Seversintabi.com Türkiye'nin En Büyük Forumu Bence Seversin Tabi
 

Go Back   Seversintabi.com Türkiye'nin En Büyük Forumu Bence Seversin Tabi > Eğitim - Öğretim > edebiyat - turkçe - dilbilgisi
Yardım Topluluk Takvim Bugünki Mesajlar Arama

gaziantep escort gaziantep escort
youtube beğeni hilesi
Cevapla

 

LinkBack Seçenekler Stil
  #61  
Alt 27 November 2008, 16:48
Senior Member
 
Kayıt Tarihi: 21 September 2008
Mesajlar: 15,180
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Post Cvp: Önemli ŞairLerimiz

Erdem Beyazıt ( 1939)
1939’da Maraş’ta doğdu. İlkokul ve Lise öğrenimini burada tamamladı. Yüksek öğrenimine 1959 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde başladı. Geçim zorluğu yüzünden 1961’de öğrenimini devam mecburiyeti olmayan Ankara Hukuk Fakültesine naklederek askere gitti. Askerliğini yedek subay öğretmen olarak Burdur İli, Yeşilova İlçesi, Çuvallı köyünde yaptı. Askerlik dönüşü fakülte değiştirerek yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi DTCF Türk Dili ve Edebıyatı Bölümünde tamamladı. Edebiyat öğretmenliği, kütüphane müdürlüğü yaptı. İstanbul Türk Musikîsi Devlet Konservatuarı’nın kuruluşu sırasında genel sekreter olarak çalıştı. Daha sonra, Sanayi Bakanlığı İnsan Gücü Eğitim Dairesi Başkan Yardımcısı iken bu görevinden istifa suretiyle ayrılarak Akabe Yayınları’nın ve Mavera dergisinin yönetimini üstlendi. 1984’te Akabe A.Ş.’nin İstanbul’a taşınması kararı ile bu görevini devrederek yeniden memurluğa döndü. DPT’de sözleşmeli personel olarak çalışırken, 1987 Milletvekili seçimlerinde Anavatan Partisi’nden aday oldu. Kahramanmaraş’tan milletvekili seçildi. TBMM’nin 18. Dönem çalışmaları süresince Milli Eğitim ve Çevre Komisyonlarında görev aldı. 1991 seçimlerinde adaylığını koymadı, İstanbul’a yerleşti. Evli ve dört çocuk babasıdır. Tok, kavgacı, destana yatkın bir üslûpta söylenmiş olan şiirlerinde ayrıca ince duyarlılıklar işlenmiştir. İslâmî ton bir “leit-motiv” halinde bütün şiirlerine yayılmıştır. Şiirleri Açı (K. Maraş), Çıkış (Ankara), Yeni İstiklâl, Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat, Mavera ve Yedi İklim dergilerinde yayınlanmıştır. Aldığı Ödüller: Risaleler; Türkiye Yazarlar Birliği 1988 Şiir Ödülü. İpek Yolundan Afganistan’a; TYB 1983 Gazetecilik Ödülü.

ESERLERİ:

*Sebeb Ey İlk şiir kitabı 1972’de Edebiyat Dergisi Yayınları (2. baskısı Akabe Yayınları, 1979)

*Risaleler son şiirleri adı altında Akabe Yayınları arasında 1987 yılında çıktı (2. baskı 1989).

*Şiirler (Sebep Ey ve Risaleler iki kitap bir arada) İz Yayıncılık tarafından 1992 yılında basıldı (4. baskı 1998).

*İpek Yolundan Afganistan’a:1981’de İran, Pakistan, Afganistan ve Hindistan’ı içeren iki aylık gezi ile ilgili izlenimlerini kitaplaştırdı (Akabe Yayınları 1982).
Alıntı ile Cevapla
  #62  
Alt 27 November 2008, 16:49
Senior Member
 
Kayıt Tarihi: 21 September 2008
Mesajlar: 15,180
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Post Cvp: Önemli ŞairLerimiz

Erol Elmas ( 1969)
1969 yılında Gümüşhane Kelkit’te doğdu.Gazi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu.Bir kamu kuruluşunda görev yapmaktadır.TBMM ve Başbakanlıkta görev yaptı.

Yerli düşünce eksenli Bu Ülkenin Çocukları dergisini çıkardı. Bir çok dergide şiirleri yayınlandı ve çeşitli yarışmalarda dereceler elde etti.Bazı şiirleri çeşitli bestekarlar tarafından bestelendi.

Ülke ve Yarın dergilerinde siyasi yazılar,Ustura ve Amele dergilerinde ‘Meclis Çaycısı Tek Şeker Dursun’ anlatıyor isimli mizahi öyküler yazdı.

Türkiye’nin değerlerine sahip çıkan,Türkiye’nin potansiyellerini harekete geçirilmesi konusunda fikirler üreten yazılarının yanı sıra Türkiye’ye içeriden bakabilen yerli bir bakışı yazılarında her zaman görmek mümkün.

ESERLERİ

1-Bu Ülkenin Çocukları
Deneme
21.Yüzyıl Yayınları
Ankara 2004
ISBN 975-96921-1-2

Hakkında Yazılanlar:

Erol Elmas, Bu Ülkenin Çocukları’ndan.

Anadolu’nun en ücra köşelerinden, yaylalarından, ovalarından, nehirlerinden sesler getiriyor. Yaylalar, suyun soğuk, ayranın lezzetli, gençlerin sağlıklı olduğu alanlar. Yaşadıkları kendi içlerinde derin ve dipsiz bir kuyuya düşmüş gibi sarsıntılar, çatışmalar umutlar ve aşklar barındırıyor. Gündeme gelmediği, sesleri duyulmadığı için yok sayılıyor. Habersiz kılındığımız bir coğrafya. Bu coğrafyanın ilk sakinleri. Mutluluğun son kahramanları.

Ne var ki sesi olmayanın kendisini de yok sayıyoruz.

Erol Elmas bu coğrafyanın, bu coğrafyada sakin insanların sesine zemin olmuş; bu nedenle Bu Ülkenin Çocukları varlar ama sesleri kendilerine yetmiyor. En derin gönüllerde yoğunlaşan, boğulan ve dağılan bir ses onlarınki. Kitap, bu sesleri duyulur, feryat sahiplerini görünür kılıyor. Onlar bizden, biz onlardanız ve biz onlar içinden çıkanlarız.

