![]() |
![]() |
|
#1
|
|||
|
|||
![]()
CAHILIYYENIN DIGER MANASI
Cahiliyye; insanın insan iradesinin dışındaki unsurlar üzerinde toplanmasını temine çalışan, insanı insana ve topluma köle yapan bir sistemin; beşeriyeti Allah'a ibadetten uzaklaştırıp, herhangi bir adla anılan beşerî sistem ve prensiplere itaata zorlayan yönetimin adıdır. İnsanları, kavimlere, renklere, tarihlerinin karanlık çağı efsanelerine yönlendiren, ayrı ayrı dil farklılığı sebebiyle ümmet şuurundan uzaklaştırmaya çalışan her türlü despotizm, cahiliyenin bir görüntüsüdür. Kısaca cahiliyye, Allah'ın hükmünden başka hüküm arayan ve Allah'ın hükmünden başka hükme rıza gösterenlerin tavrı, hayat biçimi ve sistemidir. EBREHENIN KULLEYS KILISESINI YAPTIRISI ve KABE'YI YIKMAYA KALKISMASI Habeş Necaşi nin Yemen Valisi ve Kumandanı Eryat'ı öldürerek yerine gecen Ebrehetülesrem Hiristiyandir. Halkın, Hacc Mevsiminde Hacca gitmeye hazırlandıklarını görünce: "Halk, nereye gidiyorlar?" diye sordu. "Mekke'deki Beyt-i Harami Hacc etmeğe gidiyorlar!" dediler.Ebrehe "O Beyt, neden yapılmıştır?" diye sordu. "Tastan yapılmıştır" dediler.Ebrehe "Onun Üzerine ne örtülmüştür?" diye sordu."Bu ülkeden giden Vasail'den (çizgili ince Yemen kumaşından) örtülmüştür. " dediler.Ebrehe "Mesih üzerine yemin ederim ki: ben, size ondan daha iyisini yapacagim ! ' ' dedi.Kayser'e yazarak San'a'da bir kilise yapmak istediğini bildirdi ve bu hususta kendisine yardim edilmesini istedi.Kayser, Ebrehe'ye sanatkarlarla Mermer ve mozaik gönderdi.Ebrehe, meşhur Me'rib Kraliçesi Belkisin metrük sarayından da, ise yarayan tas, mermer gibi ne varsa, hepsini San'a'ya taşıttırdı. Kilisenin inşasını, çok siki tuttu. Iscilerden her hangi birisi, güneş dogmadan işinin başında bulunmaya- cak olursa, Ebrehe'ye götürülür, o da, ceza olarak o işçinin elini keserdi! EBREHE'NIN KABE'YI YIKMAYA KALKISMASI Nitekim, işçilerden birisi, işinin başına erkence gelmekte gecikmiş güneş doğmuştu.Cezadan bağışlanmasını, Ebrehe'den rica etsin diye ihtiyar annesini de,yanında getirmişti.Kadıncağız, oğlunun mazeretini arz edip bağışlanmasını dilemişse de, Ebrehe "Ben, kendimi yalancı çıkaramam!" diyerek isçinin elinin kesilmesini emir etti.Bunun üzerine, ihtiyar kadın. Demir baltanla vur (elleri, kolları kes)bakalım Bu gün, hakimiyet senin amma, her zaman, senin değildir. Yarin senden başkasıının olacaktır ! ' dedi . ' Ebrehe "Onu, yanıma getiriniz!" dedi. Getirilince, kadına "Bu Kırallık, benden başkasına da, geçecek midir?" diye sordu.Kadın, hiç çekinmeden ` `Evet ! ' dedi.Ebrehe, Kuleys kilisesinin, üzerine cikinca, Aden denizini göre bilecek derecede yükseltmek niyetinde idi. Fakat, "Bu günümden sonra, taş üstüne taş koymayacağım!" diyerek kadının oğlunun elini kesmekten vaz geçti. Halkı da, çalışmaktan af etti Yapılan Kilisenin dışından yüksekliği, alt mis zira' idi. İçten, on zira' doldurulmuştu.Kiliseye, mermer merdivenle çıkılmakta idi.Kilise, hisarla çevrilmişti Kilise ile hisar arasındaki açıklık, her tarafından iki yüz zira' idi. Kilisenin duvarları, Yemenlilerin Cerup dedikleri süslü taslarla örülmüştü. Taşların aralarına burçları andıran ve birbiri içine girmiş müselles şeklinde, yeşil, kırmızı, beyaz, sarı ve kara taşlar konmuştu.Kilisenin bütün duvarları, yuvarlak biçiminde kara aban us ağaçları ile bölünmüştü Ağaçlar, bir adamın kucaklayabileceği kalınlıkta idi.