Cvp: Medeniyetler Tarihi
Ege ve Yunan Medeniyetleri
Girit Adası, Yunanistan, Makedonya, Trakya, Batı Anadolu ve Ege Adalarında yaşayan toplulukların meydana getirdiği medeniyettir.
Girit Medeniyeti
Ege ve Yunan Medeniyeti'nin ilk ortaya çıktığı yer Girit Adası'dır. Bu medeniyet, buradan diğer adalara, Mora ve Yunanistan'a yayılmıştır. En önemli eserleri Knossos Sarayı'dır.
Miken (Akalar) Medeniyeti
Anadolu'dan M.Ö. 2000'de Yunanistan'a gelen Akalar tarafından kurulmuştur. Şehir devletleri halinde yaşamışlardır. En önemli şehirleri Miken'dir. Bu yüzden Miken Medeniyeti diye anılır.
Akaların siyasi tarihinin en önemli olayı Truva Savaşları'dır. Boğazların egemenliği için Mikenlilerle Truvalılar arasında yapılmıştır. Truva Savaşları tarihte ilk defa boğazlar sorununu ortaya çıkarmıştır. Homeros'un İlyada adlı eserinde bu savaşlar anlatılır. Önemli mimari eserleri Miken ve Tirins Şatoları'dır. Miken Uygarlığı, Dorlar tarafından yıkılmıştır.
Yunan Medeniyeti
Akalar'a son veren Dorlar tarafından kurulan bir medeniyettir. Yunan Medeniyeti, kendinden sonraki Hellen ve Roma Medeniyetleri üzerinde etkili olmuştur. Polis adı verilen şehir devletleri kurmuşlardır. Önemli şehir devletleri Atina, Sparta ve Korint'dir.
Yunan şehir devletleri, güç olarak birbirlerine denk olduklarından, birbirlerine karşı üstünlük sağlayamamışlardır. Bu nedenle Yunanistan'da İlkçağ'da milli bütünlük sağlanamamıştır. Sadece ülkelerini ele geçirmeye çalışan Persler'e karşı birlik sağlamışlar ve Peleponnes Savaşlarında Persler'i yenilgiye uğratmışlardır.
Yunanistan'da halk; soylular, tüccarlar, köylüler ve köleler olmak üzere sınıflara ayrılmıştı. Bu sınıf farkları. sınıflar arası çekişme ve mücadeleyi doğurmuştur.
Fenikeliler
Suriye ve bugünkü Lübnan kıyılarına yerleşmiş olan İlkçağ halkıdır. Milattan önce III. binyılda Akdeniz'in doğu kıyısına yerleşen Fenikeliler, buğday ve zeytinyağı üreten mükemmel çiftçilerdi. Kurdukları şehirler (Sur, Sidon, Biblos, Ugarit), zamanla büyük limanlara dönüşmüştü. Yaşadıkları dar kıyı şeridinden denize yönelmişler, gemiler yaparak serüvenlere atılmışlardı.
Gemici ve Tacirler
Fenikeliler astronomi bilgilerinden yararlanarak, üç yüzyıl boyunca Akdeniz'i enine boyuna dolaştılar, Kıbrıs'ta (orada bakır buldular), Girit'te, Sicilya ve Sardinya'da ticari koloniler kurdular. İspanya'ya kadar gittiler, Cebelitarık Boğazı'ndan aşıp Fas'a, hattâ Kamerun'a vardılar. M. Ö. IX. yy.da hızla gelişerek, Roma'ya rakip olacak Kartaca şehrini de Fenikeliler kurdular.
İşlenmiş bronzu, fildişini, seramiği, doğu camını ve özellikle lal renginde bir deniz kabuklusundan elde edilen boyayla boyanmış kumaşları her yörede tanıttılar. Siteleri çok zengin oldu, ama aynı krallar tarafından yönetilen bu siteler, birleşmeyi bilemediler ve M.Ö. VI. yy.da Perslere boyun eğmek zorunda kaldılar.
