Cevap: Tarihe Geçen Kadınlar...
Louise Otto-Peters
DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR (1819-1895)
1817 Alman üniversite talebe birliğinin Wartburg bayramı. Siyah-kırmızı-altın sarısı bayrağın altında bir Alman Birliği talebi. 1830 Paris'te Temmuz Devrimi. Braunschweig, Göttingen, Sachsen ve Kurhessen'de karışıklıklar.
1830 Devrim yanlısı Alman genç kızları ve kadınları mavi-beyaz-kırmızı kurdeleler ve eşarplarla süslenirler.
1831 Saehsen'de kadınlar için cinsiyet vesayeti kaldırılır. 1835 Nürnberg ve Fürth arasında ilk Alman demiryolu kurulur.
1844 Schleisen'de dokuma işçileri ayaklanır.
1844 Alman demokrat Robert Blum'un Vaterlandsblâiter Anavatan Gazetesi}'nde Louise Otto imzasız olarak kadınların devlet işlerinde yer almalarını talep eder. 1848 Almanya'da Mart Devrimi.
1848 Devrim yanlısı Alman genç kız ve kadınlar, siyah-kırmızı-altın sarısı bantlar ve kemerler takarlar.
1850-Aralık Louise Otto Kadın Gazetesinin yayınını Saehsen'de durdurmak zorunda kalır. 1852 Louise Otto Kadın Gazetesinin yayınını Thüringen'de durdurmak zorunda kalır.
1853-Ocak Die Gartenlaube (Çardak) Leipzig'de kurulur: Ev ve aile için bir gazete.
"KADIN VATANDAŞLARI ÖZGÜRLÜK İMPARATORLUĞUNA ÇAĞIRIYORUM."
Bir varmış bir yokmuş... Gerçekten, Louise Otto'nun çocukluğu bir masal gibi anlatılabilir. Bir zamanlar küçük bir kız varmış. Bu kız dört kız kardeşin en küçüğü imiş. Saksonya krallığında Meissen kentinde etrafı sarmaşıklarla çevrili Biedermeier tarzı bir evde büyümüş bu şımarık yavrucak. Hukukçu olan babası, Louise Otto'nun da daha sonraları anlattığı gibi "hemen hemen masallardaki gibi" bir yaşam sunar ailesine.
Meissen'deki 14 odalı büyük ev dışında, Otto ailesinin üzüm bağları içinde bir de yazlık evleri vardır. Anne sabahın erken saatlerinden itibaren evin idaresiyle uğraşır. Gerçekten yeterince yapılacak iş vardır evde: Sabun evde yapılır. İç yağından mumlar dökülür. Ekmek ve pasta pişirilir. Bütün giysiler elde dikilir. Ve en önemli ödev, kilerin dolu tutulmasıdır.
Louise Otto şöyle anlatır: "Büyük mahzenler Ren havzasının en nadide şarap fıçılarıyla doluydu. Bunların yanında o çağlarda itibarını yitirmiş Meissen porselenlerinin en mükemmel örnekleri... Ayrıca başka bir kilerin raflarında içi elmalarla dolu kaplar dizi dizi, bunların altında patates, domuz ve sığır eti dolu çok büyük iki salamura fıçısı. Bu etler daha sonra yerde özel tütsü tandırlarında odun dumanıyla, yemeklerde sucuklarla birlikte ikinci bir pişirime tabi tutulurdu.
Zemin kattaki tonozların içinde kışın pişirmede kullanmak için her boyda tıka basa dolu tereyağ tencereleri. Salatalık ve sebze dolu fıçılar, testiler, bütün dolaplar meyve konserveleriyle dolu, tepeleme meyve pestilleri, delikli kaplara inci gibi dizilmiş yumurtalar ve sonra mevsimine göre en küçüğünden en büyüğüne kadar ev aletleri, kanatlı hayvan etleri, vs..."
