Genel Paylaşım Forumu

Genel Paylaşım Forumu (https://seversintabi.com/)
-   edebiyat - turkçe - dilbilgisi (https://seversintabi.com/edebiyat-turk-e-dilbilgisi/)
-   -   Önemli ŞairLerimiz (https://seversintabi.com/edebiyat-turk-e-dilbilgisi/11265-nemli-airlerimiz.html)

ceyLin 27 November 2008 16:38

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Cahit Sıtkı Tarancı ( 1910)- (1956)

(1910-1956)
Diyarbakır'da doğdu. Galatasaray Lisesi'ni bitirdi. Mülkiye Mektebi'nde okudu. Paris'e gitti. ikinci Dünya Savaşı çıkınca geri döndü. Çevirmenlik yaptı. Ağır bir hastalığa yakalandı. Viyana'ya *****ürüldü. Orada öldü. Ankara'ya getirilip toprağa verildi. Otuz Beş Yaş şiiriyle ün yaptı. Hayat, aşk ve ölüm, şiirlerinin başlıca temalarını oluşturmaktadır.

ESERLERİ
Şiir:
Ömrümde Sükut (1933), Otuz Beş Yaş (1946), Düşten Güzel (1952), Sonrası (1957).

Düzyazı:
Ziya'ya Mektuplar (1957 - Z.O. Saba'ya yazdığı mektuplar). Şairin gazetelerde kalmış 22 öyküsünü Selahattin Öner'i toplamıştır: C.S. Tarancı'nın Hikâyeciliği ve Hikâyeleri (1976).

XXXXXXXXXXXXX

Şiirlerinden örnekler;

DESEM Kİ
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.

Desem ki sen benim için,
Hava kadar lâzım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Desem ki...
İnan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen,
Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.



AŞK
Açınca baharın dişi gülleri,
Bir başka rüzgâr eser bahçelerde.
Dinle çılgınca öten bülbülleri;
Sorma niçin düştüğünü bu derde.

De ki: – Aşktır şâdeden gönülleri;
Perişan, berbat eden gönülleri.
Aşk söyletir en yanık türküleri,
Ay buluta girdiği gecelerde.


BİR ÖLÜNÜN ARDINDAN

Kabrime çiçek getirenlere gülerim;
Gafil kişilermiş şu insanlar vesselâm;
Bilmezler ki bu kabirle yoktur alâkam;
Ben o çiçeklerdeyim, ben bu çiçeklerim.

ceyLin 27 November 2008 16:38

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Can Yücel ( 1926)- (12.08.1999)
1926 yılında İstanbul’da doğdu.Hasan-Ali Yücel’in oğlu. Ankara üniversitesi Dil ve Tarih -Coğrafya Fakültesi’nde Latince-Yunanca okudu, öğrenimine İngiltere’de Cambridge Üniversitesi’nde devam etti.12 Ağustos 1999 tarihinde öldü.

ESERLERİ
Nazım, nesir çevirileriyle de tanınan Can Yücel, şiir alanında ilk kitabı Yazma (1950). Sevgi Duvarı (1973), -Bir Siyasinin Şiirleri (1974), Ölüm ve Oğlum (1976), Şiir Alayı (1981, ilk dört şiir kitabının toplu basımı), Rengahenk (1982), Gökyokuş (1984) kitaplarında topladı. Bütün şiirleri (Gökyokuş dışında) 1985’te
yayımlandı: Beşibiyerde. Öteki şiir kitapları: Canfeda (1986), Çok Bi Çocuk (1988), Kısa devre (1990), Kuzgunun Yavrusu (1990), Gece Vardiyası (1991), Güle Güle- Seslerin Sessizliği (1993), Gezintiler (1994), Maaile (1995), Seke Seke (1997). Yazıları; Düzünden (1994), Ve Can’dan Yazılar (1995) adıyla yayınlandı.

ceyLin 27 November 2008 16:38

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Cavit Saracoğlu
9 Haziran 1935’te Üsküp’te doğdu.

Üsküp’te, “İrfan”, “Vuk Karaciç” ve “Tefeyyüz” okullarında okudu. 1957-1963 yılları arasında Müderris Abdül Fettah Rauf’tan ders ve feyz aldı. Osmanlıca’yı çok iyi bilmektedir.

Genç yaşlarında şiir yazmaya başladı. 1958 yılında “Birlik” gazetesine gönderdiği “Küçük Kuş” şiirinin birkaç dörtlüğünün, bir süre sonra Makedonya Türk yazarlarından birinin imzasıyla yayımlanması üzerine, gazeteye bir daha şiir göndermemeye karar verdiğini anlatmaktadır.

1988 yılında Türkiyeye göç etti. Bir hayli şiir yazmış olmasına rağmen, şiirleri hâlen kitaplaştırılamadı. (S. Engüllü)


x

Cavit SARACOĞLU'nun ''Ağlayan Vardar'' şiiri

Maziyi ruhuma bir önsöz gibi
Derinden anlatıp çağlayan Vardar
Ümitsiz neşesiz bir öksüz gibi
Baygın baygın akıp ağlayan Vardar.

Anlat şu derdini niye gizlersin Şu hasret nedendir kimi izlersin
Hedefin garp değil şarkı gözlersin
Koşarsın doğuya taşkınca Vardar.

Geçmişi anlatan ey koca Vardar Coşardın gelirdi rıhtım sana dar
Ağzını kapattı şimdi bu gaddar
Benimle bir yürek dağlayan Vardar.

Haklısın inleyiş devridir inle Osmanlı marşını rüzgârdan dinle
İlk giren askere yanık sesinle
Hoş geldin diyerek kol açan Vardar.

Şanlı tarihimin eserisin sen Beş asrı yaşatan bir serisin sen
Şimdi güya bir serserisin sen
Yürüyüp akarsın şaşkınca Vardar.

Bir zaman bizlerdik hâkim burada Anlı şanlı idik suda karada
Kosova Fatihi Sultan Murad’a
Rehberlik ederek yol açan Vardar.

İmanlı neferler temiz suyunla Abdest alıp kılmış eğik boyunla
Şimdi ise şu küffar cümbüş oyunla
İçini kirletip pisletir Vardar.

Gökler mi gürlüyor toplar mı patlar Rüzgâr gibi koşan o yağız atlar
Kılıç mı çarpışır şimşek mi nedir
Herhalde tekbirden düşman çatırdar.

Yaş dökmeden seni geçemiyorum Zehir mi suyun ki içemiyorum
Bakınca bir türlü seçemiyorum
Karşımda pek garip yabancı Vardar.

Sanma hayal bu ses bu avazeler Mutlaka o canlı devri tazeler
Baksana rüzgârın şu esmesine
Yatan şehitleri hep yelpazeler.

Şu coşan hissimin tercümânı ol Köpürüp taş Rumeli ummânı ol
Dertlerimin bari sen dermânı ol
Çoğaltma kalbimde usancı Vardar.

Esen yel o vakti yeniletiyor Hasrettir ki onu hep inletiyor
Beş asrın o gaza narelerini
Kuş ve ırmaklarından dinletiyor.

ceyLin 27 November 2008 16:39

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Cem Sultan ( 21.10.1458)- (30.10.1494)
459 yılında doğdu. Osmanlı şehzadesi. II. Mehmet’in (Fatih Sultan) oğlu olan Cem Sultan, on yaşına kadar sarayda sıkı bir disiplin altında eğitildi. 1469’da Kastamonu Sancak Beyliği’ne gönderildi. 1473’te, Doğu seferine çıkan babasına vekillik etmek üzere İstanbul’a geldi. II. Mehmed’in Anadolu’da Uzun Hasan’a yenik düştüğü dedikodusuna kanarak padişahlığını ilan etme düşüncesine kapıldı. Otlukbeli zaferini kazanarak İstanbul’a dönen II. Mehmed, oğlunun aklını çelenleri cezanlandırdı. Cem’i de, 1474’te ölen büyük oğlu Musafa’nın yerine Karaman-Konya valiliğine atadı. II. Mehmed’in ölümünü gizleyerek Bayezid’e ve Cem’e haberler uçuran Cem yanlısı Sadrazam Karamani Mehmed Paşa, onun hiç değilse bir hafta önce İstanbul’a gelebileceğini hesaplamıştı. Ancak, Bayezid, hızlı bir yürüyüşle İstanbul’a gelerek tahta oturdu.

Bunun üzerine Cem, Konya’da topladığı kuvvetle 28 Mayıs 1481’de Bursa’da sultanlığını ilan etti. Ağabeyine elçi göndererek ülkenin paylaşılmasını önerdi. Ama Bayezid, harekete geçerek 20 Haziran günü Cem’in ordusunu yendi. Yenik, yaralı ve bitkin Cem, Memluklar’a sığındı. 25 Ağustos’ta Kahire’de törenle karşılandı. Buradan ağabeyiyle uzlaşma yolları aradı. Bayezid, hükümdarlık emelinden vazgeçerse, bir milyon akçe göndereceğini bildirdiyse de buna yanaşmadı ve hacca gitti. Dönüşünde şansını bir daha denedi. Ankara’ya kadar ilerledi ama Bayezid’in harekete geçtiğini öğrenince geri çekildi. Sultan Bayezid’in Kudüs’e oturması önerisini de kabul etmeyerek kendisine bağımsız bir bölge verilmesinde diretti. Karamanoğulları Beyi Kasım’a kanarak Rumeli’ne geçmek düşüncesini benimsedi. Bunun için, 18 Temmuz 1482’de Anamur açıklarında şövalyelerin bir gemisine binerek Rodos’a hareket etti. Şövalyelerin başı Pierre d’Aubusson kendisini bir hükümdar gibi karşıladı ama, artık o, Hıristiyan dünyasının çok değerli tutsağıydı. d’Aubusson, bu değerli tutsağı sürekli Rodos’ta tutamayacağından 2 Eylül 1482’de Fransa’ya gönderdi. Keşifler, Rönesans ve Reform çalkantılarıyla yeni bir çağa girmekte olan Avrupa’nın kucağına düşen Fatih’in oğlu, müslüman ve muzaffer Osmanlı’ya karşı gerçekten değerli bir kozdu. Cem bu pahalı varlığının yanı sıra, romantik kişiliği, kültürü ve serüvenleriyle de Batı’nın ilgisini çekmeye başladı.Avrupa’daki veba salgını ve her an kaçırılma korkusu yüzünden, şövalyeler onu kent kent gezdirmek zorunda kaldı. Batı edebiyatında Zizimi adıyla çeşitli eserlere konu olan Cem’in Osmanlı divan edebiyatında da önemli yeri vardır.1495’de öldü.

ceyLin 27 November 2008 16:39

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Cemal Süreya ( 1931)
Asıl adı Cemalettin Seber.1931 yılında Erzincan’da doğdu.Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi (1954), Maliye Bakanlığında müfettiş muavini ve müfettiş olarak çalıştı. 1965’te istifa ettiyse de 1972’de Ankara’da gene aynı işe döndü, bir ara İstanbul’da Darphane Müdürlüğü yaptı (1975-1976), emekli oldu.İlk şiiri Mülkiye dergisinde (Ankara, 8 Ocak 1953) çıkan Cemal Süreya buluşları ve söyleyiş biçimiyle İkinci Yeni şiirinin karanlığını giderdi; gelenekten yenilik yarattı; zarif, parıltılı şiirler yazdı. Kendi adıyla, ya da Osman Mazlum imzasıyla, şiir üzerine yazıları, eleştirileri de aranan yazılar oldu.Aylık Papirüs dergisini üç kez çıkardı: 1- Dört sayı (1960-1961), 2- Gene 1. sayıdan başlayarak 47 sayı (1966-1970) ve 3- Tekrar 1. sayıdan başlayarak (1980 Bahar) 2 sayı. Nisan 1977’de Ankara’da çıkmaya başlamış aylık edebiyat dergisi Türkiye Yazıları’nın yönetmeniydi, ama 3. sayıda dergiyle ilişkisini kesti. - 9.Ocak.1990

ESERLERİ

İlk kitabını (Üvercinka) 1958’de, ikinci kitabını (Göçebe) 1965’te, üçüncü kitabını (Beni Öp Sonra Doğur Beni) 1979’da yayımlandı. Bunları Güz Bittiği (1988) ve Sıcak Nal (1988) adlı şiir kitapları izledi. İlk üç kitabındaki şiirleri yeni ilâvelerle 1984’te yeniden yayımladı: Sevda Sözleri (Toplu Şiirler, Uçurumla Açan adlı yeni bölümle). Şapkam Dolu Çiçekle (1976),
Günübirlik (1982) bir takım denemeleri toplayan eserleridir. Üvercinka ile Yeditepe Şiir Armağanı’nı, Göçebe ile Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü’nü, son iki
kitabıyla da Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazandı.

Ölümünden sonra eşine yazdığı mektuplar On Üç Günün Mektupları (1990), denemeleri 99 Yüz (İzdüşümler-Söz Senaryoları, 1990), Folklor Şiire Düşman (1992), Uzat Saçlarını Frigya (1992), dergi ve gazete yazıları Paçal (1992), ‘Oluşum’ da Cemal Süreya (1992), Papirüs’ten Başyazılar (1992), çocuklar için yazdığı yazıları ise Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi (1993) adlarıyla yayımlandı ve adına bir şiir ödülü konuldu.

ceyLin 27 November 2008 16:40

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Cenap Şahabettin ( 1870)- (1934)
1870 yılında Manastır'da doğdu. Askerî okullarda okudu. Askerî Tıbbiyeyi bitirdi. Paris'te ihtisasını tamamladı. Çeşitli yerlerde hekimlik yaptı. Emekli olduktan sonra Darülfünûn'da Türk Edebiyatı Tarihi derslerini okuttu. Fransız sembolizmi etkisinde kaldı. Servet-i Fünûn dergisinde yazdı.1934 yılında öldü.

ESERLERİ
İlk şiirleri Tamat adıyla basıldı. Şiirleri, ölümünden sonra "Cenab Şahabettin'in Bütün Şiirleri" adıyla yayımlandı

ceyLin 27 November 2008 16:40

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Cengiz Bektaş ( 1934)
1934 yılında Denizli'de doğdu. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi İç Mimarlık ve Mimarlık bölümlerinde okudu. Almanya'da mimarlık ve şehircilik kurslarına katıldı. Halen İstanbul'da yüksek mimar ve mühendis olarak çalışmaktadır.

ESERLERİ
Şairin; Kişi, Akdeniz, Mor, Dört Kişiydiler Bir de Ben, Yeryüzünün Yüreği, Yerdeli Gökdeli, Zeytinli Fırın Sokağı, Güz Ey, Fide, Onu birden, Dışların İçi adlı kitapları vardır

ceyLin 27 November 2008 16:41

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Cevdet Yücel Söztutan ( 1953)
Asıl adı Yücel Söztutan. Mahlas olarak “Cevdet” ismini kullanıyor. 1953 yılında Kars’ın Sarıkamış ilçesinin Sırataşlar köyünde dünyaya geldi. İlkokulu köyünde tamamladıktan sonra Erzurum Ticaret Lisesi orta kısmından 1969 yılında mezun oldu. 1972 yılında Gümüşhane Erkek Öğretmen Okulu’nu bitirdi.

7 yıl çeşitli yerlerde ilkokul öğretmenliği yaptıktan sonra girdiği Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı (Türkoloji) Bölümü’nden 1984 yılında mezun oldu. Aynı yıl 13 yıllık öğretmenlik mesleğinden ayrılarak Türkiye Gazetesi’nin Erzurum Bölge Haber Müdürü olarak göreve başladı. Daha sonra bu gazetenin Erzurum Baskı Tesisleri hizmete
açılınca Matbaa ve Yazı İşleri Müdürü oldu.1994 yılından beri de İstanbul’da İhlas Magazin Grubu bünyesinde göreve devam ediyor.

Türkiye Gazetesi’nde eğitim ve edebiyat üzerine bazı makaleleri; Mina, Kültür Dünyası, Milli Fikir ve yine Türkiye Gazetesi’nde çeşitli şiirleri yayınlandı. Doğu Anadolu Gazeteciler Cemiyeti tarafından röportaj dalında 1989 Gazetecilik Başarı Ödülü ile sayfa düzeni dalında 1990 Süleyman Necati Gazetecilik Başarı Ödülü aldı. Edebiyat tarihimizden derlediği nüktelerden oluşan Bir Deste Nükte adlı eseri Babıali Kültür Yayıncılığı tarafından basılarak piyasaya sunuldu.

Cevdet Yücel Söztutan, 27 Eylul 2005 tarihinde İstanbul'da vefat etti.

ESERLERİ

1- Bır Deste Nukte (Babıalı Kultur Yayıncılıgı)
2- Gul Kul Oldu Bagdat'ta (Babıalı Kultur Yayıncılıgı)
3- Sessız Hıkaye (IMG)
x

Bir Deste Nükte
Cevdet Söztutan
Babıali Kültür Y.

Herhalde yaşadığımız günlerin içinde zekâmızı ışıldatacak, yüreğimizi ısıtacak en güzel şey 'Bir Deste Nükte'dir. Fıkrayla nükteyi karıştırırız genelde, oysa fıkradan çok farklıdır o: Dilin inceliklerini ve o dilin kültürünü iyi bilmek gerekir nülte yapabilmek için. Bazen taarruz, bazen müdafaa içindir; kimi zaman öfkeyi, kimi zaman iltifatı taşır kanatlarında. Bu zengin geleneğe ulaşabilmeniz için işte size 'Bir Deste Nükte'.

ceyLin 27 November 2008 16:41

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Ceyhun Atuf Kansu ( 1919)- (17.03.1978)
Cumhuriyet devri şairlerinden 1919 yılında İstanbul’da doğdu.17 Mart 1978 tarihinde öldü.İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni (1944) bitirdi, çocuk hastalıkları mütehassısı olduktan sonra Ankara’da, Turhal Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğü ile Etimesut Şeker Fabrikası kuruluşlarında doktorluk yaptı.

