Tekil Mesaj gösterimi
  #13  
Alt 14 January 2009, 08:57
haktan haktan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Banned
 
Kayıt Tarihi: 29 July 2008
Mesajlar: 0
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Arrow Cvp: İhtİŞam Her Yerde

KEMİKLERDEKİ KAFES SİSTEMLERİN DAYANIKLILIĞI
Vücudun taşınması ve korunması gibi önemli bir görevi üstlenen kemikler, bu işi rahatlıkla yerine getirebilecek kapasite ve sağlamlıkta yaratılmışlardır. Örneğin; uyluk kemiği, dikey durumda bir ton ağırlığı kaldırabilecek kapasitededir. Nitekim atılan her adımda bu kemiğimize, vücut ağırlığımızın üç katı kadar bir yük binmektedir. Hatta sırıkla yüksek atlama yapan bir atlet yere inerken kalça kemiğinin her santimetrekaresi 1400 kiloluk bir basınca maruz kalır.
Kemiklerdeki düzenin mükemmelliğinin tam olarak anlaşılması için şöyle bir benzetme yapalım. İnsanoğlunun kullandığı en sağlam ve kullanışlı malzemelerden biri çeliktir. Çünkü çelik hem sağlam, hem de esnek bir maddedir. Ancak kemikler katı çelikten daha sağlamdır ve 10 kat daha esnektir. Kemikler çelikten ağırlık bakımından da üstün bir yapıya sahiptirler. Bir çelik karkas insan iskeletine kıyasla 3 kat daha ağırdır.
Kemiklerdeki kusursuz yapıyı günümüz yapılarıyla karşılaştırmak da mümkündür. Yirminci yüzyılın ikinci yarısına kadar büyük ve yüksek yapılar yapmak insanoğlu için masraflı, uzun zaman gerektiren ve zor bir işti. Fakat teknolojinin ilerlemesi ile birlikte yapı tasarımında birçok teknik geliştirildi. Bu tekniklerin en önemlilerinden biri "kafes sistemler" olarak bilinen sistemdir. Bu yönteme göre yapının taşıyıcı elemanları, yekpare bir yapıda değildir; bunun yerine birbiri içine geçmiş, kafes şeklinde çubuklardan oluşur. Bilgisayarlarda yapılan karmaşık hesaplar sayesinde, bu teknik kullanılarak büyük köprüler ve endüstriyel yapılar çok daha dayanıklı ve çok daha ucuza inşa edilmektedir.
Kemiklerin iç yapısı da insanların binalarda ve köprülerde kullandığı kafes yapı sistemine göre inşa edilmiştir. Bir kemik kesilip incelendiği zaman iç yapısında oldukça ilginç bir sistem görülür. Binlerce küçük çubuk iç içe geçerek karmaşık bir yapı oluşturur. İşte bu yapı, kemiklerin içinde inşa edilmiş olan kafes sistemdir. Bu sayede kemikler hem son derece sağlam, hem de insanın rahatlıkla kullanabileceği hafifliktedirler.
Eğer aksi olsaydı, yani kemiklerin içi, dışı gibi sert ve tamamen dolu olsaydı, hem kemiklerin ağırlığı insanın taşıyabileceğinin çok üzerinde olurdu, hem de kemiğin yapısı sert olup en küçük bir darbede çatlama ve kırılma yapardı.
İnsanoğlunun günümüz teknolojisini kullanarak taklit etmeye çalıştığı kemiklerdeki yapı Allah'ın benzersiz yaratma sanatının örneklerinden sadece bir tanesidir. Allah'ın eksiksiz ve benzersiz yaratmasındaki ihtişamı her insanın kendi bedeninde görmesi ve üzerinde düşünerek şükretmesi gerekir.