Bütün bunların üstüne pasta ve hamur işlerinin hazırlanmasının eklendiği de düşünülürse, insan kendini gerçekten çalışmadan bolluk içinde yaşanan efsanevi bir ülkede hissediyor. Otto ailesi için sıradan olan -ve Louise'in geleceğini etkileyen- gerçek, tüm bolluğa rağmen karnı doymayan bir sürü insanın varlığıdır. Hukukçu baba, özellikle kızlarına okumaları için çeşitli gazeteler getirir ve "Okuyun bu gazeteleri ki günümüzde olup bitenlerden söz edildiğinde alık alık bakıp utanmak zorunda kalmayasınız!" derdi.
Fasulye ayıklarken, mantar temizlerken, bez dikerken ve çorap örerken, okunur ve tartışılır. Schiller'in özgürlüğü konu edinen dramları, yabancı egemenliğine karşı isyan eden Yunanistan ve Fransa'daki karışıklıklar bu sohbetlerin odak noktasını oluşturur. Louise ve kız kardeşleri, kendilerini özellikle küçük kızları çevrelerinde olup bitenler konusunda aydınlatmak için görevli sayan genç öğretmenlerden iyi bir okul eğitimi de alırlar.
Louise Otto çocukluğunu işte böyle tanımlar. Bu küçük kız, büyük bir tutkuyla Schiller'in oyunlarından küçük sahneler ezberler. Bazen annesinin kadın toplantılarında büyük üçgen bir şala sarılı halde Orleans'lı Bakire'den tiratlar geçer. Gizli gizli şiir yazar.
Babasının annesini kucaklayarak, kızlarıyla Saksonya'da kadınların vesayet altından kurtarılmasını kutladığı sahne genç Louise'in belleğinde kalmıştır hep. Louise'e o zamana kadar kadının politik, ahlaki ve ekonomik temsilcisinin, servetinin yöneticisinin ve aynı zamanda vasisinin erkek olduğu anlatılmıştır. Fakat o andan itibaren kadın yeni bir yasa sayesinde mülkiyet hukuku açısından erkek ile eşit kılınmıştır. Annesinin, "çok şükür," dediğini duyar Louise, "bu kızlar için de iyi olur."
O an Louise yasa değişikliğinin kendisi için ne denli önemli olacağının farkında değildir. Daha baba evinin himayesinde yaşamaktadır. Ama bir yönden diğer burjuva ailelerinin kızlarından çok daha ileridedir. Ebeveynleri onu kendisine karşı sorumluluk duygusu ve açık bir dünya görüşü ile yetiştirmişlerdir.
1831'de Louise'in büyük ablası ölür. 1835'te anne ve babasını kaybeder. Zamanının ifadesiyle "sinsi verem hastalığı" masal dünyasının güzelliğini yıkar. Louise'in iki kız kardeşi ile bundan sonraki yaşamlarında yaptığı şeyler çevresindeki herkes tarafından "kahramanlık" olarak nitelendirilir. Servetlerinin idaresini bizzat ele alırlar. Yaz aylarında bağlarındaki kır evinde oturup birlikte ev ve bahçe işleriyle uğraşırlar. Hatta birinin yardıma ihtiyacı olduğunda birbirlerine seslenebilmeleri için bir megafon bile temin ederler. Aslında Louise "şanssızlıktan şans çıkarmıştır."
Annesiyle babasının erken ölümü ona yıllarca tek başına yaşama olanağı verir. 17 yaşındadır, heyecanlı, hayalleri geniş ve düşüncelidir. Kendisini belli bir yöne zorlayabilecek kimse yoktur. Önceleri el yordamıyla,
sonra giderek daha emin bir biçimde, kendi düşüncelerini geliştirir. Evlilik ve ev işleri kadının tek görevi olamaz. Kamu işleri salt erkeklere özgü değildir. Kadınlar da katılmalıdır buna. Bu tür düşünceler geçer kafasından. 1843'te ilk kez bu konuya ilişkin düşüncelerini dile getirir.
