Syst3m
12 September 2009, 00:38
7 yaşında iken Nuri Paşa komutasındaki askerî birlikle Azerbaycan"a gelen Nevruz Caferov[Only Registered Users Can See Links] bugün 94 yaşında ve çocukluğunun İstanbul"unu özlüyor.1917 yılında Ermeni-Rus orduları Azerbaycan"ı kasıp kavurur. Müslüman Türk ahali zor durumdadır. Osmanlı hükümeti[Only Registered Users Can See Links] yardım amacıyla dönemin ünlü askerlerinden Nuri Paşa komutasında bir orduyu Azerbaycan"a gönderir. Bu askerî birlik içinde ismi Ahmet olan küçük bir çocuk da vardır. Ahmet"in babası yüksek rütbeli bir Osmanlı zabiti olan Nimetullah beydir.
--------------------------------------------------------------------------------
Annesi ise Fatıma hanım. Ahmet[Only Registered Users Can See Links] daha küçük bir çocuk iken annesini kaybeder. Sefer emri alan Nimetullah bey[Only Registered Users Can See Links] oğlunu emanet edebileceği bir akrabası olmadığından o sırada 7 yaşında olan Ahmet"i yanında götürmeye karar verir. Askerî birliğin İstanbul"da başlayan uzun ve yorucu yolculuğu Gence"de sona erer. Kente vardıklarında küçük Ahmet"i bir çocuk yurduna teslim eder babası[Only Registered Users Can See Links] sonra da Azerbaycan"ın iç bölgelerinde devam eden savaşa katılmak amacıyla cepheye koşar.
Dünün küçük Ahmet"i Nevruz Caferov[Only Registered Users Can See Links] ak sakallı bir dede olmuş şimdi ve Bakû'de yaşıyor. Dimdik duruşu[Only Registered Users Can See Links] kartal bakışı ve çehresindeki çizgiler onun başka bir coğrafyaya ait olduğunu gözler önüne seriyor. Bakû"deki Türk Şehitliği"nde isimleri pirinç levhalara yazılı kahramanlara bakıp[Only Registered Users Can See Links] "Ben buraya onlarla birlikte geldim" diyor. Sonra da gözünü ufka dikerek şunları söylüyor: "Onlar babamın arkadaşları. Benim amcalarım oluyor. İstanbul"dan Gence"ye uzanan uzun bir yolda arkadaş olmuşuz onlarla."
İstanbul hasreti ile yanan gönül
Nevruz Caferov[Only Registered Users Can See Links] 1910 yılında İstanbul"da dünyaya gelir. Aradan geçen uzun yıllara rağmen "İstanbul" ismi telaffuz edilince heyecanlanıyor ve yüreğinde doğduğu şehri ahir ömründe görme arzusu uyanıyor. İstanbul"a duyduğu sevginin altında çocuk hafızasında kalan güzel hatıralar bulunuyor. Gözünün önüne en fazla gelen görüntü yaşadıkları ev ve yanıbaşındaki cami. "5-6 yaşlarında iken arkadaşlarımla evimizin önünde oynardık" diyor[Only Registered Users Can See Links] iç geçirerek[Only Registered Users Can See Links] Evlerinin yanıbaşındaki caminin çift minaresi olduğunu söylüyor. Arkadaşları ile camiye girip saklambaç oynarlarmış. Bazen namaz kılan insanlarla birlikte eğilip kalkarlarmış. Cemaat de onların başını okşar[Only Registered Users Can See Links] şeker ya da para verirmiş. Bazen de çok fazla gürültü çıkarır[Only Registered Users Can See Links] bu kez de onların tatlı-sert ikazları ile karşılaşırlarmış.
Nevruz dedenin hafızasından çıkmayan bir başka İstanbul karesi ise evlerinin önündeki kalabalık. "Rahmetli annemin Hakk"ın rahmetine kavuştuğu gündü o gün" diyor[Only Registered Users Can See Links] kısık bir sesle. Annesinin genç yaşta ölmesi onu derinden etkilemiş. Babasının birkaç kez sessiz sessiz ağladığına şahit olmuş. Oyun arkadaşlarının hiçbirini gözünün önüne getiremediğinden yakınıyor. Onlara ait ne bir resim karesi var belleğinde ne de bir isim. 7 yaşına kadar yaşadığı İstanbul"dan hafızasında kalanlar bu kadar. Bir de camilerin minarelerinden yayılan ezan sesleri kalmış kulaklarında.