Önceleri halk şiiri geleneklerine bağlı şiirler yazdı (1938-1944), sonra Yeni Şiir’i benimseyerek 1940 kuşağının toplumcu şairlerine katıldı, bu toprağın dertlerini, acılarını, sevinç ve mutluluk
özlemlerini dile getirdi. Belli başlı hemen bütün fikir ve sanat dergilerinde şiir, makale, deneme ve hikayelerine rastlanmaktadır.).1986 yılından itibaren verilmek üzere adına bir şiir ödülü kondu.

ESERLERİ

Şiir kitapları: Bir Çocuk Bahçesinde (1941), Bağbozumu Sofrası (1944), Çocuklar Gemisi (1946), Yanık Hava (1951), Haziran Defteri (1955), Yurdumdan (1960), Bağımsızlık Gülü (1965), Sakarya Meydan Savaşı (1970), Buğday, Kadın, Gül ve Gökyüzü (1975).

Makale, inceleme ve denemeleri: Turhal Dolaylarında Çocuk Bakımı (1954), Anneler Soruyorlar (I. cilt, 1959, II. cilt 1961), Ya Bağımsızlık Ya Ölüm (1964), Tonguç’un Kitapları (1964), Hekimlik Andı (1964), Köy Öğretmenine Mektuplar (1964; Türk Dil Kurumu 1965 Deneme Ödülü’nü kazandı), Anayasa ve Yasalar (1965), Atatürkçü Olmak (denemeler, 1966), Atatürk ve Kurtuluş Savaşı (radyo konuşmaları, 1969-1972), Balım Kız Dalım Oğul (yurt yazıları, 1971), Halk Önderi Atatürk (1972), Cumhuriyet Ağacı (1973), Dram Kaynağı Olarak Söylev
(1980), Devrimcinin Takvimi (1982). Çocuk kitapları: İyi İnsan Mehmet Ali (1964, öykü), Üvey Ana (1964), Sihirli Değnek (1941) adlı bir de oyunu var. Muzaffer Uyguner tarafından derlenen kitaplarına girmemiş yazı ve şiirleri bir dizi kitap olarak yayımlanmaktadır: Güneş Salkımı (1991), Bir Kasabadan Resimler (1991), Halk Albümü (1993).Tahir ile Zühre halk hikâyesini de Sevgi Elması adıyla yeniden yazmış olan (1972) Kansu, Sakarya Meydan Savaşı kitabıyla Behçet Kemal Çağlar Ödülü’nü kazandı (1970).

Ölümünden sonra, kitaplarında yayımlanmış şiirleri Vecihi Timuroğlu tarafından hazırlanan Tüm Şiirleri’nde (2 cilt) toplandı (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1978

ceyLin 27 November 2008 16:42

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Çerkez Ali ( 1932)
Kırım Türk Edebiyatı

Çerkez Ali 1932 yılında doğar.Şairin "Köz Nurlarım" (1985) isimli eserinde yer alan şiirleri, yırları, baladları ve lirik manzumelerinde sovyet rejiminin propagandasını yapmıştır.
"Solmaz Çiçekler" (1975) manzumesi, Asan ve Asan'ın başından geçenlerin hikayesidir ki, bu bütün Sovyetler Birliği içinde yaşayan halkın durumunu anlatmaktadır. "Ukuklar" (1969), "Arzularım"(1971), "Yer Nefesi" (1979) isimli eserlerinde yer alan şiirleri ise Kırım Türk şiirinde önemli bir yer tutmaktadır.

ceyLin 27 November 2008 16:42

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Dadaloğlu
Dadaloğlunun doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bir bilgi olmamakla beraber eldeki kaynaklardan 1785-1868 olarak belirlenmiştir.Yani Dadaloğlu’nun 18.yy’ın son çeyreğinde doğup 19.yy’ın ortalarında öldüğü bilinmektedir. Güney illerinde dolaşan Türkmen topluluklarının Avşar boyundandır.Yaşamı hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığımız Dadaloğlu’nun şiirleri yazılı kaynaklar aracılığıyla değil sözlü gelenek sayesinde bugüne ulaşmıştır.

Kalktı göç eyledi Avşar illeri
Ağır ağır giden eller bizimdir
Arap atlar yakın eder ırağı
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir

Belimizde kılıcımız
Kirmani Taşı deler mızrağımın temreni
Hakkımızda devlet etmiş fermanı
Ferman padişahın dağlar bizimdir

Dadaloğlu yarın kavga kurulur
Öter tüfek davlumbazlar vurulur
Nice Koçyiğitler yere serilir
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir

*
Avşar içinde ben güzel gördüm
Kozar arasından çeker göçünü
Kınalamış ayağını başını
Sırma ile örmüş sümbül saçını

Her sabah her sabah kendini över
Altın saç bağları topuğu döver
Sâde kaşı ile gözleri değer
Acem ülkesinin tâc-ı tahtını

Dadaloğlu al yanağın gülünden
Misk kokuyor saçlarının telinden
İnce belli nazlı yarin dilinden
Birkaç sene bekleyelim Hacın’ı

ceyLin 27 November 2008 16:43

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Davut Sulari ( 1926)- (27.12.1984)
Davut Sulari 17 yaşında mana aleminde bade içen güçlü bir aşık. 45 yılı aşkın bir zaman aşıklık geleneğini sazıyla sözüyle başarıyla yürütmüş, adını yurt içinde ve yurt dışında duyurmuş bir aşık. Erzincan' ın Çayırlı ilçesinde 1926 yılında doğdu. Büyükannesinin çocuğu olmadığı için babası Veli çocuğunu nenesine vermiştir. Nüfus kaydı Rindi Hanım'ın üzerine yapılmıştır. Dedesi Kaltık Mehmet Ağa tasavvuf şairiydi. Dedesi genç Davut'a saz çalma şiir söyleme ve türkü yakma zevkini aşıladı.

Aşıklık geleniğinin halk şiirinin her türünde başarılı örnekler vermiştir. Davut Sulari nin yaktığı türküler bugün dahi usta halk türküsü sanatçıları tarafından TV de ve kasetlerde okunmaktadır. Ankara ve İstanbul radyolarında 4 yıl bölge sanatçısı olarak çalıştı. Davut Sulari 1955 yılından itibaren Konya'ya gelir özel şiirli türkülü programlar sunardı.

Aşıklar bayramının Konya'da yapılmasında emeği geçmiştir. Usta aşık türkü atışma güzelleme dallarında büyük bir yetenek sahibiydi. Doğu Anadolu da asırlardan beri dilden dile anlatılan efsaneleri menkibeleri şiirleştirir sazıyla etkili bir makam ve deyişle dost meclislerinde sunardı. Bütün ömrünü aşıklık geleniğne sadık kalarak sürdürdü. Sulari yi sazından sazını Sulari den hiçbir zaman ayrı düşünmek mümkün değildi. 27 Aralık 1984 tarihinde Davut Sulari bir aşıklar meclisinde Erzurum'da yanık yanık türkü yakarken bu dünyadan göçtü.

Siyah Perçemlerin

Siyah Perçemini Yar Yar Dökmüş Yüzüne,
Salınarak Gelen Hümaya Bakın.
Kimden Söz İşitmiş Yar Yar Düşmüş Hüzüne,
Kader Yakışmayan Simaya Bakin.
Yar Yar Yar Eylemem Men.

Yaktın Yandırdın Beni,
Zalım Aldattın Beni.
Ne Dedim De Darıldın,
Bir Pula Sattın Beni.

A Göksün Üstüne Yar Yar Bir Bağ Dikilmiş,
Bin bir Çeşit Çiçeklerden Ekilmiş.
Dün Uğradım Bir Ücraya Çekilmiş,
Bulut Mu Gaplamış şu Aya Bakın.
Yar Yar Yar Eylemem Men.

Elin Sitemini Yar Yar Ağlarken Gördüm,
Gül Dibinde Kâh gül Sararken Gördüm,
Bir Seher Akşamı Çağlarken Gördüm,
Davut Sulari'deki Sevdaya Bakin.

Yeter
Şu havayı gönül payedarından
Yarana elveda edelim yeter
Yedi nar sunanlar yandı narından
Cehennemde çıkıp gidelim yeter
..........................................
Ben dervişem hoşça kervan düzmüşem,
Gönlüm bahar yeli gibi sezmişem
Dalgıcım aşk deryasında yüzmüşem
Naz etme ey bülbül sedalım yeter

Davut Sulari'yim mana-yı natık,
Biz araf ehline uymuşuz artık
İlm-i cavidandan mücevher sattık
Gönül kervanını güdelim yeter


Kipriğin Gaşına Değdiği Zaman

Kipriğin Gaşına Da Değdiği Zaman,
Bekleme Sevdiğim De Vur Beni Beni.
Sevdanın Şafağı Da Söktüğü Zaman,
Diyardan Diyara Da Sür Beni Beni.

Saçların Rüzgarı Da Tel Tel Biçende,
Dudağın Dilinden De Şerbet İçende.
Gönlümde Duygular Ateş Saçan Da,
Alevden Gömleğe Sar Beni Beni.

Çek Katarı

Çek Katarı Ben Gelirim Peşine
Ali Meydanına Varalım Hele
Merhametin Yok Mu Gözüm Yaşına
Pire Bağlı Olup Duralım Hele

Ey Müminler Gerçek Erler Merhaba
Ey Rehberler Gerçek Pirler Merhaba
Hazır Dostlar Hazır Yerler Merhaba
Sakiler Sazları Kuralım Hele

Davut Suları'yım Gördüm Didarı
Muhabbeti Baldır Kendisi Arı
Hazreti Ali'nin Sır Zülfikarı
İnkarın Boynuna Vuralım Hele

ceyLin 27 November 2008 16:43

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Ece Ayhan ( 1931)
1931 yılında Muğla’nın Datça ilçesinde doğdu.İstanbul’da Atatürk Erkek Lisesi’ni, Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni (1959) bitirdi. Kaymakamlık, yayınevlerinde redaktörlük yaptı.İlk şiiri Türk Dili dergisinde çıkmıştı (Şubat 1954). Yeni motifler, karanlık çağrışım atkılarıyla ördüğü şiirleri; onu, şiirimizde 1956/57 yıllarında başlayan İkinci Yeni Akımının en çok sözü edilen şairlerden biri oldu.

ESERLERİ
Şiir kitapları:Kınar Hanımın Denizleri (1959), Bakışsız Bir Kedi Kara (1965), Ortodoksluklar (1968), Devlet ve Tabiat (1973), Yort Savul (1977- Şiir kitaplarının toplu basımı), Zambaklı Padişah (1981), Çok Eski Adıyladır (1982), Çanakkaleli Melahata İki El Mektup ya da Özel Bir Fuhuş Tarihi (kimi yazı ve konuşmalarıyla birlikte, 1991), Son Şiirler (1993), Bütün Yort Savullar (1994- Şiir kitaplarının toplu basımı)Defterler (1981; Yeni Defterler (genişletilmiş basım, 1984) ve Başıbozuk Günceler (ilk iki kitabın genişletilmiş basımı, 1993), Aynalı Denemeler (1995) günce-anılarını topladığı kitaplarıdır. Yalnız Kardeşçe ‘de (1984) şiir üzerine söyleşilerini, Kolsuz Bir Hattat’ta (1987) ve Şiirin Bir Altın Çağı’nda (1993) konuşmalarını ve yazılarını derledi. 1993’te yayımlanan Sivil Şiirler’de yazı, söyleşi, hikaye ve şiirleri yer alıyor. Daha sonra üç kitap daha yayımlandı. Dipyazılar (denemeler, 1996), Morötesi Requiem (anlatı, 1997), Sivil Denemeler (deneme, 1998).

ceyLin 27 November 2008 16:44

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Edip Cansever ( 1928)- (1986)
1928 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Erkek Lisesi'ni bitirdi. Yüksek Ticaret Okulu'ndan ayrılıp ticaret hayatına atıldı. 1950 yılından ölümüne dek Kapalıçarşı'da antikacılık yaptı. Nokta adında bir dergi çıkardı. İlk şiirlerinde büyük şehirde varlıklı bir delikanlının yaşama sevincini, tatlı avareliklerini dile getirdi. 1950'lerden sonra varoluşçuluk akımı etkisinde, kişinin sınırlı, tekdüze dünya kargaşasında yerini araştıran ve düşünce payı ağır basan şiire geçti. Bu yönelişiyle de ikinci Yeni şiirinin öncülerinden biri oldu. 1986 yılında öldü.

ESERLERİ
Başlıca şiir kitapları; ikindi Üstü, Dirlik Düzenlik, Yerçekimli Karanfil, Umutsuzlar Parkı, Petrol, Nerde Antigone, Tragedyalar, Çağrılmayan Yakup, Kirli Ağustos, Sonrası Kalır, Ben Ruhi Bey Nasılım, Sevda ile Sevgi, Şairin Seyir Defteri, Eylülün Sesiyle, Bezik Oynayan Kadınlar, ilkyaz Şikâyetçileri, Gül Dönüyor Avucumda'dır. Şairin 'Toplu Şiirleri', Adam Yayınları tarafından iki cilt halinde 1995'te basıldı.

ceyLin 27 November 2008 16:44

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Ekrem Kaftan ( 25.01.1967)
Asıl doğum tarihi 27 Nisan 1966. Resmi doğum tarihi 25/01/ 1967. Denizli’nin Tavas İlçesi’ne bağlı Vakıf Köyü’nde doğdu. Babasının adı Hüseyin, annesini adı Fatma’dır. 4 kardeşin en küçüğüdür. İlkokulu köyünde, ortaokul ve liseyi Tavas’ta bitirdi. 1987 yılında İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu’na girdi. 8 Ağustos 1988 yılında Zaman Gazetesi’nde gazeteciliğe başladı. 3 yıl burada çalıştıktan sonra 11 Ağustos 1991 tarihinde ayrıldı.

1 Ocak 1992 tarihinde Türkiye Gazetesi’ne geçti. Aralıksız olarak 9 yıl 1 ay Türkiye Gazetesi’nde Kültür Sanat Muhabirliği yaptı.

İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Yapı Sosyal Değişme Kürsüsü’nde “Türkiye Sivil Din Eğitimi” konulu sosyoloji masteri yaptı.

Yayınlanmış Eserleri:

Yeryüzü Melekleri (Roman- 1995)
Beyaz Zambak Gölgesinde (Şiir- 1997)
Gülistanbul (Şiir- 1999)
Yâristanbul (Şiir- 2001)
Kızıl Rüzgâr (Roman- 2002)
Sebebi Sensin (Şiir-2005)
Son İstanbul Şiirleri (Şiir- 2007)
Bâd-ı Sabâ’ya (Şiir-2007)

ceyLin 27 November 2008 16:45

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Ekrem Tuzlu ( 1933)
Ekrem Tuzlu
/şair /şarkıcı/
1933 yılında Tuzhurmatu ilçesinin orta mahallesinde gözlerini dünyaya açmıştır. Çileli yaşam çocukluk çağından beri onun adeta izindeydi. Gündüzleri bir marangoz yanında çırak olarak çalışır, akşamları pay-dostan sonra okulun yolunu tutar ve başarılı bir öğ-renci olduğundan hiç geri kalmamıştır. Sonraları Ker-kük’te Öğretmenlik Okulundan mezun olur. Süleyman Beg kasabasında resim öğretmenliği yapar. Sanatçı, ses eğitimini Hacı Merdan, Zeynülabidin Küzeci, Teki Demirci gibi üstatların yanında, onlardan hoyrat ve makam usullerini öğrenerek geliştirir.

ceyLin 27 November 2008 16:45

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Emin Semsuğ ( 1900)
1900 yılında, Suriye'nin halen İsrail işgali altında bulunan Golan yöresinde, Mansure köyünde doğdu. Büyük Çerkes, sürgününde (1864) önce Balkanlar'a, sonra da Suriye'ye göçetmek zorunda kalan dedesi, Mansure köyünün ileri gelenlerinden biri ve köy muhtarıydı. Babası Semguğ Eyüp’de Trablusgarb'ı (Libya) İtalyan saldırısına karşı savunan Osmanlı güçlerine katılarak orada savaşmıştı (1911).

