Tekil Mesaj gösterimi
  #1  
Alt 21 August 2009, 22:51
Syst3m - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Syst3m Syst3m isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Root Administrator
 
Kayıt Tarihi: 26 July 2008
Mesajlar: 3,557
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Kaybolmaya Yüz Tutmuş Meslekler




Celep
Kentlere koyun ve sığır getirip satan esnafa celep denirdi. Celeplik büyük sermaye işiydi. Sürüler çobanlar tarafından uzak mesafelerden kente yaya getirilir; sürü yolda kısmen telef olurdu. İstanbul’un et ihtiyacı önceleri Balkanlardan sonraları Erzurum yaylasından karşılanmıştı. Sürüler İstanbul’a büyük ölçüde Trabzon üzerinden sevk edilirdi.

Nalbur
Dünün hırdavatçıları nalburlardı. Çivi kilit menteşe vb. inşaat işlerinde kullanılan temel girdilerin satışı pazar ekonomisinin gelişimiyle daha da önem kazandı. Nalburlar kent ve kasaba ekonomilerinin ayrılmaz parçasıydı. Çoğu nalbur eşyası yurtdışından gelirdi.

Nalbant
Taşıma ve ulaşım sektöründe kullanılan hayvanların nallanması hayvan tırnakları altına demir parçası yani nal ya da nalça çakılması nalbantlığı yaygın bir hale getirmişti. Günümüzde otomobil lastiği ne ise nal da dünün Osmanlısında aynı işlevi görüyordu. Nalbantlar genellikle ulaşım güzergahlarında yer edinirdi.

Mestçi
Kundura ya da pabucun içine giyilen yumuşak ayakkabıya mest denirdi. Değişik türleri vardı. Devenin ayak derisinden yapılanına deve mesti yandan kopçalısına serhatlı mest denirdi. İç mekanların temiz tutulması mest giymeyi gerektiriyordu. Mestçi esnafı ayak ölçüsüne göre çalışırdı.


Sayacı
Saya ayakkabının yumuşak olan üst bölümü yani yüzüydü. Eskiden halk dilinde evlerin giriş kısmında ayakkabıların çıkarıldığı veya konduğu ufak bölüme de saya denirdi. Zamanla ayakkabı anlamında kullanılmaya başlandı. Sayacı dünün ayakkabıcısıydı. Yaygın bir zanaattı. Geniş bir müşteri kitlesine hitap ederdi.


Rençber
Rençber ilk evrelerde çiftçi anlamına geliyordu. Ancak kentleşmeyle birlikte bugün ırgat diye nitelenebilecek birçok işi üstlendi. Tarla bahçe yapı vb. yerlerde kazma taş ve toprak taşıma gibi işleri yapan gündelikçi amele ve ırgat o günlerin rençberleriydi.

Sepetçi
Plastikten önce su geçirmez kaplar topraktan ya da bakırdan yapılır diğerleri saz kamış ya da ince dallardan örülürdü. Genellikle sapı olan yiyecek ve eşya taşımak için kullanılan bu tür kapları sepetçi örerdi. Sepet hamalı genellikle pazar yapanların sebze-mevyesini sırtındaki sepetle eve taşırdı. Sepet kimi zaman bavul yerine de kullanılırdı.


Urgancı
Keten kenevir pamuk gibi dokuma maddelerinden yapılan ince halatlara urgan denirdi. Gerek ev ekonomisinde gerekse zanaatta urgan yaygın olarak kullanılırdı. Urgancı örme işini bizzat yapar ve malını tüketiciye ulaştırırdı. Genellikle sabit dükkanları bulunurdu. Seyyar urgancı nadir görülürdü.


Bacacı
İstanbul’da yangınların büyük çoğunluğu temizlenmesi ihmal edilmiş bacalardaki kurumların tutuşmasıyla çıkıyordu. Özellikle ahşap binaların yoğun olduğu kent dokularında baca temizliği büyük önem taşıyordu. Kış öncesi bacacılara büyük iş düşüyordu. Fırın bacalarının da her ay temizlenmesi öngörülmüştü.


