Siyah
11 January 2009, 14:59
Atsız' ın babası Gümüşhane ([Only Registered Users Can See Links])'nin Torul ([Only Registered Users Can See Links]) kazasının Midi köyünün Çiftçioğulları ailesinden Deniz Güverte Binbaşısı Mehmet Nail Bey ([Only Registered Users Can See Links]), annesi Trabzon ([Only Registered Users Can See Links])'un Kadıoğulları ailesinden Deniz Yarbayı Osman Fevzi Bey ([Only Registered Users Can See Links])'in kızı Fatma Zehra Hanım ([Only Registered Users Can See Links])'dır. Atsız' ın ailesi, Gümüşhane'nin Torul kazasının Midi köyünde Çiftçioğulları adı ile bilinmektedir. Çiftçioğulları, Midi Köyünde 18. asrın sonlarına doğru yakınındaki Edire köyünden göçmüşlerdir..
Çiftçioğulları ailesinin tesbit edilen ceddi 19. asrın başlarında yaşadığı tahmin edilen Ahmed Ağa'dır. Ahmet Ağa'nın İsmail, Süleyman, Hüseyin ve Şakir adlı dört oğlu olmuştur. İsmail Ağa'nın çocukları Midi'den, Yozgat ([Only Registered Users Can See Links])'ın Akdağ Madeni ([Only Registered Users Can See Links]) kazasının Dayılı ([Only Registered Users Can See Links]) köyüne göçmüşlerdir. Şakir Ağa'nın evladı olup olmadığı bilinmemektedir.
Ahmet Ağa'nın üçüncü çocuğu olan Hüseyin Ağa (1832 - 1894) ise 1850-1852 şıralarında Deniz eri olarak Istanbul'a gelmiş, okumayı ve yazmayı asker ocağında öğrenmiş, askerliğinin nihayetinde de teskere bırakarak Donanma-yı Hümayun ([Only Registered Users Can See Links])' da kalmış ve makina önyüzbaşlığına Çarkçı ([Only Registered Users Can See Links]) Kolağalığı ([Only Registered Users Can See Links])'na terfi etmiştir.
Hüseyin Ağa'nın eşi Emine Hayriye Hanım'dır. İki çocukları olmuştur. Nevber Hanım ile Mehmet Nail Bey (1877- 1944). Mehmet Nail Bey de Osmanlı Donanması'na girmiş ve Deniz Kuvvetlerinde Deniz Güverte Binbaşılığı'ndan emekli olmuştur.
Mehmet Nail Bey'in ilk eşi 1903 yılında Yüzbaşı iken evlendiği Fatma Zehra Hanım (1884 - 1930)'dır. Fatma Zehra Hanım, Deniz Yarbayı (Bahriye Kaymakamı) Osman Fevzi Bey ile Tevfika Hanım'ın kızıdır. Osman Fevzi Bey, Trabzon'lu ölüp ailesi Kadıoğulları namı ile marüfdür.
Mehmet Nail Bey'in ilk eşinden üç çocuğu olmuştur. 12 Ocak ([Only Registered Users Can See Links]) 1905 ([Only Registered Users Can See Links])'de Hüseyin Nihal (Atsız), 1 Mayıs ([Only Registered Users Can See Links]) 1910 ([Only Registered Users Can See Links])'da Ahmet Nejdet ([Only Registered Users Can See Links]) (Sançar) ve Aralık 1912 ([Only Registered Users Can See Links])'de Fatma Nezihe ([Only Registered Users Can See Links]) (Çiftçioğlu) dünyaya geldi.
1930 yılında ilk eşinin damar sertliğinden vefatı üzerine Mehmed Nail Bey, 1931 yılında yeniden evlenmiştir. İkinci eşinin adı da Fatma Zehra'dır. İkinci eşinden 1932 yılında Necla (Çiftçioğlu) adlı bir kızı olan Mehmed Nail Bey ikinci eşiyle geçinememiş ve iki yıl sonra ayrılmıştır.
Biyografi [değiştir ([Only Registered Users Can See Links])]
[Only Registered Users Can See Links] ([Only Registered Users Can See Links]) Hüseyin Nihal Atsız
Hüseyin Nihâl Atsız, 12 Ocak ([Only Registered Users Can See Links]) 1905 ([Only Registered Users Can See Links])'te İstanbul ([Only Registered Users Can See Links]) Kadıköy ([Only Registered Users Can See Links])'de doğdu.
İlköğrenimini Kadıköy’deki çeşitli okullarda, orta öğrenimini Kadıköy ve İstanbul Sultanilerinde (İstanbul Lisesi ([Only Registered Users Can See Links])) yaptı. Buradan mezun olunca Askerî Tıbbiye ([Only Registered Users Can See Links])’ye yazıldı.
Atsız, yükseköğrenim çağına gelip Askerî Tıbbiye ([Only Registered Users Can See Links])'ye kaydolduğu çağlarda Türkçülük ([Only Registered Users Can See Links]) fikrinin etkisi altına girmeye başladı. Ziya Gökalp ([Only Registered Users Can See Links])'in cenaze töreninin yapıldığı günün gecesi Türkçülük fikrine karşı öğrencilerle kavga ettiği ve daha sonrasında ise aralarında bir takım problemler geçen Arap ([Only Registered Users Can See Links](halk)) asıllı Bağdatlı ([Only Registered Users Can See Links]) Mesut Süreyya Efendi ([Only Registered Users Can See Links]) adlı bir mülazım ([Only Registered Users Can See Links]) (teğmen)'a selam vermediği gerekçesi ile 4 Mart ([Only Registered Users Can See Links]) 1925 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde 3. sınıf talebesiyken Askeri Tıbbiye'den çıkarılmıştır.
Bu olaydan sonra üç ay kadar Kabataş Erkek Lisesi ([Only Registered Users Can See Links])'nde yardımcı öğretmenlik yapan Atsız, daha sonraları Deniz Yolları'nın Mahmut Şevket Paşa ([Only Registered Users Can See Links]) adlı vapurunda kâtip muavini olarak çalışmış ve bu vapurla İstanbul-Mersin ([Only Registered Users Can See Links]) arasında birkaç sefer yapmıştır.
Üniversite Yılları ve İlk Fikirler [değiştir ([Only Registered Users Can See Links])]
1926 ([Only Registered Users Can See Links]) yılında İstanbul Dârülfünûnu ([Only Registered Users Can See Links])'nun Edebiyat Fakültesinin "Edebiyat Bölümü"ne ve İstanbul Dârülfünûnu'nun yatılı kısmı olan Yüksek Muallim Mektebi ([Only Registered Users Can See Links])'ne kaydolan Atsız, bir hafta sonra askere çağırılmış, tecil isteği kabul edilmeyen Atsız askerliğini 9 ay olarak 28 Ekim ([Only Registered Users Can See Links]) 1926 ([Only Registered Users Can See Links])-28 Temmuz ([Only Registered Users Can See Links]) 1927 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihleri arasında İstanbul'da Taşkışla'da 5. piyade alayında er olarak yapmıştır.
Ahmet Naci ([Only Registered Users Can See Links]) adlı arkadaşı ile birlikte hazırladığı 'Anadolu'da Türklere Ait Yer İsimleri ([Only Registered Users Can See Links] _%C4%B0simleri&action=edit&redlink=1)' adlı makalenin Türkiyat Mecmuası ([Only Registered Users Can See Links]) nın ikinci cildinde yayınlanması ile hocası olan Mehmet Fuad Köprülü ([Only Registered Users Can See Links])' nün dikkatini çeken Atsız, 1930 ([Only Registered Users Can See Links]) yılında Edirneli Nazmî ([Only Registered Users Can See Links])'nin divanı üzerinde mezuniyet çalışması yapmıştır ('Divân-ı Türkî-i Basit, Gramer ve Lügati', 1930, 111 s. Türkiyat Enstitüsü Mezuniyet Tezi, no 82). Aynı yıl Edebiyat Fakültesi'nden mezun olmuştur.
Atsız'ın sınıf arkadaşları arasında Tahsin Banguoğlu ([Only Registered Users Can See Links]), Ziya Karamuk ([Only Registered Users Can See Links]), Orhan Şâik Gökyay ([Only Registered Users Can See Links]), Pertev Nâilî Boratav ([Only Registered Users Can See Links]), Nihad Sâmi Banarlı ([Only Registered Users Can See Links]) gibi isimler yeralıyordu.
Mezuniyetinden sonra Edebiyat Fakültesi Dekanı olan hocası Prof. Dr. Mehmet Fuad Köprülü ([Only Registered Users Can See Links]), Maarif Vekâleti ([Only Registered Users Can See Links])’nde Atsız için girişimde bulunarak, Yüksek Muallim Mektebi ([Only Registered Users Can See Links] lu&action=edit&redlink=1)'ni öğrenci olarak bitirdiği için, liselerde yapması gereken 8 yıllık mecburi hizmetini affettirmiş ve 25 Ocak ([Only Registered Users Can See Links]) 1931 ([Only Registered Users Can See Links])’de Atsız'ı kendisine asistan olarak almıştır.
Atsız, yine 1931 ([Only Registered Users Can See Links]) yılında Dârülfünûnun felsefe bölümünden mezun olan ilk eşi Mehpare Hanım ile evlenmiş, ancak 1935 ([Only Registered Users Can See Links]) yılında ayrılmıştır.
Atsız, 15 Mayıs ([Only Registered Users Can See Links]) 1931 ([Only Registered Users Can See Links])'den 25 Eylül ([Only Registered Users Can See Links]) 1932 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihine kadar Atsız Mecmua ([Only Registered Users Can See Links]) (17 sayı)'yı çıkarmaya başladı. Mehmet Fuad Köprülü ([Only Registered Users Can See Links]), Zeki Velidi Togan ([Only Registered Users Can See Links]) ,Abdülkadir İnan ([Only Registered Users Can See Links]) gibi edebiyat ve tarih bilginlerinin de içinde bulunduğu bir kadro ile yayın hayatına atılan bu Türkçü ve Köycü dergi, devrinde ilim, fikir ve sanat alanında çok tesir yaratan Türkçü bir çığır açmış, âdetâ Cumhuriyet devri Türkçülüğünün öncüsü olmuştur.
Atsız, kendini tanıtmaya başlayan ilk yazılarını (H. Nihâl) imzası ile, hikâyelerini de (Y.D.) imzasıyla, bu dergide yayınlamaya başlamıştır.
1932 ([Only Registered Users Can See Links]) Temmuzunda Ankara'da toplanan Birinci Türk Tarih Kongresi ([Only Registered Users Can See Links]) esnasında, Prof. Dr. Zeki Velidi Togan ([Only Registered Users Can See Links])'a Dr. Reşid Galib ([Only Registered Users Can See Links])'in yaptığı eleştiriler üzerine Atsız, içerisinde ikinci eşi Bedriye Atsız ([Only Registered Users Can See Links]) ile Pertev Nâilî Boratav ([Only Registered Users Can See Links])' ın da bulunduğu 8 arkadaşı ile, Dr. Reşid Galib ([Only Registered Users Can See Links])'e "Zeki Velîdî ([Only Registered Users Can See Links])'nin talebesi olmakla iftihar ederiz" diyen bir protesto telgrafı çekmiş ve bu telgraf üzerine de Reşid Galib ([Only Registered Users Can See Links])'in tepkisini üzerine çekmiştir.
19 Eylül ([Only Registered Users Can See Links]) 1932 ([Only Registered Users Can See Links])' de Dr. Reşid Galib ([Only Registered Users Can See Links]), Maarif Vekili olmuştu. Kısa bir süre sonra da Mehmet Fuad Köprülü ([Only Registered Users Can See Links])'nün dekanlıktan ayrılması üzerine Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na vekâleten bakan Ali Muzaffer Bey ([Only Registered Users Can See Links]) asâleten tâyin edilmiştir.Reşid Galib ([Only Registered Users Can See Links]), Atsız Mecmua ([Only Registered Users Can See Links])nın 17. sayısındaki 'Dârülfünûn'un kara, daha doğru bir tabirle, yüz kızartacak listesi' adlı makalesi nedeniyle Edebiyat Fakültesi Dekanı'na baskı yaparak, 13 Mart ([Only Registered Users Can See Links]) 1933 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde Atsız'ın üniversite asistanlığına son vermiştir.