Örülen mermerlerin yüksekliği bir zira' idi.Mermerlerin Üzerine, San'a dağının parlak kara taşlarından, onların üzerine, parlak sarı taşlarından, onların üzerine de, parlak ak taşlarından örülmüştü .Kulleys kilisesinin duvarlarının kalınlığı altı zira' kapısının yüksekliği on zira ' , genişliği dört zira' idi. EBREHE’ NİN KABE'YI YIKMAGA KALKISI Ebrehe, kilisenin kapısının üzerini altın levhalarla kaplattı. altın çivileri, birbirlerinden, mücevherlerle ayırdı Kapıya, kırmızı büyük bir yakut yerleştirdi.Kulleys kilisesinin kapısından girilince 40x80 zira' genişliğinde nakışla sac ağacından gümüş, altın çivilerle tavanlanmış bir ev vardı.Buradan da, sağ ve sol taraflardan uzunluğu 40 zira'kadar olan bir sofaya girilmekte idi. Sofanın direkleri cini ile kaplanmisti.Sofadan, 30X30zira'genisliginde bir kubbeye girilirdi.Kubbenin duvarları, cini ile kaplan mis olup içinde altın gümüş ile süs- lenmis çelik levhalar bulunmakta idi.Kubbede günesin doğduğu tarafta 1O X 1O zira genişliğinde alaca renkte kara mermer konulmuş olup Güneş vurduğu zaman, içeriden kubbeye bakanlarin gözlerini almakta ve günesin, ayin ışığını k u b b e n i n içine aks ettirmekte idi. HALKIN KULLEYS KİLİSESİNİ TAVAF VE ZİYARETE ÇAĞIRILIŞI: Ebrehe, Kulleys kilisesini yaptırdıktan sonra, ona kapıcılar, bakıcılar da tayin etti.Kulleys'in içinde buhur yakılmağa başlandı Kısa zamanda isten, misk bulaşığından duvarlar kararıp mücevherler görünmez oldu. Ebrehe, emr etti. Halk, Kulleys'i, tavaf ve ziyarete başladılar Ebrehe, ayni zamanda bütün Yemen ülkesinde bulunanlara, Kulleys'i hacc ve ziyaret etmeleri gerektiğini ilan etti.Bu, Arapların çok ağrına gitti.Kulleys kilisesine ve onu yaptıran Ebrehe’ye kin bağladılar Hatta bir bedevi Arap Kulleys kilisesinin içerisine pisledi.Bazı Arap kabilelerinden Arabiler Kulleys kilisesinde çalışan hademeleri sarhoş ederek kilise içerisine kokmuş leşler, pislikler attılar.Bunu duyan Ebrehe kızarak bunu muhakkak Araplar yapmıştır diyerek öfkelendi ve Kabe’yi yıkmak için Necaşiden yardim istedi.Necaşi yardim maksadıyla elinde bulunan ogünün en iri Fili olan Mahmud`u ve askerlerini gönderdi. Ve Ebrehe ,Kabe’yi yıkmak için yola çıktı |
#2
|
|||
|
|||
![]()
FİL VAKASI (EBABİL KUŞLARI)
Kâbe'yi yıkmak üzere büyük bir orduyla gelen Yemen valisi Ebrehe'nin ordusuna saldıran kuşlar. Ebâbil, Arapça'da "bölükler, sürü, sürüler" demektir. Kelime, Kur'ân-ı Kerim'de Fil sûresinin üçüncü âyetinde geçmektedir. Fil sûresinde olay şöyle anlatılmaktadır: "Görmedin mi Rabbin fil sahiplerine ne yaptı? Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? Üstlerine sürü sürü kuşlar gönderdi. Onlara çamurdan sertleşmiş taşlar atıyorlardı. Nihâyet onları yenilmiş ekin yaprağı gibi yaptı." (el-Fil, 105/1-5). Bu olay Hz. Peygamber'in doğduğu yıl olmuş ve orduda bulunan fil/fillerden dolayı Araplar arasında "Fil Vak'ası", geçtiği yıl ise "Fil Yılı" olarak meşhur olmuştur. Olay kaynaklarda şöyle zikredilmektedir: Habeşistan Kralı Necâşi Ashame'nin, Yemen'e hükümdar tâyin ettiği Ebrehe b. Sabbah el-Eşrem, Mekke'ye giden kervan ve Kâbe ziyaretçilerini çekmek ve San'a şehrini ticaret merkezi haline getirmek üzere burada Kulleys veya Kalis denilen bir tapınak (kilise) yaptırdı. Ancak tapınağa gelen olmadığı gibi Fukaym kabilesine mensup bir Arap veya bir grup