#1
|
|||
|
|||
Bitki Dünyası
BİTKİLERİN DÜNYASI
Hepimizin ne olduğunu çok iyi bildiği "tohum" için şöyle bir soru soralım: Ağaç kabuğu kadar sert bir kabuk içinde bulunan tohumla bir ağaç kabuğunun farkı nedir? Bu tarz sorular genelde "alışılmadık" sorulardır; çünkü tohum da ağaç kabuğu da günlük hayatta birçok uğraşısı olan insan için önemsiz detaylardır. Birçok insana göre etrafta düşünülmesi gereken çok daha önemli çok daha gerekli şeyler vardır. Çevresine sadece yüzeysel gözle bakarak hareket eden kişilerde bu mantık oldukça yaygındır. Bu insanlar için herhangi bir konu hakkında yalnızca ihtiyaçları karşılayacak kadar detay bilmek yeterlidir. Bu sığ mantığa göre etrafta olan biten her şey alışılagelmiş ve sıradandır herşeyin mutlaka "bilinen" "alışılmış" bir açıklaması vardır. Sinek uçar çünkü kanatları vardır ay zaten hep gökyüzündedir. Dünya uzaydan gelebilecek tehlikelerden korunmaktadır çünkü atmosfer vardır. Oksijen dengesi de hiç bozulmaz . İnsan duyar görür koku alır… Oysa bu dar mantığı bırakıp da etrafındaki olaylara her şeyle ilk defa karşılaşan bir kimse gibi görüşünü sınırlayan alışkanlık perdesini kaldırarak bakan insan önünde çok geniş bir ufkun açıldığını görür. Neden nasıl niçin sorularını daha sık sorarak düşünmeye etrafında olan bitenleri bu gözle incelemeye başlar. Daha önceleri kendisine doyurucu gelen açıklamalar yetersizleşmeye başlar. Çevrede meydana gelen olaylarda canlıların sahip oldukları özelliklerde kısacası her şeyde bir olağanüstülük olduğunu kavramaya başlar. Düşünmeye başladıkça alışkanlık yerini hayrete bırakır. Sonunda her şeyin sonsuz güç bilgi ve akıl sahibi bir Yaratıcı tarafından üstün ve mükemmel bir şekilde tasarlanıp yaratılmış olduğunu görür. İşte o andan itibaren bu insan Alemlerin Rabbi olan Allah'ın yarattığı tüm canlılar üzerindeki kudret ve hakimiyetini görebilir. " Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında gece ile gündüzün art arda gelişinde insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda her canlıyı orada üretip-yaymasında rüzgarları estirmesinde gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. "(Bakara Suresi 164) Bitkilerin varlığı yeryüzündeki canlılığın devamı için vazgeçilmezdir. Bu cümlenin taşıdığı önemin tam olarak kavranabilmesi için şöyle bir soru sormak gerekir: "İnsan yaşamı için en önemli unsurlar nelerdir?" Bu sorunun cevabı olarak akla elbetteki oksijen su besin gibi temel ihtiyaç maddeleri gelir. İşte tüm bu temel maddelerin yeryüzündeki dengesini sağlayan en önemli faktör yeşil bitkilerdir. Bundan başka yine yeryüzündeki ısı kontrolünün sağlanması atmosferdeki gazların dengesinin korunması gibi sadece insanlar için değil bütün canlılar için son derece büyük önem taşıyan başka dengeler de vardır ki bütün bu dengeleri sağlayanlar da yine yeşil bitkilerdir. Yeşil bitkilerin faaliyetleri sadece bunlarla sınırlı değildir. Bilindiği gibi yeryüzündeki yaşamın ana enerji kaynağı Güneş'tir. Ancak insanlar ve hayvanlar güneş enerjisini doğrudan kullanamazlar çünkü bünyelerinde bu enerjiyi olduğu gibi kullanabilecekleri sistemler yoktur. Bu yüzden güneş enerjisi de ancak bitkilerin ürettiği besinler aracılığıyla kullanılabilir enerji olarak insanlara ve hayvanlara ulaşır. Hücrelerimiz tarafından kullanılan enerji hammaddelerinin tümü gerçekte bitkiler aracılığıyla bize taşınan güneş enerjisidir. Örneğin çayımızı yudumlarken aslında güneş enerjisi yudumlarız ekmek yerken dişlerimizin arasında bir miktar güneş enerjisi vardır. Kaslarımızdaki kuvvetse gerçekte güneş enerjisinin farklı formundan başka bir şey değildir. Bitkiler güneş enerjisini bizim için karmaşık işlemler yaparak bünyelerindeki moleküllere depolamışlardır. Hayvanlar için de durum insanlardan farklı değildir. Onlar da bitkilerle beslenir ve bu sayede onların enerji paketleri haline getirerek depoladıkları güneş enerjisini kullanırlar. |
#2
|
|||
|
|||
Cevap: Bitki Dünyası
BİR BİTKİ DOĞUYOR
Yeryüzündeki ekolojik dengenin ve canlılığın devamında son derece önemli bir role sahip olan bitkiler bu önemle doğru orantılı olarak diğer canlılara kıyasla çok daha etkin üreme sistemlerine sahiptirler. Bu sayede hiç zorluk çekmeden çoğalmalarını gerçekleştirirler. Bitkilerin üremesi için kimi zaman bir bitkinin sapının kesilerek toprağa gömülmesi kimi zaman da bir böceğin bir çiçeğe konması yeterli olmaktadır.Bitkilerin üremelerinin işlem olarak son derece basit gibi görünmesine rağmen içerik olarak oldukça kompleks olması bilim adamlarını hayrete düşürmektedir. Ana Bitkiden Ayrılmayla Başlayan Yeni Bir Hayat Bazı bitkiler cinsiyet ayrımı olmadan tek bir cinsin belirli yollarla çoğalmasıyla soylarını devam ettirebilirler. Bu gerçekleştirilen çoğalmaya eşeysiz üreme adı verilir. Bu şekildeki bir üremeden sonra ortaya çıkan yeni nesil kendisini meydana getiren neslin tıpatıp aynısı olur. Bitkilerdeki en bilinen eşeysiz üreme şekilleri tomurcuklanma ve parçalara ayrılmadır. Bazı özel enzimlerin yardımıyla gerçekleşen bu üreme biçimi (tomurcuklanma veya parçalanma) pek çok bitkide görülebilir. Örneğin çimenler ve çilekler "sürgün" denilen yatay uzantılarını kullanarak çoğalırlar. Patates ise toprağın altında yetişen bir bitki olarak bu kısımlarda açılan yeni özel yerlerden (gözelerden) tomurcuklar vererek çoğalır.[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] Bazı tür bitkilerde ise yapraklarından bir bölümünün toprağa düşmesi yeni bir bitkinin yetişmesi için yeterli olmaktadır. Örneğin phyllum daigremontianum adlı bitkinin üremesi yapraklarının ucunda gelişen tomurcuklar sayesinde gerçekleşir. Bu tomurcuklar yere düşer düşmez bağımsız birer yeni bitki haline gelerek büyümeye başlarlar.[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] Begonya gibi bazı bitkilerde de kopan yapraklar ıslak bir kuma yerleştirildiği zaman bir süre sonra küçük yaprakçıkların oluştuğu görülecektir. İşte bu yaprakçıklar da yine çok kısa bir süre sonra ana bitkinin benzeri olan yeni bitkiyi oluşturmaya başlarlar.[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] Bu örnekleri de göz önüne alarak; bir bitkinin parça atarak ya da tomurcuklanarak büyümesi için temelde ne gereklidir? Düşünelim! Bitkilerin genetik yapısına bakıldığında bu sorunun cevabı kolaylıkla verilecektir. Çilekler ve patatesler diğer bitkilerde olduğu gibi tohum ya da polen kullanarak üremezler. Bu bitkiler ya toprağın üstünde ya da altında kök filizleri oluşturarak eşeysiz ürerler. |
#3
|
|||
|
|||
Cevap: Bitki Dünyası
TOHUMLAR
"Biz gökten belli bir miktarda su indirdik ve onu yeryüzünde yerleştirdik; şüphesiz biz onu (kurutup) giderme ücüne de sahibiz. Böylelikle bununla size hurmalıklardan üzümlüklerden bahçeler-bağlar geliştirdik içlerinde çok sayıda yemişler vardır; sizler onlardan yemektesiniz. Ve (daha çok) Tur-i Sina'da çıkan bir ağaç (türü de yarattık); o yağlı ve yiyenlere bir katık olarak bitmekte (ürün vermekte)dir. " (Mü'minun Suresi 18-20)