İlk öğrenimini köyünde ve Kuneytra kasabasında Arapça, orta öğrenimini ise Şam ve Beyrut'da Türkçe olarak yaptı. Beyrut'ta kaldığı iki yıl içinde Fransızca'yı da öğrendi. Daha sonra Fransa'ya giderek "L'ecole National de Grignon" ve "L'ecole des Sciences Politique" de okudu. Genel tarım ve uluslararası siyaset konularında iki diploma aldı. Bu yıllarda, Paris, Berlin, Prag, Varşova gibi Avrupa başkentlerinde bulunan Kafkasya'lı göçmenlerin örgütleri ve yayınlarıyla sürekli ilişki içinde bulundu. Onlarla Arap ülkelerindeki ve Türkiye'deki Kafkas göçmenleri arasında ilişkiler kurulmasında hizmeti geçti. "Kafkasya Dağlıları Halk Partisi" (Narodnaya Partiya Gortsev Kavkaza) adlı örgüt içinde yer ve görevler aldı. Bu çalışmalarını ve ilişkilerini Suriye’ye döndükten sonra da sürdürdü. Bazı idari görevlerde ve Kuneytra Belediye Başkanlığı'nda bulundu. Kuneytra'da kız ve erkek öğrencilerin bir arada öğrenim gördüğü ortaokul düzeyinde bir Çerkes Okulu'nun açılmasını sağladı. Bu okulun ilerde özellikle tarım konusunda bir meslek okulu olarak geliştirilmesini tasarlıyordu. Antakya Reyhaniye'de, Kuneytra'daki Hışniye ve Adnaniye köylerinde de bu okulun şubelerinin açılması için çalıştı. Suriye'deki Çerkes göçmenlerini sömürgeci Fransız yönetiminin etkilerinden biraz olsun uzaklaştırmak, memurluk ve askerlik yerine tarım ve ticaret alanlarına yöneltmek gayesiyle 1937 yılında yerel sermayeyle "Şirketiccevlan-etticariyye" adlı şirketin kurulmasını sağladı.

Kuneytra'da Çerkesce-Fransızca-Arapça-Türkçe olarak yayınlanan "Marg" (1928-31) gazetesinin yayınında emeği geçti ve bu gazetede yazılar ve şiirler de yazdı. Adigece, Fransızca, Arapça ve Türkçe'yi çok iyi bilir, boş zamanlarında armonik çalarak Çerkesce ağıtlar okumaktan hoşlanırdı. Edebi ve sosyal yönleri yanında son derece mütevazı bir kişiliğe de sahipti. Herkesin derdini dinler ve çare arardı. Suriye'deki Çerkes göçmenlerinin sosyo-politik ve kültürel gelişmesine önemli katkıları olan bir kişidir. Bunun yanında Çerkes ve Dürzi halkları arasında meydana gelen anlaşmazlıklar ve çatışmaların yatıştırılmasında da olumlu katkıları olmuştu. 1952 yılında öldü.

ESERLERİ

Eserlerinden bazıları: "Elifba Şerkesiyye" (Çerkes Alfabesi), "Eş'ar Şerkesiyye" (Çerkes Şiirleri), "Tarih-i Şerakise minzulkadim ve haddel asrel hadis" (Geçmişten Günümüze Kadar Çerkes Tarihi), "Eşşerakise fı hurubihim dıdal kayasera" (Çerkeslerin Çar'lara Karşı Savaşları, Humus 1948), "Medhal ile tarih-i Şerakise" (Çerkes Tarihine Giriş. Ölümünden sonra 1980'li yıllarda yayınlanmıştır.)

ceyLin 27 November 2008 16:46

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Enis Batur ( 28.06.1952)
28 Haziran 1952 yılında Eskişehir’de doğdu. Orta öğrenimini İstanbul ve Ankara’da tamamladı. Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde başladığı yüksek öğrenimini Paris’te bitirdi (1976).Yazı hayatına sinema ve müzik eleştirileriyle başladı. (1970, Ulus). İlk edebiyat ürünü Yeni Dergi’de yayımlandı (1974). Sonraları daha çok Türk Dili, Oluşum, Soyut, Somut, vb. dergilerde ismine rastlandı. Yurda dönüşünde, Ankara’da, 1975’te tek sayı yayımlanan 3 aylık kültür dergisi Yazı’yı yeniden çıkardı (1978, 8. Sayı 1980), M.E.B. Yayın İdaresini, Oluşum (1978-82) ve Tan (1982) dergilerini yönetti. 1983’te İstanbul’a yerleşti. Önce Milliyet’te, sonra Gergedan ve Şehir dergileri (1987-88) çerçevesinde yayıncılık yaptı, 1988’den bu yana Yapı Kredi Yayınları’nda çalışıyor.

ESERLERİ
Şiirlerini Eros ve Hgades (1973), Bir Ortaçağ Yalnızlığı (1973), Nil (1975), Ara Kitab (1976), İblise Göre İncil (1979), Kandil (1981), Sarnıç (1985), Tuğralar (1985), Gri Divan (1990), Koma Provaları (1990), Perişey (1992), Darb ve Mesel (1995), Opera 1-4004 (1996), Doğu-Batı Divanı (1997) kitaplarında; toplu şiirlerini (1973-87) Yazılar ve Tuğrlar’da (1987); denemelerini Ayna (1987), Şiir ve İdeoloji (1979), Tahta Troya (1981), Alternatif Aydın (1985), Babil Yazıları (1986), Estetik Ütopya (1987), Otuz Kuş Birden Olmak (1986), İki/z (1988), Bu Kalem Bukalemun (1988), Eşittir Sonsuz (1989), Kediler Krallara Bakabilir (1990), Gönderen: Enis Batur (1991), Başkalaşımlar (1992), Hatay’da Bir Rolls Royce (1992), Sözlük (1992), Küçük Kıpırtı Tarihi (1992), Perec Kullanma Kılavuzu (1993), Kırkpare (1993), Yazının Ucu (1993), Gesualdo (1993), Saatsiz Maarif Takvimi (1995), E/Babil Yazıları (1995), Kesif (1996), Yolcu (1996), İki Deniz Arası Siyah Topraklar (1997), Seyrüsefer Defteri (1997), Bu Kalem Melun (1997), Modernizmin Serüveni (1997), Frenhoferolmak (1997), Aciz Çağ (1998) kitaplarında topladı.İtalya’da iki şiir kitabı yayınladı: Scritte Sigili (1991), Imago Mundi (1994). Kara Mizah Antolojisi’ni (1985), Modern Dünya Edebiyatı Antolojisi’ni (1988) ve Unutulmuş Şiirler Antolojisi’ni (1994) düzenledi.Şiir ve İdeoloji adlı kitabıyla 1980 Türk Dil Kurumu Deneme Ödülü’nü, Perişey ile 1993 Cemal Süreyya Şiir Ödülü’nü, Opera ile Altın Portakal Şiir Ödülü’nü, Sibilla Aeramo Şiir Ödülü’nü Aldı (İtalya).

Enis Batur'un YKY'deki kitapları

Başkalaşımlar I-X (1992, 2. baskı 2000), Başkalaşımlar XI-XX (2000), Gütenberg Gökadasına Gezi (1993, 2. baskı 1995),
Yazının Ucu (1993, 2. baskı 1995), Gesualdo (haz. 1993, 2. baskı 1994), E/Babil Yazıları (1995), Bu Kalem Bukalemun (1997),
Bu Kalem Melûn© (1997), İki Deniz Arası Siyah Topraklar (1997), Modernizmin Serüveni (haz. 1997, 4. baskı 2000), Seyrüsefer Defteri (1997), Doğu-Batı Dîvanı (1997, 2. baskı 1998), Aciz Çağ, Faltaşları (1998), Issız Dönme Dolap (1998), Amerika Büyük Bir Şaka (1999, 2. baskı 2000), Acı Bilgi (2000, 2. baskı 2000), Râbia Hâtun: Tuhaf Bir Kıyâmet (haz. 2000), İlhan Berk: Mağara Ressamı, Sapkın Nakkaş, Nâmahrem Kalem (haz. 2000), Smokinli Berduş (2001), Kum Saatından Harfler (2001)

HAKKINDA YAZILANLAR
Ahmet Oktay/ İsrafil’in Sur’u, Otuz Kuş Bakışı
Dr. Hatice Aynur/ Enis Batur Bibliyografisi İçin Bir Deneme 1970-1995
Opera odağında Enis Batur Şiiri(1997).

ceyLin 27 November 2008 16:46

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Enver Selamet ( 1917)- (1980)
Kırım Türk Edebiyatı

İkinci Dünya Savaşından önce şiirleri gazetelerde çıkan Enver Selamet (1917-1980), yaptığı edebi araştırmaların sonucunu eserlerine aksettirerek devamlı gelişme gösteren, dolayısıyla da Kırım Türk şiirinin inkişafında mühim rol oynayan şairlerden biridir. Şairin "İçken Suvlarım" (1970), "Bilgen Olsa Promatey" (1977), "Tayan Omuzıma" (1980) adlı eserlerinde bu gelişmeyi takip etmek mümkündür. Şairin Kırım da iken çocuklar için yazdığı "Ay Balta" isimli eseri 1971 yılında Özbek Türkçesine aktarılmıştır.

ceyLin 27 November 2008 16:46

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Ercümend Behzad Lav ( 1903)
1903’te İstanbul’da doğdu, 16 Mayıs 1984’te aynı yerde öldü. İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirdikten sonra 1921-25 arasında Berlin’de tiyatro ve müzik eğitimi gören Lav, İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda aktör ve rejisör olarak çalıştı; 1951-61 arasında İstanbul Konservatuvarı’nda öğretmenlik yaptı.

Eser Demirkan’ın Ercümend Behzad Lav: Hayatı, Sanatı, Eserleri (2002) kitabındaki saptamasına göre, Lav’ın ilk dört şiiri, 1920 yılında Necdet Rüştü, Sedat Nami, Servet Ata, Haydar Şevket, Seniha Cemal, A. Sırrı, A. Fahri, Lami Nihat ve Nihat Şevket ile birlikte çıkardığı Çelenk adlı ortak kitapta (Halk Kütüphanesi, İstanbul) yer aldı; dergilerde çıkan ilk şiiri ise Servet-i Fünun dergisinin 19 Mayıs 1927 tarihli sayısında “Fütürizm” üstbaşlığıyla yayımlanan “Şüphe” oldu; ancak, Lav bu beş şiiri hiçbir kitabına almadığı gibi Çelenk’ten de hiç söz etmemiştir.

Ercümend Behzad Lav, ilk kitabı S.O.S.’ten başlayarak ölçülü-uyaklı şiire ilk karşı çıkanlardan oldu. Gerçeküstücülük, fütürizm ve kübizm gibi şiir akımlarını denedikten sonra hümanist bir görüşle yazdı.

Kitapları:
Şiir: S.O.S (1931, 1965), Kaos (1934, 1965), Açıl Kilidim Açıl (1940, 1965), Mau Mau (1962, 1970); Üç Anadolu (1964). Oyun: Karagöz Stepte (1940), Altın Gazap (1971).

ceyLin 27 November 2008 16:48

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Erdem Beyazıt ( 1939)
1939’da Maraş’ta doğdu. İlkokul ve Lise öğrenimini burada tamamladı. Yüksek öğrenimine 1959 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde başladı. Geçim zorluğu yüzünden 1961’de öğrenimini devam mecburiyeti olmayan Ankara Hukuk Fakültesine naklederek askere gitti. Askerliğini yedek subay öğretmen olarak Burdur İli, Yeşilova İlçesi, Çuvallı köyünde yaptı. Askerlik dönüşü fakülte değiştirerek yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi DTCF Türk Dili ve Edebıyatı Bölümünde tamamladı. Edebiyat öğretmenliği, kütüphane müdürlüğü yaptı. İstanbul Türk Musikîsi Devlet Konservatuarı’nın kuruluşu sırasında genel sekreter olarak çalıştı. Daha sonra, Sanayi Bakanlığı İnsan Gücü Eğitim Dairesi Başkan Yardımcısı iken bu görevinden istifa suretiyle ayrılarak Akabe Yayınları’nın ve Mavera dergisinin yönetimini üstlendi. 1984’te Akabe A.Ş.’nin İstanbul’a taşınması kararı ile bu görevini devrederek yeniden memurluğa döndü. DPT’de sözleşmeli personel olarak çalışırken, 1987 Milletvekili seçimlerinde Anavatan Partisi’nden aday oldu. Kahramanmaraş’tan milletvekili seçildi. TBMM’nin 18. Dönem çalışmaları süresince Milli Eğitim ve Çevre Komisyonlarında görev aldı. 1991 seçimlerinde adaylığını koymadı, İstanbul’a yerleşti. Evli ve dört çocuk babasıdır. Tok, kavgacı, destana yatkın bir üslûpta söylenmiş olan şiirlerinde ayrıca ince duyarlılıklar işlenmiştir. İslâmî ton bir “leit-motiv” halinde bütün şiirlerine yayılmıştır. Şiirleri Açı (K. Maraş), Çıkış (Ankara), Yeni İstiklâl, Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat, Mavera ve Yedi İklim dergilerinde yayınlanmıştır. Aldığı Ödüller: Risaleler; Türkiye Yazarlar Birliği 1988 Şiir Ödülü. İpek Yolundan Afganistan’a; TYB 1983 Gazetecilik Ödülü.

ESERLERİ:

*Sebeb Ey İlk şiir kitabı 1972’de Edebiyat Dergisi Yayınları (2. baskısı Akabe Yayınları, 1979)

*Risaleler son şiirleri adı altında Akabe Yayınları arasında 1987 yılında çıktı (2. baskı 1989).

*Şiirler (Sebep Ey ve Risaleler iki kitap bir arada) İz Yayıncılık tarafından 1992 yılında basıldı (4. baskı 1998).

*İpek Yolundan Afganistan’a:1981’de İran, Pakistan, Afganistan ve Hindistan’ı içeren iki aylık gezi ile ilgili izlenimlerini kitaplaştırdı (Akabe Yayınları 1982).

ceyLin 27 November 2008 16:49

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Erol Elmas ( 1969)
1969 yılında Gümüşhane Kelkit’te doğdu.Gazi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu.Bir kamu kuruluşunda görev yapmaktadır.TBMM ve Başbakanlıkta görev yaptı.

Yerli düşünce eksenli Bu Ülkenin Çocukları dergisini çıkardı. Bir çok dergide şiirleri yayınlandı ve çeşitli yarışmalarda dereceler elde etti.Bazı şiirleri çeşitli bestekarlar tarafından bestelendi.

Ülke ve Yarın dergilerinde siyasi yazılar,Ustura ve Amele dergilerinde ‘Meclis Çaycısı Tek Şeker Dursun’ anlatıyor isimli mizahi öyküler yazdı.

Türkiye’nin değerlerine sahip çıkan,Türkiye’nin potansiyellerini harekete geçirilmesi konusunda fikirler üreten yazılarının yanı sıra Türkiye’ye içeriden bakabilen yerli bir bakışı yazılarında her zaman görmek mümkün.

ESERLERİ

1-Bu Ülkenin Çocukları
Deneme
21.Yüzyıl Yayınları
Ankara 2004
ISBN 975-96921-1-2

Hakkında Yazılanlar:

Erol Elmas, Bu Ülkenin Çocukları’ndan.

Anadolu’nun en ücra köşelerinden, yaylalarından, ovalarından, nehirlerinden sesler getiriyor. Yaylalar, suyun soğuk, ayranın lezzetli, gençlerin sağlıklı olduğu alanlar. Yaşadıkları kendi içlerinde derin ve dipsiz bir kuyuya düşmüş gibi sarsıntılar, çatışmalar umutlar ve aşklar barındırıyor. Gündeme gelmediği, sesleri duyulmadığı için yok sayılıyor. Habersiz kılındığımız bir coğrafya. Bu coğrafyanın ilk sakinleri. Mutluluğun son kahramanları.

Ne var ki sesi olmayanın kendisini de yok sayıyoruz.

Erol Elmas bu coğrafyanın, bu coğrafyada sakin insanların sesine zemin olmuş; bu nedenle Bu Ülkenin Çocukları varlar ama sesleri kendilerine yetmiyor. En derin gönüllerde yoğunlaşan, boğulan ve dağılan bir ses onlarınki. Kitap, bu sesleri duyulur, feryat sahiplerini görünür kılıyor. Onlar bizden, biz onlardanız ve biz onlar içinden çıkanlarız.

Şehirleri onlar adına kuşatıyor, seslerini şehirlerin en merkezî yerinde duyulur kılmaya çalışıyoruz. Onlar halılarda, kilimlerde bu ülkenin türküsünü ilmik ilmik işlerken, genç kızların aşkını ipliklerin rengine boyarken, biz şehirlerde camilerin çinilerini çalıyor, geride derin, çirkin, hoyrat yara izleri bırakıyoruz.

Kim diyebilir ki Bu Ülkenin Çocukları’nın gönlünde bıraktığımız yaralar; çinisini kaybetmiş bir camii duvarından daha yaralı, daha hüzün verici değil. Hiçbir fotoğraf resmedemez ve hiçbir kamera çekemez diye yaşanmaz mı sanılır acılar?

Bu Ülkenin Çocukları kendi coğrafyalarında bir türkü olurken, estetik ve etik bir duruş sergilerken, sürüsünü yönlendiren bir çobanın kavalında bin yıllık bir nağme iken Büyükşehirlerde hoyrat, kaba ve saldırgan bir naraya dönüşüyor.

Ellerindeki bağlamaları, gitarla değiştiren, ama sesini, konumunu ve anlamını kaybedendir. Türküleri çelik testerelerle keser, yüreğini zımparalarken kendi olmaktan çıkan, hiçbir yere ait olamamışlığın sakilliği içinde kalakalmakta, köprü altlarında yatarken, yüksek binalarda evrak imzalamaktadır. Duruşu sarsılmış, sesi bozulmuş pahalı giysiler içinde köşe başlarında fedailik yapmaktadır.
Estetikten yoksun bir hoyratlığın mücessem abidesidir artık. Yabancılaşmanın yön levhası, kaybolmanın resmi, göçebeliğin postmodern heykelidir. Yaralı,ama sebebini bilmez, sarhoş ama içtiğini görmez, caddelerde ama nereye yürüdüğünü bilmez haldedir. Herkesin gözü önündedir. Kimse farkında değildir. Kendisi de farkında değildir, yayladan şehre inerken kaybolduğunu bilmeyendir.