Üniversiteden çıkarılmasından birkaç gün sonra Atsız, Edebiyat Fakültesi'nin Dekanı'nı Tokatlıyan'daki bir çayda yakalayıp yüzlerce kişinin önünde tokatlamıştır. Atsız'a bu hadise için hiç bir şekilde tepki gösterilmemiştir.[kaynak belirtilmeli ([Only Registered Users Can See Links])]
Memuriyet Zamanları [değiştir ([Only Registered Users Can See Links])]
Üniversite asistanlığından çıkarılan Atsız, Malatya ([Only Registered Users Can See Links]) Ortaokulu'na Türkçe öğretmeni olarak tayin edilmiştir, Malatya'da kısa bir müddet (8 Nisan ([Only Registered Users Can See Links]) 1933 ([Only Registered Users Can See Links])-31 Temmuz ([Only Registered Users Can See Links]) 1933 ([Only Registered Users Can See Links])) Türkçe öğretmenliği yapan Atsız, Edirne Lisesi ([Only Registered Users Can See Links]) edebiyat öğretmenliğine tayin edilmiştir. Atsız'ın Edirne'deki edebiyat öğretmenliği de 3-4 ay kadar kısa bir müddet devam etmiştir. (11 Eylül ([Only Registered Users Can See Links]) 1933 ([Only Registered Users Can See Links])-28 Aralık ([Only Registered Users Can See Links]) 1933 ([Only Registered Users Can See Links])).
Atsız, Edirne'de iken Atsız Mecmuanın devamı mahiyetindeki Aylık Türkçü Dergisi olan Orhun ([Only Registered Users Can See Links]) (5 Kasım ([Only Registered Users Can See Links]) 1933 ([Only Registered Users Can See Links])-16 Temmuz ([Only Registered Users Can See Links]) 1934 ([Only Registered Users Can See Links]), sayı 1-9' u yayımlamıştır. Orhun dergisinde, Türk Tarih Kurumu ([Only Registered Users Can See Links]) tarafından çıkarılan ve liselerde ders kitabı olarak okutulan dört ciltlik tarih kitaplarında bulunduğunu iddia ettiği yanlışları ağır bir şekilde eleştirdiği için 28 Aralık ([Only Registered Users Can See Links]) 1933 ([Only Registered Users Can See Links])’te bakanlık emrine alınmıştır ve Orhun dergisi de 9. sayısında Bakanlar Kurulu ([Only Registered Users Can See Links]) kararı ile kapatılmıştır.
Dokuz ay bakanlık emrinde kalan Atsız, 9 Eylül ([Only Registered Users Can See Links]) 1934 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde Kasımpaşa ([Only Registered Users Can See Links])'daki Deniz Gedikli Hazırlama Okulu'na Türkçe öğretmeni olarak tayin olunmuştur.
Şubat 1936 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde ikinci eşi olan Bedriye Hanım ile evlenen Atsız'ın bu evlilikten 4 Kasım ([Only Registered Users Can See Links]) 1939 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde Yağmur Atsız ([Only Registered Users Can See Links]) ve 14 Temmuz ([Only Registered Users Can See Links]) 1946 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde de Buğra Atsız ([Only Registered Users Can See Links]) adlı iki oğlu olmuştur. Atsız, ikinci eşi Bedriye Atsız ([Only Registered Users Can See Links])'dan da Mart 1975 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde ayrılmıştır.
Atsız, Kasımpaşa'daki Deniz Gedikli Hazırlama Okulu'nda Türkçe öğretmeni olarak 4 yıl kadar çalışmış ve 1 Temmuz ([Only Registered Users Can See Links]) 1938 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde bu görevinden ihraç edilmiştir.
Bunun üzerine Özel Yüce-Ülkü Lisesi ([Only Registered Users Can See Links])' ne geçen Atsız, burada 1937 ([Only Registered Users Can See Links]) yılından 1939 ([Only Registered Users Can See Links]) yılının Haziranının sonuna kadar edebiyat öğretmenliği yapmıştır. Atsız, 19 Mayıs ([Only Registered Users Can See Links]) 1939 ([Only Registered Users Can See Links]) ile 7 Nisan ([Only Registered Users Can See Links]) 1944 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihleri arasında yine özel bir lise olan Boğaziçi Lisesi ([Only Registered Users Can See Links])'nde edebiyat öğretmenliğinde bulunmuştur.
Atsız, Boğaziçi Lisesi'nin Türkçe öğretmeni iken Basın ve Yayın Genel Müdürü Selim Sarper ([Only Registered Users Can See Links])'in de teşvikiyle Orhun ([Only Registered Users Can See Links]) dergisini (1 Ekim ([Only Registered Users Can See Links]) 1943 ([Only Registered Users Can See Links])-1 Nisan ([Only Registered Users Can See Links]) 1944 ([Only Registered Users Can See Links]), sayı:10 ile 16 arası, 7 sayı) yeniden yayınlamaya başlamıştır.
1944 Irkçılık-Turancılık Davası [değiştir ([Only Registered Users Can See Links])]
Daha çok bilgi için: Irkçılık-Turancılık Davası ([Only Registered Users Can See Links])
II. Dünya Savaşı ([Only Registered Users Can See Links]) sürerken Türkiye'de komünist faaliyetlerin arttığını düşünen Atsız, Orhunun Mart 1944 ([Only Registered Users Can See Links])'te yayınlanan 15. sayısında, daha önce 5 Ağustos 1942 tarihli meclis konuşmasında "Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve lâakal o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir" diyen devrin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu ([Only Registered Users Can See Links])'na hitaben bir açık mektup yayınlamıştır.
Atsız, Nisan 1944 ([Only Registered Users Can See Links])'te yayımlanan 16. sayıda, Şükrü Saraçoğlu ([Only Registered Users Can See Links])'na hitaben ikinci açık mektubunu yayınlayarak Giritli Ahmed Cevat Emre ([Only Registered Users Can See Links]), Pertev Nâilî Boratav ([Only Registered Users Can See Links]), Sabahattin Ali ([Only Registered Users Can See Links]) ve Sadrettin Celâl Antel ([Only Registered Users Can See Links])'in Marksist ([Only Registered Users Can See Links]) faaliyetlerde bulunduklarını ve Milli Eğitim Bakanı'nın "komünistleri kolladığını" ileri sürerek devrin Millî Eğitim Bakanı olan Hasan Ali Yücel ([Only Registered Users Can See Links])'i istifaya çağırmıştır. Bu ikinci açık mektup, Türkçü çevreler içinde büyük bir galeyana sebep olmuş, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere birçok şehirde, komünizm aleyhinde gösteriler yapılmaya başlanmıştır.
Bunun üzerine Hasan Âli Yücel ([Only Registered Users Can See Links]), 7 Nisan ([Only Registered Users Can See Links]) 1944 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde Atsız'ın Boğaziçi Lisesi'ndeki edebiyat öğretmenliğine son vermiş, ama aynı zamanda Sadrettin Celal Antel de İstanbul Üniversitesi'denki görevinden bakanlık hizmetine alınmıştır.
Orhun dergisi de Bakanlar Kurulu kararı ile yeniden kapatılmış, bu arada Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel ([Only Registered Users Can See Links]), Ankara Musiki Muallim Mektebi ([Only Registered Users Can See Links]) öğretmeni Sabahattin Ali ([Only Registered Users Can See Links])'yi Atsız aleyhine hakaret davası açmaya teşvik etti. Sabahattin Ali'nin arkadaşı ve Atsız'ın da yakın arkadaşı olan Ankara Musiki Muallim Mektebi ([Only Registered Users Can See Links]) Müdürü Orhan Şaik Gökyay ([Only Registered Users Can See Links])'ın arabuluculuğuna rağmen dava açmak zorunda kaldı. Aleyhine dava açılan Atsız, trenle Ankara ([Only Registered Users Can See Links])'ya gitmiş ve Türkçü gençler tarafından istasyonda karşılanarak bir otelde misafir edilmiştir.
Hakaret davasının 26 Nisan ([Only Registered Users Can See Links]) 1944 ([Only Registered Users Can See Links]) günü yapılan ilk oturumu olaylı geçmiştir. Bunun üzerine 3 Mayıs ([Only Registered Users Can See Links]) 1944 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde yapılan ikinci oturuma üniversite öğrencileri alınmamış, bu yüzden de öğrenci gösterileri olmuş ve yüzlerce kişi tutuklanmıştır.
Davanın 9 Mayıs ([Only Registered Users Can See Links]) 1944 ([Only Registered Users Can See Links]) günü yapılan karar oturumunda, Sabahattin Ali ([Only Registered Users Can See Links])' ye "vatan haini" dediği için 6 aya mahkûm edilen Atsız'ın cezası hâkim tarafından "milli tahrik" gerekçesi ile 4 aya indirilmiş ve 4 aylık bu ceza da ertelenmiştir.
Atsız, cezasının ertelenmesine rağmen 9 Mayıs ([Only Registered Users Can See Links]) 1944 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde mahkemenin kapısından çıkarken tevkif edilmiştir.
19 Mayıs ([Only Registered Users Can See Links]) 1944 ([Only Registered Users Can See Links]) törenlerinde Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ([Only Registered Users Can See Links]), Atsız ve arkadaşlarını ağır şekilde eleştiren nutkunu söylemiş ve bu nutuk üzerine de Atsız ve 34 arkadaşı İstanbul 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yargılanmaya başlanmışlardır. Aralarında Alparslan Türkeş ([Only Registered Users Can See Links]) gibi subay, üniversite profesörü, öğretmen, doktor ve üniversite öğrencilerinin de bulunduğu sanıklar, sorguya çekilmişler; Atsız dahil sanıklar, daha sonra tabutluk ([Only Registered Users Can See Links]) diye adlandırılan hücrelerde işkence gördüklerini belirtmişlerdir. 7 Eylül ([Only Registered Users Can See Links]) 1944 ([Only Registered Users Can See Links]) günü yargılama başlamış, 'Irkçılık-Turancılık Davası ([Only Registered Users Can See Links])' adı verilen ve haftada 3 gün olmak üzere 65 oturum devam eden mahkeme, 29 Mart ([Only Registered Users Can See Links]) 1945 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde sonuçlanmış ve Atsız 6,5 yıl hapse mahkûm olmuştur.
Atsız, bu kararı temyiz etmiş ve Askerî Yargıtay ([Only Registered Users Can See Links]), 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nin kararı esastan bozmuştur. Böylece Atsız, bir buçuk yıl kadar tutuklu kaldıktan sonra, 23 Ekim ([Only Registered Users Can See Links]) 1945 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde tahliye edilmiştir.
5 Ağustos ([Only Registered Users Can See Links]) 1946 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde 2 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nde tutuksuz olarak başlayan Atsız ve arkadaşlarının davası (bu dava Kenan Öner ([Only Registered Users Can See Links])-Hasan Ali Yücel ([Only Registered Users Can See Links]) davası adı ile tanınmıştır)[kaynak belirtilmeli ([Only Registered Users Can See Links])], 31 Mart ([Only Registered Users Can See Links]) 1947 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde sonuçlanmış ve 29 oturum devam eden mahkemede bütün sanıkların beraatına karar verilmiştir.
Mahkeme Sonrası Fikirlerini Yayması [değiştir ([Only Registered Users Can See Links])]
Nisan 1947 ([Only Registered Users Can See Links])'den Temmuz 1949 ([Only Registered Users Can See Links])'a kadar kendisine iş verilmeyen Atsız, Ekim 1945 ([Only Registered Users Can See Links])-Temmuz 1949 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihleri arasında geçinmek için kitaplarından bazılarını satmak zorunda kalmıştır. Bir müddet Türkiye Yayınevi ([Only Registered Users Can See Links])'nde çalışan Atsız, Türk ([Only Registered Users Can See Links])-Rus ([Only Registered Users Can See Links]) savaşlarının özeti olan "Türkiye Asla Boyun Eğmeyecektir ([Only Registered Users Can See Links] ecektir&action=edit&redlink=1)" adlı kitabını da Sururi Ermete ([Only Registered Users Can See Links]) adlı şahsın adı ile yayınlamak zorunda kalmıştır.
Atsız'ın sınıf arkadaşlarından Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu ([Only Registered Users Can See Links]) Millî Eğitim Bakanı olunca, Atsız'ı 25 Temmuz ([Only Registered Users Can See Links]) 1949 ([Only Registered Users Can See Links])'da Süleymaniye Kütüphânesi ([Only Registered Users Can See Links] nesi&action=edit&redlink=1)'ne "uzman" olarak tayin etmiştir.
Bir müddet bu vazifede çalışan Atsız, Demokrat Parti ([Only Registered Users Can See Links])'nin iktidara gelmesinden sonra 21 Eylül ([Only Registered Users Can See Links]) 1950 ([Only Registered Users Can See Links])’de Haydarpaşa Lisesi ([Only Registered Users Can See Links]) Edebiyat Öğretmenliği'ne tayin olmuştur.