"Baba" diyerek haykırır ve kendinden geçer
Küçük Ahmet"in Gence günleri çok zor geçer. Annesinin vefatından sonra öz yurdundan ve arkadaşlarından ayrı düşmek çok zoruna gider. Bunlar yetmezmiş gibi[Only Registered Users Can See Links] vatanından uzak bu garip ülkede tek yakını olan[Only Registered Users Can See Links] canı sıkıldığında boynuna sarılıp teselli bulacağı babacığı da yanında değildir. Annesinin yokluğuna bir de baba hasreti eklenir. Nice geceler "anne-baba" çığlıkları ile uyanır ve sabaha kadar ağlar da ağlar. Bazı geceler bu ağlama seanslarına çocuk yuvasının hizmetçisi de katılır. Yurtta kaldığı iki yıl boyunca küçük Ahmet"i hiçbir şey teselli edemez.
Bu arada[Only Registered Users Can See Links] Azerbaycan bağımsızlığını ilan eder. O sıralar dokuz yaşında olan Ahmet[Only Registered Users Can See Links] "Belki babasından bir haber alır" düşüncesiyle önce Bakû"ye[Only Registered Users Can See Links] bir süre sonra da İran sınırına yakın Lenkeran şehrindeki çocuk yurduna gönderilir. 28 Nisan 1920"de Rus askerleri Azerbaycan"ı yeniden işgal edince bu tarihe kadar ülkede kalmış Osmanlı askerleri birer ikişer İran üzerinden vatan yolunu tutar. Baba hasretine dayanamayan Ahmet[Only Registered Users Can See Links] bir haber alırım ümidiyle çocuk yurdundan firar ederek İran"ın Astara şehrine gider. Bir yıl boyunca babasının izini bulmaya çalışır. Hiç kimse "babanı gördüm" demez kendisine. Boynunu büker ve yeniden Lenkeran"a dönerek çocuk yurduna yerleşir. Umudunu kaybetmiştir artık. Kendisini annesiz babasız bir gelecek beklemektedir.
Kafesteki kuş gibi çırpınmak
Küçük Ahmet babası Nimetullah beyi ararken[Only Registered Users Can See Links] babası da oğul hasreti ile yanıp tutuşmaktadır. Sevgili eşinden yadigar kalan biricik yavrusunu bulmak ister. Ancak[Only Registered Users Can See Links] Osmanlı askerleri için Azerbaycan toprakları güvenli değildir artık. Bolşeviklerin iktidarda olduğu bu topraklarda Osmanlı askerlerini yargılamak üzere mahkemeler kurulmuştur çünkü.
Canlarını kurtarabilenler İran üzerinden Anadolu"ya geçmeye çalışır. Ancak[Only Registered Users Can See Links] bu güzergah da onlar için tekin değildir. "Aynalı" ve "beş atılan" diye tabir edilen Osmanlı tüfekleri çok değerli olduğundan Mehmetçiklere bu kez eşkıyalar musallat olur. Kimisinin eşyaları yağmalanır[Only Registered Users Can See Links] kimisi de ellerindekileri vermek istemediği için öldürülür. Nimetullah bey[Only Registered Users Can See Links] asla dönmeyi düşünmez. Onun hayatta tek bir amacı vardır; oğlunu bulmak. Önce Gence"ye[Only Registered Users Can See Links] sonra da Bakû"ye gider. Bolşevikler tarafından yakalanıp idam edilirim korkusuyla başkentten ayrılır ve Lenkeran"ın yolunu tutar.
Bu dönemde kafesteki kuş gibi çırpınıp durur. Bir yanda evladını gurbette bırakıp gitmek vardır[Only Registered Users Can See Links] diğer yanda ölüm korkusu. Nihayet kararını verir[Only Registered Users Can See Links] Lenkeran üzerinden İran"a geçer. Ancak[Only Registered Users Can See Links] evlat hasreti vicdanını kanatır ve daha öteye gidemez. İçine doğan bir ümitle Lenkeran"a geri döner. Bir gün Lenkeran sokaklarında dolaşırken küçük Ahmet"in "baba" çığlıklarını duyar ve hayatının en mutlu gününü yaşar.
