eLanuR
12 December 2008, 16:24
Dolaşım sistemi
Vikipedi[Only Registered Users Can See Links] özgür ansiklopedi
Jump to: navigation[Only Registered Users Can See Links] search
Yetişkin bir insanın dolaşım sistemi[Only Registered Users Can See Links] mavi damarlar toplardamarları[Only Registered Users Can See Links] kırmızılar ise atardamarları gösteriyor.
Bir dolaşım sistemi (veya kardiyovasküler sistem) maddelerin vücuttaki dolaşımını sağlayan organ sistemidir. Ayrıca[Only Registered Users Can See Links] vücut sıcaklığını ve pH'yi dengelemeye yardımcı olur. İki tip dolaşım sistemi vardır: açık dolaşım sistemleri ve kapalı dolaşım sistemleri. Hiç dolaşım sistemine sahip olmayan canlılar da mevcuttur.
Konu başlıkları
[gizle]
• 1 Dolaşım Sisteminin Olmaması
• 2 Açık Dolaşım Sistemi
• 3 Kapalı Dolaşım Sistemi
• 4 Hastalıkları ve Sağlığı
• 5 Dolaşım Sisteminin Keşfi[Only Registered Users Can See Links] Tarihçe
• 6 Göz At
• 7 Dış Bağlantılar
• 8 Kaynakça ve Notlar
[değiştir]
Dolaşım Sisteminin Olmaması
Dolaşım sistemine sahip olmayan canlılara örnek olarak yassı solucan (Platyhelminthes filumu) verilebilir. Bu canlının vücut boşluğunda herhangi bir kaplayıcı tabaka veya sıvı bulunmamaktadır. Sindirim sistemine açılan bir ağıza sahiptirler. Sindirim sistemi birçok dala ayrılır ve solucan yassı olduğu için sindirilmiş maddeler yassı solucanın tüm hücrelerine difüzyon ile geçebilir. Oksijen sudan yassı solucanın hücrelerine difüze olabilir. Böylece her hücre gerekli besin[Only Registered Users Can See Links] su ve oksijene[Only Registered Users Can See Links] bir dolaşım sistemi olmaksızın[Only Registered Users Can See Links] kavuşur.
[değiştir]
Açık Dolaşım Sistemi
Bu tip dolaşım sistemi yumuşakçalar ve artropodlar gibi omurgasızların büyük bir kısmında görülür. Bu canlılarda hemosöl olarak adlandırılan vücut boşluklarında dolaşım sıvısı organları doğrudan sarar (yıkar) ve kan (dolaşım sıvısı) ile interstisyel sıvı (doku sıvısı) arasında ayrışma yoktur. Bu birleşik sıvıya hemolenf denir. Hayvan hareket ederken oluşan kas hareketleri hemolenf hareketini sağlar fakat sıvı akışının bir bölümden diğerine olacak şekilde yönlendirilmesi kısıtlıdır. Kalp gevşediğinde kan açık gözenekler (por) aracılığıyla kalbe döner.
Hemolenf vücudun içini (hemosöl) tamamen kapsar ve tüm hücreleri sarar. Hemolenf su[Only Registered Users Can See Links] inorganik tuzlar ve organik bileşiklerden oluşur. Birincil oksijen taşıyıcı molekül ise hemosiyanindir.
Ayrıca[Only Registered Users Can See Links] hemosit olarak adlandırılan hücreler vardır ki bunlar hemolenfte bağımsız bir şekilde gezer ve antropod bağışıklık sisteminde rol alırlar.
[değiştir]
Kapalı Dolaşım Sistemi
Dolaşım sisteminin ana bileşenleri kalp[Only Registered Users Can See Links] kan ve kan damarlarıdır.