Bahçenizde bulunan meyve ağaçları evinizin penceresinden görünen çam ormanı ya da arabayla giderken yol kenarında gördüğünüz çınarlar hakkında hiç detaylı olarak düşünmüş müydünüz? Bu bitkilerin nasıl ortaya çıktığını hangi aşamalardan geçerek bir ağaç haline geldiklerini biliyor musunuz?Yoksa bitkilerin varlığı sizin için sadece estetik bir anlam mı ifade ediyor? Veya "olsalar da olur olmasalar da" diye mi düşünüyorsunuz? Eğer böyle düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü estetik zevkinize hitap etmelerinin yanısıra nefes almanızı sağlayan atmosferdeki dengeleri oksijen miktarının yeterliliğini fazla karbondioksitten zehirlenmemenizi atmosferdeki nemin rahatsız edici ölçülerde olmamasını yaşadığınız yerdeki havanın çok soğuk ya da çok sıcak olmamasını yani şu anda pek çok yönden rahat bir yaşam sürmenizi büyük ölçüde bitkilerin varlığına borçlusunuz. Üstelik bitkilerin size olan faydası sadece bunlarla da sınırlı değil.Bütün canlılar gibi siz de yaşamak için ihtiyacınız olan vitaminlerin ve minerallerin çok büyük bir bölümünü bitkilerden karşılıyorsunuz. Her insan tohumu tanır neye benzediğini bilir bitkilerin tohumlardan oluştuğundan haberdardır. Ancak nasıl olup da tahta parçasını andıran bir cisimden birbirine benzeyen ya da benzemeyen çeşit çeşit bitkinin çıktığını bütün bu bitkilere ait bilgilerin tohumlara nasıl yerleştirildiğini bu bilgilerin nasıl ayrı ayrı şifrelendirildiğini belki de hiç düşünmemiştir. Nasıl olup da tahta görünümlü bir cisimden tam ayarında şekeriyle özel kokusuyla lezzetiyle meyveler çıkmaktadır? Ağacı üreten meyveleri ağaca yerleştiren tohumun kendisi midir? Meyvelerin veya çiçeklerin şeklini rengini belirleyen tohum mudur? Peki ya ağaç ile ilgili bilgileri eksiksiz olarak içindeki embriyoya yerleştiren tohumun kendisi midir? Bu gibi sorular insanın aklına hiç gelmemiş olabilir. Ancak insan bu sorular üzerinde biraz düşününce "Bir tohum ağaç üretmeyi nasıl bilir?" sorusunun cevabını da merak etmeye başlayacaktır. Tahta parçası görünümündeki bir cisim nasıl olur da ürettiği ağacın nasıl bir şekle ve yapıya sahip olması gerektiğini belirleyebilir? İşte özellikle bu son soru oldukça önemlidir. Çünkü tohumdan herhangi bir odun kütlesi çıkmaz. Örnek olarak binlerce farklı bitki türü içinden herhangi bir elma ağacını düşünelim. Elma ağacı bilindiği gibi toprağa atılan bir tohumdan ortaya çıkar. Tohum küçük bir cisimdir; ama nasıl olur bilinmez o tohumun içinden belli bir süre sonra 4-5 metre uzunluğunda ve yüzlerce kilo ağırlığında dev bir ağaç oluşur. Ağaçtaki elmalar cilalanmış gibi duran pürüzsüz kabukları kendine özgü aroması içlerindeki şekerli su ile kusursuzdurlar. Tohumun kendisine oranla bu dev boyuttaki ağacı yaparken kullanabileceği tek malzeme ise ilk aşamada kendi içindeki yedek besin sonrasında ise sadece toprak ve güneş ışığıdır. Elma örneğinde de görüldüğü gibi tohumlar içinde taşıma sistemi bulunan topraktaki maddeleri özümsemek için gereken köklere sahip ve son derece iyi tasarlanmış canlı bir varlık üretmektedir. İnsan bile akıl sahibi bir varlık olarak iyi bir ağaç resmi çizmesi gerektiğinde dahi zorlanır; bir ağacın köklerindeki ve dallarındaki ayrıntıları çizmek ise çok daha zor bir iştir. Ama tohum bu son derece kompleks canlıyı bütün sistemleriyle birlikte canlı olarak üretmektedir. Konuyu anlatabilmek için tohum "üretmektedir" diyoruz; ancak şunu hatırlatalım: Tohum müstakil bir akla şuura ve iradeye sahip bir varlık değildir. Bu durumda ağaçları ve bitkileri tüm çarpıcı sistemleriyle birlikte ortaya çıkaranın yani üretenin tohumun kendisi olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Eğer böyle bir iddiada bulunan olursa bu durumda tohumun son derece hatta insandan bile akıllı ve bilgili bir varlık olduğu sonucuna varması gerekir. Benzeri olmayan bu gücün sahibi Allah'tır. Tohumlar Allah tarafından ağaç yapabilecek bilgi ve sisteme sahip olarak yaratılmıştır. Toprağa atılan her tohum Allah'ın ilmi ile kuşatılmıştır; O'nun ilmi ile büyüyüp gelişir ve bitki haline gelir: "Gaybın anahtarları O'nun katındadır O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez.Karada ve denizde olanların tümünü O bilir O bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane yaş ve kuru dışta olmamak zere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır. " (En'am Suresi 59) |
#4
|
|||
|
|||
Cevap: Bitki Dünyası
KÖKLER
Doğal Sondajcılar
Bitkilerin yaşamlarını sürdürebilmeleri için fotosentez yapmaya bu işlem için de topraktan alacakları suya ve minerallere ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçlarını karşılamak için de toprak altında sondaj yapan köklere gereksinim duyarlar. Köklerin görevi toprağın altına bir ağ gibi hızla yayılıp su ve mineralleri çekmektir. Bununla birlikte bitki kökleri narin yapılarına rağmen tonlarca ağırlığa ulaşabilen bitkilerin toprağa sıkıca bağlanıp tutunmalarını da sağlarlar. Köklerin toprağı tutma özelliği son derece önemlidir çünkü bu sayede toprak kaymaları toprağın verimli üst katmanlarının yağmurlarla kaybı gibi insan yaşamını etkileyecek olumsuz etmenler de ortadan kalkmış olur. Bu işlemleri yaparken kökler hiçbir teçhizata gerek duymazlar. Köklerin suyu çekme işlemini başlatacak gücü sağlayan bir motorları yoktur. Suyu ve mineralleri metrelerce uzunluktaki gövdeye pompalayacak bir teknik donanımları da mevcut değildir. Ama kökler çok geniş bir alana yayılarak suyu çekebilirler. Peki kökler bu işi nasıl başarmaktadırlar? Bu sistem nasıl işler? Erişkin bir akçaağaç sıcak bir yaz gününün öğleden sonrasında her saat için tek başına yaklaşık olarak 265 litre su kaybeder. Bu ağaç için çok önemli bir kayıptır. Hemen kaybolan miktarda suyun yerine konması gereklidir. Bitkilerde bulunan kusursuz kök sistemi sayesinde buharlaşan suyun her damlası anında yenilenir. [Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] Toprağın derinliklerine dağılmış olan kökler bitkinin ihtiyacı olan su ve mineralleri gövde ve dallar vasıtasıyla yapraklara kadar ulaştırırlar. Köklerin topraktaki suyu emmeleri adeta bir sondajlama tekniğini andırır. Kök uçları topraktaki suyu bulana kadar toprağın derinliklerini aramaya devam ederler. Su köke öncelikle dış zarından ve kılcal hücrelerden girer. Hücre içinden ve hücre kabuklarından gövde dokusuna geçer. Buradan da bitkinin her bölümüne dağıtılır. Bitkinin kusursuz bir şekilde yerine getirdiği bu işlem aslında son derece karmaşık bir işlemdir. Öyle ki bu sistemin sırrı teknoloji ve uzay çağına eriştiğimiz günümüzde bile tam olarak anlaşılabilmiş değildir. Ağaçlardaki bu bir nevi "hidrofor sistemi"nin varlığı yaklaşık iki yüzyıl önce keşfedilmiştir. Ancak suyun yer çekimine aykırı bu hareketinin nasıl gerçekleştiğine kesin bir açıklama getirebilen bir kanun hala bulunamamıştır. Bu konuda bilim adamları sadece çeşitli teoriler öne sürmüşlerdir. Bu teorilerin ortaya attığı mekanizmalardan deneylerle ispatlanabilenler belli bir oranda geçerli sayılmaktadırlar. Bilim adamlarının tüm bu uğraşıları neticesinde varılan sonuç aslında hidrofor sistemindeki kusursuzluktur. Böylesine küçük bir alana sığdırılmış olan teknoloji bu sistemin tasarımcısının benzersiz aklını bize gösteren delillerden sadece bir tanesidir. Ağaçlardaki taşıma sistemleri de evrendeki her şey gibi Allah tarafından yaratılmıştır. |
#5
|
|||
|
|||
Cevap: Bitki Dünyası
Genel hatlarıyla bitkilerdeki taşıma sistemi
YAPRAKLAR On yedinci yüzyılda yaşamış Belçikalı bir fizikçi olan Jan Baptisa Van Helmont bilimsel deneylerinden birinde bir söğüt ağacının büyümesini gözlemledi ve çeşitli ölçümler yaptı. Ağacı önce tarttı ardından 5 yıl sonra ikinci kez tekrar tarttı ve ağırlığını 75 kg artmış olarak buldu. Bitkinin içinde büyüdüğü kaptaki toprağı tarttığındaysa bu 5 yıllık zaman içinde sadece birkaç gram azaldığını gördü. Fizikçi Van Helmont bu deneyinde söğüt ağacının büyüme sebebinin sadece saksıdaki toprak olmadığını ortaya çıkardı. Bitki büyümek için toprağın çok az bir kısmını kullandığına göre başka bir yerlerden besin alıyor olmalıydı.[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] İşte 17. yüzyılda Van Helmont'un keşfetmeye çalıştığı bu olay bazı aşamaları günümüzde dahi tam olarak anlaşılamamış olan fotosentez işlemidir. Yani bitkilerin kendi besinlerini kendilerinin üretmeleridir. Bitkiler besinlerini üretirken sadece topraktan faydalanmazlar. Topraktaki minerallerin yanında suyu ve havadaki CO2'i de kullanırlar. Bu hammaddeleri alıp yapraklarındaki mikroskobik fabrikalardan geçirerek fotosentez yaparlar. Fotosentez işleminin aşamalarını incelemeden önce fotosentezde son derece önemli bir role sahip olan yaprakların incelenmesinde fayda vardır. Yaprakların genel yapısı Hem genel yapı olarak hem de mikrobiyolojik açıdan incelendiğinde yaprakların her yönüyle en fazla enerji üretimini sağlamak üzere planlanmış çok detaylı ve kompleks sistemlere sahip oldukları görülecektir. Yaprağın enerji üretebilmesi için ısı ve karbondioksidi dış ortamdan alması gerekir. Yapraklardaki tüm yapılar da bu iki maddeyi kolaylıkla alacak şekilde düzenlenmiştir. Öncelikle yaprakların dış yapılarını inceleyelim. Yaprakların dış yüzeyleri geniştir. Bu da fotosentez için gerekli olan gaz alış-verişlerinin (karbondioksidin emilmesi ve oksijenin atılması gibi işlemlerin) kolay gerçekleşmesini sağlar. Yaprağın yassı biçimiyse tüm hücrelerin dış