Hayatı da değişir ismi de
Baba oğul yıllar sonra kavuşmuştur artık. Ancak[Only Registered Users Can See Links] onları nelerin beklediğini tahmin bile edemezler. Bildikleri bir şey varsa o da geçmişlerini ve nereden geldiklerini unutmaktır. Osmanlı Zabiti Nimetullah[Only Registered Users Can See Links] Sovyet vatandaşı Nimet olur öncelikle. Küçük Ahmet"in ismi de Nevruz Caferov[Only Registered Users Can See Links] Baba Nimetullah[Only Registered Users Can See Links] bulduğu eski bir akordeonu düğünlerde ve bayramlarda çalarak ekmek parasını kazanmaya başlar. Akordiyoncu Nimet olarak nam salar Lenkeran"da. Bir Azeri hanımla evlenir ve Nevruz"un üç kardeşi olur.
İstanbul"dan getirdiği oğlunun iyi bir eğitim almasını ister ve onu askerî okula yazdırır. Bakû"de okuyan Nevruz[Only Registered Users Can See Links] bir gün üşüterek hastalanır ve tedavi görmek için Lenkeran"a babasının yanına gider. Bir hafta sonra geri döndüğünde onu bir sürpriz beklemektedir. Okuldan atılmıştır ve okul yönetimi ordudan firar ettiği gerekçesiyle kendisini mahkemeye vermiştir. Çıkarıldığı mahkemede mahkum olur ve cezaevine gönderilir. Üç yıl hapiste kalan Nevruz Caferov[Only Registered Users Can See Links] cezasını tamamladıktan sonra hayata atılır ve inşaat işçiliği dahil her türlü işi yaparak rızkını çıkarmaya çalışır.
Alman esir kamplarında yaşananlar
Aradan yıllar geçer. 1941 yılının bir yaz sabahı Almanya[Only Registered Users Can See Links] Sovyet topraklarına saldırır. Halk seferberliğe çağrılır. Nevruz Caferov da savaşın ilk günlerinde cepheye çağrılanlar arasındadır. Cephede "cesur" asker olarak nam salar. 1942 yılının sonbaharında Ukrayna"nın Harkof kenti yakınlarında yaralanır ve Almanlara esir düşer. Esir kampında yapılan ideolojik propaganda[Only Registered Users Can See Links] o zamana kadarki düşüncelerinde önemli değişiklikler meydana getirir. Esir Azerilerin bir araya toplanarak askeri lejyonlar kurulması işine yardımcı olur. Almanların Sovyet ordularını mağlup edeceği varsayımından hareketle Azerbaycan"da kurulacak hükümetin hazırlıklarına girişir.
Bu arada[Only Registered Users Can See Links] Almanların talimatıyla bir gece uçakla İstanbul"a hareket eder ve Mehmet Emin Resulzade"yi (Sovyetlerin işgalinden önce 1918 yılında bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan devletinin lideri) alarak geri döner. İtalya[Only Registered Users Can See Links] Fransa[Only Registered Users Can See Links] Avusturya[Only Registered Users Can See Links] Bulgaristan[Only Registered Users Can See Links] Polonya[Only Registered Users Can See Links] Romanya gibi Avrupa ülkelerini dolaşarak Azerbaycanlıların işkenceden kurtulmalarına ve lejyonda toplanmalarına yardımcı olur. Almanca ve İtalyancayı mükemmel konuşacak derecede[Only Registered Users Can See Links] Fransızcayı da fikirlerini ifade edecek kadar öğrenir. Savaş[Only Registered Users Can See Links] Almanların yenilgisiyle biter. Hem lejyon çalışmaları hem de Azerbaycan devleti ile ilgili bütün ümitleri suya düşer. 1946 yılında Avusturya"da yakalanır ve Sovyet yetkililerine teslim edilir.