4 Mayıs ([Only Registered Users Can See Links]) 1952 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde Ankara Atatürk Lisesi ([Only Registered Users Can See Links])' nde vermiş olduğu "Türkiye'nin Kurtuluşu" konulu bir konferans üzerine Cumhuriyet Gazetesi ([Only Registered Users Can See Links]), Atsız'ın aleyhine haberler yayımlamıştır. Hakkında bakanlık tarafından soruşturma açılan Atsız'ın konuşmasının bilimsel olduğu tespit edilmiştir. Fakat Atsız 13 Mayıs ([Only Registered Users Can See Links]) 1952 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde Haydarpaşa Lisesi'ndeki edebiyat öğretmenliği görevinden "muvakkat" kaydı ile alınarak yine Süleymaniye Kütüphânesi ([Only Registered Users Can See Links] C3%A2nesi&action=edit&redlink=1)' ndeki görevine tayin edilmiştir.
31 Mayıs ([Only Registered Users Can See Links]) 1952 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinden itibaren emekliliğini istediği 1 Nisan ([Only Registered Users Can See Links]) 1969 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihine kadar Süleymaniye Kütüphânesi ([Only Registered Users Can See Links] C3%A2nesi&action=edit&redlink=1)'nde çalışan Atsız'ın en uzun süreli memuriyeti bu kütüphânedeki memuriyet olmuştur.
Atsız, 1950 ([Only Registered Users Can See Links])-1952 ([Only Registered Users Can See Links]) yıllarında yayımlanan haftalık Orkun dergisinin başyazarlığını yaptı. 1962 ([Only Registered Users Can See Links])’de kurulan Türkçüler Derneği ([Only Registered Users Can See Links] 9Fi&action=edit&redlink=1)’ nin genel başkanlığını üstlendi. 1964 ([Only Registered Users Can See Links])’ ten vefatına kadar Ötüken ([Only Registered Users Can See Links]) dergisini yayımladı.
Devrin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ([Only Registered Users Can See Links]), Gaziantep ([Only Registered Users Can See Links])' e giderken bir işçinin kendisine "idareciler Araplara toprak veriyorlar, biz Türklere vermiyorlar" sözlerine karşılık, "Türk topraklarında yaşayan herkes Türk’tür." demiş; Atsız bunun üzerine, Ötüken ([Only Registered Users Can See Links]) in Nisan 1967 ([Only Registered Users Can See Links])'de yayınlanan 40, sayısından itibaren "Konuşmalar, 1" (Sayı 40), "Konuşmalar, II" (Sayı 41), "Konuşmalar, III" (Sayı 43), "Bağımsız Kürt Devleti Propagandası" (Sayı 43), "Doğu mitinglerinde perde arkası" (Sayı 47) ve "Satılmışlar-Moskof uşakları" (Sayı 48) adlarıyla yayınladığı seri makalelerinde, Marksistlerin Doğu bölgelerinde gizli çalışmalarda bulunduklarını iddia etmişti. Bu makaleler hakkında savcılıkça soruşturma açılmış fakat Atsız'a hiç bir suçlamada bulunulmamıştır.
Ancak bu yazılar üzerine, Ankara sokaklarında Atsız aleyhine hazırlanmış, ayrılıkçılığı ilan eden bildiriler dağıtılmış[kaynak belirtilmeli ([Only Registered Users Can See Links])] ve aynı günlerde Adalet Partisi ([Only Registered Users Can See Links]) Diyarbakır senatörlerinden biri, Senato kürsüsünden Atsız aleyhine ağır bir konuşma yapmıştır.
Hasan Dinçer ([Only Registered Users Can See Links])'in Adalet Bakanı olduğu dönemde, bakanlık tahkikat açmış ve Atsız mahkemeye verilmiştir. Davanın devam ettiği 6 yıl içerisinde 12 Mart (1971) muhtırası verilmiş ve arkasından sıkıyönetim ilân edilmiştir.
Uzun duruşmalardan sonra mahkeme, Ötüken ([Only Registered Users Can See Links])in sahibi Atsız'ı ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Mustafa Kayabek ([Only Registered Users Can See Links])'i 15'er ay hapse mahkûm etmiştir. Mahkeme başkanının karara katılmadığı ve 2-1'lik ekseriyetle verilen bu karar, temyiz edilince Yargıtay ([Only Registered Users Can See Links]) tarafından bozulmuştur. Fakat aynı mahkeme 2-1'lik kararda ısrar edince, Yargıtay kararı onaylamıştır. Atsız ve Mustafa Kayabek "Tashih-i karar" isteğinde bulunmuşlar ancak bu istekleri mahkemece kabul edilmemiştir. Böylece mahkûmiyet kararı kesinleşmiştir.
Kronik enfarktüs, yüksek tansiyon ve ağır romatizmadan rahatsız olduğu için Haydarpaşa Numune Hastanesi ([Only Registered Users Can See Links])'ne yatan Atsız'a, Haydarpaşa Numune Hastanesi tarafından "Cezaevine konulamayacağı" kaydı bulunan rapor verilmiştir. Ancak 4 aylık bir rapor Adlî Tıp ([Only Registered Users Can See Links]) tarafından kabul edilmemiş ve "reviri olan cezaevinde kalabilir" şeklinde değiştirilmiştir.
Bunun üzerine infaz savcılığı 14 Kasım ([Only Registered Users Can See Links]) 1973 ([Only Registered Users Can See Links]) Çarşamba ([Only Registered Users Can See Links]) günü sabahı Atsız'ı evinden aldırarak Toptaşı Cezaevi ([Only Registered Users Can See Links])'ne sevk etmiştir. 40 kişilik adi suçlular koğuşuna konulan Atsız, bir müddet sonra reviri olan Sağmalcılar Cezaevi ([Only Registered Users Can See Links])'ne nakledilmiştir.
Atsız, kesinleşen 1,5 yıllık cezasını çekmek için hapse girince, üniversite hocaları ve öğrencilerinden oluşan bir grup Cumhurbaşkanı'na başvurup Atsız'ın affını istemiştir.
Atsız, suç işlemediğini belirterek bizzat af talep etmediği halde, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ([Only Registered Users Can See Links]), kendi yetkisini kullanarak Atsız'ın cezasını affetmiştir.
22 Ocak ([Only Registered Users Can See Links]) 1974 ([Only Registered Users Can See Links])'te Bayrampaşa Cezaevi ([Only Registered Users Can See Links])'nden tahliye edilen Atsız, 1,5 yıllık cezasının 2,5 ay kadarını cezaevinde geçirmiştir.
İbnülemin Mahmut Kemal İnal ([Only Registered Users Can See Links])'ın tarifi ile "Atlıyı atından indirecek derecede şiddetli yazılar yazan"[kaynak belirtilmeli ([Only Registered Users Can See Links])] Atsız, ateşli ve keskin bir üslûba sahip idi.
Ölümü [değiştir ([Only Registered Users Can See Links])]
Atsız, 1975 ([Only Registered Users Can See Links]) yılının kasım ayının ortalarında hasta olduğundan şüphelenmiş, ancak yapılan muayene ve testler sonucunda bir hastalık bulunamamıştır. 10 Aralık ([Only Registered Users Can See Links]) 1975 ([Only Registered Users Can See Links]) Çarşamba gününün akşamı kalp krizi geçirmiş, gelen doktor enfarktüs olduğunu anlayamamıştır. Ertesi akşam Atsız yeni bir kriz geçirmiş , 11 Aralık ([Only Registered Users Can See Links]) 1975 ([Only Registered Users Can See Links]) Perşembe ([Only Registered Users Can See Links]) günü vefat etmiştir.
13 Aralık ([Only Registered Users Can See Links]) 1975 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde Kurban Bayramının ilk günü Kadıköy ([Only Registered Users Can See Links]) Osmanağa Câmii ([Only Registered Users Can See Links])'nde Kılınan ikindi namazını müteakip defnedilmiştir.
Turancı çevreler tarafından birikimli bilinmesine karşın Niyazi Berkes ([Only Registered Users Can See Links]) anılarında Atsız'ı "büyük iddiaları için gerekli olan antropoloji, tarih, felsefe alanlarında bir şey bilmeden insanları kaşlarına, gözlerine, saçlarına ve yüzlerinin rengine göre ırklara ayıracak kadar bilgisiz bir zavallı" olarak tanımlar. [2] ([Only Registered Users Can See Links]_note-1)
Nihal Atsız ve Irkçılık [değiştir ([Only Registered Users Can See Links])]
Nihal Atsız Sabahattin Ali ([Only Registered Users Can See Links])'nin İçimizdeki Şeytan romanına yanıt olarak 1940 yılında yazdığı İçimizdeki Şeytanlar kitapçığında ırkçı olduğunu şu sözlerle belirtiyordu: Ben de ırkçı, Türkçü ve Turancı olduğum için – Evet, övünerek söylüyorum ve tekrar ediyorum: Irkçı, Türkçü ve Turancı olduğum için - Sabahattin Ali’nin itiraflarına cevap vermek lüzumunu duyuyorum.[3] ([Only Registered Users Can See Links]_note-2)
Nihal Atsız 4 Mayıs 1941 tarihinde daha sonra sol görüşlü bir gazeteci olacak olan oğlu Yağmur Atsız'a hitaben bir "vasiyet" kaleme almıştır. II. Dünya Savaşı'nın yarattığı gergin ortamda yazılan bu metin özellikle Atsız'a yönelik "ırkçılık" suçlamalarının delili olarak kullanılmaktadır:
"Yağmur Oğlum! Bugün tam bir buçuk yaşındasın. Vasiyetnameyi bitirdim, kapatıyorum. Sana bir resmimi yadigar olarak bırakıyorum. Öğütlerimi tut, iyi bir Türk ol. Komünizm bize düşman bir meslektir. Bunu iyi belle. Yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır. Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlılar tarihi düşmanlarımızdır. Bulgarlar, Almanlar, İtalyanlar, İngilizler, Fransızlar, Araplar, Sırplar, Hırvatlar, İspanyollar, Portekizliler, Romenler yeni düşmanlarımızdır. Japonlar, Afganlılar ve Amerikalılar yarın ki düşmanlarımızdır. Ermeniler, Kürtler, Çerkezler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Lazlar, Lezgiler, Gürcüler, Çeçenler içer(de)ki düşmanlarımızdır. Bu kadar çok düşmanla carpışmak için iyi hazırlanmalı. Tanrı yardımcın olsun! Nihal Atsız 4 Mayıs 1941[kaynak belirtilmeli ([Only Registered Users Can See Links])] Bu vasiyet aynı zamanda Atsız'ın deyimiyle Türk ırkçılığı ile Nazizm arasındaki farka da işaret etmektedir. Türk ırkçılığının Nazizm'den kaynak aldığını ileri süren anlayışa karşı yazdığı bir yazıda Atsız "Yalnız Yahudilere karşı güdülen Alman ırkçılığı ile, her millete karşı bir korunma ilkesi olarak ileri sürülen Türk ırkçılığı arasında bir bağlantı bulunmadığını"[4] ([Only Registered Users Can See Links]_note-3) söyler.