ortama yakın olmasını sağlar. Bu sayede de gaz alış-verişi kolaylaşır ve güneş ışınları fotosentez yapan hücrelerin hepsine ulaşabilir. Bunun aksi bir durumu gözümüzün önüne getirelim. Yapraklar eğer yassı ve ince bir yapıya değil de herhangi bir geometrik şekle ya da anlamsız rasgele bir şekle sahip olsalardı yaprak fotosentez işlevini sadece güneş ile doğrudan temas eden bölgelerinde gerçekleştirebilecekti. Bu da bitkilerin yeterli enerji ve oksijen üretememesi anlamına gelecekti. Bunun canlılar için en önemli sonuçlarından biri de hiç kuşkusuz ki yeryüzünde bir enerji açığının ortaya çıkması olurdu. Soldaki resimde aşama aşama güneşe doğru hareketi görülen ve mini bir radar istasyonuna benzeyen kırlangıç otu çiçeği (ranunculus ficaria) diğer bütün bitkilerde olduğu gibi güneşin yönünü takip ederek döner. Bitki böylelikle güneş ışığından daha fazla faydalanabilecektir.Alttaki resimde görülen ayçiçekleri de güneşin hareketiyle kendi yönlerini değiştiren bitkilerdendir. Işığa karşı duyarlı yaprak hücreleri hemen yön belirleyerek güneşe doğru harekete geçerler. Yapraklardaki özel olarak "tasarlanmış" olan sistemler sadece bunlarla sınırlı değildir. Yaprak dokusunun önemli bir özelliği daha vardır. Bu özellik ışığa karşı duyarlı olmasıdır. Bu sayede ışık kaynağına yönelme yani fototropizm adı verilen olay gerçekleşir. Bu saksı bitkilerinde de rahatça gözlemlenen bitkilerin yapraklarını güneşin geldiği yöne doğru çevirmesine neden olan olaydır. Bitki böylelikle güneş ışığından daha fazla faydalanabilir. Yapraklar bitkilerin hem nükleer enerji üreten santralleri hem besin üreten fabrikaları hem de önemli reaksiyonları gerçekleştirdikleri laboratuvarlarıdır. Yapraklarda hayati önem taşıyan bu işlemlerin nasıl gerçekleştirildiğini anlamak için yaprakların fizyolojik yapısını da kısaca incelemek gerekir. Yaprağın iç yapısının enine kesiti alınarak bakılacak olursa dört tabakalı bir yapı olduğu görülecektir. Yandaki resimde bir yaprağın enine kesiti görülmektedir. Yaprağın yapısı incelendiğinde her birinde çok detaylı tasarımlar olan dört tabaka ile karşılaşılacaktır. Detaya inilerek incelendiğinde bu tabakaların su geçirmeme ışığı daha çok emme solunumu kolaylaştırma gibi yaprağın ışığı daha iyi alması ve daha fazla fotosentez yapabilmesini sağlayacak özelliklere sahip oldukları görülecektir. Bu yapılardan ilki kloroplast içermeyen epidermis tabakasıdır. Yaprağı alttan ve üstten örten epidermis tabakasının özelliği yaprağı dış etkilerden korumasıdır. Epidermisin üstü koruyucu ve su geçirmez mumsu bir madde ile sarılıdır. Bu maddeye kütiküla adı verilir. Yaprağın iç dokusuna baktığımızda ise genelde iki hücre tabakasından oluştuğunu görürüz.Bunlardan iç dokuyu oluşturan Palizad dokuda kloroplastça zengin hücreler aralarında hiç boşluk bırakmadan yan yana dizilirler. Bu doku fotosentezi yürüten dokudur. Bunun altında bulunan Sünger doku ise solunumu sağlayan dokudur. Sünger dokudaki hücreler diğer bölümlerdeki hücrelere göre daha gevşek bir şekilde birbirine kenetlenmiştir. Ayrıca bu dokunun hücreleri arasında hava ile dolu boşluklar vardır.[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] Görüldüğü gibi bu dokuların hepsi yaprağın yapısında son derece önemli görevlere sahiptir. Bu tür düzenlemeler yaprakta ışığın daha iyi dağılıp yayılmasını sağlayarak fotosentez işleminin gerçekleşmesi açısından son derece büyük bir önem taşırlar. Bütün bunların yanı sıra yaprak yüzeyinin büyüklüğüne göre yaprağın işlem yapma (solunum fotosentez gibi) yeteneği de artar. Örneğin birbirine geçmiş tropikal yağmur ormanlarında genellikle geniş yapraklı bitkiler yetişir. Bunun çok önemli sebepleri vardır. Sürekli ve çok miktarda yağmurun yağdığı birbirine geçmiş ağaçlardan oluşan tropikal ormanlarda güneş ışığının bitkilerin her yerine eşit ulaşması oldukça zordur. Bu da ışığı yakalamak için gerekli olan yaprak yüzeyinin artırılmasını gerekli kılar. Güneş ışığının zor girdiği bu alanlarda bitkilerin besin üretebilmeleri için yaprak yüzeylerinin büyük olması hayati önem taşımaktadır. Çünkü bu özellikleri sayesinde tropik bitkiler değişik yerlerden en fazla faydalanacak şekilde güneş ışığına ulaşmış olurlar. Tam aksine kuru ve sert iklimlerde ise küçük yapraklar bulunur. Çünkü bu iklim şartlarında bitkiler için dezavantaj olan asıl nokta ısı kaybıdır. Ve yaprak yüzeyi genişledikçe su buharlaşması dolayısıyla ısı kaybı artar. Bu yüzden ışık yakalayan yaprak yüzeyi bitkinin su tasarrufu yapabilmesi için iktisatlı davranacak şekilde tasarlanmıştır. Çöl ortamlarında yaprak kısıtlaması aşırı seviyelere ulaşır. Örneğin kaktüslerde yaprak yerine artık dikenler vardır. Bu bitkilerde fotosentez etli gövdenin kendisinde yapılır. Ayrıca gövde suyun depolandığı yerdir. Fakat su kaybının kontrol edilmesi için bu da tek başına yeterli değildir. Çünkü her ne kadar yaprak küçük olsa da gözeneklerin bulunması su kaybını devam ettirecektir. Bu yüzden buharlaşmayı dengeleyecek bir mekanizmanın varlığı zorunludur. Bitkiler de fazla buharlaşmayı düzenleyen bir çıkış yoluna sahiptirler. Bünyelerindeki su kaybını gözenek açıklığının kontrolü ile denetim altında tutarlar. Bunun için gözenek açıklıklarını (porları) genişletir veya daraltırlar. Tropik bölgelerdeki bitkilerin yapısı ile çöl ortamlarında yetişen bitkilerin genel yapısı resimlerde de görüldüğü gibi birbirinden farklıdır. Yaprakların tek görevi fotosentez için ışığı hapsetmeye çalışmak değildir. Havadaki karbondioksidi yakalayıp onu fotosentezin oluştuğu yere ulaştırmaları da aynı derecede önemlidir. Bitkiler bu işlemi de yaprakların üzerinde yer alan gözenekler vasıtasıyla gerçekleştirirler. |
#6
|
|||
|
|||
Cevap: Bitki Dünyası
BİTKİ GÖVDESİ
Eşşiz dağıtım sistemiitki Gövdesi En küçük otsu bir bitkiden dünyadaki en yüksek ağaçlara kadar her bitki topraktan kökleri vasıtası ile aldığı mineralleri ve suyu en uçtaki yaprakları da dahil olmak üzere her yere dağıtmak zorundadır. Bu bitkiler için son derece önemli bir ihtiyaçtır çünkü su ve mineraller bitkinin en fazla ihtiyaç duyduğu maddelerdir. Fotosentez işlemi de dahil olmak üzere bitkiler tüm faaliyetlerinde suya sürekli ihtiyaç duyarlar. Çünkü bitkiler - hücrelerinin canlılığını ve gerginliğini - fotosentez işlemini - topraktaki erimiş besinlerin alınmasını - bitki içinde bu besinlerin değişik yerlere taşınmasını - ve sıcak iklimlerde yapraklarının üzerinde serinletici etki yaparak sıcaktan zarar görmemeleri gibi son derece hayati işlemlerini sadece suyu kullanarak yerine getirirler. Peki toprağın derinliklerinde saklı duran su ve madensel tuzlar bitki tarafından nasıl alınır? Ayrıca bitkiler kökleri vasıtasıyla topraktan emdikleri bu maddeleri gövdelerinin farklı bölgelerine nasıl iletirler? Bu zor işlemleri yaparken ne gibi yöntemler kullanırlar? Bu soruların cevapları verilirken unutulmaması gereken en önemli nokta hiç kuşkusuz ki suyu metrelerce yukarıya çıkarmanın oldukça zor bir iş olduğudur. Günümüzde bu işlem çeşitli hidrofor sistemleri kullanılarak gerçekleştirilir. Bitkilerdeki taşıma ve dağıtma işlemleri de bir nevi hidrofor sistemi ile sağlanır. Bitkilerdeki bu hidrofor sisteminin varlığı yaklaşık 200 yıl önce keşfedilmiştir. Fakat bitkilerde suyun yerçekimine aykırı olarak çalışan bu hareketi sağlayan sistemi kesin bir şekilde açıklayabilen bilimsel bir kanun hala belirlenememiştir. Bu konuda bilim adamları sadece çeşitli teoriler öne sürmekte ve bu teorilerin içinde en akla yatkın ve tatmin edici görünenini geçerli saymaktadırlar. Bütün bitkiler gerekli olan maddeleri topraktan alabilecekleri bir dağıtım şebekesi ile donatılmışlardır. Bu şebeke topraktan temin edilen mineralleri ve suyu gerekli miktarlarda olacak şekilde ihtiyaç duyulan merkezlere en kısa zamanda iletir. Bilimadamlarının bulgularına göre bitkiler bu zor işi başarmak için birden fazla metod kullanırlar. Bitkilerde suyun ve besinlerin taşınması birbirinden farklı özelliklere sahip yapılar sayesinde gerçekleşir. Bu yapılar özel olarak tasarlanmış taşıma ve dağıtma kanallarıdır. Yandaki resimde bir ağaçtaki su taşıma sisteminin genel olarak hangi bölümlerden oluştuğu görülmektedir. Su mineralleri bitki dokularına taşıma konusunda ve fotosentez üretiminde nakilci sıvı olarak görev yapar. Bitkideki her bölümün farklı görevleri vardır. Hepsi gerekli yerlere gönderecekleri maddeler içermektedirler. Toprakta bulunan su kökler vasıtasıyla alınır ve Ksilem dokuları kanalıyla kök tüylerinden yapraklara iletilir ve fotosentezde kullanılır. a) Ksilem hücreleri b) Pholoem hücreleri Aynı ağaçta bulunmalarına rağmen birbirinden çok farklı yapılara sahip olan taşıma boruları Yandaki resimde bir yaprak sapının enine kesiti görülmektedir. Bitkide depolama işlemi yapmak ve taşınan maddeleri gereken yerlere iletmek için değişik hücreler vardır. Ayrıca kambiyum katmanı da yeni Ksilem ve pholem hücreleri üretir. |
