istisna edilmiş ve bu firmalara devlet tarafından bedava arsa tahsis edilmiştir. Taşımacılıkta devlet sanayi kuruluşlarına düşük fiyat uygulamış ve belli şartlarda sübvansiyon vermiştir. Bu politikalar 1930 yılına kadar kararlı ve kapsamlı bir biçimde uygulanmıştır. 1923-1929 döneminde uygulanan büyüme politikalarının başarılı olduğunu görüyoruz. Yapılan istatistik hesaplarına göre bu dönemde yıllık ortalama büyüme hızı %10,3 olarak gerçekleşmiştir. Ancak, 1929 yılında dünya ekonomisinde ortaya çıkan büyük kriz Türkiye’de liberal iktisat politikalarının uygulanmasını sona erdiren en ö nemli faktör olmuştur. 1929 bunalımı finansman piyasalarında başlamış ve kısa sürede reel ekonomiye yayılmış ve dünya ekonomisi büyük bir krize girmiştir.



1930-1949 Dönemi

1929 büyük ekonomik bunalımı Türk ekonomisini çok olumsuz bir biçimde etkilemiştir. Özerlikle Türkiye’nin ihraç ürünlerini teşkil eden tarım ürünleri ve hammaddelerin fiyatlarında çok önemli düşüşler yaşanmıştır. Dış ticaret bilançosunda önemli açıklar ortaya çıkmıştır. Türk ekonomisinin durgunluğa girmesiyle özel sektör yatırım yapamaz hale gelmiştir. Bunun sonucunda Türkiye Cumhuriyeti’nde uygulanan büyüme ve sanayileşme politikalarında çok önemli değişiklik yapılmıştır. Liberal iktisat politikası yerine devletçilik politikası uygulanmaya başlamıştır. Devletçilik politikasının esasını devletin kurduğu kamu iktisadi kuruluşları ile sanayi, madencilik ve hizmet sektöründe yatırım yaparak büyüme ve sanayileşmenin sağlanmasında aktif olarak rol alması teşkil etmektedir. Özellikle, devletçilik politikasının temel unsurlarını aşağıdaki şekilde belirtebiliriz.

a. Yüksek gümrük vergileri ve kotalarla desteklenen koruyucu dış ticaret politikası uygulanmaya konulmuştur.

b. Türk Parasının Değerini Koruma Kanunu çıkartılarak sert bir kambiyo kontrol rejimi uygulanmaya başlamıştır.

c. Yabancı sermayeye ait tesisler devletleştirilmiş ve yabancı özel sermeye yatırımları yasaklanmıştır.

d. İktisadi büyümenin sağlanmasında sürükleyici sektör olarak sanayi sektörü esas alınmış ve kurulan iktisadi devlet teşekkülleri ile kamu yatırımları sanayi sektörüne kanalize edilmiş ve devlet doğrudan üretici durumuna girmiştir.

e. Sanayileşmenin finansman yükü geniş ölçüde tarım kesimine yüklenmiş ve bu kesimden vergi ve fiyat politikaları yoluyla sanayi kesimine kaynak aktarılmıştır.

f. Beş yıllık sanayi programları hazırlanmış ve böylece dar kapsamlı bir planlı ekonomi uygulamasına geçilmiştir.


1933-1937 yıllarını kapsayan Birinci Beş Yıllık Sanayi Programı bütünü ile uygulanmıştır. 1938-1943 yıllarını kapsayan İkinci Beş Yıllık Sanayi Programı uygulamaya konmuş ancak II. Dünya savaşının başlaması nedeniyle tam olarak hayata geçirilememiştir. Devletin sanayi yatırımlarını finanse etmek ve sanayi tesisleri kurmak için 1933 yılında Sümerbank kurulmuştur. Devletin madencilik yatırımlarını finanse etmek ve madencilik işlemlerini kurmak için 1935 yılında Etibank kurulmuştur. Devletçilik politikalarının uygulandığı dönemde demir-çelik, çimento, kağıt, kimya, şeker ve tekstil fabrikaları kurulmuştur. Ayrıca yabancı firmaların sahip olduğu demir yolları devletleştirilmiştir. Demiryollarına büyük ölçüde yatırım yapılmıştır. Ulaştırma sektörünün geliştirilmesine katkı yapılmıştır. Madencilik sektöründe başta kömür olmak üzere 1930’lu yıllarda yıllık ortalama büyüme hızı % 5,6 olmuştur. Rostow’a göre Türk ekonomisinde take off bu dönemde gerçekleştirilmiş ve sürükleyici sektör sanayi sektörü olmuştur. Nitekim, 1931-1939 yılları arasında sanayi üretimi % 74 artmıştır. Bu dönemde sanayi ve madencilik sektörüne yapılan büyük miktardaki yatırım esas olarak milli kaynaklardan finanse edilmiştir. Türkiye bu dönemde tekstil fabrikaları kurmak için Sovyetler Birliğinden 8 milyon dolar ve Karabük demir-çelik fabrikasını kurmak için Büyük Britanya’dan 13 milyon sterlin kredi almıştır. Bunun dışında dış kaynak kullanılmamış ve yatırımlar büyük ölçüde iç finansman kaynakları kullanarak yapılmıştır.
1940-1949 yıllarında II. Dünya Harbi nedeniyle Türk ekonomisinde büyük
bir büyüme gerçekleştirilememiştir.


