KARADELİKLER :.
Gökyüzü binlerce yıldır tutkunu olduğu muz ve anlayabilmek uğrunu büyük gayretler sarf ettiğimiz meraklarımızın basında gelir

insanoğlu

başının üstündeki o sonsuz ve bir o kadar da gizemli uzayı tanıyabilmek için elinden gelen tüm imkanları seferber etmiş

geliştirdiği dürbünlerle

teleskoplarla

uydularla uzayın derinliklerinde ne olup bittiğinden haberdar olmayısa çalışmıştır. Araştırmaları süresince

evrendeki konumunun ne olduğu konusunda bir karara varabilmiş

bunun yanında gittikçe artan yeni sorunlarla karşı karsıya kalmıştır.
Bugün

artık devasa bir evrende herhangi birinden pek farklı olmayısan bir galakside ve küçük sayılabilecek bir yıldızın çevresinde hayatımızı devam ettirmeye çalıştığımızı biliyoruz. Yine sunun da farkındayız ki

en gelişmiş aletlerimizle ancak uzayın çok küçük bir bölümünü izleyebiliyoruz. Fakat buna rağmen

evrende bulunan maddenin yoğunluğu

kainatın ve dünyamızın yaşı

big-bang'le evrenin nasıl oluştuğu gibi birçok kozmolojik sorunu açıklayabilecek derecede fikir sahibiyiz.
Evrendeki olayları

zaman zaman gözlemlerimizden hareketle bazen de ortaya attığımız kuramlarla açıklamayısa çalışırız. Bu durumda

evrende olup olmadığını bilmediğimiz bir takım sonuçlara da varabiliriz. İşte karadelikler de varlığı konusunda hiçbir şey bilinmeden

bütün matematiksel açıklamaları ve teorileri elde edilmiş nadir konulardan biridir.
İlk defa 1969'da Amerikalı J. Wheeler tarafından adlandırılan karadelikler sonsuz yoğunlukta madde taşıyabilen gök cisimleridir. Güneş'ten yüzlerce kere daha büyük olan yıldızlar

yaşamlarının sonunda o kadar küçülürler ki bir nokta kadar boyutsuz

hacimsiz bir yapıya bürünebilirler. Öyle ki

bu yapıdan bir çay kaşığı kadar almayısa kalksanız: tonlarca maddeyi taşımanız gerekir. Bu yoğun ve kavranılması güç oluşumlar

karadeliklere çok yoğun ve etkili bir çekim alanı kazandırır. Nitekim

A.Einstein'ın özel relativite teorisinde belirttiği "evrendeki en yüksek hıza sahip ışık" bile karadeliklerin yeterince yakınına geldiğinde bu güçlü kütle çekimine yenilerek

karadelikler tarafından yutulur. VVheeler

hiç şüphe yok ki

üzerine gelen ışığı yutabildi-ğinden dolayı karadeliklere bu ismi vermişti.
Karadeliklerin gözlemlenmesi
Karadelikler

üzerlerine gelen her maddeyi ve ışığı kolayca emebildiklerinden dolayı hiçbir zaman doğrudan gözlenemezler. Çünkü

bir cismi görebilmemiz İçin

ancak ondan bize ışık ışınlarının gelmesi gerekir. Bir karadelik ise

uzaydaki gaz ve tozları toplarken çevresindeki uzayda bir takım değişiklikler yapar. İste. onları bu etkilerinden yararlanarak

dolaylı yoldan gözleyebiliriz.
Karadeliklerin gözlemlenebilirle yöntemlerinden biri

çevresinde yarattığı çok güçlü çekimsel alandan geçen ışığın

sapmasının Ölçülmesidir. Kuvvetli çekim alanlarından gecen ışık ısınları

bildiğimiz doğrusal yolundan sapar. Bu ilke. gerçekte yıldız

gezegen

nebula gibi uzayda bulunan büyük kütlelerin

bulundukları yerlerde kütlelerinin büyüklüğüne göre. göremediğimiz ancak teorik ve deneysel olarak bilinen eğrilikler

çukurluklar oluşturmasından ileri gelir

Sözgelimi. Güneş'in çevresinde bu eğrilik çok az olduğundan

ışık 1.64 sn'lik bir acı farkıyla eğilir. Ama bunu karadelikler için düşündüğümüzde

saptırıcı etkinin çok daha büyük olduğunu görürüz. Bir karadeliğin arkasında bulunan bir yıldızdan çıkan ışının bize ulaşabilmesi için O en az iki yolu vardır. İşık ısınlarının her biri. karadeliğin bir yai nından gelmek üzere ayrılarak bize ulaşırlar. Dolayısıyla biz. bir yıldızı ikiymiş gibi görürüz. Bu olaya "çekimsel mercek" etkisi denir.
Karadeliklerin araştırılmasında en verimli yöntem

uzaydaki gaz ve toz zerrelerinin karadelik tarafından emiliminin saptanmasıdır. Bir karadeliğin çekimine kapılan gazlar

çok kuvvetli x -ışını ışıması yapar. Bu ışının çok uzaktan algılanabilmesi İçin de. karadeliklerin ancak yıldızlararası gaz ve tozların bol olduğu bölgelerde aranması gerekir. Böylece

bir karadeliğin gözlenebilmesi için en ideal konumun

yıldızların hemen yanı olduğu anlaşılır.
1970'de Amerika'nın uzaya gönderdiği bir x-ısını uydusu olan "Uhuru" uzaydan ilginç bir takım veriler elde etti. Daha bir yılını doldurmamıştı ki Uhuru