#7
|
|||
|
|||
Cevap: Bitki Dünyası
BİTKİLERİN ÖZELLİKLERİ
Zamanı ölçebilme yeteneği genelde insanın dışında diğer canlılarda bulunmasının beklenmediği bir özelliktir. Bunun sadece insanlara özgü olduğu düşünülebilir ama hem bitkiler hem de hayvanlar zamanı ölçme mekanizmasına yani "biyolojik bir saate" sahiptirler: Bitkilerdeki Biyolojik SaatBitkilerin zamana bağlı hareketlerinin ilk defa anlaşılması 1920'lere dayanmaktadır. Bu yıllarda Almanya'da iki bilimadamı Erwin Buenning ve Kurt Stern fasulye bitkisindeki yaprak hareketlerini inceliyorlardı. İncelemeleri sonunda gördüler ki bitkiler gün boyunca yapraklarını güneşe doğru uzatıyorlar geceleri de tam dikey olarak yapraklarını büzüp uyku pozisyonuna geçiyorlardı.Bu bilimadamlarından yaklaşık iki yüzyıl önce de Fransız Astronom Jacques d'Ortour de Marian da bitkilerin böyle düzenli bir uyku ritmine sahip olduklarını gözlemlemişti. Karanlık bir ortamda ısı ve nem ayarlaması yapılarak tekrarlanan deneylerde bu durumun değişmemesi bitkilerin içlerinde zaman ölçen bir sistemlerinin olduğunu göstermişti. Bitkiler belirli faaliyetleri için belirli zamanları seçerler. Bunu da güneş ışığındaki değişimlere bağlı olarak yaparlar. İçlerindeki saat güneş ışığıyla kurulduğu için ritmik hareketlerini 24 saat içinde tamamlarlar. Bitkilerin ritmik davranışlarının haftalarca sürdüğü de olabilir.[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]Yapılan ritmik hareketler ne kadar sürerse sürsün değişmeyen bir nokta vardır. Bu hareketler her seferinde bitkinin yaşaması ve neslinin devamı için hep en uygun zamanlamada gerçekleşir. Ve bu hareketlerin başarıyla tamamlanabilmesi için birçok karmaşık işlemin kusursuz bir şekilde meydana gelmesi gerekir. Örneğin birçok bitkide çiçeklenme yılın belli bir zamanında olur. Çünkü bu zamanlar bitkinin çiçeklenmesi için en uygun zamanlardır. Bitkilerin bu zaman ayarlamalarını yapan saatleri güneş ışığının yapraklara düşme süresini de hesaplar. Her bitkinin biyolojik saati bu süreyi bitkinin kendi yapısal özelliğine göre hesaplar. Yapılan hesap ne olursa olsun çiçeklenme en uygun zamanda gerçekleşir. Bu şekilde bir zaman ayarlaması yapan soya fasulyesi üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda bu bitkilerin ne zaman ekilirlerse ekilsinler her zaman yılın aynı zamanlarında çiçek açtıkları görülmüştür. Bitkilerin çiçeklenmesi kendiliğinden gerçekleşen olağan bir olay değildir. Çünkü bitkiler polenlerini her zaman yaymazlar. Örneğin Gelincik çiçekleri polenlerini polen taşıyıcı böceklerin en fazla olduğu saatlerde yayarlar. Diğer bitkilerdeki çiçeklenme de yılın belli zamanlarında gerçekleşir. Bu zaman çiçeklenme için en uygun olandır. Bilim adamları çiçeklerdeki bu zamanlamayı biyolojik saat olarak nitelendirmektedir. Bitkiler çiçeklenmenin dışında daha birçok faaliyetlerinde mükemmel zamanlamalar kullanırlar. Örneğin gelincik çiçekleri polenlerini yayma zamanlarını polen taşıyıcıların en yoğun şekilde dolaştıkları günlere ve saatlere denk getirirler. Yine her bitki için bu günler ve saatler değişir. Ama sonuçta her bitki yaptığı zaman ayarlamasıyla en garantili biçimde polenlerini yaydırır. Gelincik çiçekleri Temmuz ile Ağustos aylarında sabah 05.30 ile 10.00 saatleri arasında polenlerini yayarlar. Bu saat arıların ve diğer böceklerin de beslenmek için dışarıya çıktıkları saatlerdir. Burada bitki kendi özellikleri dışında bir de diğer canlıların özelliklerini en ince ayrıntısına kadar hesaba katmalıdır. Bu bitki kendisini dölleyecek olan canlıların yuvalarından çıkacakları zamanı katedecekleri yolun süresini ve beslenme saatlerini tam olarak bilmelidir. Bu durumda akla şu soru gelecektir: Bütün bu "bilgilere" sahip olan ve gerekli "hesaplamaları" yapan "diğer bir canlının özelliklerini analiz eden" ve bir bilgisayar merkezini andıran bu saat bitkinin neresindedir?Bilim adamları bitkiler dışındaki canlılardaki biyolojik saatin genel olarak hipofiz bezinin etkisiyle oluştuğunu düşünmektedirler. Fakat bitkilerdeki bu mükemmel zaman ölçme sisteminin nerede bulunduğu onlar için hala tam bir sırdır.[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] Bu sonuç bize bitkilerin her türlü faaliyetlerinin zamanlamasını belirleyen dolayısıyla hepsini bilgisi ve denetimi altında bulunduran üstün bir aklın ve gücün delillerini ortaya koymaktadır. Allah üstün gücü ve sonsuz aklıyla her yerde yaratılış delillerini bizlere göstermekte ve bunları görerek öğüt alıp düşünmemizi istemektedir. |
#8
|
|||
|
|||
Cevap: Bitki Dünyası
NOTLAR:
İLGİNÇ BİTKİLER Arum zambağıArum zambağı döllenmeye hazır hale gelince keskin kokulu bir amonyak gazı (NH3) yaymayısısa başlar. Çiçeğin son derece ilginç bir yapısı vardır. Polenlerinin bulunduğu bölüm beyaz yapraklı yapının içinde dip taraftadır ve dışarıdan görünmez. Bu yüzden sadece koku yaymak böceklerin dikkatini çekmek için yeterli değildir. Polenler döllenmeye hazır olduğunda zambak saldığı kokuyla birlikte çiçeğinin dışta kalan bölümünü de ısıtır. İşte bu yalnızca aydınlık saatlerde ve bir gün içerisinde gerçekleşen ısınma ve koku böcekler için çok çekicidir. Bu ısı ve koku nasıl ortaya çıkıyor sorusunu cevabını bulmayısısa çalışan bilim adamları bitkinin metabolizmasında gerçekleşen hızlanma sonucunda ortaya özel bir asit çıktığını bulmuşlardır. Glutanamik asit denen bu maddenin kimyasal yollarla parçalanması sonucunda çiçeğin yaydığı ısı ve koku oluşur. Bu sayede böcekler çiçeğe gelirler. Ne var ki böcekler için bu yeterli değildir çünkü arum zambağının polen tozları dipte kapalı torbacıklarda bulunur. Çiçek buna da hazırlıklıdır. Yağlı olan dış yüzeyi sebebiyle gelen böcekler kayarak aşağı çiçeğin içine düşerler ve bir daha da kaygan duvarlardan yukarı tırmanamazlar.Bulundukları bölümde çiçeğin dişi organlarının ürettiği şekerli bir sıvı vardır. Ayrıca gece olunca polenlerin kapalı olduğu torbacıklar da açılır ve böcekler bunlara bulanırlar. Böcekler çiçeğin içinde bir gece kalırlar. Sabah olunca çiçeğin üzerinde bulunan dikenler bükülerek böceklerin yukarı tırmanması için merdiven işlevi görürler. Merdivenden tırmanan böcekler özgürlüklerine kavuşur kavuşmaz görevlerini yerine getirmek için dölleyici polen yükleriyle birlikte başka bir zambağa giderler.[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] Passiflore çiçeğiİlgi çekici bir güzellikte olan Passiflore çiçeği yaprakları üzerinde yer alan küçük iğneler sayesinde düşmanı olan tırtıllara karşı koyabilmektedir. Bu iğneler yumurtadan çıkan tırtılların en ufak bir yer değiştirmesi halinde bedenlerine saplanır. Böylece passiflore çiçeği bu tırtıllar henüz doğup ona zarar vermeden önlemini almış olur.[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] Kardelenler Çevremizdeki güzellikler bazen oldukça etkileyici biçimlerde belirirler. Kışın kar örtüsünün altında donmuş bir şekilde korunan kardelenler baharda karların erimesi ile birlikte çiçek açarlar. Karların içinden çıkan bu muazzam güzellik ve renk cümbüşü Allah'ın yaratışındaki kusursuzluğun ve ihtişamın örneklerinden yalnızca bir tanesidir.[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] Taş kaktüsü Resimde görülen bu canlı kayalar gerçekte toprağın altında gizlenmiş olan bir bitkinin etli yapraklarıdır. Çiçek açmadığı zamanlarda bir kayadan farksız olan taş kaktüs bitkisi aslında gerçek bir kaktüs değildir. Kayaya benzeyen görünüşü onun düşmanlarından çok iyi bir şekilde korunmasını sağlar.