Her yaptığına karşı buz gibi soğuktu sesim. Bedenim istiyordu ama mantığım defediyordu işte seni. Üşüyen ellerim ısınmak istiyordu avuçlarının içinde. Ulaşamıyordu! Ve kalbim acıyordu…Resmen acı çekip dans ediyordum yokluğunla…
Tanıdık bi yokluktu bu. Her ayrılışımızda aklımda varolan bi yokluk…
Giderken kokunu ödünç istedim senden bir dahaki zamanı bilinmez vuslatımıza kadar. Olmadı… Ben de hep yanımda olmayan hayalinin kokusuyla yaşadım. Dokundum ona… Öptüm… Kokladım derinlerime çekerek…
Dalgalar vurdu yüzüme,aldırmadım. Islak ıslak sevdim seni…
Yaktığım ateşin ruhu sana dönüştü.Dans ettim onunla,canımı yakması umrumda bile değildi.Çünkü ateşin ruhu da olsa,sen olmuştu o bir kere. Karşımdaydın işte. O an buz gibi ellerimle ellerini tuttum. Eridim… Bi an geldi,yanmaya başlamıştım ki son olarak yanağıma bir öpücük kondurup gittin. Kayboldun… Henüz acısını hissedemediğim yanağımdaki öpücük bana senden mirastı artık.
Bekledim,bekledim hep… Yaşadım aylarca ‘hayali’ olan son öpücüğünle. Rüyalarıma gelmiyordun… Yaktığım ateşin ruhu da sen değildin bundan böyle.
Bitiyor muydum? Yitiyor muydu bedenim sana dokunamadan? Kesiliyor muydu nefesim nefesine kavuşamadan? Ve kayıplara mı karışıyordu sana kavuşamadığı her gün için hayatın,yüzüne çizgiler attığı bu yüz?
Evet!