Scichsische Valerlandsblaller (Saksonya Anavatan Gazetesi'nde "Kadınların devleti ilgilendiren işlere katılma hakkı var mı?" sorusu tartışılmaktadır. Louise Otto söz ister ve yazar: "Kadınların devlete ilişkin işlere katılmaları bir hak değil, görevdir."
Kadınları yurttaşlığa eğitmek, toplumsal-siyasal yaşama sokmak; Louise Otto artık yaşamı boyunca bu amaçlar için çalışacaktır. İki kız kardeşi evlenirler. Biri kocasıyla birlikte Erzgebirge'ye gider ve Louise'i de uzunca bir ziyaret için davet eder. O ise şimdiye dek böylesine "büyük yolculuk" yapmamıştır. Her şey onun için bir serüvendir. Posta arabasında yolculuk, yabancı dağ manzaraları ve "peri sarayları" ile ilk karşılaşması... Bol ışıklı pencereleriyle çok katlı binaların önünden geçerken böyle düşünür genç kadın.
"Bunlar dokuma fabrikaları" diye öğretilir ona. Fabrikalar, kazandıkları geçimlerine bile yetmeyen erkek ve kadın işçiler ve bunun yanı sıra lüks içinde yaşayan fabrikatörler.
Louise Otto'nun sanayi işçisiyle tanışması, gözlerini açar. İzlenim ve deneyimlerini Saray ve Fabrika adlı romanında anlatır. Kitap 1847'de piyasaya çıkar çıkmaz yasaklanır. "Oldukça tehlikeli bir demokrat" hanım iş başında görünüyor! Hiç de gözü yılmayan biri. Kitabını toplatan bakana kısa ve öz, "Ekselans, ben ilke olarak sansüre karşıyım," karşılığını verir. 1848'de Alman Mart Devrimi sırasında Louise Otto bir adım daha ileri gider.
Saksonya'da uzmanlardan ve meslek dallarının demokratik yolla seçilmiş temsilcilerinden oluşan bir "İşçi Komisyonu" kurulmuştur. El sanatları hakkında yeni bir nizamnamenin temel esaslarını koyacaktır. Louise Otto kesinlikle şöyle düşünmüş olabilir: Bu yetkili beylerden hiçbirinin aklına savunmasız işçi kadınları kabul etmek gelmeyecektir. Her zaman olduğu gibi sadece erkeklerin sorunları tartışılacaktır.
Bu nedenle -Bir Alman Kızının Hitabı- diye adlandırdığı çağrıyı yazar: "Beyler, yalnız erkeklerin işini düşünür, kadınları da birlikte örgütlemezseniz çalışma hayatını yeterince düzenleyebileceğinizi sanmayın. Kadınları düşünmeyi herkes unutsa da, ben hiç unutmayacağım!" Hitabı tüm Alman gazetelerinde politik bir eylem olarak yer alır.
1849: Devrim başarısızlığa uğramış, karşı-devrim üstün gelmiştir. 1848'de, kadın olarak imkân buldukça eylemin içinde yer alan Louise Otto, kendine yeni bir görev arar. "Kadın vatandaşları özgürlük imparatorluğuna çağırıyorum" sloganı ile kendi Kadın Gazetesi'ni kurar. Bu, zararsız görünmektedir. Ama gazete sahibi niçin izleyen yıllarda evinin aranması, pasaport verilmemesi, poliste ifadesinin alınması gibi muameleye maruz kalır? Niçin 1850'de bu haftalık gazetenin yayını durdurulur? Niçin o zamandan itibaren Saksonya'da kadınların süreli yayınların yazı işlerinde çalışması yasaklanır?