Fenikelilerin dini Yunan ve Roma inanışlarını, tapınışlarını etkiledi. Fenikeliler, tanrı Baal'e genç çocukları kurban eder, böylelikle denizlerde onun himayesini sağlamağa çalışırlardı. Güzel tapınaklar yapar, heykel yontar ve kuyumculuğu iyi bilirlerdi. Batılılara çok şey öğretmişler, özellikle alfabeyi de onlar icat etmişlerdi.
Fenike Dini
Doğa güçlerine, Bereket Tanrıçası Aştart'a, Dağlar Tanrısı Hodad'a, Gök Tanrısı Baal'e, vahşi bir yerde veya açıkhava tapmağında tanınırlardı Dikili bir taş, bir kazık veya bir ağaçla temsil edilen ilâhlara bazen bir çocuk kurban ederlerdi.
Eski Yunan
Yunanca «Helias»tan dolayı «Helenler» de denen, Yunanistan Yarımadasında yaşayan kavimler ve onların kurduğu eski devlet ve uygarlıktır.
Çiftçi bir halk olan Helenler ya da Eski Yunanlılar, tarihlerinin başlangıcında çok sade bir yaşam sürerler, sırtlarına kendilerinin dokuduğu yünden bir gömlek, ayaklarına sığır derisinden çarık giyerlerdi. Köylüler tek bir odadan ibaret olan kulübelerde oturur, evcil hayvanlarla birarada yatarlardı. Soylular sınıfı ömürlerini savaş, av, eğlence ve yarışmalarla geçirirlerdi. Deniz kıyısında yaşayanlar ise pek de dayanıklı olmayan teknelerle balıkçılık yaparlardı.
Savaşçı kavimler olan Akalar ve Borlar tarafından istilâ edilmeden önce, Yunanistan Yarımadası'ndaki dağlarla çevrili küçük ovacıklarda birbirine rakip bağımsız siteleri oluşturan topluluklar yaşıyordu. Bu sitelerden özellikle Atina ve Isparta'nın, Eski Yunan uygarlığında özel bir yeri vardır.
Eski Yunan halkı M.Ö. VI. yüzyılda Anadolu kıyılarında ve Akdeniz'de (Güney İtalya, Sicilya) yeni kentler kurdular. Siteler arasında büyük geçimsizlikler ve rekabet olmasına karşılık Eski Yunan toplulukları din ve dil bakımından bir birlik oluşturuyordu ve bu birlik sayesinde siteler, Persleri geriye püskürtmüşler, Isparta ordusunun Termopil'de (Thermopylai) ezilmesine rağmen Perslere karşı iki büyük zafer kazanmışlardı: Maraton Zaferi (M.Ö. 490) ve Salamis Deniz Savaşı (M.Ö. 480).
İşte bu olaylardan sonra Eski Yunan uygarlığı gelişmiş ve özellikle Atina, mimarları, bilginleri, filozofları, şairleri, müzikçileri, tiyatrocuları ve heykelcileriyle bu uygarlığı ebedîleştirmişti.
V. yüzyılın sonlarına doğru siteler yeniden birbirine düşünce Atina ve Isparta, ayrı ayrı bütün Yunanistan'a hâkim olmak istedi. Bu yüzden çıkan Peloponnes Savaşı, tüm ülkeyi kasıp kavururken veba salgını da Atina halkını kırdı. Böylece Atina, Isparta'nın baskısı altına girdi ve kendi yasalarından vazgeçmek zorunda kaldı (M.Ö. 404).
Bu kavgalardan yararlanan Persler Anadolu'yu ele geçirdiler ama Yunanistan topraklarını elde edemediler. Ama az sonra Makedonya kralı Filip (Philippos) II Yunanistan'ı fethetmekte hiç bir güçlükle karşılaşmayacaktı (M.Ö. 337).
İskender İmparatorluğu
Filip'in oğlu Büyük İskender başkaldıran sitelere boyun eğdirdi (Thebai yerle bir edildi) ve hırsla fetihlere girişti. On yıla yakın bir süre içinde, Akdeniz'den Hindistan kıyılarına kadar uzanan geniş bir imparatorluk kurdu. Darius III'ün tahtına yerleşti, onun kızıyla evlendi, yeni danışmanlar edindi ve birçok doğu âdetini benimsedi. Ne var ki İskender İmparatorluğu'nun zayıf birliği, ardılları arasındaki rekabete dayanamadı. İmparatorluğun parçalanmasıyla asıl Yunanistan'ın gücü de son buldu; onun yerini Antakya, Bergama ve İskenderiye gibi kentler aldı.