Şehirleri onlar adına kuşatıyor, seslerini şehirlerin en merkezî yerinde duyulur kılmaya çalışıyoruz. Onlar halılarda, kilimlerde bu ülkenin türküsünü ilmik ilmik işlerken, genç kızların aşkını ipliklerin rengine boyarken, biz şehirlerde camilerin çinilerini çalıyor, geride derin, çirkin, hoyrat yara izleri bırakıyoruz.

Kim diyebilir ki Bu Ülkenin Çocukları’nın gönlünde bıraktığımız yaralar; çinisini kaybetmiş bir camii duvarından daha yaralı, daha hüzün verici değil. Hiçbir fotoğraf resmedemez ve hiçbir kamera çekemez diye yaşanmaz mı sanılır acılar?

Bu Ülkenin Çocukları kendi coğrafyalarında bir türkü olurken, estetik ve etik bir duruş sergilerken, sürüsünü yönlendiren bir çobanın kavalında bin yıllık bir nağme iken Büyükşehirlerde hoyrat, kaba ve saldırgan bir naraya dönüşüyor.

Ellerindeki bağlamaları, gitarla değiştiren, ama sesini, konumunu ve anlamını kaybedendir. Türküleri çelik testerelerle keser, yüreğini zımparalarken kendi olmaktan çıkan, hiçbir yere ait olamamışlığın sakilliği içinde kalakalmakta, köprü altlarında yatarken, yüksek binalarda evrak imzalamaktadır. Duruşu sarsılmış, sesi bozulmuş pahalı giysiler içinde köşe başlarında fedailik yapmaktadır.
Estetikten yoksun bir hoyratlığın mücessem abidesidir artık. Yabancılaşmanın yön levhası, kaybolmanın resmi, göçebeliğin postmodern heykelidir. Yaralı,ama sebebini bilmez, sarhoş ama içtiğini görmez, caddelerde ama nereye yürüdüğünü bilmez haldedir. Herkesin gözü önündedir. Kimse farkında değildir. Kendisi de farkında değildir, yayladan şehre inerken kaybolduğunu bilmeyendir.

Bu Ülkenin Çocukları ince hastalıklarımızın teşhisi, farkındalığı ve şehirlerin vicdanı gibidir. Her vicdan gibi kendisinden uzak ve gücünden habersizdir. Bu ülkenin toprakları işgal edilirken çoğalan bebek mezarları, artan sığınma evleridir. Bütün kalemler; bir sese dilini, bir yüze tebessümünü, bedenlere heybetini veremez bir kekemelik içindedir. Mektup yazmak nostaljidir. Konuşan, elektronik mail, digital mesaj, telefonlarda polifonik bir sestir.

Erol Elmas, doğal bir sesi, mütebessim bir yüzü ve umutlu bir aşkı anlatıyor.

Bu Ülkenin Çocukları, kendilerini ve ülkelerini aşkın gözalıcı renklerine boyadığı, albenili afişlere sığdırdığı, televizyon karelerine eklediği zaman herkes sılasına kavuşacaktır. İçimizdeki sıladan uzak, gönlümüzün konaklarından habersiz, postmodern garipleriz. İçimizde düşmanlıklar; şehirlerin yeni sakinleridirler. Hem yerli hem yabancı hem gariptirler. Gurbet öz diyarımız, sılalar gurbet olmuştur. Bu hercümerci yaşayanlar, büyük depremlerin fay hattında çürük binalardır. Yıkılması an meselesi, ayakta kalması mucizedir. Bir mucize içinden geçmeden hiç kimse bir hikmete, irfana ulaşamayacak kadar bihaberdir.

Yaralı olan sadece, bilinçlerimiz değil, gönlümüz, sevdamız, medeniyetimizdir. Bu yaraya tuz basmak Bu Ülkenin Çocukları’nın son çaresi; gideceği guraba hastanesi ve sigortası yeşil karttır. Bu çembere sığmayanlar, ufuk çizgisine gözlerini dikmekte ve gelenin Nuh’un gemisi olması için sürekli duada, bitmeyen temenniler içindedir.

Bu Ülkenin Çocukları, bu temennilerden bir ses, kuyudan seslenen Yusuf’tur.

Mustafa Everdi

2-Ateşe Düşen Gül
Şiirler
Erol Elmas
Ankara 1999
ISBN 975-96921-0-4

Hakkında Yazılanlar:

Şiir ve Erol Elmas

Şiir, duyguların en çarpıcı şekilde; samimi, melodik ve orijinal dille ifadesidir.Güzel bir şiir, bir romanın özetidir...Geleneksel şiirimiz olan hece vezni, koşma tarzımızın yaşaması için böyle yetenekli gençlere ihtiyacımız bitmeyecektir.Şiir dünyamıza ilk kitabıyla adım atan şair Erol Elmas’ı kutluyor, gözlerinden öperken başarılarının devamını diliyorum.
Cemal Safi


3-Fıkra Değil Gerçek 1
(Mizah)
İstanbul 2004
ISBN 975-281-012-8
Parantez Yayınları

Helikopter yumurtası olur mu? İneğe yeşil kart verilir mi? Yangın merdiveni neden yapılır? İnsan kendi kendini zehirler mi?
Tabancayla kaşınırsan ne olur? Türkiye garip ama gerçek olayların sürekli yaşandığı bir ülke. Buradaki olaylar gerçek olmasına gerçek de gariplik kişiden kişiye değişebilir. Fıkra gibi olaylar, günlük sıradan bir haberdir. Hergün karşılaşma ihtimali olan bir olaydır. Bir kısmına bizde şahit olmuş hatta başımızdan geçmiştir. Çünkü biz de bu ülkede yaşıyoruz, buraya aitiz.


4-Fıkra Değil Gerçek 2
(Mizah)
İstanbul 2005
ISBN 975-281-042-X
Parantez Yayınları

Makinistsiz tren kaç kilometre gider?
Kadınlık hormonundan doping olur mu?
Yunan arıları Türk balını nasıl çalar?
Şaşkın hırsız nereye sığınır?
Hasta danayı hastaneye nasıl *****ürürsünüz?
Otobüs durağı neden çalınır?
Burnunu karıştırmanın cezası nedir?
Vakitsiz öten horozu ne yaparlar?
Dünya’nın en pahalı arazisi nerededir?