Arap kiliseye girerek pislediler. Bunu öğrenen Ebrehe çok kızdı ve Kâbe'yi yıkacağına yemin etti. Büyük bir ordu ve gayet iri cüsseli "Mamud" adlı fili önde olduğu halde Mekke'ye yöneldi. M.S. 570 veya 571 yılında altmış bin asker ve on yahut dokuz fille yola çıktı. (İbnü'l-Esir, el-Kâmil fi't Târih, Nşr: Tornberg, Beyrut 1965, I, 442). Ebrehe yolda Yemen kralı Zû Neferi bozguna uğrattı, ardından Has'amlıları yendi ve bunların Nufeyl b. Nubeyb adındaki liderinin hayatını bağışlayarak kendisine Mekke'ye gidişte rehber yaptı. Taif'teyken Sakif'liler tanrıları Lât'ı korumak uğruna Ebrehe ile işbirliğine yanaşıp Ebû Regal'i ona rehber olarak verdiler. Ebrehe'nin fillerin desteğindeki muazzam ordusunun karşısında hiçbir ordu dayanamadı ve Kureyş'liler bu gelişe bakarak Kâbe'nin yıkılacağına kesin olarak inanmaya başladılar. Abdülmuttalibin Ebrehe ile Görüsmesi Mekke yakınında Mugammes denilen yerde Ebrehe ordusu çadırlarını kurdu ve çevredeki Mekke'lilere âit develeri yağmaladılar. Burada, Ebû Regal öldü. Develerin içinde Abdülmuttalib'in de iki yüz devesi vardı. Ebrehe'nin elçisi Hınata el-Himyeri Mekke'ye giderek Kureyş'lilerin ileri gelenleriyle görüştü ve "Kâbe'yi tavaf etmeyi bıraktıkları takdirde onlara saldırmayacaklarını" söyledi. Onlara sadece Kâbe'yi yıkmak için geldiklerini, kendileri ile savaşmayacaklarını bildirdi (İbnü'l-Esir, a.g.e., s.443). Abdülmuttalib, "Biz onunla savaşmak istemiyoruz, buna gücümüz de yetmez. Orası Beytullah'tır, eğer korursa O (Allah) Harem'i korur" dedi; develerini görüşmek üzere Ebrehe'nin yanına vardı. Abdülmuttalib'e iyi davranan ve önce onu takdirle karşılayan Ebrehe, Abdülmuttalib develerini isteyince şöyle dedi: "Seni ilk gördüğümde gözüme büyük bir şahsiyet olarak görünmüştün. Ama sen Kâbe'nin korunmasını isteyeceğin yerde develerinin peşine düşünce gözümden düştün." Abdülmuttalib, "Ben develerin sahibiyim. Kâbe'nin de sahibi var, O onu korur" dedi. Abdülmuttalib develerini alıp Kureyş'lilerin yanına döndü, onlara olup biteni anlattı ve hepsi, muhtemel bir katliâma karşı Mekke'den ayrılıp dağlara çekildiler. Fillerin Yere Cökmesi Sabaha karşı Ebrehe, Mekke'ye ilerledi. Mamud denilen büyük fil, şehre yaklâşınca yere çöküverdi; kalkması için çok uğraştıkları halde kalkmadı. Öteki fillerin de, Kâbe yönünde sürüldüklerinde yere çöktükleri, başka bir yöne yöneltildiklerinde koşarak kaçmaya çalıştıkları görüldü. Bu mucizeyi olayın sıhhati Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Kusva adlı devesinin Mekke yakınlarında çökmesi olayında, Nebi (s.a.s.)'in söylediği sözlerle sâbit olmuştur: Devesi çökünce Rasûlullah'ın ashâbı, "Deve çöktü" dediğinde, Rasûlullah; "Hayır, Kusva çökmedi, yalnız onu 'Fili engelleyen' engelledi" buyurmuştur. Buhâri ve Müslim'de, Rasûlullah (s.a.s.)'in Mekke'nin fethi günü şöyle dediği nakledilmektedir: "Yüce Allah filleri Mekke'ye girmekten alıkoydu. Ama Rasûlünü ve mü'minleri oraya gönderdi. Dün olduğu gibi bugün de oranın hürmeti iâde olmuştur. Dikkat edin, hazır olan olmayana bildirsin. " Kuşlarn Ebrehe Ordusuna Saldirmasi Ebrehe ordusu Mekke'ye girerken deniz tarafından, dahâ önce o bölgede hiç görülmemiş, kırlangıca benzer kuş sürüleri bir anda ortaya çıkarak Ebrehe ordusuna saldırdılar. Gaga ve pençelerinde taşıdıkları taşları ve çamurdan balçıkları askerlerin üzerine bıraktıklarında