PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Bin yıl önce Türkler nasıl yaşardı?


Syst3m
4 September 2009, 03:34
Bin yıl önce Türkler nasıl yaşardı?

[Only Registered Users Can See Links]

Türklerin bin yıl önce giyim kuşamlarına özen gösterdiği[Only Registered Users Can See Links] ütülü elbise[Only Registered Users Can See Links] ipek mendil[Only Registered Users Can See Links] eldiven ve havlu kullandığı belirtildi. Kıyafetlerini özel yöntemlerle çeşitli renklere boyayan Türkler[Only Registered Users Can See Links] kendi icatları yoluyla zehirli yemeği de ortaya çıkarıyordu.

Türk Dil Kurumu (TDK) Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın'ın kaleme aldığı ve Çince ile Uygurca'ya da çevrilen kitabında[Only Registered Users Can See Links] Kaşgarlı Mahmud'un "Divanü Lugati't-Türk" eserine dayanılarak Türklerin bin yıl önceki ilgi çekici geleneklerine yer veriliyor.

Çin ([Only Registered Users Can See Links])'de basılarak 8 Eylül'de Pekin'de tanıtımı gerçekleştirilecek "Bin Yıl Önce[Only Registered Users Can See Links] Bin Yıl Sonra-Kaşgarlı Mahmud ve Divanü Lugati't-Türk" isimli kitapta yer alan bilgilere göre[Only Registered Users Can See Links] Türkçede "ütü" olarak kullanılan söz[Only Registered Users Can See Links] Divanü Lugati't-Türk'te "ütüg" olarak geçiyor. Bu alet[Only Registered Users Can See Links] Kaşgarlı Mahmud tarafından[Only Registered Users Can See Links] "mala biçiminde olan[Only Registered Users Can See Links] ısıtıldıktan sonra giysilerin kırışıklıklarına bastırılarak sıcaklığın etkisiyle bu kırışıklıkların düzleşmesini sağlayan demir parçası" olarak tanımlanıyor.

Günümüzün ütüsünün ateşte ısıtılarak kullanılan eski biçimi olan "ütüg" için eserlerde[Only Registered Users Can See Links] "ütidi" fiili de "ol tonug ütidi (o giysinin kırışıklıklarını ütüledi ve düzeltti)" şeklinde kullanılıyor.

Sözlük bölümünde yer alan "suvluk" sözünü Kaşgarlı Mahmud "havlu"[Only Registered Users Can See Links] "eliglik" sözünü ise "eldiven" olarak tanımlıyor. "Su" sözcüğünün bin yıl önceki biçimi olan "suv" kelimesine getirilen yapım ekiyle türetilen "suvluk"un[Only Registered Users Can See Links] el[Only Registered Users Can See Links] yüz ve vücuttaki suyu kurutmak amacıyla kullanılan havlu olduğu anlaşılıyor.

Bin yıl önce Türklerin giyim kuşamında mendili kullandığı da eserde görülüyor. Erkeğin gerektiğinde burnunu silmek için cebinde taşıdığı ipek mendil olan "ületü"[Only Registered Users Can See Links] Divanü Lugati't-Türk'te yer alan bir başka giyim kuşam aksesuarı olarak öne çıkıyor. Bu veriler[Only Registered Users Can See Links] Türklerin bin yıl önce giyim ve temizliklerine dikkat ettiğini[Only Registered Users Can See Links] ütülenmiş kıyafet ve ipek mendillerle dolaştığını gösteriyor.

Giysilerini boyuyorlardı

Eserde[Only Registered Users Can See Links] giyim kuşam ile ilgili bir başka ayrıntı da "bodudı" sözüyle gözler önüne seriliyor. Eski Türkçedeki "bodudı" sözü[Only Registered Users Can See Links] "boyadı" anlamında kullanılırken[Only Registered Users Can See Links] Kaşgarlı Mahmud'un bu söz için getirdiği örnek[Only Registered Users Can See Links] "ol tonug bodudı (o giysisini boyadı)" şeklinde görülüyor.

Kaşgarlı Mahmud[Only Registered Users Can See Links] giysi boyanabileceği gibi başka şeylerin de boyanabileceğini ve bu fiilin onlar için de kullanılabileceğini belirtirken[Only Registered Users Can See Links] giysinin nasıl boyandığı konusunda bilgi verilmese de bu örnek[Only Registered Users Can See Links] Türklerin bin yıl önce kıyafetlerini boyadığını gösteren bir kanıt olarak ortaya çıkıyor.

Zehirli yemeği gösteren "Çatu"

Suikastların çoğunlukla zehirleme yoluyla yapıldığı bir dönemde yemeklere karıştırılan zehri ortaya çıkarmak da büyük önem taşıyordu. Babası ile beraber aile fertlerini böyle bir suikast sonucunda kaybeden Kaşgarlı Mahmud da zehirli yemekleri ortaya çıkaran "çatu" isimli bir nesnenin var olduğunu[Only Registered Users Can See Links] Türk dilinin baş ucu kitabında anlatıyor.

"Çatu"nun "balık duyargası" olduğunu[Only Registered Users Can See Links] kimilerine göre ise Çin ([Only Registered Users Can See Links])'den getirilen ve bıçak sapı yapımında kullanılan bir ağaç kökü olabileceğini aktaran Kaşgarlı Mahmud[Only Registered Users Can See Links] yemekte zehir bulunup bulunmadığının da "çatu" sayesinde anlaşıldığından söz ediyor.

Onun verdiği bilgilere göre[Only Registered Users Can See Links] zehirli yemek "çatu" aracılığıyla şu yöntemle anlaşılıyor: "İçerisinde zehir bulunduğu sanılan çorba ya da yemek bir kapta getirilir. Daha sonra bu yemek 'çatu' ile karıştırılır. Eğer içerisinde zehir varsa ateş yanmamasına karşın çorba ya da yemek kaynamaya başlar. Ayrıca[Only Registered Users Can See Links] 'çatu' kabın içerisinde konulduğunda da duman çıkmasa bile kabın kenarları buğulanır."

"Hangi boydansın?"

Türklerin o dönemdeki görgü kuralları ile törelerinden de bahsedilen eserde[Only Registered Users Can See Links] Türklerin tanışma şekilleri de okuyucuya aktarılıyor. Birbirini tanımasa dahi karşılaşan iki kişinin selamlaştığı ve görgü kuralları gereğince hal hatır sorduğu Türk geleneğinde iki Türkün tanışması da şöyle anlatılıyor:

"Birbirini tanımayan iki adam[Only Registered Users Can See Links] karşılaştıklarında önce selamlaşırlar. Sonra[Only Registered Users Can See Links] 'boy kim? (hangi boydansın?)' diye sorarlar. Hangi kabiledensin demektir. 'Salgur' diye karşılık verir veya boy adlarından birini söyler. Bundan sonra konuşmaya başlarlar veya daha fazla gevezelik etmeden kendi yollarına giderler. Böylece her biri diğerinin ait olduğu boyu tanımış olur."

Kitapta[Only Registered Users Can See Links] ayrıca[Only Registered Users Can See Links] iki asker veya iki birliğin karşılaştığı durumlarda birbirini tanıma yolu da izah ediliyor. Kaşgarlı Mahmud'un verdiği bilgilerden[Only Registered Users Can See Links] bugün askerlikte[Only Registered Users Can See Links] poliste veya benzeri görevlerde kullanılan "parola sorma" uygulamasının o dönemde de var olduğu ortaya çıkıyor.