#1
|
|||
|
|||
Yazdığım her masaLdan af diLiyorum...
Yanılgılar, yaşanmışlıklar, birde hiç yaşanmamışlar…
Koca bir ömrün özeti yazılacak olanlar… 18 yıllık suskunluğun özeti, kaç kelimeye sığar? Ölü bir hüznün son celsesi, sırrı ifşadır bu satırlar… … Bir varmış, hep yokmuşlarla başlayan bir hayat… Islak gülüşlerin güneşe yamandığı bir yaşam… Rengi soluk ölümler, yarım kalmış gülüşler… Ve teneşire adını tersten yazan garip bir kız… Bir gün büyüyecek… Evden kaçan çocuk olmaktan yorgun düşecek… Mezarlar eskisi gibi, üzerine titremeyecek… Bir gün büyüyecek ve ölüler bile, artık kimsesizliğine gülecek… Ölülerin bile insafsız olduğu bir şehirde, efkar dilli kız, peltek bir hüzünle, büyüdüğüne küfredecek… Tek sığınağı bir mezarken; toprak ihanet edecek… Ve cesedini hiçbir mezar kabul etmeyecek… Bir gün büyüyecek ve hiç ölemeyecek… Masalların rengini yitirdiği bir kentte, şehirlerin dilsizliğini ezberleyecek… Sonu yazılmayan şehir öykülerinden, adına noktalar biriktirecek… Ve yetim kalmış sonları, bir o sevecek… Ve bilecek ki; “Her masal biraz gridir... Her şehir biraz yarım...” … Büyüdüğünde bir masal yazacak belki… Her harfe üç nokta… Her noktaya bir aşk… Her aşka bir son… Bir masal yazacak belki… Kibritçi kızdan kalma, birazda derme çatma… Ve hiç bilmeyecek her masalda, adını bir kez daha kaybettiğini… Ve bilmeyecek kalemin sükuta ihanetini… … Bir kent sevecek… Çığlıkları karşı yakayı ağlatan bir kenti, titreyen kalbiyle sevecek… Bir kent geçecek… Notası kırık bir şarkının içe dokunuşu kadar ıslak bir kenti, gece yürüyüşüyle geçecek... Bir kenti ölecek… Yorgun bir kentin son nefesini, usulca dillendirecek... Ve bir kentte ölecek… Yakına hep uzak kalsa da gidişler, gökyüzüne bakıp boğulmayı dileyecek kimsesizler... Ve kentlere aşina bir yüz, kentlerin kimsesizliğinde ölecek… … Ve bir gün... Ölü bir masal, deli bir masalcıya kefen biçecek… Ve o garip kız, bir gün, uzak kentin yorgun yüzlü yüreğini, dudağında kısık sesli bir tebessümle sevecek... Kirpiklerine dokunup, masal gibi ölmeyi dileyecek... … Ve bir kent ki… Suçlarıyla doğacak masallar... Alınlarında bir leke... Aşk gibi... Gitmek gibi... Ölmek gibi... Oysa tek suçları kim/se(s)sizlikleri... Ezelden düşmüş kirpiklerine hüznün sesi… Ve bir hayat ki… Kaderi yanıktır masalların, kederi gözlerinden tanırlar... İlk harfi yalnızlıktır geçmişin, son harfi bulmak için yazarlar... Başı sonu bellidir oysa... Masal kağıda düşer, Hüzün ölüme küser, Ve yalnızlık, aşka el sürer... … Ve ak kanatlı bir kuş… Kanadına aşk düşecek… Efkar dilli kız, masal sanıp sevecek… Yalnızlığı kente bırakıp, onun gülüşüyle gülecek... Kanadındaki kırıklara, bileklerindeki kesikle yarenlik edecek... Yüreğine yaslanıp, usulca ölmeyi dileyecek... Ve ak kanatlı kuş, dudağında al bir hüzünle, gidecek... Kanadındaki yarayı, bir şairin gülüşünde ağlatıp, yitecek... Giderken, masalların beyazlığını da alıp gidecek… Siyah kelimeler bırakacak geriye… Ve birde… Sonlara ayarlı başlangıçlar… Masallar artık hep bitecek… Başlangıçların olmadığı bir kentte, düşler, gülüşleri inşa edecek… Gülüşü yaralı kız, hüznünü düşlere teslim edecek... Yaralı bir masalı taşımaktan yorgun düşecek, ve düş/üş/lere ısmarlayacak onu tutuklu masallar... Ve gece… Ve son… Efkar dilli bir kız, Geceyi ağlayacak, Geceyi susacak… Ve aşk, susmaktır... Geç anlayacak... Günü gelecek bir gün, o garip kız, yeniden susacak... ... Bazıları masal yazmak için yaşar, bazıları masal gibi yaşar... Ben masal gibi yazdım, masal gibi susuyorum... Yazdığım her masaldan af diliyorum... Ve masal gibi ölmek için; GİDİYORUM... EYVALLAH! |