onlar, kurumuş, paramparça olmuş ağaç yaprakları gibi dağıldılar. Rehberleri Nufeyl kaçtı, askerler kuş saldırısında telef olup feci şekilde öldüler; yolda kalanlar, geriye dönenler de helâk oldular. Mekke'liler bu mucizeyi dağlardan seyrederken Allah'ın irâdesi karşısında hayret ve dehşet içindeydiler. Ebrehe, bu saldırıda etleri parçalanmış, çürümüş halde San'aya dönerken, Hasm kabilesinin yaşadığı bölgede göğsü ikiye yarılarak acıklı şekilde öldü (Kadı Beydâvî, Envârü't-Tenzil, Fil Sûresi tefsiri). Kuşlar ve attıkları taşlar hakkında çeşitli rivâyetler vardır. Bu olay Rasûlullah'ın dünyaya geldiği yılda vukû bulduğundan, Peygamberimizin ilk mucizelerinden sayılmıştır. Muhammed b. İshak ve İkrime o yıl çiçek hastalığının Mekke'de yaygınlaştığını söylemişlerdir. Muhammed Abduh (v. 1905) bu rivâyetlerden hareketle Kur'ân'da geçen "Tayran Ebâbile" ifâdesiyle kastedilenin "sinekler" olduğunu ayaklarında salgın hastalık mikrobu taşıyan sinek sürülerini Allah'ın, Ebrehe ordusuna musallat kıldığını belirtmektedir. Yeryüzünün en ihtişamlı ordusu ve hayvanları (filleri) ile gelen Ebrehe ve ordusunu Allah, bir ibret olsun diye gözle görülemeyen küçük canlılarla mikroplarla helâk etmiştir. Bu görüşü yukarıda zikrettiğimiz gibi daha önce ilk siyercilerden Muhammed b. İshak da kaydetmiştir. Bu tefsirde önemli olan husus; Muhammed Abduh, Reşid Rıza, ve diğer bazı müfessirlerin, Allah'ın, olağanüstü, fevkalâde, harikulâde mucizesi ile bu Allah düşmanı orduyu helâk edişini dile getirmeleridir. Tefsirlerde kuşların mâhiyeti hakkında değişik görüşler bulunmaktadır. İbn Abbas ile Dahhak, Ebâbil'i "birbiri arkasından gelenler" diye yorumlamışlardır. Hasan-ı Basri ile Katâde, "çok" mânâsına; İbn Zeyd "çeşitli, sağdan soldan gelenler" mânâsına; Mücâhid, "toplu halde arka arkaya gelen" mânâsına geldiğini söylemişlerdir. Kuşların, bölük bölük, karışık türde oldukları anlaşılmaktadır. Rivâyetlerde kuşlar; kırlangıca, kekliğe, sığırcığa, yarasaya, hatta "zümrüdü anka"ya benzetilmektedir . "Siccil" kelimesi, taş ve çamur demektir. Yahut, çamurla sıvanmış taş anlamına gelir. "Asf" kelimesi, ağaç yaprağı anlamına gelir. Haşerelerin ağaç yaprağını yiyip ufalttıklarında yaprak yenik yenik hale gelir ki, sûrede anlatılmak istenen budur. Sûrenin anlamı; Allah'ın, Kâbe'nin müdafaasını müşriklere bırakmadığını, saldırganları alışılmadık şekilde helâk ettiğini bize anlatmaktadır. Olayın Gerceklestigi Yer Fil olayı, Müzdelife ve Mina arasındaki Muhassab vadisi arasında bulunan Muassıb'da meydana gelmiştir. Müslim ile Ebû Dâvûd, Câbir'den rivâyetle onun şöyle dediğini yazarlar: "Rasûlullah Müzdelife'den Mina'ya hareket ettiği zaman Muassıb vadisin de hızlanmıştı." İmam Nevevî bunu şöyle izah etmiştir: "Ashâb-ı Fil olayı burada cereyan etmiştir. Onun için, sünnet olan, hacıların buradan hızla geçmesidir" (Mevdûdî, Tefhimul Kur'an Trc: Muhammed Han Kayanı ve diğerleri, İstanbul 1988, VII, 238) İmam Mâlik de Hz. Peygamber'den, "Müzdelife durma yeridir, ama Muassıb vadisinde durulmamalıdır" hadisini nakleder. Müşrik Kureyşlileri bu olay o kadar etkilemiştir ki, üç yüz altmıştan fazla Kâbe putunu unutup yedi yahut on sene Allah'a tapmışlardır. Fil sûresin de Allah, Ashâb-ı Fil'in acı âkıbetinin fecâatine sadece ana hatlarıyla değinmiş ve müşriklere, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in dâvetine karşı çıktıklarında, onların başlarına gelebilecek acıklı azabı hatırlatmıştır. |
