Konu
:
Peygamber efendimizin şakaları
Tekil Mesaj gösterimi
13 February 2009, 17:53
ceyLin
Guest
Mesajlar: n/a
Peygamber efendimizin şakaları
Peygamber Efendimiz
Allah'ın elçisi olması dolayısıyla ciddi
vakarlı
ağırbaşlı
heybetli bir insandı. Bu hali zaten normaldi. Çünkü taşıdığı görev
üstlendiği vazife bunun gereğiydi. Ancak her haliyle o da bir insandı. Hem de çok cana yakın...
Herkese samimi ve içten davranırdı. Zaman olur
şakalaşır
tatlı ve güzel bir hava oluştururdu. Çünkü başka türlü olsaydı
insanlar Peygamberimize yanaşamazlar
ona soru bile soramazlardı.
Zaten insan her zaman ciddi ve ağır meseleleri konuşamaz bazen ortamın yumuşatılması
insanların rahatlatılması gerekir.
Herkes gibi Peygamberimiz de şaka yapar lâtifeli konuşur ama hiçbir zaman yalan söylemezdi. Çünkü şaka yollu da olsa yalan yalandır.
Ebû Hüreyre'nin rivayetine göre Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Kul şaka ile de olsa yalanı
doğru bile olsa lüzumsuz tartışmayısı bırakmadıkça tam inanmış bir mü'min olamaz."
Peygamber Efendimiz bir yandan yeri geldikçe şaka yaparken
diğer yandan da Sahabîlerin yersiz şaka yapmamaları konusunda uyarıda bulunurlardı.
"Arkadaşlarınla ağız kavgası yapma
bir söz verip de tutmamazlık etme."
Etrafındakiler sordular:
"Yâ Resulallah
siz de şaka yapıyorsunuz."
Çelişkili gibi görünen bu durumu Peygamberimiz şöyle cevapladı:
"Evet
ben de şaka yaparım
fakat şaka yaparken bile sadece hakikati söylerim."
Bunun yanında
Peygamberimiz insanlarla alay etmez
hafife almaz
dalga geçmez
küçük düşürmez
mahcup etmez
zor durumda bırakmaz
"işletme" gibi olumsuz tavırları hoş karşılamazdı.
Peygamberimizin yaptığı şakalar yerli yerinde ve mesaj doluydu. Lüzumsuz ve yersiz değildi. Daha çok gönül alıcı ve sevindirici şakalar yapardı. Çocuklarla
hanımlarıyla
yaşlı ve kimsesiz kişilerle şakalaşması bu türdendi.
Peygamberimiz çocukları çok severdi. Onlarla ilgilenir
sevindirirdi. Çocuklar Peygamberimizden hiç kaçmazlar
nerede görseler hemen yanına gelirler
çevresini sararlardı.
Enes bin Mâlik anlatıyor:
"Peygamber Efendimiz insanların en güzel ahlâklısı idi. Benim Ebû Umeyr adında küçük bir kardeşim vardı. Peygamber Efendimiz bizim eve gelerek onu gördüğünde
"Ebû Umeyr'i üzgün görüyorum
sebebi nedir?" "Babam
'Yâ Resulallah
oynadığı nugayr kuşu öldü' dedi.
(Nugayr
serçeye benzeyen kırmızı gagalı bir kuştur.)
"Bundan sonra Peygamber Efendimiz
Ebû Umeyr'i ne zaman görse;
"Ebû Umeyr ne oldu senin nugayr?' diye takılırdı."
Hazret-i Enes'in kendisi de Peygamberimizin hizmetine on yaşlarında iken girmişti. Bir defasında Efendimiz kendisine:
"Ey iki kulaklı adam" diye takılmıştı.
Peygamberimiz aile içinde mükemmel bir eş
şefkatli ve sevimli bir babaydı. Zaman zaman eşleriyle de şaka yapar
onlarla olan samimiyetini geliştirirdi.
Hazret-i Âişe genç ve zeki bir hanım olduğu için Peygamberimiz ona ayrı bir ilgi gösterirdi.
Hazret-i Âişe anlatıyor:
"Ben zayıf
ince belli genç bir hanımdım. Bir seferde Peygamberimizle birlikte bir yolculuğa çıktım. Peygamberimiz bir yerde Sahabîlere:
"Siz ilerleyin" dedi. Onlar gidince ikimiz arkada yalnız başına kaldık. Bana:
"Gel seninle yarışalım" dedi ve koşmayısa başladık. Ben kendisini geçtim.
"Aradan birkaç yıl geçmişti. Yine onunla birlikte bir yolculukta iken bir yerde Sahabîlere:
"Siz ilerleyin" dedi ve ikimiz yalnız kaldık.
"Gel yarışalım" dedi. O zamanlar ben kilo almıştım. Önceki yarışmayısı da unutmuştum. Koşmayısa başladık. Fakat bu sefer de o beni geçti. Gülümseyerek:
"Bu defaki benim seni geçişim
o gün beni geçişine bedel olsun' buyurdu."
PeygamberEfendimizin kendi aile içindeki bir latifesini de Numan bin Beşir rivayet ediyor:
"Bir gün Hazret-i Ebû Bekir
PeygamberEfendimizin huzuruna girmek için izin istedi. Kızı ve Peygamberimizin hanımı Âişe'nin Efendimize bağırdığını işitti.
