Tekil Mesaj gösterimi
  #1  
Alt 18 June 2009, 16:39
Yorgun Yürek - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Yorgun Yürek Yorgun Yürek isimli Üye şimdilik offline konumundadır
♥ GüLerken AğLadığını,MutLu OLanLar BiLmez
 
Kayıt Tarihi: 3 March 2009
Mesajlar: 35,077
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Akçakoca Nasıl Gidilir Neyenir ?

Akçakoca,
Orta Anadolu'nun denize en yakın açılan kapısı...

Düzce'nin deniz kıyısı, Ankaralıların yıllar önce ki ilk tatil keşif yeri, Karadeniz'in doğal yapısı ile ilgi çeken şirin ilçesi
Denizi, kumu, gün batımı, sivil mimari örneği yapıları, dağ çileği, fındıkları ile hafızalarda iz bırakan Akçakoca, kilometrelerce uzanan plajları, yemyeşil bitki dokusu, tarihi kalesi, mağaraları, şelaleleri, yaylaları, güler yüzlü insanları, yöresel ağız tatları ile hayranlık uyandırıyor.




1950-55 yıllarında tatil merkezi olma özelliğini öne çıkarmaya başlayan ilçeye güzel bir yol ile giriyorsunuz.
İlçe merkezinde sizi, eşine benzerine rastlanmayacak mimaride modern bir cami karşılıyor. Görkemli yapı çevresi alışveriş merkezi olarak ilçenin odak noktası olurken çevre düzenlemesi, yeşil saha ve park alanları dikkat çekiyor. Son yıllarda yapılmış olan saat kulesi ve onu aynı meydanda oturup rahatça seyretme dinlenme imkânı sunan araba tekerlekli estetik banklar göz okşuyor. Meydandan sahil boyunca ilerliyor, kâh kağnı arabası tekerlekli banklarda oturup balıkçı barınağını seyrediyor, kâh dalgakıran üzerinde gezinti, yürüyüşlerine çıkarak Merkez Camii siluetli Akçakoca'yı bir de denizden seyredebiliyorsunuz. Sahil boyunca dikkat çeken bir başka özellik ise köylerde mısır koçanlarını saklamak, depolamak için yapılmış ahşap kulübelerin çeşitli örnekleri kafe olarak kullanılıyor olması. Etrafına açılan renk ahenk güneşlikler altında Karadeniz'in sahil kesimini zevkle seyredip, serinleticilerini veya çaylarını yudumlayanlar farklı bir yörede olduklarını hissediyorlar. Akçakoca'nın sahil boyunca uzanıp, kaliteli hizmet veren restoran ve mola yerlerinin bulunduğu, asırlık çınarların sıralandığı gölgeli cadde yazın turist yoğunluğunun artması nedeniyle araç trafiğine kapatılıp gezinti ve yürüyüş alanı olarak değerlendiriliyor. İlçede Osmangazi, Konuralp Bey, Akçakoca Bey, heykelleri dışında çeşitli simgesel anıtlar, çiçek havuzları ve kent mobilyaları görülüyor. Testilerden yapılmış bir kompleks, çiçekler arasında çeşitli aslan, tavşan gibi hayvan figürleri, fındık heykelleri, köylerde, kırsal alanlarda kullanılan çeşitli tarım araçları, arabalar, balkon tırabzanları, süslü köprücükler dikkat çekiyor. Bir zamanlar kumsal olup yapılan düzenleme ile kıyısına set çekilen, iskele yapılan balıkçı barınağı ise Karadeniz balıkçılarının canlı renklere olan düşkünlüğünü yansıtırcasına liman içini renklendiriyor. Gün boyu barınağa giriş çıkış yapan tekneler, ağlarını, onaran balıkçılar, Akçakoca'nın fotoğrafları çekmeye, tablosunu yapmaya özendiriyor. Sabahın erken saatlerinde güne başlayan Akçakoca'da sahil
bankalarından birine oturup limanı seyre koyulduğunuz zaman balıkçılar, tekne reisleri hatta tüm liman içinde çalışanların büyük bir dayanışma içinde yardımsever olduğunu görüyorsunuz. Eğer o gün denize bir tekne inecekse veya karaya çıkarılacaksa her kez elinde ki işi bırakıp yardıma koşuyor. Adeta tek vücut olan barınak halkı yaptığı küçük bir toplantıyla iş bölümü yapıp başlıyorlar tekneyi kaydıracakları ağaç gövdelerini getirmeye, tekne altına dizilen yuvarlak gövdeli keresteler bir güzel yağlanıyor, tekne her iki yanından kalın halatlar sıkıca bağlanıyor, o halatlar çarklı makineye kilitleniyor. Tekneyi dik tutan, besleme görevli mertekler çekiliyor ve başlıyorlar tek komutla yüklenmeye. Tekne büyük, daha çok güç, el istiyor, düğümler zorlanıyor, burundan kalaslarla kaldıraç yapılıyor. Karadeniz insanının azmi, imanı karşısında daha fazla diretemeyen tekne, itiş kakış ve güç gösterisi arasında sulara kavuşuyor. Tabii bu kavuşma sırasında komutlar, sesler, espriler birbirine karışıyor. "boş koy, haydaaa, bırak gelsin, hoooppp, ip çözilıy, ip çözilıyyy!… Sahile açılan tüm sokaklar, açık hava kahveleri, butikler, hediyelik eşya dükkânları ile huzurlu bir çarşı görünümü sergilerken biz Akçakoca merkezinden ayrılıyor ve Batıya doğru 3 km yol alarak tarihi kaleye uzanıyoruz.