#3
|
|||
|
|||
![]()
PEYGAMBERIMIZIN DOGUMU
Peygamberimiz Fil vakasından 50 gün sonra ,Rebiullevvel ayinin on ikinci Pazartesi günü,tan yeri ağarırken, Mekke`de doğdu. PEYGAMBERIMIZ DOĞDUĞUNDA BAZI HADISELER VUKU A GELDI Peygamberimiz doğduğunda bazı hadiseler vuku a geldi,bunlardan bazılarını söyle sıralayabiliriz:Peygamberimiz ,Anadan Sünnetli ve göbeği kesik olarak doğdu. Peygamberimiz doğarken, çocukların yere düştükleri gibi düşmeyip ellerini ,yere dayamış başını semaya kaldırmış olarak doğdu.Peygamberimiz doğduğu zaman ,bir yıldız doğmuş ve bilginler, bu yıldızın doğduğu gece,Ahmed doğmuştur Dediler.Bir çok Yahudi Alimi Tevrat tan inceleme ile peygamberimizin bu gecede doğduğunu yakınlarına bildirmişlerdir. Peygamberimiz doğduğu gece Kisranin sarayından on dört şerefe yıkıldı İranlıların,bin yıldan beri hiç sönmeden yanan Atesgedeleri sönüverdi.Save Gölünün suyu çekildi.Sema ve Vadisini su bastı.Iran Sahi, Arapların, ülkesini istila edeceğini rüyasında gördü,ve telaşa düştü. PEYGAMBERIMIZIN BABASI HZ.ABDULLAH Peygamberimizin babası Hz. Abdullah Kureyş’in ileri gelen delikanlılarından idi. Güzel yüzlü,iki gözü arasında peygamberlik nurunu taşıyordu.Mekkenin bütün genç kızları onunla evlenmek için can atarlardı.Babasına o kadar itaatliydi ki babasının izinden hiç çıkmazdı.Hatta birinde babası Abdulmuttalip Allaha dua etmiş ve ``Allahım eğer bana on erkek evladı verirsen onlardan birini senin için kurban edeceğim``demiş ,on evladı olunca da Allaha verdiği sözü tutmak için oğlu Abdullahı kurban etmek istemiştir.Oğlu Abdullah babasına itiraz etmemiş ve boyun eğmiştir Etraftan yapılan eleştirilerle oğlunu kurban etmekten vaz geçmiş onun yerine 100 Adet Deve kurban etmiştir. Hz. Abdullah hz. Amine ile evlendikten Kısa bir müddet sonra gittiği ticaret kervanından dönerken yolda hastalandı. Medine’de dayısı Beni Adiy bin. Neccarin yanında bir ay hasta aldıktan sonra vefat etti.Hz. Abdullah vefat ettiği zaman Peygamberimiz henüz Anne karnında altı aylıktı. PEYGAMBERIMIZIN SÜT ANNEYE VERILISI Yeni doğan çocukları süt anneye vermek; Kureyş ve sair Arap eşrafının adeti idi. Bu da; kadınların kocaları ile daha iyi meşgul olmalarını ve çocuklarında ,özellikle ,havasının güzelliği, rutubetinin azlığı ve suyunun tatlılığı ile tanınan yerlerde yasayan şerefli kabileler arasında, sağlam vücutlu,siki etli, cesaretli yetişmelerini ve düzgün, pürüzsüz konuşmayı öğrenmelerini sağlamak içindi. Mekke çevresinde ve Harem içinde oturan kabilelerden Süt annesi olanlar, her yıl iki defa, yaz ve güz olmak üzere Mekke`ye gelirler,çocukları alıp götürürlerdi. Peygamber efendimizi(A.S) Ben`i Sa`d b.Bekr kabilesinden Süt annesi Halime hatun götürdü. Peygamberimizin Süt kardeşleri şunlardır:: Abdullah b. Haris,Üneyse binti.Haris,Şeyma bint-i Haris. Peygamberimizi Yetim olduğu için Arap kadınları kabul etmemiş; sadece kabilesine götürecek çocuk bulamayan Halime, eli bos gitmemesi için peygamberimizi kabul etmişti.Peygamberimizi aldıktan sonra Halime ve Ailesinin yaşam tarzı bir anda değişti. Bunlardan bazılarını Halimenin dilinden dinleyecek olursak; Halime Hatun der ki;`` İçinde bulunduğumuz kuraklık ve kıtlık yılında hiç bir şeyimiz kalmamıştı. Ben, kır merkebimin üzerinde