Bu Ülkenin Çocukları ince hastalıklarımızın teşhisi, farkındalığı ve şehirlerin vicdanı gibidir. Her vicdan gibi kendisinden uzak ve gücünden habersizdir. Bu ülkenin toprakları işgal edilirken çoğalan bebek mezarları, artan sığınma evleridir. Bütün kalemler; bir sese dilini, bir yüze tebessümünü, bedenlere heybetini veremez bir kekemelik içindedir. Mektup yazmak nostaljidir. Konuşan, elektronik mail, digital mesaj, telefonlarda polifonik bir sestir.

Erol Elmas, doğal bir sesi, mütebessim bir yüzü ve umutlu bir aşkı anlatıyor.

Bu Ülkenin Çocukları, kendilerini ve ülkelerini aşkın gözalıcı renklerine boyadığı, albenili afişlere sığdırdığı, televizyon karelerine eklediği zaman herkes sılasına kavuşacaktır. İçimizdeki sıladan uzak, gönlümüzün konaklarından habersiz, postmodern garipleriz. İçimizde düşmanlıklar; şehirlerin yeni sakinleridirler. Hem yerli hem yabancı hem gariptirler. Gurbet öz diyarımız, sılalar gurbet olmuştur. Bu hercümerci yaşayanlar, büyük depremlerin fay hattında çürük binalardır. Yıkılması an meselesi, ayakta kalması mucizedir. Bir mucize içinden geçmeden hiç kimse bir hikmete, irfana ulaşamayacak kadar bihaberdir.

Yaralı olan sadece, bilinçlerimiz değil, gönlümüz, sevdamız, medeniyetimizdir. Bu yaraya tuz basmak Bu Ülkenin Çocukları’nın son çaresi; gideceği guraba hastanesi ve sigortası yeşil karttır. Bu çembere sığmayanlar, ufuk çizgisine gözlerini dikmekte ve gelenin Nuh’un gemisi olması için sürekli duada, bitmeyen temenniler içindedir.

Bu Ülkenin Çocukları, bu temennilerden bir ses, kuyudan seslenen Yusuf’tur.

Mustafa Everdi

2-Ateşe Düşen Gül
Şiirler
Erol Elmas
Ankara 1999
ISBN 975-96921-0-4

Hakkında Yazılanlar:

Şiir ve Erol Elmas

Şiir, duyguların en çarpıcı şekilde; samimi, melodik ve orijinal dille ifadesidir.Güzel bir şiir, bir romanın özetidir...Geleneksel şiirimiz olan hece vezni, koşma tarzımızın yaşaması için böyle yetenekli gençlere ihtiyacımız bitmeyecektir.Şiir dünyamıza ilk kitabıyla adım atan şair Erol Elmas’ı kutluyor, gözlerinden öperken başarılarının devamını diliyorum.
Cemal Safi


3-Fıkra Değil Gerçek 1
(Mizah)
İstanbul 2004
ISBN 975-281-012-8
Parantez Yayınları

Helikopter yumurtası olur mu? İneğe yeşil kart verilir mi? Yangın merdiveni neden yapılır? İnsan kendi kendini zehirler mi?
Tabancayla kaşınırsan ne olur? Türkiye garip ama gerçek olayların sürekli yaşandığı bir ülke. Buradaki olaylar gerçek olmasına gerçek de gariplik kişiden kişiye değişebilir. Fıkra gibi olaylar, günlük sıradan bir haberdir. Hergün karşılaşma ihtimali olan bir olaydır. Bir kısmına bizde şahit olmuş hatta başımızdan geçmiştir. Çünkü biz de bu ülkede yaşıyoruz, buraya aitiz.


4-Fıkra Değil Gerçek 2
(Mizah)
İstanbul 2005
ISBN 975-281-042-X
Parantez Yayınları

Makinistsiz tren kaç kilometre gider?
Kadınlık hormonundan doping olur mu?
Yunan arıları Türk balını nasıl çalar?
Şaşkın hırsız nereye sığınır?
Hasta danayı hastaneye nasıl *****ürürsünüz?
Otobüs durağı neden çalınır?
Burnunu karıştırmanın cezası nedir?
Vakitsiz öten horozu ne yaparlar?
Dünya’nın en pahalı arazisi nerededir?

Hepsi birer kara mizah örneği olan olaylar…

“Burası Türkiye” dedirten yaşadığımız ülkenin
gerçekleri…

Bir fıkra, bir mizah eseri derinliğinde haberler…

Erol Elmas, hayata gülerek bakalım diye birbirinden garip, ilginç olayları bir araya topladı.
x

YETKİLER VE YETKİLİLER

Erol Elmas
[email protected]

Masum ve güzel insanlar Anadolu’nun en ücra yerlerinden kalkıp geldiler buralara.Daha doğrusu buralara öyle kolay gelmediler;engelleri aşarak,bin bir zorlukla mücadele ederek geldiler.Yoksullukları ile geldiler.Ne dedeleri paşaydı,ne dayıları genel müdür,ne de bürokrasi de bir akrabaları vardı.Hayatları hep bıçak sırtlarında geçmişti.Bir şekilde şehirle tanışmaları gerekirdi,onları şehirle zekaları ve azimleri tanıştırdı.Öğretmensizliğe rağmen gelip şehir kapılarında beklediler.Şehir onları hemen kabul etmedi.Üniversiteler onlara hemen açılmadı.Ama zekaları engel tanımıyordu.Okudular…

Mezun olunca yine tanıdıkları yoktu.Kimse onları çağırıp iş teklif etmedi.Ama gözlerindeki zeka pırıltıları bile dengeleri değiştiriyordu.Onları saklamanın imkanı yoktu.Daha ne kadar saklayabilirdiler ki…Saklayamadılar,yok sayamadılar…

Kurumların sınavlarında ince ince işlenmiş oya gibi öne çıktılar.Fabrika dokumalarının yanında bunların bir el mahareti ile ortaya çıktıkları belliydi.Gözlerindeki zeka ışıltılarının yanında,gönüllerinde taşıdıkları değerler vardı.Gerçi kurumlar bunlara fazla bakmazdı ama olsun onların bir farkı olmalıydı değil mi?.Okudukları okullar belliydi.Okuduğu okulları karşılarına engel olarak koymak güzel bir buluştu.Bürokratlar bu konuda engel çıkarma ustalarıydı.Nasıl olsa engel çıkarmaya yetkileri vardı.

Hiçbir zorlukla karşılaşmamış,özel hocalarla okutulmuş,paralı kolejlere ve paralı üniversiteler yollanmış,iş teklif edilmiş bu insanlar,diğerlerini nasıl kabul etsinler ki…Bunlar da nereden çıktılar…

Bazı yetkililerin;pahalı elbiseleri,masaj salonlarında rahatlamış yüzleri,pamuk gibi yumuşacık elleri,hanım hanımcık tavırları vardı.Lüks odaları,dilsiz uşakları,çekmecelerinde gizli mühürleri,bir insanın hayatını alt üst edecek kararları vardı.Samimi sekreterleri,çok hatlı bedava telefonları,şoförlü arabaları,lojmanları vardı.Bir tehlike anında hemen devreye koyacakları bir çok tanıdıkları,eşleri,dostları,ahbapları vardı.Her şeyleri garanti altına alınmıştı.

Anadolu’dan gelen bu güzel çocuklar;engellere,sınavlara ve mülakatlara tabi tutularak elenebildiği kadar elendiler.Kalanlar ağları yırtarak geçmişlerdi.Yapacak bir şey yoktu.Yoktu ama gidebilecekleri bir mesafe de yoktu.Gidebilecekleri mesafelere birkaç imza ile ulaşılabiliyordu.Bu kadar imzayı atacak ilişkileri hiçbir zaman olamazdı.Arkalarında sadece annelerinin duaları vardı…

En pahalı lokantalara gidip yeni ortaklar bulmadılar.Hafta sonu tatilleri için dağ evlerine gitmediler. Tanınmış(yada pahalı) elbise satan mağazalara uğramadılar.Yazları asla yurt dışındaki cennet köşelerine çoluk çocuk yada metresleri ile gitmediler.Çalıştıkları yerleri soyup soğana çevirmediler.

Bu çocuklar niye böyle şeyler yapmıyorlardı.

Bunlar da çok fazla oluyorlardı.Ne sanıyorlardı kendilerini

ceyLin 27 November 2008 16:49

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Ersin Salman ( 04.02.1941)
4 Şubat 1941 Ankara doğumlu.Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ni bitirdi.1964’te açılan sınavı kazanarak TRT’ye girdi, 1971 sonuna kadar TRT Ankara Radyosu’nda program yazarı ve yapımcısı olarak çalıştı, yanı sıra radyo oyunları yazdı ve uyarladı.12 Mart darbesinden sonra meslek değiştirmek zorunda kaldı, 1971 Aralık’ında Manajans’ta reklamcılığa başladı. 1975’te üç ortağıyla birlikte Ajans Ada’yı kurdu.Ajansk Ada 1993’te Merkez Ajans’la birleşerek Adam Tanıtım; aynı yıl için The Lowe Group’a hise devrederek Lowe Adam adını aldı.Ersin Salman Anadolu Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi’nde lisans ve yüksek lisans düzeyinde 'Reklamcılık ve Halkla İlişkiler', Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde "Reklamcılık Bilgileri" dersleri verdi. "Sürekli Aydınlık için 1 Dakika Karanlık" eylemine öncülük eden Aydınlık için Yurttaş Girişimi’nin yanı sıra, Sivil Anayasa Girişimi’nin de gönüllü üyelerinden olan Salman, Reklamcılar Derneği Başkanlığı, Türkiye/Yunanistan Dostluk Derneği Genel Sekreterliği yaptı; Reklam Yazarları Derneği, 1907 Fenerbahçeliler Derneği ve TÜSİAD üyesi. 1991’de Cumhuriyet Gazetesi’nin Yunus Nadi Yarışması’nda "şiir" dalında mansiyon aldı. 1994 yılında "Misafir Terlikleri" adlı şiir kitabı Oğlak Yayınları’nın "İlk Yapıtları" dizisi içinde çıktı. Salman şiirlerini Adam Sanat Dergisi’nde yayımlıyor, yazılarını Radikal Gazetesi’ne yazıyor.

ceyLin 27 November 2008 16:50

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Fazıl Ahmet Aykaç

1884 yılında İstanbul'da doğdu. Öğrenimini İstanbul Fransız Lisesi'nde, ardından Paris Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde tamamladı. 20 yıl kadar liselerde öğretmenlik yaptı. 1927-1938 yılları arasında milletvekilliği yaptı. Edebiyata şiirle başladı ve Fecr-i Âti topluluğuna katıldı. Fikir yazılarını çeşitli gazete ve dergilerde yayınladı. Eğitim, psikoloji ve felsefe alanlarında yazılar yazdı. Mizah ağırlıklı şiirleriyle oldukça ilgi topladı. 1967 yılında vefat etti.

ESERLERİ:
Kırpıntı, Divançe'i Fazıl, Harman Sonu, Şeytan Diyor ki, Tarih Dersi, Fazıl Ahmet.

ceyLin 27 November 2008 16:50

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Ferman Karaçam ( 1955)


1955 yılında Ardahan'da doğdu. İlk ve ortaokulu Ardahan'da, liseyi Erzincan'da bitirdi.
1982 yılında Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun oldu.
Çok sayıda dergi ve gazetede şiir ve yazıları yayımlandı.
1985 -1987 yıllarında İlim ve Sanat Dergisi’nin yayın müdürlüğünü yaptı.
1987’de Gülçocuk Dergisi’ni çıkardı ve yazıişleri müdürlüğünü yaptı.
1989’da İslam Dergisi’nin genel yayın yönetmeni oldu.
1990-1997 yılları arasında TDV İslam Ansiklopedisi’nde yöneticilik yaptı. Ansiklopediye bazı te’lif maddeler yazdı.
Ayrıntı dergisini çıkardı ve yönetti.
Daha sonra bir yıl süreyle bir radyoda genel müdürlük yapan Karaçam halen Radyo 7’nin genel yayın müdürlüğünü yürütmektedir.
Karaçam 1981 yılında evlendi ve üç erkek çocuğu vardır.

ceyLin 27 November 2008 16:50

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Fevzi Ekrem Terzioğlu
Savaşın gölgesinde Irak edebiyatı: Sert, acılı ve coşkulu...

Iraklı Türkmen şair Fevzi Ekrem Terzioğlu ile silahların gölgesinde yaşanan kültürel ortamı ve Irak Türkmen edebiyatını konuştuk. Terzioğlu, “Savaş, değil edebiyata; çocuklarımızın yüzlerinde bile çizgiler bıraktı.” diyor.
Irak ile ilgili çoğumuzun sahip olduğu bilgi, bu ülkeyle ilgili yaşanan siyasi gelişmelerin haberlerinden öteye geçemiyor. Haber bültenlerinde “Amerika Irak’ı vuracak mı?” sorusu ile gelen tartışmalar ve demeçlerin ötesinde verilen bilgi ise, bu ülkeye uygulanan uluslararası ambargonun neticesinde halkın yaşadığı yoksulluk ve sefalet haberleri oluyor. Türkiye ve dünya gündemi ile ilgili pek çok konuda maruz bırakıldığımız “enformatik cehalet”, kültürel olarak aynı havzada yer aldığımız pek çok ülkeye olduğu gibi, yanıbaşımızda duran Irak’a karşı da gözlerimizi perdelemeye yetiyor.

Geçtiğimiz günlerde Türkiye Yazarlar Birliği’nin konuğu olarak Türkiye’de bulunan Iraklı Türkmen şair Fevzi Ekrem Terzioğlu ile Irak’taki kültürel ortamı ve yaşayan Irak Türkmen edebiyatını konuştuk. Fevzi Ekrem Terzioğlu’nun aynı zamanda Irak Tanıtma Bakanlığı’ndaki resmi görevi, “rahat” bir konuşmayı kimi zaman ortadan kaldırıp, anlatılacakları kısıtladı ise de, Irak Türkmenleri ve edebiyatı ile ilgili sözünü ettiğimiz perdenin aralanmasını da engelleyemedi.

Fevzi Ekrem Terzioğlu, 1970’te Türkmenlere verilen hakların, kendileri için yepyeni bir dönemi beraberinde getirdiğini ve edebiyatlarının, özellikle de şiirin ilerlemesine katkıda bulunduğunu söylüyor. Şu anda 22 milyonluk nüfuslu Irak’ta yaklaşık 2,5 milyon nüfusa sahip olan Türkmenlerin, bütün Irak halkı gibi 12 yıldır uygulanan uluslararası ambargodan kültürel olarak da zarar gördüklerini söylüyor ve ekliyor: “Gazeteler, kitaplar ulaşmıyor dünyanın hiçbir yerinden. Dünyada yaşanan kültürel gelişim ve değişimden haberdar değiliz. Buna rağmen Irak’ta kültürel gelişimimizi sürdürmeye çalışıyoruz.”

Türkmen edebiyatçıların Türkçe kitaplarının ve dergilerinin ortalama 1000 tane basıldığını, kağıt bulunabilirse daha sonra da birkaç baskı daha yaptığını, 15 günde bir çıkan Türkçe “Yurt” adlı gazetelerinin bulunduğunu, “Birlik Sesi” başta olmak üzere hem Arapça hem Türkçe yayımlanan edebiyat dergilerinin olduğunu öğreniyoruz Terzioğlu’ndan. Bağdat Radyosu ve Televizyonu’nda Türkmenlere yönelik kısıtlı Türkçe yayının dışında, Türkçe eğitim verilmemesine rağmen Türkçenin bu kadar güçlü bir şekilde yaşaması, Irak Türkmenlerinin kendilerine ait köklü ve tarihi bir kültüre sahip olmalarından kaynaklanıyor. Divan edebiyatımızın iki dev ismi Fuzuli ve Nesimi’nin Irak Türkmenlerinden olduğunu, bu iki ismin ardından gelen şairlerin aruz ve hece veznini şiirde yüzyıllardır başarılı bir şekilde sürdürdüğünü de hesaba kattığımızda; Türkçenin bölgede nasıl bu kadar güçlü bir şekilde yaşadığının cevabını bulmuş oluyoruz. Terzioğlu, Irak Türkmenlerinin mücadeleci ruhlarının da buna eklenmesi gerektiğini belirtiyor: “Biz Arapça eğitim görüyor ve yazıp okuyoruz. Anadilimizi evde öğreniyoruz. Fakat okul–eğitim görmemiş yaşlı bir Türkmen’le konuşun; size saatlerce ezberinden Fuzuli ve Nesimi’den beyitler okur, onların şiirleri ile ilgili size bir şeyler anlatır.”
Fuzuli ve Nesimi’den sonra Ruhu’l Bağdadi, Nevres el Kadim, Hızır Lütfi, Hicri Dede, Reşid Akif, Muhammed Sadık, Ali Marufoğlu, Osman Mazlum ve Esad Naib gibi şairler, şiirde aruz vezninin güçlü temsilcileri olarak ortaya çıkmışlar Irak Türkmen edebiyatında. Terzioğlu, son yıllarda aruz ve hece vezni ile kaleme alınan şiirlerin yanı sıra, serbest tarzdaki şiirlerin sayıca daha fazla olduğunu; ancak halkın “hoyrat”ı (mani) daha bir severek dinlediğini söylüyor. Hece vezninde ve serbest tarzda güçlü şiirler yazan isimlerin yanında kadın şairlerin isimlerini de sıralıyor: “Nesrin Erbil, Münevver Molla Hasün, Kadriye Ziyâi, Suphiye Halil Zeki...”