Hepsi birer kara mizah örneği olan olaylar…

“Burası Türkiye” dedirten yaşadığımız ülkenin
gerçekleri…

Bir fıkra, bir mizah eseri derinliğinde haberler…

Erol Elmas, hayata gülerek bakalım diye birbirinden garip, ilginç olayları bir araya topladı.
x

YETKİLER VE YETKİLİLER

Erol Elmas
[email protected]

Masum ve güzel insanlar Anadolu’nun en ücra yerlerinden kalkıp geldiler buralara.Daha doğrusu buralara öyle kolay gelmediler;engelleri aşarak,bin bir zorlukla mücadele ederek geldiler.Yoksullukları ile geldiler.Ne dedeleri paşaydı,ne dayıları genel müdür,ne de bürokrasi de bir akrabaları vardı.Hayatları hep bıçak sırtlarında geçmişti.Bir şekilde şehirle tanışmaları gerekirdi,onları şehirle zekaları ve azimleri tanıştırdı.Öğretmensizliğe rağmen gelip şehir kapılarında beklediler.Şehir onları hemen kabul etmedi.Üniversiteler onlara hemen açılmadı.Ama zekaları engel tanımıyordu.Okudular…

Mezun olunca yine tanıdıkları yoktu.Kimse onları çağırıp iş teklif etmedi.Ama gözlerindeki zeka pırıltıları bile dengeleri değiştiriyordu.Onları saklamanın imkanı yoktu.Daha ne kadar saklayabilirdiler ki…Saklayamadılar,yok sayamadılar…

Kurumların sınavlarında ince ince işlenmiş oya gibi öne çıktılar.Fabrika dokumalarının yanında bunların bir el mahareti ile ortaya çıktıkları belliydi.Gözlerindeki zeka ışıltılarının yanında,gönüllerinde taşıdıkları değerler vardı.Gerçi kurumlar bunlara fazla bakmazdı ama olsun onların bir farkı olmalıydı değil mi?.Okudukları okullar belliydi.Okuduğu okulları karşılarına engel olarak koymak güzel bir buluştu.Bürokratlar bu konuda engel çıkarma ustalarıydı.Nasıl olsa engel çıkarmaya yetkileri vardı.

Hiçbir zorlukla karşılaşmamış,özel hocalarla okutulmuş,paralı kolejlere ve paralı üniversiteler yollanmış,iş teklif edilmiş bu insanlar,diğerlerini nasıl kabul etsinler ki…Bunlar da nereden çıktılar…

Bazı yetkililerin;pahalı elbiseleri,masaj salonlarında rahatlamış yüzleri,pamuk gibi yumuşacık elleri,hanım hanımcık tavırları vardı.Lüks odaları,dilsiz uşakları,çekmecelerinde gizli mühürleri,bir insanın hayatını alt üst edecek kararları vardı.Samimi sekreterleri,çok hatlı bedava telefonları,şoförlü arabaları,lojmanları vardı.Bir tehlike anında hemen devreye koyacakları bir çok tanıdıkları,eşleri,dostları,ahbapları vardı.Her şeyleri garanti altına alınmıştı.

Anadolu’dan gelen bu güzel çocuklar;engellere,sınavlara ve mülakatlara tabi tutularak elenebildiği kadar elendiler.Kalanlar ağları yırtarak geçmişlerdi.Yapacak bir şey yoktu.Yoktu ama gidebilecekleri bir mesafe de yoktu.Gidebilecekleri mesafelere birkaç imza ile ulaşılabiliyordu.Bu kadar imzayı atacak ilişkileri hiçbir zaman olamazdı.Arkalarında sadece annelerinin duaları vardı…

En pahalı lokantalara gidip yeni ortaklar bulmadılar.Hafta sonu tatilleri için dağ evlerine gitmediler. Tanınmış(yada pahalı) elbise satan mağazalara uğramadılar.Yazları asla yurt dışındaki cennet köşelerine çoluk çocuk yada metresleri ile gitmediler.Çalıştıkları yerleri soyup soğana çevirmediler.

Bu çocuklar niye böyle şeyler yapmıyorlardı.

Bunlar da çok fazla oluyorlardı.Ne sanıyorlardı kendilerini
Alıntı ile Cevapla
  #63  
Alt 27 November 2008, 16:49
Senior Member
 
Kayıt Tarihi: 21 September 2008
Mesajlar: 15,180
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Post Cvp: Önemli ŞairLerimiz

Ersin Salman ( 04.02.1941)
4 Şubat 1941 Ankara doğumlu.Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ni bitirdi.1964’te açılan sınavı kazanarak TRT’ye girdi, 1971 sonuna kadar TRT Ankara Radyosu’nda program yazarı ve yapımcısı olarak çalıştı, yanı sıra radyo oyunları yazdı ve uyarladı.12 Mart darbesinden sonra meslek değiştirmek zorunda kaldı, 1971 Aralık’ında Manajans’ta reklamcılığa başladı. 1975’te üç ortağıyla birlikte Ajans Ada’yı kurdu.Ajansk Ada 1993’te Merkez Ajans’la birleşerek Adam Tanıtım; aynı yıl için The Lowe Group’a hise devrederek Lowe Adam adını aldı.Ersin Salman Anadolu Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi’nde lisans ve yüksek lisans düzeyinde 'Reklamcılık ve Halkla İlişkiler', Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde "Reklamcılık Bilgileri" dersleri verdi. "Sürekli Aydınlık için 1 Dakika Karanlık" eylemine öncülük eden Aydınlık için Yurttaş Girişimi’nin yanı sıra, Sivil Anayasa Girişimi’nin de gönüllü üyelerinden olan Salman, Reklamcılar Derneği Başkanlığı, Türkiye/Yunanistan Dostluk Derneği Genel Sekreterliği yaptı; Reklam Yazarları Derneği, 1907 Fenerbahçeliler Derneği ve TÜSİAD üyesi. 1991’de Cumhuriyet Gazetesi’nin Yunus Nadi Yarışması’nda "şiir" dalında mansiyon aldı. 1994 yılında "Misafir Terlikleri" adlı şiir kitabı Oğlak Yayınları’nın "İlk Yapıtları" dizisi içinde çıktı. Salman şiirlerini Adam Sanat Dergisi’nde yayımlıyor, yazılarını Radikal Gazetesi’ne yazıyor.
Alıntı ile Cevapla
  #64  
Alt 27 November 2008, 16:50
Senior Member
 