idim.Yanımızda, yaşlı bir devemiz vardı,bize bir damla süt vermiyordu. Üzerinde bulunduğum merkebin ağır yürümesi yol arkadaşlarımı çileden cıkartıyordu.Nihayet Mekke’ye varıp emdirilecek oğlan çocukları aramaya başladık. İçimizden hiç bir kadın Muhammedi almak istemiyor,ondan uzak duruyorduk. Çünkü, bizler emdireceğimiz çoçuğun babasından bahisse kavuşmayı ve ondan armağanlar almayı bekliyorduk. Bir ara Muhammed in dedesi Abdulmuttaliple karşılaştım,bana; İsmin nedir ?diye sordu. Halime dedim. Bana;Ey Halime! Benim yanımda bir yetim çocuğum var onu emzirmek için Beni Sa`d kabilesi kadınlarına teklif ettim öksüz olduğu için kabul etmediler. Sen kabul eder misin? Ben ,``bana biraz müsaade ette kocama bir danışayım``dedim. Hemen kocamın yanına döndüm,ona haber verdim. Kocam izin verince Muhammedi aldım. Muhammed bize gelince,evimiz öyle bereketlendi ki kocam la hayretler içinde kaldik.Sütü çekilmiş olan devemizde sütler fazlaca akmaya, zayıf olan merkebimizi,yolda başka hiç bir binek hayvan geçememeğe,davarlarımıza inen süt hiç bir davara inmemeye başladı. Peygamberin Çocukluğu daha değişikti. Daha iki Aylık iken,her tarafa yuvarlanmaya çalışıyordu.Üç Aylık olunca Day durmaya çalışıyordu.Dört Aylık olunca, duvara tutunup yürüyordu.Beş Aylık olunca bir yere tutunmadan yürüyebiliyordu.Altı Ayı tamamlayınca, yürümeyi hızlandırmıştı.Yedi Aylık iken her tarafa gidebiliyor,koşabiliyordu. Sekiz Aylık iken,konuşuyor,konuşulanı anlayabiliyordu.On Aylık iken Ok atabiliyordu. İki Yılı doldurduğu zaman,oldukça, iri ve gösterişli bir çocuk olmuştu.Onu Annesine götürdük, Amma,biz,Onun yüzünden gördüğümüz hayır ve bereketten dolayı, Yanımızda bir müddet daha tutmaya çok istekli bulunuyorduk. HZ.AMINENIN MEDINE ZIYARETI VE VEFATI Hz. Amine Peygamberi de yanına alarak Medine’deki Neccar oğullarından olan Dayılarını ziyarete gitti. Orada peygamberle, bir ay kadar misafir oldular. Yahudi kavmi peygamberimizi orada görünce onu devamlı kontrol edip hal ve hareketlerine dikkat ediyorlardı. Hz. Amine Yahudilerin Peygamberimiz hakkında takındıkları tavırlardan korkmaya başladı Ve acilen Mekke ye dönmek için yola koyuldular. Hz. Amine, Mekke’ye gelirken, yolda hastalanıp Evba köyünde durakladi.Başucunda duran Peygamberimizin yüzene baktı.Sonra da söyle hitap etti: ``Ey çekilen dehşetli ölüm okundan, Allah in lutfu ve yardımı ile yüz deve karşılığında kurtulan zatin oğlu!Allah, Seni,mübarek ve devamlı kilsin! Eğer rüyada gördüklerim doğru çıkarsa,Sen Celal ve bol ikram Sahibi tarafından,Adem oğullarına helal ve haramı bildirmek üzere gönderileceksin! Allah, Seni milletlerle birlikte devam edip gelen putlardan, putperestlikten de, esirgeyecek,alıkoyacaktır. Her canlı varlık ölecektir. Bende öleceğim.Fakat temelli anılacağım Çünkü, temiz bir oğul doğurmuş,arkamda hayırlı bir anı bırakmış bulunuyorum demiştir. Ve hz. Amine Ebva da vefat etti.Hazret-i Amine vefat ettiğinde 30 yaşlarında idi. Dünyada,böylece Babasız ve Annesiz kalan Peygamberimizi,yüce Allah,hamisiz bırakmadı: Önce dedesi Abdulmuttalibin yanında, sonra da amcası Ebu Talib-in yanında kaldı. Peygamberimiz, sekiz yaşına kadar,Dedesi Abdulmuttalibin yanında,sekiz yaşından sonra da Amcası Ebu Talib-in yanında kaldı. PEYGAMBERIMIZIN TICARET HAYATINA ATILISI Kureyşliler, öteden beri ticaretle uğraşırlardı. Ticaretle