[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] Küstüm otu Küstüm otunun çok ilginç bir savunma sistemi vardır. Bu bitkinin yapraklarına dokunulduğunda birkaç saniye içinde sapla birlikte yapraklarının gövdeye doğru yaslandığı görülecektir. Eğer bitkiyi rahatsız eden etki devam ederse bu kez küstüm otu aşağıya doğru ikinci bir hareket yaparak gövdesinin üzerindeki sivri dikenleri ortaya çıkarır. Bu da böcekleri kaçırmak için yeterlidir. Bitkideki bu hareketi gerçekleştiren mekanizma elektrik akımlarıyla başlar. Bu akım aynı insan vücudundaki sinirlerden geçen akım gibidir. Bitkinin reaksiyonları bizde olduğu kadar hızlı değildir. Bununla birlikte bitki özünü taşıyan kanallar aracılığıyla iletilen elektrik sinyalleri 30 santimetrelik mesafeyi bir-iki saniye içinde geçer. Isı ne kadar yüksek olursa reaksiyon o kadar hızlı olur. Her bir yaprağın dibi (yaprağın sapıyla birleştiği yerde) oldukça şişkindir. Buradaki hücreler sıvıyla doludur. Uyarı buraya ulaştığı zaman yaprağın dibindeki şişkinliğin alt yarısı aniden suyunu boşaltır ve aynı anda diğer üst yarı bu suyu kendi bünyesine alır. Ve yaprak aşağıya doğru düşer. Böylece uyarı saplar boyunca ilerlerken yapraklar domino taşları gibi teker teker ardı ardına kapanır. Bu şekilde bir savunma hareketinden sonra bitkinin tekrar hücrelerini doldurup yapraklarını açabilmesi için 20 dakika gereklidir. [Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] Genlisia Genlisianın tuzağı hayvan bağırsağına benzer. Toprak altında dallanmış olan yaprakları içi boş borular şeklindedir. Topraktan çekilen su bu borularda ilerler. Boruların uçlarındaki yarıklarda bitkinin içine doğru yönelmiş bir akıntı vardır. Bu akıntı bitkinin içinde su pompalayan tüycüklerden kaynaklanır. Su içindeki böcekler ve diğer organizmalar akıntı nedeniyle boruların uçlarındaki yarıklardan içeri doğru sürüklenir. Bu sürüklenme boyunca geçtikleri her yer uçları aşağıya bakan kalın ve sert tüylerle kaplıdır. Tüycükler de birer sübap gibi iş görerek böceği bitkinin içine doğru iten ikinci bir etki meydana getirirler. Kurban içerilere doğru ilerledikçe bir dizi öldürücü sindirim beziyle karşı karşıya gelir. Sonunda da Genlisianın besini olmaktan kurtulamaz.[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] Bitkilerdeki Tasarımlar ve Biyomimetri Birisi size son yıllarda kullanmayısısa başladığımız fiberoptik teknolojisini (ışık ve yüksek kapasitede bilgi iletme özelliğine sahip fiber optik kablolardan oluşan sistem) milyonlarca yıldır kullanan canlılar olduğunu söyleseydi ne düşünürdünüz? Söz konusu teknolojiyi kullananlar çok iyi tanıdığımız ancak belki de sahip oldukları üstün tasarım çoğu kimsenin aklına dahi gelmeyen bitkilerdir. Pek çok insan çevresine alışkanlıkla yüzeysel olarak bakar Allah'ın canlılarda yarattığı üstün tasarım örneklerini görmezden gelerek hiç düşünmez. Oysa bütün canlılar bu alışkanlık perdesini kaldıracak sırlarla doludur. Bu sırları keşfedebilmek için sadece neden nasıl niçin sorularını sormak yeterlidir. Bu soruların cevaplarını düşünen insan çevremizde gördüğümüz herşeyi sonsuz güç bilgi ve akıl sahibi bir Yaratıcının üstün güç sahibi Rabbimizin yarattığını fark edecektir. Örnek olarak bitkilerin gerçekleştirdiği fotosentez olayını alalım. Fotosentez sırları hala çözülememiş bir yaratılış mucizesidir. Bitki hücrelerinin güneş ışığını insanların ve hayvanların besin yoluyla alabilecekleri bir enerjiye dönüştürmelerine "fotosentez" denir. Bu tanım belki ilk okuyuşta pek çok kimse için çok dikkat çekici olmayısısabilir. Ne var ki biyomimetik uzmanları fotosentezin yapay olarak gerçekleştirilmesinin tüm dünyayı değiştirecek bir olay olduğuna inanmaktadırlar. Bitkiler fotosentezi birbirini takip eden oldukça karmaşık bir dizi işlem sonucunda gerçekleştirirler. Bu işlemlerin tam olarak neler olduğu henüz bilinmemektedir. Fotosentezin sadece bu özelliği bile evrim teorisini savunanlara söz hakkı tanımamaktadır. Prof. Dr. Ali Demirsoy'un şu sözleri evrimci bilim adamlarının fotosentez karşısında içine düştükleri açmazı çok iyi bir şekilde tarif eder: Fotosentez oldukça karmaşık bir olaydır ve hücrenin içerisindeki organelde ortaya çıkması olanaksız görülmektedir. Çünkü tüm kademelerin birden oluşması olanaksız tek tek oluşması da anlamsızdır.[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] Bitkiler güneş ışığını "kloroplast" adı verilen doğal solar hücrelerle yakalarlar. Biz de yapay solar hücrelerle (güneş panelleri) elde edilen enerjiyi alarak pillerde depolarız. Solar hücre (güneş paneli) ışığı elektrik enerjisine çevirir. Hücrenin düşük güçlü çıktısı (low power output) çok sayıda panel kullanılmasını gerektirir. Solar hücrelerin insanların ihtiyaç duyduğu enerjiyi karşılayabilmeleri için yapraklarda olduğu gibi sadece güneş ışıklarına bakmaları yeterlidir. Kloroplastların yaptığı iş tam olarak taklit edilebildiğinde yüksek enerji sarfiyatı yapan cihazların bile küçücük güneş pilleri ile çalıştırılabilmesi mümkün olacaktır. Uzay mekikleri ve yapay uydular başka bir enerji kaynağına ihtiyaç duymadan sadece güneş enerjisi ile uçabilecektir. Böylesine üstün özelliklere sahip olan bilim adamlarının büyük bir hayranlık duydukları ve taklit etmeye çalıştıkları bitkiler de yaratılan her canlı gibi Allah'a boyun eğmiştir. Bu gerçek bir ayette şöyle bildirilir: Bitki ve ağaç (O'na) secde etmektedirler. (Rahman Suresi 6) Korunan Yüzeyler Her eşyanın yüzeyinin sudan kirden hatta parlak ışıktan bile zarar görme ihtimali vardır. Bundan ötürü bilim adamları araba ve mobilya cilalarını ultraviyole güneş ışınlarını engelleyen sıvıları üretmişlerdir. Hepsinin amacı yüzeyi meydana gelebilecek herhangi bir aşınma ve yırtınmadan korumaktır. Doğadaki hayvanlar ve bitkiler de kendi hücrelerinin içlerinde yüzeylerini dış etkenlere karşı koruyacak birtakım kimyasal maddeler üretirler. Doğadaki canlıların bünyeleri tarafından üretilen ve bilim adamlarını hayrete düşüren bu kimyasal karışımlar tasarımcıların taklit etmek için uğraştıkları kompleks örneklerdir. İnsanların bitkilerden öğrenebilecekleri sadece solar hücrelerle sınırlı değildir. Bitkiler insanlara inşaat sektöründen parfüm endüstrisine kadar birçok yeni ufuk açmaktadır. Günümüzde gelişmiş laboratuvarlarda parfüm deodorant sabun kokusu üreten kimya mühendisleri ise bu salgı bezlerinin yaptıklarını taklit ederek güzel kokular üretmeye çalışırlar. Örneğin Nina Ricci Guerlain ve Christian Dior gibi pek çok ünlü firma ürettikleri kokuların içeriklerinde doğada bulunan bitki özlerini kullanmaktadırlar.[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] Ahşap yüzeyleri kaplamak kirden ve aşınmadan korunmalarını sağlamak açısından oldukça önemlidir. Özellikle de yumuşak ahşapların içine girerek onları çürütebilecek su sızıntılarına karşı bunu yapmak çok gerekli bir işlemdir. Peki kullanılan ilk ahşap kaplamaların doğal yağlardan ve böceklerin ürettiği salgılardan elde edilen malzemelerden yapıldığını biliyor muydunuz? Yaprakların dış yüzeyleri cilalı ve ince bir tabakayla kaplıdır bu sayede bitkiler sudan korunur. Bu korunma zorunludur; çünkü havadan emilen ve bitkinin yaşaması için gerekli olan karbondioksit yaprak hücrelerinin aralarında bulunur. Eğer bu hücrelerin arası suyla dolu olsaydı o zaman karbondioksit oranı azalacak ve bitkilerin yaşaması için gerekli olan fotofentez işlemi yavaşlayacaktı. Ama yaprak yüzeylerindeki ince tabaka sayesinde bu tehlike önlenir ve bitkiler rahatlıkla fotosentez yapabilir. İnsanların günlük hayatta kullandığı birçok koruyucu malzeme aslında doğadaki canlılar tarafından çok daha önceden kullanılmaktadır. Ahşap kaplama bunlardan yalnızca bir tanesidir. Böceklerin sert kabukları da onları suya ve dışarıdan gelebilecek hasarlara karşı korumaktadır. "Sclerotin" adı verilen bir protein tarafından güçlendirilmiş bu kabuklar böceklere doğadaki en sert yüzeye sahip canlılar olma özelliğini verir. Ayrıca böceklerin kabuğunda bulunan kitin tabakası da rengini ve parlaklığını zaman içerisinde yitirmez.