Kuğu takımyıldızının en parlak yıldızı olan Cygnus x-l'de çok yoğun x-ışını yayılımı buldu. Cygnus x -l saniyede bin kereden fazla titreşiyordu. Bu da sözü edilen ışık kaynağının boyutlarının

beklenenden çok daha küçük olduğunu gösteriyordu. Dikkatle yapılan gözlemlerin sonunda: bu yıldızın HD226868 tarafından beslenen bir karadelikti. Teorilerin

yıllar önce öngördüğü sonuçlar

gerçekleşmişti.
İzleyen yıllarda

uzaya bir çok x-ışını uydusu gönderildi. Bu uydular da 339 ayrı x-ısını kaynağı hakkında bilgi toplayan Uhuru'nün izinden giderek

bize evrenin x-ısmı haritasını çıkardılar. Bu haritada özellikle Circu-nus x-l. GK339-4 ve V861 Scorpii karadelik olarak kabul edilen ilk gök cisimleridir.
Eğri uzay zamanın anlamı
Einstein 1905 ve 1915 yıllarında ortaya attığı özel ve genel görelilik kuramlarıyla doğaya

maddeye

uzaya ve zamana farklı bir bakış açısı getirdi. Onun bu buluşlarıyla; belki de fizik

felsefe dalında en Önemli sınavını veriyordu. Birbiriyle İlintili olan bu kuramlara göre; hareket eden saatler yavaşlayabiliyor

cetvellerin boyları kısalıyor cisimlerin kütleleri

hızları dolayısıyla artabiliyordu. Einstein'ın yeni denklemleri Newton'un koyduğu klasik anlayışa

ancak ışık hızından çok küçük hızlarda uygunluk göstermekteydi.
Einstein. hep saatlere

cetvellere ve gözlemcilere bağlı olmayısan evrensel bir çekim kuramı hayal ederdi ve Tanrı'nın

kendine bir keçi inadı ile İyi koku alan bir burun verdiğini söylerdi. Gerçek şu ki; O'nun bu özellikleri amacına ulaştırmıştı.
Genel görelilik kuramı

kütle çekiminin nasıl islediğini anlatır. Ama bunu yaparken; hiçbir zaman çekimi bir kuvvet olarak düşünmez. Bunun yerine

cisimlerin çevresindeki çekim alanlarının

uzay ve zamanın bükülmesi sonucu oluştuğunu söyler. Cisimler

içerdikleri kütlelerine oranla uzayda çukurluklar oluşturur. Ve zamanın akışını yavaşlatır. Ancak uzayın derinliklerinde

tüm çekim kaynaklarından uzakta

uzay ve zaman tam anlamıyla düzdür. Çekim alanının gücü arttıkça uzay-zaman eğriliği de artış gösterir. Bütün bunlardan çıkan sonuç şudur: Madde uzay-zamanın nasıl eğileceğini

uzay-zaman da maddenin nasıl davranacağını belirler.
Uzay-zaman düşüncesine somut bir örnek olarak sunu verebiliriz: Ilık bir yaz gecesi uzaya baktığınızı düşünün. Binlerce yıldız

gözlerinizin önüne serilmiştir. Bize en yakın yıldızlardan olan Sirius'a gözlerimizi kaydırdığımızı haya! edelim. Sirius. güneş sistemine yaklaşık 8

5 ışık yılı uzaklıktadır. Bu ise; o yıldızdan çıkan bir ışık ışınının gözümüze ancak 8

5 yıl sonra ulaşabildiğini bize anlatır. Yani yıldıza bakmakla onun 8

5 yıl önceki halini görmekteyiz. Ya 250 milyon ışık yılı uzaklıktaki bir galaksiyi gözlemlediğimizi düşünsek? Tahmin edersiniz ki; galaksinin yeryüzünde dinazorların hüküm sürdüğü devirlerdeki görüntüsünü algılarız.
Sonuç olarak

yıldızlara bakmakla uzayın zamandan ayrı düşünülemeyeceğini kavrarız. Çünkü

gökyüzünü incelerken

aslında evrenin geçmişine bakmaktayız. İşte. birbirinden ayrı olarak düşünmediğimiz bu dört boyutlu anlayışa (en. boy. yükseklik

zaman) uzay-zaman denir. Nasıl

bir cetvel uzunluğu ölçüyorsa . kolumuzdaki saat de zaman yönünde uzaklığı ölçer.
Görelilik kuramı

uzayın eğriliğine bağlı olarak zamanın da akışının yavaşlayacağını belirtir. Uzayda

eğim ne kadar fazlaysa o bölgede aynı oranda. zaman yavaş işler. Eğimin en fazla olduğu yerler de gök cisimlerinin merkezleridir. Merkezden uzaklık arttıkça zamanın büzülmesi de azalır. Çok katlı bir binanın zemin katı ile en üst katı arasındaki zaman farkı ilk defa 1960'da ölçülebildi. Günümüzde isg

en hassas saatler olan atom saatleriyle yapılan çeşitli deneyler de bu ilkeyi destekledi.