uğraşmayanların ise,ellerinde hiç bir şeyleri bulunmazdı. Peygamberimizin de, hazreti Hatice hesabına ticarete başlamadan önce, ticaretle uğraştığı olmuştur. Nitekim, Said b.Ebu Saib, Islamiyetten önce Peygamberimizin ticaret ortağı idi.Peygamberimizin,ticaret yapmak için, sermayesi olmadığından,hazreti Hatice peygamberimizi ücretle tuttu ve Kureyşilerden tuttuğu, başka bir zatıda, Peygamberimizin yanına kattı. Hazreti Hatice yapacağı her sefer için, Peygamberimize, ücret olarak genç ve yiğit birer erkek deve veriyordu. Peygamberimiz, Hazreti Hatice`nin ticaret Malını Şam`a götürmek için ,ilk defa dört tane erkek ve genç deveye anlaştılar. Peygamberimizle Kervan halkı Şam`a gitmek için yola koyuldular: Şam topraklarından Busraya vardıklarında peygamberimiz orada getirdiği bütün malları çok karlı bir şekilde satıp alacaklarını aldıktan sonra,Mekke’ye yardımcısı olan Meysele ile birlikte geri döndü. PEYGAMBERIMIZIN EVLENMESI Peygamberimiz hazreti Hatice adına ticaret yaparken, Peygamberimizdeki harikulade halleri görmüş ve yardımcısı Meysele ile Peygamberimize evlilik teklif etmişti. Peygamberimiz bu teklifi kabul ederek Kureyşlilerin en soylu kadınlarından olan hazreti Hatice ile evlendi. PEYGAMBERIMIZIN COCUKLARI Peygamberimizin, hazreti Haticeden,iki erkek çocuğu,dört kız çocuğu doğmuştur Isimleri şöyleydi: Kasim, Abdullah, Zeynep,Rukayye ,Ümmü Külsüm,Fatima ve Cariyesi Mısırlı Maria`dan doğan Ibrahim`dir. KABENIN KUREYŞILERCE YENIDEN YAPILISI VE PEYGAMBERIMIZIN HAKEMLIGI Bir Kadın, Kabe Hareminde buhurdanlıkta Öd ağacı yaktığı sırada , buhurdanlıktan sıçrayan bir kıvılcımdan Kâbenin kat kat olan örtüsü tutuşup tamamı ile yanmış, bu yüzden duvarlar da her taraftan gevşeyip çatlamış bulunuyordu. Zaman, zaman sahilden gelen sel baskınları ilede Kâbenin tabanı ve duvarları da iyice yıkılacak duruma gelmişti. Bunun icin,Kureysliler Kabenin duvarlarını onarıp sağlamlaştırmak ve üzerinede,tavan çatmak istiyorlar,fakat, yıkmağa kalkarlarsa azaba ugrayabileceklerinden korkuyorlar,aralarinda meşvere ediyorlardı. Am bu sırada Rum tüccarlarından birisine Ait olan inşaat malzemesi yüklü bir gemi Cüdde sahillerinde parcalandi,bunu fırsat bilen Kureyşliler aralarında yardımlaşarak bu batan gemiden Kabe inşaası için gerekli malzemeleri almış oldular.Ve Kâbenin inşaatına başladılar. Hacerül Esved taşı yerine konulacağı zaman kabileler ,birbirleriyle anlaşamadılar. Hatta işi okadar ilerlettiler ki aralarında kavga yapmaya çok az bir zaman kaldı. Kureyşiler, Bu iş üzerinde, dört veya beş gece durdular. Sonra Kureyşin yaşlılarından Ebu Ümeyye b. Mugire bir teklifte bulundu; Teklifine göre ,mescidin kapısından giren ilk kişi bu taşı koymak için hakem olacaktı. Bütün kavmin uluları bu teklifi kabul ettiler. Tam bu sırada peygamberimiz içeri girdi, bütün kureyşliler el çırparak El-Emin`in hakemligine razıyız dediler. Peygamberimiz de hakemlik yaparken bütün kabilelerden birer kişi alarak Hacerul Esved-i bir beze koydurdu,ve onu konulacak yere getirttikten sonra besmele çekerek kendi elleriyle Hacerul-Esvedi yerine koymuş oldu. |
#4
|
|||
|
|||
![]()
MUHAMMED ( A.S) VAHY GELISI