[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] Bütün bunlar düşünüldüğünde inşaatlarda dış yüzeylerin kaplaması ve korunması için üretilecek sistemlerin böceklerinkine benzer bir tasarıma sahip olmasının çok daha kazançlı olacağı açıkça görülmektedir. Kendisini Sürekli Temiz Tutan Lotus Bitkisi Lotus bitkisi (beyaz nilüfer) çamurlu ve kirli ortamlarda yetişir.Buna rağmen bitkinin yaprakları sürekli temizdir. Çünkü bitki üzerine en ufak bir toz zerresi geldiğinde hemen yapraklarını sallar ve toz taneciklerini belli noktalara doğru iter. Yaprağın üzerine düşen yağmur damlaları da bu noktalara doğru yönlendirilir ve buradaki tozları süpürmesi sağlanır. Lotus bitkisinin bu özelliği yeni bir bina yüzeyinin tasarımı için araştırmacılara ufuk açmıştır. Bunun üzerine araştırmacılar Lotusun yaprağı gibi yağmur sularını kullanarak üzerindeki kiri temizleyen bina yüzeyleri üzerinde çalışmayısısa başlamışlardır. Bu çalışmalar sonunda ISPO isimli bir Alman şirketi Lotusan adı verilen cephe kaplama malzemesini üretmiştir. Asya ve Avrupa'da bulunan satış noktalarında piyasaya sunulan bu ürün için 'deterjana gerek kalmadan 5 yıl boyunca kendini temiz tutacağı garantisi' bile verilmiştir.[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] Doğadaki pek çok canlı kendi yüzeylerini koruyan çeşitli özelliklere sahiptir. Şüphesiz ne Lotus bitkisinin yüzey yapısı ne de böceklerdeki kitin tabakası kendi kendine oluşmuştur. Hatta bu canlılar sahip oldukları üstün niteliklerden tamamen habersizdirler. Onları tüm özellikleriyle birlikte yaratan Allah'tır. Bir Kuran ayetinde Allah'ın yaratma sanatı şöyle bildirilir: O Allah ki yaratandır (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O Aziz Hakimdir. (Haşr Suresi 24) Bonn Üniversitesi'nden Dr. Wilhelm Barthlott mikroskop altında yaptığı incelemelerde en az temizlik gerektiren yaprakların en pürüzlü yüzeylere sahip olduğunu fark etmiştir. Dr. Barthlott bunların en temizi olan Lotus bitkisi üzerinde bir çivi yatağı gibi minik noktalar olduğunu buldu. Bir toz ya da kir zerresi yaprak üzerine düştüğünde belli belirsiz biçimde bu noktalar üzerinde iki yana sallanır. Bir damla su bu minik noktalar üzerinde yuvarlanınca zayıf şekilde tutunmuş olan kiri alıp götürür. Diğer bir deyişle nilüfer çiçeği kendi kendini temizleyen bir yaprağa sahiptir.[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] Nilüfer çiçeğinin bu özelliği araştırmacılara ilham kaynağı olmuş ve LOTUSAN adı verilen 5 yıl kendisini temiz tutacağı garantisi verilen dış cephe malzemesi üretilmiştir. Yağmur damlasının lotusan yaprağı üzerindeki temizleyici etkisi Su damlasının normal bir yüzeydeki etkisi Lotusanla kaplı bir bina cephesinde su damlalarının temizleyici etkisi Bitkiler ve Yeni Bir Otomobil Tasarımı Otomobil firması Fiat ZIC (Zero Impact Car) adlı yeni ürününü tasarlarken bitkilerdeki "kollara ayrılma" özelliğinden yararlanmıştır. Otomobilin ortasından bitkinin gövdesinde olduğu gibi küçük bir tünel geçiren tasarımcılar bu tünele arabanın çalışması için gerekli enerjiyi sağlayan piller yerleştirmişlerdir. Arabanın koltukları ise resimdeki bitkiden esinlenilmiş ve bitkideki gibi doğrudan gövdeye (tünele) bağlanmıştır. Otomobilin tavanı ise deniz yosununun petekli yapısı gibi tasarlanmıştır. Bu yapı ZIC'e hem hafiflik hem de sağlamlık kazandırmıştır.[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] Otomobil sektörü gibi insanların en son teknolojinin rahatlıkla sergilenebileceği bir alanda mühendislere ve tasarımcılara doğada bulunan ve canlılığın var olduğu ilk günden beri hayat süren basit bir bitki ilham kaynağı olmuştur. Canlılığın tesadüfen oluştuğunu ve zaman içerisinde gelişerek hep daha iyiye doğru gittiğini savunan evrimciler için bu ve buna benzer olaylar kabul edilmesi çok zor şeylerdir. Nasıl olur da akıl ve şuur sahibi insanlar hiçbir zekası ve bilgisi olmayısısan yerinden bile hareket edemeyen bitkilerden bir şeyler öğrenirler ve bunların uygulaması o güne kadar o konuyla ilgili ortaya çıkan en verimli sonuçları verir? Bunlar elbette ki tesadüflerle açıklanması mümkün olmayısısan özelliklerdir ve yaratılışı kanıtlar. Bu yüzden de evrimciler için bir zorluktur. Alarm Sinyali Veren Bitkiler Herkes bitkilerin tehlikeden kaçamadıklarını dolayısıyla düşmanlarına hemen teslim olduklarını zanneder. Ancak yapılan araştırmalar durumun hiç de zannedildiği gibi olmadığını ortaya çıkarmıştır. Tam tersine bitkiler de şaşırtıcı taktiklerle düşmanlarının üstesinden gelmektedirler. Manduca güvesi ve tütün bitkisi Örneğin bitkiler yapraklarını kemiren böcekleri uzaklaştırmak için kimi zaman zararlı kimyasallar üretirler kimi zaman da bu böceklerle beslenen avcı böcekleri çeken kimyasal kokular yayarlar. Kuşkusuz her iki taktik de son derece akılcıdır. Nitekim tarımsal alanda yapılan faaliyetlerde bu savunma stratejisi çok etkili bir yöntem olarak taklit edilmeye çalışılmaktadır. Almanya'daki Max Planck Kimyasal Ekoloji Enstitüsü'nde 'bitki savunması genetiği' alanında çalışmalar yapan Jonathan Gershenzon bu akılcı stratejiyi gereği gibi taklit edebilirlerse gelecekte tarımsal ilaçlamaların zehirsiz yapılabileceğini düşünmektedir.[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] Bazı bitkiler tırtıllar tarafından saldırıya uğradıklarında hemen bu tırtıllarla beslenen avcı böcekleri kendilerine çeken uçucu bir kimyasal madde salgılar. Yardıma çağrılan böceklerin özelliği ise yumurtalarını tırtılların içine bırakmalarıdır. Tırtıldan habersiz onun içinde barınan ve yumurtadan çıkan larvalar ise bu tırtıllarla beslenerek büyüme imkanı bulurlar. Böylece ekine zarar veren tırtıllar dolaylı bir strateji ile imha edilir. Bitkinin yapraklarının bir tırtıl tarafından yendiğini anlaması ise yine kimyasal yöntemlerle gerçekleşir. Bitki yapraklarını kaybettiği için değil tırtılın salyasındaki kimyasallara tepki olarak böyle bir alarm sinyali verir. Basitmiş gibi görünen bu olayda üzerinde durulması gereken pek çok konu vardır. Bunlardan birkaçını şöyle sıralayabiliriz: 1-Bitki tırtılın kimyasal salgısını nasıl algılamaktadır? 2-Bitki alarm sinyali verdiğinde tırtıllardan kurtulacağını nereden bilmektedir? 3-Verilen sinyalin böceklerde davet etkisi yapacağını nereden bilmektedir? 4-Bitkinin daveti doğru böceklere (saldırgan tırtıllarla beslenen) yapmasını sağlayan nedir? 5-Verilen sinyal sesli değil kimyasal bir salgı şeklindedir. Böceklerin kullandığı kimyasallar da son derece karmaşık bir molekül yapısına sahiptir. Kimyasaldaki en ufak bir eksiklik ya da yanlışlık sinyalin niteliğini kaybettirebilir. Bu durumda bitki bu sinyali veren kimyasalı kendi kendine nasıl üretebilmektedir? Geociris Manduca güvesinin tırtılı Şüphesiz beyni bile olmayısısan bir bitkinin tehlikeler karşısında çözüm üretmesi bir kimyager gibi kimyasal maddeleri tahlil etmesi hatta bunu üretmesi planlı bir strateji yürütmesi mümkün değildir. Kuşkusuz ki dolaylı olarak bir düşmanı alt etmek üstün bir aklın ürünüdür. Bu aklın sahibi bitkiyi kusursuz özelliklerle yaratan ve kendisini korumak için neler yapması gerektiğini ona ilham eden yüce Allah'tır. İşte günümüzde yaygınlaşan bu gibi biyomimetik çalışmalarıyla Allah'ın canlılar üzerinde bize gösterdiği akıl hayranlıkla taklit edilmeye çalışılmaktadır. Nairobi'de bulunan Uluslararası Böcek Fizyolojisi ve Ekoloji Merkezi'nden ve İngiltere'deki Toprak Ürünleri Araştırma Enstitüsü'den bir grup araştırmacı da bu konuda bir çalışma gerçekleştirmiştir: Çalışma ekibi mısır ve buğday tarlalarında ekinlerin arasına tarım zararlılarını bu strateji ile ortadan kaldıran bir çim ekmiştir. Sonuçta tarım ilacı kullanılmasına gerek kalmadan zararlı canlıların etkisiz hale getirilmesinde %80 oranında başarı sağlanmıştır. Bitkiler üzerinde sergilenen bu benzersiz çözümün yaygınlaştırılması durumunda tarımda daha büyük aşamalar kaydedilecektir.[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] ABD Utah'ta yetişen bir tütün bitkisi ise Manduca güvesinin tırtılı tarafından saldırıya uğramaktadır. Bu zararlının yumurtaları Geocoris böceği tarafından sevilen bir yiyecek türüdür. Tütün bitkisinin salgıladığı uçucu kimyasal madde sayesinde Geocoris avcısı kimyasal salgılar aracılığıyla çağırılmakta ve yumurtalar bu böcek tarafından yendiği için tırtıl sayısının artışı engellenmektedir.