Türkiye Komünist Partisi yöneticilerinden Reşat Fuat Baraner ([Only Registered Users Can See Links])'in kaleme aldığı ve Faris Erkman ([Only Registered Users Can See Links])'ın imzasıyla yayınlanan 'En Büyük Tehlike' broşürüne karşı yazdığı yanıtta Atsız Türk ırkçılığının Alman yanlısı olmak anlamına gelmediğini vurgulayarak şöyle der: Bizim ırkçılığımızı da Alman yardakçısı olduğumuza tanık diye gösteriyorlar. Yoldaşlar şunu iyi bilsinler ki Almanya cihan haritasından silinip Almanlığın kökü kazınsa bile biz yine ırkçı kalacağız. Alman ırkçılığı yalnız Yahudilere karşıdır. Anası veya babası Çek, Lehli gibi Alman düşmanı milletlerden olan fertleri Almanlar yabancı saymıyorlar. Bizim ırkçılığımız ise bütün milletlere karşıdır. Bu ırkçılık Türklüğün ihtiyaçlarından doğmuş olaylarla gelişmiş bir ırkçılıktır. Uzun, acı, denemelerden sonra anladık ki pasaport vatandaşlarından fayda yoktur. Atalarının kanıyla, diliyle, geleneğiyle bu toprağa bağlı olmuyan insanlar en ufak menfaati görünce ihanetten çekinmiyorlar. Biz bunun için ırkçıyız. Balkan savaşında Arnavutlar, Cihan savaşında Araplar ihanet ettiği için ırkçıyız. Selanik`i Yunanlılara tüfek atmadan teslim eden Tahsin Paşa ve Sevr paçavrasını imzalamaktan sevinç duyan Rıza Tevfik Arnavut olduğu için, Harp Okulu öğrencilerini zehirlemek isteyen Nazım Hikmetof Yoldaş Polonyalı olduğu için ırkçıyız."[5] ([Only Registered Users Can See Links]_note-4)
1952 yılında yazdığı bir makalesinde Türkçülük'ün iki bileşenini soyculuk ve Turancılık olarak tanımlayarak Soyculuk, aynı zamanda bir sağlık koruma meselesidir. Karışmak, daima, üstün olanın aleyhine olduğundan büyük meziyetler sahibi Türklerin, bu meziyetlerden yoksun soylarla karışmaları halinde ortaya çıkan melezlerde Türk’ün bazı büyük meziyetleri kaybolmakta, onların yerini diğer soyların iptidai vasıflarından bazıları tutmaktadır[6] ([Only Registered Users Can See Links]_note-5) der. Başka bir makalesinde de Türkçülük'ün bileşenlerini ırkçılık ve Turancılık olarak tanımlar: "Türkçülüğün değişmeyen tarafı ırkçılığı ile Turancılığı ve bunun neticesinde Türk milleti ve vatanı hususundaki düşünceleridir. Bu iki temelde bütün Türkçüler birleşmiştir. Bunun dışında kalan meseleler; mesela iktisadi, sosyal ve hukuki görüşler Türkçülerin ileride halledecekleri meselelerdir. Bu meseleler üzerindeki Türkçü düşünceler değişebilir. Çünkü zamanla herhangi bir iktisadi veya içtimai düşünce çürütülebilir. Fakat ırkçılık ve Turancılık asla değişmeyecektir. Çünkü bunlar Türklüğün Türklük olması için elzem şartlardır. Tıpkı bir insanın havaya ve yiyeceği olan mutlak ihtiyacı gibi... Bir insanın elbise ihtiyacı yaza, kışa, geceye, gündüze göre değişebilir. Eğlencesi de sinemaya, ava gitmek veya içki içmek şeklinde olabilir. Fakat havaya ve yiyeceğe ihtiyacı hiç bir zaman değişmez. Irkçılıkla Turancılık, Türkçülüğün hava ve gıdasıdır."[7] ([Only Registered Users Can See Links]_note-6)
Irkçılık-Turancılık davası sırasında da ırkçı olduğunu kabul eden Atsız, kendisinin üçüncü göbekten babasının Rum olduğunu iddia eden savcıya karşı şöyle diyordu: Belki bu iftira benim ırkçılığımı çürütmek için ortaya atılmıştır. Fakat çürütülemez. Farzımahal benim baba tarafımdan bütün ecdadım gayrı Türk olsa bile yine bununla ırkçılık ülküsü çürütülemez.[8] ([Only Registered Users Can See Links]_note-7) Irkçılık-Turancılık davasındaki savunmasını bitirirken şöyle diyordu: Irkçı ve Turancı olduğum için mahkum olursam, bu mahkumluk hayatımın en büyük şerefini teşkil edecektir.[9] ([Only Registered Users Can See Links]_note-8) Aynı davada yargılanan Alparslan Türkeş de sorgusunda Nihal Atsız bana daima ırkçı ve Turancı telkinatta bulunmuştur. Ben de tamamen onun gibi düşünüyorum demişti.[10] ([Only Registered Users Can See Links]_note-9)
Atsız'ın düşüncesinde sosyal-darvinizmin önemli bir yeri vardır. Biyolojik olarak güçlülerin hayatta kaldığını, zayıfların yok olduğunu söyleyen Atsız'a göre milletler arasında da aynı yasa hüküm sürüyordu. Ona göre: "Millet, âdeta gayri şuurî olarak dünyaya yayılıp hâkim olmak ister. Fakat yayılırken başka milletlerin mukavemetine çarpar. Böylelikle aralarında savaş başlar. Sonunda güçlüler kazanır."[11] ([Only Registered Users Can See Links]_note-10) Bu yüzden ülkücülüğün aynı zamanda saldırgan olması gerektiğini savunan Atsız, aynı zamanda Kemalizm'in "yurtta barış, dünyada barış" politikasına da karşı çıkıyordu. 1944 yılında yazdığı bir makalesinde şöyle diyordu: "(Yurtta barış, cihanda barış) yahut (kimsenin bir karış toprağında gözümüz yok) gibi sefilane bir siyasî umde ile bu milletin manevî enerjisini bilerek veya bilmeyerek söndürenler, zaten mahvolmuş Almanya'ya savaş açarak Türk tarihinde asla görülmemiş bir kancıklığın zilletini tarihimize sokanlar, fakat Bulgaristan ve adalardaki Türkleri topraklarıyla birlikte kurtarmak fırsatını tarih yaratmışken en denî ve cebîn bir hareketle bundan kaçanlar hiç şüphesiz Türk birliğini tamamlamak yolunda bir adım atamazlardı. Çünkü onlar bu memlekette Moskofçuluğu için için yaşatmak, Türkçülüğü açıkça yok etmek istiyen devşirmelerdi." [12] ([Only Registered Users Can See Links]_note-11)
Yine Atsız'a göre ahlakın meydana gelmesinde en önemli neden soydu. Ona göre "bir toplumun ahlakı, soyunun karışması ile değişebilirdi".[13] ([Only Registered Users Can See Links]_note-12) Ona göre "Kunlar ve Gök Türkler çağında saraylarımıza giren Çin prenseslerinin ihanetleri, artık bugün herkesin bildiği bilgiler haline gelmiştir. Osmanlılar devrinde, Kanuni Sultan Süleyman gibi büyük bir padişahı küçük düşüren hareketler, Islav asıllı Hurrem Sultan yüzündendir."[14] ([Only Registered Users Can See Links]_note-13) Türkçülere önerdiği "evlenecekleri kızın, sağlık ve soy durumlarına ve bu hususta aşka tutsak olmaya dikkat" etmeleriydi.[15] ([Only Registered Users Can See Links]_note-14) Türk ahlakı yüceltilmeli, "caz denilen zenci musikisi, balo denilen Avrupa rezaleti, bar denilen Amerikan kepâzeliği" kaldırılmalı ve tercüme yasalar yerine "millî örf ve ahlâkımızdan alınmış yasalar" yapılmalıdır[16] ([Only Registered Users Can See Links]_note-15). Ayrıca Türklerin kurtuluşu ancak Türk topraklarının başka soylardan arındırılması ile mümkündü. 1952'de "Yahudiler tam bir Arap ülkesi haline gelen Filistin’den nasıl Arapları sürerek orada bir Yahudi çoğunluğu yaptılarsa, biz de aynı şeyi yaparak bize ait olan toprakları mutlaka Türkleştirmek zorundayız"[17] ([Only Registered Users Can See Links]_note-16) diyordu.
1934 yılında yazdığı bir makalede Türk milletinin Türk ırkı demek olduğunu şu sözlerle savunur: "Türkler için milliyet her şeyden önce bir kan meselesidir... Türklük yalnız manevi-ahlaki değil, aynı zamanda maddi (yani fizik, fizyolojik, fizyonomik ve antropolojik) bir şeydir... Türk olmak için Türk ırkının maddi ve manevi hasletlerini tevarüs etmek icap eder...Bazılarının söylediği gibi milliyet yalnız anlaşma vasıtası olan dil’in birliği ile izah edilseydi bir İstanbul Yahudisinin bize bir Kırgızdan daha yakın olması lazım gelirdi. Halbuki bütün kanunlara, siyasi ve içtimai hadiselere, propagandalara rağmen biz Kırgızı kardeş, Yahudiyi de köpek çıfıt olarak tanıyoruz. Çünkü Kırgızın damarındaki kanın kendi damarımızdaki kan olduğunu, Yahudinin ise bize düşmanlıkla yuğurulduğunu biliyor, seziyoruz."[18] ([Only Registered Users Can See Links]_note-17) Yine Çanakkale Zaferi'nin yıldönümünde yapılan bir yürüyüşü eleştiren kitapçığında sosyologların "Türk Milleti" tanımını eleştirerek şunları söyler: "Türk kanının yarattığı bir mucize olan Çanakkale’yi saygılamak gerekti mi, saygılamağa gelenler Türk kanı taşıyan insanlar olmalıydı. Çanakkale zaferini kanunların ve içtimaiyat ilminin kansız taraftarlarının anlattığı “Türk Milleti” (yani içinde kürdünden yahudisine kadar hepsini ihtiva eden melez topluluk) değil, “TÜRK IRKI” kazanmıştı. Bunun için oraya yalnız Türkler gelmeliydi... Ve öyle yaptık..."[19] ([Only Registered Users Can See Links]_note-18)
Yine Nazım Hikmet ([Only Registered Users Can See Links])'e karşı yazdığı broşüründe "karışmamış kan davası yalnız hayvanlar değil, insanlar için de vardir. Hayvanların en asil ve değerlileri halis kanlı olanlar olduğu gibi insanlarin en asilleri en saf kanlı olanlarıdır. Kan ve ırk meselesi kan grupları tetkiki demek olan fizyolojik ve antropolojik bir meseledir" diyor ve Nazım Hikmet'in komünist olmasını Türk soyundan olmayışıyla ilişkilendirerek "ataları, bu toprağa kan katanlardan, halis kanlı Türk olanlardan bir komünist çıktığını da zaten şimdiye kadar görmedim. Bunlar daima kanı bozuk, sütü bozuk, yeri yurdu belirsiz, soyu sopu şüpheli ve Türk olmuyan kimselerdir." diyordu [20] ([Only Registered Users Can See Links]_note-19)
Bununla birlikte daha sonraki yıllarda Atsız'ın düşüncesinde "Türkleşmiş olmak" mümkündür ve kabul edilebilecek bir durumdur. Ona göre "hemen hemen her soy, başka soylarla karışmıştır. Bundan bir şey çıkmaz. Çünkü tabiat bir süre sonra melezliği temizler. Fakat, bir soy durmadan başka soylarla karışmakta devam ederse, bir zaman sonra, bir daha düzelmemek üzere bozulur."[21] ([Only Registered Users Can See Links]_note-20) Yani Türklerin başka soylarla karışması engellenmelidir. Bununla birlikte bu görüşlerinde zaman içinde bir yumuşama olduğu da düşünülebilir. Nitekim 1952 yılında Türk tarifini yaparken "Türk her şeyden önce, Türk soyundan gelen insandır. Türk soyundan gelince de pek ender bazı istisnalar bir yana o insanın Türkçe konuşması ve Türk kültürünü taşıması gerektir"[22] ([Only Registered Users Can See Links]_note-21) derken 1969 yılında yazdığı bir yazıda Türk'ün tarifini şöyle yapıyordu: "Türk milleti, Türk kökünden gelenlerle Türk kökünden gelmiş olanlar kadar Türkleşmiş kimselerden meydana gelen topluluktur... Şuuraltında veya duygularının gizli yönünde başka biri ırkın şuur ve özleyişini taşımayan kimselerdir." Dolayısıyla daha önceleri vasiyetinde "iç düşmanlar"[23] ([Only Registered Users Can See Links]_note-22) olarak tanımladığı farklı ırklardan gelmelerine karşın Mehmet Akif Ersoy ya da Yıldırım Beyazıt da Atsız'a göre Türk sayılmalıydı.
Eserleri [değiştir ([Only Registered Users Can See Links])]
Türkçülüğün öncülerinden olan Nihâl Atsız, Turancı çevreler tarafından aynı zamanda güçlü bir Türkolog ([Only Registered Users Can See Links]) olarak kabul edilir. Bu çevrelere göre Türk dilini, tarihini ve edebiyatını gayet iyi bilen Atsız, özellikle Türk tarihinin Göktürk kısmında uzmanlaşmıştı. Çok sevdiği bu devreyi Bozkurtların Ölümü ([Only Registered Users Can See Links]) ve Bozkurtlar Diriliyor ([Only Registered Users Can See Links]) adlı iki eser ile romanlaştırmıştır. Deli Kurt ([Only Registered Users Can See Links]) adlı romanı Osmanlı tarihinin ilk devrelerinin romanlaştırılmış şeklidir. Ruh Adam ([Only Registered Users Can See Links]) 'daki Selim Pusat ([Only Registered Users Can See Links])'ın şahsiyetinde Atsız'ı görürüz. Ruh Adam 'ın devamı olarak Yalnız Adam ([Only Registered Users Can See Links]) 'ı yazacağını söylüyordu.[kaynak belirtilmeli ([Only Registered Users Can See Links])] Yine yazacağını bildirdiği bir eseri de Bozkurtlar serisi'nin 3. cildi idi.[kaynak belirtilmeli ([Only Registered Users Can See Links])] Yayınlanmamış eserlerinin içerisinde II. Mahmut'tan Günümüze Kadar Osmanlı Hanedanı Tarihi adlı bir eseri de vardır. Nihâl Atsız'ın şiirleri Yolların Sonu ([Only Registered Users Can See Links]) adı ile kitap halinde basılmıştır.
Romanları [değiştir ([Only Registered Users Can See Links])]
Dalkavuklar Gecesi ([Only Registered Users Can See Links]), İstanbul 1941.