Romalılardan Türklere
Yunanlılar Kelt saldırılarına bir süre karşı koydular, ama Romalıların gücüne dayanamayarak sonunda onlara boyun eğdiler (M.Ö. 146). Eski Yunan uygarlığı öylesine zengindi ki Roma bu zenginliği ve sanat hazinelerini yağma etmekle kalmadı, onu taklit etmeğe de çalıştı: Yunan edebiyat, sanat ve mitolojisi Romalılar için en geçerli kaynak oldu ve sonunda onların uygarlığını belirli bir biçimde değiştirdi. Siyasal bakımdan ise Eski Yunanistan artık prokonsüllerce yönetilen iki eyalet haline geldi. Roma İmparatorluğu'nun büyük iktisadî dolaşımı dışında kaldı, onlara yazlık oturma yeri oldu.
Yabancı istilâları (Vizigot, Ostrogot, İslav, Bulgar) bu barış dönemini altüst ederek Yunanistan'ın yıkılıp dağılmasına yol açtı (III. yüzyıldan X. yüzyıla kadar).
Siteler ve Yurttaşlar
Eski Yunan'da sitelerin kurulması 2.500 yıllık bir olaydır ve bu uygarlığın temeli sitedir (polis). Her site az sayıda (beş-on bin) yurttaştan oluşurdu; sitede yaşayan yurttaşlar sırayla çeşitli görevler (maliyeci, asker) yüklenerek devlet yönetimine katılma hakkını elde eder ve yasaların güvencesinden yararlanırlardı.
Sitede oturanlar siyasal açıdan eşit değillerdi: yabancılarla kölelerin hiç bir hakkı yoktu. Aşağılık sayılan ve elemeğine dayanan işler bunlara yaptırılırdı.
Yurttaşlar şehrin merkez kesiminde otururlardı; burası savaş sırasında müstahkem bir kale, barış günlerindeyse siyasal, düşünsel, dinsel ve ekonomik yaşamın merkeziydi. Her sitenin kendi tanrıları ve yalnız kendi yurttaşlarınca uygulanan dinleri vardı.
Eğitim de sitelere göre değişikti. Isparta'da çocuklar çok sıkı, âdeta askerî bir eğitim görürdü. Yeniyetmelikten çıkma sırasında, soğukkanlılıklarını ve duyarsızlıklarını ispat etmek için köleleri (heilos) öldürebilirlerdi. Ve ömür boyu savaşa hazır askerler olarak kalırlardı.
Eski Yunan şehirleri çok canlıydı; buralardaki alışveriş yerleri şimdiki Yakındoğu şehirlerinde görülen çarşı ve pazarlara benzerdi. Bütün yurttaşlar, hattâ köleler şehrin ortasında bulunan ve agora denen büyük bir meydanda toplaşıp buluşurlardı. Sebze, şarap ve balık satıcılarının çığlıkları, halı-kilim ve koku sergileri arasında, neşeli bir uğultu içinde karşılaşır, söyleşir, tartışır, itişir-kakışırlardı.
Atina'da yurttaşlar Ekklesia denen halk meclisinde toplanır, bu toplantılarda sitelerinin sorunlarını tartışır, savaş ya da barış konusunda karar alırlardı.
Sofokles'in, Aiskilos'un, Euripides'in trajedilerinin ya da Aristofanes'in komedilerinin oynandığı açıkhava 'tiyatrosu, halkın tek eğlencesiydi.
Yunan uygarlığı M.Ö. V. yy.da en yüksek düzeye ulaştı; III. yy.da İskender'in fetihleriyle her yana yayıldı. Ordunun bozguna uğramasına rağmen Yunanistan'ın etkisi Roma'ya kadar uzandı ve Roma uygarlığının gelişmesinde büyük payı oldu.