[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] Okyanusun Derinliklerindeki Fiber Optik Tasarım Rossella Racovitzae adlı su süngeri bitkisi insanoğlunun en yeni teknolojilerde kullandığı fiber optikten yapılmış uzantılara sahiptir. Fiber optik ışığı iletmede çok etkili bir malzemedir. Lazer ışınlarının fiber optik kablosundan geçirilmesiyle elde edilen iletişim imkanları normal malzemeden yapılmış kablodakilere göre olağanüstü bir artış gösterir. Öyle ki saç teli kalınlığında 100 tane fiber optik kablonun yanyana getirilmesiyle oluşan kablo kesitinden 40.000 ayrı ses kanalı geçirilebilmektedir. Antartika kıyılarının derinliklerinde yaşayan bu sünger türü fotosentez yapabilmek için ihtiyacı olan ışığı fiber optikten yapılmış olan diken şekilli uzantıları sayesinde kolayca toplamakta ve çevresi için de bir ışık kaynağı olmaktadır. Bu sayede hem kendisi hem de bu süngerin ışık toplama yeteneğinden faydalanan başka canlılar hayatta kalabilmektedir. Aynı ortamda yaşayan tek hücreli yosunlar da bu süngere yapışmakta ve yaşamaları için gereken ışığı elde etmektedirler. Antartika kıyılarının 100 ila 200 metre derinliklerinde kalın buz kütlelerinin altında neredeyse zifiri karanlık denebilecek bir ortamda yaşayan bir canlı için güneş ışığını yakalamak canlının hayatını sürdürebilmesi açısından son derece büyük bir önem taşır. Canlının bu sorunu çözebilmesi ışığı en etkili şekilde toplayan fiber optik ile donatılmış olması sayesinde mümkündür. Bilindiği gibi fiber optik teknolojisi son yüzyılın en ileri teknolojilerinden biridir. Japon mühendisler bu teknolojiyi güneş ışığını gökdelenlerin ışık almayısısan bölümlerine aktarmada kullanırlar. Gökdelenlerin çatısına yerleştirilen dev mercekler güneş ışığını fiber optik ileticilerin ucuna odaklar. Fiber iletkenler vasıtasıyla da güneş ışığı binanın en karanlık noktalarına kadar ulaştırılır. Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O bir işin olmasına karar verirse ona yalnızca "OL" der o da hemen oluverir. (Bakara Suresi 117) Yüksek teknolojiye sahip endüstrilerde imal edilen fiber optik maddesinin böyle bir ortamda bu canlı tarafından 600 milyon yıldan beri kullanılması bilim adamlarını da hayrete düşürmektedir. Washington Üniversitesi'nde mekanik mühendisi olan uzman Ann M. Mescher bu gerçeği şöyle ifade eder: Bu fiberleri düşük ısılarda böylesine eşsiz mekanik ve mükemmel optik özelliklerle üreten bir canlının var olması olağanüstü etkileyicidir.[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] Washington Üniversitesi'nde profesör ve aynı zamanda metalurji mühendisi olan Brian D. Flinn ise bu süngerdeki üstün yapıyı şöyle tarif eder: Bu önümüzdeki 2 ya da 3 sene içinde (insanların) telekomünikasyona geçirecekleri türden bir şey değil bu önümüzdeki 20 yılda ortalarda görülemeyecek bir şey.[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] Bütün bunlar bize doğanın ve içindeki canlıların insanlar için çok sayıda örnek barındırdığını göstermektedir. Herşeyi en ince ayrıntısına kadar tasarlamış olan Allah tüm bu tasarımları insanların öğüt alıp düşünmeleri için yaratmıştır. Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır: Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında gece ile gündüzün ardarda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır. Onlar ayakta iken otururken yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki "Rabbimiz sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin bizi ateşin azabından koru. (Al-i İmran Suresi 190-191) |
#9
|
|||
|
|||
Cevap: Bitki Dünyası
ÇİÇEK BAKIMI
Eğer çiçekleriniz Oasis adı verilen çiçek süngerleri içinde geldiyse yeteri kadar su koymayı unutmayın. Oasis çiçeğin ömrünü uzatan bir maddedir. Ayrıca suyun içine çiçeklerin ömrünü arttıran vitaminlerden koymak faydalı olacaktır. KESME ÇİÇEKLER Çiçekleri keserken çiçek kesme makası veya bıçağı kullanınız ve kesinlikle kumaş makası kullanmayınız Çiçeğin saplarını suyun içinde kesmeye özen gösterin ve kesilen suyun temiz olmasına dikkat edin. Su sıcaklığının 20-25 C derecesinde olmasına dikkat ediniz böylelikle çiçeğinizin ömrünü uzatmış olacaksınız. Kesme çiçeklerde vazo değişimi yapılırken aktarma yapılacak vazo temiz su ile doldurulmalıdır. Çiçeğin suya girecek kısımlarındaki yaprakları temizlemek gerekmektedir. Böylece oluşacak bakteriyel kokulardan kurtulmuş olacaksınız. Eğer çiçeklerinizin yaşam süresini uzatmak için özel koruyucular kullanıyorsanız ve suda bakterilerin geliştiğini görüyorsanız ilk yapmanız gereken şey vazonuza yada kabınıza iki günde bir ihtiyacı kadar suyu koymak olacaktır. Eğer koruyucu kullanmıyorsanız suyu değiştirin vazonuzun temiz olmasına dikkat edin ve çiçeklerin saplarını günlük olarak kesin. Düzenlenmiş çiçeklerinizi serin yerde tutmanız (özellikle geceleri) gerekmektedir. Isı veren kaynaklardan uzak tutmanız çiçeğinizin ömrünü uzatacaktır. Lale fazla suda durmaması gereken bir çiçektir. Vazodaki su miktarı sapın 5 cm kadarının suya değmesine izin verecek kadar olmalıdır. Vazolardaki bakterilerin önlenmesi için ve çiçeklerin daha rahat su çekmesi için 1 lt vazoya bir çay kaşığı çamaşır suyu ilave ederek çiçeklerin rahat su almasını temin eebilirsiniz. (Metal ve gümüş kablarda bu işlemi yapmayınız) GÜLLER Güller belirli açılarla kesilmesi gereken bir çiçektir. Temiz bir bıçakla kesilmesi faydalı olacaktır. Bu kesim sırasında kumaş makası kullanmayınız. Güllerin sapları suyun içinde kesilmelidir. Böylece kesilme sırasında çiçeğin sapının içinden hava girmesi önlenmiş olacaktır. Suyun altında kalan yaprakların bakteriyel koku oluşturmaması için saplardaki yapraklardan arındırmak gerekir. Güller bolca su tüketimi yapan çiçeklerdir. Günlük olarak ihtiyacı olan su miktarınca vazoya ilave yapılmalıdır. Güllerinizi direkt güneş ışınlarından televizyon ısısından radyatörden tavan pervanelerinden ve hava akımlarından uzak tutunuz. Güllerin yaşamı için besin maddeleri çok önemlidir. Eğer gülleriniz boyun bükme durumunda ise yerini değiştirin ve saplarını suyun içinde usulünce kesin. Bu işlem sırasında kullanılacak suyun sıcak olması gül için faydalı olacaktır. Bu gülde şoklama yapacaktır. Ayrıca boyun büken gülleri banyoda üzerine kağıt serip ıslatın. 1-2 saat sonra vazoya yerleştirin. . ARANJMAN YAPIMI Aranjmanı yapmadan önce koyacağınız kabı ve yeri iyi tespit etmeniz gerekmektedir. Yemek masası aranjmanlarını mümkün olduğunca alçak tutmak faydalı olacaktır böylece masada oturan kişilerin birbirlerini görmesi daha kolay olacaktır. Çiçek konulacak kabın iyi tesbit edilmesi gerekmektedir uzun boylu çiçeklere uzun boylu vazo; kısa boylu çiçeklere kısa boylu vazo; dolgun tarzda yapılacak olan aranjmanlara geniş vazo kullanılması faydalı olacaktır. Kısacası çiçeğin büyüklüğü uzunluğu ve hacmi çiçeğin konulacağı kabla orantılı olmalıdır. Çiçekleri koymadan önce kaba konulacak suyun miktarını iyi tespit etmek gerekmektedir. Aksi takdirde fazla konulacak su her çiçek için fayda getirmez örneğin Gerbera gibi çiçekler fazla su içinde tutulmamalıdır. Kabın ¼ nin su ile dolu olması bu çiçek için yeterli olacaktır. Aranjman yaparken dikkat edilecek bir husus da kullanılan çiçeklerin birbirleriyle uyumudur. Çiçeklerin renkleri boyları büyüklükleri yetiştiği iklim önemli olan noktalardır. Örneğin tropik çiçeklerle bu çiçeklere uyumlu olabilecek diğer çiçekler kullanılmalıdır. Evinize gelen buketlerin altında sarılı olan folyo kağıtlarını kaba koymadan önce çıkartmalısınız. Aksi takdirde suyun altında oluşacak bakterilerin bu kağıdın içinde saklanabileceğini ve çiçeğin suyunu değiştirseniz dahi bu bakterilerin orada korunacağını unutmayın. VAZODA ÇİÇEK BAKIMI - Çiçekçiden alınan çiçeklerin vazoya yerleştirildiği zaman suyun altında kalacak olan yapraklarını kopararak temizleyiniz. - Çiçeklerin saplarını sapın içine hava girip su alımını engellememesi için su dolu bir kabın içine koyunuz ve sulanan sapların uçlarını 2 cm kadar bıçak ya da makasla kesip hemen vazoya yerleştiriniz. - Çiçeklerin konulacağı vazoya suyu su filtresinden koymayınız. Vazoya konan çiçeğin ömrünü uzatmak için bir litre su içerisine 1 çorba kaşığı şeker koyabilirsiniz. - Güllerinizin