Tüm omurgalıların ve halkalı solucanlar (Annelida filumu) ile kafadanbacaklıların (Cephalopoda sınıfı) dolaşım sistemleri kapalıdır; yani kan[Only Registered Users Can See Links] kan damarlarından oluşan sistemden çıkmaz - bu damarlar sisteminin içinde dolaşır. Kan damarları arter (atardamar)[Only Registered Users Can See Links] kılcal damar (kapiler) ve venlerden (toplardamar) oluşur. Arterler oksijenlenmiş kanı dokulara taşırken[Only Registered Users Can See Links] venler oksijenlenmemiş kanı geri kalbe taşır. Kan arterlerden venlere kılcal damarlar yoluyla geçer ki kılcal damarlar en ince ve en çok sayıdaki kan damarlarıdır.
Kapalı dolaşım sistemlerinde[Only Registered Users Can See Links] açık dolaşım sistemlerine oranla[Only Registered Users Can See Links] kanın dağıtımı üzerinde daha fazla kontrol vardır ve kan çok daha yüksek bir basınca sahip olabilir. Kan damarları genişleyerek (vazodilasyon) veya daralarak (vazokonstriksiyon) kanın gerekli bölgelere yönlendirilmesini sağlayabilir. Örneğin[Only Registered Users Can See Links] yoğun egzersiz sırasında kan bağırsaklardan[Only Registered Users Can See Links] o anda yoğun bir şekilde besin ve oksijene ihtiyaç duyan iskelet kaslarına yönlendirilebilir.
Memelilerin dolaşım sistemlerinde kan bir tam dolaşımda kalpten iki kez geçer. Pulmoner dolaşım yani küçük dolaşım[Only Registered Users Can See Links] kanı kalp ile akciğer arasında taşır; sistemik dolaşım yani büyük dolaşım da kanı kalp ile vücudun diğer bölümleri arasında taşır.
Balıkların dolaşım sistemlerinde ise kan bir tam dolaşımda kalpten bir kez geçer. Kan kalpten solungaçlara pompalanır ve sonra doğrudan vücudun kalanına akar. Kan solungaçları terk ettikten sonra basıncı büyük oranda düşer; bu nedenle[Only Registered Users Can See Links] memelerin dolaşım sistemine oranla[Only Registered Users Can See Links] hayatî organlara kan akışı hem daha yavaş hem de daha az basınçlıdır. Bu tip bir dolaşım sistemi memelilere uygun değildir[Only Registered Users Can See Links] zira bu kadar düşük basınçta böbrekler etkili biçimde çalışamaz.[1]
[değiştir]
Hastalıkları ve Sağlığı
Bu konuda detaylı bilgi için Kardiyovasküler hastalıklar sayfasına bakınız.
[değiştir]
Dolaşım Sisteminin Keşfi[Only Registered Users Can See Links] Tarihçe
M.Ö. 4. yüzyılda[Only Registered Users Can See Links] kalbin kapakçıkları Hippokrat okuluna bağlı bir hekim tarafından keşfedilmiştir. Fakat[Only Registered Users Can See Links] kapakçıkların görevi o dönemlerde anlaşılamamıştır. Ölümden sonra[Only Registered Users Can See Links] kan venlerde (toplardamar) toplandığından[Only Registered Users Can See Links] arterler (atardamar) boş görünür. Bu nedenle antik anatomistler bu damarların hava ile dolu olduğunu düşünmüş ve bu damarların hava dağıtma görevine sahip olduğu kanısına varmışlardı.
Herofilus venler ile arterleri ayırsa da[Only Registered Users Can See Links] nabzın doğrudan arterlerin bir özelliği olduğu düşünmüştür. Ersistratus yaşam sırasında kesildiklerinde arterlerin kanadığını gözlemlemiştir. Buradan da arterlerden kaçan (çıkan) havanın yerini kanın[Only Registered Users Can See Links] venler ile arterler arasındaki küçük damarlar aracılığıyla[Only Registered Users Can See Links] doldurduğunu düşünmüştür. Böylece kan akışını ters olarak düşünse de[Only Registered Users Can See Links] ilk kez kılcal damar fikrini ortaya atmıştır.