İşkence yılları
Bakû"deki KGB bürosunun bodrum katlarında hayal bile edemeyeceği işkencelerle karşılaşır. Tırnakları sökülür[Only Registered Users Can See Links] parmakları kapı aralığına sıkıştırılarak kırılır[Only Registered Users Can See Links] sapasağlam dişleri kertepenle sökülür[Only Registered Users Can See Links] elleri ve ayakları zincirlenerek bayılıncaya kadar dövülür. O yıllarda Azerbaycan Komünist Partisi"nin lideri kast edilerek[Only Registered Users Can See Links] "Bagirof"un yerine mi göz diktin?" diyerek kendisi ile alay edilir. Soruşturma bittikten sonra mahkemeye çıkarılır ve 25 yıl hapse mahkum edilerek sürgüne gönderilir. Her ne kadar sürgün yeri KGB"nin bodrumları ile kıyaslanmayacak kadar rahat olsa da havanın çok soğuk (-40 derece) olması[Only Registered Users Can See Links] bulaşıcı hastalıkların kol gezmesi hayatı yine de zorlaştırır. Nevruz Caferov"un önünde sürgünde geçirilecek 3-5 yıl değil[Only Registered Users Can See Links] tam 25 sene vardır. Mart 1953"te dönemin Sovyet lideri Stalin ölür. Çok geçmeden Sovyet ülkesinde ciddi değişiklikler olur[Only Registered Users Can See Links] kanunlarda yumuşamalar meydana gelir. Stalin"in ölümüyle Nevruz Caferov"un hayatı da değişir. 8 yıl hapis yattıktan sonra 1956 yılında vatanına geri döner.
Bir kez daha hayatın acı gerçekleriyle karşı karşıya gelir. Fabrikada işçi olarak çalışır[Only Registered Users Can See Links] tiyatroda sahneye çıkar[Only Registered Users Can See Links] devlet korosuna katılır. Bu arada başka yetenekleri olduğu da ortaya çıkar ve resim yapmaya başlar. Hayallerinde canlandırdığı İstanbul"dan iki farklı manzarayı yağlı boya ile keten kumaşın üzerine yansıtır. Bugün evinin duvarını süsleyen bu tablolarda ana figür olarak küçük Ahmet"in hafızasında kalan İstanbul"a ait camiler[Only Registered Users Can See Links] köşkler[Only Registered Users Can See Links] mavi denizler göze çarpıyor. Dostlarının ısrarı ile evlenir ve 56 yaşında baba olma zevkini tadar. Bakû"de düzenli bir hayatı[Only Registered Users Can See Links] her sabah gideceği bir işi[Only Registered Users Can See Links] akşamları hanımı ve çocukları ile birlikte kalacağı üç odalı bir evi vardır artık.
Yürekleri yakan İstanbul hasreti
Nevruz Caferov bugün 94 yaşında. Önce eşini sonra da oğlu Fahrettin"i kaybetmiş. Bakû"deki evinin duvarlarını Mehmet Emin Resulzade"nin Almanya"da iken hediye ettiği Kur"an-ı Kerim süslüyor. Yine ondan yadigar bir takım elbise de[Only Registered Users Can See Links] Nevruz Caferov"un "kutsal bir emanet" gibi sakladığı bir diğer eşya ise Nuri Paşa"nın kalpağı. Bazen bu kalpağı giyip dışarı çıkıyor[Only Registered Users Can See Links] bazen de aynanın karşısına geçip acı dolu günleri hatırlıyor.
Çektiği bunca çileye rağmen ruhu sapasağlam Nevruz dedenin[Only Registered Users Can See Links] dili de şükürlü. Otobüste[Only Registered Users Can See Links] minibüste genç bayanlara yer verecek kadar centilmen[Only Registered Users Can See Links] imdat dileyen birisine yardım edecek kadar delikanlı[Only Registered Users Can See Links] son ekmek parçasını paylaşacak kadar cömert birisi. Her gün[Only Registered Users Can See Links] beş vakit hem Türkiye hem de Azerbaycan için dua ediyor. Bir de ahir ömründe hayallerini süsleyen İstanbul"u görebilmek için.
İstanbul onun için ayrı bir anlam ifade ediyor aslında. Bu şehrin ismini duyunca yerinden sıçrıyor ve hasret duyduğu şehri görme arzusu artıyor.