Kayıt Tarihi: 21 September 2008
Mesajlar: 15,180
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Post Cvp: Önemli ŞairLerimiz

Fazıl Ahmet Aykaç

1884 yılında İstanbul'da doğdu. Öğrenimini İstanbul Fransız Lisesi'nde, ardından Paris Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde tamamladı. 20 yıl kadar liselerde öğretmenlik yaptı. 1927-1938 yılları arasında milletvekilliği yaptı. Edebiyata şiirle başladı ve Fecr-i Âti topluluğuna katıldı. Fikir yazılarını çeşitli gazete ve dergilerde yayınladı. Eğitim, psikoloji ve felsefe alanlarında yazılar yazdı. Mizah ağırlıklı şiirleriyle oldukça ilgi topladı. 1967 yılında vefat etti.

ESERLERİ:
Kırpıntı, Divançe'i Fazıl, Harman Sonu, Şeytan Diyor ki, Tarih Dersi, Fazıl Ahmet.
Alıntı ile Cevapla
  #65  
Alt 27 November 2008, 16:50
Senior Member
 
Kayıt Tarihi: 21 September 2008
Mesajlar: 15,180
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Post Cvp: Önemli ŞairLerimiz

Ferman Karaçam ( 1955)


1955 yılında Ardahan'da doğdu. İlk ve ortaokulu Ardahan'da, liseyi Erzincan'da bitirdi.
1982 yılında Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun oldu.
Çok sayıda dergi ve gazetede şiir ve yazıları yayımlandı.
1985 -1987 yıllarında İlim ve Sanat Dergisi’nin yayın müdürlüğünü yaptı.
1987’de Gülçocuk Dergisi’ni çıkardı ve yazıişleri müdürlüğünü yaptı.
1989’da İslam Dergisi’nin genel yayın yönetmeni oldu.
1990-1997 yılları arasında TDV İslam Ansiklopedisi’nde yöneticilik yaptı. Ansiklopediye bazı te’lif maddeler yazdı.
Ayrıntı dergisini çıkardı ve yönetti.
Daha sonra bir yıl süreyle bir radyoda genel müdürlük yapan Karaçam halen Radyo 7’nin genel yayın müdürlüğünü yürütmektedir.
Karaçam 1981 yılında evlendi ve üç erkek çocuğu vardır.
Alıntı ile Cevapla
  #66  
Alt 27 November 2008, 16:50
Senior Member
 
Kayıt Tarihi: 21 September 2008
Mesajlar: 15,180
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Post Cvp: Önemli ŞairLerimiz

Fevzi Ekrem Terzioğlu
Savaşın gölgesinde Irak edebiyatı: Sert, acılı ve coşkulu...

Iraklı Türkmen şair Fevzi Ekrem Terzioğlu ile silahların gölgesinde yaşanan kültürel ortamı ve Irak Türkmen edebiyatını konuştuk. Terzioğlu, “Savaş, değil edebiyata; çocuklarımızın yüzlerinde bile çizgiler bıraktı.” diyor.
Irak ile ilgili çoğumuzun sahip olduğu bilgi, bu ülkeyle ilgili yaşanan siyasi gelişmelerin haberlerinden öteye geçemiyor. Haber bültenlerinde “Amerika Irak’ı vuracak mı?” sorusu ile gelen tartışmalar ve demeçlerin ötesinde verilen bilgi ise, bu ülkeye uygulanan uluslararası ambargonun neticesinde halkın yaşadığı yoksulluk ve sefalet haberleri oluyor. Türkiye ve dünya gündemi ile ilgili pek çok konuda maruz bırakıldığımız “enformatik cehalet”, kültürel olarak aynı havzada yer aldığımız pek çok ülkeye olduğu gibi, yanıbaşımızda duran Irak’a karşı da gözlerimizi perdelemeye yetiyor.

Geçtiğimiz günlerde Türkiye Yazarlar Birliği’nin konuğu olarak Türkiye’de bulunan Iraklı Türkmen şair Fevzi Ekrem Terzioğlu ile Irak’taki kültürel ortamı ve yaşayan Irak Türkmen edebiyatını konuştuk. Fevzi Ekrem Terzioğlu’nun aynı zamanda Irak Tanıtma Bakanlığı’ndaki resmi görevi, “rahat” bir konuşmayı kimi zaman ortadan kaldırıp, anlatılacakları kısıtladı ise de, Irak Türkmenleri ve edebiyatı ile ilgili sözünü ettiğimiz perdenin aralanmasını da engelleyemedi.

Fevzi Ekrem Terzioğlu, 1970’te Türkmenlere verilen hakların, kendileri için yepyeni bir dönemi beraberinde getirdiğini ve edebiyatlarının, özellikle de şiirin ilerlemesine katkıda bulunduğunu söylüyor. Şu anda 22 milyonluk nüfuslu Irak’ta yaklaşık 2,5 milyon nüfusa sahip olan Türkmenlerin, bütün Irak halkı gibi 12 yıldır uygulanan uluslararası ambargodan kültürel olarak da zarar gördüklerini söylüyor ve ekliyor: “Gazeteler, kitaplar ulaşmıyor dünyanın hiçbir yerinden. Dünyada yaşanan kültürel gelişim ve değişimden haberdar değiliz. Buna rağmen Irak’ta kültürel gelişimimizi sürdürmeye çalışıyoruz.”