M.S. 2. yüzyılda Yunan hekim Galen kan damarlarının kan taşıdığını bilmekteydi ve venöz (koyu kırmızı) ve arteriyel (açık kırmızı ve daha duru) kanı tanımlamış[Only Registered Users Can See Links] görevlerinin farklı ve ayrı olduğunu belirtmişti. Büyüme ve enerji[Only Registered Users Can See Links] karaciğerde kilüsten oluştuğuna inandığı venöz kanın özellikleriyken[Only Registered Users Can See Links] arteriyel kan kalpten gelmekteydi ve hava içerdiği için canlılık vermekteydi. Kan oluştuğu (yaratıldığı/üretildiği) yerlerden vücudun tüm bölümlerine akar ve buralarda tüketilirdi. Kalbe veya karaciğere giden kanın geri dönüşü yoktu. Kalp kanı pompalamadığı gibi[Only Registered Users Can See Links] kalbin hareketi diyastol sırasında kanı emmekteydi ve kan arterlerin (kendi) nabızları sayesinde hareket etmekteydi. Ayrıca[Only Registered Users Can See Links] Galen arteriyel kanın[Only Registered Users Can See Links] venöz kanın sol karıncıktan sağa 'gözenekler' yardımıyla geçmesi ve havanın da akciğerlerden pulmoner arter yoluyla kalbin sol tarafına geçmesi sonucu oluştuğunu düşünmekteydi. Arteriyel kan oluştuğu sırada 'isli' (duman rengi) buharların oluştuğunu ve bunların yine pulmoner arter yardımıyla[Only Registered Users Can See Links] dışarı verilmesi için[Only Registered Users Can See Links] akciğerlere geçtiğini de düşünmüştür.
İbn Nefis[Only Registered Users Can See Links] 1242'de[Only Registered Users Can See Links] insan vücudundaki kan dolaşımını doğru biçimde tanımlayan ilk kişidir. Anatomik bilgisi doğrultusunda el-Nefis pulmoner dolaşım konusunda şöyle bir çıkarım da bulunmuştur:
"... kanın kalbin sağ odasından sol odasına varması gerekmektedir[Only Registered Users Can See Links] fakat bu ikisi arasında doğrudan bir geçiş (yolu) bulunmamaktadır. Kalbin kalın septumu delikli olmadığı gibi[Only Registered Users Can See Links] bazılarının düşündüğü gibi görünür gözenekler veya Galen'in düşündüğü gibi görünmeyen gözenekler içermez. Kan kalbin sağ odasından vena arteriosa (pulmoner arter) aracılığıyla akciğerlere akar[Only Registered Users Can See Links] maddelerine dağılır[Only Registered Users Can See Links] hava ile karışır ve arteria venosadan (pulmoner ven) geçerek[Only Registered Users Can See Links] kalbin sol odasına ulaşır..."
Bunun dışında kalbin ihtiyaç duyduğu oksijen ve besinleri koroner arterler yoluyla aldığı yönünde bir önerme de ortaya atmıştır.
1552'de ise Michael Servetus aynı tanımı yaptı ve Realdo Colombo da bunu kanıtladı. Yine de tüm bu sonuçlar genel olarak yaygın biçimde kabul edilmemişti.
Sonunda[Only Registered Users Can See Links] Hieronymus Fabricius'un öğrencilerinden biri olan William Haryvey bazı deneylerden sonra 1628'de insan dolaşım sistemini keşfettiğini duyurdu ve bu konuda etkili bir kitap (Exercitatio Anatomica de Motu Cordis et Sanguinis in Animalibus) yayımladı. Bu çalışma zamanla tıp dünyasına doğru anlayışı kabul ettirdi. Harvey arterler ile venleri bağlayan kılcal damar sistemini tanımlayamamıştı; bunlar daha sonra Marcello Malpighi tarafından tanımlanmıştır.