Haşmet ve Sefalet
Anıt yapıların güzelliği, edebiyatın göz kamaştırıcı parlaklığı bizi yanıltmamalıdır. O zamanlar Yunanlıların çoğu köylerde harap kulübelerde, şehirlerde basit evlerde ve ilkel kondularda yaşıyorlardı. Kaldırımsız, ışıksız dar sokaklarda lağım suları akardı. Her taraf sinek, sivrisinek, fare doluydu. Atina ya da Isparta'ya dışarıdan gelen bir kimse önce pislikle ve ağır kokularla karşılaşırdı.
Perikles Çağı
'Perikles (M.Ö. 495-429) döneminde Atina, sosyal ve kültürel alanda kazandığı başarılar sayesinde öteki Yunan sitelerine üstünlüğünü kabul ettirdi. «Perikles çağı» tarih (Herodotos), felsefe (Sokrates ve Eflatun), tiyatro (Aiskilos [Aiskhylos], Sofokles, Euripides) ve özellikte sanat (heykelci Pheidias'ın Akropolis'teki çalışmaları) alanında olağanüstü bir gelişme gösterdi.
Isparta
Atina'nın büyük rakibi Isparta aristokratik bir rejimle yönetiliyordu. Ahalisi üç sınıftan oluşuyordu: heilos (savaşta tutsak alınan ve toprakları işleyen köleler), perioikos (Isparta'ya boyun eğmiş Akalar) ve eşitler (tamamı yurttaş sayılan savaşçılar sınıfı). Yedi yaşından başlayarak sert ve sıkı bir eğitim gören eşitler, Isparta'yı Med Savaşları'na kadar Yunanistan'ın en güçlü devleti yaptılar.
Sitede Din
Din, sitedeki yaşamın bir parçasıydı. Yüksek görevlilerin yönettiği din törenlerine sitenin bütün ahalisi katılırdı. Ayinler kesin kurallara bağlıydı ve candan katılmayı gerektirirdi: Yunanlılar, candan katılmazlarsa, kıskanç ve alıngan olan tanrıların kendilerini korumayacağına inanırlardı.
Aristofanes
Aristofanes (M.Ö. 445-386) kırk kadar komedi yazmıştır; başlıcaları şunlardır: Bulutlar, Yaban Arıları, Kuşlar, Lysistrata, Plutos ve Kadınlar Meclisi. Aristofanes, buluşlarla dolu usta bir üslûpla savaşa, hasımlarına, paraya saldırır ve Atina mahkemelerini gülünçleştirir. Kullanmaktan sakınmadığı edepsizce sözler, herkesi, sıradan insanları olduğu kadar seçkinleri de güldürürdü.
Franklar ve Clovis
M.S.V. yy.da Galya'yı fetheden Germen kavimleridir. Main Irmağı, Kuzey Denizi, Elster ve Elbe ırmakları arasındaki bölgelerden gelen Franklar, Roma Galyası'nı fetheden müthiş savaşçılardı. Fransa'ya bugünkü adını onlar verdi. Batı uygarlığını ancak VII. yy.da benimseyen Franklar aslında, çiftçilik nedir bilmez, savaşçı ve yağmacı insanlardı.
Franklar iki ayrı kavimden oluşuyordu: Ripüerler ve Salienler. Ama Salienler zamanla Frankları egemenlikleri altına aldılar, bu halkın Galya'ya girmesi yavaş yavaş oldu. III. yy.da Franklar, Roma ordusunu desteklediler ve ağır ağır imparatorluğun içlerine sızdılar. Böylece, Cambrai ve Kuzey Galya'yı işgal ettikten sonra Luvar Irmağı'na kadar indiler.
Clovis
V. yy. sonunda, Roma İmparatorluğu'nun çöküşü sırasında, Frankların kralı, hırslı ve akıllı bir savaşçı olan Clovis'ti (465-511). Clovis bütün Galya'ya, askerlerinin kahramanlığı ve Kilise'nin yardımı sayesinde kısa zamanda hâkim oldu. Kilise onu Hıristiyanlığı kabul ettiği için destekliyordu. Paris'i başkent yapan Clovis, hükümdarlığının sonuna kadar genç Frank ulusunu, otoritesi altında birleştirmeğe gayret etti, böylece de Frank Krallığı'nın kurucusu kabul edildi.
|