Türkmen edebiyatçıların Türkçe kitaplarının ve dergilerinin ortalama 1000 tane basıldığını, kağıt bulunabilirse daha sonra da birkaç baskı daha yaptığını, 15 günde bir çıkan Türkçe “Yurt” adlı gazetelerinin bulunduğunu, “Birlik Sesi” başta olmak üzere hem Arapça hem Türkçe yayımlanan edebiyat dergilerinin olduğunu öğreniyoruz Terzioğlu’ndan. Bağdat Radyosu ve Televizyonu’nda Türkmenlere yönelik kısıtlı Türkçe yayının dışında, Türkçe eğitim verilmemesine rağmen Türkçenin bu kadar güçlü bir şekilde yaşaması, Irak Türkmenlerinin kendilerine ait köklü ve tarihi bir kültüre sahip olmalarından kaynaklanıyor. Divan edebiyatımızın iki dev ismi Fuzuli ve Nesimi’nin Irak Türkmenlerinden olduğunu, bu iki ismin ardından gelen şairlerin aruz ve hece veznini şiirde yüzyıllardır başarılı bir şekilde sürdürdüğünü de hesaba kattığımızda; Türkçenin bölgede nasıl bu kadar güçlü bir şekilde yaşadığının cevabını bulmuş oluyoruz. Terzioğlu, Irak Türkmenlerinin mücadeleci ruhlarının da buna eklenmesi gerektiğini belirtiyor: “Biz Arapça eğitim görüyor ve yazıp okuyoruz. Anadilimizi evde öğreniyoruz. Fakat okul–eğitim görmemiş yaşlı bir Türkmen’le konuşun; size saatlerce ezberinden Fuzuli ve Nesimi’den beyitler okur, onların şiirleri ile ilgili size bir şeyler anlatır.”
Fuzuli ve Nesimi’den sonra Ruhu’l Bağdadi, Nevres el Kadim, Hızır Lütfi, Hicri Dede, Reşid Akif, Muhammed Sadık, Ali Marufoğlu, Osman Mazlum ve Esad Naib gibi şairler, şiirde aruz vezninin güçlü temsilcileri olarak ortaya çıkmışlar Irak Türkmen edebiyatında. Terzioğlu, son yıllarda aruz ve hece vezni ile kaleme alınan şiirlerin yanı sıra, serbest tarzdaki şiirlerin sayıca daha fazla olduğunu; ancak halkın “hoyrat”ı (mani) daha bir severek dinlediğini söylüyor. Hece vezninde ve serbest tarzda güçlü şiirler yazan isimlerin yanında kadın şairlerin isimlerini de sıralıyor: “Nesrin Erbil, Münevver Molla Hasün, Kadriye Ziyâi, Suphiye Halil Zeki...”

20 yıldır savaşla, 12 yıldır da ambargo ile karşı karşıya kalan Irak’ta bütün bu gelişmelerin edebiyata nasıl yansıdığını sorduğumuzda Terzioğlu şunları söylüyor: “Savaş, değil şiire; konuşmamıza, yemeğimize bile yansıyor, ellerimize, çocuklarımızın yüzlerine bile çizgiler bırakıyor. Füzeler, uçaklar üstünüzden; tanklar yanınızdan geçerken tabii ki bunları yazarsınız. Burada (İstanbul’da) şiirler dinledim. Kelimeler öyle sakin ve öyle yavaş ki... Ama bizimkiler öyle değil. Sınırlı ve hızlı konuşuruz biz; sert, heyecanlı, coşkulu yazarız. Savaşın, çekilen sıkıntıların etkisi bu.” Irak Arap ve Türkmen edebiyatında romanın hangi konuları ve temaları işlediğini soruyoruz Terzioğlu’na. Şiirin baskın tür olarak görüldüğü Türkmen edebiyatında romanın pek yaygın olmadığını söylüyor. Hatta 1970 yılında Abdü’l Hüseyin Umran’ın kaleme aldığı “Göktepe” adlı roman varmış yalnızca. Terzioğlu, Arap edebiyatında ise “gittikçe yaygınlaşan bir tür” olarak söz ediyor romandan; “savaş, barış arzusu ve üstü kapalı bir biçimde ifade edilebilen demokrasi” de romanlarda işlenen temaları oluşturuyormuş.

Irak ve diğer Arap ülkelerinin Türkmen edebiyatına ilgilerinin oldukça iyi olduğunu söylüyor Iraklı Türkmen şair. Fevzi Ekrem Terzioğlu’nun “Asafiru’l Cennet” (Cennet Kuşları) adlı şiir kitabı ilgili gazete ve dergilerde eleştirmenlerin kaleme aldığı 24 yazı yayımlanmış mesela. Edebiyatın Irak’ta Araplar için de oldukça önemli olduğunu, Bağdat’ta düzenlenen Uluslararası Mirbet Şiir Festivali’nin devlet ve halk tarafından nasıl yoğun bir ilgi ile karşılandığını anlatıyor. Günlük gazetelerin edebiyat sayfalarına yer ayırdığını, bu sayfalarda edebiyat ürünlerinin ve edebiyat tartışmalarının yapıldığını aktarıyor.

Fevzi Ekrem Terzioğlu ile görüştüğümüz gün, onun İstanbul’daki son günüydü. “Hasretle ayrılacağım İstanbul’dan.” diyor ve ekliyordu: “Bize anlatılan Türkiye ile gördüğüm Türkiye arasında çok büyük farklar var. Bize ‘Türkiye İslam’ı, Türkiye’de İslam kalmadı’ diye anlatılıyordu. Gördüm ki Allah’a hamd olsun böyle değilmiş. Ramazan’ın son günlerindeydi; insanlar, vakıflar ve kurumlar birbirlerine yardım ediyordu. Bambaşka düşüncelerim var şimdi Türkiye hakkında.” Edebiyatımız, Türk edebiyatından beslenir “Bizim edebiyatımız Irak Arap edebiyatından değil, daha çok Türk edebiyatından beslenir. Yunus Emre, Karacaoğlan, Osmanlı Divan Edebiyatı, Mehmet Akif Ersoy, Tevfik Fikret, Yahya Kemal okunur bizde çoğunlukla. Mehmet Akif’in şiirlerini özellikle İstiklal Marşı’nı çocuklarımız dahi ezbere bilirler. Meclislerimizde, “divanhâne”lerde mangalın başında çay ve kahve eşliğinde saatlerce şiirli sohbetler yapılır, Türkmen halkı, şiir okumayı özellikle “hoyrat”ı (mani) çok sever.”
Burhan Eren / İstanbul
Zaman 09.01.2002
Alıntı ile Cevapla
  #67  
Alt 27 November 2008, 16:51
Senior Member
 
Kayıt Tarihi: 21 September 2008
Mesajlar: 15,180
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Post Cvp: Önemli ŞairLerimiz

Feyzullah Çınar ( 1937)- (1983)
Feyzullah Çınar 1937 yılında Sivas Çamşıhı'nın Çamağa Köyü'nde doğmuş; tam beş yaşındayken almış eline bağlamayı... Şeyh Ahmet Yasevi'nin soyundan gelen ozan. Pir Sultan Abdal'ı, Kaygusuz'u, Virani'yi dinleyerek büyür; 14-15 yaşlarında ise iyi saz çalip, türkü söyleyen bir kişidir artık.