Vikipedi[Only Registered Users Can See Links] özgür ansiklopedi
Jump to: navigation[Only Registered Users Can See Links] search
Yetişkin bir insanın dolaşım sistemi[Only Registered Users Can See Links] mavi damarlar toplardamarları[Only Registered Users Can See Links] kırmızılar ise atardamarları gösteriyor.
Bir dolaşım sistemi (veya kardiyovasküler sistem) maddelerin vücuttaki dolaşımını sağlayan organ sistemidir. Ayrıca[Only Registered Users Can See Links] vücut sıcaklığını ve pH'yi dengelemeye yardımcı olur. İki tip dolaşım sistemi vardır: açık dolaşım sistemleri ve kapalı dolaşım sistemleri. Hiç dolaşım sistemine sahip olmayan canlılar da mevcuttur.
Konu başlıkları
[gizle]
• 1 Dolaşım Sisteminin Olmaması
• 2 Açık Dolaşım Sistemi
• 3 Kapalı Dolaşım Sistemi
• 4 Hastalıkları ve Sağlığı
• 5 Dolaşım Sisteminin Keşfi[Only Registered Users Can See Links] Tarihçe
• 6 Göz At
• 7 Dış Bağlantılar
• 8 Kaynakça ve Notlar
[değiştir]
Dolaşım Sisteminin Olmaması
Dolaşım sistemine sahip olmayan canlılara örnek olarak yassı solucan (Platyhelminthes filumu) verilebilir. Bu canlının vücut boşluğunda herhangi bir kaplayıcı tabaka veya sıvı bulunmamaktadır. Sindirim sistemine açılan bir ağıza sahiptirler. Sindirim sistemi birçok dala ayrılır ve solucan yassı olduğu için sindirilmiş maddeler yassı solucanın tüm hücrelerine difüzyon ile geçebilir. Oksijen sudan yassı solucanın hücrelerine difüze olabilir. Böylece her hücre gerekli besin[Only Registered Users Can See Links] su ve oksijene[Only Registered Users Can See Links] bir dolaşım sistemi olmaksızın[Only Registered Users Can See Links] kavuşur.
[değiştir]
Açık Dolaşım Sistemi
Bu tip dolaşım sistemi yumuşakçalar ve artropodlar gibi omurgasızların büyük bir kısmında görülür. Bu canlılarda hemosöl olarak adlandırılan vücut boşluklarında dolaşım sıvısı organları doğrudan sarar (yıkar) ve kan (dolaşım sıvısı) ile interstisyel sıvı (doku sıvısı) arasında ayrışma yoktur. Bu birleşik sıvıya hemolenf denir. Hayvan hareket ederken oluşan kas hareketleri hemolenf hareketini sağlar fakat sıvı akışının bir bölümden diğerine olacak şekilde yönlendirilmesi kısıtlıdır. Kalp gevşediğinde kan açık gözenekler (por) aracılığıyla kalbe döner.
Hemolenf vücudun içini (hemosöl) tamamen kapsar ve tüm hücreleri sarar. Hemolenf su[Only Registered Users Can See Links] inorganik tuzlar ve organik bileşiklerden oluşur. Birincil oksijen taşıyıcı molekül ise hemosiyanindir.
Ayrıca[Only Registered Users Can See Links] hemosit olarak adlandırılan hücreler vardır ki bunlar hemolenfte bağımsız bir şekilde gezer ve antropod bağışıklık sisteminde rol alırlar.
[değiştir]
Kapalı Dolaşım Sistemi
Dolaşım sisteminin ana bileşenleri kalp[Only Registered Users Can See Links] kan ve kan damarlarıdır.