20 yıldır savaşla, 12 yıldır da ambargo ile karşı karşıya kalan Irak’ta bütün bu gelişmelerin edebiyata nasıl yansıdığını sorduğumuzda Terzioğlu şunları söylüyor: “Savaş, değil şiire; konuşmamıza, yemeğimize bile yansıyor, ellerimize, çocuklarımızın yüzlerine bile çizgiler bırakıyor. Füzeler, uçaklar üstünüzden; tanklar yanınızdan geçerken tabii ki bunları yazarsınız. Burada (İstanbul’da) şiirler dinledim. Kelimeler öyle sakin ve öyle yavaş ki... Ama bizimkiler öyle değil. Sınırlı ve hızlı konuşuruz biz; sert, heyecanlı, coşkulu yazarız. Savaşın, çekilen sıkıntıların etkisi bu.” Irak Arap ve Türkmen edebiyatında romanın hangi konuları ve temaları işlediğini soruyoruz Terzioğlu’na. Şiirin baskın tür olarak görüldüğü Türkmen edebiyatında romanın pek yaygın olmadığını söylüyor. Hatta 1970 yılında Abdü’l Hüseyin Umran’ın kaleme aldığı “Göktepe” adlı roman varmış yalnızca. Terzioğlu, Arap edebiyatında ise “gittikçe yaygınlaşan bir tür” olarak söz ediyor romandan; “savaş, barış arzusu ve üstü kapalı bir biçimde ifade edilebilen demokrasi” de romanlarda işlenen temaları oluşturuyormuş.

Irak ve diğer Arap ülkelerinin Türkmen edebiyatına ilgilerinin oldukça iyi olduğunu söylüyor Iraklı Türkmen şair. Fevzi Ekrem Terzioğlu’nun “Asafiru’l Cennet” (Cennet Kuşları) adlı şiir kitabı ilgili gazete ve dergilerde eleştirmenlerin kaleme aldığı 24 yazı yayımlanmış mesela. Edebiyatın Irak’ta Araplar için de oldukça önemli olduğunu, Bağdat’ta düzenlenen Uluslararası Mirbet Şiir Festivali’nin devlet ve halk tarafından nasıl yoğun bir ilgi ile karşılandığını anlatıyor. Günlük gazetelerin edebiyat sayfalarına yer ayırdığını, bu sayfalarda edebiyat ürünlerinin ve edebiyat tartışmalarının yapıldığını aktarıyor.

Fevzi Ekrem Terzioğlu ile görüştüğümüz gün, onun İstanbul’daki son günüydü. “Hasretle ayrılacağım İstanbul’dan.” diyor ve ekliyordu: “Bize anlatılan Türkiye ile gördüğüm Türkiye arasında çok büyük farklar var. Bize ‘Türkiye İslam’ı, Türkiye’de İslam kalmadı’ diye anlatılıyordu. Gördüm ki Allah’a hamd olsun böyle değilmiş. Ramazan’ın son günlerindeydi; insanlar, vakıflar ve kurumlar birbirlerine yardım ediyordu. Bambaşka düşüncelerim var şimdi Türkiye hakkında.” Edebiyatımız, Türk edebiyatından beslenir “Bizim edebiyatımız Irak Arap edebiyatından değil, daha çok Türk edebiyatından beslenir. Yunus Emre, Karacaoğlan, Osmanlı Divan Edebiyatı, Mehmet Akif Ersoy, Tevfik Fikret, Yahya Kemal okunur bizde çoğunlukla. Mehmet Akif’in şiirlerini özellikle İstiklal Marşı’nı çocuklarımız dahi ezbere bilirler. Meclislerimizde, “divanhâne”lerde mangalın başında çay ve kahve eşliğinde saatlerce şiirli sohbetler yapılır, Türkmen halkı, şiir okumayı özellikle “hoyrat”ı (mani) çok sever.”
Burhan Eren / İstanbul
Zaman 09.01.2002

ceyLin 27 November 2008 16:51

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Feyzullah Çınar ( 1937)- (1983)
Feyzullah Çınar 1937 yılında Sivas Çamşıhı'nın Çamağa Köyü'nde doğmuş; tam beş yaşındayken almış eline bağlamayı... Şeyh Ahmet Yasevi'nin soyundan gelen ozan. Pir Sultan Abdal'ı, Kaygusuz'u, Virani'yi dinleyerek büyür; 14-15 yaşlarında ise iyi saz çalip, türkü söyleyen bir kişidir artık.

Anadolu'nun o aman vermez çileli yaşamından büyük kente, İstanbul'a gelmesiyle başlayan zorlu yaşam öyküsü O'nu sazıyla daha da yakınlaştırmıştır. İstanbul'da girdiği işler doyurmaz aşığı, O gönlündeki aşkı. toplumsal çelişkileri paylaşmak ister diğer insanlarla. Tam da bu sırada birlikte olduğu dostları Feyzullah Çınar'a bir plak yapmak isterler.

Plağın bir yüzü Agahî Baba'nın "Fazilet" adlı deyişi, diğer yüzü Malatyalı Esirî'nin Şah Hüseyin'e mersiyesi... Yıl 1966; o yıllarda Alevi deyişlerini çalıp söylemek pek çok açıdan zor. Ama koca Çınar durur mu? Aldı mı sazı eline, vurdu mu sazın teline söyler Pir Sultan'dan, Viranî'den, Kul Himmet'ten... işte o gün bu gündür ait olduğu kültürün o güzel ürünlerini altmıştan fazla plağa okumuştur ozan.

İrene Melikof ile Fransa
1969 yılında Fransa'ya giden Çınar, Alevi-Bektaşi kültürü ve müziği üzerine Irene Melikoff'la birlikte konferanslara katılır, konserler verir. Bir çok Avrupa ülkesinde radyo programlarına katılır. Ozanın Fransa Radyo Televizyoncu ve Unesco tarafından iki long-play'i yayınlanır.

Feyzullah Çınar, Alevi-Bektaşi ozanlarının içinde kırsaldan kente göçmüş, ancak geleneksel kültüründen hiç bir şey yitirmeden sanatını uygulamış ender kişilerden biridir. O geleneksel kültürünü yaşatarak içinde bulunduğu toplumun sorunlarını dile getiren bir ozandır. O'nun sanat yaşamına baktığımızda koca Çınar'ın yine bir başka çınarın izinden gittiğini görürüz...
Pir Sultan Çizgisinde

Bu kişi Pir Sultan Abdal'dan başkası değildir. Pir Sultan'ı ve Pir Sultan geleneğini kendine kılavuz seçmiştir. O sazının telinden dökülen melodiler bin yıllık geleneğin sözcüsü gibidir.

Pir Sultan deyişlerini sanki Çınar seslendirsin diye yazmıştır. Çınar deyişleri, öylesine yüksek bir sanat gücüyle icra eder, ve dilinden dökülen her sözün anlamı müzikle öylesine bütünleşir ki, yüzlerce yıllık Alevi kültürü ile binlerce yıllık Anadolu kültürlerinin sentezinden doğan bir ses çakılır kulaklarımıza. Feyzullah Çınar usta yasak kelimeı söyler deyişlerini. Yedi kutuplardan en çok Pir Sultan Abdal, Virani, Kul Himmet ve Hatayi'nin deyişlerini çalar ve okur. Geçmişle günümüz arasındaki köprü görevini üstlenmiş o ozanların işlevini Çınar'da da görürüz. Bu bakımdan günümüz ozanlarının deyişleri de O'nun için diğerleri kadar önemli, hatta kutsaldır. Kul Ahmet, Sefil İbrahim, Celalî kendi döneminin toplumcu ozanlarıdır ve bunların deyişleri Çınar'ın dilinde ve telinde ustaca yorumlanır. Feyzullah Çınar 1960'lı ve 70'li yılların toplumsal açıdan çileli, karamsar, tehlikeli ortamı içinde ozanlık yapmaya çabalar. Türkiye'yi bir uçtan diğer uca dört kez dolaşır. Halkına umut verir, yüreklendirir onları. Toplumcu deyişleri seslendirdiği için hapse atılır. Ancak yine söyler, yine çalar sazım...

1983 yılında daha 46 yaşındayken Çınar yaşama gözlerini kapatır. Ancak onun sesi bu toprağa gönül vermiş dostlarının kulağında yaşamaya devam ediyor.

Bazı türküleri : Siyah saçlarından hatem yüzlerin, Bu yıl bu dağların karı erimez, Geldim şu alemi ıslah edeyim....

ceyLin 27 November 2008 16:52

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Fikret Demirağ

Kıbrıs Türk Edebiyatı

1940 yılında Kıbrıs-Lefke'de doğdu. Ilk ve orta öğrenimini burada tamamladı. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü (şimdi Gazi Üniversitesi) Türkçe Bölümünü bitirdi. Kıbrıs'ta Türkçe öğretmeni olarak çalıştı. Şiirleri, Kıbrıs'ta ve Türkiye'de yayımlanan dergilerde yayımlandı.

Eserleri (Şiir kitapları):
•Tutku,
•Ikinin Yaþamı,
•Esperanza,
•Açar Yörüngeler Çiçeği,
•Aşkımızın Şarkıları,
•Kısa Şiirler Durağı,
•Ötme Keklik Ölürüm,
•Dayan Yüreğim,
•Umut ve Dehşet Çağından Şiirler,
•Dinle Şarkımı,
•Akdenizli Şiirler ve Aşk Sözleri,
•Adıyla Yaralı,
•Rüzgârda Ozan Türküleri,
•Hüzün Ana,
•Limnidi Ateşinden Bugüne,
•Seçme Şiirler,
•Sırı Dökülmüş Kökayna ve Yalnızlık,
•Gece Müziği...
•Eros'un Oku
•Alfa ve Omega

ceyLin 27 November 2008 16:52

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Fovset Balkar ( 1932)

Çağdaş Çerkes kadın yazarlarından biri olan Balkar Fovset, 1932 yılında Kuzey Kafkasya’da Kabardey-Balkar Cumhuriyeti'nde, Baksan Rayonu'na bağlı Kışpek Köyü’nde bir çiftçi ailenin kızı olarak doğdu. Köyündeki yedi yıllık ilkokulu bitirdikten sonra Nalçik'de Öğretmen Okulu'ndan mezun oldu ve bir süre öğretmenlik yaptı. Aynı yıllarda şiir yazmaya başladı. Bir yandan öğretmenlik yaparken Kabardey-Balkar Pedagoji Enstitüsü'nü de dışarıdan izleyerek bitirdi.

Kışpek Köyü'nde bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra Moskova'da Gorki Edebiyat Enstitüsü'ne girerek 1960 yılında buradan da mezun oldu. Nalçik'e dönerek 1967 yılına kadar Kabardey-Balkar Yazarlar Birliği'nin organı olan "Oşhamaho", (Elbruz) adlı edebiyat dergisinde çalıştı. 1970 yılında Kabardey-Balkar Devlet Üniversitesi'ni de bitirdikten sonra Kabardey-Balkar Bilimler Enstitüsü’nde folklor ve edebiyat sektöründe çalışmalar yaptı.

Balkar Fovset, Kafkasya'da eserleri basılan ilk Adige kadın şairdir. 1946 yılından beri şiirleri Adigece gazete ve dergilerde çıkmakta, daha sonra Rusça'ya da çevrilerek yayımlanmaktadır. Eserleri Rusça olarak "Don", "Drujba Narodov", "Novıy Mir", "Yunnost" vb. dergilerde ve merkezi gazetelerde de defalarca yayımlanmıştır.

Fovset'in "Nexhuics" (Şafak) adlı ilk Adigece şiir kitabı 1958 yılında Nalçik'de yayımlandı. "Uizeguakvuer Daxecs" (1963), "Uafer Xizodiçv" (Gökyüzünü Süslüyorum, 1967), "Guiqhem Yi Tleriqh" (Umudun Üzengisi, 1968), "Diqhebziyir Sy Pcsine Apeu" (Mızıkamın Tuşları Güneşin Işınlarıdır, 1970), "Qisxoguifve", (Gülümse Bana, 1972), "Uy Xeku Yi Miwexery Dicsecs" (Vatanının Taşları da Altındır, 1982) adlı eserleri Adigece şiir kitaplarından birkaçıdır.

Fovset'in şiirleri Sovyetler Birliği'nde konuşulan çeşitli dillere ve bazı sosyalist ülkelerin dillerine de çevrilmiştir. Bazıları Thabısım Vumar, Karden Hasan gibi Çerkes kompozitörleri tarafından bestelendiği gibi, "Qhatxe Jecsxem Uimijyey" (Bahar Gecelerinde Uyunmaz) adlı şiiri ünlü Macar kompozitörü Yosef Polinkaş tarafından bestelenerek ödül de kazanmıştır.

Fovset'in bir özelliği de yabancı topraklarda yaşayan soydaşlarına seslenen şiirler yazmış olmasıdır. Kafkasya’dan göç etmiş soydaşlarına hitap ederek onları Anayurtlarına çağıran "Dy Xekuim Yiçvaxem Ya Qhibze" (Yurdumuzu Terkedenlere Ağıt) ve "Qiwoge Vuachemaxue" (Oşhamaho Sizi Çağırıyor) adlı şiirleri yabancı topraklardaki Kafkasyalılar arasında da hayli tanınmıştır.

Balkar Fovset tiyatro eserleri de yazmıştır. 1964 yılında Şocentsuk Ali'nin adını taşıyan Kabardey-Balkar Devlet Tiyatrosu'nda oynanan "Quancaqher Yaqeqhuirqim" (Yanılgıyı Affetmezler) adlı piyesi ve 1972 de yazdığı "Futbolir Mixhuateme" (Şu Futbol Olmasaydı) adlı eserleri bunlardandır.

Şair, Mihail Svetlov, Taras Şevçenko, Sergey Yesenin, Petöfi Sandor vb. birçok şairin eserlerini de Adige diline kazandırmış bulunmaktadır. S.S.C.B. Yazarlar Birliği'nin üyesi idi.

ceyLin 27 November 2008 16:53

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Galip Erdem ( 10.03.1930)
Galip Erdem, 10 Mart 1930'da Rize'nin Fındıklı ilçesinde doğar Fındıklı 1954 yılına kadar Artvin iline bağlı, eski adı "Viçe olan, onbin nüfuslu şirin bir ilçedir.

Galip Erdem, Fındıklı'da "Ofluoğlu,, adı ile bilinen bir ailedendir. Babası, nahiye müdürlüklerinde bulunmuş Rasim Bey, annesi Pehlivanoğullarından Zekiye Hanımdır. Galip Erdem, ailenin tek çocuğudur.

İlkokulu Fındıklı 11 mart ilkokulunda bitiren Galip Erdem, babasının memuriyeti dolayısıyla, ortaokulu Bitlis ve Siirt gibi İllerde tamamlar. Babası Erzurum Narman nahiye müdürlüğüne tâyin edilince, Galip Erdem de Erzurum da lise tahsiline başlar ve 1949 yılında LİSEYİ pekiyi derece İle bitirir.

8 Kasım 1951 de başlayan yedek subaylık görevi, 31 Ekim 1952 de teğmen rütbesiyle biter. Ve 27 Nisan 1953'te PTT Genel Müdürlüğü Ankara Yenişehir Merkezinde ilk olarak memuriyete adımını atar. 7 Temmuz 1954 tarihinde memuriyetten istifa eden Galip Erdem , Maliye Bakanlığı Milli Emlâk Genel Müdürlüğünde tekrar memuriyete başlar. 6 Ocak 1955 yılında bu görevinden ayrılır. Daha sonra İETT idaresinde takip memuru olarak işe başlar. (7.7.1956) Ertesi yıl bu görevinden de ayrılır ve GlMA TAŞ' ye girer. Burada sigortalı olarak 476 gün çalışır. (3.8.1959) Bu arada Ankara Hukuk Fakültesinden mezun olur.

23 Kasım 1959 da Bayındırlık Bakanlığında Tevfik İleri'nin müşavirliği görevine başlar. Bu görevi uzun sürmez. "Tercüman" imzasıyla fıkralar yazar.(1 Ağustos 1961) Yeni İstanbul Gazetesinde fıkra yazarlığına devam eder. (1.1.1962) ve İzmir'de avukat ihsan Koloğlu'nun yanında avukatlık stajını tamamlar.(1963)

10 mart 1965'te Zafer Gazetesinde fıkra yazarlığını sürdürür. Aynı çalışmaya Sabah Gazetesinde devam eder. 1.7.1966 tarihinde Millî Eğitim Bakanlığı Devlet Kitapları Müdürlüğüne müşavir olur, 2.4.1969 da tekrar fıkra yazarlığına başlar ve "Bizim Anadolu" Gazetesindeki bu çalışması, 31 aralık 1969 a kadar devam eder.

Galip Erdem, daha sonra Başbakanlık Plân ve Prensipler Dairesinde danışman olarak görev alır. 31 aralık 1969 dan, istifaen ayrıldığı 30.06.1973 tarihine kadar, danışmanlık görevini sürdürür.