saplarını kesip vazoya yerleştirdikten sonra mümkünse serin ve karanlık bir oda ya da buzdolabında kendilerine gelmelerini bekleyiniz. - Eğer satın aldığınız aranjman çiçekçiniz tarafından gözenekli ve süngerimsi bir malzemeye(oasis) çiçekler saplanması ile yapılmış ise çiçek saplarının dibe kadar saplanmış olmalarından emin olunuz ve aranjmana su ilave ediniz. - Aranjmanınızı serin ve direkt güneş ışığı olmayan ve hava cerayanına maruz kalmayan bir yere koyunuz. - Güller susayan çiçeklerdir. Vazodaki suyun sürekli dolu olmasına dikkat ediniz. - Eve gelen lilium'lar hafif açıldıktan sonra içlerindeki polen kesesi kesilip çıkarılmalıdır. Bu lilium'un ömrünü uzatır. Aynı zamanda polenden leke bulaşmasını önler. SALON BİTKİLERİNİN BAKIMI Salon bitkilerinin bakımı için bir takım aletlere ihtiyaç vardır. * Saksı ve Altlığı * Sulama Kovası * Sprey ( Nemlendirmek için ) * Gübre * Yosunlu Destek Çubuğu * Bahçe Makası * Parlatıcı Sprey * Zararlı ve Hastalıklar için İlaç Salon bitkilerinizin suya olan ihtiyacını parmağınızı 2 cm kadar toprağa batırarak anlayabilirsiniz. Kuruysa sulamak gerekir. Kış mevsiminde çiçeklerin dinlenmesi için daha seyrek sulama yapılması gerekir. Bitkilerin yapraklarını ayda bir kez nemli bir süngerle temizleyebilirsiniz. Parlatıcı sprey büyük yapraklı bitkilerde kullanılabilir ancak afrika menekşesi aşk merdiveni ve çiçekli tüylü yapraklı bitkilerde asla kullanılmaz. Çiçeklerimizin saksı değişimi en iyi bahar aylarında olur. Bitki kökleri saksıdan dışarıya çıkmış ve toprak çabuk kuruyorsa saksı değişimi yapılmalıdır. Bunun için gerekli olan değiştirilmesi gereken saksıdan bir büyük saksı ve biraz topraktır. Yeni saksının içine bir kaç taş biraz kum ve üzerine gübreli toprak koyduktan sonra eski saksıdaki çiçeğin toprağını dağıtmadan yeni saksıya yerleştiriniz ve yan boşlukları toprakla doldurunuz. Saksıya çiçeği ve toprağı iyice yerleştirdikten sonra uygun yerleşim yerine koyarak hemen sulamayı yapınız. Saksı değişimini yaparken bahçeden aldığınız toprağı değil iç mekan bitkileri için hazırlanmış karışım toprağı tercih ediniz. Karşılaşabileceğiniz Sorunlar Yapraklarda Sararma: Özellikle kışın saksı toprağının gereğinden fazla nemli tutulması bitkinin fazla sulanması ve aşırı güneş altında ışığa maruz kalması buna neden olabilir. Yaprak Dökülmeleri: Çiçekli haldeyken bitkiye çok su verilmesi saksı toprağının çok nemli tutulması aşırı derecede kurutulması veya ani sıcaklık değişikliği yaprak dökülme nedenlerindendir. Tomurcuk Dökülmesi: Saksı toprağının çok nemli tutulması fazla kuru olması çiçeğin yerinin sık değiştirilmesi ve yoğun karanlık tomurcukların dökülmesine neden olur. Kök ve Gövde Çürümeleri: Toprağın fazlaca nemli tutulmasından kaynaklanır. Yapraklardaki Kahverengi Yanıklar: Püskürtme yapıldıktan sonra güneşin bitkinin üzerine direkt gelerek yaklaşmasından kaynaklanır. |
#10
|
|||
|
|||
Cevap: Bitki Dünyası
SALON BİTKİLERİNİN SATIN ALINMASI VE YERLEŞTİRİLMESİ
Evimiz ya da büromuz koşullarına uygun süs bitkilerini seçmemiz ve bitkilerimizi sağlıklı yetiştirebilmemiz için bir takım bilgilere ihtiyacımız vardır. Bunun için çiçeğin çiçekçiden satın alınmasından evde ya da büroda uygun yere yerleştirilmesine kadar dikkat edilmesi gereken kurallar vardır. Çiçeğin çiçekçiden satın alındıktan sonra gideceği yere soğuk rüzgar ve yakıcı güneş ışığından korunarak ulaştırılması gerekir. Çiçeğin yerleştirileceği mekana gelince; çiçeklerin hoşlandığı ve hoşlanmadığı ortamlar vardır. Satın aldığımız çiçeklerdeki açıklayıcı etiketlere göz atarsak çiçeklerin nasıl ortamlardan hoşlandığını görürüz. Salon bitkilerini yerleştirirken dikkate alınması gereken 3 önemli nokta vardır. 1. Işık : Pekçok bitki direkt güneş ışığına maruz kalmak istemez. Yaz aylarında kuzey yönündeki pencere önleri daha uygun ışık verir. 2. Nem : İnce yapraklı bitkiler genellikle neme ihtiyaç duyarlar ve banyodan hoşlanırlar. Kalın ve dolgun yapraklılar da daha kuru mekanları tercih ederler. 3. Isı : Bitkiler gelişme dönemlerinde sabit ısı isterler. Soğuk havalarda bitkileri soğuktan etkilenen kapı ve pencere kenarlarında bırakmamak gerekir. SAKSI DEĞİŞTİRME Saksı değiştirme işlemi iç mekan süs bitkileri yetiştiriciliğinde önemli bir yer kaplar. Bitkiler yetiştiricinin gereksiz yere bitkinin saksısının değiştirilmesi Ve ya saksı değiştirmeyi tam bilmemesi nedeniyle zarar görmektedir. İçersinde belirli miktarda toprak bulunan kaplarda ( sözgelişi saksı kasa çanak vb. gibi ) yetiştirilen süs bitkilerinin bir süre sonra varolan bitki besin maddeleri beslenme sonucu azalır. Saksı değiştirmeyi gerektiren başka önemli neden de bitkinin toprak üstü kısmı ile birlikte köklerinin de gelişmesi ve saksının zamanla yetersiz duruma gelmesidir. Saksı değiştirme sırasında genel bir kural yeni saksının eskisine oranla bir boy daha büyük tutulmasıdır. Daha büyük saksı kullanılması hem gereksiz hem de sakıncalıdır. Çünkü büyük saksılar fazla yer kaplarlar ; ayrıca bitki köklerinin saksı toprağını tümüye kaplayacak biçimde gelişmesi uzun zaman alır. Bu konunun doğru uygulaması sanıldığından çok daha önemli sonuçlar vermektedir. Bu nedenle iç mekan süs bitkileri yetiştiriciliğinde özellikle son yıllarda olabildiğince küçük saksılar kullanılaraksaksı harçlarının sıvı gübrelerle desteklenmesi ilkesi yerleşmiş bulunmaktadır. Saksı değiştirme sırasında köklere ve bu arada tüm bitkiye toplu bir görünüş kazandırmak bitkinin alt kısımlarında oluşabilecek çıplaklaşmaları önlemek amacı ile sürgün ve ana dallarda budama yapılabilir. Ancak bazı bitkilerin budamaya karşı duyarlı oldukları unutulmamalıdır. Kök budaması ise uçlarının canlılığını yitirdiği veya kök sisteminin aşırı geliştiği durumlarda söz konusudur. Böyle durumlarda kökler keskin bir bıçakla hafifçe budanır. Plastik saksılarla toprak saksılar arasındaki en önemli farlılık gözenekliliktir. Plastik saksılar gözeneksizdir. Toprak saksılar ise yapım tekniklerine bağlı olarak değişik oranlarda gözenek içerirler. Bu da arada bazı farklılıklar olmasına yol açar. Saksı değiştirme sırasında yapılacak işlemler şöyle sıralanabilir : · Saksısı değiştirilecek olan bitkinin toprağı hafifçe nemlendirilir. · Bitkinin kök boğazı sol elin yüzük parmağı ile orta parmağı arasına alınır. · Bu arada sol elin avuç içi saksı toprağını tutar ve saksı ters çevrilerek kenarı sert bir yere hafifçe vurulur. Böylece bitkinin kök yumağının saksı kenarından kolayca ayrılması sağlanmış olur. Sağ elle saksı kenarından kolayca ayrılması sağlamış olur. · Sağ elle saksı çıkarılır ve bu sırada toprağın dağılmamasına özen gösterilir. Daha önce belirtildiği şekilde kök ve gövde budaması yapılır. Bundan sonraki işlem yeni saksının dikim için hazırlanmasıdır. · Saksının dip kısmındaki akıtma deliği üzerine küçük bir saksı kırığı konur. Böylelikle sulama sırasında toprağa verilen suyun fazlası bu delikten dışarı akar. Saksı dibinde akıtma deliğinin bulunmaması veya bu deliğin kapanması durumunda kökler fazla sulama ile kısa zamanda çürürler. İyi drenaja gereksinimi olan bitkilerde ise saksı dibinde önce saksı kırıkları veya küçük çakıllardan bir drenaj tabakası oluşturulur. · Yeni saksıya dikim sırasında bitki sol el ile saksı ortasına gelecek biçimde ve istenilen yükseklikte tutulur. Bitkinin eskisine oranla daha derin veya yüzeyse dikilmemesine dikkat edilmelidir. Ancak bu kuralın tersine bazı bitkiler sürekli biraz daha derine dikilir. · Sağ elle kök yumağı ile saksı arasında kalan boşluğa yeni hazırlanan harç doldurulur ve boşluk kalmaması için harç çepeçevre parmakla bastırılır. Daha sonra saksı tabanı üzerinde birkaç kez masaya vurularak harcın iyice oturması sağlanır. · Saksı tümüyle toprakla doldurulmamalı sulama payı olarak saksı kenarı üst düzeyi ile toprak yüzeyi arasında 1.5 cm dolayında bir boşluk bırakılmalıdır. · İşlem bittikten sonra bitkilere önce toprak tümüyle nemli duruma gelinceye değin su verilir. Daha sonraları az su verilmeli ama sık sık su püskürtülmelidir. Saksısı yeni değiştirilmiş bitkiler ışık seven nitelikte olsalar bile başlangıçta doğrudan güneş ışığı altında bırakılmamalı yarı veya hafif gölge yerlerde bulundurulmalıdırlar. |