HaZzAn
31 December 2008, 11:39
KARADELİKLER :.
Gökyüzü binlerce yıldır tutkunu olduğu muz ve anlayabilmek uğrunu büyük gayretler sarf ettiğimiz meraklarımızın basında gelir[Only Registered Users Can See Links] insanoğlu[Only Registered Users Can See Links] başının üstündeki o sonsuz ve bir o kadar da gizemli uzayı tanıyabilmek için elinden gelen tüm imkanları seferber etmiş[Only Registered Users Can See Links] geliştirdiği dürbünlerle[Only Registered Users Can See Links] teleskoplarla[Only Registered Users Can See Links] uydularla uzayın derinliklerinde ne olup bittiğinden haberdar olmayısa çalışmıştır. Araştırmaları süresince[Only Registered Users Can See Links] evrendeki konumunun ne olduğu konusunda bir karara varabilmiş[Only Registered Users Can See Links] bunun yanında gittikçe artan yeni sorunlarla karşı karsıya kalmıştır.
Bugün[Only Registered Users Can See Links] artık devasa bir evrende herhangi birinden pek farklı olmayısan bir galakside ve küçük sayılabilecek bir yıldızın çevresinde hayatımızı devam ettirmeye çalıştığımızı biliyoruz. Yine sunun da farkındayız ki[Only Registered Users Can See Links] en gelişmiş aletlerimizle ancak uzayın çok küçük bir bölümünü izleyebiliyoruz. Fakat buna rağmen[Only Registered Users Can See Links] evrende bulunan maddenin yoğunluğu[Only Registered Users Can See Links] kainatın ve dünyamızın yaşı[Only Registered Users Can See Links] big-bang'le evrenin nasıl oluştuğu gibi birçok kozmolojik sorunu açıklayabilecek derecede fikir sahibiyiz.
Evrendeki olayları[Only Registered Users Can See Links] zaman zaman gözlemlerimizden hareketle bazen de ortaya attığımız kuramlarla açıklamayısa çalışırız. Bu durumda[Only Registered Users Can See Links] evrende olup olmadığını bilmediğimiz bir takım sonuçlara da varabiliriz. İşte karadelikler de varlığı konusunda hiçbir şey bilinmeden[Only Registered Users Can See Links] bütün matematiksel açıklamaları ve teorileri elde edilmiş nadir konulardan biridir.
İlk defa 1969'da Amerikalı J. Wheeler tarafından adlandırılan karadelikler sonsuz yoğunlukta madde taşıyabilen gök cisimleridir. Güneş'ten yüzlerce kere daha büyük olan yıldızlar[Only Registered Users Can See Links] yaşamlarının sonunda o kadar küçülürler ki bir nokta kadar boyutsuz[Only Registered Users Can See Links] hacimsiz bir yapıya bürünebilirler. Öyle ki[Only Registered Users Can See Links] bu yapıdan bir çay kaşığı kadar almayısa kalksanız: tonlarca maddeyi taşımanız gerekir. Bu yoğun ve kavranılması güç oluşumlar[Only Registered Users Can See Links] karadeliklere çok yoğun ve etkili bir çekim alanı kazandırır. Nitekim[Only Registered Users Can See Links] A.Einstein'ın özel relativite teorisinde belirttiği "evrendeki en yüksek hıza sahip ışık" bile karadeliklerin yeterince yakınına geldiğinde bu güçlü kütle çekimine yenilerek[Only Registered Users Can See Links] karadelikler tarafından yutulur. VVheeler[Only Registered Users Can See Links] hiç şüphe yok ki[Only Registered Users Can See Links] üzerine gelen ışığı yutabildi-ğinden dolayı karadeliklere bu ismi vermişti.
Karadeliklerin gözlemlenmesi
Karadelikler[Only Registered Users Can See Links] üzerlerine gelen her maddeyi ve ışığı kolayca emebildiklerinden dolayı hiçbir zaman doğrudan gözlenemezler. Çünkü[Only Registered Users Can See Links] bir cismi görebilmemiz İçin[Only Registered Users Can See Links] ancak ondan bize ışık ışınlarının gelmesi gerekir. Bir karadelik ise[Only Registered Users Can See Links] uzaydaki gaz ve tozları toplarken çevresindeki uzayda bir takım değişiklikler yapar. İste. onları bu etkilerinden yararlanarak[Only Registered Users Can See Links] dolaylı yoldan gözleyebiliriz.