1950-1960 Dönemi

IV. 1950 yıllarında yapılan seçimle iktidarın değişmesi sonucunda Türkiye’de iktisadi büyüme ve sanayileşme politikalarında önemli değişiklikler olmuştur. Demokrat Partinin 1950-1960 dönemine uyguladığı büyüme ve sanayileşme politikaları, 1930-1949 döneminde uygulanan devletçi politikalardan çok farklı temellere dayanmaktadır.

1950-1960 döneminde uygulamaya konulan kalkınma stratejisi ve iktisat
politikalarını aşağıdaki şekilde belirtebiliriz.

1. Bu dönemde serbest piyasa ekonomisine ve özel sektörün girişim gücüne dayanan bir kalkınma stratejisi esas alınmıştır. Bu yeni kalkınma stratejisinin hayata geçirilmesi için aşağıdaki tedbirler uygulamaya konmaya çalışılmıştır.

a. Dış ticaret geniş ölçüde liberalize edilerek serbest dış ticaret politikasına
geçilmiştir.

b. Kambiyo rejimi önemli ölçüde serbestleştirilerek Türk ekonomisinin giderek dünya ekonomisine açılması ve yabancı sermayenin Türkiye’ye gelmesi sağlanmaya çalışılmıştır.

c. Kaynak dağılımında fiyat mekanizmasına ağırlık verilmesine gayret edilmiştir.

d. Madenler, ulaştırma ve enerji ile ilgili Kamu İktisadi Teşekkülleri dışındaki KİT’lerin özelleştirilmesi ve böylece devletin iktisadi hayata doğrudan müdahalelerinin azaltılması amaçlanmıştır.

e. 1950 yılında vergi tarihimizdeki en köklü vergi reformu yapılarak Türk
ekonomisinde gelir vergisi ve kurumlar vergisi ve kurular vergisi uygulamaya
konmuştur. Ancak, nüfusun o tarihte % 80’in yaşadığı ve gelir düzeyi çok düşük
olan tarım kesimi gelir vergisinden istisna edilmiştir.

1. Yatırım Politikası değiştirilerek devlet yatırımlarında önceliğin sanayi kesimi yerine tarım kesimine alt-yapı yatırımlarına verilmesi kararlaştırılmıştır. Tarım üretiminin genişletilmesine ağırlık verilmesinin temel nedenlerini kalkınma stratejisi açısından aşağıdaki şekilde açıklayabiliriz.

1950 yılında tarım kesimi toplam istihdamın % 80’i ve G.S.M.H.’ların
% 52’ni sağlamaktaydı. Tarım kesiminde üetim ve gelir düzeyinin artırılması sanayi ve hizmet kesimine talep yaratarak bu kesimlerin gelişmesine imkan sağlayacaktır. Diğer taraftan tarım üretiminin artışı sanayi kesimine ham-madde teminine imkan verecektir.

b. 1950 yılında ihracatın % 86’sı tarım ürünlerinden sağlanmaktaydı. Tarım
üretiminin genişlemesi ihracatı artıracak ve kalkınmanın dış finansmanına yardımcı olacaktır. Özellikle, sanayi yatırımları için gerekli yatırım mallarının ithalatı bu şekilde mümkün olabilecektir.

c.Devletçilik politikasının uygulanması ile bozulan gelir dağılımı düzeltilecek ve nüfusun % 80’nin yaşadığı tarım kesiminde refah düzeyi artırılmış olacaktır.

1950-1960 arasında devlet yatırımlarının % 50’nin tahsis edildiği alt-yapı
Yatırımlarının ağırlık verilmesinin kalkınma stratejisi açısından dört temel nedeni vardır.

a. Ekonomide tarım, sanayi ve hizmet kesimleri arasında tam bir entegrasyon sağlamak,

b. Yol, liman gibi alt-yapı tesisleri vasıtasıyla artan üretim ürünlerinin ihracatını sağlayarak, Türk ekonomisinin uluslar arası ekonomi ile entegrasyonunu artırmak,

c. Alt yapı tesislerini geliştirerek özel yerli ve yabancı sermayenin yabancı
kesiminde özellikle imalat sanayi sektöründe yatırım yapma imkanlarını genişletmek,

d. Hızlanan nüfus artışı nedeni ile giderek genişleyen emek arzına, istihdam
imkanları yaratmak.

Türkiye’de 1950-1960 döneminde sağlanan dış finansman imkanları da
devreye sokularak büyük ölçüde alt-yapı tesisleri kurulmuştur. Barajlar, limanlar, havaalanları, silolar ve karayolları bu dönemde inşa edilmiştir.

