Tekil Mesaj gösterimi
  #5  
Alt 9 January 2009, 14:11
haktan haktan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Banned
 
Kayıt Tarihi: 29 July 2008
Mesajlar: 0
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Arrow Yecüc-Mecüc'ler Dünyadışı Varlıklar mı?





Yecüc-Mecüc'ler Dünyadışı Varlıklar mı?

1986’da Ankara İlahiyat Fakültesi’nden mezun olan şu an Başbakanlık Arşivi’nde görev yapan araştırmacı-yazar İskender Türe, “Zülkarneyn” adlı son derece başarılı kitabında Kur’an-ı Kerim’in Kehf Sûresi’nde yer alan kıyamete yakın bir dönemde yeryüzünü istila edeceği anlatılan Yecüc-Mecüc kavmini uzaydan yeryüzünü istilaya gelecek bir tür olarak yorumluyor. Kur’an’da Yecüc-Mecüc kavmi ile ilgili ayetler şöyle:

“Sana Zülkarneyn’den sorarlar. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım. Biz, ona yeryüzünde imkan sağladık ve ona her şeyden bir sebep verdik.

O da bir sebebi izledi.

Nihayet, güneşin battığı yere varınca, onu kara balçıklı bir göze de buldu. Onun yanında bir de kavim buldu. Dedik ki: Ey Zülkarneyn, Ya bunlara azap edersin, ya da haklarında güzel bir tavrı esas alırsın!

Dedi: Zulmedene azap edeceğiz! Sonra Rabbine döndürülecek; O da onu görülmedik bir azaba çeker!

Fakat inanıp iyi iş yapan kimseye de en güzel mükafat vardır. Ve ona buyruğumuzdan, kolay olanı söyleyeceğiz.

Sonra bir sebebi daha izledi. Bir süre sonra, güneşin doğduğu yere varınca, onu kendilerine ondan başka bir örtü yapmadığımız bir topluluğun üzerine doğar buldu.

İşte böyle! Biz, onun yanında olan her şeyi hubr olarak kuşatmıştık.

Sonra yine bir sebebi izledi. Nihayet iki sedd arasına ulaştı. (Orada) iki sedden başka bir de kavim buldu ki, neredeyse söylenen tek bir sözü bile anlamıyorlardı.

Dediler: Ey Zülkarneyn! Yecüc-Mecüc bu yerde bozgunculuk yapıyorlar. Onlarla bizim aramızda bir sedd yapman şartıyla sana vergi verelim mi?

Dedi: ‘Rabbim’in beni içinde bulundurduğu şey daha üstündür. Siz bana bedensel gücünüzle destek verin de, onlarla sizin aranıza kat kat engel açayım.

Bana demir kütleleri getirin (dedi). İki sedefin arası eşit olunca ‘körükleyin’ dedi. Onu ateş haline koyunca da ‘Getürün bana, üzerine erimiş bakır dökeyim’ diye seslendi.

Artık onu ne aşabildiler ve ne de geçebildiler.

Dedi: Bu, rabbimden bir rahmettir. Rabbimin vaadi gelince onu yerle bir eder. Ve rabbimin vaadi haktır.

O gün onları bırakmışızdır, birbirleri içinde dalgalanırlar. Sura da üflenmiştir; hepsini bir araya toplamışızdır.”

İlahiyatçı-yazar İskender Türe ayetlerde geçen “iki sedd arası” deyimini bakınız nasıl tefsir ediyor:

“Sedd/südd kelimesinin engel, baraj, dağ siyah bulut manalarına geldiği ve müfessirlerin ‘seddeyn’ kelimesine ‘iki dağ’ manası verdikleri biliniyor. Oysa, esas itibariyle ‘sedd’ kelimesi dağ anlamına kullanılmakta ve herhangi bir şeye engel olan her şey için ‘sedd’ denilebilmektedir.”

Türkçedeki “dağ” kelimesine Arapçada gerçek manası ile karşılık gelen kelime “cebel” dir ve bu kelime, Kur’an’da 39 yere geçmektedir. Şu halde “sedd” kelimesi Kur’an’da hangi manalarda kullanılmış olabilir?

“Sedd/südd kelimesi, ikisi Zülkarneyn ayetlerinde, diğer ikisi de Yasin Sûresi 9. ayette olmak üzere Kur’an’da 4 yerde kullanılır. Yasin Sûresi’nde bulunan ayetin manası, hemen her mealde olduğu gibi, Elmalılı merhum tarafından şöyle verilmiştir:

“Hem önlerinden bir sedd ve arkalarından bir sedd çekmişiz, kendilerini de sarmışızdır da, baksalar da görmezler.”