Bozkurtların Ölümü ([Only Registered Users Can See Links]), İstanbul 1946.
Bozkurtlar Diriliyor ([Only Registered Users Can See Links]), İstanbul 1949.
Deli Kurt ([Only Registered Users Can See Links]), İstanbul 1958.
Z Vitamini ([Only Registered Users Can See Links]), İstanbul 1959.
Ruh Adam ([Only Registered Users Can See Links]), İstanbul 1972.
Çiftçioğulları ailesinin tesbit edilen ceddi 19. asrın başlarında yaşadığı tahmin edilen Ahmed Ağa'dır. Ahmet Ağa'nın İsmail, Süleyman, Hüseyin ve Şakir adlı dört oğlu olmuştur. İsmail Ağa'nın çocukları Midi'den, Yozgat ([Only Registered Users Can See Links])'ın Akdağ Madeni ([Only Registered Users Can See Links]) kazasının Dayılı ([Only Registered Users Can See Links]) köyüne göçmüşlerdir. Şakir Ağa'nın evladı olup olmadığı bilinmemektedir.
Ahmet Ağa'nın üçüncü çocuğu olan Hüseyin Ağa (1832 - 1894) ise 1850-1852 şıralarında Deniz eri olarak Istanbul'a gelmiş, okumayı ve yazmayı asker ocağında öğrenmiş, askerliğinin nihayetinde de teskere bırakarak Donanma-yı Hümayun ([Only Registered Users Can See Links])' da kalmış ve makina önyüzbaşlığına Çarkçı ([Only Registered Users Can See Links]) Kolağalığı ([Only Registered Users Can See Links])'na terfi etmiştir.
Hüseyin Ağa'nın eşi Emine Hayriye Hanım'dır. İki çocukları olmuştur. Nevber Hanım ile Mehmet Nail Bey (1877- 1944). Mehmet Nail Bey de Osmanlı Donanması'na girmiş ve Deniz Kuvvetlerinde Deniz Güverte Binbaşılığı'ndan emekli olmuştur.
Mehmet Nail Bey'in ilk eşi 1903 yılında Yüzbaşı iken evlendiği Fatma Zehra Hanım (1884 - 1930)'dır. Fatma Zehra Hanım, Deniz Yarbayı (Bahriye Kaymakamı) Osman Fevzi Bey ile Tevfika Hanım'ın kızıdır. Osman Fevzi Bey, Trabzon'lu ölüp ailesi Kadıoğulları namı ile marüfdür.
Mehmet Nail Bey'in ilk eşinden üç çocuğu olmuştur. 12 Ocak ([Only Registered Users Can See Links]) 1905 ([Only Registered Users Can See Links])'de Hüseyin Nihal (Atsız), 1 Mayıs ([Only Registered Users Can See Links]) 1910 ([Only Registered Users Can See Links])'da Ahmet Nejdet ([Only Registered Users Can See Links]) (Sançar) ve Aralık 1912 ([Only Registered Users Can See Links])'de Fatma Nezihe ([Only Registered Users Can See Links]) (Çiftçioğlu) dünyaya geldi.
1930 yılında ilk eşinin damar sertliğinden vefatı üzerine Mehmed Nail Bey, 1931 yılında yeniden evlenmiştir. İkinci eşinin adı da Fatma Zehra'dır. İkinci eşinden 1932 yılında Necla (Çiftçioğlu) adlı bir kızı olan Mehmed Nail Bey ikinci eşiyle geçinememiş ve iki yıl sonra ayrılmıştır.
Biyografi [değiştir ([Only Registered Users Can See Links])]
[Only Registered Users Can See Links] ([Only Registered Users Can See Links]) Hüseyin Nihal Atsız
Hüseyin Nihâl Atsız, 12 Ocak ([Only Registered Users Can See Links]) 1905 ([Only Registered Users Can See Links])'te İstanbul ([Only Registered Users Can See Links]) Kadıköy ([Only Registered Users Can See Links])'de doğdu.
İlköğrenimini Kadıköy’deki çeşitli okullarda, orta öğrenimini Kadıköy ve İstanbul Sultanilerinde (İstanbul Lisesi ([Only Registered Users Can See Links])) yaptı. Buradan mezun olunca Askerî Tıbbiye ([Only Registered Users Can See Links])’ye yazıldı.
Atsız, yükseköğrenim çağına gelip Askerî Tıbbiye ([Only Registered Users Can See Links])'ye kaydolduğu çağlarda Türkçülük ([Only Registered Users Can See Links]) fikrinin etkisi altına girmeye başladı. Ziya Gökalp ([Only Registered Users Can See Links])'in cenaze töreninin yapıldığı günün gecesi Türkçülük fikrine karşı öğrencilerle kavga ettiği ve daha sonrasında ise aralarında bir takım problemler geçen Arap ([Only Registered Users Can See Links](halk)) asıllı Bağdatlı ([Only Registered Users Can See Links]) Mesut Süreyya Efendi ([Only Registered Users Can See Links]) adlı bir mülazım ([Only Registered Users Can See Links]) (teğmen)'a selam vermediği gerekçesi ile 4 Mart ([Only Registered Users Can See Links]) 1925 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde 3. sınıf talebesiyken Askeri Tıbbiye'den çıkarılmıştır.
Bu olaydan sonra üç ay kadar Kabataş Erkek Lisesi ([Only Registered Users Can See Links])'nde yardımcı öğretmenlik yapan Atsız, daha sonraları Deniz Yolları'nın Mahmut Şevket Paşa ([Only Registered Users Can See Links]) adlı vapurunda kâtip muavini olarak çalışmış ve bu vapurla İstanbul-Mersin ([Only Registered Users Can See Links]) arasında birkaç sefer yapmıştır.
Üniversite Yılları ve İlk Fikirler [değiştir ([Only Registered Users Can See Links])]
1926 ([Only Registered Users Can See Links]) yılında İstanbul Dârülfünûnu ([Only Registered Users Can See Links])'nun Edebiyat Fakültesinin "Edebiyat Bölümü"ne ve İstanbul Dârülfünûnu'nun yatılı kısmı olan Yüksek Muallim Mektebi ([Only Registered Users Can See Links])'ne kaydolan Atsız, bir hafta sonra askere çağırılmış, tecil isteği kabul edilmeyen Atsız askerliğini 9 ay olarak 28 Ekim ([Only Registered Users Can See Links]) 1926 ([Only Registered Users Can See Links])-28 Temmuz ([Only Registered Users Can See Links]) 1927 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihleri arasında İstanbul'da Taşkışla'da 5. piyade alayında er olarak yapmıştır.
Ahmet Naci ([Only Registered Users Can See Links]) adlı arkadaşı ile birlikte hazırladığı 'Anadolu'da Türklere Ait Yer İsimleri ([Only Registered Users Can See Links] _%C4%B0simleri&action=edit&redlink=1)' adlı makalenin Türkiyat Mecmuası ([Only Registered Users Can See Links]) nın ikinci cildinde yayınlanması ile hocası olan Mehmet Fuad Köprülü ([Only Registered Users Can See Links])' nün dikkatini çeken Atsız, 1930 ([Only Registered Users Can See Links]) yılında Edirneli Nazmî ([Only Registered Users Can See Links])'nin divanı üzerinde mezuniyet çalışması yapmıştır ('Divân-ı Türkî-i Basit, Gramer ve Lügati', 1930, 111 s. Türkiyat Enstitüsü Mezuniyet Tezi, no 82). Aynı yıl Edebiyat Fakültesi'nden mezun olmuştur.
Atsız'ın sınıf arkadaşları arasında Tahsin Banguoğlu ([Only Registered Users Can See Links]), Ziya Karamuk ([Only Registered Users Can See Links]), Orhan Şâik Gökyay ([Only Registered Users Can See Links]), Pertev Nâilî Boratav ([Only Registered Users Can See Links]), Nihad Sâmi Banarlı ([Only Registered Users Can See Links]) gibi isimler yeralıyordu.
Mezuniyetinden sonra Edebiyat Fakültesi Dekanı olan hocası Prof. Dr. Mehmet Fuad Köprülü ([Only Registered Users Can See Links]), Maarif Vekâleti ([Only Registered Users Can See Links])’nde Atsız için girişimde bulunarak, Yüksek Muallim Mektebi ([Only Registered Users Can See Links] lu&action=edit&redlink=1)'ni öğrenci olarak bitirdiği için, liselerde yapması gereken 8 yıllık mecburi hizmetini affettirmiş ve 25 Ocak ([Only Registered Users Can See Links]) 1931 ([Only Registered Users Can See Links])’de Atsız'ı kendisine asistan olarak almıştır.
Atsız, yine 1931 ([Only Registered Users Can See Links]) yılında Dârülfünûnun felsefe bölümünden mezun olan ilk eşi Mehpare Hanım ile evlenmiş, ancak 1935 ([Only Registered Users Can See Links]) yılında ayrılmıştır.
Atsız, 15 Mayıs ([Only Registered Users Can See Links]) 1931 ([Only Registered Users Can See Links])'den 25 Eylül ([Only Registered Users Can See Links]) 1932 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihine kadar Atsız Mecmua ([Only Registered Users Can See Links]) (17 sayı)'yı çıkarmaya başladı. Mehmet Fuad Köprülü ([Only Registered Users Can See Links]), Zeki Velidi Togan ([Only Registered Users Can See Links]) ,Abdülkadir İnan ([Only Registered Users Can See Links]) gibi edebiyat ve tarih bilginlerinin de içinde bulunduğu bir kadro ile yayın hayatına atılan bu Türkçü ve Köycü dergi, devrinde ilim, fikir ve sanat alanında çok tesir yaratan Türkçü bir çığır açmış, âdetâ Cumhuriyet devri Türkçülüğünün öncüsü olmuştur.
Atsız, kendini tanıtmaya başlayan ilk yazılarını (H. Nihâl) imzası ile, hikâyelerini de (Y.D.) imzasıyla, bu dergide yayınlamaya başlamıştır.
1932 ([Only Registered Users Can See Links]) Temmuzunda Ankara'da toplanan Birinci Türk Tarih Kongresi ([Only Registered Users Can See Links]) esnasında, Prof. Dr. Zeki Velidi Togan ([Only Registered Users Can See Links])'a Dr. Reşid Galib ([Only Registered Users Can See Links])'in yaptığı eleştiriler üzerine Atsız, içerisinde ikinci eşi Bedriye Atsız ([Only Registered Users Can See Links]) ile Pertev Nâilî Boratav ([Only Registered Users Can See Links])' ın da bulunduğu 8 arkadaşı ile, Dr. Reşid Galib ([Only Registered Users Can See Links])'e "Zeki Velîdî ([Only Registered Users Can See Links])'nin talebesi olmakla iftihar ederiz" diyen bir protesto telgrafı çekmiş ve bu telgraf üzerine de Reşid Galib ([Only Registered Users Can See Links])'in tepkisini üzerine çekmiştir.
19 Eylül ([Only Registered Users Can See Links]) 1932 ([Only Registered Users Can See Links])' de Dr. Reşid Galib ([Only Registered Users Can See Links]), Maarif Vekili olmuştu. Kısa bir süre sonra da Mehmet Fuad Köprülü ([Only Registered Users Can See Links])'nün dekanlıktan ayrılması üzerine Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na vekâleten bakan Ali Muzaffer Bey ([Only Registered Users Can See Links]) asâleten tâyin edilmiştir.Reşid Galib ([Only Registered Users Can See Links]), Atsız Mecmua ([Only Registered Users Can See Links])nın 17. sayısındaki 'Dârülfünûn'un kara, daha doğru bir tabirle, yüz kızartacak listesi' adlı makalesi nedeniyle Edebiyat Fakültesi Dekanı'na baskı yaparak, 13 Mart ([Only Registered Users Can See Links]) 1933 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde Atsız'ın üniversite asistanlığına son vermiştir.
Üniversiteden çıkarılmasından birkaç gün sonra Atsız, Edebiyat Fakültesi'nin Dekanı'nı Tokatlıyan'daki bir çayda yakalayıp yüzlerce kişinin önünde tokatlamıştır. Atsız'a bu hadise için hiç bir şekilde tepki gösterilmemiştir.[kaynak belirtilmeli ([Only Registered Users Can See Links])]
Memuriyet Zamanları [değiştir ([Only Registered Users Can See Links])]
Üniversite asistanlığından çıkarılan Atsız, Malatya ([Only Registered Users Can See Links]) Ortaokulu'na Türkçe öğretmeni olarak tayin edilmiştir, Malatya'da kısa bir müddet (8 Nisan ([Only Registered Users Can See Links]) 1933 ([Only Registered Users Can See Links])-31 Temmuz ([Only Registered Users Can See Links]) 1933 ([Only Registered Users Can See Links])) Türkçe öğretmenliği yapan Atsız, Edirne Lisesi ([Only Registered Users Can See Links]) edebiyat öğretmenliğine tayin edilmiştir. Atsız'ın Edirne'deki edebiyat öğretmenliği de 3-4 ay kadar kısa bir müddet devam etmiştir. (11 Eylül ([Only Registered Users Can See Links]) 1933 ([Only Registered Users Can See Links])-28 Aralık ([Only Registered Users Can See Links]) 1933 ([Only Registered Users Can See Links])).