Bu son arzusu yerine gelir mi bilinmez. Kim bilir[Only Registered Users Can See Links] 94 yıllık ömrü boyunca olağanüstü maceralar yaşayan Nevruz dedenin hayat hikayesi[Only Registered Users Can See Links] çocukluğunda arkadaşlarıyla birlikte çevresinde koşturup durduğu o çift minareli caminin yanıbaşında noktalanır belki.
--------------------------------------------------------------------------------
Annesi ise Fatıma hanım. Ahmet[Only Registered Users Can See Links] daha küçük bir çocuk iken annesini kaybeder. Sefer emri alan Nimetullah bey[Only Registered Users Can See Links] oğlunu emanet edebileceği bir akrabası olmadığından o sırada 7 yaşında olan Ahmet"i yanında götürmeye karar verir. Askerî birliğin İstanbul"da başlayan uzun ve yorucu yolculuğu Gence"de sona erer. Kente vardıklarında küçük Ahmet"i bir çocuk yurduna teslim eder babası[Only Registered Users Can See Links] sonra da Azerbaycan"ın iç bölgelerinde devam eden savaşa katılmak amacıyla cepheye koşar.
Dünün küçük Ahmet"i Nevruz Caferov[Only Registered Users Can See Links] ak sakallı bir dede olmuş şimdi ve Bakû'de yaşıyor. Dimdik duruşu[Only Registered Users Can See Links] kartal bakışı ve çehresindeki çizgiler onun başka bir coğrafyaya ait olduğunu gözler önüne seriyor. Bakû"deki Türk Şehitliği"nde isimleri pirinç levhalara yazılı kahramanlara bakıp[Only Registered Users Can See Links] "Ben buraya onlarla birlikte geldim" diyor. Sonra da gözünü ufka dikerek şunları söylüyor: "Onlar babamın arkadaşları. Benim amcalarım oluyor. İstanbul"dan Gence"ye uzanan uzun bir yolda arkadaş olmuşuz onlarla."
İstanbul hasreti ile yanan gönül
Nevruz Caferov[Only Registered Users Can See Links] 1910 yılında İstanbul"da dünyaya gelir. Aradan geçen uzun yıllara rağmen "İstanbul" ismi telaffuz edilince heyecanlanıyor ve yüreğinde doğduğu şehri ahir ömründe görme arzusu uyanıyor. İstanbul"a duyduğu sevginin altında çocuk hafızasında kalan güzel hatıralar bulunuyor. Gözünün önüne en fazla gelen görüntü yaşadıkları ev ve yanıbaşındaki cami. "5-6 yaşlarında iken arkadaşlarımla evimizin önünde oynardık" diyor[Only Registered Users Can See Links] iç geçirerek[Only Registered Users Can See Links] Evlerinin yanıbaşındaki caminin çift minaresi olduğunu söylüyor. Arkadaşları ile camiye girip saklambaç oynarlarmış. Bazen namaz kılan insanlarla birlikte eğilip kalkarlarmış. Cemaat de onların başını okşar[Only Registered Users Can See Links] şeker ya da para verirmiş. Bazen de çok fazla gürültü çıkarır[Only Registered Users Can See Links] bu kez de onların tatlı-sert ikazları ile karşılaşırlarmış.
Nevruz dedenin hafızasından çıkmayan bir başka İstanbul karesi ise evlerinin önündeki kalabalık. "Rahmetli annemin Hakk"ın rahmetine kavuştuğu gündü o gün" diyor[Only Registered Users Can See Links] kısık bir sesle. Annesinin genç yaşta ölmesi onu derinden etkilemiş. Babasının birkaç kez sessiz sessiz ağladığına şahit olmuş. Oyun arkadaşlarının hiçbirini gözünün önüne getiremediğinden yakınıyor. Onlara ait ne bir resim karesi var belleğinde ne de bir isim. 7 yaşına kadar yaşadığı İstanbul"dan hafızasında kalanlar bu kadar. Bir de camilerin minarelerinden yayılan ezan sesleri kalmış kulaklarında.