DÜNYANIN EN BÜYÜK DAĞITIM AĞI: DOLAŞIM SİSTEMİ
100 trilyon haneli bir şehir olduğunu varsayalım; sizce bu şehirdeki evlerin her birinin isteklerini anında yerine getiren bir dağıtım şirketi olabilir mi? Pek çok kimse bu soruya "elbette ki olamaz" şeklinde cevap verir. Ancak buna benzer bir sistem her insanın vücudunda zaten mevcuttur. Yalnız insan vücudundaki evler hücrelerdir, dağıtım şirketi ise sayısız elemanıyla insanın dolaşım sistemidir.
Dolaşım sisteminin elemanları insan vücudundaki yaklaşık 100 trilyon hücreyi teker teker gezer. Bu sistemin en önemli elemanı kalptir. Kalp, kirli ve temiz kanın birbirine karışmadan vücudun farklı bölgelerine pompalanmasını sağlayan dört farklı odacığıyla, emniyet sübabı görevi yapan kapakçıklarıyla son derece hassas dengeler üzerine kurulmuş bir düzene sahiptir.
Kalbi incelediğimizde, bunun yalnızca bir pompadan ibaret olmadığını, bir de bu pompanın bastığı kanın yönünü belirleyecek "sübaplar" (kapakçıklar) olduğunu görürüz. Bunlar, kalp kasları tarafından pompalanan kanın, tam gereken anda gereken yönde hareket etmesini sağlamaktadırlar. Dahası, kalp, büyük damarlar yoluyla bir taraftan akciğere, bir taraftan da tüm vücuda bağlanır. Vücuda giden damar, az sonra kendi içinde dallara ayrılır, bu dallar daha küçük dallara, onlar da çok daha küçük dallara ayrılırlar. Kılcal damarlara kadar inen bu ayrışma büyük damarlara, sonra daha büyük damarlara ve sonra çok daha büyük damarlara doğru birleşir. Ve tüm bunlar yeniden kalbe döner. Kalpten de, kanın içindeki karbondioksiti vermek ve yerine oksijen almak için akciğere yollanır.
Tüm bu dolaşım sistemi, yani kalp, damarlar ve akciğer birarada düşünüldüğünde ortaya çıkan şey ise, tam kompleks bir sistemdir. (Buna, kanı temizlemekle görevli olan böbrekleri, kandaki şeker oranını ayarlayan pankreas bezini, kanın kimyasal bileşimini kontrol altında tutan karaciğeri ve kandaki savunma sistemi elemanlarını da eklediğinizde, ortaya ihtişamlı bir yapı çıkar.) Bu kompleks sistemin parçalarının hepsi birbirleriyle uyumludur ve birbirlerine çok düzgün bir biçimde bağlanmışlardır. Birbirleriyle uyumlu olan tüm bu parçalar, ortak bir amaca hizmet etmektedirler. Ve eğer tek bir parça dahi eksik olsa, sistemde aksaklıklar ortaya çıkar. Bu ise dolaşım sisteminin sahibi olan insanın ölümü ile sonuçlanabilecek durumlara sebebiyet verebilir.
Hiçbir kalp, pompaladığı kanı temizleyecek bir akciğer olmadıktan sonra, tek başına herhangi bir bedeni bir dakikadan fazla yaşatamaz. Bu durumda dolaşım sisteminin tek bir anda tüm parçalarıyla var olmuştur. Bu da, kalpteki ve dolaşım sistemindeki kusursuz bir yaratılmışlığı gösterir ve alemlerin Rabbi olan Allah'ın eşi benzeri olmayan yaratma sanatını tanıtır.

AKCİĞERLERDEKİ ETKİLEYİCİ YARATILIŞ
Akciğerleriniz sizin hareketlerinize göre kendini ayarlayan muhteşem bir organdır. Koştuğunuzda akciğerleriniz çok daha fazla çalışır ve artan oksijen ihtiyacınızı karşılar, oturduğunuzda ise daha yavaş çalışır, ancak hiç durmaz. Yaşadığınız süre boyunca akciğerleriniz bir hava pompası gibi hiç durmadan vücut içine hava alıp, daha sonra bunu dışarı pompalar. Bunu yaparken de solunum sisteminin diğer elemanları ile birlikte bir uyum içinde hareket eder. Çünkü nefes alabilmek için akciğerin varlığı tek başına yeterli değildir. Akciğerin çalışmasını sağlayacak bir dış güce de ihtiyaç vardır. Bu güç göğüs kafesinin hemen altındaki diyafram ve kaburga kemiklerinin aralarında bulunan kaslar sayesinde kazanılır.
Nefes alıp verirken, kendinize şöyle bir bakın. Kaburga kemiklerinizin dışarı ve yukarı doğru hareket ettiğini göreceksiniz. Bu sırada akciğerin altında bulunan diyafram kası da aşağı doğru yassılaşır. Akciğer nefes borusundaki havayı aşağıya doğru çeker. Soluk verildiği zaman da kaburga kemikleri içeri doğru geri çekilir. Kaburganın altında bulunan diyafram kası yukarı doğru hareket eder. Akciğer sıkışınca küçük keseciklerdeki hava nefes borusundan dışarı çıkmaya zorlanır.
Koşmak, gülmek, yürümek, yatmak… Siz bunları hiç düşünmeden yaparsınız, ancak bütün bu değişik hareketler sırasında akciğerlerinizde vücudunuzun oksijen ihtiyacını belirleyen otomatik bir solunum denetim sistemi çalışmaktadır. Hareket halindeyken vücut hücrelerinin aktiviteleri artar, hücreler daha çok güç ve enerji harcar. Bu yüzden vücuttaki 100 trilyona yakın hücre normalden daha fazla oksijene ihtiyaç duyar. Oksijen ihtiyacının artmasının yanısıra hücrelerin ürettikleri fazla karbondioksitin de vücuttan hemen atılması gerekmektedir. Eğer artan oksijen talebi karşılanmazsa bu durumdan bütün vücut hücreleri zarar görür. Bu nedenle solunum hızlanır, yani akciğerler daha hızlı çalışır.
Son derece hayati olan bu durum yine mucizevi bir sistem sayesinde çözüme kavuşturulmuştur. Beyin sapı olarak adlandırılan bölgede kandaki karbondioksit oranını devamlı kontrol eden alıcılar vardır. Bu alıcıların bağlı olduğu merkezler, içinde bulunulan duruma göre akciğerlerin çalışmasını sağlayan kaslara gerekli emirleri gönderir. Beyin sapı haricinde akciğerlerin dış yüzeyinde bulunan basınca karşı hassas algılayıcılar da, akciğerin gereğinden fazla gerilmesi durumunda beyin sapına, solunum derinliğinin azaltılması için gerekli olan emirleri gönderirler. Bu işlemler her gün, her saniye, her an hiç durmadan tekrarlanır.
Birbirini tamamlayan birçok dengeden oluşan bu sistemin kendiliğinden kör rastlantılar sonucu oluştuğunu iddia etmek elbette ki mümkün değildir. İnsan vücudundaki solunum sistemi Allah'ın yaratma sanatının örneklerinden sadece biridir.

