Kişinin cinsel olarak kendi cinsine ilgi duyması olarak tanımlanabilir. Belli bir süreç sonunda erkek eşcinseller kendilerini gey kadınlar kendilerini lezbiyen olarak tanımladı. Bu gün halk tarafından pek bilinmeyen bu kelimeler Türkiyede yaşayan eşcinseller arasındada benimsendi ve sıklıkla kullanılmayısa başlandı. Eşcinsellik uzun yıllardır bilim çevreleri de dahil olmak üzere bir kimlik bozukluğu
hastalık
sapıklık gibi olumsuz ifadelerle tanımlanmıştır. 1974 yılında Amerikan Psikiyatri Birliği ve daha sonra 1992 yılında Avrupalılar (ICD) homoseksüelliğin ruhsal bir bozukluk olmadığı kararını almışlar ve bu kavramı hastalık sınıflandırmalarından çıkarmışlardır. Ancak bugün bile bu konu
halkta
politikacılar arasında ve bilim çevrelerinde tartışılmaktadır. Ancak bilimsel olarak bakıldığında eşcinselliği benimsemiş ve bu kimliği ile barışık olan grupta ruhsal sorunların ya da bir kimlik bozukluğunun olduğunu bildiren bir veriye rastlanmamaktadır. Ancak eşcinsel kimliğinden kurtulmayısa çalışan
homofobik ya da baskı altında olan grupta ruhsal sorunlar heteroseksüellere (karşı cinse ilgi duyanlara göre daha yüksek gibi görünmektedir.
Eşcinsellik değiştirilebilir mi?
Heteroseksüelliğe (karşı cinsellik) dönüşme isteği ile ilgili bazı analitik yaklaşım ve davranışçı terapiler mevcut olup başarıları oldukça şüphelidir. Bu terapiler eşcinselliği heteroseksüellikten daha az arzulanır hale getirmeye ya da eşcinsellikten alınan zevki azaltmayısa yöneliktir; gerçekten iyi motive bir gurupta bile sağlanacak çözüm çok yüksek oranda geçici olacak
kişinin fantezileri değiştirilemeyecektir. (Isay).
Bancrofta göre eşcinselliği heteroseksüelliğe dönüştürmeye çalışmak
toplumun bu konudaki olumsuz tutumuna katkıda bulunmaktır; kişi aslında bu dönüşümü gerçekten istememekte
başedemediği çeşitli baskılar nedeniyle istemektedir. Yazar ayrıca dönüşüm amacıyla yapılacak terapinin doğal olamayısacağını savunmaktadır. Terapist toplum baskısı ve başvuran için en iyisini yapma konusunda bir ikilem içinde olabilir ancak en azından homoseksüelliği kabullenmenin bir alternatif olarak başvurana sunması gerekmektedir (Bankroft1989). Terapist
başvuranın o anda üstündeki baskıları ve neden başvuruda bulunduğunu ortaya çıkarmalı ve terapinin hedefini netleştirmelidir. Örneğin bazıları terapiste yalnızca güvence ya da izin almak için gelmiş olabilir.
Eşcinselle terapi:
Eşcinselliğini kabullendiği halde bu konuda sıkıntı duyan kişi terapiye devam etmek isterse çalışılması gerekebilecek konular genelde 4 başlık altında toplanabilmektedir.
1-Eşcinsel duygular ve aşkla ilgili suçluluk duyguları.
2-Aynı cinsten biriyle beraber kapalı bir ilişki kurmanın yaratacağı zorluklar.
3-Eşcinsel ilişkideki cinsel güçlükler.
4-Toplumla ilgili ortaya çıkabilecek çatışmalar.
Ergenlerde dikkat edilmesi gereken noktalar (Davies 1996):
1) Başvuranın gizliliğine saygı gösterilmeli
2) İzin verilmesi durumunda aile görüşmesi yapılmalı
ailenin ergeni ya da kendini suçlaması önlenmeli. Ergeni izole etmenin doğuracağı kötü sonuçları bilimsel bir biçimde anlatmalı.
3) Eşcinsellik hakkında daha ayrıntılı bilgi verilmeli.
4) Sorunun kişinin eşcinselliği değil homofobi olduğu vurgulanmalı.
5) Ergenle öz-güven arttırıcı çalışmalar yapılmalı
6) Ergen ve aile için ayrı ayrı hizmet veren eşcinsel kuruluşların ve yayınların listeleri verilmelidir.
7) Aids ve diğer riskler konusunda eğitim verilmeli
Eşcinsellik ve Türkiye
Eşcinsellik dünyanın farklı yerlerinde benzer yaygınlıkta görülürken kimi toplumlarda bu kavram tümüyle yok sayılır. Bazı toplumlar diğerlerine göre daha kabul edicidir (Carrier 1980). Batılı gelişmiş ülkelerde oldukça iyi örgütlendikleri görülen eşcinseller bu sayede kendi haklarını koruyabilmekte karşılaştıkları sorunlarla (izolasyon
iş bulma güçlüğü
eşcinsellere özel eğlence yerleri) daha kolay başa çıkabilmektedirler. Terapistler de bu tür organizasyonları hem eşcinsellerin hem de ailelerinin sorunlarının çözümünde destek amaçlı kullanmaktadırlar (Davies). Ayrıca bu ülkelerdeki eş cinseller kendilerine özgür cinsellik
daha sosyal bir hayat vs gibi özelliklerin görüldüğü bir alt kültür oluşturmuşlardır.
Türkiye eşcinseller açısından bakıldığında daha çok reddedici ülkeler gurubuna yakın gibi görünmektedir. Bu tür toplumlarda cinsiyet rolleri “gender roles” kesin sınırlarla ayrılmıştır ve kadınsı davranan erkeklere tepki vardır ve karşı cinse ait davranışlar göstermekle eşcinsellik eş tutulur. Hatta maço kültürlerde “aktif rolde” (insertor) cinsel ilişki çoğunlukla erkek baskınlığının bir özelliği gibi görülür ve “pasif roldekiler” (insertee) eşcinsel olarak nitelenir(carrier). Bir çok eşcinsel
ülkemizde halen çok önemsenen evlilik
çocuk sahibi olmak
din ve ahlaki değerlerin baskısı altında ciddi içsel çatışmalara ve sosyal baskılarla karşılaşmakta ve kişi kendisini eşcinsel olarak nitelemekte bile güçlük çekmekte
diğer bir deyişle “kendini bulma” süreci çok daha zor ve uzun olmakta ve homofobik özelliklerin yerleşimi kaçınılmaz olmaktadır. Daha önce sözü geçen
batılı ülkelerdeki eşcinsel destek kuruluşlarından yoksun olan bu gurup daha sıkıntılı ve depresif
yer altında kalmış bir alt kültürü yaşamayısa mahkum kalmaktadır.