Louise Otto kendi gazetesini 1850-1852 arası Thüringen'de yayınlar. Sonraları orada da kadınların gazetelerde yazmaları yasaklanır. İşin gerçeğiyse, Reformasyon döneminden beri kadınlar için gazetelerin ve dergilerin yayınlanıyor olmasıdır. Fakat bu gazeteler öncelikle hoş vakit geçirmeye yöneliktir ve okurlarına aile içindeki görevlerinin üstesinden nasıl gelebileceklerini öğretir.
48 Devrimi sırasında politik kadın dergileri çıkar. Örneğin Köln'de Mathilde Franziska Anneke, Louise Otto'nun Meissen'de çıkardığı haftalık dergiyi aynı başlıkla çıkarır. Louise Otto'nun Kadın Gazetesi hepsinden daha uzun süre dayanır. Kendisi birkaçı imzasız olarak sayısız makale yayınlar.
Tipik "kadın konulan" yanında '48'li idealistlerle birlikte dayanışma bildirgesini de yayınlar. Siyasi tutukluların durumu ve kurbanlara yapılan muamelelere karşı protestolar hakkındaki haberler, gazetesini olağanüstü "şüpheli" kılar. Bunun üzerine Louise Otto bir hileye başvurarak çalışır: Edebiyat ve sanat içerikli makalelerin daha çok kadınlar tarafından okunduğunu bilmektedir. Bu tür yazıların okunması toplum tarafından onaylanmaktadır.
Bu nedenle tüm bu konuların arasına politik fikirlerini serpiştirir. Bu yolla ne kadar başarılı olduğunun kanıtı, 1850'de hayretler içinde kalmış bir okuyucunun mektubudur.
Karoline Muffler adında bir kadın, bu gazeteyi okuduklarından beri kız arkadaşlarının "tamamen altüst" olduklarını yazar, "Nasıl oluyor da kadınlar bile soylu ve güçlülerden artık korkmuyorlar? Nasıl oluyor bu? Kadınlar gazete okudukları için. Ve Kadın Gazeteleri diyorum. Ev annelerine yakışır mı bu? Çocuk yapma işi ne olacak, ev ne olacak? Krala karşı saygı ve sadakat ne olacak? Şimdi yazıma son vermek zorundayım, çünkü mutfakta domuz pirzolasının cızırdamasını duyuyorum! Kimbilir sizin mutfağınızda durum nasıldır? Herhalde pişen fazla bir şey yoktur!"
Tahminen Louise Otto'nun evinde de bazen bir et "cızırdamış" olmalı. Çünkü onun şiddetli savaşımı iyi yemeğe ve huzurlu yuvaya karşı değildir. Kendi başına evliliğe de. 1856 yılına kadar politik tutuklu olarak hapiste yatan yazar ve özgürlük savaşçısı August Peters ile 1849'dan beri nişanlıdır. Louise Otto yıllar boyu nişanlısını yalnız kısa hapishane ziyaretlerinde görebilir. Ona elini bile uzatamaz. Çünkü birbirinden oldukça uzaktaki parmaklıklar teması engellemektedir.
1858'de Louise Otto sevdiği adamla evlenebilir. Kocası Leipzig'de demokratik Orta Almanya Halk Gazetesini kurar. Bu gazetede Louise Otto, kocasının ölümünden bir yıl sonrasına, 1865'e kadar edebiyat bölümünü yönetir.
1865'te Leipzig'de "kadın sorunları ve halkın eğitimi" üzerine konferanslar vermek isteyen Bay Korn adında biri çıkar ortaya. Louise Otto'nun kız arkadaşı (ilk kadın meslek okulunda öğretmenlik yapan ve orada Clara Zetkin'e de ders veren) Auguste Schmidt, bu Bay Korn'u "garip bir adam, muhakkak çok iyi niyetli, ama plansız ve amaçsız fanteziler peşinde yolunu şaşırmış," diye tanımlar.