Karadeliklerin gözlemlenebilirle yöntemlerinden biri[Only Registered Users Can See Links] çevresinde yarattığı çok güçlü çekimsel alandan geçen ışığın[Only Registered Users Can See Links] sapmasının Ölçülmesidir. Kuvvetli çekim alanlarından gecen ışık ısınları[Only Registered Users Can See Links] bildiğimiz doğrusal yolundan sapar. Bu ilke. gerçekte yıldız[Only Registered Users Can See Links] gezegen[Only Registered Users Can See Links] nebula gibi uzayda bulunan büyük kütlelerin[Only Registered Users Can See Links] bulundukları yerlerde kütlelerinin büyüklüğüne göre. göremediğimiz ancak teorik ve deneysel olarak bilinen eğrilikler[Only Registered Users Can See Links] çukurluklar oluşturmasından ileri gelir[Only Registered Users Can See Links] Sözgelimi. Güneş'in çevresinde bu eğrilik çok az olduğundan[Only Registered Users Can See Links] ışık 1.64 sn'lik bir acı farkıyla eğilir. Ama bunu karadelikler için düşündüğümüzde[Only Registered Users Can See Links] saptırıcı etkinin çok daha büyük olduğunu görürüz. Bir karadeliğin arkasında bulunan bir yıldızdan çıkan ışının bize ulaşabilmesi için O en az iki yolu vardır. İşık ısınlarının her biri. karadeliğin bir yai nından gelmek üzere ayrılarak bize ulaşırlar. Dolayısıyla biz. bir yıldızı ikiymiş gibi görürüz. Bu olaya "çekimsel mercek" etkisi denir.
Karadeliklerin araştırılmasında en verimli yöntem[Only Registered Users Can See Links] uzaydaki gaz ve toz zerrelerinin karadelik tarafından emiliminin saptanmasıdır. Bir karadeliğin çekimine kapılan gazlar[Only Registered Users Can See Links] çok kuvvetli x -ışını ışıması yapar. Bu ışının çok uzaktan algılanabilmesi İçin de. karadeliklerin ancak yıldızlararası gaz ve tozların bol olduğu bölgelerde aranması gerekir. Böylece[Only Registered Users Can See Links] bir karadeliğin gözlenebilmesi için en ideal konumun[Only Registered Users Can See Links] yıldızların hemen yanı olduğu anlaşılır.
1970'de Amerika'nın uzaya gönderdiği bir x-ısını uydusu olan "Uhuru" uzaydan ilginç bir takım veriler elde etti. Daha bir yılını doldurmamıştı ki Uhuru[Only Registered Users Can See Links] Kuğu takımyıldızının en parlak yıldızı olan Cygnus x-l'de çok yoğun x-ışını yayılımı buldu. Cygnus x -l saniyede bin kereden fazla titreşiyordu. Bu da sözü edilen ışık kaynağının boyutlarının[Only Registered Users Can See Links] beklenenden çok daha küçük olduğunu gösteriyordu. Dikkatle yapılan gözlemlerin sonunda: bu yıldızın HD226868 tarafından beslenen bir karadelikti. Teorilerin[Only Registered Users Can See Links] yıllar önce öngördüğü sonuçlar[Only Registered Users Can See Links] gerçekleşmişti.
İzleyen yıllarda[Only Registered Users Can See Links] uzaya bir çok x-ışını uydusu gönderildi. Bu uydular da 339 ayrı x-ısını kaynağı hakkında bilgi toplayan Uhuru'nün izinden giderek[Only Registered Users Can See Links] bize evrenin x-ısmı haritasını çıkardılar. Bu haritada özellikle Circu-nus x-l. GK339-4 ve V861 Scorpii karadelik olarak kabul edilen ilk gök cisimleridir.
Eğri uzay zamanın anlamı
Einstein 1905 ve 1915 yıllarında ortaya attığı özel ve genel görelilik kuramlarıyla doğaya[Only Registered Users Can See Links] maddeye[Only Registered Users Can See Links] uzaya ve zamana farklı bir bakış açısı getirdi. Onun bu buluşlarıyla; belki de fizik[Only Registered Users Can See Links] felsefe dalında en Önemli sınavını veriyordu. Birbiriyle İlintili olan bu kuramlara göre; hareket eden saatler yavaşlayabiliyor[Only Registered Users Can See Links] cetvellerin boyları kısalıyor cisimlerin kütleleri[Only Registered Users Can See Links] hızları dolayısıyla artabiliyordu. Einstein'ın yeni denklemleri Newton'un koyduğu klasik anlayışa[Only Registered Users Can See Links] ancak ışık hızından çok küçük hızlarda uygunluk göstermekteydi.