"Resulullaha nasıl bağırırsın?' diye elini kaldırarak bir tokat atmayısa davrandı. Fakat Peygamberimiz bırakmadı. Ebû Bekir kızgın olarak ayrıldı
çıktı.
"Ebû Bekir çıktıktan sonra Peygamber Efendimiz Âişe' ye:
"Gördün mü
seni nasıl kurtardım adamın elinden...' dedi.
"Aradan birkaç gün geçtikten sonra Ebû Bekir tekrar müsaade isteyerek Peygamberimizin huzuruna girdi. Bu sefer Efendimizle Âişe'yi barışmış görünce sevindi ve Peygamberimize dönerek şöyle dedi:
"Beni nasıl kavganıza kattıysanız
barışınıza da katar mısınız?"
"Peygamberimiz:
"Kattık
kattık' buyurdu."
Peygamberimizin aile içinde şöyle bir latifesi de olmuştu:
Adamın biri Peygamberimizin amcasıoğlu Abdullah bin Abbas'a sordu:
"Peygamber Efendimiz şaka yapar mıydı?"
"Evet
yapardı."
"Şakalarından bir örnek verir misiniz?"
"Bir gün hanımına bol bir elbise giydirdikten sonra;
"Güle güle giy
Allah'a şükret ve gelinler gibi yerde sürü' diye takıldı."
Peygamberimiz kimsesiz
fakir
yoksul
herkesin yüz vermediği
ilgilenmediği insanlarla küçük şakalar yapar
kalplerini kazanırdı.
Enes bin Mâlik anlatıyor:
"Bir gün adamın biri PeygamberEfendimizin huzuruna geldi ve kendisinden bir binek hayvanı istedi.
"Peygamberimiz ona
'Peki
sana bir dişi deve yavrusu vereyim mi?' diye takıldı.
"Adamcağız
'Yâ Resulallah
ben sizden bir binek istiyorum
dişi deve yavrusunu ne yapayım?"
"Peygamber Efendimiz gülerek:
"Bütün develer dişi deve yavrusu değil midir?' buyurdu."
Peygamberimizin dadısı ve Zeyd bin Hârise'nin hanımı Ümmü Eymen
bir gün Peygamber Efendimize gelir ve onu evine davet eder:
"Yâ Resulallah
beyim sizi davet ediyor."
"O da kim
hani şu gözlerinde beyazlık olan adam mı?"
"Beyimin gözlerinde beyazlık yok yâ Resulallah!"
"Evet
gözlerinde beyazlık var."
"Vallahi yok yâ Resulallah."
"Hiçbir insan yoktur ki
gözlerinde beyazlık bulunmasın."
Peygamberimizin buna benzer bir latifesini Hasan-ı Basrî Hazretleri rivayet ediyor:
Bir gün yaşlı bir kadın Peygamberimize gelerek:
"Yâ Resulallah! Cennete girmem için bana dua eder misiniz?" dedi.
Peygamber Efendimiz:
"Yaşlı kadınlar Cennete giremez" diye ona takıldı.
Bunun üzerine kadın ağlayarak oradan ayrıldı.
Peygamber Efendimiz
Sahabîlere:
"Gidin ona söyleyin
'Sen Cennete yaşlı olarak giremezsin.' Cenab-ı Hak
'Biz onları yepyeni bir yaratılışla yarattık da
eşlerine sevgi ile düşkün hep aynı yaşta genç kızlar yaptık' buyurmuyor mu?" (Vakıa Sûresi
36.)
Peygamberimizin bir başka latifesini de Enes bin Mâlik'ten dinleyelim:
"Çöl halkından Zahir adında bir adam vardı. Zahir Peygamberimize her gelişinde kendi yetiştirdiği ürünlerden hediyeler getirirdi. Şehirden çöle döneceği zaman da
Peygamber Efendimiz ihtiyacı olan şeylerle onun heybesini doldururdu. Gelen hediyelere bu şekilde karşılık verdikten sonra da şöyle buyururdu:
"Zahir bizim çölümüz
biz de onun şehriyiz."
"Peygamberimiz Zahir'i çok severdi. Halbuki Zahir hiç de güzel değildi. Fizikî olarak son derece çirkin bir adamdı.
"Bir gün pazarda çölden getirdiği malları satmayısa çalıştığı bir sırada Peygamber Efendimiz gitti
sessizce yaklaştı
Zahir'i arkasından kucakladı ve elleriyle gözlerini kapadı.
"Zahir tutanın kim olduğunu göremiyordu. Tutan kimse bıraksın' diye çabalamayısa başladı. Bu arada göz ucuyla arkasından tutanın Efendimiz olduğunu anlayınca sırtını Peygamberimizin göğsüne iyice dayamayısa başladı.
"Zahir'in bu neşeli hareketinden hoşlanan Peygamber Efendimiz yüksek sesle:
"Bu köleyi satıyorum
var mı alan?' diye seslenmeye başladı.
"Zahir boynu bükük
mahzun bir halde:
"Yâ Resulallah
benim gibi değersiz bir köleye vallahi
kuruş veren olmaz' deyince Peygamber Efendimiz: "Hayır
yâ Zahir
sen Allah katında hiç de değersiz
değilsin' buyurdu
ceyLin