Anadolu'nun o aman vermez çileli yaşamından büyük kente, İstanbul'a gelmesiyle başlayan zorlu yaşam öyküsü O'nu sazıyla daha da yakınlaştırmıştır. İstanbul'da girdiği işler doyurmaz aşığı, O gönlündeki aşkı. toplumsal çelişkileri paylaşmak ister diğer insanlarla. Tam da bu sırada birlikte olduğu dostları Feyzullah Çınar'a bir plak yapmak isterler.

Plağın bir yüzü Agahî Baba'nın "Fazilet" adlı deyişi, diğer yüzü Malatyalı Esirî'nin Şah Hüseyin'e mersiyesi... Yıl 1966; o yıllarda Alevi deyişlerini çalıp söylemek pek çok açıdan zor. Ama koca Çınar durur mu? Aldı mı sazı eline, vurdu mu sazın teline söyler Pir Sultan'dan, Viranî'den, Kul Himmet'ten... işte o gün bu gündür ait olduğu kültürün o güzel ürünlerini altmıştan fazla plağa okumuştur ozan.

İrene Melikof ile Fransa
1969 yılında Fransa'ya giden Çınar, Alevi-Bektaşi kültürü ve müziği üzerine Irene Melikoff'la birlikte konferanslara katılır, konserler verir. Bir çok Avrupa ülkesinde radyo programlarına katılır. Ozanın Fransa Radyo Televizyoncu ve Unesco tarafından iki long-play'i yayınlanır.

Feyzullah Çınar, Alevi-Bektaşi ozanlarının içinde kırsaldan kente göçmüş, ancak geleneksel kültüründen hiç bir şey yitirmeden sanatını uygulamış ender kişilerden biridir. O geleneksel kültürünü yaşatarak içinde bulunduğu toplumun sorunlarını dile getiren bir ozandır. O'nun sanat yaşamına baktığımızda koca Çınar'ın yine bir başka çınarın izinden gittiğini görürüz...
Pir Sultan Çizgisinde

Bu kişi Pir Sultan Abdal'dan başkası değildir. Pir Sultan'ı ve Pir Sultan geleneğini kendine kılavuz seçmiştir. O sazının telinden dökülen melodiler bin yıllık geleneğin sözcüsü gibidir.

Pir Sultan deyişlerini sanki Çınar seslendirsin diye yazmıştır. Çınar deyişleri, öylesine yüksek bir sanat gücüyle icra eder, ve dilinden dökülen her sözün anlamı müzikle öylesine bütünleşir ki, yüzlerce yıllık Alevi kültürü ile binlerce yıllık Anadolu kültürlerinin sentezinden doğan bir ses çakılır kulaklarımıza. Feyzullah Çınar usta yasak kelimeı söyler deyişlerini. Yedi kutuplardan en çok Pir Sultan Abdal, Virani, Kul Himmet ve Hatayi'nin deyişlerini çalar ve okur. Geçmişle günümüz arasındaki köprü görevini üstlenmiş o ozanların işlevini Çınar'da da görürüz. Bu bakımdan günümüz ozanlarının deyişleri de O'nun için diğerleri kadar önemli, hatta kutsaldır. Kul Ahmet, Sefil İbrahim, Celalî kendi döneminin toplumcu ozanlarıdır ve bunların deyişleri Çınar'ın dilinde ve telinde ustaca yorumlanır. Feyzullah Çınar 1960'lı ve 70'li yılların toplumsal açıdan çileli, karamsar, tehlikeli ortamı içinde ozanlık yapmaya çabalar. Türkiye'yi bir uçtan diğer uca dört kez dolaşır. Halkına umut verir, yüreklendirir onları. Toplumcu deyişleri seslendirdiği için hapse atılır. Ancak yine söyler, yine çalar sazım...

1983 yılında daha 46 yaşındayken Çınar yaşama gözlerini kapatır. Ancak onun sesi bu toprağa gönül vermiş dostlarının kulağında yaşamaya devam ediyor.

Bazı türküleri : Siyah saçlarından hatem yüzlerin, Bu yıl bu dağların karı erimez, Geldim şu alemi ıslah edeyim....
Alıntı ile Cevapla
  #68  
Alt 27 November 2008, 16:52
Senior Member
 
Kayıt Tarihi: 21 September 2008
Mesajlar: 15,180
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Post Cvp: Önemli ŞairLerimiz

Fikret Demirağ

Kıbrıs Türk Edebiyatı

1940 yılında Kıbrıs-Lefke'de doğdu. Ilk ve orta öğrenimini burada tamamladı. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü (şimdi Gazi Üniversitesi) Türkçe Bölümünü bitirdi. Kıbrıs'ta Türkçe öğretmeni olarak çalıştı. Şiirleri, Kıbrıs'ta ve Türkiye'de yayımlanan dergilerde yayımlandı.

Eserleri (Şiir kitapları):
•Tutku,
•Ikinin Yaþamı,
•Esperanza,
•Açar Yörüngeler Çiçeği,
•Aşkımızın Şarkıları,
•Kısa Şiirler Durağı,
•Ötme Keklik Ölürüm,
•Dayan Yüreğim,
•Umut ve Dehşet Çağından Şiirler,
•Dinle Şarkımı,
•Akdenizli Şiirler ve Aşk Sözleri,
•Adıyla Yaralı,
•Rüzgârda Ozan Türküleri,
•Hüzün Ana,
•Limnidi Ateşinden Bugüne,
•Seçme Şiirler,
•Sırı Dökülmüş Kökayna ve Yalnızlık,
•Gece Müziği...
•Eros'un Oku
•Alfa ve Omega
Alıntı ile Cevapla
  #69  
Alt 27 November 2008, 16:52
Senior Member
 
Kayıt Tarihi: 21 September 2008
Mesajlar: 15,180
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Post Cvp: Önemli ŞairLerimiz

Fovset Balkar ( 1932)

Çağdaş Çerkes kadın yazarlarından biri olan Balkar Fovset, 1932 yılında Kuzey Kafkasya’da Kabardey-Balkar Cumhuriyeti'nde, Baksan Rayonu'na bağlı Kışpek Köyü’nde bir çiftçi ailenin kızı olarak doğdu. Köyündeki yedi yıllık ilkokulu bitirdikten sonra Nalçik'de Öğretmen Okulu'ndan mezun oldu ve bir süre öğretmenlik yaptı. Aynı yıllarda şiir yazmaya başladı. Bir yandan öğretmenlik yaparken Kabardey-Balkar Pedagoji Enstitüsü'nü de dışarıdan izleyerek bitirdi.

