#1
|
|||
|
|||
Uzun | Sessizliktir | Suskunluklarımız ..
Hüzün yüklü morglarım var benim, sol yanımda. Ağrıyor.
Düştü kelepçeli gözlerin, kırılan deli sözlerinin yanına. İçimden fersah fersah kaçışın iç denizine, sancım olur. Benim sancım İstanbul gibidir, biliyorsun… Sayfalara sığmayacak kadar bitimsiz. Coğrafyamı bertaraf eden rüzgâr gibidir yâr … Yar/sızım… Susuzluğun en kesif sayhalarındayım… Uzun seslenişlere dönüyor suskunluklarım… Başını alıp gitmiş bir hikayenin peşinden koşarken, düşürdüğüm sözcükleri dipnot düşüyorum eksik günceme… Hangi kıvrımından tutunsam acıdan bükülmüş harflere; Kırılgan İmâ’lar çatırdayarak saldırıyor sanki, içimdeki sancılara… Uzun ve derin camkesiği çiziklerimden kanıyor, anlamı morarmış güncemin önsözü… İç içe geçmiş anlamların karmaşıklığında sıkışıyor,zamana direnen sevdam… Zaman/sızım… Kekeme yüreğim adını sayıklıyor habire. Adını şerh, yüzünü dipnot düştüm içime! ... Ki yağmur sonrası toprak kokar adın. Hadi ifşa et de düşlerini gökyüzüne. İçsizliğine (h)içleneyim. Al işte; (H)içim… Koynuma doldurduğum insancıl cümlelerin dili sürçüyor… Şizoid bir krizin,arsız ısrarıyla kaybediyorum benliğimi… Öfkeli serzenişler çıkıyor demir kapılarımdan altından,hızla ve yanarak… Savaşlardan bana kalan her şeyi, diğerleri gibi takıp koluma; Yürüyoruz duvardan duvara… Dilime düşen birkaç tanıdık şarkının, no(k)tası konulmamış satırlarını kararlı “ES”lerle no(k)talıyorum… Boğulmuş sesimle , Acı (K)ayıplar afişliyorum şehrimin duvarlarına… (K)ayıbım… Elimde belki çoktan unuttuğun iki fotoğrafın var. Hangisine baksam (d)üşüyorum yâr.. Akrebin yelkovanı defalarca kez yakaladığı zamanlarda, ben seni ezberimden silemiyorum. Susuyorum / üşüyorum / düşüyorum. Duyumsuyor musun? Soluklarıma sinen kokunu. (D)uyuyormusun … Hapislik gibi atıştıran yağmurlarda, yine hüzünlere gönüllü devriyelik yapıyor, gece yürüyüşlerim… Bahçemdeki sarı ışığın uzayan gölgesinde, sessiz ve yasak yalnızlıklar büyütüyorum kalabalıklara… Hüznün röntgenini çıkarıyorum bilmeden… Hadi ! tut/un bana güneşi ,lekelerim çıksın ortaya… Ya da güneşe tut/un beni… (K)aranlıktayım… Ölmeyi denedim kendime, ölemedim. Sana gelecek zamanlarda tükendim. Artık gelemem. Ellerim (d)üşüyor. Nefesim tükeniyor. Ne desem duyulmuyor. Sen duy beni ey yar… Sessizliğin teninden soyamadım çığlıkları… Bu yüzden deliyorum öfkemin ambargosunu… Yine salıyorum yüreğimi, ölümlü kavgaların şiddetli çarpışmalarına… Yalana büyüyen bir çocuğu emziriyor zaman… İnfazlar büyütüyor geçmişimin beşiğinde… Sallanıyorum… |