Aşk hastaLığı
Aşk hastalığı bazen facialara yol açan bir nevi 'melankoli' midir?
Aşk acısı yaşayan kişinin kendisini değersiz, yetersiz, önemsiz, çirkin ve aptal hissedebileceğini ve zihninin sürekli olumsuz düşüncelerle meşgul olacağına dikkat çeken Dr. Oğuz Tan aşk acısı çekenlerin eskiden zevk aldığı şeylerden zevk almaz hale geldiklerini söyledi.
'Aşk acısı çekenler hiçbir şeye istek duymazlar. Aşırı derecede halsiz ve yorgun olabilir diyen Tan, ‘Aşktan yatağa düştü’ dedikleri durum, depresyona giren kişinin isteksizlik ve bitkinlik sebebiyle asgari günlük faaliyetlerini bile yerine getirememesi hali olduğunu kaydetti.
Aşk acısı çeken yatağa bile düşüyor
Depresif aşığın genelde uykuları kaçar, iştahı azalır, zayıflar, erir; ama bazıları da bütün gün uyur, uyandığı zaman ise buzdolabına koşar diyen Dr. Tan, geceyi gündüz gündüzü gece yapmış aşıklara sık rastladıklarını ifade etti.
Aşk acısı çekenlerin arasında yatağa düşen aşıkların yanı sıra şiddetli huzursuzluk sebebiyle yerinde duramayan, sürekli dolaşan, oturduğu yerde bile her yeri kıpır kıpır oynayan, sürekli sigara içen, bıyıklarını yiyen, parmak çıtlatan aşıkların da var olduğunu söyleyen Tan’a göre depresyona girmiş aşıkta dikkat, hafıza ve konsantrasyon da bozuluyor. Bu aşık öğrenciyse dersleri inişe geçiyor, çalışıyorsa iş performansı düşüyor.
Açıklamalarını 'Depresyon bazen de bedensel belirtiler şeklinde ortaya çıkar. Başı ağrıyan, beyni-elleri-ayakları uyuşan, karnına ağrılar giren, göğsü daralan, nefesi tıkanan kişilerde bu belirtilerin sebebi aşk acısı olabilir' şeklinde sürdüren Tan bu durumda kişilik yapılarının da önemli olduğunun unutulmamasını hatırlatıyor.
Kişilik yapısı aşk acısını etkiliyor
Dr. Tan kişilik yapısının insanların aşkı ve aşk acısını yaşama biçimlerini etkilediğini söylüyor. Aşk acısı çoğu insanın hayatının en az bir döneminde görülür. Ego gücü yeterli, problem çözme becerileri gelişmiş, savunma mekanizmaları olgun kişiler aşk acısını nispeten az hasarla atlatır, hatta bu acıyı kazanıma dönüştürebilirler.
Ama kişinin savunma mekanizmaları 'nevrotik' veya 'maladaptif' ise, yani hayata uyumu sağlamak yerine tam tersine daha da uyumsuz hale getiriyorsa, aşk hastalığı kendine ve insanlara güvensizliğe, öfkeliliğe, alkol ve madde kullanımına, intihar düşüncelerine ve hatta intihara yol açabilir.
Aşk acısının çaresi var mı?
Uzm. Dr. Oğuz Tan aşk acısı çekenlerin neler yapması gerektiğini söyledi:
1- Aşk acısı depresyona dönüştüyse, bu artık tıbbi bir durum kabul edilmeli ve tıbbi yöntemlerle tedavi edilmelidir. Aşk yüzünden intihar teşebbüsünde bulunan bir kişi, ilaçlarla veya elektroşok gibi diğer biyolojik yöntemlerle birkaç hafta içinde tekrar gülen, şaka yapan, enerjik ve verimli biri haline gelebilir. Büyük aşkların kimyevi maddeler veya elektrik akımı karşısında böylesine dayanıksız olması insanlara tuhaf gelebilir. Vurgulayalım, biyolojik yöntemlerle tedavi edilen aşk, depresyona dönüşmüş, yani “marazi” hal almış aşktı.
2- Aşırı duyarlı, kendine güvensiz, ufak sorunları büyüten, problem çözme becerisi gelişmemiş kişilerin, zihin yapıları, hayatı ve olayları algılayış biçimleri değiştirilmelidir. Bu da psikoterapiyle olur.
3- Psikiyatriste veya psikoloğa gitme imkanı olmayanlara ise, şifayı “nevrotik olmayan” edebiyat eserlerinde aramalarını tavsiye ederim. Mesela “Bir Tarla Kuşuydu Jülyet” adlı oyunda Romeo ve Jülyet ölmez, evlenir ve bir yastıkta kocarlar. Romeo yaşlı bir alkolik olur, Jülyet ise köyün papazıyla Romeo’yu boynuzlar
|