#1
|
|||
|
|||
Tutarlılık Ve Adalet
Tutarlılık Ve Adalet
Anne babanın tutarsız davranışları,iyi bir gözlemci olan çocukların dikkatinden kaçmaz.Anlatılanlardan ziyade gördüklerini uygulayan çocukların gözünde nasıl bir model olmalıyız? Tutarsız anne baba tutumları derken anne ve babanın çocukla ilgili farklı farklı kararlar almasını, bugün bir konuyla ilgili bir karar alıp yarın o kararını değiştirmesini ve söyledikleri ile yaptıklarının tutmamasını kastediyoruz. Çocuk anne babanın davranışlarını model alır. Çocuk gözlemcidir; önce izler, sonra davranır. Anlatılanları değil yaşadıklarını öğrenir. Çocuğun gelişen ruhunu iyi etkilemek anne babanın elindedir, anne baba bir heykeltıraş gibi çocuğun kişiliği oluşturur. Ortaya çıkacak eserin iyi mi, kötü mü olacağını anne babanın tutumları belirler. Tutarlı Davranış Çocuk eğitiminde iki temel unsurdan biri sevgi ise diğeri de disiplindir. Çocuk doğru bir disiplin uygulamasının içerisinde kendi kişiliğinin sınırlarını, sosyal sınırları ve sosyalleşme süreci içinde de bazı değer yargılarını öğrenir. Bütün bunlar çocuğa hayat becerileri kazandırır ve bu öğrenme sürecinde anne baba onun rol modelidir. Anne babanın birbirinden farklı mesajlar vermesi, çocuk eğitiminde farkında olmadan yapılan bir eğitim ve tutum hatasıdır. Bir olay karşısında anne ve baba farklı mesaj verirse çocuk neyin iyi, neyin kötü olduğunu anlayamaz. Çocuk doğası gereği benmerkezcidir. Anne baba çocuğa farklı mesajlar verirse, çocuk bunlardan kendine uygun olanı seçer. Farklı mesajlar vermek, davranış ve tutumları konusunda anne babanın çocuğu yönlendirmesi yerine, çocuğa anne babayı yönlendirme imkanı vermektir. Her ne kadar çocuk benmerkezci bir yapıya sahip olsa da insanın genetik yapısının içinde bir yerlerde hak duygusu vardır. Ebeveynler çocuğun içindeki bu duyguyu bulup ortaya çıkarmalı ve çocuğa hakka saygılı olmayı öğretmelidir. Çocuk anne babasının kendisine hakkaniyetli davrandığını hissederse kendisini güvende hisseder. Bunun için tutarlı davranan; yani dün, bugün söylediğinin aksini söylemeyen, sabah "evet" dediğine, akşam "hayır" demeyen ailelerin çocuklarında kontrol duygusu gelişir. Kontrol duygusu olmayan çocuk iyi-kötü, doğru-yanlış kavramlarını tam olarak oturtamaz ve karar vermekte zorluk çeken bir birey ortaya çıkar. Farkında olmadan çocuğun beyninin yanlış şekillenmesine sebep olmaktan kaçınmak gerekir. Ödül ve Cezada Tutarlılık Anne ve baba çocuğun bir davranışı üzerine ödül ya da ceza vermeye karar verdilerse bunu çocuğa açıklamadan önce aralarında konuşup, uzlaşıp ortak bir tavır geliştirmelilerdir. Örneğin çocuğun yanında iken baba, annenin verdiği cezayı ya da ödülü fazla bulduğunu ifade ederse çocuğun kafası karışır. Aslında eğitimde esas olan ödüldür. Ödül yani olumlu pekiştirme yetersiz kalırsa cezalandırma gerekebilir. Güzel bir ceza baskı, şiddet, korkutma, tehdit ya da sindirme değil kişiyi sevdiği bir şeyden mahrum bırakmaktır. Cezaya ağırlık verilirse çocuk "Ne yaparsam cezadan kurtulabilirim?" diye düşünür. Halbuki çocuğun zihnine şunu yerleştirmek gerekir: "Doğru olan ne? Doğru olanı yapayım." Çocuğu suçluluk duygusuyla değil güven duygusuyla eğitmek gerekir. "Ceza almamak için değil, doğru olduğu için bunu yapacaksın ama yapmazsan bir bedel ödeyeceksin" diyen ve bunu tutarlı bir şekilde uygulayabilen aileler daha sağlıklı çocuklar yetiştirir. Bu noktada, hedefe yönelik davranış eğitiminden söz etmek faydalı olacaktır. Hedefe yönelik davranış eğitimi şu şekilde işler: Çocuğun yanlış davranışları "dişini fırçalamıyor, yüzünü yıkamıyor, kardeşinin oyuncağına zarar veriyor" diye madde madde belirlenir. Hafta boyunca çocuğun davranışları gün gün takip edilir. Haftanın birinci günü bakılır, çocuk hata yaptıysa eksi, iyi bir şey yaptıysa artı konur. Hafta sonuna kadar bu şekilde çocuğun davranışları gözlenir. Bir haftanın sonunda artılar çoksa ödül verilir ve bu eğitime devam edilir. Çocuk hata yaptığı zaman bağırmak, çağırmak, ses tonunu yükseltmek çare değildir; kararlı ve tutarlı bir üslupla ona doğru davranma zorunluluğunu hissettirmek gerekir. Kardeşler Arasında Adaletli Davranma Ailede