Tarihi Ceneviz Kalesi

Kalenin Batısı ve Doğusunda bulunan plajlar ve kale etrafında bulunan çay bahçesi sayesinde kale hiç yalnızlık çekmiyor. Konumu itibariyle yıl boyunca ziyaretçi akınına uğrayan kale moloz taşlarla bir burun üzerine inşa edilmiş.


Kesin kanıt olmamakla beraber Cenevizliler tarafından yapıldığı söylenen kale günümüzde mesire yeri olarak kullanılıyor. Gerçekte Selçuklulardan kalma olan, Osmanlılar tarafından onarılmış, Cenevizlilere karşı kullanılmış diyenlerde bulunuyor. Giriş kapısı yanında bir kulesi olup, deniz tarafı duvarları yıkılmış olan kale içinde bir su sarnıcı yer alıyor. Çevresinde bulunan ağaçların her yıl biraz daha uzaması sonucu pek fazla görünen kısmı kalmayan kalenin içi ise, denizi, plajları tepeden görebilen bir tür seyir terası konumuna sahip. Çeşitli kademelere yerleştirilmiş olan masalara küçük patikalarla ulaşılıyor. Yaz aylarının sıcağında serin hava ile denizden gelen esintiyle, karayel rüzgârlarıyla serinleyip piknik yapabiliyorsunuz. Kale girişinde alkollü içki satışının yasak olduğunu belirten uyarı levhası da bulunuyor! Kalenin eteğinde yer alan geniş otopark alanına araçlarını park eden ziyaretçi ve piknikçiler gün boyu huzur içinde kale atmosferini yaşayabiliyorlar.
Kalenin sağı ve solunda iki küçük koy ve kumsallı plajlar yer alıyor. "Yalıyarlar" olarak isimlendirilen plaj, baklava misali kat kat dizilmiş kaya oluşumu ile dikkat çekiyor. Kıyı boyunca yer alan mağaralar barındırması nedeniyle fok kayaları olarak da adlandırılıyor. Diğer plaj ise daha uzun kumsalı, sahile gelenlerin ihtiyaçlarını karşılayacak üniteleri ile rağbet görüyor. 30 km lik kıyı bandına sahip Akçakoca da Martı, Tersane, Bulaklı, Köy Hizmetleri, Değirmenağzı, Çınaraltı ve Çuhallı Çarşı plajları ilçe merkezi içinde oluşları nedeniyle daha fazla konuk ağırlarken, sakin yer arayanların tercihi ise Çayağzı, Kumpınar, Akaya Köyü, Edilli Ağzı Plajı, Melenağzı Köyü Plajı, Karaburun Köyü ve Plajları oluyor.