1.2.1974 te Ortadoğu Gazetesinde tekrar fıkra yazarlığına baslar. 10.9.1975 te Başbakanlık Müşaviri olur. 22.7.1981 tarihinde Turizm ve Tanıtma Bakanlığında Genel Müdürlük Müşavirliğine nakledilir ve 24.2.1982 de yirmi yıl üzerinden emekli olur. Avukatlığa başlar. Bu süre altı yıl devam eder. Mamak ta görülen ünlü MHP ve ülkücü Kuruluşlar Dâvasının avukatlığını üstlenir, insan üstü gayretlerle fedakârane bir şekilde çalışır.

1987 de Meray'da (Merzifon Yağlı Tohumlar A.Ş) yönetim kurulu üyeliği, Konya Şeker Fabrikasında denetçilik görevinde bulunur. 1987 yılında Sosyal Güvenlik Eğitim Vakfı Başkanlığı vazifesini üstlenir. Daha sonra bu görevinden ayrılmak zorunda bırakılır.

15.8.1989 da Namık Kemal Zeybek'in bakanlığı döneminde Kültür Bakanlığı APK Başkanlığında APK uzmanı olarak tâyin edilir. Daha sonra üçlü kararname ile Bakanlık Müşavirliğine getirilir. (17.9.1990) Bilâhare, Türk kültürüne antipatisi olan Fikri Sağlar tarafından müşavirlikten alınıp 7.5,1992 de aynı bakanlıkta tekrar APK uzmanlığına tâyin edilir.

Bu görevde iken 10.3,1995 tarihinde yaş haddinden emekli olur. Böylece 26 yıl beş ay hizmeti dolayısıyla birinci derecenin dördüncü kademesinden emekliliğe hak kazanır.

1966 da evlenen ve 1974 de boşanan Galip Erdem'in 1969 doğumlu Bilge Erdem adında bir kızı vardır.

12 mart 1997 de Çarşamba gecesi saat 2210 da Ankara Gazi Hastahanesinde vefat eder. Cenazesi 14 mart 1997 Cuma günü öğleyin Kocatepe Camiinde kılınan cenaze namazından sonra Cebeci Asri Mezarlığına defnedilir.

Galip Erdem, Karakedi (1950). Tercüman (1960). Ölçü (1960) Sonhavadis (1961), Yeni istanbul (1962-1963). Düşünen Adam (1962) Sabah (1965), Zafer (1966), Oevfef (1969), Töre (1971), Bozkurt (1974), Ortadoğu/(1974), Ocak (1978), Yeni Sözcü (1981), Bakış (1981), gazete ve dergilerinde köşe yazılan, fıkralar ve makaleler yazar.

1958-1960 yıllarındaki Türk Ocakları Merkez Heyetinin yayın organı Türk Yurdu Dergisinin Genel Yayın Müdürlüğü görevinde bulunur.

Tercüman gazetesinde "Tercüman" imzasıyla ilk yazısını 1 A-ğustos 1961 de yayınlar.

6 - 7 Eylül 1955te, hâdiseler dolayısıyla, Topkapı - çapa dolmuşunda iken gereksiz ve sebepsiz yere içindekilerle birlikte Emniyet Müdürlüğüne getirilir. 45 gün Selimiye Kışlasında gözaltında tutulur ve daha, sonra suçsuz olduğu anlaşılarak serbest bırakılır. 54 kilodan 39 kiloya düşer.

Galip Erdem'in ilk yazısı "Beşsanaf adlı bir dergide yayınlanır. 1948 de yayınlanan şiirinin adı "Bayrak" tır.

Galip Erdem'in yayınlanmış eserleri şunlardır:

Ülkücünün Çilesi (1975)
Sosyalizm ve Milliyetçilik Üzerine Mektuplar (1975)
Suçlamalar (iki cilt) (1975-1976) Mektuplar (1984)

Galip Erdem'in kitap haline gelmemiş yüzlerce yazısı bulunmaktadır. Ayrıca yayınlanmamış elliye yakın şiiri mevcuttur.

Galip Erdem, yazılarında pek çok takma ad da kullanmıştır. Bunlardan Bilge Erdem, Elif Bilge, Murat Bilge, İlteriş Metin, Mehmet Rasim, Aptali bazılarıdır.

ceyLin 27 November 2008 16:53

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Göktürk Mehmet Uytun ( 27.09.1935)
27 Eylül 1935 tarihinde Tunceli�nin Çemişgezek ilçesinde doğan Uytun, Balıkesir Necatibey Eğitim Enstitüsü�nü 1957 yılında bitirmişti. Bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra Talim Terbiye Kurulu�nda uzman (1964- 74), okul müdürü (1974-1979), Başbakanlık Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü�nde Personel ve Eğitim Şube Müdürü (1980-1990) görevlerinde bulunmuştu. Son görev yaptığı yerden emekli oldu. Emeklilikten sonra Ankara�da eşiyle birlikte bir çocuk yuvası kurup yöneten Uytun, hayata çocuk gözüyle bakan bir yapıya sahipti.2001 yılında vefat etti.

ESERLERİ

Önemli kitaplar
Göktürk Mehmet Uytun�un edebiyatın değişik türlerinde ama ağırlıklı olarak çocuk edebiyatına yönelik kitapları vardı. İşte Mehmet Uytun�un ardından kalan şiir kitapları:
Okul Şiirleri (1960), Yıllardan sonra (1964), Bir Yağmur Sonrası (1969), Sanadır Şarkılarım (1974), Türkiyem (1976), Kader (1994); Diğer Eserleri: Boş Yuva (1964), Vatan Sağolsun (1964), Kaplumbağa ile Kurbağa (1967), Öksüz Ali (1967), Resimli Malazgirt Şiirleri Antolojisi (1971), Ayşecik ve Minik Kuş (1974), Kır Gezisi (1991), Osman Gazi�nin Rüyası (1991), Zeynep Öğretmen (1991), Arif Nihat Asya (1993), Tekerlemeler (1993), Çocuk ve Tabiat (1993), Şiirimizde Çocuk (1994),Göynük ve Akşemseddin (1993), Şiirimizde Öğretmen (1996), Şiirimizde Bayrak (1996), Şiirimizde Çevre (1996), At Hırsızları (1997)


HAKKINDA YAZILANLAR

Çocuk yüreği durdu
Mehmet Nuri Yardım
Türkiye 10 Temmuz 2001

Ölüm mutlak ve herkes için muhakkak. Ne var ki, toplumu için çırpınan, iz bırakan ve eser veren yazarların ölümü daha acı oluyor. Son kaybımız çocuk edebiyatımızın günümüz temsilcilerinden Göktürk Mehmet Uytun oldu. Yakalandığı amansız hastalığa 66 yaşında yenik düşerek bizlere veda eden Uytun, Ankara Gazi Hastanesi�nde bir kaç aydan beri tedavi görüyordu.

Bir milli ses
Göktürk Mehmet Uytun, oldukça bâkir olan çocuk edebiyatı alanında eserler verdi. İlk yazısı Elazığ gazetesinde, ilk şiiri 1957�de Toprak dergisinde yer aldı. Yazı çalışmalarını Toprak, Orkun, Türk Yurdu, Serdengeçti, büyük Doğu, Hareket, sahipliğini yaptığı Çemişgezek, Tohum, Türk Edebiyatı, Doğuş Edebiyat, Diyanet, Güneysu ile bunların dışındaki 70 cıvarındaki dergide yayınladı. Oldukça üretken bir kimliğe sahip olan Uytun, Çocuk Gazetesi�ni çıkardı, Şeker Çocuk dergisinin de ilk sayılarını yayına hazırladı. Bunların dışındaki şiir ve yazıları 60 civarındaki gazetede yer aldı. 1973�te Son Havadis gazetesinin, 1981�de Gülpınar dergisinin, 1984�te Türkiye Şairler ve Şiirseverler Derneği�nin, 1986�da Eskişehir Valiliği�nin, 1978�de Kandil Çocuk dergisinin, 1989�da İLESAM ve Keçiören Polikiliniği gazetesinin yarışmalarında çeşitli ödüller kazandı.

Göktürk Mehmet Uytun, çocuk yazarlarının Ankara ayağını temsil ediyordu. Başkentteki çocuk edebiyatına yüreğini adayan şair ve yazarlarla birlikte Çocuk Edebiyatçıları Birliği�ni kurmuştu. Bu birliğin kurucuları arasında Mahir Adıbeş, Rıfkı Kaymaz, Erbay Kücet, Fahrettin Bozdağ, Asuman Bozdağ, Yılmaz Erdoğan, Zeki Gürel ve Üzeyir Gündüz de bulunuyordu. Uytun, bu topluluğun ağabeyi konumundaydı. Topluluk her ne kadar basın yayın organlarının lakayt tutumu ile adını duyuramadıysa da adı geçen her yazar ve şair ferdî çalışmalarla çocuk edebiyatımızın zenginleşmesine katkıda bulundular ve yeni ürünlerle renklenmesine büyük bir gayret gösterdiler.

Uytun ve Sayın; iki fikir işçisi
Ayhan Katırcıkara
Türkiye 6 Temmuz 2001

Göktürk Mehmet Uytun prostat kanserine yenildi. 66 yaşında hayata gözlerini kapadı bu şairimiz, yazarımız. Gazi Hastanesi�nde tedavi görüyordu bir kaç aydır. Hastalık bütün vücudu kaplamış meğer. Hacıbayram�da kılındı cenaze namazı.
Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşları, yeğeni Ankara Milletvekili Cihan Paçacı, çok sayıda gönüldaşı ve ülküdaşı vardı sanatçının cenazesinde. Mütevazı biriydi. Sağ�ın ve merkezin her türlü yayın organında yazdı, şiirini aktardı. Siyasi görüşü de öyleydi. Çemişgezekli Göktürk Mehmet Uytun öğretmendi. Müdürlük yaptı. Meteorolojiden emekli olunca çocuk yuvası kurdu. Kendini çocuklara verdi eşi Yıldız Uytun Çay Hanımla birlikte. Okul şiirlerinde ve çocuk dramasında başarılıydı. Bir Yağmur Sonrası, Sanadır Şarkılarım, Türkiyem, Vatan Sağ Olsun aklıma gelen kitapları. Mekanı cennet olsun.

ceyLin 27 November 2008 16:54

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Gül Ahmet Yiğit ( 1955)
Gül Ahmet Yiğit (Aşık Gül Ahmet)
1955 yılında Gaziantep İlimizin İslahiye İlçesi'ne bağlı Feyzi Paşa bucağında doğdu.İlk ve orta okulu Fevzi Paşa'da, tamamlayan Gül Ahmet İskenderun Ticaret Lisesi öğrencisi iken aşık olur. İlk şiirlerini Lise öğrencisiyken söyler. Daha sonra aldığı saz ile arkadaş olur. Soyu Kayseri Pınarbaşı Afşarlarından Kerimoğlu adıyla tanınan aşirettir. Derviş Paşa iskanında Gavurdağı'nı yurt tutmuşlar, burada aynı adla anılırlar. Bu arkadaşlık sürerken liseyi bitirir. Hatay Eğitim Enstitüsüne kayıt olur. Mezun olduktan sonra öğretmenlik mesleğine atılır.

Aşıklıkta ilk sesini 1975 yılında Konya'da yapılan Türkiye Aşıklar Bayramında duyuran Gül Ahmet, halk edebiyatının her dalında usta bir aşık olduğunu ispatlamıştır. Gül Ahmet Konya'da çeşitli dallarda birincilikler almış bir olarak 1981 yılında katıldığı Atatürk'ün 100. doğum yılı adına T.R.T nin yarışmada ikinci olmuştur. Yurdumuzu Almanya ve Hollanda'da temsil etmiş ayrıca Kıbrıs Harekatının 10. yıl kutlamalarında Nuri Şahinoğlu ile birlikte ülkemizi temsil etmiştir. Mizahi Türkü dalında da şöhret yapan Gül Ahmet cidden güzel sazı ve sesi ile beğenilen bir aşığımız olarak yurdun çeşitli yörelerinde yapılan festival ve törenlere katılmaktadır. Evli, bir oğul ve bir kız sahibi olan aşığımız halen İskenderun Karayılan kasabası Canova İlkokulu Müdürlüğü görevini sürdürmektedir.

ceyLin 27 November 2008 16:54

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Hafız Abdullah Meçik
Bulgaristan Türk Edebiyatı

Doksanüç Harbi�nden sonra bir duraklama içine giren Bulgaristan Türk şiiri, XX. yüzyılın başlarında kendini tazelemeye başlamıştır. Bulgaristan Krallığı döneminde Türkçe basının varlığı -yayımlanan 150 civarında gazete ve dergi söz konusudur-, edebiyatın dolayısıyla da şiirin gelişimine olumlu etki yapmıştır. Bulgaristan�da Türklere uygulanan baskının yol açtığı ulusal bilincin şahlanması-haksızlıklar karşısında duyulan isyan-eşitlik mücadelesi üçgeni içinde yaşanan duyguları dile getiren Hafız Abdullah Meçik, Mustafa Şerif Alyanak, Mehmet Behçet Perim, Muharrem Yumuk, Hasan Basri Öztürk, İzzet Genç gibi şairler, bu dönem Bulgaristan Türk şiirine damgalarını vurmuşlardır.

ceyLin 27 November 2008 16:54

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Hakim Süleyman Ata
Hoca Ahmet Yesevi'nin talebelerinden ve üçüncü halifesi olan Hakim Süleyman Ata Türkistan (Yesi)'da doğdu. Küçük yaşta Ahmet Yesevi'den Kur'an-ı Kerim okumayı öğrendi. Yesevi dergahında yetiştikten sonra, yine O'nun işaretiyle Harezm'e giderek, burada irşad faaliyetlerinde bulundu.

Rivayete göre; Hoca Ahmet Yesevi, Süleyman Ata'ya, bir deveye binerek, onun *****ürdüğü yerde kalmasını söyledi. Ertesi sabah yola çıkan Süleyman Ata, devenin ipini salıverdi. Deve, Harezm ülkesinde bir yerde çöktü. Süleyman Ata'nın kaldırmak için bağırmasına rağmen deve kalkmadı. Bundan dolayı o yere 'Bağırgan' ve Süleyman Ata'ya da 'Bağırgani' denildi.

Hakim Süleyman Ata, Yesevi'nin Hikmetlerini insanlara anlattı ve yine O'nun tarzında şiirler yazdı. Hece vezni ile yazdığı bu şiirlerinde Kul Süleyman, Hakim Süleyman, Hakim Hoca Süleyman ve Hakim Ata gibi mahlaslar kullandı.

Önemli eserlerinden bazıları. Bakırgan Kitabı, Ahirzaman Kitabı ve Meryem Kitabı'dır. Türk Dünyasının yeni Müslüman olduğu dönemde yetişen ve Türklük üzerinde irşad çalışması yapan Hakim Süleyman Ata, bu bakımdan önemlidir.

Süleyman Ata, 1186'da vefat etti ve Harezm ülkesindeki Akkurgan (Bağırgan) 'a defnedildi.

ceyLin 27 November 2008 16:55

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Halide Nusret Zorlutuna
Halide Nusret adını ilk defa Konya Lisesi'nin orta kısmına yatılı öğrenci yazıldığım yıllarda duydum (1937 -1940). Şiire meraklı olduğumu öğrenen, büyük sınıflardaki ağabeylerimiz, bana - ballandıra ballandıra-iki şair arasında çıkan bir kavgayı anlatmışlardı. Halide Nusret adında bir hanım şair, erkeklere çatan bir şiir yazmış, Faruk Nafiz de ona gereken cevabı vermiş. Hailde Nusret'e ve Faruk Nafiz'e ait olduğu söylenen manzumeler defterden deftere aktarılarak büyük bir hızla yayılıyordu. Bu manzumeleri ben de defterime not etmekte gecikmedim.

Karşı cinsi suçlayan, yerle bir eden her iki manzume de, ağır bir dille yazılmıştı. Yatılı bir erkek mektebinin öğrencileri olan arkadaşlarım ve ağabeylerim, Halide Nusret'e ait olduğu söylenen manzumeyi okurken öfkeden kuduruyor, Faruk Nafiz'in ona verdiği ileri sürülen cevaba gelince son derece keyifleniyorlardı.

İş bununla kalmadı: Fırsatı ganimet bilen bir sürü şiir heveslisi, Halide Nusret'e cevap yazıp, erkekleri yiğitçe savunmak ve bu yolla ucuz bir şöhrete ulaşmak hevesine kapıldılar. Şimdi, o yıllarda tuttuğum şiir defteri elim de olsa, bu kahramanların adlarını verebilirdim. Ama, yazdıklarını istesem de yaymlayamam. Çünkü, kadınlarla erkekler arasındaki manzum kavga düpedüz küfür ve hakarete dönüşmüştü.

Bize gelen şaheserlere (!) göre, hırsını alamayıp, kavgayı sürdürüp duran erkeklerdi. Acaba kız okullarına da kadınların cevabları mı gönderiliyordu ? Bilmiyorum.