Kışpek Köyü'nde bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra Moskova'da Gorki Edebiyat Enstitüsü'ne girerek 1960 yılında buradan da mezun oldu. Nalçik'e dönerek 1967 yılına kadar Kabardey-Balkar Yazarlar Birliği'nin organı olan "Oşhamaho", (Elbruz) adlı edebiyat dergisinde çalıştı. 1970 yılında Kabardey-Balkar Devlet Üniversitesi'ni de bitirdikten sonra Kabardey-Balkar Bilimler Enstitüsü’nde folklor ve edebiyat sektöründe çalışmalar yaptı.

Balkar Fovset, Kafkasya'da eserleri basılan ilk Adige kadın şairdir. 1946 yılından beri şiirleri Adigece gazete ve dergilerde çıkmakta, daha sonra Rusça'ya da çevrilerek yayımlanmaktadır. Eserleri Rusça olarak "Don", "Drujba Narodov", "Novıy Mir", "Yunnost" vb. dergilerde ve merkezi gazetelerde de defalarca yayımlanmıştır.

Fovset'in "Nexhuics" (Şafak) adlı ilk Adigece şiir kitabı 1958 yılında Nalçik'de yayımlandı. "Uizeguakvuer Daxecs" (1963), "Uafer Xizodiçv" (Gökyüzünü Süslüyorum, 1967), "Guiqhem Yi Tleriqh" (Umudun Üzengisi, 1968), "Diqhebziyir Sy Pcsine Apeu" (Mızıkamın Tuşları Güneşin Işınlarıdır, 1970), "Qisxoguifve", (Gülümse Bana, 1972), "Uy Xeku Yi Miwexery Dicsecs" (Vatanının Taşları da Altındır, 1982) adlı eserleri Adigece şiir kitaplarından birkaçıdır.

Fovset'in şiirleri Sovyetler Birliği'nde konuşulan çeşitli dillere ve bazı sosyalist ülkelerin dillerine de çevrilmiştir. Bazıları Thabısım Vumar, Karden Hasan gibi Çerkes kompozitörleri tarafından bestelendiği gibi, "Qhatxe Jecsxem Uimijyey" (Bahar Gecelerinde Uyunmaz) adlı şiiri ünlü Macar kompozitörü Yosef Polinkaş tarafından bestelenerek ödül de kazanmıştır.

Fovset'in bir özelliği de yabancı topraklarda yaşayan soydaşlarına seslenen şiirler yazmış olmasıdır. Kafkasya’dan göç etmiş soydaşlarına hitap ederek onları Anayurtlarına çağıran "Dy Xekuim Yiçvaxem Ya Qhibze" (Yurdumuzu Terkedenlere Ağıt) ve "Qiwoge Vuachemaxue" (Oşhamaho Sizi Çağırıyor) adlı şiirleri yabancı topraklardaki Kafkasyalılar arasında da hayli tanınmıştır.

Balkar Fovset tiyatro eserleri de yazmıştır. 1964 yılında Şocentsuk Ali'nin adını taşıyan Kabardey-Balkar Devlet Tiyatrosu'nda oynanan "Quancaqher Yaqeqhuirqim" (Yanılgıyı Affetmezler) adlı piyesi ve 1972 de yazdığı "Futbolir Mixhuateme" (Şu Futbol Olmasaydı) adlı eserleri bunlardandır.

Şair, Mihail Svetlov, Taras Şevçenko, Sergey Yesenin, Petöfi Sandor vb. birçok şairin eserlerini de Adige diline kazandırmış bulunmaktadır. S.S.C.B. Yazarlar Birliği'nin üyesi idi.
Alıntı ile Cevapla
  #70  
Alt 27 November 2008, 16:53
Senior Member
 
Kayıt Tarihi: 21 September 2008
Mesajlar: 15,180
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Post Cvp: Önemli ŞairLerimiz

Galip Erdem ( 10.03.1930)
Galip Erdem, 10 Mart 1930'da Rize'nin Fındıklı ilçesinde doğar Fındıklı 1954 yılına kadar Artvin iline bağlı, eski adı "Viçe olan, onbin nüfuslu şirin bir ilçedir.

Galip Erdem, Fındıklı'da "Ofluoğlu,, adı ile bilinen bir ailedendir. Babası, nahiye müdürlüklerinde bulunmuş Rasim Bey, annesi Pehlivanoğullarından Zekiye Hanımdır. Galip Erdem, ailenin tek çocuğudur.

İlkokulu Fındıklı 11 mart ilkokulunda bitiren Galip Erdem, babasının memuriyeti dolayısıyla, ortaokulu Bitlis ve Siirt gibi İllerde tamamlar. Babası Erzurum Narman nahiye müdürlüğüne tâyin edilince, Galip Erdem de Erzurum da lise tahsiline başlar ve 1949 yılında LİSEYİ pekiyi derece İle bitirir.

8 Kasım 1951 de başlayan yedek subaylık görevi, 31 Ekim 1952 de teğmen rütbesiyle biter. Ve 27 Nisan 1953'te PTT Genel Müdürlüğü Ankara Yenişehir Merkezinde ilk olarak memuriyete adımını atar. 7 Temmuz 1954 tarihinde memuriyetten istifa eden Galip Erdem , Maliye Bakanlığı Milli Emlâk Genel Müdürlüğünde tekrar memuriyete başlar. 6 Ocak 1955 yılında bu görevinden ayrılır. Daha sonra İETT idaresinde takip memuru olarak işe başlar. (7.7.1956) Ertesi yıl bu görevinden de ayrılır ve GlMA TAŞ' ye girer. Burada sigortalı olarak 476 gün çalışır. (3.8.1959) Bu arada Ankara Hukuk Fakültesinden mezun olur.