KOMUTA MERKEZİ: BEYİN
İnsan beyni birçok işi aynı anda yürütebilecek bir sisteme sahiptir. Örneğin, bir kişi, beynindeki kusursuz yapı sayesinde bir yandan arabasını kullanırken, bir yandan teybinin ayarlarını yapabilir, o sırada direksiyonu da rahatlıkla idare edebilir. Birçok işi aynı anda yapmasına rağmen önündeki arabalara ya da yayalara çarpmaz. Aynı anda ayaklarıyla gaz pedalını idare edebilir. Radyo dinlerken söylenenleri de tam olarak anlayabilir. Konuşmasına kaldığı yerden devam edebilir. Ve en önemlisi bütün bu işlemlerin hepsini aynı anda mükemmel bir şekilde idare edebilir. Kısacası bir insan beynindeki olağanüstü kapasite sayesinde aynı anda pek çok işi yapabilir. Bu uyumu sağlayan ise beyindeki sinir hücrelerinin birbirleri ile olan bağlantılarıdır.
Dış dünyadaki cisimlerden beyne gelen ve milyonlar hatta milyarlar ile ifade edilebilen uyarılar büyük bir uyum içerisinde beyinde analiz edilmekte, daha sonra bunlar değerlendirilmekte ve her birine gerekli yanıtlar verilmektedir. Ve bu karmaşık sistemin işleyişi hiç aksamadan hayat boyu devam etmektedir. Biz de bu sayede görmekte, duymakta, hissetmekte kısacası yaşamımızı sürdürmekteyiz.
Beyindeki bu kusursuz sistemi oluşturan en önemli unsurlardan biri, sayıları 10 milyar civarında olan sinir hücreleridir. Beyindeki sinir hücreleri diğer bütün hücrelerden farklı olarak elektrik akımları ile çalışır. Ve bu elektrik akımları sayesinde bilgi alışverişinde bulunabilir, bilgi depolayabilirler.
Sinir hücrelerinin birbirleri olan bağlantısını dolayısıyla da beyindeki ahengi sağlayan, sinir hücrelerindeki özel yapıdır. Beyindeki 10 milyar hücrenin 120 trilyon civarında bağlantısı vardır. Ve bu 120 trilyon bağlantının tamamı doğru yerlerdedir. Eğer bu bağlantılardan herhangi biri yanlış bir yerde olsaydı sonuçları çok ağır olurdu. Hatta insanların hayati fonksiyonlarını sürdürmesi mümkün olmayabilirdi. Ancak böyle bir şey olmaz ve istisnai hastalıklar dışında tüm insanlar kendilerine doğal gelen, ama aslında ardında trilyonlarca mucizevi işlemin bulunduğu bir yaşantıyı sürdürürler.
Beyindeki birbirine bağlı işleyen bu yapı da insan vücudundaki diğer bütün sistemler gibi her aşamasında mükemmel özelliklere sahip bir yapıdır. Beynin milyonlarca işlevini hiç hata yapmadan, hiçbir karmaşa olmadan gerçekleştirebilmesinin kaynağı ise, sonsuz akla sahip olan Allah'ın onları bu özelliklerle birlikte yaratmış olmasıdır.
Göklerin ve yerin yaratılması ile onlarda her canlıdan türetip-yayması O'nun ayetlerindendir. Ve O, dileyeceği zaman onların hepsini toplamaya güç yetirendir. (Şura Suresi, 29)
Alıntı ile Cevapla