#1
|
||||
|
||||
Ev alma komŞu al
Efendim, komşu deyip geçmeyiniz, birazcık nefesleniniz.
Eveeet, “ev alma, komşu al” diye boşuna dememişler. Efendim uzun müddet ben “yahu, komşu hangi pazarda satılır ki gidip alıyim” gibilerden bu ecdad kelamını tahfif eylerdim. Sen misin hafife alan! Galiba ecdadın âhını aldık ki, başımıza gelen pişmiş tavuğun başına gelmedi! Efendim, komşu deyip geçmeyiniz, birazcık nefesleniniz. Eveeet, “ev alma, komşu al” diye boşuna dememişler. Efendim uzun müddet ben “yahu, komşu hangi pazarda satılır ki gidip alıyim” gibilerden bu ecdad kelamını tahfif eylerdim. Sen misin hafife alan! Galiba ecdadın âhını aldık ki, başımıza gelen pişmiş tavuğun başına gelmedi! Efendim, biz de bütün vatandaşlarımız gibi mütevazi bi semtte, tekaüt ikramiyemiz ile vakti zamanında bakla oda, nohut sofa bi apartıman dairesi satın aldık.Sonradan sonradan anladık ki maşallah muhitimiz de pek mutenaymış Allah için! Yanıbaşımız hastane, üç arşın yukarısı da mapusane. Meğer bunun da bi hikmeti varmış. Mahallede her saat meydana gelen vukuatlarda kaybedenler hastaneye, kazananlar da mapushaneye gidermiş! Naparsın, bi kerre yaş tahtaya basmıştık. Evceğizimize geçtikten iki ay sonra yanıbaşımıza bi aile taşındı. Adettendir, hanımla bi akşam kalktık, “hoşgeldiniz”, “güle güle oturunuz” demek niyetiyle komşumuzun kapısını tıklattık. Efendim, biz kapıyı biteviye tıklatıyoruz amma içeriden de acaip sesler geliyor. Biz tam “herhalde bi aile kavgası var, biz iyisi mi toz olalım” diyerek hafiften çark etmiştik ki, kapı açıldı. Evin küçük oğlu bi elinde yarım ekmek, öbür elinde yarısı dişlenmiş bi tomates bize baktı: - Eeee, ne vuruyonuz kapımıza! dedi. Ben, bi yandan çocuğun üzerine dökülen tomates suyuna bakıp, bi yandan tebessüm etmeye çalışarak: - Evladım biz misafiriz, babanı bi çağır bakiyim kapıya, dedim. Çocuk ikimizin suratına uzaylı görmüş gibi garip garip bakıp içeriye bağırdı: - Babaaaaa! Bi herif gelmiş, seni istiyoooo! Efendim, ben daha çocuğa “aaa o nasıl konuşma!” diyemeden, çocuk içeriye koşup kayboldu. Bu sefer iki metre uzunluğunda, paraşüt kulesi gibi bi adam zuhur etti. Herkesin bi kısmeti var; bu arkadaşın kısmeti de bu kadar yakışıklı olmakmış. Patoz sesi gibi bi şey çıktı ağzından: - Ne var beybaba? Ne istiyon bakalım? - Efendim, bendeniz karşı komşunuz Reha Sümbül. Müsait iseniz bi hoşgeldiniz diyecektik, dedim. Adam hiç oralı olmadı. Sanki benim taraftan sinek vızıltısı geliyor! Süpürge çöpünü kürdan gibi ağzına soktu: - Gel bakalım ozzaman babalık!.. Hanımın yüzüne baktım, o da benim gibi “keşke geri dönüp gitseydik” der gibi bakıyo. Amma bi kerre ağa düştük. Bu filmin sonu fecaat olacak, belli bi şey. Destur isteyip içeri girdik. Adam beni salona aldı. Bi baktım ki, salon salon değil, mübarek muharebe meydanı. Yataklar bi yanda, etrafta süpürge mi istersin, çatal mı, gırgır mı, ne istersen hepsi panayır malı gibi ortaya dökülmüş. Adam bana oturmam için bi koltuk gösterdi. Onu görünce “efendim, ben yere otursam daha iyi” dedim. Amma adam beni ensemden tuttuğu gibi tahtakurusu rengine boyanmış o pis koltuğun üzerine fırlatıverdi. Adamla sohbet edeyim dedim, memnun olmadı. Lâtife yapayım dedim az kalsın sopa yiyordum. Mümkünatı yok, insanlık seviyesini tutturamıyo zavallı! Velhasılı kelâm, o gece hanım ikram edilen çaydan zehirlendi, hastaneye zor yetiştirdik. Ben de o gece giydiğim libasları ertesi sabah apartımanın bahçesinde törenle yaktım. Sonradan öğrendim ki, komşumuz belediyede temizlik işleri müdürüymüş! İşte o gün bugündür bizler ev değil, komşu ararız efendim! |
Benzer Konular |
||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Sonbaharda saç bakımı! | ceyLin | Saç Bakımı | 0 | 13 December 2008 21:43 |