Bileyci
Bıçak ve emsali şeyleri çarka tutup bileyen esnaf genellikle seyyardı. Demirden yapılmış ev aletleri görece değerli eşyalardı. İstanbul’daki bileyci esnafının büyük çoğunluğu Karadenizli bekar uşağı ya da Buharalı idi. Bileycinin mahalleye gelişi kısa sürede duyulur ev sekenesi her türlü kesici ya da yarıcı aleti sık aralıklarla bileyletirdi.


Erikçi
Osmanlı çoğu kez kendi bağ bahçe ve bostanındaki meyveyi tüketiyordu. Ancak kentleşme kimi meyvelerin pazara çıkmasına neden oldu. Meyve genellikle mahallelerde haftanın belirli günlerinde kurulan pazarlarda müşteri bulurdu. Sokak satıcıları özellikle turfanda meyve satarlardı. Seyyar erikçinin pazarladığı turfanda erik yazın yaklaştığını müjdelerdi.

Sarımsakçı
Osmanlı mutfak kültüründe sarımsağın ayrı bir yeri vardı. Keskin kokusuna rağmen besin değerinin yüksek oluşu ve kimi kokuları bastırması nedeniyle birçok yemek sarımsaklanmadan yenmezdi. Seyyar satıcıların bu konuda ihtisaslaşmaları talebin yüksekliğini kanıtlıyordu.

Limonatacı
Limonata dünün gazozu ya da “kola”sıydı. Özellikle yaz aylarının sıcak günlerinde limonatacıya büyük rağbet olurdu. Seyyar limonatacılar genellikle kente mevsimlik göçen Anadolu insanlarıydı. Üç-beş kuruşu bir araya getirir hasat mevsiminde köyüne dönerdi. Limonata evlerde ikram kültürünün de bir parçasıydı.


Hallaç
Hallaç bugünkü döşemecilerin bir anlamda dününü simgeliyordu. Osmanlı hanesinde kullanılan yatak yorgan döşek gibi ev eşyasında dolgu malzemesi olarak pamuk ya da yün kullanılırdı. Zamanla sertleşen bu dolguyu hallaç kiriş ve tokmağıyla kabartırdı. Hallaçların hemen hepsi Karadeniz yalısı uşaklarıydı.


Bezzaz
Bugünkü manifaturacıların karşılığı olarak bez ve kumaş satan esnafa bezzaz çarşılarına Bezzazistan denirdi. Halk ağzında zamanla “bedestan” ya da “bedesten”e dönüşmüştü. Kıymetli kumaş satanlara “üstüfeci” “kadifeci” “dibacı” “atlasçı” denirdi. Bez ticareti 19. yüzyılda büyük ölçüde İngiliz üreticilerin eline geçti.

Zerzevatçı
Zerzevat sebze anlamına geliyordu. Zerzevatçı ise bugünün maydanoz dereotu salata hıyar turp ve marul gibi sebzelerde uzmanlaşmış manavıydı. Kent dokularının bir parçası olan bostanlar Osmanlı insanının sebze ihtiyacını karşılardı. Zamanla halden civar ve semt bahçe ya da bostanlarından pazar yerlerinden tedarik edilir oldu.


Çömlekçi
Topraktan yapılmış çanak çömlek testi sürahi bardak kase küp ve saksı gibi eşyalar satan esnafa çömlekçi denirdi. Orta ve üst gelir grupları kalaylanmış bakır kap kullanırdı. Eskiden Bayezid Meydanı’nda bir sıra çömlekçi dükkanı vardı. Toprak kapların yerini zamanla bakır ve benzeri maden kaplar aldı. Ama çömlek özellikle kırsal yörelerde günümüzde de hâlâ kullanılıyor.


Değirmenci
Değirmenci aslında un öğüten esnafa denirdi. Görece büyük girişimci sayılırdı. Kahve değirmeni günlük hayatın ayrılmaz bir parçasıydı. Keyif maddesi olarak kahve çaydan çok daha önce Osmanlı’nın yaş. girmişti. Kahve değirmeni satan esnaf da değirmenci addolunuyordu.


Kolancı
Hayvanın semerini ya da eyerini bağlamak için kullanılan örme ya da kayış bağa kolan deniyordu. Osmanlı taşımacılıkta büyük ölçüde hayvan kullanıyordu ve kolancılık ulaşım sektörünün “yan sanayi”lerinden biriydi. Özellikle yol güzergahlarında dükkan açarlardı.


Alıntı ile Cevapla