Atsız, Edirne'de iken Atsız Mecmuanın devamı mahiyetindeki Aylık Türkçü Dergisi olan Orhun ([Only Registered Users Can See Links]) (5 Kasım ([Only Registered Users Can See Links]) 1933 ([Only Registered Users Can See Links])-16 Temmuz ([Only Registered Users Can See Links]) 1934 ([Only Registered Users Can See Links]), sayı 1-9' u yayımlamıştır. Orhun dergisinde, Türk Tarih Kurumu ([Only Registered Users Can See Links]) tarafından çıkarılan ve liselerde ders kitabı olarak okutulan dört ciltlik tarih kitaplarında bulunduğunu iddia ettiği yanlışları ağır bir şekilde eleştirdiği için 28 Aralık ([Only Registered Users Can See Links]) 1933 ([Only Registered Users Can See Links])’te bakanlık emrine alınmıştır ve Orhun dergisi de 9. sayısında Bakanlar Kurulu ([Only Registered Users Can See Links]) kararı ile kapatılmıştır.
Dokuz ay bakanlık emrinde kalan Atsız, 9 Eylül ([Only Registered Users Can See Links]) 1934 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde Kasımpaşa ([Only Registered Users Can See Links])'daki Deniz Gedikli Hazırlama Okulu'na Türkçe öğretmeni olarak tayin olunmuştur.
Şubat 1936 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde ikinci eşi olan Bedriye Hanım ile evlenen Atsız'ın bu evlilikten 4 Kasım ([Only Registered Users Can See Links]) 1939 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde Yağmur Atsız ([Only Registered Users Can See Links]) ve 14 Temmuz ([Only Registered Users Can See Links]) 1946 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde de Buğra Atsız ([Only Registered Users Can See Links]) adlı iki oğlu olmuştur. Atsız, ikinci eşi Bedriye Atsız ([Only Registered Users Can See Links])'dan da Mart 1975 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde ayrılmıştır.
Atsız, Kasımpaşa'daki Deniz Gedikli Hazırlama Okulu'nda Türkçe öğretmeni olarak 4 yıl kadar çalışmış ve 1 Temmuz ([Only Registered Users Can See Links]) 1938 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde bu görevinden ihraç edilmiştir.
Bunun üzerine Özel Yüce-Ülkü Lisesi ([Only Registered Users Can See Links])' ne geçen Atsız, burada 1937 ([Only Registered Users Can See Links]) yılından 1939 ([Only Registered Users Can See Links]) yılının Haziranının sonuna kadar edebiyat öğretmenliği yapmıştır. Atsız, 19 Mayıs ([Only Registered Users Can See Links]) 1939 ([Only Registered Users Can See Links]) ile 7 Nisan ([Only Registered Users Can See Links]) 1944 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihleri arasında yine özel bir lise olan Boğaziçi Lisesi ([Only Registered Users Can See Links])'nde edebiyat öğretmenliğinde bulunmuştur.
Atsız, Boğaziçi Lisesi'nin Türkçe öğretmeni iken Basın ve Yayın Genel Müdürü Selim Sarper ([Only Registered Users Can See Links])'in de teşvikiyle Orhun ([Only Registered Users Can See Links]) dergisini (1 Ekim ([Only Registered Users Can See Links]) 1943 ([Only Registered Users Can See Links])-1 Nisan ([Only Registered Users Can See Links]) 1944 ([Only Registered Users Can See Links]), sayı:10 ile 16 arası, 7 sayı) yeniden yayınlamaya başlamıştır.
1944 Irkçılık-Turancılık Davası [değiştir ([Only Registered Users Can See Links])]
Daha çok bilgi için: Irkçılık-Turancılık Davası ([Only Registered Users Can See Links])
II. Dünya Savaşı ([Only Registered Users Can See Links]) sürerken Türkiye'de komünist faaliyetlerin arttığını düşünen Atsız, Orhunun Mart 1944 ([Only Registered Users Can See Links])'te yayınlanan 15. sayısında, daha önce 5 Ağustos 1942 tarihli meclis konuşmasında "Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve lâakal o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir" diyen devrin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu ([Only Registered Users Can See Links])'na hitaben bir açık mektup yayınlamıştır.
Atsız, Nisan 1944 ([Only Registered Users Can See Links])'te yayımlanan 16. sayıda, Şükrü Saraçoğlu ([Only Registered Users Can See Links])'na hitaben ikinci açık mektubunu yayınlayarak Giritli Ahmed Cevat Emre ([Only Registered Users Can See Links]), Pertev Nâilî Boratav ([Only Registered Users Can See Links]), Sabahattin Ali ([Only Registered Users Can See Links]) ve Sadrettin Celâl Antel ([Only Registered Users Can See Links])'in Marksist ([Only Registered Users Can See Links]) faaliyetlerde bulunduklarını ve Milli Eğitim Bakanı'nın "komünistleri kolladığını" ileri sürerek devrin Millî Eğitim Bakanı olan Hasan Ali Yücel ([Only Registered Users Can See Links])'i istifaya çağırmıştır. Bu ikinci açık mektup, Türkçü çevreler içinde büyük bir galeyana sebep olmuş, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere birçok şehirde, komünizm aleyhinde gösteriler yapılmaya başlanmıştır.
Bunun üzerine Hasan Âli Yücel ([Only Registered Users Can See Links]), 7 Nisan ([Only Registered Users Can See Links]) 1944 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde Atsız'ın Boğaziçi Lisesi'ndeki edebiyat öğretmenliğine son vermiş, ama aynı zamanda Sadrettin Celal Antel de İstanbul Üniversitesi'denki görevinden bakanlık hizmetine alınmıştır.
Orhun dergisi de Bakanlar Kurulu kararı ile yeniden kapatılmış, bu arada Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel ([Only Registered Users Can See Links]), Ankara Musiki Muallim Mektebi ([Only Registered Users Can See Links]) öğretmeni Sabahattin Ali ([Only Registered Users Can See Links])'yi Atsız aleyhine hakaret davası açmaya teşvik etti. Sabahattin Ali'nin arkadaşı ve Atsız'ın da yakın arkadaşı olan Ankara Musiki Muallim Mektebi ([Only Registered Users Can See Links]) Müdürü Orhan Şaik Gökyay ([Only Registered Users Can See Links])'ın arabuluculuğuna rağmen dava açmak zorunda kaldı. Aleyhine dava açılan Atsız, trenle Ankara ([Only Registered Users Can See Links])'ya gitmiş ve Türkçü gençler tarafından istasyonda karşılanarak bir otelde misafir edilmiştir.
Hakaret davasının 26 Nisan ([Only Registered Users Can See Links]) 1944 ([Only Registered Users Can See Links]) günü yapılan ilk oturumu olaylı geçmiştir. Bunun üzerine 3 Mayıs ([Only Registered Users Can See Links]) 1944 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde yapılan ikinci oturuma üniversite öğrencileri alınmamış, bu yüzden de öğrenci gösterileri olmuş ve yüzlerce kişi tutuklanmıştır.
Davanın 9 Mayıs ([Only Registered Users Can See Links]) 1944 ([Only Registered Users Can See Links]) günü yapılan karar oturumunda, Sabahattin Ali ([Only Registered Users Can See Links])' ye "vatan haini" dediği için 6 aya mahkûm edilen Atsız'ın cezası hâkim tarafından "milli tahrik" gerekçesi ile 4 aya indirilmiş ve 4 aylık bu ceza da ertelenmiştir.
Atsız, cezasının ertelenmesine rağmen 9 Mayıs ([Only Registered Users Can See Links]) 1944 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde mahkemenin kapısından çıkarken tevkif edilmiştir.
19 Mayıs ([Only Registered Users Can See Links]) 1944 ([Only Registered Users Can See Links]) törenlerinde Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ([Only Registered Users Can See Links]), Atsız ve arkadaşlarını ağır şekilde eleştiren nutkunu söylemiş ve bu nutuk üzerine de Atsız ve 34 arkadaşı İstanbul 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yargılanmaya başlanmışlardır. Aralarında Alparslan Türkeş ([Only Registered Users Can See Links]) gibi subay, üniversite profesörü, öğretmen, doktor ve üniversite öğrencilerinin de bulunduğu sanıklar, sorguya çekilmişler; Atsız dahil sanıklar, daha sonra tabutluk ([Only Registered Users Can See Links]) diye adlandırılan hücrelerde işkence gördüklerini belirtmişlerdir. 7 Eylül ([Only Registered Users Can See Links]) 1944 ([Only Registered Users Can See Links]) günü yargılama başlamış, 'Irkçılık-Turancılık Davası ([Only Registered Users Can See Links])' adı verilen ve haftada 3 gün olmak üzere 65 oturum devam eden mahkeme, 29 Mart ([Only Registered Users Can See Links]) 1945 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde sonuçlanmış ve Atsız 6,5 yıl hapse mahkûm olmuştur.
Atsız, bu kararı temyiz etmiş ve Askerî Yargıtay ([Only Registered Users Can See Links]), 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nin kararı esastan bozmuştur. Böylece Atsız, bir buçuk yıl kadar tutuklu kaldıktan sonra, 23 Ekim ([Only Registered Users Can See Links]) 1945 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde tahliye edilmiştir.
5 Ağustos ([Only Registered Users Can See Links]) 1946 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde 2 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nde tutuksuz olarak başlayan Atsız ve arkadaşlarının davası (bu dava Kenan Öner ([Only Registered Users Can See Links])-Hasan Ali Yücel ([Only Registered Users Can See Links]) davası adı ile tanınmıştır)[kaynak belirtilmeli ([Only Registered Users Can See Links])], 31 Mart ([Only Registered Users Can See Links]) 1947 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde sonuçlanmış ve 29 oturum devam eden mahkemede bütün sanıkların beraatına karar verilmiştir.
Mahkeme Sonrası Fikirlerini Yayması [değiştir ([Only Registered Users Can See Links])]
Nisan 1947 ([Only Registered Users Can See Links])'den Temmuz 1949 ([Only Registered Users Can See Links])'a kadar kendisine iş verilmeyen Atsız, Ekim 1945 ([Only Registered Users Can See Links])-Temmuz 1949 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihleri arasında geçinmek için kitaplarından bazılarını satmak zorunda kalmıştır. Bir müddet Türkiye Yayınevi ([Only Registered Users Can See Links])'nde çalışan Atsız, Türk ([Only Registered Users Can See Links])-Rus ([Only Registered Users Can See Links]) savaşlarının özeti olan "Türkiye Asla Boyun Eğmeyecektir ([Only Registered Users Can See Links] ecektir&action=edit&redlink=1)" adlı kitabını da Sururi Ermete ([Only Registered Users Can See Links]) adlı şahsın adı ile yayınlamak zorunda kalmıştır.
Atsız'ın sınıf arkadaşlarından Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu ([Only Registered Users Can See Links]) Millî Eğitim Bakanı olunca, Atsız'ı 25 Temmuz ([Only Registered Users Can See Links]) 1949 ([Only Registered Users Can See Links])'da Süleymaniye Kütüphânesi ([Only Registered Users Can See Links] nesi&action=edit&redlink=1)'ne "uzman" olarak tayin etmiştir.
Bir müddet bu vazifede çalışan Atsız, Demokrat Parti ([Only Registered Users Can See Links])'nin iktidara gelmesinden sonra 21 Eylül ([Only Registered Users Can See Links]) 1950 ([Only Registered Users Can See Links])’de Haydarpaşa Lisesi ([Only Registered Users Can See Links]) Edebiyat Öğretmenliği'ne tayin olmuştur.
4 Mayıs ([Only Registered Users Can See Links]) 1952 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde Ankara Atatürk Lisesi ([Only Registered Users Can See Links])' nde vermiş olduğu "Türkiye'nin Kurtuluşu" konulu bir konferans üzerine Cumhuriyet Gazetesi ([Only Registered Users Can See Links]), Atsız'ın aleyhine haberler yayımlamıştır. Hakkında bakanlık tarafından soruşturma açılan Atsız'ın konuşmasının bilimsel olduğu tespit edilmiştir. Fakat Atsız 13 Mayıs ([Only Registered Users Can See Links]) 1952 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde Haydarpaşa Lisesi'ndeki edebiyat öğretmenliği görevinden "muvakkat" kaydı ile alınarak yine Süleymaniye Kütüphânesi ([Only Registered Users Can See Links] C3%A2nesi&action=edit&redlink=1)' ndeki görevine tayin edilmiştir.
