#1
|
||||
|
||||
0'IN TARİHİ -Çok ilginç
Bir zamanlar şeytanın rakamı olarak suçlanmıştı... Ardından barbarların icadı olarak anıldı. 1299 Floransa tarihli bir kararnamede, Italyan Floransa kambiyo loncalarının, Arap rakamlarını, özellikle de "sıfır"ı kullanmayı yasakladığını görüyoruz. Kararın altına da küçük bir not düşülmüş: "Bu çok yaygın olmayan rakamın, Arap ülkeleri dışında kullanımı, ticarette çok büyük kargaşaya yol açabilir..."
Ne var ki, Floransa kambiyo loncasının bu kararına karşılık, o tarihlerde kağıt üzerinde hesap yapmaya başlayan Avrupalı Tüccarlar yoğun bir biçimde Araplar'dan gelen sıfır rakamını kullandılar. Çünkü sıfır olmadan, sadece Romen rakamlarıyla yazılı hesap yapmak hemen hemen olanaksızdı. Nitekim Avrupa'ya sıfır oldukça geç bir tarihte gelmesine karşın, Antik Çağ'ın birçok medeniyetinde sıfır kavramının varolduğu görülüyor. Örneğin Eski Mısır'da sıfır yerine bir sembol kullanılyordu. Öte yandan, yine Mısırlılar'ın sıfırlı rakamların varlığından IÖ.2000 yıllarinda bile haberdar oldukları kanıtlanmış. Eski Mısırlılar, 10 rakamını U harfiyle, 100 rakamını C harfiyle ve 1000 rakamını da lotus çiçeği şekliyle gösteriyorlardı. Ancak, matematikteki en büyük devrim, kuşkusuz sıfır rakamının devreye girmesi ile değil, rakamların yerleştirilmesinde pozisyon kavramının ortaya çıkmasaydı. Örneğin, 249 rakamında 2 rakamı 100'ler hanesini oluşturuyordu, çünkü sağdan itbaren üçüncü pozisyondaydu. 4 rakamın 10'lar hanesini oluşturuyordu, çünkü sağdan itibaren ikinci sıradaydı. Bu "rakamların pozisyon sıralaması" sistemini ilk uygulayanlar Babilliler oldu. Ancak 60'lı bir sayısal sisteme sahiplerdi. Şöyle ki, Babilliler için 32 rakamı şu işlemin karşılığıydı: 3x60+2 Oysa bugün bu rakamın karşılığının 3x10+2 olduğunu biliyoruz. Babilliler rakamların pozisyon sistemini bulmuşlardı, ama "0" rakamı için herhangi bir sembol kullanmıyorlardı. Sadece sıfır yerine, rakamın ortasında bir boşluk bırakıyorlardı. Tabii, bu da 11 ile 101 gibi rakamları birbirinden ayırdetmede sorun yaratıyordu. Yüzlerce yıl sonra Babilli tüccarlar, sıfır yerine birbirine paralel iki çizgiden oluşan bir sembol geliştirmişlerdi. Bu sembol ilk kez, M.Ö. 300 yıllarında Büyük Iskender döneminde kullanılmıştı. Çok yararlı bir buluş olmasına rağmen, sıfır rakamı Antik Çağ'da diğer toplumlar tarafından hemen kabul edilmedi. Eski Yunanlılar sıfıra eşdeğer saydıkları "yokluk" kavramının çok iyi bilincindeydiler. Ancak, bunu bir rakam biçiminde yorumlamak ihtiyacını duymuyorlardı. Eski Yunan'ın mistik-felsefi düşüncesinde her rakamın belli bir değeri vardı ve bu değerler sistemi içinde boşluğu anlatan sıfır rakamına yer yoktu. Yunanlılar'a göre, erkek bir rakam olan 1 mantığı, dişi bir rakam olan 2 genel düşünceyi, 3 rakamı genel uyumu ve 4 rakamı cezayı simgeliyordu. Sıfır gibi yeni bir rakam, bütün bu mistik-felsefi sistemi altüst etme tehlikesi taşıyordu. Sıfır rakamı Çin'de 8. yüzyılda ortaya çıktı. Büyük olasıkla Hindistan'dan gelmişti. Sıfırı tanıyan bir başka eski uygarlık da Mayalar'dı. Bu rakamı kendi özel yazım biçimlerinde bir göz şeklinde çiziyorlardı. Ancak, Mayalar'ın