Einstein. hep saatlere[Only Registered Users Can See Links] cetvellere ve gözlemcilere bağlı olmayısan evrensel bir çekim kuramı hayal ederdi ve Tanrı'nın[Only Registered Users Can See Links] kendine bir keçi inadı ile İyi koku alan bir burun verdiğini söylerdi. Gerçek şu ki; O'nun bu özellikleri amacına ulaştırmıştı.
Genel görelilik kuramı[Only Registered Users Can See Links] kütle çekiminin nasıl islediğini anlatır. Ama bunu yaparken; hiçbir zaman çekimi bir kuvvet olarak düşünmez. Bunun yerine[Only Registered Users Can See Links] cisimlerin çevresindeki çekim alanlarının[Only Registered Users Can See Links] uzay ve zamanın bükülmesi sonucu oluştuğunu söyler. Cisimler[Only Registered Users Can See Links] içerdikleri kütlelerine oranla uzayda çukurluklar oluşturur. Ve zamanın akışını yavaşlatır. Ancak uzayın derinliklerinde[Only Registered Users Can See Links] tüm çekim kaynaklarından uzakta[Only Registered Users Can See Links] uzay ve zaman tam anlamıyla düzdür. Çekim alanının gücü arttıkça uzay-zaman eğriliği de artış gösterir. Bütün bunlardan çıkan sonuç şudur: Madde uzay-zamanın nasıl eğileceğini[Only Registered Users Can See Links] uzay-zaman da maddenin nasıl davranacağını belirler.
Uzay-zaman düşüncesine somut bir örnek olarak sunu verebiliriz: Ilık bir yaz gecesi uzaya baktığınızı düşünün. Binlerce yıldız[Only Registered Users Can See Links] gözlerinizin önüne serilmiştir. Bize en yakın yıldızlardan olan Sirius'a gözlerimizi kaydırdığımızı haya! edelim. Sirius. güneş sistemine yaklaşık 8[Only Registered Users Can See Links] ışık yılı uzaklıktadır. Bu ise; o yıldızdan çıkan bir ışık ışınının gözümüze ancak 8[Only Registered Users Can See Links] yıl sonra ulaşabildiğini bize anlatır. Yani yıldıza bakmakla onun 8[Only Registered Users Can See Links] yıl önceki halini görmekteyiz. Ya 250 milyon ışık yılı uzaklıktaki bir galaksiyi gözlemlediğimizi düşünsek? Tahmin edersiniz ki; galaksinin yeryüzünde dinazorların hüküm sürdüğü devirlerdeki görüntüsünü algılarız.
Sonuç olarak[Only Registered Users Can See Links] yıldızlara bakmakla uzayın zamandan ayrı düşünülemeyeceğini kavrarız. Çünkü[Only Registered Users Can See Links] gökyüzünü incelerken[Only Registered Users Can See Links] aslında evrenin geçmişine bakmaktayız. İşte. birbirinden ayrı olarak düşünmediğimiz bu dört boyutlu anlayışa (en. boy. yükseklik[Only Registered Users Can See Links] zaman) uzay-zaman denir. Nasıl[Only Registered Users Can See Links] bir cetvel uzunluğu ölçüyorsa . kolumuzdaki saat de zaman yönünde uzaklığı ölçer.
Görelilik kuramı[Only Registered Users Can See Links] uzayın eğriliğine bağlı olarak zamanın da akışının yavaşlayacağını belirtir. Uzayda[Only Registered Users Can See Links] eğim ne kadar fazlaysa o bölgede aynı oranda. zaman yavaş işler. Eğimin en fazla olduğu yerler de gök cisimlerinin merkezleridir. Merkezden uzaklık arttıkça zamanın büzülmesi de azalır. Çok katlı bir binanın zemin katı ile en üst katı arasındaki zaman farkı ilk defa 1960'da ölçülebildi. Günümüzde isg[Only Registered Users Can See Links] en hassas saatler olan atom saatleriyle yapılan çeşitli deneyler de bu ilkeyi destekledi.