Korn'un fikirlerinden biri Kadın Eğitim Derneği kurmaktır. Bütün bunların nasıl olacağı konusundaki düşünceleri oldukça karışıktır. Fakat bu garip bir şeyi harekete geçirir. Uzun süre Amerika'da yaşayıp kadın hareketleriyle ilişki kuran bu adam, Louise Otto-Peters ile Auguste Schmidt'i 18 Ekim 1865'te Leipzig'de bir "kadın konferansı" tertiplemeye yöneltir. O zamana dek Almanya'da böyle bir şey yapılmamıştır.
Auguste Schmidt şunları yazar: "Louise Otto ilk kez çok farklı kişilerin bir araya getirildiği büyük bir toplantının başkanlığını yapacaktı. Bu görevden ürktü." Oysa anlaşılan, topluluk önünde konuşmaktan korkması nedensizdir. Auguste Schmidt şöyle devam eder: "Parlamenter kurallar konusundaki bilgisini öylesine ortaya koydu ki, olayı alaya almak ve görüşmeleri bozguna uğratmak için kasıtlı olarak oraya gelmiş olanların hepsi dillerini yuttular."
Louise Otto tarafından hazırlanan program kabul edilir:
Madde 1: Birinci Alman Kadınlar Konferansı kararı gereğince: Yeni toplumun tümünün esası olması gereken çalışma, kadının da onuru ve görevidir. Kadının da çalışma hakkını elde etmesini ve çalışmasının önündeki engellerin ortadan kaldırılmasını gerekli buluyoruz.
Madde 2: Kadının çalışmasının; kadına karşı çeşitli yönlerden beslenen önyargının kelepçelerinden kurtulmasını inkâr edilemez bir ihtiyaç olarak görüyoruz. Bu bakımdan kadın eğitim dernekleri ve basının teşvikinin yanı sıra, kadınlara tavsiye edilecek üretim ortaklıklarının kurulması yanında, kızlar için endüstri sergilerinin açılmasına, kız yurtlan kurulmasına, nihai amaca ulaşmak için de yüksek bilimsel eğitimin uygun olacağına inanıyoruz.
Madde 3: Gerekli maddi olanaklar sağlanır sağlanmaz bu maddelerin gerçekleşmesi için kapsamlı bir savaşım vermek, Alman Kadınlar Birliği'nin amacıdır.
Arkasından bu programa uygun tutanaklar 19 kadın tarafından imzalanır. Louise Otto'nun isteği üzerine erkekler üyeliğe alınmamıştır. "Biz kadınlar ancak kendi gücümüzle kendimize yardım etmeyi öğrendiğimiz zaman bağımsız olabilir ve daha sonraki yıllarda erkeklerle eşit olarak çalışabiliriz," diyordu. Louise Otto (30 yıl sonra) ölümüne kadar Auguste Schmidt ile birlikte Almanya'nın ilk Kadın Derneği'nin başkanı olarak kalır. Derneğin yayın organının adı Yeni Yollardır.
Her yıl Almanya'nın başka bir kentinde derneğin genel kongresi düzenlenir ve her kentte "Meslek Edinme Hakkı"nı talep eden kadın eğitim dernekleri kurulur. (Louise Otto tarafından 1866'da yayınlanan yazının başlığı da aynıdır.) Almanya'daki burjuva kadın hareketlerinde, Louise Otto çığır açan bir kadındır. Halefleri ona "Alman Kadın Hareketlerinin Tarla Kuşu" demişlerdir.
İtiraf etmek gerekir ki, bugün bu fazlasıyla şiirsel geliyor bize. Kendisiyse herhalde bu adı duymaktan memnun olurdu. Çünkü tarla kuşlarının ötüşü, kayın ağaçlarının yeşili gibi sembolleriyle ilkbahar, Louise Otto için gelecek anlamına gelirdi. "Ben daha iyi bir geleceğe inanıyorum ve ilkbahar bugün gelmezse bir gün mutlaka gelir."
Bunları 23 yaşındayken yazmış ve 76 yaşında ölümüne kadar o inanca bağlı kalmıştır.
|