#1
|
||||
|
||||
Tevbe
Rayihan bildirdi: "Fakih anlatıyor:
-Rahmetlik babam (senedi saydıktan sonra) Hz. Ali b. Ebî Talib (r.a.) şöyle dediğini anlattı: -Resûlüllah (s.a.v), müslümanlar arasında kardeşlik bağı kurdu. Bu çeşitten olmak üzere , Said b. Abdullah ile Sa'lebe Ensarî arasında bir kardeşlik bağı kurdu. Bu sırada , Resûlüllah(s.a.v.) , Tebük gazasına çıkmıştı. Said b. Abdullah gaza niyeti ile yola çıktı. Yerine kardeşi Sa'lebe'yi çoluk çocuğunun işi için vekîl bıraktı. Sa'lebe odun taşıyor; su getiriyor. Bütün bunları yaparken , sevabını Allahu Tealadan diliyordu... Bir gün dönüşünde eve girdi. İçeri girince ona iblis geldi: - Şu perdenin arkasına bak, deyince , Sa'lebe, perdeyi kaldırdı ve kardeşinin güzel hanımını gördü. Dayanamadı; yanına girdi onu okşadı. Kadın şöyle dedi: - Ey Sa'lebe! Allah yolundaki kardeşinin bizim için sana bıraktığı hakkı koruyamadın. Bunun üzerine Sa'lebe : - Eyvah, mahvoldum! Diye bağırıp yola düştü. Bir dağa çıktı. Yüksek sesle şöyle yalvarıyordu:- İlahi Sen Sen'sin: ben de benim. Sen mağfiretle karşılayansın. Ben ise, günahlarla, hatalarla huzuruna geldim...Resûlüllah (s.a.v.) gazadan döndükleri zaman, herkes kardeşini karşılamaya geldi. Ama, Said'in kardeşliği gelmedi. Said evine gitti; hanımına sordu: - Allah yolunda kardeş olduğumuz Sa'lebe nerede? Kadın şöyle anlattı: -O kendini hatalar denizine attı; dağa doğru çıkıp gitti. Said kardeşini aramak üzere yola çıktı; gidip buldu. Sa'lebe yüzüstü düşmüştü. Başını iki eli arasına almıştı. Yüksek sesle şöyle diyordu: - Zillet makamım ne kadar düşük! Rabbine âsi olan kimsenin makamı nasılsa öyle... Said ona şöyle dedi: - Kalk ey kardeşim, bu gördüğüm hâl nedir? Sa'lebe şöyle dedi: - Seninle gelemem. Ancak, şu şekilde gelebilirim: Elimi boynuma bağlamalısın. Zelil bir kul, efendisinin kapısına nasıl götürülürse öyle götürmelisin. Said onun dediğini yaptı. Sa'lebe'nin Hamsane adında bir kızı vardı. Gelip babasını aldı; Hz. Ömer (r.a)'in kapısına götürdü. Evden içeri girdiler. Sa'lebe , Hz. Ömer(r.a.)'e şöyle dedi: - Allah yolunda gazaya çıkan kardeşimin hanımına dokundum. Benim için tevbe yolu varmı? Hz. Ömer (r.a.) şöyle dedi: - Git yanımdan, saçlarından tutup seni ezmek istiyorum. Buradan çık, git; benim yanımda sana yer yok. Buradan çıkınca , Hz. Ebû Bekir (r.a.)'in yanına gitti; şöyle dedi: - Allah yolunda gazaya çıkan kardeşimin hanımına dokundum. Benim için tevbe yolu varmı? Hz. Ebû Bekir (r.a.) şöyle dedi: -Git buradan ; benide kendi ateşini yakma; Bana göre , senin için hiçbir tevbe yoktur. Oradan çıktı; Hz. Ali (r.a.)'nin kapısına gitti. Şöyle dedi: - Allah yolunda gazaya çıkan kardeşimin hanımına dokundum. Benim için tevbe yolu varmı? Hz. Ali (r.a.) şöyle dedi: - Çık git buradan. Bence, senin için bir tevbe yoktur. Buradan çıkınca, şöyle dedi: - Ey kardeşim! Ey kızım! bu üç kişi beni ümitsiz bıraktı. Ümidim o ki, Resûlüllah (s.a.v.) beni ümitsiz bırakmaz. Bunun üzerine kızı, onu Resûlüllah (s.a.v.)'ın yanına götürdü. Resûlüllah (s.a.v.) onu görür görmez şöyle dedi: - " Cehennemin zicirlerini ve bukağılarını, bana hatırlattın." Resûlüllah (s.a.v.)'a şöyle dedi: - Yâ Nebiyyallah! Allah yolunda gazi kardeşimin karısına dokundum. Benim için tevbe yolu varmı? Resûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: - "Çık buradan ; bana göre hiçbir şekilde senin tevben yoktur." Oradan böyle çıktıktan sonra kızı ona şöyle dedi: - Ey baba, Muhammed (s.a.v.) ve ashabı senden razı oluncaya kadar; sen benim babam değilsin; ben de senin kızın değilim. Bunun üzerine Sa'lebe yüksek sesle: - Yâ Rabbi! Ömer'in kapısına gittim; beni dövmek istedi. Hz. Ebû Bekir'e gittim; beni azarladı, tahkir etti. Hz. Ali'nin yanına gittim; beni kovdu. Peygambere gittim; beni ümitsiz bıraktı. Ey Mevlam! Benim için sen ne yapmayı istiyorsun. Bu duâma "evet" diyecekmisin? yoksa cevabın "hayır" şeklinde mi olacaktır? Bunun üzerine semadan bir melek geldi; Resûlüllah (s.a.v.)'a şöyle dedi: -Allahu Teala soruyor: Halkı sen mi yarattın, yoksa ben mi? Resûlüllah (s.a.v.), Allahu Teala'yı murad edip, şu cevabı verdi: -"Sen, ey efendim!" Bunun üzerine melek şöyle dedi: -Allahu Tealâ şöyle buyuruyor: -Kuluma müjdele; onu bağışladım. Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.) ashabına sordu: - "Sa'lebe'yi kim bana getirecek?" Hz. Ebû Bekir (r.a.) ve Ömer (r.a.) kalktılar: - Biz getiririz, Yâ Resûlallah! Dediler. Hz. Ali (r.a.) ve Selman (r.a.) da kalktılar: - Ya Resûlallah! Biz getiririz, dediler. Resûlullah (s.a.v.) Hz. Ali (r.a.) ve Selman (r.a.)'a izin verdi. Sa'lebe'nin yolunu tutup gittiler. Yolda Medine çobanlarından birine rastladılar. Hz. Ali (r.a.) ona sordu: - Resûlullah'ın ashabından birini gördünmü? Çoban şöyle dedi: - Galiba siz cehennemden kaçan birini arıyorsunuz? - Evet,i onu arıyoruz. Bizi onun yanına götür, deyince çoban şöyle dedi: - Gece basınca, şu dereye gelir gider, şu ağacın altına oturur. Sonra Yüksek sesle şöyle der: - Rabbine âsi olanın makamı ne kadar düşüktür! Orada beklediler. Gece olunca Sa'lebe geldi; o ağacın altına gidip oturdu. Sonra ağlayarak secdeye kapandı. Selman onun ağlamasını duyunca, ona doğru yürüdü ve şöyle dedi: - Yâ Sa'lebe kalk. Âlemlerin Rabbi seni bağışladı. Bu sesi duyunca sordu: -Habîbim Muhammed nasıldır? Allah'ı ve seni seviyor, dediler. Bilâl namaza kalktığı zaman, Sa'lebe'yi mescide getirdiler. Safın son kısmında durdular. Resûlüllah (s.a.v.) namazda : - "Çoklukla övünmek sizi oyaladı" (Tekâsür sûresi, âyet:1) âyetini okuduğu zaman, bir bağırırş bağırdı. - "O kadar ki; kabirleri ziyaret ettiniz" (Tekâsür sûresi, âyet:2) âyetini okuyunca bir daha bağırdı;dünyadan ayrıldı. Resûlüllah (s.a.v.) namazı bitirince Sa'lebe'nin yanına geldi. -" Ey Selman, onun üzerine su serp." Selman: - Yâ Resûllallah, o dünyadan ayrıldı. Sonra kızı geldi; Resûlüllah'a şöyle dedi: - Yâ Resûlallah, babam nerede? Ona hasret kaldım. Resûlüllah (s.a.v.) ona: - " Mescide gir " dedi. Mescide girince, babasını ölmüş buldu. Elini başına götürdü. - Ah perişan halim, ah babacığım, senden sonra bana kim bakacak? Demeye başladı. Onun bu haini gören Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: -" Ey Hamsane! İstermisin: Ben, senin baban olayım; Fatımada kardeşin?" Buna karşılık şöyle dedi: - Olur Yâ Resûlallah! Resûlullah (s.a.v.) Sa'lebe'nin cenazesine gitti. Kabrin kenarına geldiği zaman, parmak uçlarına basarak yürüdüğü görüldü. Döndükleri zaman, Hz. Ömer (r.a.) şöyle sordu: - Yâ Resûlallah! Kabrin başında parmak uçlarına basarak yürüyordun; nedendir? Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: - "Yâ Ömer! Meleklerin çokluğundan, ayağımın tabanını basacak yer bulamadım ." FAKİH der ki: - Yukarıdaki hikâye çeşitli lafızlarla anlatılmıştır. Söylendiğine göre şu âyet-i kerime o sahabe hakkında nâzil olmuştur. - " O kimselerki: Bir kötülük işledikleri, ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah'ı anarlar; günahlarının bağışlanmasını isterler. Günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir? Bir de onlar, günaâh üzerinde bile bile ısrar etmezler. Bunlara rablerinden mağfiret vardır; altından ırmaklar akan cennetler vardır. Orada ebedî kalırlar. Böyle yapanların mükâfatı, ne kadar güzeldir. "(Âl-i İmrân sûresi, âyet: 135-136) " |
Benzer Konular |
||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Antika telefonlar-Birbirinden Güzeller. | Thorin | Güzel Evim (Dekorasyon) | 0 | 26 July 2009 19:29 |
Karabasandan Kurtulmak İçin | haktan | İslam Dünyası | 1 | 11 October 2008 17:45 |