Kerim
Allah (c.c.), Kerîm’dir, Ekrem’dir, Mükrim’dir. Yani, Cenâb-ı Hak kullarına karşı sonsuz derece cömert, şefkati hudutsuz, ihsânı hadsiz, mağfireti bol, merhameti geniş, tövbeleri kabul eden, keremine son olmayan, sınırsız ikram ve sonsuz kerem sahibidir.
Rabb-i Rahîm, kullarının gözünü ve gönlünü her vakit her türlü nimetleriyle ve rızıklarıyla doldurur. Kullarını darda bırakmaz. İsyânlarına ve günahlarına bakmaksızın kullarını ikramlara boğar. Havadan suya, topraktan ateşe, hayvanlardan bitkilere, kuşlardan balıklara, yer yüzünden gök yüzüne, güneşten yıldızlara her şeyde Allah’ın çeşit çeşit ikramı, türlü türlü ihsânı, bol bol nimeti vardır. Cenâb-ı Hak hayatı yaratmış ve hayatın ihtiyâcı olan nîmetleri cömertçe ikram etmiştir.
Kerîm ismi ile bunun ism-i tafdil şekli olan Ekrem ismi Kur’ân’da yer alır. Cevşenü’l-Kebîr’de bu isimlerin Mükrim şekli de zikredilir.
İlgili âyetleri buraya alalım:
“Ey insan! Kerîm olan Rabbine karşı seni aldatan nedir? O ki, seni yarattı, seni ölçü ve âhenk içinde düzene koydu, sana dilediği gibi şekil verdi.”
“Oku! Senin Rabbin Ekrem’dir (en büyük kerem sahibidir).”
Bedîüzzaman’a göre, nihâyetsiz bir kerem, nihâyetsiz bir rahmet, sonsuz bir izzet, hadsiz bir gayret sahibi olan şu Âlemin Rabbinin, vaat ettiği şekilde kerem ve rahmetine lâyık bir mükâfat yurdu hazırladığında hiç şüphe yoktur. Zîrâ görülüyor ki, şu dünyada en âciz ve en zayıftan, en kuvvetliye kadar her canlıya lâyık bir rızık veriliyor. Hattâ en iyi rızık en zayıfa ve en âcize veriliyor. Her dertliye ummadığı yerden derman yetiştiriliyor. Öyle ulvî bir keremle ziyâfetler ve ikramlar oluyor ki,içinde sonsuz bir Kerem Elinin işlediği açıkça görünüyor. Meselâ, bahar mevsiminde, Cennet hûrileri tarzında bütün ağaçları ipekli elbiselerle giydirip, çiçek ve meyve ziynetleriyle süslendirip, ağaçların latîf elleri olan dallarıyla çeşit çeşit en tatlı ve en hârika meyveleri bize takdim etmek, hem zehirli bir sineğin eliyle şifâlı en tatlı balı yedirmek, hem elsiz bir böceğin eliyle en güzel ve en yumuşak bir ipeği bize giydirmek, hem rahmetin büyük hazinesini küçük bir çekirdekte bizim için saklamak ne kadar cemîl bir kerem, ne kadar latîf bir rahmet eseri olduğu gayet açık bir biçimde anlaşılmaktadır. İnsanın kabul, duâ ve suâl cihetinde şu dünya hanında Ekremü’l-Ekremînin azîz bir misâfiri olduğunu beyan eden Saîd Nursî Hazretlerine göre, böyle bir misâfirin, cömert olan Rabbinin izni ve emri dâiresinde hayatını geçirmesi, ebedî hayata ve ebedî ikramlara ulaşması açısından önemlidir. Alâ-yı illiyyîne kadar yükselmenin yolu da bu itaattan geçmektedir. Gözsüz bir akrep ve ayaksız bir yılana mağlup olan insan, bir küçük kurttan ipeği kendi gücü ile giymiyor; ve bir zehirli böcekten balı kendi kuvveti ile yemiyor. Bütün bunlarda insanın zaafına ve aczine merhamet eden Rabb-i Ekremin Rahmânî ikramını görmek, hissetmek ve şükretmek insanlığın gereğidir.
Bir sofrayı, kaldırıp indirmek kolaylığında, koca memleketin baştan başa çeşit çeşit sofralarla donatılmasının, husûsan yaz mevsiminde yeryüzüne taze taze ve ayrı ayrı olarak kudret mutfağından Rahmânî sofralar serilmesinin ve her bir bahçenin bir kudret kazanı, her bir ağacın bir tablacı sûretinde tanzim edilmesinin, her şeyde cömert bir kerem elinin işlediğini gösterdiğini beyan eden Bediüzzaman Saîd Nursî, can ve yürek taşıyan bütün hayvanların diliyle top yekun bahar mevsiminin, “Yâ Kerîm! Yâ Kerîm!” diyerek Cenab-ı Hakkı tespih ettiğini kaydeder.
Bediüzzaman Saîd Nursî, Haşir Risâlesinde Kerîm ismine iki ayrı babda yer verir ve âhiretin yaratılması, haşrin îcat edilmesi, insanların yeniden ihyâ edilmesi ve mahkeme-i kübrânın kurulması gibi yüksek hakîkatlerin Kerîm isminin de bir gereği olduğunu beyan eder. Kezâ Bedîüzzaman, Kerîm isminin “Cennet haktır” hakîkatini âleme îlan ettiğini, nîmetin tamamlanması için de bu ismin âhireti ve haşri istediğini kaydeder.