birden fazla çocuk varsa çocuklar arasında adaleti sağlamak da önemlidir. Diyelim ki çocuklardan biri güzel bir şey yaptı. Anne bu çocuğu ödüllendirmek istiyor, baba ise diğer çocuğa haksızlık olacağını düşündüğü için itiraz ediyor. Böyle bir durumda çocukların ikisi de ödül alırsa bu kez de ödülü gerçekten hak edene haksızlık olur. Hak etmediği halde ödül alan çocukta hak duygusu gelişmez, ömür boyu vermeden almak ister. Diğer çocuk ise "Ben çaba sarf ediyorum, hak ediyorum. Niye o da aynı şeyi alıyor?" diye düşünür. Olumlu davranışı pekiştirilmediği için adalete karşı güvensizlik duygusu hisseder. "İki kardeş arasında eşitliği sağlayalım" derken farkında olmadan belirli sınırları olmayan, dilediği zaman dilediğini yapma hakkını kendinde bulan bireyler yetişebilir. Anne babalar anlık çözümler geliştirmek yerine olayları uzun vadeli değerlendirmelilerdir. Çocuk o an belki üzülecektir ama uzun vadede üzülmemesi daha önemlidir. Medeni toplumları diğerlerinden ayıran en büyük özellik hakka saygıdır. Bu bilinç küçük yaşlarda yeşertilmelidir. Hak duygusu gelişmiş bir toplumda yetişen ve kendi sınırlarını bilen bir çocuk, büyük bir ihtimalle kardeşinin o ödülü hak ederek aldığını, kendisinin ödüllendirilmemesinin normal bir durum olduğunu düşünebilir. Çocuklarımızı bu bilinçle yetiştirmeliyiz. Bu bilinci yerleştirmek için çocuğa benimsetmek istediğimiz ilkeyi; kardeş kıskançlığını ya da kardeşler arası rekabeti ortaya çıkararak değil iyi şeylerle bağlantı kurarak anlatmak gerekir. Çocuğun olumsuz duygularının harekete geçmemesi için olayı adalete, hak duygusuna vurgu yaparak anlatmalıyız. Çocuk kıskanmadan hakkına razı olmayı öğrenmelidir. Bunu öğrenmek kolay değildir ama öğrenildiğinde hayat boyunca kişinin işine yarayacaktır. Çocukta Hak Duygusu Gelişmediyse Ne Yapmak Gerekir? Çocuğa doğru-yanlış, iyi-kötü bilincinin küçük yaşlarda kazandırılması gerektiğini vurguladık. Ancak bazı aileler bu konuya gereken önemi vermiyor, çocuk küçükken -özellikle de tek çocuksa- "Bu bizim çocuğumuz onun istediğini yapmayacağız da kimin istediğini yapacağız? Biz kimin için çalışıyoruz?" diye diye çocuğa özel bir dünya yaratıyorlar. Tabii ki çocuk da bir daha bindirildiği tahttan inmek istemiyor. Hayatta herkesin ona anne ve babasının davrandığı gibi özel davranmasını istiyor. Evlendiği zaman, askere gittiği zaman ya da iş hayatında kendisine özel davranılmamasını hazmedemiyor, uyumsuz davranışlar sergiliyor. Çocuk ergenlik çağını tamamlayıp genç bir birey olduğu halde hak bilinci doğrultusunda hareket edemiyorsa, ona bencillik yapmadan kendisiyle yüzleşebilme becerisi kazandırmak gerekir. Bunun için şöyle bir yöntem izlenebilir. Belirli aralıklarla aile içi oturumlar yapılıp tüm aile fertleri birbirlerinden beklentilerini, şikayetlerini yazar ve bunlar üzerine konuşabilirler. Ev içinde bazı kurallar koyarak çocuğun bu kurallara uyması istenebilir. "Sen artık bu yaşına geldin, kendi sorununu kendin çözmelisin" denilerek ona kendiyle ilgili bazı sorumluluklar yüklenebilir. Gerekirse bir profesyonel, gencin dünyasına girerek hayatı tanımasını, kendisini sorgulamasını, benmerkezci olmanın yanlışlığını, hayatta başarılı olabilmesi için neler yapması gerektiğini ona anlatabilir. Burada ailenin dikkat etmesi gereken bir nokta yine tutarlılık ve sürekliliktir. Tutarlılığın sürekli olması gerekir. Aile fertleri yaptıkları oturumları sürekli hale getirmelilerdir. Kurallar çok sıkı konmamalıdır; çünkü çok sıkı olan kurallar büyük ihtimalle süreklilik kazanamaz. Bu durumda aile tutarlılığını kaybedebilir. "Uygulanmayacak emir verilmemelidir" diye bir söz vardır. Uygulanmayacak kural konmamalıdır, çünkü uygulanmayan kural otoriteyi zedeler. Sağlıklı bir kişilik gelişimi anne babanın çocuğa emek vermesini ve bu konuya kafa yormasını, araştırma yapmasını gerektirir. Anne babalar bu ciddi işi gündelik çözümlerle geçiştirmek yerine uzun vadede olumlu sonuçlar yaratacak etkin çözümlerle yürütmelidirler. Hak, adalet, özdenetim gibi kavramlar ve ahlak ilkeleri çocuğun zihnine küçük yaşlarda yerleşirse çocuk çok daha sağlıklı ve mutlu bir birey olur. Prof. Dr. Nevzat Tarhan |