Muhammed (A.S), kırk yaşına gelince, Allah(C.C) onun kerametini açıklamayı ve kullarına,onunla rahmet etmeyi dilediği zaman,Kendisine, ilk vahiy ve peygamberlik baslangıcı,uykuda Sadık rü`yalar görmekle olmuştur. Peygamberimiz, altı ay bu hal üzere kaldı. Yüce Allah, bu altı Ay içerisinde Peygamberine, Uykuda, sonrada uyanık Vahiy etti. Peygamberimiz, her yıl, Ramazan ayında Hira dağında bir ay itikafa girer,Kureyşilerin yapageldikleri gibi, yanına gelen yoksullara yemek de yedirirdi.Peygamberimiz, kavminin sürü sürü putlara tapıp durduklarını gördükce,onlardan uzaklaşmayı, Halvet ve Uzlete çekilmeyi özler, Hira dağına girer,Halvet ederdi. Peygamberimiz (A.S),yüce Allah tarafından Peygamber olarak gönderilecegi ve ilahi rahmetin, kullari, onunla ihsan olunacağı gün, gelmis bulunuyordu. Peygamberimiz; Ramazan ayının on beşinci cumartesi ve on altıncı pazar gecelerinde, Hira mağarasında uyuduğu bir sırada,Rüyasında, Vahy meleği Cebrail (A.S) atlastan bir kab içinde bir kitapla gelip Peeygamberimize ``OKU`` dedi. Peygamberimiz``Neyi okuyayım?`` diye sordu. Cebrail,Peygamberimizi,nefesi kesilinceye kadar,sıktı Peygamberimiz,kendisini ölecek sandı. Bundan sonra,Cebrail (A.S),bırakıp Peygamberimize,`` OKU``! dedi. Peygamberimiz ``Neyi okuyayım?`` diye sordu. Cebrail Aleyhisselam,Peygamberimizi,tekrar,nefesi kesilinceye kadar sıktı. Peygamberimiz, kendini ölecek sandı. Sonra, Cebrail Aleyhisselamın sıkmasından kurtulmak icin``Neyi okuyayım?`` diye sorduğu zaman, Cebrail Aleyhisselam, Alak suresinin başındaki beş ayeti okudu. Peygamberimiz de, onları, okudu. Cebrail Aleyhisselam, ayrılıp gittiği ve Peygamberimiz,uykudan uyandığı zaman, o ayetler,, sanki,bir kitap olarak Peygamberimizin kalbine yazılmış gibi idi. Peygamberimiz, mağaradan ayrılıp Hidra dağının ortasına geldiği zaman,gökten,bir ses isitti ki: ``Ya Muhammed! Sen, Allahin Resulusun! Ben,Cebrailim !`` diyordu. Peygamberimiz,basini kaldirip bakinca, Cebrail Aleyhisselam`i ayaklarini,gögün ufukuna basmis bir insan suretinde gördü!. ``Ya Muhammed! Sen, Allahin Rasulüsün!Ben, Cebrailim! Diyordu. Peygamberimiz,duraklamis, Ona, baka kalmisti. Ne bir adım ilerliyebiliyor,ne de,gerileyebiliyordu! Eve döndügünde ,gördüklerini hazreti Haticeye anlatti,hazreti Hatice,``Sana Müjdeler olsun! Yüce Allah sana ,hayirdan baska bir sey yapmaz.!diyerek onu teselli etti. |
#5
|
|||
|
|||
![]()
HAZRETI HATICENIN PEYGAMBERIMIZI VERAKAYA GÖTÜRMESI:
Peygamberimiz, yüce Allah tarafindan, Cebrail Aleyhisselamin getirip teblig ettigi Risalet vazifesini kabul ederek evine dönerek, hic bir agaca ve tasa rastlamadiki, kendisini selamlamasin!. Peygamberimiz,yüregi titreyerek eve gelip,``Beni örtünüz!,beni örtünüz!``buyurdu. Kalkinca, hazreti Haticeye basindan gecen olaylari anlatti. Hazreti Hatice de onu alip Hiristiyanliga girmis olan,Veraka b.Nevfel´in yanina götürdü.Ona, Ey Amucamin oglu! Dinle bak! Kardesiyin oglu,ne söylüyor! Veraka!´´ Ne gördün kardesimin oglu?´´ diye sordu. Peygamberimiz;gördüklerini,isittiklerini,haber verince,Veraka:´´Senin bu gördügün,Allah tarafindan Musa Aleyhisselama indirilmis olan Namusul-Ekber´dir. Ah Keske, kavminin,Seni (yurdundan)cikaracaklari zaman,ben,sag ve genc, dinc olsaydim!´´ dedi. Peygamberimiz´´ Onlar, beni cikaracaklarmi ki? !´´ diye sordu. Veraka ´´Evet! Cikaracaklardir. Cünkü, senin gibi, bir sey getirmis kimse yoktur ki, düsmanliga ve iskenceye ugramasin! Eger, ben, Senin davet günlerine yetisirsem, Sana,son derece yardim ederim!´´ dedi. Cok gecmeden de, vefat etti. |
![]() |
|
|