Açıkça anlaşıldığı gibi yukarıda meali verilen ayette geçen “sedd” kelimeleri ile ifade edilen engel, elle tutulur nitelikte olmayıp, gözün görüşünü engelleyen, ne yöne dönülürse dönülsün gözün önünde bulunan ve insanı her yanından saran bir mahiyet arzetmektedir. Bu engel, elbette ki manevi bir engeldir. Ama Allahu Teala böyle manevi bir engele, hangi maddi engelle işaret etmektedir? Acaba sedd/südd kelimesi lûgatta insanı her yönden saran bir engel manasına gelmekte midir?

Öncelikle şunu hatırlatalım ki; Yasin Sûresi 9. ayette geçen “sedd/südd” kelimeleri, Asım’ın râvisi Hafs dışında bütün imamlar tarafından “südd” şeklinde okunmuştur. Her ne kadar bazı alimler bu iki kelimenin birbiri yerinde kullanılabileceğini söylemektelerse de aralarında belli bir anlam farkı bulunduğuna da işaret etmeden geçememişlerdir.

Eğer Yasin Sûresi 9. ayette geçen kelimeyi “südd” şeklinde kabul edersek veya “sedd” ve “südd”ün birbiri yerinde kullanılabileceğini düşünecek olursak; “südd” kelimesinin lûgattaki anlamını dikkate almamız gerekmektedir.

“Südd kelimesinin lûgatta bir anlamı vardır ki söz konusu ayette geçen “südd” kelimelerine bu anlam verilerek ayet üzerinde düşünülecek olsa, ayette ifade edilenler insan zihninde kolayca canlanabilmektedir. Bu anlam “sis/bulut”tur. “Südd” kelimesine karşılık olarak Lisanü’l Arab’da, “gözün görüşünü azaltan” denilmiştir. Daha sonra da, Ebu Zeyd’den rivayetle “siyah bulut”, İbn Seyde’den rivayetle “ufku karartan yüksek bulut” manaları zikredilmiştir (İbn Manzur, Sedade, Lisanü’l Arab). Bu açıdan bakılacak olursa, ayetin mealini şöyle vermemiz mümkündür:

“Önlerine bir sis bulutu, arkalarına da bir sis bulutu oluşturduk. Onlar sardık, artık onlar göremezler.” (…)

Acaba söz konusu kelime Zülkarneyn ayetlerinde de aynı manada mı kullanılmıştır? (…)

Astronomi literatüründe, ayette geçen “südd” kelimesini tamı tamına karşılayan bir terim mevcuttur: Nebula .. Bu kelime, lûgatta “bulut/sis” demektir. Nebulos (nebülöz) şeklinde ise “sisli” manasında olup, dilimize “bulutsu” şeklinde çevrilmiştir. Bulutsular, Samanyolu’ndaki ya da öteki gökadalardaki yıldızlararası ortamın gaz ve toz bulutlarıdır. Bunlardan yakınlarında birkaç parlak yıldız bulunan ve o yıldızlardan aldıkları ışıkla parıldayanlara parlak bulutsu denir. Böyle bir konumda olmayan, dolayısıyla parıldamayanlar ise karanlık bulutsu adını alırlar.”

Bilindiği gibi gökyüzünde pek çok bulutsu bulunuyor. İskender Türe’nin anlattığına göre Zülkarneyn iki bulut arasına gitmiştir. Bu şekilde birbirine yakın olan ve bir koordinat teşkil edebilecek bulutsu sayısı ise çok fazla değil.

Bu açıdan Saggitarius (Yay) Takımyıldızı’nda yer alan iki bulutsu oldukça dikkat çekicidir. Lagoon ve Trifid Bulutsuları. Bu bulutsular astronomi ile ilgilenen hemen herkesin tanıdığı bulutsulardır.

Lagoon Bulutsusu; Dünya’dan 4000 ışık yılı uzaklıkta, 30 ışık yılı genişliğinde, 2 milyon yaşında bir bulutsudur.

Trifid Bulutsusu’nun Dünya’dan uzaklığı ise 3200 ışık yılıdır ve bu bulutsu 12 ışık yılı genişliğinde, 7 milyon yaşındadır.