3. Sanayi kesiminde yatırımların ve dolayısıyla hızlı bir büyümenin yerli ve
yabancı özel sektör eliyle sağlanması kalkınma stratejisinin diğer temel unsurunu teşkil etmiştir. Türk Özel Sektörüne sanayi yatırımları için önemli teşvikler getirilmiştir. Dünya bankasında sağlanan fonlarla 1950 yılında kurulan Türkiye Sanayi Kalkınma Bankası Türk Özel Sektörüne döv,z ve Türk parası olarak uygun şartlarda uzun vadeli yatırım kredisi vermiş ve proje yardımında bulunmaya başlamıştır. Diğer taraftan, yabancı sermayenin Türkiye’ye gelmesini sağlamak amacı ile 1951 yılında çıkartılan bir kanunla yabancı sermayenin teşvik edilmesi yoluna gidilmiştir. Beklenen miktarda yabancı sermayenin Türkiye’ye gelmemesi nedeniyle 1954 yılında çıkartılan ve diğer ülkelere model teşvik eden ve halen yürürlükte bulunan Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu ile yabancı sermayeye çok kapsamlı teşvikler getirilmiştir. Böylece imalat sanayi sektörünün yabancı sermayenin katkısı ile modern teknolojileri transfer ederek hızla gelişmesi amaçlanmıştır.

Uygulanan bu politikalar sonucunda 1950-1960 arasında özel sektör çok
büyük bir dinamizm kazanmış ve bugün imalat sanayi sektöründe faaliyet gösteren büyük holdinglerin önemli bir kısmı bu dönemde kurulmuştur.

Uygulanan yeni kalkınma stratejisi ve ekonomik politikalar sonucunda
1950-1953 yılları arasında özellikle tarım sektöründe sağlanan büyük bir gelişme ile Gayri Safi Milli Hasıla hızlı bir şekilde artmıştır. Büyüme hızı 1950’de % 9,1, 1951’de % 15,0, 1952’de % 12,8 ve 1953’de % 11,2 olmuştur. Bu hızlı büyüme yıllık ortalama % 2,5 gibi çok düşük bir enflasyon hızı ile sağlanmıştır.

Tarım üretimindeki hızlı artışın büyük ölçüde tarım kesimindeki teknolojik gelişme yani artan mekanizasyon ile sağlanması sonucunda Türk ekonomisinde bu dönemde büyük bir yapısal değişim ortaya çıkmıştır. Nitekim 1950-1955 yılları arasında Türkiye’de % 5,8 gibi en yüksek kentleşme yaşanmış ve kırsal yörelerden kentlere önemli bir göç olmuştur. Ancak önemli ölçüde alt yapı yatırımlarının yapılması, sanayi ve hizmet sektörlerinin hızlı gelişmesi sonucunda bu dönemde Türk ekonomisinde bir işsizlik sorunu ile karşılaşılmamıştır.

Bu dönemde iktisadi kalkınmanın nasıl finanse edildiğini ana hatları ile açıklamamız faydalı olacaktır. Kalkınmanın dış finansmanı giderek artan tarım
malı ihracatı, Kore Savaşı’na asker gönderilmesiyle temin edilen dış yardımlar
ve dönemin ilk yıllarında dış ticaret hadlerinin bir ölçüde Türkiye lehine dönmesi ile sağlanmıştır. Kalkınmanın iç finansmanı ise yapılan vergi reformu ile sağlanan gelirler ile ekonominin genişlemesi ve monetizasyonu yoluyla sağlanan gelirlerle yapılmıştır.

1954 yılında, Türk ekonomisinde yapısal enflasyon baskılarının ortaya
çıktığını görüyoruz.

1954 yılındaki şiddetli kuraklık nedeniyle tarım üretimi bir önceki yıla göre % 19,7 oranında gerilemiş ve buna bağlı olarak G.S.M.H.’ lanın büyüme hızı eksi % 6 olmuştur. Toplam arzdaki ani düşüş yani arz şoku ekonomide
enflasyonist baskılar yaratmıştır.

Bu nedenlerle, 1953 yılında % 2,8 olan enflasyon oranı 1954 yılında % 9,1
e yükselmiştir. Ancak, Hükümet artan enflasyona rağmen büyüme politikalarına
ağırlık vermiştir. Nitekim, büyüme hızı 1955’de %7,6, 1956’da % 6,8 ve 1957 de % 6,2 olmuştur.

Enflasyonun giderek hızlanması nedeniyle 1958 kapsamlı bir istikrar programı uygulamaya konmuştur. Sağlanan 350 milyon dolar dış kredi ile desteklenen istikrar politikası ile % 180 oranında devalüasyon yapılmış, KİT’lerin ürettiği mal ve hizmetlerin fiyatları arttırılmış, kamu harcamaları kısılmış ve krediler daraltılmıştır. Bunun sonucunda büyüme yavaşlamıştır.
Alıntı ile Cevapla