#1
|
|||
|
|||
Başsavci neyi araştiriyor?
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya Almanya'da karara bağlanan Deniz Feneri i.v. davasıyla ilgili dosyayı Adalet Bakanlığı'ndan istemiş...
Gazeteler “Ak Parti'ye yurtdışından yardım geldiği iddiası sebebiyle” diye yazdı. Ak Parti çevreleri de Başsavcı'ya ateş püskürüyor. Genellikle sakin Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin bile, konuya, “Bu, savcımızın meraklı biri olduğunu gösteriyor” sözleriyle yaklaştı. Savcının meraklısını yeğlerim. Olayın gazetelere yansıyan ve Ak Parti'yi tepkiye zorlayan biçiminde bir yanlışlık kendini hissettiriyor. Elbette Ak Parti'ye kural-dışı bir para akışı olup olmadığını da merak edebilir Başsavcı; ancak o tür bir inceleme Yargıtay ve Cumhuriyet Başsavcılığı'nın ilgi alanına girmez... Partilerin mali durumlarını yasal açıdan Anayasa Mahkemesi inceler bizde. Anayasa Mahkemesi Ak Parti'nin parasal ilişkilerini şu yakınlarda inceledi ve onayladı. Bütün partilerden farklı olarak, Ak Parti, mali durumunu en son değişiklikleriyle birlikte internetten ilân ediyor; kayıtlar herkesin icelemesine açık kısacası... Bu durumda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Yalçınkaya'nın “Acaba Almanya'dan herhangi bir yardım parası geldi mi?” merakına kapılması, kapılsa bile işi Adalet Bakanlığı'ndan dosya istemeye kadar vardırması için bir sebep yok. İstediği bilgiye istediği an erişebilir Başsavcı... Merakın sebebini farklı bir yönde aramamız gerekiyor, ama nerede? Cumhuriyet Başsavcısı son zamanlarda hep parti kapatma davalarıyla gündeme geldiği için, Abdurrahman Yalçınkaya'nın merakı da Ak Parti'nin yurtdışı irtibatlarına ve dışarıdan para yardımı alıp almadığına yönelik yorumlandı doğal olarak... Oysa, Başsavcı'nın görev alanı çok geniş ve devletin güvenliği dahil hemen her konuyu kapsıyor. 'Deniz Feneri i.v. davası'yla yakından ilgilenmesi de, partilerle veya Ak Parti sebebiyle değil, Türkiye'nin bir yabancı siyasi operasyona maruz kalıp kalmadığıyla ilgili olabilir. Eğer merakının sebebi tam olarak bu değilse bile, Başsavcı Yalçınkaya araştırmaları sırasında konunun bu yönünü de ihmal etmemeli. Başsavcı ne de olsa bir hukuk adamı; söz konusu davayı gazete ve televizyonlardan izlerken bile sergilenen hukukî cinayetlerin farkına varmıştır: Sanıklarla anlaşılarak çok önceden sonuca bağlanmış bir davanın üç hafta sürdürülmesi; bir yargıcın yakınının vefatı gerekçe gösterilerek bir hafta daha uzatılması... Yargılamanın her aşamasının Türk televizyonlarına malzeme olarak sunulması... Daha ilk günden devlet adamlarının adlarının da işe karıştırılmak istenmesi... Yargılamadığı, dolayısıyla savunmalarını dinlemediği kişilerle ilgili suçlayıcı ifadelerin mahkeme tarafından karara geçirilmesi... Tanıklığın Alman istihbarat örgütünün bir ajanıyla o ajan tarafından devşirilmiş bir Türk'le sınırlı tutulması... Kararı sonrasında bile mahkemenin konuyla ilgisini sürdürmesi... Bütün bunlar bir hukuk devletinde yargıda yaşanması beklenmeyecek olaylar; ancak Alman yargısı, muhtemelen Anayasayı Koruma Örgütü adlı istihbarat biriminin yönlendirmesiyle, bütün bu garabetleri yaşatmış bulunuyor. Acaba neden? Bunun arkasında Türk iç siyasetine dönük bir operasyon planı yatıyor olabilir mi? Yukarıdaki sorunun içerdiği kuşku, bilebilecek konumdaki kişiler ve hayatını karşı-casusluk çalışmalarıyla geçirmiş uzmanlar tarafından dile getirildi. Hiçbir devletin ilgili birimlerinin bu tür iddialara sağır kalması beklenemez; Başsavcı Yalçınkaya da bu sebeple hareketlenmiş olabilir. Olmalıdır. Türkiye'yi dış operasyonlara karşı her daim mukavim tutabilmek istiyorsak, operasyon kokusu alınır alınmaz üzerine gidilmelidir. |