23 Kasım 1959 da Bayındırlık Bakanlığında Tevfik İleri'nin müşavirliği görevine başlar. Bu görevi uzun sürmez. "Tercüman" imzasıyla fıkralar yazar.(1 Ağustos 1961) Yeni İstanbul Gazetesinde fıkra yazarlığına devam eder. (1.1.1962) ve İzmir'de avukat ihsan Koloğlu'nun yanında avukatlık stajını tamamlar.(1963)

10 mart 1965'te Zafer Gazetesinde fıkra yazarlığını sürdürür. Aynı çalışmaya Sabah Gazetesinde devam eder. 1.7.1966 tarihinde Millî Eğitim Bakanlığı Devlet Kitapları Müdürlüğüne müşavir olur, 2.4.1969 da tekrar fıkra yazarlığına başlar ve "Bizim Anadolu" Gazetesindeki bu çalışması, 31 aralık 1969 a kadar devam eder.

Galip Erdem, daha sonra Başbakanlık Plân ve Prensipler Dairesinde danışman olarak görev alır. 31 aralık 1969 dan, istifaen ayrıldığı 30.06.1973 tarihine kadar, danışmanlık görevini sürdürür.

1.2.1974 te Ortadoğu Gazetesinde tekrar fıkra yazarlığına baslar. 10.9.1975 te Başbakanlık Müşaviri olur. 22.7.1981 tarihinde Turizm ve Tanıtma Bakanlığında Genel Müdürlük Müşavirliğine nakledilir ve 24.2.1982 de yirmi yıl üzerinden emekli olur. Avukatlığa başlar. Bu süre altı yıl devam eder. Mamak ta görülen ünlü MHP ve ülkücü Kuruluşlar Dâvasının avukatlığını üstlenir, insan üstü gayretlerle fedakârane bir şekilde çalışır.

1987 de Meray'da (Merzifon Yağlı Tohumlar A.Ş) yönetim kurulu üyeliği, Konya Şeker Fabrikasında denetçilik görevinde bulunur. 1987 yılında Sosyal Güvenlik Eğitim Vakfı Başkanlığı vazifesini üstlenir. Daha sonra bu görevinden ayrılmak zorunda bırakılır.

15.8.1989 da Namık Kemal Zeybek'in bakanlığı döneminde Kültür Bakanlığı APK Başkanlığında APK uzmanı olarak tâyin edilir. Daha sonra üçlü kararname ile Bakanlık Müşavirliğine getirilir. (17.9.1990) Bilâhare, Türk kültürüne antipatisi olan Fikri Sağlar tarafından müşavirlikten alınıp 7.5,1992 de aynı bakanlıkta tekrar APK uzmanlığına tâyin edilir.

Bu görevde iken 10.3,1995 tarihinde yaş haddinden emekli olur. Böylece 26 yıl beş ay hizmeti dolayısıyla birinci derecenin dördüncü kademesinden emekliliğe hak kazanır.

1966 da evlenen ve 1974 de boşanan Galip Erdem'in 1969 doğumlu Bilge Erdem adında bir kızı vardır.

12 mart 1997 de Çarşamba gecesi saat 2210 da Ankara Gazi Hastahanesinde vefat eder. Cenazesi 14 mart 1997 Cuma günü öğleyin Kocatepe Camiinde kılınan cenaze namazından sonra Cebeci Asri Mezarlığına defnedilir.

Galip Erdem, Karakedi (1950). Tercüman (1960). Ölçü (1960) Sonhavadis (1961), Yeni istanbul (1962-1963). Düşünen Adam (1962) Sabah (1965), Zafer (1966), Oevfef (1969), Töre (1971), Bozkurt (1974), Ortadoğu/(1974), Ocak (1978), Yeni Sözcü (1981), Bakış (1981), gazete ve dergilerinde köşe yazılan, fıkralar ve makaleler yazar.

1958-1960 yıllarındaki Türk Ocakları Merkez Heyetinin yayın organı Türk Yurdu Dergisinin Genel Yayın Müdürlüğü görevinde bulunur.

Tercüman gazetesinde "Tercüman" imzasıyla ilk yazısını 1 A-ğustos 1961 de yayınlar.

6 - 7 Eylül 1955te, hâdiseler dolayısıyla, Topkapı - çapa dolmuşunda iken gereksiz ve sebepsiz yere içindekilerle birlikte Emniyet Müdürlüğüne getirilir. 45 gün Selimiye Kışlasında gözaltında tutulur ve daha, sonra suçsuz olduğu anlaşılarak serbest bırakılır. 54 kilodan 39 kiloya düşer.

Galip Erdem'in ilk yazısı "Beşsanaf adlı bir dergide yayınlanır. 1948 de yayınlanan şiirinin adı "Bayrak" tır.

Galip Erdem'in yayınlanmış eserleri şunlardır:

Ülkücünün Çilesi (1975)
Sosyalizm ve Milliyetçilik Üzerine Mektuplar (1975)
Suçlamalar (iki cilt) (1975-1976) Mektuplar (1984)

Galip Erdem'in kitap haline gelmemiş yüzlerce yazısı bulunmaktadır. Ayrıca yayınlanmamış elliye yakın şiiri mevcuttur.

Galip Erdem, yazılarında pek çok takma ad da kullanmıştır. Bunlardan Bilge Erdem, Elif Bilge, Murat Bilge, İlteriş Metin, Mehmet Rasim, Aptali bazılarıdır.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla




Saat: 02:20


Telif Hakları vBulletin® v3.8.9 Copyright ©2000 - 2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
gaziantep escort bayan gaziantep escort
antalya haber sex hikayeleri Antalya Seo tesbih aresbet giriş vegasslotguncel.com herabetguncel.com ikili opsiyon bahis vegasslotyeniadresi.com vegasslotadresi.com vegasslotcanli.com getirbett.com getirbetgir.com
ankara escort ankara escort ankara escort bayan escort ankara ankara escort çankaya escort ankara otele gelen escort eryaman escort eryaman escort eryaman escort kızılay escort çankaya escort kızılay escort ankara eskort
mecidiyeköy escort

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 PL2