neden 0 rakamıyla ilgilendikleri bugün hala bir bilmece... Çünkü, Maya hesap sistemi, sıfırın kullanılmasını gerektirmeyen bir sistemdi. Maya hesap sisteminde birli haneleri, 10'lu haneler yerine 20'li haneler, onları da 100'lü haneler takip ediyordu. Sıfır rakamının bugünkü anlamda kullanımına ilk kez Hindistan'ta tanık olunur. Hint yarımadası'nda bu rakamın yer aldığı bilimsel metinlere ve hesaplamalara ilk kez M.S 630 yılında rastlanıyor. Ancak, bu sistemin yaratıcısı ve kuadrik eşitlikler üzerinde çalışan Hintli matematikçi Brahmagupta (598-670), rakamları sıfıra bölme işlemini bir türlü çözümleyememişti. Ondan tam 1000 yıl sonra bir başka Hinti matematikçi Bhaskara (aslında Diophantine eşitliğine getirdiği ikincil yorumuyla ünlenmişti.), bir rakamın "0" a bölümünün sonsuz olduğunu söyledi. Bunun tek istisnası, kesin bir sonuç olmayan sıfırın sıfıra bölünmesiydi. Ve Bhaskara (1114-1185) "sonsuz" u şöyle tanımlıyordu: "Hiçbir değişiklik göstermeyen bir miktar... Bu miktara ne ekler ya da çıkarırsanız, hiç bir değişiklik ortaya çıkmaz... Yani Tanrı'nın sonsuzluğu gibi..." Avrupalılar ise, o tarihlerde bu tip keşiflerden çok ama çok uzaktılar. Avrupa, ekonomik ihtiyaçlarla birlikte sıfır rakamını dışarıdan ithal etme zorunda kaldı. Hintliler'den Araplar'a geçen sıfır rakamını ithal eden Avrupa, o tarihlerde rakamın biçimi konusunda da bir tutarlılığa sahip değildi... Bazı Avrupalı matematikçiler Arapların kullandığı noktayı tercih ederken, diğerleri daire biçimini yeğliyordu. Sıfır rakamını ilk Avrupa'ya getiren kişinin İtalyan Matematikçi Leonardo Pisana olduğu ileri sürülüyor. Tüccar babası Bonnaccio ile birlikte uzun yıllar Doğu toplumlarını gezen Pisano, 1202 tarihinde yayınladığı "Liber abaci" isimli kitabında sıfır kullanarak yazılı hesap yapmanın tekniklerini anlatıyordu. Pisano, Arapça "sıfır" kelimesine benzer yeni bir sözcük aramış ve bir rüzgar adı olan" zephrum"u önermişti. 1202 tarihinden sonra Hint-Arap rakamlarının Avrupa'da hızla yükseldiği gözleniyor. Ancak, iki yüzyıl daha Arap rakamlarıyla Romen rakamları birlikte varlıklarını sürdürdüler. Romen rakamlarının savunucularına "abaküscüler" deniyordu. Bu grup, matematiksel işlemleri ısrarla abaküslerde yapmayı sürdüler. Arap rakamlarını savunanlara ise "cebirciler" adı veriliyordu. Bu kelime de bu alanda sayısız eserler veren ve ileride CircumSpice'ta yerini alacak Arap matematikçi Muhammed El Harezmi'den geliyordu. İki taraf tam iki asır boyunca her türlü silahı deneyerek birbirleriyle yarıştı. 13. yüzyılda şair Alessandro di Villedieu, Hint-Arap rakamlarını savundu ve "Carmen'in Algoritması" adlı şiirinde sıfır rakamını gözden geçirdi. Nitekim, bilimsel bir kavgada, şairlerin tüccarların yanında yer almaya başlamasıyla birlikte zafer kısa bir zaman sonra Hint-Arap rakamlarının oldu. Antik çağların tüccarları, hesap yaparken, gerçek anlamda bir piyano virtüözü gibi hareket ediyorlardı. Parmakları "abaküs" adı verilen aletin küçük halkaları üzerinde hızlı bir biçimde gidip geliyordu. Böylece rakamları tanımaya gerek duymaksızın toplama ve çarpma işlemlerini yapmak mümkün