Gökyüzü binlerce yıldır tutkunu olduğu muz ve anlayabilmek uğrunu büyük gayretler sarf ettiğimiz meraklarımızın basında gelir[Only Registered Users Can See Links] insanoğlu[Only Registered Users Can See Links] başının üstündeki o sonsuz ve bir o kadar da gizemli uzayı tanıyabilmek için elinden gelen tüm imkanları seferber etmiş[Only Registered Users Can See Links] geliştirdiği dürbünlerle[Only Registered Users Can See Links] teleskoplarla[Only Registered Users Can See Links] uydularla uzayın derinliklerinde ne olup bittiğinden haberdar olmayısa çalışmıştır. Araştırmaları süresince[Only Registered Users Can See Links] evrendeki konumunun ne olduğu konusunda bir karara varabilmiş[Only Registered Users Can See Links] bunun yanında gittikçe artan yeni sorunlarla karşı karsıya kalmıştır.
Bugün[Only Registered Users Can See Links] artık devasa bir evrende herhangi birinden pek farklı olmayısan bir galakside ve küçük sayılabilecek bir yıldızın çevresinde hayatımızı devam ettirmeye çalıştığımızı biliyoruz. Yine sunun da farkındayız ki[Only Registered Users Can See Links] en gelişmiş aletlerimizle ancak uzayın çok küçük bir bölümünü izleyebiliyoruz. Fakat buna rağmen[Only Registered Users Can See Links] evrende bulunan maddenin yoğunluğu[Only Registered Users Can See Links] kainatın ve dünyamızın yaşı[Only Registered Users Can See Links] big-bang'le evrenin nasıl oluştuğu gibi birçok kozmolojik sorunu açıklayabilecek derecede fikir sahibiyiz.
Evrendeki olayları[Only Registered Users Can See Links] zaman zaman gözlemlerimizden hareketle bazen de ortaya attığımız kuramlarla açıklamayısa çalışırız. Bu durumda[Only Registered Users Can See Links] evrende olup olmadığını bilmediğimiz bir takım sonuçlara da varabiliriz. İşte karadelikler de varlığı konusunda hiçbir şey bilinmeden[Only Registered Users Can See Links] bütün matematiksel açıklamaları ve teorileri elde edilmiş nadir konulardan biridir.
İlk defa 1969'da Amerikalı J. Wheeler tarafından adlandırılan karadelikler sonsuz yoğunlukta madde taşıyabilen gök cisimleridir. Güneş'ten yüzlerce kere daha büyük olan yıldızlar[Only Registered Users Can See Links] yaşamlarının sonunda o kadar küçülürler ki bir nokta kadar boyutsuz[Only Registered Users Can See Links] hacimsiz bir yapıya bürünebilirler. Öyle ki[Only Registered Users Can See Links] bu yapıdan bir çay kaşığı kadar almayısa kalksanız: tonlarca maddeyi taşımanız gerekir. Bu yoğun ve kavranılması güç oluşumlar[Only Registered Users Can See Links] karadeliklere çok yoğun ve etkili bir çekim alanı kazandırır. Nitekim[Only Registered Users Can See Links] A.Einstein'ın özel relativite teorisinde belirttiği "evrendeki en yüksek hıza sahip ışık" bile karadeliklerin yeterince yakınına geldiğinde bu güçlü kütle çekimine yenilerek[Only Registered Users Can See Links] karadelikler tarafından yutulur. VVheeler[Only Registered Users Can See Links] hiç şüphe yok ki[Only Registered Users Can See Links] üzerine gelen ışığı yutabildi-ğinden dolayı karadeliklere bu ismi vermişti.
Karadeliklerin gözlemlenmesi
Karadelikler[Only Registered Users Can See Links] üzerlerine gelen her maddeyi ve ışığı kolayca emebildiklerinden dolayı hiçbir zaman doğrudan gözlenemezler. Çünkü[Only Registered Users Can See Links] bir cismi görebilmemiz İçin[Only Registered Users Can See Links] ancak ondan bize ışık ışınlarının gelmesi gerekir. Bir karadelik ise[Only Registered Users Can See Links] uzaydaki gaz ve tozları toplarken çevresindeki uzayda bir takım değişiklikler yapar. İste. onları bu etkilerinden yararlanarak[Only Registered Users Can See Links] dolaylı yoldan gözleyebiliriz.