İskender Türe şöyle devam ediyor:

“Orion Takımyıldızı’nda bulunan ve Büyük Drion Bulutsusu olarak bilinen M42 ve M43 bulutsuları, aslında ayrı ayrı bulutsular olmalarına rağmen tek bir bulutsu şeklinde görülmektedirler. Orion Bulutsusu dünyadan 1500 ışık yılı uzaklıkta, 30 ışık yılı genişliğinde, 2 milyon yaşından genç bir bulutsudur. Öte yandan bu bulutsulara yakın başka bir bulutsu daha vardır ki, Atbaşı Bulutsusu olarak da bilinen IC434 Bulutsusu’dur. İhtimaller çoğaltılabilir ancak bizim tespit ettiğimiz ayette geçen ‘süddeyn’ kelimesinden uzayda bulunan iki bulutsunun kastedildiğidir. Bu açıdan Zülkarneyn ‘iki nebula’ arasına gitmiş olmalıdır. Süddeyn kelimesinin ‘iki nebula’ manasına geldiği düşüncesinden hareketle, ayetten Zülkarneyn’in iki bulutsu arasındaki bir gezegen üstünde yaşayan bir kavimle karşılaştığının anlaşıldığını söyleyebiliriz.”

Kutsal metinler incelendiğinde Yecüc-Mecüc kavramlarının ilk rastlandığı yazılı kaynağın Tevrat olduğunu biliyoruz.

Tevrat’ta Yecüc-Mecüc ismi Tekvin bölümünün 10. babının başında geçiyor. Tevrat’ta Zülkarneyn’le özdeşleştirilen Hazekiel peygambere hitaben yer alan şu ifadeler bulunuyor:

“Adem oğlu, Magog diyarından olan Roş’un, Meşek’in ve Tubal’ın beyi Gog’a yönel ve ona karşı peygamberlik et…”

Bu ifadeler, müfesirleri, İslam literatüründe bulunan Yecüc-Mecüc kavramının Yahudilik’te Gog ve Mogog şeklinde bilindiği düşüncesineg*türmüştür. Gerçekten de Tevrat’ın Hezekiel bölümünde anlatılanlar, hadis kitaplarımızda bulunan Yecüc-Mecücl’le alakalı rivayetlerle fevkalade benzeşmektedir. Bu kavim İncil’in Esinlemeler bölümünde şu şekilde anlatılmaktadır.

“Ve bin yıl tamamlanınca, Şeytan zindanından çözülecektir ve yerin dört köşesinde olan milletleri, Yecüc ve Mecüc’ü saptırmak ve onları cenk için bir araya toplamak üzere çıkacaktır; onların sayısı denizin kumu gibidir.”

İskender Türe, Kehf Sûresi’nde geçen “iki sedefin arası eşit olunca” ibaresini de şu şekilde yorumluyor:

“Ayetin bu ibaesinde; ‘iki sadefin arası eşit olunca’ Zülkarneyn’in ‘Körükleyin!’ dediği bildirilmektedir. Şu halde –metnin zahirinden anlaşıldığı gibi- Zülkarneyn büyük bir demir blok veya bloklar hazırlattıktan sonra beklemiştir. Bu bekleyiş, ‘iki sadef’ arası eşit olana kadar sürmüştür. Bu eşit oluştan kasıt ne olabilir? Bunu anlayabilmek için ilk önce ‘iki sedef’in ne manaya gelebileceği üzerinde durmak gerekmektedir:

1- Sadef kelimesinin türediği sadefe fiilinin, Kur’an-ı Kerim’de, En’am Sûresi 46. ayette 1, 157. ayette 3 defa geçtiği ve “yüz çevrimek, dönmek” manalarında kullanıldığı görülür.

En’am Sûresi 157. ayette şöyle buyrulur:

“Allah’ın ayetlerini yalanlayıp onlardan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir? Ayetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirmelerinden ötürü, azabın en kötüsüyle cezalandıracağız.”

O halde sadefe fiili esas itibariyle dönüşü ifade etmektedir. İkil bir kelime olan sadefeyn kelimesinin dönen iki cisme işaret ettiği söylenebilir. Ancak, “sadefe” fiilinin bir oluş ifade ettiği düşünülecek olursa, “sadefeyn”in doğrudan bu iki cismin kendisini değil, dönüşleri esnasında meydana gelen bir durumu anlattığı ortaya çıkmaktadır. Yani, birbirine bakan iki cisimden birinin, diğerinden yüzünü çevirmesi ile oluşan yeni konumu ile eski konumu arasındaki sapmayı, açıyı, eğimi ifade eder. Bu bağlamda, Lisanü’l Arab’da “sedef” kelimesine “eğik” manası verildiğini de belirtebiliriz. Bu sebepledir ki müfessirler de, “sadefeyn”e sadece “iki dağ” dememişler “iki dağın birbiren tesadüf eden yüzlerindeki eğik” demişlerdir.