oluyordu. Daha sonra abaküs ile yapılan işlemleri bir kağıda dökme ihtiyacı ortaya çıkınca "dizaynlı abaküs" denilen karmaşık bir sisteme geçildi. Ortaya satranç tahtasını andıran anımsatan bir görüntü bir görüntü çıkıyordu. Bu sistem, bugün bile bazı ülkelerin geleneklerinde varlığını sürdürüyor. Örneğin Ingiltere'de Hazine Bakanlığı, bu işlemlerin yapıldığı satranç tahtasını anımsatan kumaş parçasından hareketle "Satranç Tahtası Bakanlığı" olarak adlandırılıyor. Sıfır, bir bölüm tarihçi ve bilim adamına göre, insanlık için çok büyük bir keşif... Sıfır olmasaydı, bugünkü çağdaş matematik sistemine asla ulaşılmayacaktı. Bir başka grup tarihçi ve bilimadamına göre ise "hiç de öyle değil" . Bu grupta yer alanlar, binlerce yıl insanlığın onun yokluğunu hissetmediğini söylüyorlar. Gerçekten de, geometrinin , aritmetiğin ve astronominin temelleri sıfırın kullanımından çok önceleri atılmıştı. Nitekim, sıfıra olan ihtiyaç, bugün de kullanılan yatay pozisyon sistemiyle birlikte ortaya atılmıştı. Bu sistemde, en sağdaki birinci rakam birler hanesini temsil ederken, sonrakiler 10'lu haneler olarak devam ediyor. İşte bu noktada , boş kalan kısmı belirtmek için sıfıra olan ihtiyaç ortaya çıktı. Batı geleneğinde sıfırın kullanımı Doğu toplumlarına oranla çok daha geç yıllara rastlamaktaydı. Bunun en büyük nedeni de, Eski Yunanlıların aritmetik yerine geometri ile ilgilenmesiydi. Çizgilerin ve pergelin egemen olduğu bir alanda sıfıra olan ihtiyacın pek kendini hissettirmemesi doğaldı. Öte yandan Eski Yunan'da aritmetik işlemleri oldukça ilkel ama pratik bir yöntemle gerçekleştiriliyordu. Yunanlılar "calcoli" ( hesap) adını verdikleri küçük çakıl taşlarınyla toplama ve çıkarma yapıyorladı. Bu şekilde bir nevi aritmetik işlemleri kolaylık arz ediyordu. SIFIR'I "0" YAPANLAR Bazı tarihçilere göre, sıfır rakamının biçimi, eski Yunanca "yokluk" anlamına gelen "ouden" kelimesinin ilk harfi olan "omicron" harfinden geliyor. Ancak, bu iddia pek geçerli değil. Çünkü, Antik Yunan'daki sıfır sembollerine baktığımız zaman bunların "omicron" harfinden çok farklı olarak, desenlerle süslenmiş, çember biçimindeki şekiller olduğunu görüyoruz. Sıfır rakamının bugünkü şeklinin büyük ölçüde Hintli matematikçilerin "bir rakamın yokluğu"nu göstermek için kullandıkları nokta işaretinden geldiği tahmin ediliyor. Sıfır rakamı farklı kültürlerde tarih boyunca çok farklı isimlerle anılmıştı. Bugünkü bir çok Latin dilinin kökeninin oluşturan Sanskrit dilinde sıfırın "gagana" (uzay), "sunya" (boşluk) ve "bindu" (nokta) sözcükleriyle adlandırıldığını görüyoruz. Antik Çağda Çinliler sıfır rakamını "ling" kelimesiyle çağırıyorlardı."Ling" yağmur yağdıktan sonra herhangi bir nesnenin üzerinde kalan küçük su parçasına verilen isimdi. Bugün, bütün Batı dünyasında sıfırı anlatmak için kullanılan "zero" kelimesi Arapça "sıfır" kelimesinden geliyor. Bu kelime Batı dillerinin kökenini oluşturan Latince'ye önce bir rüzgar adı olan "zephyrum", daha sonra "zefiro" ve son olarak "zero" adıyla yerleşti. 13. yüzyılda "zero" nun yanısıra bir başka kelime daha üretilmişti: "Cifra". Bugün cifra kelimesi terkedilmiş durumda. Fakat, birçok Latin dilinde "cifra" değersiz adam" ifadesinin karşılığı olarak hala kullanılıyor. " |