31 Mayıs ([Only Registered Users Can See Links]) 1952 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinden itibaren emekliliğini istediği 1 Nisan ([Only Registered Users Can See Links]) 1969 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihine kadar Süleymaniye Kütüphânesi ([Only Registered Users Can See Links] C3%A2nesi&action=edit&redlink=1)'nde çalışan Atsız'ın en uzun süreli memuriyeti bu kütüphânedeki memuriyet olmuştur.
Atsız, 1950 ([Only Registered Users Can See Links])-1952 ([Only Registered Users Can See Links]) yıllarında yayımlanan haftalık Orkun dergisinin başyazarlığını yaptı. 1962 ([Only Registered Users Can See Links])’de kurulan Türkçüler Derneği ([Only Registered Users Can See Links] 9Fi&action=edit&redlink=1)’ nin genel başkanlığını üstlendi. 1964 ([Only Registered Users Can See Links])’ ten vefatına kadar Ötüken ([Only Registered Users Can See Links]) dergisini yayımladı.
Devrin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ([Only Registered Users Can See Links]), Gaziantep ([Only Registered Users Can See Links])' e giderken bir işçinin kendisine "idareciler Araplara toprak veriyorlar, biz Türklere vermiyorlar" sözlerine karşılık, "Türk topraklarında yaşayan herkes Türk’tür." demiş; Atsız bunun üzerine, Ötüken ([Only Registered Users Can See Links]) in Nisan 1967 ([Only Registered Users Can See Links])'de yayınlanan 40, sayısından itibaren "Konuşmalar, 1" (Sayı 40), "Konuşmalar, II" (Sayı 41), "Konuşmalar, III" (Sayı 43), "Bağımsız Kürt Devleti Propagandası" (Sayı 43), "Doğu mitinglerinde perde arkası" (Sayı 47) ve "Satılmışlar-Moskof uşakları" (Sayı 48) adlarıyla yayınladığı seri makalelerinde, Marksistlerin Doğu bölgelerinde gizli çalışmalarda bulunduklarını iddia etmişti. Bu makaleler hakkında savcılıkça soruşturma açılmış fakat Atsız'a hiç bir suçlamada bulunulmamıştır.
Ancak bu yazılar üzerine, Ankara sokaklarında Atsız aleyhine hazırlanmış, ayrılıkçılığı ilan eden bildiriler dağıtılmış[kaynak belirtilmeli ([Only Registered Users Can See Links])] ve aynı günlerde Adalet Partisi ([Only Registered Users Can See Links]) Diyarbakır senatörlerinden biri, Senato kürsüsünden Atsız aleyhine ağır bir konuşma yapmıştır.
Hasan Dinçer ([Only Registered Users Can See Links])'in Adalet Bakanı olduğu dönemde, bakanlık tahkikat açmış ve Atsız mahkemeye verilmiştir. Davanın devam ettiği 6 yıl içerisinde 12 Mart (1971) muhtırası verilmiş ve arkasından sıkıyönetim ilân edilmiştir.
Uzun duruşmalardan sonra mahkeme, Ötüken ([Only Registered Users Can See Links])in sahibi Atsız'ı ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Mustafa Kayabek ([Only Registered Users Can See Links])'i 15'er ay hapse mahkûm etmiştir. Mahkeme başkanının karara katılmadığı ve 2-1'lik ekseriyetle verilen bu karar, temyiz edilince Yargıtay ([Only Registered Users Can See Links]) tarafından bozulmuştur. Fakat aynı mahkeme 2-1'lik kararda ısrar edince, Yargıtay kararı onaylamıştır. Atsız ve Mustafa Kayabek "Tashih-i karar" isteğinde bulunmuşlar ancak bu istekleri mahkemece kabul edilmemiştir. Böylece mahkûmiyet kararı kesinleşmiştir.
Kronik enfarktüs, yüksek tansiyon ve ağır romatizmadan rahatsız olduğu için Haydarpaşa Numune Hastanesi ([Only Registered Users Can See Links])'ne yatan Atsız'a, Haydarpaşa Numune Hastanesi tarafından "Cezaevine konulamayacağı" kaydı bulunan rapor verilmiştir. Ancak 4 aylık bir rapor Adlî Tıp ([Only Registered Users Can See Links]) tarafından kabul edilmemiş ve "reviri olan cezaevinde kalabilir" şeklinde değiştirilmiştir.
Bunun üzerine infaz savcılığı 14 Kasım ([Only Registered Users Can See Links]) 1973 ([Only Registered Users Can See Links]) Çarşamba ([Only Registered Users Can See Links]) günü sabahı Atsız'ı evinden aldırarak Toptaşı Cezaevi ([Only Registered Users Can See Links])'ne sevk etmiştir. 40 kişilik adi suçlular koğuşuna konulan Atsız, bir müddet sonra reviri olan Sağmalcılar Cezaevi ([Only Registered Users Can See Links])'ne nakledilmiştir.
Atsız, kesinleşen 1,5 yıllık cezasını çekmek için hapse girince, üniversite hocaları ve öğrencilerinden oluşan bir grup Cumhurbaşkanı'na başvurup Atsız'ın affını istemiştir.
Atsız, suç işlemediğini belirterek bizzat af talep etmediği halde, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ([Only Registered Users Can See Links]), kendi yetkisini kullanarak Atsız'ın cezasını affetmiştir.
22 Ocak ([Only Registered Users Can See Links]) 1974 ([Only Registered Users Can See Links])'te Bayrampaşa Cezaevi ([Only Registered Users Can See Links])'nden tahliye edilen Atsız, 1,5 yıllık cezasının 2,5 ay kadarını cezaevinde geçirmiştir.
İbnülemin Mahmut Kemal İnal ([Only Registered Users Can See Links])'ın tarifi ile "Atlıyı atından indirecek derecede şiddetli yazılar yazan"[kaynak belirtilmeli ([Only Registered Users Can See Links])] Atsız, ateşli ve keskin bir üslûba sahip idi.
Ölümü [değiştir ([Only Registered Users Can See Links])]
Atsız, 1975 ([Only Registered Users Can See Links]) yılının kasım ayının ortalarında hasta olduğundan şüphelenmiş, ancak yapılan muayene ve testler sonucunda bir hastalık bulunamamıştır. 10 Aralık ([Only Registered Users Can See Links]) 1975 ([Only Registered Users Can See Links]) Çarşamba gününün akşamı kalp krizi geçirmiş, gelen doktor enfarktüs olduğunu anlayamamıştır. Ertesi akşam Atsız yeni bir kriz geçirmiş , 11 Aralık ([Only Registered Users Can See Links]) 1975 ([Only Registered Users Can See Links]) Perşembe ([Only Registered Users Can See Links]) günü vefat etmiştir.
13 Aralık ([Only Registered Users Can See Links]) 1975 ([Only Registered Users Can See Links]) tarihinde Kurban Bayramının ilk günü Kadıköy ([Only Registered Users Can See Links]) Osmanağa Câmii ([Only Registered Users Can See Links])'nde Kılınan ikindi namazını müteakip defnedilmiştir.
Turancı çevreler tarafından birikimli bilinmesine karşın Niyazi Berkes ([Only Registered Users Can See Links]) anılarında Atsız'ı "büyük iddiaları için gerekli olan antropoloji, tarih, felsefe alanlarında bir şey bilmeden insanları kaşlarına, gözlerine, saçlarına ve yüzlerinin rengine göre ırklara ayıracak kadar bilgisiz bir zavallı" olarak tanımlar. [2] ([Only Registered Users Can See Links]_note-1)
Nihal Atsız ve Irkçılık [değiştir ([Only Registered Users Can See Links])]
Nihal Atsız Sabahattin Ali ([Only Registered Users Can See Links])'nin İçimizdeki Şeytan romanına yanıt olarak 1940 yılında yazdığı İçimizdeki Şeytanlar kitapçığında ırkçı olduğunu şu sözlerle belirtiyordu: Ben de ırkçı, Türkçü ve Turancı olduğum için – Evet, övünerek söylüyorum ve tekrar ediyorum: Irkçı, Türkçü ve Turancı olduğum için - Sabahattin Ali’nin itiraflarına cevap vermek lüzumunu duyuyorum.[3] ([Only Registered Users Can See Links]_note-2)
Nihal Atsız 4 Mayıs 1941 tarihinde daha sonra sol görüşlü bir gazeteci olacak olan oğlu Yağmur Atsız'a hitaben bir "vasiyet" kaleme almıştır. II. Dünya Savaşı'nın yarattığı gergin ortamda yazılan bu metin özellikle Atsız'a yönelik "ırkçılık" suçlamalarının delili olarak kullanılmaktadır:
"Yağmur Oğlum! Bugün tam bir buçuk yaşındasın. Vasiyetnameyi bitirdim, kapatıyorum. Sana bir resmimi yadigar olarak bırakıyorum. Öğütlerimi tut, iyi bir Türk ol. Komünizm bize düşman bir meslektir. Bunu iyi belle. Yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır. Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlılar tarihi düşmanlarımızdır. Bulgarlar, Almanlar, İtalyanlar, İngilizler, Fransızlar, Araplar, Sırplar, Hırvatlar, İspanyollar, Portekizliler, Romenler yeni düşmanlarımızdır. Japonlar, Afganlılar ve Amerikalılar yarın ki düşmanlarımızdır. Ermeniler, Kürtler, Çerkezler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Lazlar, Lezgiler, Gürcüler, Çeçenler içer(de)ki düşmanlarımızdır. Bu kadar çok düşmanla carpışmak için iyi hazırlanmalı. Tanrı yardımcın olsun! Nihal Atsız 4 Mayıs 1941[kaynak belirtilmeli ([Only Registered Users Can See Links])] Bu vasiyet aynı zamanda Atsız'ın deyimiyle Türk ırkçılığı ile Nazizm arasındaki farka da işaret etmektedir. Türk ırkçılığının Nazizm'den kaynak aldığını ileri süren anlayışa karşı yazdığı bir yazıda Atsız "Yalnız Yahudilere karşı güdülen Alman ırkçılığı ile, her millete karşı bir korunma ilkesi olarak ileri sürülen Türk ırkçılığı arasında bir bağlantı bulunmadığını"[4] ([Only Registered Users Can See Links]_note-3) söyler.