İşin aslına gelince... Bunu Halide Nusret'in kendisinden dinleyelim. "Bir Devrin Romanı" adiyle Hürriyet Gazetesi'nde tefrika edilen hatıralarında Zorlutuna, Erenköy Kız Lisesi'nde öğrenci iken, Faruk Nafiz'in Musaffa ve Zübeyde adındaki iki hala kızı ile arkadaş olduklarını söyledikten sonra, şöyle diyor: "Musaffa ile Zübeyde dayılarının oğlu Faruk Nafiz'in şiirleriyle mağrurdular. Bir yandan da ona "Bizim sınıfta bir şaire yetişiyor" diye öğünmüşler.. O da "Kadınlar ellerinin hamuruyla bu işlere karışmasalar iyi ederler!" gibi sözler etmiş, onları kızdırmış, sonra da bu dediklerini Musaffa'nın sarı yapraklı müsvedde defterine yazarak bana göndermiş. Teneffüste üçümüz baş başa verip bu alaylı, küçümseyen yazıları tekrar tekrar okuduk. Sinirlendik. O zamanlar, kadın - erkek eşitliği davasının başlangıç seneleri; bu konuda tartışmak modası almış yürümüş.. Biz durur muyuz, hemen bir güzel cevap hazırladık; oturup Musaffa'nın defterine itina ile yazdım bu yazıyı; arkadaşlarım sevinçle alıp Faruk Nafiz'e *****ürdüler."

İşte kavganın esası bu. Erkekleri hicveden o şiiri kendisi yazmadığı gibi, kadınlara hakaret eden mısralarım da Faruk Nafiz'e ait olmasına ihtimal vermediğini, Zorlutuna bir çok defa, yazı ile sözle açıklamıştır. Ama, yukarıda sözü gecen hatıralarında anlattığı sarı defterli kavgadan dolayı Faruk Nafiz'le aralarına uzun süren bir soğukluk girdiğini aynı hatıralardan öğreniyoruz: "Daha sonraki seneler, Celâl Sahir, Halit Fahri, Orhan Seyfi... Nazım Hikmet gibi bir çok şairlerle tanışmış olduğum halde, Faruk Nafiz'le selâmlaşmazdık bile... Aramızda sanki bir düşmanlık vardı."

Halide Nusret'in erkeklere hitaben kendi ağzından uydurulduğunu söylediği manzume, o tarihlerde O'nun bütün şiirlerinden daha fazla bir yayıl ma ve okunma gücü kazanmıştır. Buna, şairin kendisi de, şaşıp kaldığını söyler.

Ben, Halide Nusret'e şöhretin kapılarını açan ve bütün şiir severlerin gönüllerinde yer eden, "Git Bahar" şiirini bile, senelerce sonra, ancak lise sıralarına geldiğim zaman görüp okumak fırsatını bulabildim. Çekil, bu gölgeli yolda gezinme, Bahar, bakışların yine pek sarhoş! Yanılıp gönlüme misafir inme, Kapısı kilitli, mihrabı bomboş, Mabeddir orası, meyhane değil.

Git bahar, git bahar., uzaklarda gü1, Denize renginden bırak hediye. Ufuklarda gezin, semaya süzül, Kalbime sokulma "peymane" diye, Gördüklerin kandil.. Peymane değil! "Git Bahar" şiiri 1919 yılında yazılmıştır. Birinci Cihan Savaşı'nın verdiği acılar, üzüntüler, yokluklar ve çaresizlikler üstüne bir de Mondros mütarekenamesinin utanç verici ağırlığının çöktüğü; İstanbul'un düşman işgaline uğradığı, zulmün, işkencenin sınırı olmadığı yıl...

"1919 yılının baharı işte böyle bir İstanbul'a bütün güzelliği, bütün haşmeti ve çılgın neşesiyle çıkıp gelmişti. Ona : "Safa geldin, sofalar getirdin!" demeye imkân var mıydı ? O harikulâde güzel renkler, gölgeler, kokular, ışıklar, deli bir neşeyle cıvıldaşan kuşlar beni boğuyorlardı sanki. Ben de elimde olsa baharı boğacaktım. Ama elimde değildi, onu sadece kovuyordum."

Böyle diyor, Halide Nusret. Fakat biz ilk gençlik yıllarımızda "Git Bahar" şiirini okurken, böyle şeyleri aklımıza bile getirmiyor, Şair'e bu şiiri olsa olsa bir aşk küskünlüğünün yazdırdığını sanıyorduk. Şiirin, üzerine basa basa tekrarladığımız kıt'ası da şu idi :

Ziyalar, kokular, sesler, çiçekler..
Ömrünün her günü bir başka düğün!
Bülbüller koynunda aşkı çiçekler..
Güller dökülürler göğsüne bütün,
Gerçekten güzelsin, efsane değil.

Biz, çok şükür, barış yıllarında doğmuş büyümüştük. Devletimizin katılmadığı İkinci Dünya Savaşı, zaman zaman yüreğimizi ağzımıza getirmiş, ekmeği az miktarda vesikayla yememize, şekere uzaktan bakmamıza sebep olmuşsa da, bize annelerimizin, babalarımızın çektiği cinsten dayanılmaz acılar getirmemişti.

O zamanlar esen havaya göre, en büyük üzüntünün erkek - kadın ilişkilerinden doğduğunu sanır, Çalıkuşu Feride'ye ihanet edip onu diyar diyar dolaştıran Kâmuran'a içerler, aşk yüzünden canına kıyan Graziella'ya gözyaşı döker, Verter'le ah ederdik.
"Git bahar" şiiriyle şöhrete erer Halide Nusret, git dediği baharın peşini de kolay kolay bırakmaz. Aynı mısra düzeni ve kafiyelerle 1939 yılında "Gel, Bahar!", 1949 yılında da "Bahar Geldi" şiirini yazar.

"Gel Bahar!" da şöyle diyor:

Ben mi çıldırmışım, sen mî delirdin?
Yalvaran sesimden bu kaçış neye ?
Git dediğim zaman koşar gelirdin,
Gel şimdi de inan bu efsaneye!
Şimdi günler birer peymanedir gel !

Şairimize, kovduğu baharı, yıllar sonra, yalvararak geri çağırtan, her halde, o sırada oturmakta olduğu Kars ilimizin uzun süren kışı ve şöhretli soğuğu değildir. Her ne kadar şiir :

Gel bahar, erit bu yolun karını

diye başlıyorsa da, ondan hemen sonra :

Geçen seneleri anmayalım hiç.

diyerek, bize sırrının kapısını aralıyor ve :

Şimdi günler birer peymanedir, gel!

mısraıyla asıl yazılış sebebini açığa vuruyor. Üstadımız artık üzüntülü yılları geride bırakmış, mutlu bir aile yuvasında, huzur içinde yaşamaktadır. Baharı çağırmaz da ne yapar ?


1949 yılında yazdığı üçüncü bahar şiiri, 1951 yılında Hisar dergisinde yayınlanmış. Bu şiirde bir yandan geçmiş güzel yılların geri gelmeyeceğine hayıflanış, öte yandan Tanrı'ya yöneliş var :

Yıllardır kaybettim o tatlı sesi,
Bir türlü içimde ötmez o bülbül,
Bir ömre bedeldi bir tek nağmesi,
Hem ötmez, hem içten gitmez o bülbül
Kalbim sükûtuna kâşane oldu.
............
Hasret dedikleri zorlu ateştir:
Bekledim, bağrımı dağladı gül gül.
Artık gelse de bir, gelmese de bir
Dermanı yanmada, bulan bu gönül"
Vahdet şarabına meyhane oldu.

"Bahar Geldi" şiiri 1951 yılında yayımlandığına göre, demek ki. Halide Nusret, Hisar'ın çıkışının daha ikinci yılında, derginin yazı ailesine katılmış.

O tarihte oturduğu ev de dergi idarehanesine pek yakındı. Hisar, benim oturduğum, Öncebeci, Bahadırlar Sokak'tan yönetilir, Zorlutuna'lar da Hukuk Fakültesi'nin yanından yukarı çıkan Erdem sokakta otururlar. İşime gidip gelmek için, her gün birinin önünden geçerdim. Böyle olduğu halde, bir kere bile ziyaretlerine gittiğimi hatırlamıyorum. Sanırım, benden yaşça da, şöhretçe de çok ilerde bulunan bir hanımla sert bir paşa olduğunu işittiğim eşini ziyaret edersem, çok resmi disiplinli bir hava içine girip sıkılacağımdan korkuyordum.

Üstad'la umumî yerler ve toplantılar dışında, ailece görüşmemiz ve O'nun iftihar ettiğim dostluğunu kazanabilmem, ancak bu çeşit korkuları attıktan sonra mümkün olabilmiştir. Yakından tanıyınca, Halide Nusret'in ne kadar samimî, nazik ve alçakgönüllü bir hanımefendi olduğunu anlamakta gecikmedim. Sanatçı heyecanını ve amatör ruhunu da -yılların geçmesine rağmen- aynen muhafaza ettiğine hayretle şahit oldum.

Halide Nusret, 70 yaşını geçtiği halde şiir yazmaya devam eden nadir şairlerimizden biridir. Hisar'a her şiir gönderişinde, beğenip beğenmediğimi merak eder ve heyecanla sorar. Yeni çıkan yazı ve şiirlerimizi, kendisi okuyamazsa, mutlaka birisine okutur, takdirlerini, tenkitlerini günü gününe bize ulaştırır. Bizden daha genç, daha yeni şairleri de oldukça yakından izlediğini biliyorum.

Bize son yolladığı ve Hisar'ın Nisan 1976 sayısında yayınladığımız "Yüzükoyun" başlıklı şiiri üzerinde özellikle durmuş, bu şiiri dikkatle okuyup, kanaatimi açıkça söylememi ısrarla istemişti. Şiiri, istediği gibi, dikkatle okudum, fakat neden bahsettiğini pek iyi anlayamadım.

Yalandı söylediklerin, Yüzde yüz yalandı, biliyorum.
diye başlayan şiirin :

Ya inansaydım, sevgilim,
Düşünsene bir, Ya inanıverseydim sana?
mısraları özellikle beni şaşırtıyordu. Acaba, bu sevgili kim olabilirdi? Bu bir erkekse, şiir, Üstad'ın yaşına ve başına uymazdı; "Sevgili" den kastedilen Tanrı ise "Yalandı söylediklerin" "Ya inanıverseydim sana" mısraları ne oluyordu? Şiiri, o sırada dergiye gelen Yavuz Bülent Bâkiler'e gösterdim. O da işin içinden çıkamadı. Sonunda Üstad'a azıcık takılmaya karar verdik. Telefonu açtım :

- Şiirinizi okudum Üstad'ım,
- Beğendin mi?
- Beğendim, fakat ne demek istediğinizi pek iyi anlayamadım. Düşündüm, taşındım, sizin yeni bir aşka tutulduğunuza ve bu şiiri o sebeple yazdığınıza karar verdim. Yavuz Bülent de bu kanaatıma iştirak etti.
- Hay aklınızla bin yaşayın. Demek bu yaşta ha?
- Aşkın yaşı olmaz.
- Ayol, ben gençliğimde bile, sizin anladığınız manada bir aşk şiiri yazmadım.

Bunları söylerken, azıcık da öfkelenmiş olduğunu hissettim. Telefonu kapattıktan biraz sonra, bu sefer kendisi açtı :

- Durumu sana açıklamaya karar verdim...

Sesi kederli ve heyecanlı idi. Şiirde anlatılan olaya çok önem verdiği belliydi. Öyle bir ruh hali içindeyken kendisine takılmak istemekle baltayı taşa vurduğumu anladım.

Bana üstü kapalı anlattığına göre, yakınlarından birisi, o günlerde, kendisine çok kötü bir itirafta bulunmuş. İtirafın ne olduğunu söylemedi. Fakat üzerinde korkunç bir tesir uyandırdığı açıkça anlaşılıyordu. Bu itirafa inanmıyor, inanırsa yaşayamayacağını söylüyordu :

Ya inanıverseydim sana?
Hepten yıkılıp çökerdim; yerle bir.
Yok, hayır "yerle bir" nedir?
Uçurumlar boyunca, yerin dibinde
Ve...
Yüzükoyun!

Şiirin, bizim yaptığımız gibi, yanlış tefsir edilmemesi (!) için,

Ya inansaydım, sevgilim, "
mısraını, Ya inansaydım, yavrucuğum,
olarak değiştirmeyi uygun buldu ve şiiri o şekilde yaymadık. Son mısralardaki trajik ifadeye rağmen, konunun bu kadar ciddi ve önemli olduğunu hiç düşünmemiştim.

Halide Nusret'in 50. sanat yılı dolayısıyla yayınlanan "Ellerim Bomboş" adlı kitabına bakıyorum. Üstad'ın 50 yıl boyunca yazdığı şiirlerden seçmeleri içine alan bu kitapta karşı cinse duyulan aşkla ilgili bir parçaya rastlamak hemen hemen imkansız gibi.

Kitabın, "Aşk imiş her ne var âlemde" başlığını taşıyan bölümünde de Şair'in Tanrı'ya, yurda, annesine, çocuklarına, torunlarına duyduğu sevgiyi dile getirilmiş. "Aziz Eşime" başlığını koyduğu şiirde bile bir erkek değil, bir ırmak var: Tuna. Belki, bu dediklerimden "Hayali Cihan Değer" ve "Hatıran" başlıklı şiirleri istisna edebilirim. Onlarda da, sadece, maddî olmaktan çok uzak bir sevginin anıları ve belirsiz izleri görünüyor.

Halide Nusret gibi duygulu bir Şair hanım, ilk gençlik yıllarından itibaren kendisine âşık olan erkeklerin hepsine ilgisiz kalmış, onların sevgisine hiç karşılık vermemiş olabilir mi? "Bir Devrin Romanı" nda bu sorunun cevabını arıyor, zaman zaman da buluyorum. 1924 yılının ilk günlerinde, Ankara'ya öğretmenlik için başvurduğunu anlatırken, o zaman. İstanbul hariç Türkiye'nin her hangi bir yerinde görev yapmayı kabul ettiğini söylüyor ve İstanbul'u istemeyişinin sebebini şu cümlelerle açıklıyor : "Güzel İstanbul'dan, evet, yangından kaçarcasına kaçmak istiyordum. Bundan bir kaç yıl önce geçirdiğim bir his tecrübesini o zaman epeyce mühimsemiş "Aşk dedikleri şey acaba bu mudur?" demiştim... Bugün yarım yüz yıl geriye bakarken de rahatça "Evet aşk o idi!" diyebiliyorum. Ama, ne garip, inandığım, yaşadığım o şeyin, o çok güzel ve çok kutsal şeyin bir tarifini yapamıyorum. Hiç bir zaman da yapamadım".

Bu satırlarda. İstanbul'dan kaçıp, Anadolu'da çalışarak sevdiğini unutmak isteyen bir hoca hanımı (yeni bir Çalıkuşu Feride'yi) buluyoruz. Bu satırlar, Halide Nusret'te niçin ateşli bir aşk şiiri bulamadığımızı da açıklıyor.

"Onunla dokuz ay nişanlı kaldık, Onun güzel adını taşıyan altın halkanın parmağıma ilk geçtiği günkü o kanatlı sevinci ve onu parmağımdan âdeta sökercesine çıkardığım dakikadaki korkunç ve sefil acıyı hiç bir zaman unutamadım. Benim tam tersime anacığım onu hiç sevmemiş, sevememiş; o aileye bir türlü ısınamamıştı... Annemin onları reddetmek için, kendince pek kuvvetli sebepleri vardı."

Bu son satırlar da samimi ve derin bir aşkın nasıl feda edildiğini anlatıyor. Görüyoruz ki, Halide Nusret'in sevdiği adam. Çalıkuşu Feride'nin Kâmuran'ı gibi hercailik etmemiş, fakat kendisinden zorla sökülüp alınmıştır. Annesinin kararına ve zevkine itaat etmekten başka bir şey düşünmeyen, kalbi parça parça olsada annesine karşı saadetini koruyamayan, iyi yetişmiş eski zaman kızlarının çok görüp işittiğimiz acıklı kaderleri de bu satırlarda yatmaktadır.

Karşı cinse duyulan aşkı, şiirlerine pek uğratmayan Halide Nusret, Tanrı'ya içini döktüğü; Yunus'a, Mevlâna'ya seslendiği zaman, son derece coşkundur :

Avcumuz boş, gönlümüz boş,bağrımız sadparedir,
Yolcudur, yollarda şaşkın, çırpınır, âvâredir;
Koyma gafletlerde Râbbim kulların biçâredir,
Ya İlâhi, rahmetinden kimseler dur olmasın.
---------------------------
Gecenin bir saatinde
Eşiğine varan bendim
Kuşlar yuvada, kurt inde,
Karanlığı yaran bendim!
.......
Seni buldum Şahım seni
Tut elinden Üftadeni!
Koma karanlıkta beni
Mevlâna! Aman efendim!
---------------------------
Yunus'um! Aşkınla dil oldu bülbül,
Cehennem ateşi kızı! kızıl gül.
Seni bu illerde bulalı gönül
Karaman diyarı apaydın bana!

Halide Nusret, her şeyden önce büyük bir vatanseverdir. 50. sanat yılı dolayısıyle yapılan törende şöyle demişti: "Kalemimi 50 yıldan beri karınca kaderince milletimin hizmetinde, memleketimin hayrına kullanmağa çalıştım. Bunda ne dereceye kadar başarılı olduğumu bilemiyorum.

Ama, memleket zararına tek satır yazmamış olmanın inanç ve sevinci içerisindeyim."
Q gün (17 Mayıs 1967) bu inancı hepimiz paylaşmıştık, bugün de paylaşıyoruz. Gerçekten, Halide Nusret memleket zararına tek satır yazmamış, her şeyi memleketin hayrına yapmaya çalışmıştır.