2- “Sadef” kelimesi lûgatta –müfessirlerin de işaret ettikleri gibi- “meyl” (eğilmek, sapmak, dönmek) manasına gelmektedir. Meyl kelimesinin ise –Arap’a da özel bir terim olarak- hem günümüz modern astronomisinde, hem eski astronomide “declinaton” manasına kullanıldığı anlaşılmaktadır. (Ahmed Riyad Türki, Declination, el-Mu’cemü’l İlmiye’l Musavvar, s. 151)

3- Kaynaklarda bir gök cisminin deklinasyonu; “Bu cismin gök ekvatorundan kuzeye (pozitif) veya güneye (negatif) doğru olan açısal uzaklığıdır” şeklinde tarif edilir (Deklinasyon, Uzay Ansiklopedisi s.55). Kısacası, bir gök cisminin, gök ekvatorundan yüksekliğini ifade eder. İki gök cisminin deklinasyonunun eşit olması demek aynı yükseklikte, aynı seviyede bulunmaları demektir.

Bütün bunlar göz önüne alındığında “iki sedefin arası eşit olunca” ibaresini şu şekilde ifade edebiliriz: Dönen iki cismin aynı düzlemle gelmesi.

O halde bunlar göz önüne alındığında “iki sedef”ten kastedilenin, esas itibariyle “iki gezegen” olduğunu söylememiz mümkündür.

İskender Türe bununsa ancak çift yıldızlı bir güneş sistemi ile mümkün olabileceğini şöyle anlatıyor:

“Aynı merkez etrafında dönen A ve B güneşlerinden oluşan bir çift yıldız sistemi düşünecek olursak, A güneşi etrafında dönen X gezegeni ile B güneşi etrafında dönen Y gezegeninin birbirine yaklaşacakları ve birbirinden uzaklaşacaklarını söyleyebiliriz. Gezegenlerin bu dönüşleri esnasında belirli periyotlarla karşı karşıya gelmeleri, aynı düzlemde bulunmaları –güneşleri etrafındaki dönüş sürelerine bağlı olara- imkan dahilindedir. Şu halde “iki sadefin arası eşit olunca” ibaresine, “iki gezegen aynı düzlemce gelince” şeklinde mana verebiliriz.”

Burada olayı ilginç kılan şey UFO’ların geldiği yerin çift yıldızlı bir güneş sistemi olduğu. İskender Türe’nin kitabında UFO’lara ilişkin herhangi bir gönderme yok ancak Türe’nin kutsal kitaplarda anlatılan Yecüc-Mecüc kavmini tefsirinin tamamıyla UFO’ları işaret ettiği ortada. Diğer taraftan UFO araştırmacıları da kutsal kitapları gözden geçirmiş değiller. Yani onlar da başta Kur’an olmak üzere bütün kutsal kitaplarda kıyamete yakın bir dönemde yeryüzünü istila edeceği bildirilen kavmin UFO’lar olup olamayacağını düşünmüş değiller.

İskender Türe’nin kitabının sonuç bölümü şöyle devam ediyor:

“Zülkarneyn’e sebep verilmiştir. ‘Sebep’ Arapça’da, kelimenin kökü itibariyle ‘hurma ağacına çıkmaya yarayan ip’e denmektedir. Hurma ağacına çıkmak için insanın belinden kendisini ağaca bağladığı, gerdirmek ve gevşetmek suretiyle kendisini adım adım yukarıya çektiği daire şeklindeki iptir. Aslında, Arapçada ip manasına gelen kelime “habl” yani, ip tırmanmak için kullanıldığında “sebep” ismini almaktadır. Kur’an’da bu kelimenin “göğe çıkmaya vasıta şey” manasına kullanıldığı görülmektedir. (…)