"Baba" diyerek haykırır ve kendinden geçer
Küçük Ahmet"in Gence günleri çok zor geçer. Annesinin vefatından sonra öz yurdundan ve arkadaşlarından ayrı düşmek çok zoruna gider. Bunlar yetmezmiş gibi[Only Registered Users Can See Links] vatanından uzak bu garip ülkede tek yakını olan[Only Registered Users Can See Links] canı sıkıldığında boynuna sarılıp teselli bulacağı babacığı da yanında değildir. Annesinin yokluğuna bir de baba hasreti eklenir. Nice geceler "anne-baba" çığlıkları ile uyanır ve sabaha kadar ağlar da ağlar. Bazı geceler bu ağlama seanslarına çocuk yuvasının hizmetçisi de katılır. Yurtta kaldığı iki yıl boyunca küçük Ahmet"i hiçbir şey teselli edemez.
Bu arada[Only Registered Users Can See Links] Azerbaycan bağımsızlığını ilan eder. O sıralar dokuz yaşında olan Ahmet[Only Registered Users Can See Links] "Belki babasından bir haber alır" düşüncesiyle önce Bakû"ye[Only Registered Users Can See Links] bir süre sonra da İran sınırına yakın Lenkeran şehrindeki çocuk yurduna gönderilir. 28 Nisan 1920"de Rus askerleri Azerbaycan"ı yeniden işgal edince bu tarihe kadar ülkede kalmış Osmanlı askerleri birer ikişer İran üzerinden vatan yolunu tutar. Baba hasretine dayanamayan Ahmet[Only Registered Users Can See Links] bir haber alırım ümidiyle çocuk yurdundan firar ederek İran"ın Astara şehrine gider. Bir yıl boyunca babasının izini bulmaya çalışır. Hiç kimse "babanı gördüm" demez kendisine. Boynunu büker ve yeniden Lenkeran"a dönerek çocuk yurduna yerleşir. Umudunu kaybetmiştir artık. Kendisini annesiz babasız bir gelecek beklemektedir.
Kafesteki kuş gibi çırpınmak
Küçük Ahmet babası Nimetullah beyi ararken[Only Registered Users Can See Links] babası da oğul hasreti ile yanıp tutuşmaktadır. Sevgili eşinden yadigar kalan biricik yavrusunu bulmak ister. Ancak[Only Registered Users Can See Links] Osmanlı askerleri için Azerbaycan toprakları güvenli değildir artık. Bolşeviklerin iktidarda olduğu bu topraklarda Osmanlı askerlerini yargılamak üzere mahkemeler kurulmuştur çünkü.
Canlarını kurtarabilenler İran üzerinden Anadolu"ya geçmeye çalışır. Ancak[Only Registered Users Can See Links] bu güzergah da onlar için tekin değildir. "Aynalı" ve "beş atılan" diye tabir edilen Osmanlı tüfekleri çok değerli olduğundan Mehmetçiklere bu kez eşkıyalar musallat olur. Kimisinin eşyaları yağmalanır[Only Registered Users Can See Links] kimisi de ellerindekileri vermek istemediği için öldürülür. Nimetullah bey[Only Registered Users Can See Links] asla dönmeyi düşünmez. Onun hayatta tek bir amacı vardır; oğlunu bulmak. Önce Gence"ye[Only Registered Users Can See Links] sonra da Bakû"ye gider. Bolşevikler tarafından yakalanıp idam edilirim korkusuyla başkentten ayrılır ve Lenkeran"ın yolunu tutar.
Bu dönemde kafesteki kuş gibi çırpınıp durur. Bir yanda evladını gurbette bırakıp gitmek vardır[Only Registered Users Can See Links] diğer yanda ölüm korkusu. Nihayet kararını verir[Only Registered Users Can See Links] Lenkeran üzerinden İran"a geçer. Ancak[Only Registered Users Can See Links] evlat hasreti vicdanını kanatır ve daha öteye gidemez. İçine doğan bir ümitle Lenkeran"a geri döner. Bir gün Lenkeran sokaklarında dolaşırken küçük Ahmet"in "baba" çığlıklarını duyar ve hayatının en mutlu gününü yaşar.
