Dağlıyorum asi hücrelerini ,anarşist dilimin…
Acı’dan tökezlediğim yerden tutunuyorum,
kirpiğinden yapılma tel örgülere…ellerim kan içinde…
Uyuyor(mu)sun ?...
Kanlı ellerimi sarıyorum,tek kale bir aşkın savaştığım siperinde…
Bırak yaralarımı sorgulamayı…Titreyen göğsüme dokun yar…
Hangi kapım çıksa önüne ;Sıkılgan bir edayla çevirdin anahtarı…
Oysa ben kollarımın arasında bir salıncakta
sallamayı düşlemiştim,hani şu yaşa(ya)madığımız çocukluğumuzu…
İçindeki çocuğu alda gel demiştim sana…gel(e)medin…
Uzun soluklu voltalarımda ,senin adımlarınla aşardım duvarları
ve gölgem vardı her güneşe çıktığımda..
Şimdi payına yıllarımı düşürdüğüm zındanlarda ,
geçen zamana asıyorum gençliğimi…
ölümün beyaz rengi vurmuşken saçlarıma
ince bir sızı oluyor aynadaki yılgın bakışlarım…
Uyuyor(mu)sun ?...
Kalk !... yalan karışıyor gerçek bir oyuna sinsice…
Düş !...Peşine kendi gerçekliğinin…
Bir yerde düş/erken,bir yerde (d)üşüyor
yolüstü çukurlarında yürüyüşlerim..
Ustamdan ödünç (ç)aldığım
“hüzün ikliminde” sözlerle ,geç kalmışlar ülkesinin dar geçitlerindeyim…
Boğuluyor kursağımdaki yalnız şarkı.
Saklanmaya çalışırken sıcağında,
asılsız bir ihbarla suçüstü yakalandım ,kahverengi bakışlarına…
gözlem altında gülüşlerim…
Yine de hesapsızca boyandığım kahverengiliğine
emanet ediyorum haylazlığımı…
Harf başı dikiliyorum karşına satırlarda…
Konuşucunca susturulduğum cümlelerin
son noktasından sesleniyorum sana;
(D)uyuyor(mu)sun ?!...