Tüm omurgalıların ve halkalı solucanlar (Annelida filumu) ile kafadanbacaklıların (Cephalopoda sınıfı) dolaşım sistemleri kapalıdır; yani kan[Only Registered Users Can See Links] kan damarlarından oluşan sistemden çıkmaz - bu damarlar sisteminin içinde dolaşır. Kan damarları arter (atardamar)[Only Registered Users Can See Links] kılcal damar (kapiler) ve venlerden (toplardamar) oluşur. Arterler oksijenlenmiş kanı dokulara taşırken[Only Registered Users Can See Links] venler oksijenlenmemiş kanı geri kalbe taşır. Kan arterlerden venlere kılcal damarlar yoluyla geçer ki kılcal damarlar en ince ve en çok sayıdaki kan damarlarıdır.
Kapalı dolaşım sistemlerinde[Only Registered Users Can See Links] açık dolaşım sistemlerine oranla[Only Registered Users Can See Links] kanın dağıtımı üzerinde daha fazla kontrol vardır ve kan çok daha yüksek bir basınca sahip olabilir. Kan damarları genişleyerek (vazodilasyon) veya daralarak (vazokonstriksiyon) kanın gerekli bölgelere yönlendirilmesini sağlayabilir. Örneğin[Only Registered Users Can See Links] yoğun egzersiz sırasında kan bağırsaklardan[Only Registered Users Can See Links] o anda yoğun bir şekilde besin ve oksijene ihtiyaç duyan iskelet kaslarına yönlendirilebilir.
Memelilerin dolaşım sistemlerinde kan bir tam dolaşımda kalpten iki kez geçer. Pulmoner dolaşım yani küçük dolaşım[Only Registered Users Can See Links] kanı kalp ile akciğer arasında taşır; sistemik dolaşım yani büyük dolaşım da kanı kalp ile vücudun diğer bölümleri arasında taşır.
Balıkların dolaşım sistemlerinde ise kan bir tam dolaşımda kalpten bir kez geçer. Kan kalpten solungaçlara pompalanır ve sonra doğrudan vücudun kalanına akar. Kan solungaçları terk ettikten sonra basıncı büyük oranda düşer; bu nedenle[Only Registered Users Can See Links] memelerin dolaşım sistemine oranla[Only Registered Users Can See Links] hayatî organlara kan akışı hem daha yavaş hem de daha az basınçlıdır. Bu tip bir dolaşım sistemi memelilere uygun değildir[Only Registered Users Can See Links] zira bu kadar düşük basınçta böbrekler etkili biçimde çalışamaz.[1]
[değiştir]
Hastalıkları ve Sağlığı
Bu konuda detaylı bilgi için Kardiyovasküler hastalıklar sayfasına bakınız.
[değiştir]
Dolaşım Sisteminin Keşfi[Only Registered Users Can See Links] Tarihçe
M.Ö. 4. yüzyılda[Only Registered Users Can See Links] kalbin kapakçıkları Hippokrat okuluna bağlı bir hekim tarafından keşfedilmiştir. Fakat[Only Registered Users Can See Links] kapakçıkların görevi o dönemlerde anlaşılamamıştır. Ölümden sonra[Only Registered Users Can See Links] kan venlerde (toplardamar) toplandığından[Only Registered Users Can See Links] arterler (atardamar) boş görünür. Bu nedenle antik anatomistler bu damarların hava ile dolu olduğunu düşünmüş ve bu damarların hava dağıtma görevine sahip olduğu kanısına varmışlardı.
Herofilus venler ile arterleri ayırsa da[Only Registered Users Can See Links] nabzın doğrudan arterlerin bir özelliği olduğu düşünmüştür. Ersistratus yaşam sırasında kesildiklerinde arterlerin kanadığını gözlemlemiştir. Buradan da arterlerden kaçan (çıkan) havanın yerini kanın[Only Registered Users Can See Links] venler ile arterler arasındaki küçük damarlar aracılığıyla[Only Registered Users Can See Links] doldurduğunu düşünmüştür. Böylece kan akışını ters olarak düşünse de[Only Registered Users Can See Links] ilk kez kılcal damar fikrini ortaya atmıştır.