Hayatı da değişir ismi de
Baba oğul yıllar sonra kavuşmuştur artık. Ancak[Only Registered Users Can See Links] onları nelerin beklediğini tahmin bile edemezler. Bildikleri bir şey varsa o da geçmişlerini ve nereden geldiklerini unutmaktır. Osmanlı Zabiti Nimetullah[Only Registered Users Can See Links] Sovyet vatandaşı Nimet olur öncelikle. Küçük Ahmet"in ismi de Nevruz Caferov[Only Registered Users Can See Links] Baba Nimetullah[Only Registered Users Can See Links] bulduğu eski bir akordeonu düğünlerde ve bayramlarda çalarak ekmek parasını kazanmaya başlar. Akordiyoncu Nimet olarak nam salar Lenkeran"da. Bir Azeri hanımla evlenir ve Nevruz"un üç kardeşi olur.
İstanbul"dan getirdiği oğlunun iyi bir eğitim almasını ister ve onu askerî okula yazdırır. Bakû"de okuyan Nevruz[Only Registered Users Can See Links] bir gün üşüterek hastalanır ve tedavi görmek için Lenkeran"a babasının yanına gider. Bir hafta sonra geri döndüğünde onu bir sürpriz beklemektedir. Okuldan atılmıştır ve okul yönetimi ordudan firar ettiği gerekçesiyle kendisini mahkemeye vermiştir. Çıkarıldığı mahkemede mahkum olur ve cezaevine gönderilir. Üç yıl hapiste kalan Nevruz Caferov[Only Registered Users Can See Links] cezasını tamamladıktan sonra hayata atılır ve inşaat işçiliği dahil her türlü işi yaparak rızkını çıkarmaya çalışır.
Alman esir kamplarında yaşananlar
Aradan yıllar geçer. 1941 yılının bir yaz sabahı Almanya[Only Registered Users Can See Links] Sovyet topraklarına saldırır. Halk seferberliğe çağrılır. Nevruz Caferov da savaşın ilk günlerinde cepheye çağrılanlar arasındadır. Cephede "cesur" asker olarak nam salar. 1942 yılının sonbaharında Ukrayna"nın Harkof kenti yakınlarında yaralanır ve Almanlara esir düşer. Esir kampında yapılan ideolojik propaganda[Only Registered Users Can See Links] o zamana kadarki düşüncelerinde önemli değişiklikler meydana getirir. Esir Azerilerin bir araya toplanarak askeri lejyonlar kurulması işine yardımcı olur. Almanların Sovyet ordularını mağlup edeceği varsayımından hareketle Azerbaycan"da kurulacak hükümetin hazırlıklarına girişir.
Bu arada[Only Registered Users Can See Links] Almanların talimatıyla bir gece uçakla İstanbul"a hareket eder ve Mehmet Emin Resulzade"yi (Sovyetlerin işgalinden önce 1918 yılında bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan devletinin lideri) alarak geri döner. İtalya[Only Registered Users Can See Links] Fransa[Only Registered Users Can See Links] Avusturya[Only Registered Users Can See Links] Bulgaristan[Only Registered Users Can See Links] Polonya[Only Registered Users Can See Links] Romanya gibi Avrupa ülkelerini dolaşarak Azerbaycanlıların işkenceden kurtulmalarına ve lejyonda toplanmalarına yardımcı olur. Almanca ve İtalyancayı mükemmel konuşacak derecede[Only Registered Users Can See Links] Fransızcayı da fikirlerini ifade edecek kadar öğrenir. Savaş[Only Registered Users Can See Links] Almanların yenilgisiyle biter. Hem lejyon çalışmaları hem de Azerbaycan devleti ile ilgili bütün ümitleri suya düşer. 1946 yılında Avusturya"da yakalanır ve Sovyet yetkililerine teslim edilir.