#2
|
||||
|
||||
Cvp: 0'IN TARİHİ -Çok ilginç
SIFIRI BİR TÜRK BULDU
Türkler buldu diye kilisenin aforoz ettiği rakam;Araştırmacı gazeteci İlhami Yangın, önümüzdeki hafta Etkin Kitaplar'dan çıkacak olan Kabala'nın İntikamı adlı eserinde sıfır rakamının icadı ile İbnu'l-Arabî'ye ait olan Vahdet-i Vücud görüşünün birbirine etkisi üzerinde duruyor. Kabala'nın İntikamı adlı kitapta anlatıldığına göre sıfır rakamı Müslüman Türklerin buluşu denilerek uzun süre Avrupa'da yasaklanmış ve kilise tarafından aforoz edilmiş.Gerek Kabalistlerin gerekse Pisagor'un evrendeki her şeyin karşılığını rakamlarla açıkladıklarını belirten İlhami Yangın şunları yazıyor: Ancak bir şeyin karşılığını hesap edememişlerdi. Hesap edemedikleri o bir şey aslında "bir şey" de sayılmazdı.Yokluk! Olmayan bir şey nasıl işaretlenecekti?Bu rakamı dünyaya matematik tarihinin en büyük bilim adamı olarak tanımlayabileceğimiz bir Özbek Türk'ü Harezmî (780–850) hediye ediyordu: "Sekiz diğer sekizden çıkınca geriye bir şey kalmaz. Boş kalmaması için bir dairecik koy!"Maalesef, Harezmî günümüzde yayınlanan birçok kitapta Türk bilgini değil de Arap bilgini olarak tanıtılmaktadır.Mısır Piramitleri yapılmış, Maya, İnka medeniyetleri matematikte çok ileri gitmiş, 2012 tarihinde bitecek olan muhteşem takvim meydana getirilmişti. Ancak bunlar yapılırken "0" rakamı kullanılmamıştır. Çünkü bu rakam bilinmiyordu.İlk olarak Hindistan milattan 300 yıl önce sayı ifadelerini rakamlamaya başlamıştı. 6. yüzyıla doğru haneleri sağdan sola doğru olan, 1'den 9'a kadar rakamlar ortaya çıktı. Bu rakamlar 660 yıllarında Hindistan dışında da tanınmaya başlandı."Sıfır" en son bulunan rakam olmuştu. Sıfırı gösteren daire gökyüzünü, uzayı, sonsuzluğu simgeliyordu. Bilinen en temel şekillerden birisiydi.Sıfırın insanlık kültürüne katılmasının yazının icadından 4800 yıl sonraya rastlayabildiğine dikkat çekmek gerekir!Tarihe dikkatlice bakarsak hiçbir kültürde sıfırla ilgili bir sembol göremeyiz:İlk çağlarda sayılar, kil tabletler üzerine çizikler, ağaç dallarına çentikler yapılarak ifade edilmiştir.Eski Mısır'da rakamlar, bazı şekillerin yan yana gelmesiyle belirtiliyordu: 1 için "I", 10 için "^", 100 için "?", "Çengel işareti" gibi.Eski Mezopotamya'da ise 1 yerine "D" harfi, 10 Yerine "0" (yuvarlak) vb. şekiller kullanılıyordu.Eski Mısır ve Mezopotamya'da da "sıfır" rakamını gösteren sembole rastlanmamaktadır.Romalılarda harflerle gösterilen Romen Rakamlarını hepimiz biliyoruz: 1 "1", 5 "V", 10 "X", 50 "L", 100 "C", 500 "D", 1000 "M" gibi Romen rakamları da sıfır ve basamak sistemi ihtiva etmediğinden aritmetik işlemlere uygun değildir. Nitekim Roma'da, Forum meydanındaki süslü hitabet kürsüsünün "Columna Restrata" sütununda 2.200.000 sayısını belirtmek için, 22 adet yüz bini gösteren sayı işareti oyulmuştur. O devirde bu miktarı belirtmek için daha iyi bir işaret yoktu.Harezmî'nin bulduğu rakam Arapça "hiç", "boşluk" anlamında "sifr" olarak adlandırıldı ve çember, yuvarlak olarak şekillendirildi: 0Harezmî'nin buluşu bir müddet sonra o zamanın en büyük medeniyeti Endülüs'e oradan da Avrupa'ya geçti.