#1
|
||||
|
||||
´ Dîde-i Giryân...
“Sırrını âşık olan şöyle nihân etsin kim Duymasın ağladığın dîde-i giryân bile” (Riyâzî) Yâ Rab! Gönül yurduna düşürdüğün kuldan hesap sorar mısın? Gönlü yıkıp virân eden yârdan hesap sorar mısın? Adı düşünce dilimize tınlayan telden gözden düşen renksiz selden hesap sorar mısın? Senden çok onu hayaline el açıp yalvardık; kul olduk köle olduk Kâ’be bilip tavaf kıldık. Yâ Rab! Bu âşık kuldan hesap sorar mısın? Tuzlu sağanaklar günahımıza kefaret olmaz bilirim. Eksiklerimizi eksik tartmaz senin terazin ve noksanlarımızı noksan tart diye değildir yakarışlarımız. Ağlıyorum şimdi. Kulun Âdem’in yasak meyveden yemesi gibi ve istemese de cennetinden sürgün edilmesi gibi… Sırrımı âşikâr edemem senden başkasına. Öyle bir kilitle öyle bir mühürle kapattın ki kapılarımı gözyaşlarım bile ağlayışımdan bî-haber. Ağlıyorum şimdi. Kulun Nuh’un evlatlarına tufanı verdiğin gibi… Denizlerin en dipsiz yerlerine gömdüm sevdamın ismini ki kulun Yunus’un balık karnında beklemesi gibi… Ağlıyorum şimdi. Kulun Eyyüb’e verdiğin sabır gibi… Küçük kurtları koyuyorum sevdamın üstüne ki âşikâr olmasın sevgilinin yaraları kendi gözlerim gibi… Ağlıyorum ya İlahi! Kulun İsmail’e verdiğin boyun eğiş gibi… Sana uzatıyorum boynumu gökten Cebrail’in koç taşıması gibi… Ağlıyorum şimdi ta ki al beni uykumda ve yeni baştan yaz defterimi. Ezelde ruhuma merhaba diyen çeşm-i yâr öyle bir işledi ki bedenime… Emret kalemine. Gezinsin yine muhafaza edilmiş levhin üstünde. Yeni baştan yazılsın isimler ve cisimler. Yorgun düştü cancağızım darbelerden. Sırta yenilen hançerlerden yorgun düştü gönlüm. Söyleyiver de kalemine hançerler girmesin artık yüreciğime. Tuzlu sağanaklar günahımıza kefaret olmaz bilirim. Eksiklerimizi eksik tartmaz senin terazin ve noksanlarımızı noksan tart diye değildir yanışlarımız. Dide-i giryânımızdan saklarız dide-i giryânımızı ve yalnızca sana açarız kaleminin levhe yazdığı âşikâr sevdamızı. |