İşkence yılları
Bakû"deki KGB bürosunun bodrum katlarında hayal bile edemeyeceği işkencelerle karşılaşır. Tırnakları sökülür[Only Registered Users Can See Links] parmakları kapı aralığına sıkıştırılarak kırılır[Only Registered Users Can See Links] sapasağlam dişleri kertepenle sökülür[Only Registered Users Can See Links] elleri ve ayakları zincirlenerek bayılıncaya kadar dövülür. O yıllarda Azerbaycan Komünist Partisi"nin lideri kast edilerek[Only Registered Users Can See Links] "Bagirof"un yerine mi göz diktin?" diyerek kendisi ile alay edilir. Soruşturma bittikten sonra mahkemeye çıkarılır ve 25 yıl hapse mahkum edilerek sürgüne gönderilir. Her ne kadar sürgün yeri KGB"nin bodrumları ile kıyaslanmayacak kadar rahat olsa da havanın çok soğuk (-40 derece) olması[Only Registered Users Can See Links] bulaşıcı hastalıkların kol gezmesi hayatı yine de zorlaştırır. Nevruz Caferov"un önünde sürgünde geçirilecek 3-5 yıl değil[Only Registered Users Can See Links] tam 25 sene vardır. Mart 1953"te dönemin Sovyet lideri Stalin ölür. Çok geçmeden Sovyet ülkesinde ciddi değişiklikler olur[Only Registered Users Can See Links] kanunlarda yumuşamalar meydana gelir. Stalin"in ölümüyle Nevruz Caferov"un hayatı da değişir. 8 yıl hapis yattıktan sonra 1956 yılında vatanına geri döner.
Bir kez daha hayatın acı gerçekleriyle karşı karşıya gelir. Fabrikada işçi olarak çalışır[Only Registered Users Can See Links] tiyatroda sahneye çıkar[Only Registered Users Can See Links] devlet korosuna katılır. Bu arada başka yetenekleri olduğu da ortaya çıkar ve resim yapmaya başlar. Hayallerinde canlandırdığı İstanbul"dan iki farklı manzarayı yağlı boya ile keten kumaşın üzerine yansıtır. Bugün evinin duvarını süsleyen bu tablolarda ana figür olarak küçük Ahmet"in hafızasında kalan İstanbul"a ait camiler[Only Registered Users Can See Links] köşkler[Only Registered Users Can See Links] mavi denizler göze çarpıyor. Dostlarının ısrarı ile evlenir ve 56 yaşında baba olma zevkini tadar. Bakû"de düzenli bir hayatı[Only Registered Users Can See Links] her sabah gideceği bir işi[Only Registered Users Can See Links] akşamları hanımı ve çocukları ile birlikte kalacağı üç odalı bir evi vardır artık.
Yürekleri yakan İstanbul hasreti
Nevruz Caferov bugün 94 yaşında. Önce eşini sonra da oğlu Fahrettin"i kaybetmiş. Bakû"deki evinin duvarlarını Mehmet Emin Resulzade"nin Almanya"da iken hediye ettiği Kur"an-ı Kerim süslüyor. Yine ondan yadigar bir takım elbise de[Only Registered Users Can See Links] Nevruz Caferov"un "kutsal bir emanet" gibi sakladığı bir diğer eşya ise Nuri Paşa"nın kalpağı. Bazen bu kalpağı giyip dışarı çıkıyor[Only Registered Users Can See Links] bazen de aynanın karşısına geçip acı dolu günleri hatırlıyor.
Çektiği bunca çileye rağmen ruhu sapasağlam Nevruz dedenin[Only Registered Users Can See Links] dili de şükürlü. Otobüste[Only Registered Users Can See Links] minibüste genç bayanlara yer verecek kadar centilmen[Only Registered Users Can See Links] imdat dileyen birisine yardım edecek kadar delikanlı[Only Registered Users Can See Links] son ekmek parçasını paylaşacak kadar cömert birisi. Her gün[Only Registered Users Can See Links] beş vakit hem Türkiye hem de Azerbaycan için dua ediyor. Bir de ahir ömründe hayallerini süsleyen İstanbul"u görebilmek için.
İstanbul onun için ayrı bir anlam ifade ediyor aslında. Bu şehrin ismini duyunca yerinden sıçrıyor ve hasret duyduğu şehri görme arzusu artıyor.
Bu son arzusu yerine gelir mi bilinmez. Kim bilir[Only Registered Users Can See Links] 94 yıllık ömrü boyunca olağanüstü maceralar yaşayan Nevruz dedenin hayat hikayesi[Only Registered Users Can See Links] çocukluğunda arkadaşlarıyla birlikte çevresinde koşturup durduğu o çift minareli caminin yanıbaşında noktalanır belki.