Birinci seyahatinde Zülkarneyn, “Güneşin battığı yer” (Solar-Apeks; güneşin Samanyolu içinde yol alırken yöneldiği yer)e gitmiştir. Burada bulunan güneşin bir karadeliğe batmak üzere olduğunu görmüştür. Bu güneşin bir gezegeninde de akıllı canlılar yaşamaktadır vetabii olarak güneşi ile birlikte o gezegen de karadeliğe yönelmiştir. Belki on sene belki 50 sene sonra bu güneş sistemi karadeliğin olay ufkuna girecektir. Yani karadelikten etkilenmeye başlayacaktır. Oradakilerin bundan haberi yoktur. Allahu Teala Zülkarneyn’in o gezegende yaşayanların dilediği kimseleri kurtarabileceğini bildirmiştir. Zülkarneyn de onları gezegenlerinin bir süre sonra yok olacağını söyleyerek uyarmış, bu bilginin kendisine Allah tarafından verildiğini, Allah’a inananları o gezegendeng*türerek kurtaracağını, inanmaya-ak o gezegende kalanları ise karadeliğin dehşetli azabının beklediğini söylemiştir.

Zülkarneyn’in birinci seyahatinin anlatıldığı Kehf Sûresi 86. ayet ve Yasin Sûresi 38. ayetten ve bu iki ayetin mecz edilmesinden bizde oluşan kanaate göre; “Güneşin son bulacağı yer” de “Güneşin battığı yer” de, astronomi tabiri ile Solar Apeks’te bir karadelik bulunmaktadır. Bu koordinattaki bir gezegende, bundan binlerce yıl önce yaşayanlar bulunduğunu da yine Kehf Sûresi 86. ayetten öğreniyoruz.

İkinci seyahatinde Zülkarneyn, “Güneşin doğduğu yer” (Solar Antapeks; güneşin Samanyolu’daki yörüngesinde geldiği doğrultu), yani Colombia Takımyıldızı’nda bir yere gitmiştir. Burada iki güneşli bir gezegenle karşılaşmış, iki güneşten de ışık alan bu gezegende gece olmadığını görmüştür. Ayetten öğrendiğimize göre de “Güneşin doğduğu yer”de (Antapeks’te) iki güneşli bir gezegende yaşayanlar bulunmaktadır. Colombia Takımyıldızı’ndaki çiftyıldızların incelenmesi ile bu konuda fikirler üretilebilir.

Üçüncü seyahatinde Zülkarneyn, “Süddeyn/Seddeyn” (iki bulutsu) arasında, iki gezegenden birine gitmiştir. Oradakiler diğer gezegende bulunan Yecüc-Mecüc denen yaratıklardan şikayet etmişlerdir. Çünkü, diğer gezegendekiler onların bulunduğu gezegene saldırmaktadır. Zülkarneyn’den ücret karşılığı kendileri ile onlar arasında gazdan bir engel çekmesini istemişlerdir. Zülkarneyn’de, Allah’ın kendisini içine yerleştirdiği vasıtanın onların verecekleri ücretten daha üstün olduğunu, kendisine beden gücü ile yardım etmeleri halinde, Yecüc-Mecüc’le onlar arasında kat kat engel çekeceğini söylemiştir. Onlardan demir blok’lar getirmelerini istemiş, demir blokları kızıl dereceye gelene kadar kızdırdıktan sonra da getirttiği katranı üzerinde dökmüştür. Kızıl derecedeki demiri katalizör olarak kullanan Zülkarneyn, oradaki atmosferden daha hafif-yanıcı-gazlar üretmiş, bu gazlar o gezegenin atmosferinden çıkarak çekim gücü daha fazla olan Yecüc-Mecüc gezegeninin etrafında bir katman oluşturmuştur. Böylece Yecüc-Mecüc, gezegenlerinin yanıcı gazlarla çevrelenmiş olan atmosferlerinden dışarı çıkamamışlardır. Allahu Teala, bu gaz katmanının bir gün gelip ortadan kalkacağını bize bildirmektedir. Gerek Enbiya Sûresi’nin 96. ayeti ve gerekse hadisler ışığında biliyoruz ki, Yecüc-Mecüc kavmi kıyamete yakın yeryüzüne gelecekler ve insanlara saldıracaklardır. Zülkarneyn’ün üçüncü seyahatini anlatan ayetlerden anlaşıldığı gibi, Yecüc-Mecüc’ün yaşadığı gezegen “iki nebula arasında” bulunmaktadır. Bu gezegeninin üst katmanlarında hidrojen, metan gibi yanıcı gazlardan oluşan bir tabaka bulunmaktadır”

İşte İlahiyatçı yazar İskender Türe son derece başarılı kitabında Zülkarneyn ayetlerini bu şekilde yorumluyor. UFO’lar ya da Yecüc-Mecüc.. Olmak ya da olmamak… Gerisi size kalmış!
Alıntı ile Cevapla