İlk başlarda sıfırın birçok Avrupa ülkesinde kullanımı yasaklandı. Avrupalılar sıfırın içinde bir şifre gizlendiğini düşünüyorlardı.Sevan Nişanyan Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözlüğü'nde kelimenin etimolojik kökenini hakkında şu bilgileri veriyor; Arapça Sifr (Sfr); Arapça sözcüğün matematikteki anlamı hiç, boşluk, sıfır sayısı, Fransızca chiffre, İngilizce cipher, Almanca ziffer biçimlerinde Arapça'dan alınmıştır.Hemen Cifr konusunda verdiğimiz bilgilere bir göz atalım: Arapça Cifr kelimesi Fransızca'ya chiffre "şifre" olarak geçti. Kabala konusunda ise şunları yazmıştık: Çoğul olan Sefirot sözcüğü İbranice'de "sayılar" anlamına gelmektedir. Sözcüğün tekil biçimi "Sefira"dır yani "şifre". Bu benzerlikler ilginç değil mi?Sıfırın Avrupa'ya girişi böylece cebir taraftarlarıyla "Arap rakamlarını kullanan Avrupalılar", abacı sayı tahtası kullanan grup "eski Yunan-Roma hesap sistemini savunan ve kilise tarafından destek görenler" arasında bir çatışmaya yol açmıştı. Sıfıra şifre ismi verilmesi, sıfırla işlem yapmanın yasak olduğu, yapanın yakılma cezasına çarptırıldığı ve bu nedenle işlemlerin büyük bir gizlilik içerisinde yapıldığı dönemlere işaret eder.Sıfır şeytanın rakamı olarak suçlanıyordu. Ardından bir Türk bulduğu için "barbarların icadı" olarak anıldı. 1299 Floransa tarihli bir kararnamede, İtalyan Floransa kambiyo loncalarının, "sıfır"ı kullanmayı yasakladığını görüyoruz. Kararın altına da küçük bir not düşülmüş: "Bu çok yaygın olmayan rakamın, Arap ülkeleri dışında kullanımı, ticarette çok büyük kargaşaya yol açabilir."Ne var ki, Floransa kambiyo loncasının bu kararına karşılık, o tarihlerde kâğıt üzerinde hesap yapmaya başlayan Avrupalı Tüccarlar yoğun bir biçimde Araplardan gelen sıfır rakamını kullandılar. Çünkü sıfır olmadan, sadece Romen rakamlarıyla yazılı hesap yapmak hemen hemen imkânsızdı.1 rakamı tek bir şeye karşılık gelir, 2 rakamı iki şeye. Peki, sıfırın karşılığı nedir? Hiç mi? Peki o zaman hiç nedir? Hiç'i gözümüzde nasıl canlandırabilirdik?Taşkın Tuna, "Uzayın Sırları" adlı eserinde sıfır hakkında şunları söylüyor: "yok ifadesini insan zihninin tam olarak kavraması çok zordur. Çünkü 'yok'luk, ancak 'var'lığa göre tanımlanan bir kavramdır. Yok'luğu tarif edecek bir kelime, onu belirleyecek bir sıfat da yoktur. Yokluğu matematikteki sıfır kavramı ile de tanımlamak imkânsızdır. Sıfır, var olmayan bir kemiyetin (nitelik) adıdır. Yoklukta nitelik ve nicelik de olmadığından sıfır kavramı da kullanılmaz. Bu durumda, Big Bang'ten 'önceki zamanda' neler olduğu sorusu, mantık dışıdır. Çünkü zaman da Big Bang ile yaratılmıştır. Maddenin yaratılmaya başladığı 'an' zamanın da yaratıldığı 'an'dır. Evrenin yaşı 15 milyar yıl ise, '30 milyar yıl önce ne vardı?' sorusu hiç anlamı olmayan bir soruşturmadır. Çünkü 30 milyar yıl önce 'zaman' yoktu ki, 'ne vardı' sorusuna bir cevap arayalım.""Sıfır" yani "yokluk" aslında olmayan bir kavram. Sıfırın ortaya çıkması için mutlaka bir işlem yapmak gerekiyor. Bir'den bir'i çıkardığınız zaman