Karadeliklerin gözlemlenebilirle yöntemlerinden biri[Only Registered Users Can See Links] çevresinde yarattığı çok güçlü çekimsel alandan geçen ışığın[Only Registered Users Can See Links] sapmasının Ölçülmesidir. Kuvvetli çekim alanlarından gecen ışık ısınları[Only Registered Users Can See Links] bildiğimiz doğrusal yolundan sapar. Bu ilke. gerçekte yıldız[Only Registered Users Can See Links] gezegen[Only Registered Users Can See Links] nebula gibi uzayda bulunan büyük kütlelerin[Only Registered Users Can See Links] bulundukları yerlerde kütlelerinin büyüklüğüne göre. göremediğimiz ancak teorik ve deneysel olarak bilinen eğrilikler[Only Registered Users Can See Links] çukurluklar oluşturmasından ileri gelir[Only Registered Users Can See Links] Sözgelimi. Güneş'in çevresinde bu eğrilik çok az olduğundan[Only Registered Users Can See Links] ışık 1.64 sn'lik bir acı farkıyla eğilir. Ama bunu karadelikler için düşündüğümüzde[Only Registered Users Can See Links] saptırıcı etkinin çok daha büyük olduğunu görürüz. Bir karadeliğin arkasında bulunan bir yıldızdan çıkan ışının bize ulaşabilmesi için O en az iki yolu vardır. İşık ısınlarının her biri. karadeliğin bir yai nından gelmek üzere ayrılarak bize ulaşırlar. Dolayısıyla biz. bir yıldızı ikiymiş gibi görürüz. Bu olaya "çekimsel mercek" etkisi denir.
Karadeliklerin araştırılmasında en verimli yöntem[Only Registered Users Can See Links] uzaydaki gaz ve toz zerrelerinin karadelik tarafından emiliminin saptanmasıdır. Bir karadeliğin çekimine kapılan gazlar[Only Registered Users Can See Links] çok kuvvetli x -ışını ışıması yapar. Bu ışının çok uzaktan algılanabilmesi İçin de. karadeliklerin ancak yıldızlararası gaz ve tozların bol olduğu bölgelerde aranması gerekir. Böylece[Only Registered Users Can See Links] bir karadeliğin gözlenebilmesi için en ideal konumun[Only Registered Users Can See Links] yıldızların hemen yanı olduğu anlaşılır.
1970'de Amerika'nın uzaya gönderdiği bir x-ısını uydusu olan "Uhuru" uzaydan ilginç bir takım veriler elde etti. Daha bir yılını doldurmamıştı ki Uhuru[Only Registered Users Can See Links] Kuğu takımyıldızının en parlak yıldızı olan Cygnus x-l'de çok yoğun x-ışını yayılımı buldu. Cygnus x -l saniyede bin kereden fazla titreşiyordu. Bu da sözü edilen ışık kaynağının boyutlarının[Only Registered Users Can See Links] beklenenden çok daha küçük olduğunu gösteriyordu. Dikkatle yapılan gözlemlerin sonunda: bu yıldızın HD226868 tarafından beslenen bir karadelikti. Teorilerin[Only Registered Users Can See Links] yıllar önce öngördüğü sonuçlar[Only Registered Users Can See Links] gerçekleşmişti.
İzleyen yıllarda[Only Registered Users Can See Links] uzaya bir çok x-ışını uydusu gönderildi. Bu uydular da 339 ayrı x-ısını kaynağı hakkında bilgi toplayan Uhuru'nün izinden giderek[Only Registered Users Can See Links] bize evrenin x-ısmı haritasını çıkardılar. Bu haritada özellikle Circu-nus x-l. GK339-4 ve V861 Scorpii karadelik olarak kabul edilen ilk gök cisimleridir.
Eğri uzay zamanın anlamı
Einstein 1905 ve 1915 yıllarında ortaya attığı özel ve genel görelilik kuramlarıyla doğaya[Only Registered Users Can See Links] maddeye[Only Registered Users Can See Links] uzaya ve zamana farklı bir bakış açısı getirdi. Onun bu buluşlarıyla; belki de fizik[Only Registered Users Can See Links] felsefe dalında en Önemli sınavını veriyordu. Birbiriyle İlintili olan bu kuramlara göre; hareket eden saatler yavaşlayabiliyor[Only Registered Users Can See Links] cetvellerin boyları kısalıyor cisimlerin kütleleri[Only Registered Users Can See Links] hızları dolayısıyla artabiliyordu. Einstein'ın yeni denklemleri Newton'un koyduğu klasik anlayışa[Only Registered Users Can See Links] ancak ışık hızından çok küçük hızlarda uygunluk göstermekteydi.
