Müheymin
Allah (c.c.), Müheymin’dir. Yani kullarını korur, kullarının her hallerini murakabe eder, gözetler, denetler, her şeyin her haliyle ihtiyaçlarını bilir, görür, seslerini ve yakarışlarını işitir, acır ve imdat eder. Cenâb-ı Allah mahlûkatının her haline şâhittir. Yüce Rabbimiz sözünde, vaadinde, işlerinde ve fiillerinde emniyet sahibidir; kullarına emniyet ve güven verir ve her türlü korkulardan emîn kılar.
Ebû Hüreyre’nin (r.a.) Peygamber Efendimizden (a.s.m.) rivâyet ettiği Müheymin ismi Kur’ân-ı Kerîm’de de geçer. Cenâb-ı Rabb-i Müheymin şöyle buyurur: “O Allah ki, kendisinden başka İlâh olmayan, Melik, Kuddûs, Selâm, Mü’min, Müheymin, Azîz, Cebbâr, Mütekebbir’dir. Müşriklerin koştukları şirklerden ve bâtıl sıfatlardan münezzehtir.”
İnsanın büyük hilâfet rütbesinde ve büyük emânet vazifesinde varlıkların umûmî terbiyesiyle ilişkilendirilen amellerinin ve fiillerinin eksiksiz yazıldığını ve korunduğunu beyan eden Bedîüzzaman, Cenâb-ı Hakkın her şeyi nizam ve mîzan içinde muhâfaza ettiğini, nizam ve mîzanın, ilim, hikmet, irâde ve kudretin tezâhürü ile gerçekleştiğini kaydeder.
Bediüzzaman Saîd Nursî’ye göre, Cenâb-ı Hakkın küllî irâdesinden, sınırsız kudretinden, kuşatıcı ilminden, isimlerinin tecellîlerinden ve ehâdiyet fiillerinden hiçbir şey saklanamaz, Ona hiçbir iş ağır gelmez, Ondan hiçbir iş gizlenmez, Onun tasarrufundan hiçbir fert uzak kalmaz, hiçbir şahsiyet de külliyet kazanmadan Ona yaklaşamaz. Celîl-i Zülcemâl ve Cemîl-i Zülcelâl insana gayet yakındır, insan ise Ondan gayet uzaktır.