Türkiye Komünist Partisi yöneticilerinden Reşat Fuat Baraner ([Only Registered Users Can See Links])'in kaleme aldığı ve Faris Erkman ([Only Registered Users Can See Links])'ın imzasıyla yayınlanan 'En Büyük Tehlike' broşürüne karşı yazdığı yanıtta Atsız Türk ırkçılığının Alman yanlısı olmak anlamına gelmediğini vurgulayarak şöyle der: Bizim ırkçılığımızı da Alman yardakçısı olduğumuza tanık diye gösteriyorlar. Yoldaşlar şunu iyi bilsinler ki Almanya cihan haritasından silinip Almanlığın kökü kazınsa bile biz yine ırkçı kalacağız. Alman ırkçılığı yalnız Yahudilere karşıdır. Anası veya babası Çek, Lehli gibi Alman düşmanı milletlerden olan fertleri Almanlar yabancı saymıyorlar. Bizim ırkçılığımız ise bütün milletlere karşıdır. Bu ırkçılık Türklüğün ihtiyaçlarından doğmuş olaylarla gelişmiş bir ırkçılıktır. Uzun, acı, denemelerden sonra anladık ki pasaport vatandaşlarından fayda yoktur. Atalarının kanıyla, diliyle, geleneğiyle bu toprağa bağlı olmuyan insanlar en ufak menfaati görünce ihanetten çekinmiyorlar. Biz bunun için ırkçıyız. Balkan savaşında Arnavutlar, Cihan savaşında Araplar ihanet ettiği için ırkçıyız. Selanik`i Yunanlılara tüfek atmadan teslim eden Tahsin Paşa ve Sevr paçavrasını imzalamaktan sevinç duyan Rıza Tevfik Arnavut olduğu için, Harp Okulu öğrencilerini zehirlemek isteyen Nazım Hikmetof Yoldaş Polonyalı olduğu için ırkçıyız."[5] ([Only Registered Users Can See Links]_note-4)
1952 yılında yazdığı bir makalesinde Türkçülük'ün iki bileşenini soyculuk ve Turancılık olarak tanımlayarak Soyculuk, aynı zamanda bir sağlık koruma meselesidir. Karışmak, daima, üstün olanın aleyhine olduğundan büyük meziyetler sahibi Türklerin, bu meziyetlerden yoksun soylarla karışmaları halinde ortaya çıkan melezlerde Türk’ün bazı büyük meziyetleri kaybolmakta, onların yerini diğer soyların iptidai vasıflarından bazıları tutmaktadır[6] ([Only Registered Users Can See Links]_note-5) der. Başka bir makalesinde de Türkçülük'ün bileşenlerini ırkçılık ve Turancılık olarak tanımlar: "Türkçülüğün değişmeyen tarafı ırkçılığı ile Turancılığı ve bunun neticesinde Türk milleti ve vatanı hususundaki düşünceleridir. Bu iki temelde bütün Türkçüler birleşmiştir. Bunun dışında kalan meseleler; mesela iktisadi, sosyal ve hukuki görüşler Türkçülerin ileride halledecekleri meselelerdir. Bu meseleler üzerindeki Türkçü düşünceler değişebilir. Çünkü zamanla herhangi bir iktisadi veya içtimai düşünce çürütülebilir. Fakat ırkçılık ve Turancılık asla değişmeyecektir. Çünkü bunlar Türklüğün Türklük olması için elzem şartlardır. Tıpkı bir insanın havaya ve yiyeceği olan mutlak ihtiyacı gibi... Bir insanın elbise ihtiyacı yaza, kışa, geceye, gündüze göre değişebilir. Eğlencesi de sinemaya, ava gitmek veya içki içmek şeklinde olabilir. Fakat havaya ve yiyeceğe ihtiyacı hiç bir zaman değişmez. Irkçılıkla Turancılık, Türkçülüğün hava ve gıdasıdır."[7] ([Only Registered Users Can See Links]_note-6)
Irkçılık-Turancılık davası sırasında da ırkçı olduğunu kabul eden Atsız, kendisinin üçüncü göbekten babasının Rum olduğunu iddia eden savcıya karşı şöyle diyordu: Belki bu iftira benim ırkçılığımı çürütmek için ortaya atılmıştır. Fakat çürütülemez. Farzımahal benim baba tarafımdan bütün ecdadım gayrı Türk olsa bile yine bununla ırkçılık ülküsü çürütülemez.[8] ([Only Registered Users Can See Links]_note-7) Irkçılık-Turancılık davasındaki savunmasını bitirirken şöyle diyordu: Irkçı ve Turancı olduğum için mahkum olursam, bu mahkumluk hayatımın en büyük şerefini teşkil edecektir.[9] ([Only Registered Users Can See Links]_note-8) Aynı davada yargılanan Alparslan Türkeş de sorgusunda Nihal Atsız bana daima ırkçı ve Turancı telkinatta bulunmuştur. Ben de tamamen onun gibi düşünüyorum demişti.[10] ([Only Registered Users Can See Links]_note-9)
Atsız'ın düşüncesinde sosyal-darvinizmin önemli bir yeri vardır. Biyolojik olarak güçlülerin hayatta kaldığını, zayıfların yok olduğunu söyleyen Atsız'a göre milletler arasında da aynı yasa hüküm sürüyordu. Ona göre: "Millet, âdeta gayri şuurî olarak dünyaya yayılıp hâkim olmak ister. Fakat yayılırken başka milletlerin mukavemetine çarpar. Böylelikle aralarında savaş başlar. Sonunda güçlüler kazanır."[11] ([Only Registered Users Can See Links]_note-10) Bu yüzden ülkücülüğün aynı zamanda saldırgan olması gerektiğini savunan Atsız, aynı zamanda Kemalizm'in "yurtta barış, dünyada barış" politikasına da karşı çıkıyordu. 1944 yılında yazdığı bir makalesinde şöyle diyordu: "(Yurtta barış, cihanda barış) yahut (kimsenin bir karış toprağında gözümüz yok) gibi sefilane bir siyasî umde ile bu milletin manevî enerjisini bilerek veya bilmeyerek söndürenler, zaten mahvolmuş Almanya'ya savaş açarak Türk tarihinde asla görülmemiş bir kancıklığın zilletini tarihimize sokanlar, fakat Bulgaristan ve adalardaki Türkleri topraklarıyla birlikte kurtarmak fırsatını tarih yaratmışken en denî ve cebîn bir hareketle bundan kaçanlar hiç şüphesiz Türk birliğini tamamlamak yolunda bir adım atamazlardı. Çünkü onlar bu memlekette Moskofçuluğu için için yaşatmak, Türkçülüğü açıkça yok etmek istiyen devşirmelerdi." [12] ([Only Registered Users Can See Links]_note-11)
Yine Atsız'a göre ahlakın meydana gelmesinde en önemli neden soydu. Ona göre "bir toplumun ahlakı, soyunun karışması ile değişebilirdi".[13] ([Only Registered Users Can See Links]_note-12) Ona göre "Kunlar ve Gök Türkler çağında saraylarımıza giren Çin prenseslerinin ihanetleri, artık bugün herkesin bildiği bilgiler haline gelmiştir. Osmanlılar devrinde, Kanuni Sultan Süleyman gibi büyük bir padişahı küçük düşüren hareketler, Islav asıllı Hurrem Sultan yüzündendir."[14] ([Only Registered Users Can See Links]_note-13) Türkçülere önerdiği "evlenecekleri kızın, sağlık ve soy durumlarına ve bu hususta aşka tutsak olmaya dikkat" etmeleriydi.[15] ([Only Registered Users Can See Links]_note-14) Türk ahlakı yüceltilmeli, "caz denilen zenci musikisi, balo denilen Avrupa rezaleti, bar denilen Amerikan kepâzeliği" kaldırılmalı ve tercüme yasalar yerine "millî örf ve ahlâkımızdan alınmış yasalar" yapılmalıdır[16] ([Only Registered Users Can See Links]_note-15). Ayrıca Türklerin kurtuluşu ancak Türk topraklarının başka soylardan arındırılması ile mümkündü. 1952'de "Yahudiler tam bir Arap ülkesi haline gelen Filistin’den nasıl Arapları sürerek orada bir Yahudi çoğunluğu yaptılarsa, biz de aynı şeyi yaparak bize ait olan toprakları mutlaka Türkleştirmek zorundayız"[17] ([Only Registered Users Can See Links]_note-16) diyordu.
1934 yılında yazdığı bir makalede Türk milletinin Türk ırkı demek olduğunu şu sözlerle savunur: "Türkler için milliyet her şeyden önce bir kan meselesidir... Türklük yalnız manevi-ahlaki değil, aynı zamanda maddi (yani fizik, fizyolojik, fizyonomik ve antropolojik) bir şeydir... Türk olmak için Türk ırkının maddi ve manevi hasletlerini tevarüs etmek icap eder...Bazılarının söylediği gibi milliyet yalnız anlaşma vasıtası olan dil’in birliği ile izah edilseydi bir İstanbul Yahudisinin bize bir Kırgızdan daha yakın olması lazım gelirdi. Halbuki bütün kanunlara, siyasi ve içtimai hadiselere, propagandalara rağmen biz Kırgızı kardeş, Yahudiyi de köpek çıfıt olarak tanıyoruz. Çünkü Kırgızın damarındaki kanın kendi damarımızdaki kan olduğunu, Yahudinin ise bize düşmanlıkla yuğurulduğunu biliyor, seziyoruz."[18] ([Only Registered Users Can See Links]_note-17) Yine Çanakkale Zaferi'nin yıldönümünde yapılan bir yürüyüşü eleştiren kitapçığında sosyologların "Türk Milleti" tanımını eleştirerek şunları söyler: "Türk kanının yarattığı bir mucize olan Çanakkale’yi saygılamak gerekti mi, saygılamağa gelenler Türk kanı taşıyan insanlar olmalıydı. Çanakkale zaferini kanunların ve içtimaiyat ilminin kansız taraftarlarının anlattığı “Türk Milleti” (yani içinde kürdünden yahudisine kadar hepsini ihtiva eden melez topluluk) değil, “TÜRK IRKI” kazanmıştı. Bunun için oraya yalnız Türkler gelmeliydi... Ve öyle yaptık..."[19] ([Only Registered Users Can See Links]_note-18)
Yine Nazım Hikmet ([Only Registered Users Can See Links])'e karşı yazdığı broşüründe "karışmamış kan davası yalnız hayvanlar değil, insanlar için de vardir. Hayvanların en asil ve değerlileri halis kanlı olanlar olduğu gibi insanlarin en asilleri en saf kanlı olanlarıdır. Kan ve ırk meselesi kan grupları tetkiki demek olan fizyolojik ve antropolojik bir meseledir" diyor ve Nazım Hikmet'in komünist olmasını Türk soyundan olmayışıyla ilişkilendirerek "ataları, bu toprağa kan katanlardan, halis kanlı Türk olanlardan bir komünist çıktığını da zaten şimdiye kadar görmedim. Bunlar daima kanı bozuk, sütü bozuk, yeri yurdu belirsiz, soyu sopu şüpheli ve Türk olmuyan kimselerdir." diyordu [20] ([Only Registered Users Can See Links]_note-19)
Bununla birlikte daha sonraki yıllarda Atsız'ın düşüncesinde "Türkleşmiş olmak" mümkündür ve kabul edilebilecek bir durumdur. Ona göre "hemen hemen her soy, başka soylarla karışmıştır. Bundan bir şey çıkmaz. Çünkü tabiat bir süre sonra melezliği temizler. Fakat, bir soy durmadan başka soylarla karışmakta devam ederse, bir zaman sonra, bir daha düzelmemek üzere bozulur."[21] ([Only Registered Users Can See Links]_note-20) Yani Türklerin başka soylarla karışması engellenmelidir. Bununla birlikte bu görüşlerinde zaman içinde bir yumuşama olduğu da düşünülebilir. Nitekim 1952 yılında Türk tarifini yaparken "Türk her şeyden önce, Türk soyundan gelen insandır. Türk soyundan gelince de pek ender bazı istisnalar bir yana o insanın Türkçe konuşması ve Türk kültürünü taşıması gerektir"[22] ([Only Registered Users Can See Links]_note-21) derken 1969 yılında yazdığı bir yazıda Türk'ün tarifini şöyle yapıyordu: "Türk milleti, Türk kökünden gelenlerle Türk kökünden gelmiş olanlar kadar Türkleşmiş kimselerden meydana gelen topluluktur... Şuuraltında veya duygularının gizli yönünde başka biri ırkın şuur ve özleyişini taşımayan kimselerdir." Dolayısıyla daha önceleri vasiyetinde "iç düşmanlar"[23] ([Only Registered Users Can See Links]_note-22) olarak tanımladığı farklı ırklardan gelmelerine karşın Mehmet Akif Ersoy ya da Yıldırım Beyazıt da Atsız'a göre Türk sayılmalıydı.
Eserleri [değiştir ([Only Registered Users Can See Links])]
Türkçülüğün öncülerinden olan Nihâl Atsız, Turancı çevreler tarafından aynı zamanda güçlü bir Türkolog ([Only Registered Users Can See Links]) olarak kabul edilir. Bu çevrelere göre Türk dilini, tarihini ve edebiyatını gayet iyi bilen Atsız, özellikle Türk tarihinin Göktürk kısmında uzmanlaşmıştı. Çok sevdiği bu devreyi Bozkurtların Ölümü ([Only Registered Users Can See Links]) ve Bozkurtlar Diriliyor ([Only Registered Users Can See Links]) adlı iki eser ile romanlaştırmıştır. Deli Kurt ([Only Registered Users Can See Links]) adlı romanı Osmanlı tarihinin ilk devrelerinin romanlaştırılmış şeklidir. Ruh Adam ([Only Registered Users Can See Links]) 'daki Selim Pusat ([Only Registered Users Can See Links])'ın şahsiyetinde Atsız'ı görürüz. Ruh Adam 'ın devamı olarak Yalnız Adam ([Only Registered Users Can See Links]) 'ı yazacağını söylüyordu.[kaynak belirtilmeli ([Only Registered Users Can See Links])] Yine yazacağını bildirdiği bir eseri de Bozkurtlar serisi'nin 3. cildi idi.[kaynak belirtilmeli ([Only Registered Users Can See Links])] Yayınlanmamış eserlerinin içerisinde II. Mahmut'tan Günümüze Kadar Osmanlı Hanedanı Tarihi adlı bir eseri de vardır. Nihâl Atsız'ın şiirleri Yolların Sonu ([Only Registered Users Can See Links]) adı ile kitap halinde basılmıştır.
Romanları [değiştir ([Only Registered Users Can See Links])]
Dalkavuklar Gecesi ([Only Registered Users Can See Links]), İstanbul 1941.
Bozkurtların Ölümü ([Only Registered Users Can See Links]), İstanbul 1946.
Bozkurtlar Diriliyor ([Only Registered Users Can See Links]), İstanbul 1949.
Deli Kurt ([Only Registered Users Can See Links]), İstanbul 1958.
Z Vitamini ([Only Registered Users Can See Links]), İstanbul 1959.
Ruh Adam ([Only Registered Users Can See Links]), İstanbul 1972.