ortada sıfır kalıyor. Yani sıfırın olması için mutlaka bir işlem gerekli. Diyelim ki, bir altından bir altını çıkardık sonuç sıfır. Peki, o altınlar ne oldu? Duruyorlar, onlara bir şey olmadı. Ancak ortaya bir sıfır çıktı, daha doğrusu ortaya "hiçbir şey" çıkmadı, zira sıfır aslında "hiç bir şey". "Sıfır", yani "mahiyeti olmayan" bir sayı çıktı ortaya.Pekâlâ, sıfır gerçekten mahiyeti olmayan bir sayı mı?Bir "1" rakamının sağına sıfır "0" ekleyelim. "10" oluyor, yani sayının değerini on kat arttırıyor. İki sıfır koyunca " 100" oluyor ve değerini yüz kat arttırıyor. Veya bir "1" rakamının soluna bir "0" koyalım. "01" oluyor yani bu rakamın değerini on kat düşürüyor. İki sıfır eklediğimizde ise "001" olup değerini yüz kat düşürüyor. Bu rakama siz, "mahiyeti yok!" diyebilir misiniz?Harezmî'nin yazdığı eserin Salem manastırında bulunan ve 13. yüzyıl başlarında kaleme alındığı tahmin edilen İtalyanca çevirisinin kenarına şöyle bir not düşülmüş:"Tüm sayılar bir'den çıkmıştır, bir ise sıfır'dan. Sıfır'da büyük bir mabedin saklı olduğunu bilmek gerek: O (Tanrı), ne başlangıcı ne de sonu olan sıfır'da simgelenir ve tıpkı sıfır gibi ne çoğalır, ne de azalır; ne O'na akan, ne de O'ndan kopan bir ırmak vardır. Ve sıfır'ın tüm sayıları on katı çoğaltması gibi, O da, yalnızca on kat değil, binlerce kat çoğaltır, hatta doğrusu, O her şeyi hiçlikten yaratır, esirger ve yönlendirir."Sıfırın icadı, ateşin ve tekerleğin keşfi gibi, insanlık tarihindeki en önemli birkaç büyük buluştan birisi olarak görüldü.İnsan zekâsı sıfır diye bir mevhum keşfetmiş ve bundan ürkmüştür Sıfır aslında "hiç" bile değildi, eksiler âleminin sonu ve bu âlemden artılar âlemine geçişin de sınırıydı. Çünkü rakamlar sıfıra kadar düştükten sonra eksi olarak ifade ediliyordu. - 5 gibi. Bambaşka bir âleme geçiliyordu. Adeta, dünya ve ahiret gibi.Bu rakamın matematikte kullanılması Avrupa'da uzun süre tartışıldı. Çoğu kimse bu rakamın matematiğe dâhil edilmesiyle insanlığın gerileyeceğini iddia ettiler. Bilim adamları sıfırın bu şekilde kullanılmasına karşı çıktılar.Bledsoe sıfır hakkında şunları söylemektedir: "Sıfır: matematiği doğru yoldan en ziyade uzaklaştıran ve hakikate ulaşmasını engelleyen işaretlerin biri ve belki birincisidir." Dünya Sıfır rakamını tartışırken bu kez Endülüs'ten bambaşka bir doktrin yayılmaya başlıyordu:"Âlem'de tek bir varlık vardır. O da vücudu mutlak olan Allah'ın varlığıdır. Diğer varlıklar bu varlığın çeşitli zuhurları ve değişik tecellileridir. Var zannedilen şeyler aslında vehim ve hayalden ibarettir."Bu sözler İslam tarihinde tasavvuf konusunda eser yazanların en etkilisi kabul edilen İbnu'l-Arabî'ye aittir. Bu görüşünü Vahdet-i Vücud'u anlattığı bütün kitaplarında tekrar tekrar yazmıştır.Dikkat ederseniz, İbnu'l-Arabî'ye ait olan bu görüş yukarıda sıfır konusunda anlattıklarımızın tam tersidir. Olmayan bir şey'in nasıl olup da varsayılacağı Avrupa'da ve bütün dünyada tartışılırken, İbnu'l-Arabî var olan bütün evrenin ve insanların yok sayılması gerektiğini, gerçekte var olmadıklarını söylüyordu. O'na göre, evrende var olan tek Allah'tı, gerisi hayalden ibaretti. |