16 October 2008, 18:05
|
Junior Member
|
|
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Konular:
|
|
ESMA-İ HÜSNA: Zi'l-meâric
Zi'l-meâric Allah (c.c.), Zi'l-Meâric'tir. Yani sonsuz yüksek dereceler sahibi ve hadsiz yükseklikler mâlikidir. Bütün işler Cenâb-ı Hakka yükselir. Herkes ve her varlık yaptıklarını bütünüyle Onun katında bulur. Ondan hiçbir iş gizlenmez. Bütün ruhlar Ona dönerler, bütün melekler Ona yükselirler. Bütün kullar Onunla yücelirler. Kalpler, Onunla tatmin olur. Onun zikriyle, herkes âlâ-yı illiyyîne, yani en ulvî mertebelere çıkar.
Zi'l-Meâric ism-i şerîfi Kur'ân'da geçer. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: "Zi'l-Meâric olan Allah katından, sakınılması ve def'edilmesi imkânsız ve kâfirler için gelecek azabı sordu birisi. Melekler ve Rûh, oraya miktarı (dünya senesi ile) elli bin yıl olan bir günde yükselip çıkarlar." Bir diğer âyette Cenâb-ı Hak, "Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip idare eder. Sonra (bütün bu işler), sizin sayageldiklerinize göre bin yıl tutan bir günde, Onun nezdine çıkar" buyurmuştur.
İnsanın, ruhlar âleminden gelip hızla ana rahminden, çocukluktan, gençlikten, yaşlılıktan ve dünyadan geçen bir yolcu olduğunu beyan eden Bedîüzzaman, buradan kabre, kabirden haşre, haşirden ebediyete kadar sürecek olan bir beşerî seferde bin senelik yolu şimşek gibi bir günde almanın ve elli bin senelik mesâfeyi, hayâl gibi bir günde keserek Allah'ın huzuruna yükselmenin beş vakit namazla mümkün olduğunu kaydeder.
Bediüzzaman'a göre, dünyadan sonsuz derece yüksek olduğu için bekâ âleminin birkaç dakîkası, şu dünyanın binler senesi hükmündedir. Allah için çalışan, Allah için işleyen, Allah için görüşen, Allah'ın rızâsı dâiresinde hareket eden kimseler, bekânın cilvesine mazhar olurlar. Kâfirin âhiretteki dehşetli zamanlarının bir günü de elli bin sene hükmündedir.
Bedîüzzaman'a göre, içinde bulunduğumuz aşağı âlemlerin mânevî tezgâhları ve küllî kanunları yüksek âlemlerdedir. "Yaratılmışlar mahşeri" olan yeryüzündeki, sayısız mahlûkatın amellerinin neticeleri, cinlerin ve insanların fiillerinin meyveleri, yine yüksek âlemlerde arşivlenmektedir. Hattâ iyilikler Cennet meyveleri sûretine, kötülükler ise Cehennem zakkumları şekline girmektedir. Başta yeryüzünde olmak üzere, kâinatın umumunda görünen hadsiz değişikliklerin ve faaliyetlerin kaynağı, elbette yüksek kanunlardır. Yüksek kanunlar, Allah'ın isimlerinin tecellîlerinden ibârettirler. Allah'ın isimlerinin mazharları da bir derece basit, sâfî ve her biri bir âlemin arşı, sakfı, damı ve bir âlemin tasarruf merkezi hükmünde olan semâvâttır. O âlemlerin birisi, Sidretü'l-Müntehâ'daki Cennetü'l-Me'vâdır. Yerdeki tespihler, hamdler, şükürler, minnetler ve teşekkürler, ileride o Cennetin bâkî meyveleri sûretinde olacaktır. Yerde olan meyvelerin ve lezzetlerin hazineleri oralardadır, mahsulâtı olan mânevî şükürleri de o tarafa gitmektedir. Bediüzzaman Saîd Nursî'ye göre, Cenâb-ı Hak her şeye her şeyden yakın olduğu halde, her şey Ondan sonsuz derece uzaktır. Resûlullah Efendimiz (asm), Allah'ın sonsuz yükseklikteki katına cismânî olarak yükselmiştir. Peygamber Efendimiz (asm) mirâcı esnasında, yetmiş bin perde arkasından, Allah'ın isimlerinin muhtelif tecellî alanlarından, sıfatlarının ve fiillerinin sayısız tasarruflarına ve muhtelif bâkî varlık tabakalarına kadar hadsiz mertebeleri insanlık adına ve mahlûkat hesâbına geçmiş ve yükselmiştir.
|