M.S. 2. yüzyılda Yunan hekim Galen kan damarlarının kan taşıdığını bilmekteydi ve venöz (koyu kırmızı) ve arteriyel (açık kırmızı ve daha duru) kanı tanımlamış[Only Registered Users Can See Links] görevlerinin farklı ve ayrı olduğunu belirtmişti. Büyüme ve enerji[Only Registered Users Can See Links] karaciğerde kilüsten oluştuğuna inandığı venöz kanın özellikleriyken[Only Registered Users Can See Links] arteriyel kan kalpten gelmekteydi ve hava içerdiği için canlılık vermekteydi. Kan oluştuğu (yaratıldığı/üretildiği) yerlerden vücudun tüm bölümlerine akar ve buralarda tüketilirdi. Kalbe veya karaciğere giden kanın geri dönüşü yoktu. Kalp kanı pompalamadığı gibi[Only Registered Users Can See Links] kalbin hareketi diyastol sırasında kanı emmekteydi ve kan arterlerin (kendi) nabızları sayesinde hareket etmekteydi. Ayrıca[Only Registered Users Can See Links] Galen arteriyel kanın[Only Registered Users Can See Links] venöz kanın sol karıncıktan sağa 'gözenekler' yardımıyla geçmesi ve havanın da akciğerlerden pulmoner arter yoluyla kalbin sol tarafına geçmesi sonucu oluştuğunu düşünmekteydi. Arteriyel kan oluştuğu sırada 'isli' (duman rengi) buharların oluştuğunu ve bunların yine pulmoner arter yardımıyla[Only Registered Users Can See Links] dışarı verilmesi için[Only Registered Users Can See Links] akciğerlere geçtiğini de düşünmüştür.
İbn Nefis[Only Registered Users Can See Links] 1242'de[Only Registered Users Can See Links] insan vücudundaki kan dolaşımını doğru biçimde tanımlayan ilk kişidir. Anatomik bilgisi doğrultusunda el-Nefis pulmoner dolaşım konusunda şöyle bir çıkarım da bulunmuştur:
"... kanın kalbin sağ odasından sol odasına varması gerekmektedir[Only Registered Users Can See Links] fakat bu ikisi arasında doğrudan bir geçiş (yolu) bulunmamaktadır. Kalbin kalın septumu delikli olmadığı gibi[Only Registered Users Can See Links] bazılarının düşündüğü gibi görünür gözenekler veya Galen'in düşündüğü gibi görünmeyen gözenekler içermez. Kan kalbin sağ odasından vena arteriosa (pulmoner arter) aracılığıyla akciğerlere akar[Only Registered Users Can See Links] maddelerine dağılır[Only Registered Users Can See Links] hava ile karışır ve arteria venosadan (pulmoner ven) geçerek[Only Registered Users Can See Links] kalbin sol odasına ulaşır..."
Bunun dışında kalbin ihtiyaç duyduğu oksijen ve besinleri koroner arterler yoluyla aldığı yönünde bir önerme de ortaya atmıştır.
1552'de ise Michael Servetus aynı tanımı yaptı ve Realdo Colombo da bunu kanıtladı. Yine de tüm bu sonuçlar genel olarak yaygın biçimde kabul edilmemişti.
Sonunda[Only Registered Users Can See Links] Hieronymus Fabricius'un öğrencilerinden biri olan William Haryvey bazı deneylerden sonra 1628'de insan dolaşım sistemini keşfettiğini duyurdu ve bu konuda etkili bir kitap (Exercitatio Anatomica de Motu Cordis et Sanguinis in Animalibus) yayımladı. Bu çalışma zamanla tıp dünyasına doğru anlayışı kabul ettirdi. Harvey arterler ile venleri bağlayan kılcal damar sistemini tanımlayamamıştı; bunlar daha sonra Marcello Malpighi tarafından tanımlanmıştır.