Einstein. hep saatlere[Only Registered Users Can See Links] cetvellere ve gözlemcilere bağlı olmayısan evrensel bir çekim kuramı hayal ederdi ve Tanrı'nın[Only Registered Users Can See Links] kendine bir keçi inadı ile İyi koku alan bir burun verdiğini söylerdi. Gerçek şu ki; O'nun bu özellikleri amacına ulaştırmıştı.
Genel görelilik kuramı[Only Registered Users Can See Links] kütle çekiminin nasıl islediğini anlatır. Ama bunu yaparken; hiçbir zaman çekimi bir kuvvet olarak düşünmez. Bunun yerine[Only Registered Users Can See Links] cisimlerin çevresindeki çekim alanlarının[Only Registered Users Can See Links] uzay ve zamanın bükülmesi sonucu oluştuğunu söyler. Cisimler[Only Registered Users Can See Links] içerdikleri kütlelerine oranla uzayda çukurluklar oluşturur. Ve zamanın akışını yavaşlatır. Ancak uzayın derinliklerinde[Only Registered Users Can See Links] tüm çekim kaynaklarından uzakta[Only Registered Users Can See Links] uzay ve zaman tam anlamıyla düzdür. Çekim alanının gücü arttıkça uzay-zaman eğriliği de artış gösterir. Bütün bunlardan çıkan sonuç şudur: Madde uzay-zamanın nasıl eğileceğini[Only Registered Users Can See Links] uzay-zaman da maddenin nasıl davranacağını belirler.
Uzay-zaman düşüncesine somut bir örnek olarak sunu verebiliriz: Ilık bir yaz gecesi uzaya baktığınızı düşünün. Binlerce yıldız[Only Registered Users Can See Links] gözlerinizin önüne serilmiştir. Bize en yakın yıldızlardan olan Sirius'a gözlerimizi kaydırdığımızı haya! edelim. Sirius. güneş sistemine yaklaşık 8[Only Registered Users Can See Links] ışık yılı uzaklıktadır. Bu ise; o yıldızdan çıkan bir ışık ışınının gözümüze ancak 8[Only Registered Users Can See Links] yıl sonra ulaşabildiğini bize anlatır. Yani yıldıza bakmakla onun 8[Only Registered Users Can See Links] yıl önceki halini görmekteyiz. Ya 250 milyon ışık yılı uzaklıktaki bir galaksiyi gözlemlediğimizi düşünsek? Tahmin edersiniz ki; galaksinin yeryüzünde dinazorların hüküm sürdüğü devirlerdeki görüntüsünü algılarız.
Sonuç olarak[Only Registered Users Can See Links] yıldızlara bakmakla uzayın zamandan ayrı düşünülemeyeceğini kavrarız. Çünkü[Only Registered Users Can See Links] gökyüzünü incelerken[Only Registered Users Can See Links] aslında evrenin geçmişine bakmaktayız. İşte. birbirinden ayrı olarak düşünmediğimiz bu dört boyutlu anlayışa (en. boy. yükseklik[Only Registered Users Can See Links] zaman) uzay-zaman denir. Nasıl[Only Registered Users Can See Links] bir cetvel uzunluğu ölçüyorsa . kolumuzdaki saat de zaman yönünde uzaklığı ölçer.
Görelilik kuramı[Only Registered Users Can See Links] uzayın eğriliğine bağlı olarak zamanın da akışının yavaşlayacağını belirtir. Uzayda[Only Registered Users Can See Links] eğim ne kadar fazlaysa o bölgede aynı oranda. zaman yavaş işler. Eğimin en fazla olduğu yerler de gök cisimlerinin merkezleridir. Merkezden uzaklık arttıkça zamanın büzülmesi de azalır. Çok katlı bir binanın zemin katı ile en üst katı arasındaki zaman farkı ilk defa 1960'da ölçülebildi. Günümüzde isg[Only Registered Users Can See Links] en hassas saatler olan atom saatleriyle yapılan çeşitli deneyler de bu ilkeyi destekledi.