Şair'in ilk gençlik yıllarına ait hayal ve tasavvurlarında dahi, her genç kızın düşüncesinden ayrı, millî bir intikam duygusu ön plâna geçer. Yukarda sözünü ettiğim hatıralarında şöyle diyor: "Anamın ailesi asker oluyordu, miralaylar, paşalar, hatta müşirler ...Ve en önemlisi şehitler... Annemin babası gencecik bir yüzbaşı iken (93) de, bir Moskof kurşunu ile şehit düşmüştü. Zavallı anacığım, kundakta yetim kalmıştı. Subayla evlenmeyi kurduğum çocuk yaşlarımda-, parıl parıl apolet, şıkır şıkır kılıç kadar, şehit dedemin intikamını Moskof'tan alacak bir Türk zabitine eş olmak hevesi de yer alırdı." Kader, bu "Türk zabitini", Edirne'de öğretmenlik yaptığı yıllarda karşısına çıkarır. O zaman Kırklareli'ndeki süvari alayında binbaşı olan rahmetli Aziz Zorlutuna'yla evlenirler (9 Eylül 1926).

Halide Nusret, Aziz Paşa'nın vefatına kadar, tam 45 yıl, mutlu olduğunu sandığım, bir evlilik hayatı sürmüştür. Eşiyle birlikte Anadolu'nun bir çok yerlerini dolaşmış, çeşitli okullarda öğretmenlik yapmış, Türk çocuklarının kalplerine ve kafalarına ışık tutmuştur.
Öğretmenlikle ilgili hatıralarının toplandığı "Benim Küçük Dostlarım" kitabı için, rahmetli Arif Nihat Asya şöyle der : ...Onu yalnız bir hatıra değil, aynı zamanda bir meslek kitabı olarak ilgililere tavsiye ederim... Bunun, okul klâsikleri arasına girmesi gereken bir kitap olduğu kanaatindeyim."

Şairimizin, çocukluk hayatı sarsıcı olaylarla dopdoludur. Bir gazeteci ve hürriyet savaşçısı olan babası Avnullah Kâzımî önce istibdat idaresinin, daha sonra'-1908 yılında "Fedekaran-ı Millet Cemiyeti" adı altında bir siyasi parti kurup muhalefete geçtiği için- sözde hürriyet idaresinin (İttihat ve Terakki'nin) hışmına uğrayıp, ömrünün büyük bir kısmını sürgünde ve zindanda geçirir. Bir süre, siyasetten çekilmeyi kabul edip, Kerkük'e mutasarrıf tayin edilir. Orada çok değerli hizmetler görür. "Bir Devrin Romanı"nda, Halide Nusret'in Kerkük'e ve çocukluk yıllarına ait hatıraları canlı bir şekilde anlatılmaktadır.

Sevinci güller açmış, dertleri kor içimde,
Yurdumun dört bucağı sarmaşıyor içimde.

diyen Şair'in, gezip dolaştığı yurt köşelerinden pek çok renk ve kokuyu şiirlerinde bulabilirsiniz. Bu şiirlerde, Urfa, Suruç Ovası, Birecik, Antep, Bingöl Yaylası, Erzurum, Sarısu, Karaman, Erciyaş, Sarıkamış ve şimdi yurdumuzun dışında kalan Kerkük geçit resmi yapar.

Mehmetçiğe seslenirken, yüreğini koparıp, yiğit askerlerimize uzattığını hissedersiniz.

Köyde düşünceli, cenklerde şensin.
Yerlerde, göklerde, kalpde esensin,
Bir baştan bir başa tarihim sensin!
Ah arslan Mehmedim! Arslan
Mehmedim.

Şairimizin vatan toprağıyla nasıl kaynaşıp , sarmaştığını şu mısralar anlatmaya yeter sanırım :

Allah azîm lûtfudur insanlara toprak
Ak ekmeği berrak suyu doğuran kara toprak.
Mevsimleri besler ve bezer onları bir bir
Can verdiğimiz uğruna beyhude değildir.
İnsanlar onundur , ona bağlanmış ezelden
Ey sevgili toprak önümüz sen, sonumuz sen
Hayran sana, kurban sana canlar,
Sana toprak!
Hür bayrağımın sahibi toprak! Ana toprak!

Şairimiz, Ana Toprak için iki de fidan yetiştirmiştir :
Sendendir, sana döner damarlarımdaki kan
Senin için büyüttüm bağrımda bir çift fidan.

Bu iki fidan, şimdi benim yakınlarım olan, oğlu Ergun Zorlutuna kızı Emine Işınsu'dur. Ergun meslek olarak önce annesi gibi öğretmenliği seçmiş (Gazi Eğitim Enstitüsü'nü bitirmiş) sonra idarecilikte karar kılmıştır. Şimdi Devlet Hava Meydanları Genel Müdür Yardımcısıdır. Kendisini yazarlığa adayan Emine Işınsu da annesinin sanatçı ruhu ve kabiliyeti devam ediyor

Mehmet ÇINARLI / TÖRE / Mayıs 1976

ceyLin 27 November 2008 16:55

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Haydar Ergülen ( 1956)
1956 yılında Eskişehir'de doğdu. Ankara Aydınlıkevler Lisesi ve ODTÜ Sosyal Bilimler Fakültesi Sosyoloji Bölümünü bitirdi. Halen reklamcılık yapıyor. Çeşitli dergilerde şiirleri yayımlandı.

ESERLERİ
Şairin, Karşılığını Bulamamış Sorular, Sokak Prensesi, Sırat Şiirleri, Eskiden Terzi adlarını taşıyan şiir kitapları bulunmaktadır.

ceyLin 27 November 2008 16:56

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Hilmi Yavuz ( 1936)
1936 yılında İstanbul'da doğdu.Kabataş Erkek Lisesi'ni bitirdikten sonra gazeteciliğe başladı.Lise yıllarında şiir yazmaya başladı ve bazılarını Dönüm dergisinde neşretti. İngiltere'de BBC'de çalıştı.Bu sırada Londra Universitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitirdi. Dönüşünde Cumhuriyet, Milliyet Yeni Ortam gazetelerinde eleştiri ve inceleme yazıları yazdı.Bu yazılarının bazılarında Ali Hikmet müstearını kullandı. Mimar Sinan Universitesi'nde uygarlık tarihi, Boğaziçi Universitesi'nde felsefe okuttu.Nurettin Sözen döneminde İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin Kültür İşleri Dairesi'ni yönetti.Zaman gazetisinde köşe yazarlığı yapıyor. Bazı eleştirilerinde İrfan Külyutmaz ismini kullanıyor.

ESERLERİ
Şiir Kitapları:Bakış Kuşu (1969), Bedrettin Üzerine Şiirler (1975), Doğu Şiirleri (1977), Yaz Şiirleri (1981), Gizemli Şiirler (1984), Zaman Şiirleri (1987), Söylen Şiirleri (1989), Hüzün ki En Çok Yakışandır Bize (Toplu şiirler, 1989), Ayna Şiirleri (1992).
Deneme:Felsefe ve Ulusal Kültür(1975), Roman Kavramı ve Türk Romanı(1977)

ceyLin 27 November 2008 16:57

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Hulki Aktunç ( 1949)
1949 yılında İstanbul'da doğdu. Reklamcı kimliğinin yanı sıra, şair ve yazar yönleriyle de tanınıyor. Manajans ekolünden geliyor. Haluk Mesci'den bayrağı devralarak Reklamcılar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı oldu.

Aktunç, askeri okullardaki orta ve lise yıllarından sonra İ.Ü. Hukuk Fakültesi'ne girdi.Yüksek öğrenimi yarıda bıraktı. 1969-1972 yılları arasında Meydan Larousse'un hazırlanması sırasında redaktörlük yaptı.'Z' harfinin tamamlanmasıyla beraber o da işini kaybetti.Daha sonra bir gazetede gördüğü "Redaktör aranıyor" ilanı üzerine Manajans'a başvurdu. Ancak kısa süre sonra Manajans tekrar bir redaktör ilanı vermek zorunda kaldı. Çünkü yazarlık konusunda yetenekli olduğu görülen Hulki Aytunç, yaratıcı bölüme kaydırıldı. Daha sonra Manajans içerisinde yazı grubu başkanlığına kadar yükselen Aytunç, yönetim konusunda yaşayan bir takım anlaşmazlıklar yüzünden Manajans'tan ayrılma kararı aldı. 1980 yılında Yaratım'ı kuran Aktunç, 1987 yılında Foot Cone & Belding ile ortaklığa imza attı. Hulki Aktunç, halen Yaratım / FCB 'nin yönetim kurulu başkanlığı görevini sürdürüyor.

ESERLERİ:Hulki Aktunç yazı hayatına 1968 yılında dönemin önemli dergilerinden "Yeni Ufuklar"da başladı.İlk kitabı "Gidenler dönmeyenler" ile TDK öykü Ödülü'nü (1977), "Bir Çağ yangını" romanı ile Abdi ipekçi Ödülü'nü (1981), "Bir Yer Göstericinin Hayatı" ile Yunus Nadi Öykü Ödülü'nü (1989), kazandı. 1976 sonrasında şiire ağırlık verdi. "İnsan Aşkların Külüdür" ile Halil Kocagöz Şiir Ödülü'nü (1994), "Istıraplar Ansiklopedisi" ile de Cemal Süreyya Ödülü'nü (1995) aldı. On yılı aşan bir çalışmanın ürünü olan "Büyük Argo Sözlüğü" (1990) gerek Türkiye'de, gerek yurtdışı Türkoloji çevrelerinde büyük ilgi gördü.Aktunç'un, Aşka Kimse Yok ve Bir Yer Göstericinin Hayatı isimli öyküleri filme çevrildi.

ceyLin 27 November 2008 16:57

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
Hüseyin Mazlum
Yunanistan Türk Edebiyatı

Balkanlar�da Türk Şiiri - Balkan Türklerinin Kimlik Destanı
Suat Engüllü
1. Karşıyaka Şiir Kurultayı
19-21 Mart 2004/ İzmir


Yunanistan Türk şiirinde dikkate değer ilk daha önemli ve umut verici kıpırdanmalar, 1960�lı yıllarda göze çarpmaya başlamıştır. Bu da, Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerde yaşanan �bahar havası� sonrasında, Türkiye�de eğitim gören bir grup Yunanistan Türk gencinin, Batı Trakya�ya dönüşlerinin ardından bir �edebî hareket� başlatmalarıyla olmuştur. Bu hareketin önde gelen isimleri Alirıza Saraçoğlu, Hüseyin Mazlum, Rahmi Ali, Hüseyin Alibabaoğlu, Tevfik Hüseyinoğlu�dur.

ceyLin 27 November 2008 16:57

Cvp: Önemli ŞairLerimiz
 
İlhami Emin
Makedonya Türk Edebiyatı

İlhami Emin 1931 yılında Radoviş�te doğdu. Kısa bir süre Üsküp Tefeyyüz İlkokulu�nda öğretmenlik yaptı, ardından Nova Makedoniya gazetesinde gazeteciliğe başladı. Sonra Birlik gazetesine geçti. İlk sayısı Aralık 1965�te yayımlanan Sesler Aylık Toplum Sanat Dergisinin kurucularından biri, derginin ilk yayın yönetmenidir. Sonraki yıllarda Üsküp Radyosu Türkçe Yayınlar Sorumlusu, Birlik Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdür Vekili, Üsküp Halklar Tiyatrosu Genel Müdürü, Makedonya Kültür Bakanlığı Müsteşarı görevinde bulundu. Şimdi Zaman-Makedonya gazetesinde yazarlık yapmaktadır.

Önce Makedonca yazan İlhami Emin edebiyata şiirle girdi. İlk şiir kitapları Makedonca yayımlandı. Edebiyatın diğer türlerinde de eser verdi. Bunlar arasında tiyatro oyunlarıyla başarı sağladı. Başarılı bir film eleştirmeni de olan İlhami Emin�in Türkçe�den Makedonca�ya yaptığı birçok çevirisi de vardır. En önemli şiir kitapları Taş Ötesi, Gülkılıç, Yörükçe, Güldeste�dir.
x
Terkedilmiş Olan Yörük Köpeklerinin Türküsü
bizi bırakıp gitti sahiplerimiz ardlarına hiç dönmeden
ne vardı acaba gözlerinde o an gözyaşı mı sevinç mi
önemli olan biz onların en sadık dostları kaldık sorulmadan
bizimle ne olacak bize kim bakacak soruları yok gibi

kaldık elliden çok köy köpeği sahipsiz hem de gereksiz
evlerde kilit ocaklar dumansız pencerelerde yeller
açlığımız bir yana köpek uzun süre yaşar ekmeksiz
ancak bize en ağır düşen yok olan bizi okşayan eller

çünkü okşanan tatlı sözlerle karşılanan acıkmaz
acıksak dahi açlığımız daha da sadık kılar bizleri
şimdi aradığımız yollar kapalı pencereler açılmaz
sahiplerimizden tek kalan onların çarık izleri

ne yapsak kötü beklesek kaç gün sürer acaba bekleme sonları
sahiplerimiz geri dönerler diye ayrılırken okşamadılar ki başımızı
bize düşen her gün ucdan uca boylamak bayırlardaki dar yolları
ancak karanlık basınca yollar dahi çeker bizden aklığını

yolsuz bile kalırız artık ovaya uzanan bakışsız umutsuz
tanağartısına dek açlıklara bakmadan uzanıp bekleriz
biz dayanıklıyız sadık köpeğe ağlaşmak düşmez uykusuz
yeniden sürüne sürüne yol başına gözlerimizle olsun geliriz

nereye çıkar bu bekleyiş ne olur sonu beklemenin
sahiplerimizden bir ses gelecek mi hayırları canlatan
açlıktan çok bizi yıpratır acısı sayısız soruların
korular ise hoşlanmaz yoksa eğer sadıklığımızı anlatan

yalnızlığın en çekilmezi bizimkisi daha kötüsü düşünülemez
gücümüzü kendimize değil sahiplerimize devrettik
hep sevildik diye dedik sahiplerimize asla dokunulmaz
kurtlardan daha kurt olduk çocuklardan dövüldük

köy keçileri bizlerin ne hayvanı var koruyacak ne insanları
biz artık bekçilerizdir kendi kendilerini koruyan
kurtlar bile köyümüzden uzak arar nafakasını
nasıl koruyucuyuz aya baka kala kime karşı uluyan

köyü terketti sahiplerimiz geri döneceklerini umduk yollardan
meğer yollar da kendilerini olduğu gibi bizleri de avutur
köy yakınındaki ağaçlarda yuva saran kuşlar bile kaçtı yuvalardan
yeller gelip bir an olsun başımızdaki yorgunluğu savurur

ne var ki yeller geçince yeniden başlar çözülüşü yalnızlığın
yeniden başlar açlık ile yalnızlığın ortak acısı
acaba sonu mu geldi sınırsız inanç ile sadıklığın
dağ köylerinin ölümüyle ne olur acaba ormanların yazgısı

biz sahipsiz köpekleriz kimsesiz köyü bekliyen
bize acıyan çıkarsa gelsin köyümüze yerleşsin
burdaysa kimseyi karşılamaz hazır ne çiftlik ne çiftlik ne gökdelen
gelecek olan sadık köpeklerin köyünde gerekir yeşersin

yeşermiyen kayaların öyle de değmez sözünün edilmesi
gerçek sahip taş taşlık tanımadan yeşilliği bulmalı
bize çıkan yolların daha da zordur geçilmesi
çünkü ellerin teri sayesinde sahip geniş bir soluk almalı

yugoslavya makedonyasında radovişin kılavuzlusudur sesimiz
daha nice kılavuzluların sahipsiz kalan köpekleri de uğursuz
afrika olsun asya ya da amerika sadıklığı terkeden herkes düşmanımız
aklı başında olan vaktinde aşyasak kelimeı bu yolu korkusuz

bekliyoruz beklemelerin boşunalığı vız gelir gözümüze
bekleye bekleye zayıflıya zayıflıya iskelete dönüşür vücudumuz
bu böyle sürerse yarın kimse inanmaz olur sadıklığımıza
bu yüzden öldükten sonra bile beklemekte olur ulumamız

kurtlara karşı kurt oluruz ancak köyümüzü de vermeyiz kolayca
sahipsiz kaldıksa biz hem sahip oluruz hem de bekçi evlere
öldükten sonra dahi vücuda geliriz yeniden dağlarca
kükreriz bu ders olsun diye köylerini tüm terkedenlere

İlhami Emin

(Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi 7, Suat Engüllü, Makedonya-Yugoslavya (Kosova) Türk Edebiyatı, Kültür Bakanlığı, Ankara, 1997, s. 213-214)



x

1956 yılına kadar Makedonca yazan İlhami Emin�in, bu tarihten itibaren Türkçe yazmayı da tercih etmesi, elbette ki Makedonya Türk şiiri için büyük bir kazanç olmuştur. Geçmiş ile şimdi arasındaki bütünselliği, insanın gelişiminin genelinde ele alan şair, eskinin eleştirisini yaparken, dünden bugüne uzanan, günümüz şartlarında önem kazanan meseleleri okuyucunun dikkatine sunar, onu düşünmeye sevk etmeyi amaçlar. 1971 yılında yayımlanan �Gülkılıç� şiir kitabıyla girdiği bu şiir lâbirentinde, hâlâ, kendini aşmasını sağlayacak yeni değerlerin izini sürmektedir.


Saat: 14:06

Telif Hakları vBulletin® v3.8.4 Copyright ©2000 - 2025, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Search Engine Optimisation provided by DragonByte SEO v2.0.37 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.