Sivil Mimari
Akçakoca merkezinden ve hastane arkasında bulunan rampadan yukarı çıkarak bu defa Yukarı Yeni Mahalleyi geziyoruz.
Çoğunluğu iki katlı olan evlerde belirgin özellik sıvasız cepheler oluyor. Ahşap karkaslar arasına kırmızı tuğla kullanımıyla duvarları örülen evler, sokak çıkmaları, ahşap cumbaları, bahçe içi konumları ve yerleşimleri ile beğeni toplarken aklınızı çeliyor. Öncelikle kafanızda daha tabloyu görür görmez bir beyin fırtınası başlıyor. Buranın Safranbolu'dan, Beypazarı'ndan, Mudurnu'dan, Taraklı'dan eksiği yok fazlası var demeye başlıyorsunuz, sonra her gördüğünüz ev başka projeler üretmenize neden olacak güzellikler sergiliyor. Bir defa kale içi evleri gibi içi içe yapılmamışlar, sonra hepsi bahçeli ve içinde yaşayanların bakımı ve zevk sahibi oluşları nedeniyle çiçekleri coşmuş. Belli ki evleri saran asmalar, bahçelerden fışkıran orkideler, zambaklar, güller ve ismini bilmediğim tüm çiçekler burada bulunmaktan memnun ve mutlu. Ahşap kapıları, el dokuma perdeleri, köyün temiz havası, kokusu, sessizliği ve huzurlu oluşu, sakinlerin misafirperver ve yakın davranışları. Ah şurada birkaç ev butik otel olsa, şu bahçede oturup ağaç altında bir köy kahvaltısı yapsam, kitabımı okusam, ne deniz ararım, ne kent hayatı dedirtiyor. Her turist gibi makinenizi boynunuza takıp başlıyorsunuz ara sokaklara dolaşmaya. İçinizde yıllardır burada yaşamış gibi bir kanıksama başlıyor. Bazen bir kapı tokmağı, bazen çatı katına saklanmış minicik bir oda, bazen güler yüzlü bir çocuk film sarfiyatınızı artırıyor. Dallarında kırmızı küpe gibi sallanan meyveleriyle kiraz ağaçlarını, yerlere dökülen ballı dutları ve birçoğu meçhul akıbetini bekleyen terk edilmiş evleri gördükçe birbiri ardına ahh çekiyorsunuz. Denizden, uzak tatil yapılabileceğine kendinizi inandırıyorsunuz. Yapılacak tek şey bir yerden başlamak, önce bir tane örnek yapılsa sonra arkası mutlaka gelecek bu mutluluk yayılacaktır düşüncesiyle, aklınızı, gönlünüzü Yukarı Yeni Mahallede bıraka bıraka ayrılıyorsunuz. Buraya mutlaka tekrar geleceğim, sevdiğim birini getirip ona da göstereceğim demek geliyor içinizden. Akçakoca bittimi derseniz tabi ki hayır. Şimdi Biraz daha çapı genişletiyor bir başka mesire alanı olup içinden bir dere geçen anıtlaşmış çınar ağaçlarının etrafı şemsiye gibi kapattığı, neredeyse güneşli bir alanın kalmadığı Evliya Cami Mesire Yeri'ne. Mesire alanı içinde dere kenarına konmuş bir değirmen paleti suyun hızıyla dönüyor. Dere üstünde bir köprü, piknik masaları ahşap terasları olan bir kır lokantası, oyun bahçesi, salıncaklar falan filan. Mesire alanının uzak köşesinde eski çağlarda darphane olarak kullanılmış bir yapının kemerli odaları kalıntıları yer alırken, bir başka uç köşede son yıllarda yapılmış beton bir cami yer alıyor. Caminin tam arkasında ise "Eskici Secaaddin Türbesi" bulunuyor. Türbenin her iki başında bulunan işli mezar taşları arasında uzun iki uzun ağaç gövdeleri boyunca gökyüzüne yükseliyor. Mesire yerinin dini bölümü nedeniyle ziyaretcileri de ortama uyum gösteriyorlar.
Yeşille mavinin içi içe geçtiği Akçakoca sahilleri genellikle aşırı sıcaktan bunalanları ağırlarken, ilçede çeşitli aktivitelere katılma, gezilip görülmeye değer, birçok güzellik bulunuyor. İsteyenler orman içinde doğa yürüyüşleri yapabiliyor veya mağaraları görebiliyor.

Alıntı ile Cevapla